İrade Terbiyesi Kitap Özeti

İrade Terbiyesi

Jules Payot tarafından 1894 senesinde yazılmış ve yayınlanmış olan bu değerli eser, tüm dünya tarafından ilgi ve beğeni ile okunmuş ve hala da okunmaya devam ediyor.

Kitabın Konusu

Ülkemizde de pek çok yazar tarafından çok beğenilen ve taktir edilen bu eser, yayınlandığı ilk günden beri çeşitli dillere çevrilmiş ve isteksiz, tembel insanların bu huylarından kurtulmak için okuyabileceği bir kitap olarak tasarlanmıştır. Kitap özellikle gençlere ve zihnini kullanarak çalışanlara yazılmış gibidir. Fransız profesör Jules Payol kendi hayatından izler taşıdığı bu esere son derece örnek vermiş ve eserde yine başka ünlü düşünürlerin tespitlerine de yer vermiştir. İnsanın sahip olduğu zayıf iradesi ile nasıl başa çıkabileceği konusunda gerekli bilgilerin anlatıldığı bu eser ülkemizde de çok rağbet görmüştür. Mutlaka okunması gereken bu kitap, geç yaşlarda keşfedenlerin mutlaka erken yaşta okuması gerektiği bir eser olduğu söyleniyor.

Kitabın Özeti

Başarısızlığın sebeplerinden biri olan irade zayıflığı, her insanın bünyesinde bulunur. İnsanlar ne yazık ki, çabalamaktan hoşlanmaz ve devamlı çaba gerektiren şeylerden de kaçarlar. İnsan kararlı bir iradeye sahip olmak istiyorsa daima ama daima kuvvetli çaba göstermelidir. Gençliğin ilk yıllarında düzenli bir şekilde bireye zorluk verebilir, fakat zamanla verilen bu çaba bir alışkanlık ve süreklilik haline gererek yormaktan çok zevk alma işine dönmeye başlar. Geçmişten günümüze değin, gençlerin en büyük problemi isteksizlik ve uyuşukluktur. Ne yazık ki çaba göstermeden mutluluk elde edilmez ve her mutluluk az da olsa muhakkak çaba görmek ister. Belli aralıklar ile bile olsa yapacağınız devamlı çalışmalarınız bile son derece kıymetlidir. Tembel bireyler ise anlık göstermiş olduğu çabalar sonrasında uzun uzun dinlenir, bu durum çok yanlıştır.  Belirleyeceğiniz hedefler doğrultusunda düzenli ve sürekli bir çalışma elde edebilirsiniz. Göstermiş olduğunuz çabanın çokluğundan çok, amaca yönelik olması iradeyi belirler. Burada nicelikten çok, nitelik önemlidir yani; zihinde meydana gelen tembellik ne yazık ki, öğrenme mekanizmasını da son derece yavaşlatır. Gayret ediyor oluşunuz amacı, devamlı ve düzenlilik gerektiren bir biçimde çabalamaktır. Kendimize belirlemiş olduğumuz günlük sorumlulukları yerine getirebilmemiz idaremize hakim olabilmemizi sağlar. Bununla beraber, düzenli olarak günlük sarf etmiş olduğunuz çabalarınız size zamanla alışkanlık kazandıracaktır. Nasıl ki bir duygu ya da düşüncenin içinizde canlanması ve yer edinebilmesi samimilik kazanması sürekli olması ve bunu tekrar etmesi ile gerçekleşiyorsa, iradenizi güçlendirebilmeniz de daima emek vererek çaba göstermeniz ile elde edilebilir.  Birey olarak, iradeniz üzerinde kuvvetli bir hakimiyet elde edebilmek için, mutlaka yaşamınıza dair planlarınızın olması ve bu planlarınızı da hayata geçiriyor olmanız gerekiyor. Tembelliğin doğurduğu bazı sebepler yüzünden birey, kendini salar ve ahlaki açıdan da son derece korunaksız bir hale gelir. İnsanın gözünün kör olmasına yol açan ihtiras, beyninin de kararmasına yol açtığı gibi insanı mahveder. Tüm bunları yapan ihtiras insanlığımızı elimizden alırken, benliğimizi ve gururumuzu da kaybetmemizi sağlar. İhtirasınıza son vermezseniz eğer, bu şekilde bir hayvana dönüşerek yaşamınızı sürdürmeye devam edersiniz. Tembel olmamızı sağlayan her türlü psikolojik durum bizi etkisi altına alır ve içinden çıkılmaz durumlara getirir. Bunun tam tersi yönde çalışmasını sağladığınız güçler ise bize son derece yarar sağlar. Yaşamınızın ilerlemesi ile beraber sevgi ve mutluluğu artırabilmek sizin elinizdedir. Ne kadar çok başarı elde etmek istersek, o kadar çok da çaba göstermek zorundayızdır. Başarı kendiliğinden gelebilecek bir durum değildir, onu ancak çabalarımız sayesinde yakalayabiliriz. Kontrolü kolay olan durumlar ile baş ederek işinizi daha da kolaylaştırabileceğinizi söylemek mümkün. Uyuduğunuz uykuyu mutlaka dengelemeniz, yorgun düşünce oyalanmak yerine direkt uyumanız ve sabah uyandığınız ilk anda tekrar geri yatmadan kalkmanız gerekmektedir. Sabah uyandığınız vakit, sizi tekrar uykuya itebilecek rahatlığa sahip olan yataklardan kaçınmanızda fayda var. Özellikle öğrenci olan bireyler yediği ve içtiklerine son derece dikkat etmeleri ve yağlı, aşırı etki yiyeceklerden uzak durması gerektiğini de biliyor olmalılardır. Havanın temiz olduğu yerlerde bol bol vakit geçirmeye özen göstermeli ve uzun süren oturma pozisyonlarından mutlaka kaçınılmalıdır. Bulunduğunuz mekânı sık sık havalandırmanız da büyük önem teşkil eder. Hayatınıza alacağınız insanlara son derece dikkat etmenizde de büyük fayda var. Zamanınızı düzgün bir şekilde planlar ve zamanınızın boşa gitmesini engellerseniz, zamanın yetersiz olduğundan yakınmazsınız. Uyuşukluğun zihinde bittiğini unutmamak gerekir, sabah uyandığınız ilk anda uyku halinden hemen kurtulup zinde kalmak için kendinize gelmeye çalışırsanız, zihniniz derhal açılır ve enerjik bir gün geçirebilirsiniz. Öbür türlü yataktan çıkmadan biraz daha uyumanız sizi tembelleştirerek uyuşuk bir hale getirecektir. İnsanlar bu konuda tam olarak ikiye ayrılır;

