Atatürk’ün Avrasya Devleti Kitap Özeti

Atatürk’ün Avrasya Devleti

Kitabın Konusu

Kitap içerisinde dört farklı kısım ele alınmıştır. Son kısımda ise belli bir sonuca bağlanmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanacağı düşüncesini o zamanlarda dile getirdiğini söylediği yer alıyor. Yerine gelecek olan şeyin ise ne olduğu belirtmemiştir. Aslında her şeyin zamanını beklemeden açıklama yapmak istemediğini anlayabiliriz.

Kitabın Özeti

Birinci Kısım: Milliyetçilik Akımının Osmanlı İmparatorluğu Üzerindeki Etkileri

Osmanlı Devleti’nin parçalanması aslında kaçınılmaz sonu idi. Bu daha öncesinden yaşanılan olaylardan belliydi. Fakat sonralarda yaşanacak olan o siyasi boşluğun yerini neyin dolduracağı konusu önemliydi.  Milliyetçilik akımları sayesinde parçalanan devletler olduğunu göz önünde bulundurursak aslında o boşluğun yerini dolduracak olanın da bu akımın dışında bir şey olması gerekiyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise yıllar boyunca düşündü durdu. Bu bütünlüğü sağlamak adına tarihin, kültürün ve dilin bir arada olması gerektiğinin önemli olduğunu gördü. Devlet temelleri ancak bu şekilde sağlam olabilirdi.

İkinci Kısım: Atatürk’ün Avrasya Devletini Kurma Çabaları

Atatürk tarih boyunca görülen tüm bu birliklerin bir arada olduğu ve en iyisini kurmak istedi. Attığı adımlar oldukça sağlam ve dikkatli adımlardı. Ekonominin bile en kötü olduğu, savaş yıllarından çıktığımız bir zaman içindeydi. Fedakarlıkta bulunmayı göze almıştı. Yapılan her hareketi dikkatle takip etti. Bunlara eş çalışmalar sürdürdü.

Üçüncü Kısım: Türkiye- Sovyet Rusya İlişkiler

Yaptığı çalışmaları ise oldukça gizli tutuyordu. Özenle yapılmasını istiyordu. Ortada büyük bir titizlikle yapılan çalışmalar vardı. Fakat Sovyetler yapılan çalışmalardan oldukça rahatsız olmuş durumdaydı. Kurulması gereken tüm ilişkilerin Türkiye ve Sovyetler arasında olduğunu düşünüyorlardı. Ama artık Osmanlı Devleti yıkılmış ve yerine daha uzun ömrü olan bir devlet gelecekti. Nitekim bu gerçekleşti de.

Dördüncü Kısım: Sonuç

Öncelikle Türk Dil Encümeni kuruldu. Dil içinde asıl kökeni Türkçe olan kelimelerin kullanılmasını sağladı. Çünkü var olan Arap ve Fars hakimiyetinden uzaklaşılmalıydı. Bu konuda oldukça özenli çalışmalar gerçekleştirildi. Önüne sunulan fikirlerin hepsini tek tek okuyordu. Yerli ve yabancı uzmanlardan yardım alarak kitap yazdırdı. Bu yazılan kitabın adı da Türk Tarihinin Anahtarlarıdır.

Dili sadeleştirme ve daha da zenginleştirme amacı vardı. Yapılan bu çalışmalar sayesinde Atatürk’ün Avrasya Devleti’nin adımları atılmıştır diyebiliriz. Atatürk vefat ettikten sonra hedefleri yarım kaldı. Ama bütün bu olanlara rağmen Atatürk’ün gelecek hakkındaki görüşleri konusunda yanılmadığını görebiliriz. Zekâsı sayesinde tüm bu yaptıklarıyla yeni bir devlet kurup hayatımıza pek çok yenilik getirdi.

Yazar Hakkında

İsmet Bozdağ Kimdir?

13 Mart 1916 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. Eğitim hayatını İstanbul Üniversitesi’nde tamamladı. Gazetecilik Enstitüsü’nde mezun olarak üniversite hayatını tamamladı. Öncelikle memurluk ve gazetecilikle uğraştı. O sıralarda farklı türde şiirler de yazmıştır. Fakat sonralarda araştırma üzerine düştü. Yaşadığı zaman boyunca yazdığı eserler bulunuyor. Bu yazılan eserleri farklı dillerde yayımlanmıştır. Bu diller; İngilizce, Urduca, Çince ve Arapçadır. Edindiği bilgi ve birikimler sayesinde oldukça önemli eserler ortaya çıkardı. 8 Mart 2013 yılında ise hayata veda etmiştir.

Atatürk Olmasaydı Kitap Özeti

Atatürk olmasaydı

Kitabın Konusu

Atatürk’ün olmadığı bir Türkiye nasıl olurdu. Bizim için oldukça önemli bir insanın hayatımızda olmadığında aslında her şeyin nasıl değişeceğini bu kitabı okuyan herkes anlayacaktır.

Kitabın Özeti

Atatürk hiç var olmamış olsaydı Çanakkale Zaferi aslında olmayacaktı. Kazandığımız bu zaferin var oluşunu ve sonuçlarını da düşünmek lazım. İngilizleri Fransızlar ve Ruslardan oluşan itilaf grubu planlamış olduğu savaşı olduğundan daha kısa sürede zaferle sonuçlandırırdı. Boğazların hakimiyetini Ruslara teslim etmiş olurduk. Yapılan Sevr anlaşmasında yazılı olan şartların hepsi gerçek hale gelirdi. Türkler için aslında kocaman bir destan defteri kapanmış olurdu.

Dünya üzerinde herhangi bir yerde emperyalizm baskısı varken milli kurtuluş düşüncesi var olmaz. Ya da harekete geçilmez. Şu an da Orta Asya’da yaşayan Türklerin bağımsız olarak devlet kurması söz konusuysa bunların hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Atatürk’ün olmadığı bir dünyada orduları politikayla ilintili hale getirmemek mümkün olmayacaktı. Atatürk olmasaydı ya hep ya da hiç sözünün anlamını anlamayacaktık. Milliyetçilik duygularımız bu kadar ortaya çıkmayacaktı. Arapların milliyetçiliği altında eriyip gidecektik. Araplaşma düzenine alışmış olacaktık.

Atatürk olmasaydı, kadın hak ve özgürlüklerinin olmayacağını da söylemek gerekiyor. Kısacası Atatürk’ün olmadığı bir zaman düşündüğünüzde her şeyin bu zaman yaşadığımız hayattan daha da kötü bir hayat biçimi olacağını aklınıza getirin. Atatürk olmasaydı, sanatın ya da sanatçının bu kadar değerli hale gelemezdi. Gençlere sunmuş olduğu fırsatlarla geleceğimizin daha iyi bir hale gelmesini sağladı. Eğitim alanında getirmiş olduğu yeniliklerle beraber daha da gelişme fırsatı bulduk.

Bugün kurulmuş olan insancıl kuruluşların var olması gerçeği bile tüm bu olanlara bağlıdır. İçe karşı açık ama dışarıya oldukça kapalı bir millet olurduk. Din ve maneviyatın bir arada buluştuğu, içinde akıl ve mantığın yer aldığı bir düşünce tarzı olmazdı. Atatürk olmasaydı, şu an üzerimizde oynanan oyunlardan ya da farklı türdeki senaryolardan asla kurtulamazdık. Kısacası Atatürk var olmasaydı yaşadığımız zaman aynı zaman olacaktı ama hayatlarımız ve konumumuz bambaşka olacaktı.

Kitabın Yazarı Hakkında

Cemal Kutay Kimdir?

Cemal Kutay, Konya doğumludur. 1909 yılında dünyaya gözlerini açtı. Eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu Ajansı’nda 4 yıl kadar muhabirlik yaptı. O zamanın bilinen ve iyi olan gazetelerinde fıkra yazarlığı yaptı. Zaman Dergisi, Halk Gazetesi gibi dergi ve gazeteler çıkardı. Tarihi konuları ele alan yazılar yazmıştır. Kutay’ın kitap olarak basılmış olan oldukça fazla eseri bulunuyor. Toplamda basılı olan 187 tane eseri vardır. Bunlar dışında yazmış olduğu bir sürü yazısı da bulunuyor. Uzun bir süre yaşlılıkla ilgili mücadele verdiği sorunlardan dolayı tedavi aldı. Ama kısa bir süre sonra fenalaştı. Hastaneye kaldırıldıktan kısa bir zaman sonra da hayata veda etti. 5 Şubat 2006 yılında vefat etmiştir.

Eserlerinden Bazıları

  • Sahte Derviş
  • Yazılmamış Tarihimiz
  • Türk Millî Mücadelesinde Amerika
  • Çerkez Ethem Tamamlanmış Dosya

Aşkımız Eski Bir Roman Kitap Özeti

Aşkımız Eski Bir Roman

Bu eser Ahmet Ümit tarafından yazılmıştır. İlk kez 2019 yılında yayımlanmıştır. Tür olarak gizemdir.

Günümüz edebiyatında ise Ahmet Ümit polisiye roman tarzıyla bilinmektedir. Bu kitap aslında 3 tane farklı hikâyeden oluşan bir öykü kitabıdır. Öyküler arasında “Aşkımız Eski Bir Roman” adlı öykü, diğerlerine göre daha dikkat çekmektedir. Bu öykü sayesinde de kitabın adı belli olmuştur.

Kitabın Özeti

“Aşkımız Eski Bir Roman” Adlı Hikâyenin Özeti

Edebiyata oldukça hayran olan, zengin bir iş adamı İstanbul’da oldukça ünlü olan Pera Palas otelinde ölü bulunmuştur. Katilin gören kişinin ifadesine göre de adamı öldüren Agatha Christie’nin ta kendisidir. Bu işin garip bir yanı da öldürülen adam Agatha Christie adlı odada ölü bulunmuştur.

Bu olayı araştırmakla görevli olan Başkomiser Nevzat, araştırdıkça ölen adamın aslında bir edebiyat sevdalısı olduğu farkeder. Ölen adam yaşamış olduğu cinsel sorunları da edebiyat sayesinde çözmek için uğraşmıştır. Hatta bu yüzden çok yüksek meblağlar ödeyerek, hayat kadınlarını da romanlarda bulunan karakterlere dönüştürmek istemiştir. Fakat edebiyat karakterleri yerine hayatına bir yazar girmiştir. Bu yazar da adamın sonu olmuştur.

“Overlokçu Kız” Hikâyesinin Özeti

Kitapta var olan en zayıf hikâyedir aslında. Konusu oldukça basit ve sıradan bir konudur. Alışılmış olan o Ahmet Ümit tarzına uyum sağlamaz.

Tekstil atölyelerinden birinde overlokçu bir kız ölü bulunmuştur. Takip edilen ipuçları sayesinde aslında cinayeti kızın erkek kardeşinin işlediği belirlenir. Fakat Başkomiser Nevzat bu olayın bu kadar kolay çözüleceğine ve bu kadar sıradan olmadığına inanmıştır. Delilleri toplamaya devam eder. Elinde bulunan deliller aslında cinayeti işleyen kişinin doğruluğunu da kesinleştirir. Fakat bu durumda hiç karşılaşmayacakları biri ile karşılaşırlar. Bu sayede asıl katil de ortaya çıkar. Aslında katilin kim olduğunu tahmin etmek çok zor değildir. Okuyanlar için bu hikâye oldukça basit bir anlatımdır. Bu yüzden de kitap içinde yer alan zayıf halka olarak kabul edilmiştir.

“Sergey Nikolayeviç Jerkovski’ye Ne Oldu?” Hikâyesinin Özeti

Kitapta var olan en garip hikâyelerden birisidir. Her şey çok fazla belliymiş gibi görünen ama bir o kadar da kafa karıştıran bir olay örgüsüne sahiptir.

Ünlü Rus bilim insanı Türkiye’ye gelir ve bir anda ortadan kaybolur. Bu yüzden araya gizli servis kanalları girer. Başkomiser Nevzat bu durumu çözmek için uğraşır. Fakat bu bilim adamının peşinde koşan çok fazla kişinin de olduğu ortaya çıkar. Kısacası eldeki şüpheli sayısı oldukça fazladır. Başkomiser’e göre bu olay yasak aşktan doğmuş bir durumdur. Çünkü Rus bilim insanı olan ve Türki’ye gelen bu adamın yasak aşk yaşamış olduğu kadınlardan biri de kocası tarafında öldürülmüştür. Yapılan tüm araştırmalara rağmen bu adam bir türlü bulunamaz. Hikâye böyle garip bir şekilde devam eder. Aslında toplanan ipuçlarıyla beraber, cinayetin işlendiği yerde bulunan bağlantılar ile bu olayın başta çözülememesi oldukça kafa karıştırıcıdır. Fakat sonunda olay birdenbire çözülmüştür.

Kitabın Yazarı Hakkında

Ahmet Ümit Kimdir?

12 Temmuz 1960 yılında Gaziantep ilinde dünyaya gelmiştir. Çoğunlukla polisiye tarzı olarak yazdığı romanlarla bilinir. İlk öykü kitabı 1992 yılında yayımlanmıştır. Eserin adı “Çıplak Ayaklıydı Gece’dir. Bu eser sayesinde de Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü kazanmıştır. Bu eserle birlikte Ahmet Ümit tanınmaya başlanmıştır. Daha sonralarda yazmış olduğu romanlarla da odlukça popüler bir yazar haline gelmiştir. Günümüzde ise hayatta olan ve hala yazmaya devam eden Ahmet Ümit en son 2019 yılında çıkardığı Aşkımız Eski Bir Roman adlı öykü kitabıyla da çokça konuşulmaktadır.