  • Hayatını ciddiye alan, istekli ve ciddi bir biçimde derhal harekete geçen tipler,
  • Son derece zayıf bir irade yapısına sahip olan ve harekete bir türlü geçemeyen uyuşuk tipler.

Bir meşguliyeti olmayan bireyin beyni, kısa bir zaman içinde gereksiz şeyler ile ilgilenmeye başlar. Hareketsiz bir yaşamın zevk vermediği kanıtlanmış bir biçimde bu tip insanların zevkleri bile artık onlara eziyet olarak gelmeye başlayacaktır. Bir insan yaşadığı hayattan zevk alabilmek için mutlaka ama mutlaka bir şeylere çaba göstermek sorundadır. Uzun çabalar sonucunda başarmış olduğunuz bir işin size vereceği haz ve mutluluk paha biçilmez niteliktedir. Bu başarıyı elde etmeniz sonucunda ise çabalamanın süreklilik getirmesi ve zamanla bu duruma alışarak çalışkan bir insan olmanız sağlanacaktır. Yapacağınız iş az bile olsa, devamlı olması iradenizi büyük bir oranda terbiye edecektir. Unutmamak gerekir ki, mutlu bir insan olabilmenin sırrı duygularını kontrol altına alıp yönetebilmek ve böylelikle de mutluk nedir ve nasıl oluşur bu durumları keşfetmiş olursunuz. Aklınızın gereksiz işlere kapılmasını önleyen çalışma eylemi, sizi zamanla son derece mutlu da etmeye başlayacak ve çalışmadığınız her an çalışmayı arayacaksınız. Çalışkan insan yalnız kalmayı ve kendi kendine bile yetmeyi severken, tembel insan kendisi gibi insanlar arama keşfine çıkar ve düşük seviyeli insanlar ile takılmaktan zevk alır. Geriye dönüp baktığında, hayatının son derece verimli geçtiğini görmüş olan insanlar yaşlılıklarında son derece huzurlu olurlar. Bu tip insanların hayatında keşkelere yer yoktur, çünkü o üzerine düşen tüm vazifeleri çoktan yerine getirmiştir. Bu konuda gençlik yıllarında, hiç durmadan arı gibi çalışıp, önemli işlere imza atan insanların hayatlarını araştırmak size son derece ilham kaynağı olabilir. Bize sunulmuş olan bu hayatta neleri doğru yaptığımıza ve neleri yanlış yaptığımıza, ne kadar yol kat-ettiğimize şöyle dönüp bir bakalım. Yalnızca bu soruların yanıtı bile sizi harekete geçirmeye yarar. Yaşamış olduğunuz her günden olumlu ya da olumsuz dersler çıkararak, tecrübeler edinmeye çalışın ve doğru davranış biçimleri, alışkanlıklar kazanmayı gayeniz haline getirin. Karmaşıklıklardan kaçarak, iç sesinizi dinlemeye bakın. Son derece fayda sağlayacak olan bu durumlarla beraber bol bol okuyun, araştırın, hayatınızda ne tür davranışların size zarar verebileceğiniz kestirin bolca akıl yürütün. Nefsinize hakim olabilmeye çalışın, zamanınızı idareli ve programlı bir biçimde kullanmaya özen gösterin. Genç bir birey olarak, çalışma arzunuzu verimli bir alışkanlık haline getirebilmeyi başardıysanız