Anna Karenina Kitap Özeti

Anna Karenina

Kitabın Konusu

Bu zamana kadar en başarılı ve en bilindik yazarlardan biri olan Tolstoy’un kaleminden çıkmış bir romandır. 1877 yılında yayımlanmaya başladı. Ama hepsi bir anda değil parça parça olarak yayımlandı. Bu romanın başarılı olmasından dolayı pek çok sinema filmi ve tiyatroya uyarlanmış hallerini de görebiliriz. Klasik olarak adlandırdığımız kategori arasına giren bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Tam hali uzun ve bazı kısımlar olarak insanı sıkabilir. Ama kısa olarak düzenlenmiş halini okumakta mümkün. Bu romanda evlilik, aşk ve ölüm gibi farklı konulara değinmiştir.

Kitabın Özeti

Anna Karenina Moskova’da hayatına devam eden bir kızdır. Oldukça güzel ve görenleri kendine tekrar bakmasını sağlayan bir Rus hanımefendisidir. Aleksey Aleksandroviç adında bir adamla evlidir. Kocası ise devlet dairesinde çalışıyordur. Ayrıca bir tane de çocukları vardır. Fakat Anna kocasını sevmiyordur. Çünkü ona göre kocasının duyguları yoktur. Sanki bir robot gibidir. Aralarında olan ilişki oldukça saygılı bir ilişkidir.

Bir süre sonra abisinin yanına gitmek ister ve yola koyulur. Çünkü abisi yengesini aldatmıştır. Hatta ayrılma eşiğine kadar gelmişlerdir. Anna da ikisini barıştırmak ister. Bu yüzden abisinin yanına gitmeye karar verir. Planladığı gibi yanlarına gider ve ikisinin arasını düzeltir.

Petersburg’a gittiği zaman düzenlenen bir davete katılmıştır. Burada Kont Vronski adında çok yakışıklı bir adamla tanışma fırsatı bulmuştur. Aynı şekilde Anna da oldukça güzel bir kadın olduğu için çevresinde olan herkes ondan oldukça etkilenmiştir. İkisi de birbirinden hoşlanmıştır.

Anna ve Kont Vronski arasında artık güçlü bir çekim olmaya başlamıştır. Birlikte farkında olmadan oldukça fazla vakit geçirmeye başlamışlardır. O anda yaşadıkları bu duygudan dolayı hiçbir şeyin farkında değildir. Farkına varınca da bu durum aslında Anna’yı rahatsız etmeye başlar. Artık geri dönmesi gerekiyordur. Ama Vronski asla gitmesini istemez. Hatta Anna trene bindikten sonra o da peşinden gider. Fakat yaşayacaklarından bir haber olarak bu yolculuğa çıkmıştır.

Kitabın Ana Fikri

Aşkın sadece cinsellik üzerine kurulu olmadığı yoksa yapılan evliliklerin de bu yüzden yolunda gitmeyeceği mesajı verilmek istenmiştir.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Anna Karenina: Oldukça güzel bir kadındır. Evlidir ve bir erkek çocuğu vardır. Ama evliliği oldukça sıradan ilerler. Kocası ile arasında aşk denilen şey yoktur. Daha çok saygı çerçevesinde bir ilişkiye sahiptirler. Başka bir adama âşık olur.

Kont Vronski: Oldukça yakışıklı bir adamdır aynı zamanda da konttur. Annayla tanıştı anda ondan oldukça etkilenir. Hatta ona âşık olur.

Prens Stephan Arkadyaviç: Anna’nın abisidir. Eşi ile arasında sorunlar yaşayan bir adamdır.

Aleksey Aleksandroviç Karenin: Anna’nın evli olduğu ama aralarında farklı bir ilişki olduğu bir adamdır. Karısının yaşadığı yasak aşkı öğrenir. Fakat buna rağmen sesini çıkarmaz.

Yazar Hakkında

Lev Tolstoy Kimdir?

Tanınan en büyük Rus yazarlardan bir tanesidir. 9 Eylül 1828 senesinde dünyaya gözlerini açmıştır. Moskova’da doğan yazar Rus Edebiyatı’nda oldukça sevilen bir yazar olmuştur. Yazdığı romanları hepsi severek okunan romanlardır. Sadece Rusya’da değil tüm dünyada oldukça ilgi görmüştür. Günümüzde çoğu kişi tarafından bilinir. 20 Kasım 1910 yılında ise hayata veda etmiştir.

Ankara’da Savaş Rüzgârları Kitap Özeti

Ankara'da Savaş Rüzgârları

İkinci dünya savaşı esnasında mecliste yaşanan olayların konu edildiği bu eser Kazım Karabekir tarafından yine o dönem yazılmıştır. Yaptığı pek çok işlerle başarı elde etmiş olan Kazım Karabekir, yazmış olduğu eserler ile de hem ülkemizde hem dünyanın bazı yerlerinde ses getirebilmeyi başarmıştır. Dönemin problemlerinin ele alındığı bu eser hakkında gelin detayları inceleylim.

Kitabın Konusu

Yazar Kazım Karabekir’in “Ankara’da Savaş Rüzgârları” adlı kaleme aldığı bu kitabı, geçmişten günümüze olan tarihimizin eksik ve hatalı bilinen bütün yanlarını gün yüzüne çıkarıyor.  Bu yapıtta, 1939 ve 1944 seneleri arasında CHP partisi içindeki anlaşmazlıklar Türkiye’de ilk kez Kazım Karabekir tarafından ele alınıyor. Kitapta iki mühim husus var. İlki Türkiye’de CHP partisi içindeki anlaşmazlıkların ortaya çıkmasıdır. İkincisi ise II. Dünya Harbine Türkiye niçin katılmadığıdır. Kitabı okuduktan sonra tüm bu suallerin yanıtını bir çırpıda bulacaksınız. Üstelik en doğru bilgiler ışığında bilinmeyen gerçekleri öğreneceksiniz.