eğer, zihinsel olarak çok büyük başarılara ulaşmanız asla zor olmayacaktır. Her gün, bir sonraki gün için yapacaklarınızı planlamalı, başlamış olduğunuz işi bitirmeye özen göstermeli, yalnızca bir iş ile değil pek çok işle meşgul olarak zamanınızı boşa harcamamaya çalışın. İzlemiş olduğunuz bu adımlar büyük hayallerinize giden yolun ta kendisidir. Hayatın en önemli parçalarından biri olan sporu da ihmal etmemeli, devamlı zinde ve enerjik bir yapıda kalmanın yolu düzenli spor yapmaktan geçer. Vücuttan istenmeyen maddelerin de atılmasına olanak sağlayan spor, sağlığınıza da son derece fayda sağlayacaktır. Çalışmalarınızı aralıksız yapmak size son derece zarar verecektir, bundan kaçının. Daima ara vermeye özen gösterin, bu durum işlerinizin daha da verimli olmasını sağlayacaktır. Umutsuzluğa kapılmak sizi son derece olumsuz etkileyerek tembelliğe yol açar, bu yüzden düşüncelerimizin zihnimizi ele geçirmesine izin vermemeliyiz. Sonuç olarak, tüm dünyaya ses getirmiş olan bu kıymetli eser daima çalışmanın, uyuşukluktan kaçınmanın, ve devamlılığın muhteşem sonuçlar doğuracağını anlatmaktadır.

Kitabın Ana Fikri

Kitabın özetinden de anlaşılabileceği gibi, ana fikir zamanımızı boş yere harcamayı engelleyerek devamlı olarak çaba göstermeli ve bol bol çalışmalıyız. Özellikle gençlik çağında meydana gelen uyuşukluk ve isteksizliğimizin önüne geçerek, yaşlandığımızda geriye dönüp baktığımızda “keşke”dememeliyiz.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

İrade Terbiyesi romanı ile tüm dünyaya ses getirmiş olan Jules Payot, 10 Nisan 1859 senesinde Fransa’da doğmuştur. Akademik hayatı ile ilgili pek bilgisi olmayan bu kıymetli yazarın örgün eğitime son derece önem verdiği biliniyor. Hayatını bir üniversitede rektörlük yaparak devam ettiren Jules Payot, 1984 senesinde yayınlamış olduğu İrade Terbiyesi kitabı ile, dünyanın pek çok yerinde ses uyandırmıştır. Özellikle genç bireyler için, mutlaka okunması gereken bu kitap hala pek çok insanın büyük bir merak ile okuduğu kitaplar arasındadır.1939 senesinde hayata gözlerini yummuş olan başarılı yazar Jules Payot’un başlıca eserleri şu şekildedir:

  • İrade Terbiyesi
  • İrade Eğitim
  • İrade Gücü Ve Çalışma

İntibah Kitap Özeti

İntibah

İntibah Konusu

İntibah romanının ana karakteri olan Ali Bey terbiyeli olarak yetiştirilen, zengin bir ailenin tek çocuğudur. İyi bir eğitim hayatı geçiren Ali Bey küçüklüğünü babasının desteği altında geçirir. Pişmanlık, aşk, öfke gibi duyguları yoğun bir şekilde aktaran kitap Ali Bey’in bir hayat kadını olan Mahpeyker ve cariye Dilaşub arasında geçen aşk üçgenini konu ediyor.