Kitabın Özeti

Bu kitap Türk yazar Kazım Karabekir’in vefatından sonra yazdıklarının bulunup bir arada toplanması sonucu oluşuyor. 1939 ve 1946 yılları arasında olan bütün olaylar açık açık ele alınıyor. Hatta 2 Dünya Savaşı’na Türkiye’nin girip girmeyeceği ve girerse amaçlarının hangi yönde olacağınadair açıklamalar da söz konusudur. Bu eserde Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşlar boyu göstermiş olduğu kahramanlıklar, ülkesini kurtarma politikaları ve o dönemler birbirlerine nasıl kenetlendikleri anlatılıyor. Hatta müttefikler bizim milletimiz bu üstün azminden ötürü kendi taraflarına çekmek istemişlerdir.     Üstelik yazar Kazım Karabekir tek partili hayatın bize bir şeyler katmak yerine bizden bir şeyler aldığını ve hiçbir işe  yaramadığını keskin sözleriyle ifade ediyor. Eseri daha iyi anlayabilmek için aslında geçmiş zamanlarda yaşanan olayların derinlerine inmek gerekiyor. Dünyadaki diğer ülkeler sırf kendi ülkeleri çökmesin diye düşman ülkelerle el sıkışmışlardır. Yapıca ve maddi açıdan büyük devletler küçüklerin hep adeta gözlerini boyayarak her seferinde kendi saflarına çekmeyi başarmışlardır. Her ülke katılacağı savaşa girmeden önce kendi menfaatleri doğrultusunda önlerine hedef koymuşlardır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

İlk adı Musa olan Kazım Karabekir, 1882 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. Kazım Karabekir Mehmed Emin Paşa’nın biricik oğludur. İlkokulu İstanbul, Van, Harput ve Mekke’de okuduktan sonra, 1896 yılında İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi’nde okuyup, 1899 yılında Kuleli Askeri İdadisi’nde okuyup, 1902 yılında Harbiye Mektebi’nde okuyup ve son olarak da 1905 yılında da Erkân-ı Harbiye Mektebi’nde okuyarak okul hayatını başarıyla sonlandırdı ve yüzbaşı rütbesiyle orduya çağrıldı. İsmini ülkemize başarılı bir biçimde duyuran Kazım Karabekir, 26 Ocak 1948 tarihinde Ankara’da hayata gözlerini yumdu. Bu değerli kişiliğin başlıca yazmış olduğu eserler şu şekilde sıralandırılabilir:

  • Ankara’da Savaş Rüzgârları
  • Bir Düello ve Bir Suikast
  • Birinci Cihan Harbi
  • Birinci Cihan Harbine Neden Girdik?
  • Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik?
  • Birinci Cihan Harbini Nasıl İdare Ettik?
  • Cumhuriyet Tarihi 1
  • Cumhuriyet Tarihi 2
  • İstiklal Harbimiz
  • Paşaların Kavgası
  • Paşaların Hesaplaşması
  • İzmir Suikastı
  • Çocuklara Öğütler
  • Hayatım
  • İttihat ve Terakki Cemiyeti
  • Ermeni Dosyası
  • İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi
  • Kürt Meselesi
  • Çocuk, Davamız
  • İstiklal Harbimizin Esasları
  • Yunan Süngüsü
  • Sanayi Projelerimiz
  • İktisat Esaslarımız
  • Tarihte Almanlar ve Alman Ordusu
  • Türkiye’de ve Türk Ordusunda Almanlar
  • Tarih Boyunca Türk-Alman İlişkileri
  • İstiklal Harbimizde İttihat Terakki ve Enver Paşa
  • İstiklal Harbimizin Esasları Neden Yazıldı?
  • Millî Mücadele’de Bursa
  • İtalya ve Habeş
  • Ermeni Mezalimi
  • Sırp-Bulgar Seferi
  • Osmanlı Ordusunun Taarruz Fikri
  • Erkan-i Harbiye Vezaifinden İstihbarat
  • Sarıkamış, Kars ve Ötesi
  • Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu
  • Bulgaristan Esareti – Hatıralar, Notlar
  • Nutuk ve Karabekir’den Cevaplar

Amok Koşucusu Kitap Özeti

Amok Koşucusu

1922 yılında Stefan Zweig tarafından hayata geçirilmiştir.  Birçok dilde kitabın ismi değişti. Amolaufer kitabının tüm dillerde bilinen ilk ismidir. Amok Koşucusu kitabı çok satılan kitaplar arasında yer almaktadır. Stefan Zweig ’in intihar aşkı bütün romanlarda işlendiği gibi bu romanda da kuvvetli şekilde görülür.

Kitabın Konusu

Amok Koşucusu kitabı çok esrarengiz bir biçimde başlar. Ruhsal sıkıntılar, kişisel bozuklukların yaşandığı hikâyeleri anlatır. Yok etme arzusunun insanı ne hale getirdiğini büyük bir içtenlikle işlenmiş olduğu Amok Koşucusu kitabında, insanın göz göre göre kendini mahvedişi anlatılır. Amok Koşucusu kitabında birçok imkânsızlığın getirdiği trajedik olaylara tanık olacaksınız.

Karakterler

Bir Çöküşün Öyküsü:

  • Prenses Prie: Karakterimiz hikâyeyi oluşturur. Gamsız, sorumluluğu olmayan, ilgi çekmek için birçok şeyi yapacak niteliktedir. Şan, şöhretle büyümüş ve bunu getirdiği şımarıklıktan dolayı aldığı cezanın yükümlülüğünü kaldıramayıp intihar eder.

Madalya:

  • Fransız komutanın savaşta kaybettiklerini konu alan bir hikâyedir. Komutan askerlerini kaybetme acısıyla fevri davranır. Fransız askerlerinin üzerine düşman üniformasıyla koşması sonunu hazırlar.

Amok Koşucusu:

  • Doktor: Başkarakterdir. Tedavi için gelen kadını ret ettiği için vicdan azabıyla ona âşık olana kadar peşinden koşuyor. Kadını kazanmak için yaptıkları mesleğini kaybetmesini sağlıyor. Kadın için hayatından oluyor.
  • Kadın: İsmi bilinmiyor. Zengin, saygı duyulan birisi, kocasını aldatması sonucunda hamile kalıyor. Bu hamilelik sonunu hazırlıyor.

Kitabın Özeti

Bir Çöküşün Öyküsü kitabın ilk bölümüdür. Paris prensesinin saplantılı yönetiminin saraydan sürgün edilmesi ile çöküşünü anlatıyor. Prensesle Prie, hazinen parasının çarçur eder ve halkı sinirlendirdiği için kralın dikkatini çekmiştir. Kral Prenses’ i çok uzak diyarlara sürgün etmiştir. Prenses; sarayın şöhretine, şatafatına ve emirindekilerine hizmet ettirmeye alıştığı için bu sürgün ona ağır gelir. Statüsünün gittikçe kaybolması, erkeklerin ona olan ilgisinin büyük ölçüde azalması Prensesi güçten düşürür. İnsanları kendine tekrar bağlamak ve saygı, sevgi kazanmak için, halkı aşağılamaya ve sarayın hazinesini çarçur etmeye başlar. Halkın gözünde bir değeri kalmadığı için Prenses yaptıklarından bir sonuç alamaz. Günler geçtikçe Prenses daha çok yıpranır ve artık yüzü bile tanınmaz silik bir suret olarak yoluna devam eder. Prenses, intihar kararı alır. Yaşadığı sarayda gösterişli bir balo düzenler ve birçok soylu kişiyi bu baloya davet eder. Baloya gelen soyluların karşısında konuşmak yapmak için yüksek bir yere çıkar. Soyluların dikkatini çekmeyi başaran Prenses, 7 Ekim tarihi geldiğinde bu hayattan göçüp gideceğini söyler. Prenses, halk tarafından ölüm günü bilindiği için bir efsane olarak anılacağını düşünür. 7 Ekim tarihinde Prenses intihar eder. Halk birkaç gün Prenses hakkında konuşur. 1 Hafta sonra Prenses tamamen unutulup gider.