İntibah Özeti

İyi bir terbiyeyle yetiştirilmiş, iyi eğitimli, sessiz, sakin, içine kapanık olan Ali Bey’in hikâyesi babasının ölümüyle başlar. 20 yaşında babasını kaybetmiş ve içine kapanık bir hayat süren Ali Bey’in hayatı annesi onu rahatsız edene kadar yalnız ve sakin sürmüş. Annesinin ısrar etmesiyle bir arkadaşı olan Atıf Bey ile Çamlıca’ya gezmeye çıkar. Çamlıca kitapta anlatılana göre o dönemlerin gezi ve eğlence yeridir.Ali Bey gezmek ve kafa dağıtmak için çıktığı bu yerde Mahpeyker adında bir hayat kadınına aşık olur ve devamlı onu görmeye gider. Daha önce hiç ilişkisi olmamış Ali Bey’i kendine bağlamak isteyen Mahpeyker bütün kadınlık cazibesini kullanır. Ailesi gözü Mahpeyker’den başka bir şey görmeyen Ali Bey’i onun hakkında uyarır. Onun bir hayat kadını olduğunu, onunla bir yuva kuramayacağını söylerler. Ancak Mahpeyker onu kendine öyle bir bağlamıştır ki hiçbir şeyi görmez, duymaz. Mahpeyker ile gizlice buluşmaya başlar. Mahpeyker ise güçlü ve genç bir erkeğin arzusunu hissetmek için Ali Bey’le birlikte olmaktadır. Ali Bey’i bu durumdan kurtarmak isteyen annesi Fatma Hanım ona güzel bir cariye satın alır. Dilaş Mahpekerden daha güzel ve iyi huylu olmasına rağmen Ali Bey’in gözü onu görmez. Mahpeyker’de soğuyan Ali Bey Dilaşub’u sever ve onunla evlenir. Onun evlendiğini duyunca kıskançlığıyla gözünü hırs bürür. Dilaşub’un güzelliği karşısında dili tutulan Mahpeyker’in kıskançlıktan gözü döner. Mahpeyker kafasında hain planlarını kurar. Dİlaşub’a iftira atarak Ali beyin onu konaktan atıp, köle tacirine satmasına sebep olur. Mahpeyker onu köle tacirinden satın alır. Dilaşub’un odasına erkekler göndererek onu da bir hayat kadını yapmaya çalışır. Fakat umduğu gibi olmaz çünkü Dilaşub namusunu korur. Ali Bey’in kendisine dönmeyeceğini anlayan Mahpeyker intikam için Ali Bey’i öldürme kararı alır. Dilaşub gittikten sonra işlerinden olup hastalanan Ali Bey maddi sıkıntı çekmektedir. Dilaşub, Mahpeyker’in planını öğrenir ve Ali Bey’i bu konuda uyarır. Ali Bey karakola yardım için gider. Dilaşub Ali Bey’in montunu giydiği için katil onu Bey zannederek öldürür.

İntibah Karakter Analizi

Ali Bey: 20’li yaşlarında kızların dikkatini çekebilecek kadar yakışıklı Ali Bey zengin bir ailede büyümüş ve zorluk çekmemiştir. Babasının ölümü üzerine bütün miras onun üzerine kalır. Hayatın gerçek yüzünü görmemiş, tecrübesiz Ali Bey Mahpeyker’in cazibesine kapılır. Duygularını yoğun bir şekilde yaşayan Ali Bey, duygularıyla hareket eder. Acele kararlar alarak aşk hayatının kötü olmasına sebep olur.

Mahpeyker: Kötü bir çocukluk geçiren Mahpeyker Ali Bey’in zıttıdır. Yani Ali Bey ne kadar iyi ise o da o kadar kötüdür. Yaşadığı ailenin kötülüğüyle genç yaşta tanışan Mahpeyker’in hayat kadını olmasına şaşırmamalı. Namık Kemal’in yılana benzettiği karakter güzel adamlardan hoşlandığı için Ali Bey’e yaklaşmıştır.

Dilaşub: Eğer Mahpeyker bir şeytan ise Dilaşub da bir melektir. İçinde hiçbir kötülük barındırmayan Dİlaşub sevdiği adam için canını bile feda eder.

Fatma Hanım: Eşinin ölümüyle sarsılan Fatma Hanım bütün ilgisini ve sevgisini oğlu Ali Bey’e verir. Oğlunun yanlış bir kadına aşık olması sebebiyle onu kurtarmak için elinden geleni yapar. Ona bir cariye satın alır fakat Mahpeyker’in kurduğu oyunlar mutlu aileyi dağıtır. Dilaşub olayında annesini sorumlu tutan Ali Bey hastalandığında onunla ilgilenmez ve kadın kiralık bir evde hayatını kaybeder.

Atıf Bey: AAynı yaşta olmaları ve benzer karakterde olmaları onların yakın olmasını sağlar. Herkes gibi Mahpeyker konusunda o da Ali Bey’i uyarır fakat ikna edemez. Tayini çıktıktan sonra İstanbula giden Atıf Bey Ali Bey’in maddi sıkıntı çektiğini duyunca her ay ona düzenli olarak para gönderir.

Pertev Ağa: Dilaşub’a iftira atılmak için yapılan planda görev alan adamdır. Attığı iftarayı herkese inandırarak Dilaşub’un evden atılmasını sağlar.

Hırvat: Ancak Dİlaşub’un Ali Bey’in paltosunu giymesi üzerine onu öldürür.

İntibah Ana Fikri

Doğruyu anlamadan dinlemeden, acele olarak verilmiş her kararın sonu hüsrandır. Pişman olmamak için kararların emin adımlarla alınması gerekir.

Yazar Hakkında

Namık Kemal Kimdir?

1840 yılı Aralık ayındaTekirdağ’da doğmuştur. Namık Kemal milliyetçi bir görüşe sahip gazeteci, şair, devlet adamı ve yazardır. Aynı zamanda Genç Osmanlı harekâtının da bir üyesidir. İntibah isimli romanı ve ‘’Vatan, Yahut Silistre’’ tiyatrosuyla hafızalara kazınmıştır. Asıl ismi Mehmet Kemal’dir. 1888 yılı Aralık ayı başında Sakız Adası’nda hayatını kaybetmiştir.

İnsanlığın Dirilişi – Sezai Karakoç Kitap Özeti

İnsanlığın Dirilişi

İnsanlığın Dirilişi kitabı 1976 yılında okuyucunun beğenisine sunulmuştur. Kitap içerisinde eski medeniyete karşı bir özlem vardır. İslamiyet’in savunması ve bunun için batı ile savaşması gerekir.

Özeti

İnsanlığın Dirilişi kitabı içerisinde kişilerin kendilerini çeşitli bahanelerle kandırdığı ifade edilir. İnsanlar bahanelere sığınmayı ve kendilerini bunlarla avutmayı severler. Bahanelerden çok gerçeklerle yüzleşmeli ve çözüm bulunmalıdır. Bahaneler insanların kendilerine vakit kaybettirmelerinden başka bir şey değildir. Şairler ve yazarlar topluma hitap ettikleri için onların başına gelecekleri daha kolay anlayabilirler. Toplumun başına gelecek olan felaketleri daha önceden anlayabilir ve halkı uyarabilirler. Aynı şekilde yazarlar halkın başına gelecek güzel şeyleri de kolaylıkla hissederler.

Başka ülkelerle savaşa giren ya da onları berbat eden medeniyetler umutsuz durumdadırlar. Her zaman güçlü kalmaları gereklidir. Çünkü güçlü kalamadıkları süre içerisinde kendilerine yardım edecek kimse yoktur. Bu nedenle savaş içerisine girmiş olan kötü medeniyetler her zaman gücü elinde bulundurmalıdır. Afrika ve Avrupa arasında soğuk savaş vardır. Hatta bu bir savaş değil işgal olarak nitelendirilebilir. Çünkü Avrupa, Afrika’nın başına gelen kötü şeylerin sorumlusudur. Avrupa sadece kendisine dahil olanlara yardım eder, uzak olan ülkeleri ise umursamaz. Bu nedenle Afrika için şeytanın tasviri olarak da tanımlanabilir.

İnsanların Dirilişi kitabında esas konu ise batının örnek alınmasıdır. İnsanlar batıyı o kadar örnek alırlar ki onlar için ideal odur. Ancak batıdaki her şey medeniyetleri iyi yönde etkilemez. Bu nedenle batıdaki düşünceler her birisi sorgulanmalıdır. Koşulsuz olarak doğru kabul edilen düşünceleri ise insanların zihninde birer zehir etkisi yaratır. İnsanlar batı gibi görünerek aslında onun fikirlerinden kurtulmak isterler. Özgür olmak isteyen kişiler batıyı reddeder ancak onun fikirleri ile hareket ederler. Bu hareket ise onların istediği özgürlüğü kazanamamalarına sebep olur. Rönesans olarak adlandırılan değişimler İslamiyet’e zıttır. İslamiyet ile Rönesans’ın birlikte yürütülmesi mümkün değildir. Batı kendisini İslamiyet’ten uzak tutmak için eski inançlarına dönmeye başlamıştır. Eski inançları onların daha iyi bir duruşa sahip olmalarını sağlayacaktır. Gelecekte etkilenmemek adına geçmiş ile yaşamayı isterler.