Madalya kitabın ikinci hikâyesi olarak karşımıza gelir. Hikâye, bize Fransız bir komutanın çaresizliklerini anlatıyor. Almanya ile savaş içerisinde olan Fransa bazı cepheleri kaybetmiştir. Kaybedilen cephelerde Fransız askerleri Alman kuvvetlerine esir düşmüştür. Esirlikleri işkence ile öldürülüp ağaçlara asılmaları ile bitmektedir. Fransız komutan, canını zor kurtarmıştır. Esir düşen askerlerinin ölüm şekli ve çektiği açılara dayanamaz, fiilen yıkılır.  Ormanda hareket ederken bu olayı düşünür şok geçirir. Bilinci büyük oranda zarar gören komutan, yol iz bilmeden ormanda yürümeye durmadan devam eder. Ormanda yürürken yakınından atlı bir Alman subayının tek başına dolaştığını görür. Alman subayını oracıkta öldürür. Kıyafetlerini ve atını alır. Ormanda yiyecek ve içecek aramak için atı sürmeye başlar. Yakınlardaki bir kasabaya zar zor bayılmadan kendini atar. Burada bulduğu yiyecek ve içecekleri tüketip, hızlı bir şekilde kaçması gerekir. Çünkü Alman askerlerinin onu tanıması sonunu getirir. Gideceği yönü ve yolu kesinlikle bilmediği için umudunu yitirir. Atını esir düşen askerlerin olduğu kampa doğru sürer. Bu kampta şerefli şekilde ölmeyi ister, fakat büyük ayak sesleri duyar. Bu sesler bir tabur askerin ayak sesleridir. Kafasını uzatır ve gözlerini kısarak bakmaya başlar. Yol üzerinden geçen tabur Fransız askerlerinden oluşuyordur. Fransız askerlerini görünce çıldırmışçasına naralar ve bağırışlar atarak onlara doğru koşmaya başlar. Asla durmaz ve bağırarak koşar. Fransız askerleri yaklaşan bir düşmanın onlara zarar vereceğini düşünür. Fransız komutan, daha yaklaşamadan orada vurulur. Çünkü Fransız komutan, Alman subayının kıyafetleri üzerindeyken Fransız askerlerinin üzerine koşmaya çalışmıştır. Şerefli bir Fransız askeri olarak ölmek isterken, üzerinde Alman askeri kıyafetleriyle ölür.

Kitabın ismini oluşturan bir başka hikâye ise Amok Koşucusu ’dur. Hikâyede yine kişisel sorunlara ve psikolojik rahatsızlıklara yer verilir. Napoli Liman’ından hareket eden gemi Oceania limanına giderken yaşanan olaylara değinir. Gemideki diğer insanlardan farklı olarak geminin gizli ya da insanların göremeyeceği kısımları incelemek isteyen yolcu, gemiyi keşif etmeye başlar. Yıldızları izlemeyi çok sever ve gece vakti olduğundan çıkıp yıldızları seyreder.  Yıldızları izlerken gecenin sessizliğinde tek başına olmadığını anlar. Yıldızları izlemekten zevk alan bir yolcu daha vardır. Bu yolcu aslında daha önceden bulmuştur. İkisi arasından sıcak ve akıcı bir sohbet başlar. Güvertedeki adam delik deşik bir yüze sahiptir ve konuşmasında aksaklık vardır. Bunları umursamayan yolcu bu yabancıya her şeyi anlatmak ister. Bu korkunç yüzlü ve kekelereyerek konuşan adam aslında bir doktordur.  Aslında doktorun en büyük hayali, Avrupalılara insanlık ve uygarlık yolundaki lider konumunda olmak ister. Kasabının birinde doktorluk görevini yerine getirirken, kadının birisi onunla sohbet etmek için gelir. Kadın, zengin ve statü sahibidir. Ayrıca tüm çevre tarafından saygı duyulan birsidir. Kadın kocasından olmayan bir bebeği henüz büyümeden almasını talep eder. Doktor yasalara bağlı olduğu için bunu yapamayacağını söyler. Kadın, doktora yalvarır ve yardım talep eder. Ancak çabalarından sonuç alamaz. Kadın çok sinirlenir ve doktora bağırarak tedaviye ihtiyacı olmadığını söyleyerek odadan çıkar. Doktor, kadının takındığı tavırdan dolayı çok sinirlense de çaresizliğini unutamaz. Kadına karşı bazı duygular hisseder. Bu kadın diğer gördüğü bütün kadınlardan farklıdır, doktor odadan koşarak çıkar. Kadını aramaya başlar. Fakat birçok yere baksa da kadını bulamaz. İçinde çok büyük bir vicdan azabı oluşur. Günlerce kasabada bu kadını arar. Diğer kadınlardan çok farklı olan kadına gün geçtikçe âşık olmaya başlar. Birkaç kişiye sorduktan sonra kadının kasabalı olmadığını ve şehir dışında yaşadığını öğrenir. Kadının karşısına dikilir ve ona tüm içtenliğiyle yardım etmek istediğini söyler. Kadın, doktora güvenmez ve yaşanan olayın gün yüzüne çıkacağını düşünür. Doktor ne kadar yalvarsa da kadını ikna edemez. Tayinini şehirden alır, kadının yaşadığı bölgeye ister. Doktor  hem kadına yakıp olabilecek hem de ona gelebilecek zararlardan koruyabilecektir. Doktor, yaptığı hareketin onun güvenini kazanacağını düşünür. Kadın doktorun bu hareketlerini görmezden gelir. Başka bir kasabaya gitmek için yol alır. Kadının gittiği kasabadaki doktor çok pis ve kötü şartlarda tedavi etmektedir. Kadın burada hastalık kapar ve çok fazla kan kaybetmeye başlar.  Kadın kaptığı enfeksiyon yüzünden ölmek üzeredir. Bunu duyan doktor koşarak kadının yanına gider. Kadın, doktora sırrını saklamasını isterken ölür.

Kadının kocası bu ölümden çok yıpranır ve kadının cesedini incelemek üzere otopsiye gönderir. Otopsi yapılan yer,  kıtanın diğer bölümündedir. Gemiye yüklenen kadının cenazesinin yanında doktorda gelmek ister ve gemiye biner. Doktor; mesleğini, parasını ve ismini geride bırakır. Çünkü kadına vermiş olduğu bir söz vardır. Doktor, sırrın açığa çıkmasını engellemek için cenazeyi kaçırma kararı alacaktır.  Doktor yapacağı bu hareketlerden dolayı kendini Amok Koşucusuna benzetmektedir. Amok Koşucusu, çılgınca koşup önüne kim gelirse bıçaklayan bir adama konulan isimdir.  Doktorda tıpkı Amok Koşucusu gibi kadının peşinden gidecektir. Gemide bu olay duyulur. Yolcular arasında konuşma geçer, adamın biri cenazeyi kaçırıp denizin dibine atlamıştır. Denizin dibinde olan Amok Koşucusundan başkası olamaz.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Stefan Zweig, 28 Kasım 1881’de Viyana’da dünyaya gelmiştir. Roman, tiyatro, şiir ve öykü türlerinde 30’a yakın eser vermiştir. 1930 ‘lu yıllarda en çok tercümesi yapılan ve insanlar tarafından en çok tercih edilen kitap yazarı olarak sayılmıştır. Eserleri milyonlarca satış ve baskı sayısına ulaşır. 1933 yılında Nazilerin yükselmesi sonucunda birçok eseri ateşe verildiği için çoğu eseri kurtarılamadı. Yaşanan bu olayların üzüntüsüyle 22 Şubat 1942 yılında eşiyle birlikte Brezilya’da intihar etti.

Alemdağda Var Bir Yılan Kitap Özeti

Alemdağda Var Bir Yılan

Alemdağda Var Bir Yılan romanı, 1957 yılında Sait Faik Abasıyanık tarafından yayınlanan bir romandır. Kitapta karakterin hayatındaki olaylara ve insanlara hangi açıdan bakıp nasıl davrandığı ele alınıyor. Lakin bu kitap insanı sürekli derin düşüncelere ve yalnızlığa itiyor.

Kitabın Konusu

Bazen kendimizi kimsesiz hissediyoruz. İşte böyle zamanlarda yaşama farklı açılardan bakıyoruz. Bütün olaylara hep bardağın boş tarafından bakıp öyle davranıyoruz. Bu kitaptaki karakter de kendini aynı bu şekilde hissediyor. Hele bir de bu karakterin İstanbul gibi kalabalık bir yerde hayatını sürdürdüğünü bilirsek bakın bu karakterin düşmüş olduğu hale. Lakin bu karakterin de huzura ermesi gerekiyor. İstanbul gibi bir şehirde mutlu olamıyorsa da elbette onunda bir hayal gücü vardır. Kendisi için rahat nefes alıp hayatını sürdüreceği bir alan oluşturuyor. Bu alana Alemdağ ismini veriyor.

Kitabın Ana Fikri

Her ne kadar çekilmez ve zor bir hayatımız olsa da kendimize mutlu olabileceğimiz bir dünya yaratabiliriz. Bir de bakarsınız ki bu hayaller bir gün gerçek olur.

Kitabın Karakterleri

–        Panco

–        Arap

–        Hidayet

–        Pakize

–        Fatih parkında yatan adam

–        Luka

Kitabın Özeti

Kitapta bir yazar karakter gittiği tiyatro oyununu izleyip oradan çıktıktan sonra oyun ile ilgili düşüncelerini kafasında tartmaya başlar. Kafasında adeta oyunu yeniden sanki kendisi oynuyordur. Yolda yürüdüğü sırada iki gençle karşılaşır ve onları durdurarak birisine “çek elini ağzından” der. Gençler bu duruma çok şaşırır. O gün hava bir hayli soğuktur ve kar yağıyordur. Yazar her günün akşamında aşçının köpeğini getirmesini bekliyordur. Daha sonra köpeği gelir. Yazar yine derin hayallere dalmaya, kafasında oyunları yaşamaya başlar. Kafasından geçenleri sanki konuşuyormuş gibi kendisine sessiz bir şekilde anlatır. Bugün günlerden Pazartesi ve yine vapurun altındaki odadayım. O gün tıpkı bir önceki gün gibi hava soğuk. Ve yine bu şehir çok kirli görünüyor. Ah İstanbul! Bu şehrin her yeri çok pistir. Hiçbir eve güneş uğramaz. Sokaklar kötü insanlarla doludur. Cıvıltılı çocuk sesleri yerine kavga eden insan sesleri doludur. Sizce onlara insan demek ne kadar doğrudur. Sevgi dediğimiz şey önce karşımızdaki kişiyi sevmekle başlar, daha sonra da çoğalıyor. Bu şehirde sevgi yaşatmıyor, sevgi adeta öldürüyor. İnsanların sevgisi bile çirkin bir hal aldı. Elimizdeki en saf şeyi de kaybetmişiz demektir. Etraf yalnız insanlarla dolmuş. Kalpleri o kadar kararmış ki doğru sevmeyi bile bilmiyorlar.

Sait Faik Abasıyanık Hayatı

Sait Faik Abasıyanık, 23 Kasım 1906 tarihinde Adapazarı’nda doğdu. İlkokulu Adapazarı’nda okudu. Kurtuluş Savaşı sona erdikten sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi ve burada İstanbul Sultanisi’ne başladı. Üniversitede edebiyat bölümünü okumayı tercih etti. 11 Mayıs 1954 tarihinde siroza yenik düşerek hayata gözlerini yumdu.

Eserleri Nelerdir?

Öykü

–        Semaver (1936)

–        Sarnıç (1939)

–        Şahmerdan (1940)

–        Lüzumsuz Adam (1948)

–        Mahalle Kahvesi (1950)

–        Kumpanya (1951)

–        Havuz Başı (1952)

–        Son Kuşlar (1952)

–        Alemdağ’da Var Bir Yılan (1954)

–        Az Şekerli (ölümünden sonra, 1954)

–        Tüneldeki Çocuk (1955)

Roman

–        Medar-ı Maişet Motoru (1944- 1952)

–        Havada Bulut (1951)

–        Kayıp Aranıyor (1953)

Şiir

–        Şimdi Sevişme Vakti (1953)

Çeviri

–        Yaşamak Hırsı, Georges Simenon (1954)

Röportaj

–        Mahkeme Kapısı  (1956)

Diğer

–        Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat (1977)

–        Açık Hava Oteli (1980)

–        Müthiş Bir Tren (1981)

Al Midilli Kitap Özeti

Al Midilli

Al Midilli romanı, 1996 yılında yabancı yazar John Steinbeck tarafından yayınlanan bir romandır. Yabancı bir eser olan roman çevirmen Belkıs Dişbudak Çorakçı tarafından Türkçeye çevrilerek okurlara sunulmuştur. Ayrıca bu kitap bir filme de uyarlanarak izleyicilerle buluşmuştur. Eser toplamda 120 sayfadan oluşuyor. Bu kitapta gündelik hayatta yer alan sevinçler, hüzünler, korkular endişeler ve aşklar yer alıyor. Bu eserle yazar dünya edebiyatında adının başarıyla anılmasına katkı sağlamıştır.  Eserde oluşan toplumsal kırılmaları her cümlede adeta anlayabiliyoruz. Tüm bu duyguların yer aldığı Al Midilli romanını tercih edip okuyabilirsiniz.

Kitap Özeti

Her gün içinde bulunduğumuz bu hayatın belirsizliklerini, basit kişilerin keder ve mutluluklarını, ümidi ve hayatta kalma çabasını gözlem kabiliyeti ile bütünleştiren, ifadesindeki ufak detaylarla okuru özünden tutmayı becererek dünya edebiyatında hususi bir konuma sahip olan John Steinbeck, bu sefer de Jody’ye kafa yoruyor.

Doğanın sunduğu şartları, Salinas Vadisi’nin engin toprak parçalarındaki sade bir çiftlik evinde hayatını sürdüren kişilerin karşılıklı bağlantılarını da oluşturmaktır şüphesiz. Ne istediğini bilen ve yaptıran babasının sürpriz bir şekilde armağan verdiği al midilli de Jody için yeni hayatın olmasını sağlıyor. Yazar, Jody’nin arayış ve istemediği bir şeyin olmasını, sorumluluk ve tasa, sabır ve hezeyan benzeri büyükler dünyasının bilindik durumlarıyla ilk karşılaşmalarını doğa ve hayvan sevgisiyle birleşmiş bir şekilde resmederek üzgün ve bir o kadar reel bir ifade atıyor ortaya. Oluşan toplumsal kırılmaların sesi ise her cümlede varlığını belli ediyor.

John Steinbeck Hayatı

John Steinbeck, 1902 senesinde Amerika ülkesinde dünyaya gelmiştir. Durumu iyi olmayan bir çiftçi ailesinin bireyidir. Büyüme çağına kadar okullar tatile girdiğinde yakın çiftliklerde ücret karşılığı çalışmaya başladı. 1920 senesinde Stanford Üniversitesi’ni puanı yeterek başladı ve bu okulda beş sene eğitim gördü. 1925 senesinde gazetecilik ve edebiyata olan düşkünlüğü yüzünden okuluna devam etmedi. Zaten üniversite okuduğu dönemlerde öğrenimi yarıda kalmasın diye ekstra işlere gidiyordu. Bu gitmiş olduğu işler kitaplarında yer alma fırsatı buldu. ( çiftçilik, duvarcılık, kapıcılık ve eczacılık)  Yazar olmak gayesi ile New York’a geldi lakin hiçbir yazısını bu ülkede okuruyla buluşturamadı. 1 sene sonra yine Amerika’ya geldi. Amerika’da bekçilik işine başladı. Gerçek anlamda ilk eserlerini bekçilik yaptığı dönemlerde yazdı.  1929 senesinde ilk eseri olan Altın Kupa adlı kitabını yayımladı. 1939 senesinde ise tarihe adını kazımış en mühim eseri olan Gazap Üzümleri kitabını okurlarıyla buluşturdu. Bu kitapta çiftçiler toprak parçalarını büyük bankalar tarafından kaybediyor. Yani kitap kısacası kapitalizmi anlatmayı hedefliyor. Yazar bu eseriyle Nobel Ödülü’nü almaya hak kazandı.

1942 ve 1944 seneleri arasında Herald Tribüne gazetesi adına Avrupa’da muhabirlik mesleğini yaptı. Daha sonra da Avrupa ve Asya ülkelerine seyahatlere gitti. Yazar 1930 senesinde Carol Henning adlı bir kadınla dünya evine girdi. 1968 senesinde yani daha 66 yaşında iken genç yaşta hayata gözlerini yumdu.

Eserleri

ROMAN

–              Altın Kupa

–              Cennet Çayırları

–              Bilinmeyen Bir Tanrıya

–              Yukarı Mahalle

–              Bitmeyen Kavga

–              Fareler ve İnsanlar

–              Al Midilli

–              Uzun Vadi

–              Gazap Üzümleri

–              Ay Battı/ Aysız Geceler

–              Sardalya Sokağı

–              İnci

–              Aşk Otobüsü

–              Alev

–              Cennetin Doğusu

–              Tatlı Perşembe

–              Pippin 4’ün Kısa Süren Saltanatı

–              Acı Hayat/ Mutsuzluğumuzun Kışı

ÖYKÜ

–              Amerika ve Amerikalılar

SENARYO

–              Unutulan Köy

–              Viva Zapata

Akşam Güneşi Kitap Özeti

Akşam Güneşi

Akşam Güneşi romanı, 1928 yılında Türk yazar Reşat Nuri Güntekin tarafından yayınlanmış bir romandır. Eser her ne kadar 1926 yılında kaleme alınsa da ancak iki yıl sonra basılarak okurlarına sunulmuştur. Kitapta oldukça hareketli bir hayat süren askerin aşkları ele alınıyor. Konuda her ne kadar savaş dönemlerinin zorluklarından bahsedilse de, sanki insanlar kendilerini o kötü hayattan somutlamış bir şekilde lüks hayatlarını yaşamaya bakarlar. Eser ticari bir amaç doğrultusunda kaleme alınmıştır.

Kitabın Konusu

Kitapta çok aktif olan bir adamın hastalanması ve yaşadığı olaylar yer alıyor. Bu hasta genç tıpkı eski günlerdeki gibi aşklarını yaşamaya devam ediyor. Bu da onun ölümünü yaklaştırmak için yeterli bir sebeptir.

Kitabın Ana Fikri

Yaşadığımız hayat her zaman istediğimiz şekilde ilerlemeyebilir. O yüzden sürprizlere açık olmalıyız.

Kitabın Karakter İncelemesi

Necati: Gençlik yıllarını çok aktif yaşayan bu karakter daha sonra bir hastalığa yakalanır.

Leyla: Küçüklüğünden beridir Necati karakterine aşık çok güzel bir kızdır.

Nilgün: Bu karakter de Necati’ye aşıktır. Lakin bunu hiçbir zaman dile getirmez.

Kitabın Özeti

Genç yaşta annesini toprağa veren Nazmi, okula başlar ve bu başladığı okulda oldukça aktif ve haylaz bir çocuk olur. Annesinin ölümünden oldukça etkilenen Nazmi, zamanın çabuk geçmesi için çok aktif bir şekilde yaşamaya başlar. Babasının hastalanıp ona bakamamasından dolayı amcasının yanına yollanır. Burada da yaramazlıkları devam ediyor. Daha sonra büyüyüp asker oluyor ve sürekli gece eğlencelerine katılarak birden fazla kadınla birlikte oluyor. Hayatını sürekli para harcayarak ve eğlenerek geçiriyor. Nazmi sonraları amcasının büyük kızıyla evlenmiştir. Fakat aslında küçük kızıyla birbirlerine aşıktır. Aşık olduğu kızda bir başkasıyla evlenip gidince Nazmi bu acıya dayanamayarak ölür.

Reşat Nuri Güntekin Hayatı

Reşat Nuri Güntekin, 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul şehrinde doğdu. Yazar, roman, öykü ve tiyatrolarının çeşitliliği ve kalitesi ile tanınıyor. Babası Nuri Bey ve annesi Lütfiye Hanım olan Reşat Nuri Güntekin, ilkokulu Çanakkale şehrinde okudu. Daha sonra İzmir’deki Fransız bir okula başladı. Burada tahsiline devam etmeden ayrıldı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne puanı yetti. Öğrenim hayatını bu okulda sürdüren Reşat Nuri Güntekin, okul dönemlerine başarılı bir notla son verdi.

İlk vazifesini Bursa Sultanisi’nde yapan yazar, burada Fransızca derslerinin öğretmenliğini yaptı. 1916 senesinde tayini İstanbul’a çıktı ve oraya yerleşti. Yerleştiği bu yerde birçok okulda edebiyat ve felsefe derslerinde öğretmenlik yaparak engin bilgilerini öğrencilerine de aktardı. 1923 ve 1924 seneleri arasında “Kelebek” adında bir dergi çıkaran yazar, uzun seneler boyunca liselerde edebiyat dersi ile ilgili öğretmenlik yaparak geçimini sağladı. 1939 ve 1944 seneleri arasında vazife yapmak üzere Çanakkale şehrinde milletvekili seçildi. Sonraları 1947 senesinde Memleket adında gazete çıkaran yazar, emekli olmak için kariyerine son verdi. Yeni eserler kaleme almak istediği sıralarda kansere yakalandı. 13 Aralık 1956 tarihinde bu illete yenik düşerek aramızdan ayrıldı. Kendisi Karacaahmet camisinde sevdikleri tarafından son yolculuğuna uğurlanarak defnedildi.

Aklını En İyi Şekilde Kullan Kitap Özeti

Aklını En İyi Şekilde Kullan

Aklını En İyi Şekilde Kullan romanı, 2017 yılında yazar Tony Buzan tarafından yayınlanan bir romandır. Eser, Esra Gül Coşkun tarafından Türkçeye çevrilerek okurlara sunulmuştur. Toplamda 264 sayfadan oluşuyor. Esere bir gelişim kitabıdır da diyebiliriz. Hafızamızı geliştirmek ve belleğimize kaydettiğimiz eski bilgileri hatırlamamız için bize yardımcı oluyor. Kitap bölümler şeklinde ele alınmıştır ve her bölümde işimize yarayabilecek farklı türde bilgiler vardır. Kendinizi geliştirmek adına her türlü bilgiyi bu eserden edinebilirsiniz. Keyifle okumanız dileğiyle.

Kitabın Bölümler Halinde Özeti

Bölüm: Beynimiz

Bu bölümde beynin geçmişten bu güne tarihi ve nasıl işlev gördüğü anlatılıyor. Hangi yaşta hangi zeka türünün ön planda olduğu belirtiliyor. Ayrıca yaşlı insanların tıpkı gençler gibi zihinlerini iyi kullanabildiklerinden söz ediliyor.

 Bölüm: Belleğiniz Sandığınızdan Daha İyi Olabilir

Sizce hangi sıklıkla” hatırlayacağım şimdi” deriz? İkinci bölümde aslında belleğimizin ne denli güçlü olduğundan söz ediliyor. Hafızamız doğduğumuz andan itibaren her şeyi kaydediyor. Ama biz bunları bazen hatırlayamıyoruz. Bu da tekrar etmemekten kaynaklanıyor. Bu bölümde eskileri nasıl hatırlamamız gerektiği ile ilgili taktikler veriliyor.

Bölüm: Dinlemek

Yaşadığımız süre boyunca bir sürü ses duyarız. Lakin bu seslerin hepsini gerçekten dinleyip anlıyoruz mudur? İşte dinlemekle ilgili yapılması gereken bilgiler bu bölümde yer alıyor.

Bölüm: Gözlerinizin Kullanımı ve Bakımı

Elde edilen başarılar sonucunda aslında gözlerimizin bizler için ne kadar önemli organlar olduğunu anlıyoruz. Bu bölümde her gözün aynı şeyi görüp görmediği sorgulanıyor. Bizim için önemli olan bu organlara gerçekten iyi bakıyor muyuz? Bu bölümün sonunda gözlerimize iyi bakmamız için basit birkaç teknikten söz ediliyor.

Bölüm: Hızlı Okumak ve Etkili Okumak

Bu bölümde daha hızlı okuyabilmemiz için bizlere ufak ipuçları veriliyor.

Bölüm: Not Tutmak ve Hızlı Yazmak

Örneğin, üniversitelerde dersin çok hızlı anlatılmasından dolayı not tutmak öğrenciler için hep sorun olmuştur. Peki not tutmanın etkin ve kolay bir yolu yok mudur? İşte bu bölümde bizlere nasıl daha rahat not tutmamız ile ilgili bilgiler veriliyor.

Bölüm: Yaratıcılık

İnsanlar her ne kadar fark edemeseler de aslında çok yaratıcı bir yapıya sahiptirler. Yalnız bu özelliği ortaya çıkarmak gerekir. Bunun için verilen bilgiler bu bölümde yer alıyor.

Bölüm: Sayısallık

İnsanlar her ne kadar matematiği sevmeyip, sayılardan çekinseler de, yapılan araştırmalara göre insan beyni sayı oyunlarına çok müsait bir yapıdadır.

Bölüm: Mantık ve İrdeleme

İletişimin ve konuşmanın çok önemli olduğu bu devirde mantığımızı geliştirmekte bizlere düşüyor. Bununla ilgili bilgiler dokuzuncu bölümde yer alıyor.

Yazmış olduğumuz bu yazımızda, “Aklını En İyi Şekilde Kullan” adlı kitaba değindik. Umuyoruz ki sizlere bir ışık kaynağı olur.

Tony Buzan Hayatı

Tony Buzan, 2 Haziran 1942 tarihinde Londra’da doğdu. Zihin ile ilgili yapmış olduğu çalışmalarıyla tanınan bir yazardır.

Eserleri Nelerdir?

–              Zihin Haritaları

–              Düşünen Organizasyon

–              Aklını Kullan Zihinsel Potansiyelinizi Kullanmak İçin Yeni Öğrenme Teknikleri

–              Hafızana Hükmet

–              Hızlı Okuma

–              Fiziksel Zekanın Gücü

–              Beyinle Satış

–              Yaratıcı Zekanın Gücü

–              Aklın Gücü

–              Değişimi Kucakla Geleceği Bugünden Yaratmak İçin Gerekli Adımlar

–              100 Günde Usta Satıcı Olmanın Şartları

–              Muhteşem Hafızanızla Tanışın

–              Akıllı Lider

–              Aklını En İyi Şekilde Kullan

–              Janglörlük Sanatı Üzerine Dersler

–              Bellek Eğitimiyle Anımsama Yöntemleri

–              Akıl Haritaları