Eğer Rönesans olmasaydı İslamiyet’in hakim olduğu bir dünya olabilirdi. İnsanlar Rönesans ile birlikte dini inançlarını daha çok ele almış ve daha çok bağlanmışlardır. İnsanlar sürekli olarak gerçeği öğrenmenin peşindedir. Ancak bu arayış hiç bitmez ve daima daha fazlasını ister. Bu nedenle insanlar gördükleri gerçeklerin bile farkına varamazlar. İnsanlığın Dirilişi olarak nitelendirilen kişinin kendi özüne kavuşmasıdır. Batıya inanca son verilmelidir ve insanlar özünü kaybetmemelidir. İnsanlar diriliş hareketini başlatmak için özlerini kaybetmeyi beklememeli ve derhal adım atmalıdır.

Yazar Hakkında Bilgi

Sezai Karakoç bir dönemler siyaset ile uğraşmıştır. Ancak İslamiyet ile ilgili yazmış olduğu eserler ile ön plana çıkar. İslamiyet’i savunmuş ve daima iyi yönde olması için eserleri ile destek olmuştur. İnsanlığın Dirilişi kitabı da İslamiyet’i ele almış olduğu bir kitaptır. Doğum günü aslında Ocak olarak gözükmesine rağmen Mayıs ayında doğduğu ifade edilir.

İnsan Ne İle Yaşar? Kitap Özeti

İnsan ne ile yaşar

Leo Tolstoy’un yazmış olduğu bu değerli eser dünyanın her yerinde büyük bir ses getirmiş ve ülkemizde de yüksek oranda rağbet gören bir kitaptır. 1885 senesinde yayınlanmış olan İnsan Ne İle Yaşar eseri, yazarın en popüler eseri ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala büyük oranda kişi tarafından okunur. Zengin bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya gelen yazar Tolstoy, hayatın gerçeklerini araştırmak, bunun üzerine incelemeler yapmakla uzun yıllar uğraştı. Bu uğraşları o kadar kuvvetliydi ki, yoksul halk arasına karışıp pek çok durumun bilincine vardı ve yazmış olduğu bu eser de tam bu bahsettiklerimizin üzerine temel atmıştır. Tolstoy sadece bir yazar değil, gerçeği arayan, gerçeğin peşine düşen ve bunu eserlerine yansıtan bir kişiydi. İnsan Ne İle Yaşar eseri, tamamen gerçekten esinlenip yazılmış değerli bir eserdir.

Kitabın Konusu

Allah’ın bir meleğe emir vermesi üzerine dünyaya inerek üç soruya yanıt bulması beklenir. Bu üç sorunun cevabını yaşayarak öğrenen Melek, pek çok şeye de şahit olur. Kitap dünyaca rağbet gören ve herkes tarafından okunması gereken bir eserdir.

Kitabın Özeti

Yoksul bir kunduracı olan Simon, geçimini zar zor sağlamaktadır. Durumu olmadığı için istediği koyun postu montu bir türlü alamaz ve soğuk kış günlerinde karısı ve çocuklarının paltolarını üst üste giyinerek dışarıya insan içine çıkar. Kıyıya köşeye atmış olduğu para ne yazık ki istediği paltoyu almaya yetmez ve tek ümidi alacaklı olduğu köydeki şahıslardan parasının gelmesiydi. Çünkü alacaklı olduğu para ile istediği koyun postu paltoyu alabilecekti. Bunun üzerine Simon alacaklı olduğu şahısların bulunduğu köye doğru yola çıkar. Çok da ümitli bir şekilde yola çıktığı söylenemeyen Simon’un tahminleri boşa çıkmaz ve müşterileri ne yazık ki ödeme yapmaz. Geri dönüş yolunda karısına ne söyleyeceğini kara kara düşünür bir vaziyette ilerlerken, karşısına çıkan türbenin yanı başında yarı çıplak birinin oturduğunu görür. Yarı çıplak gördüğü adama acıyarak, üzerinde bulunan karısının paltosunu tuhaf görünümlü adama giydirir ve aç olduğunu düşünerek onu evine götürmeye karar verir. İkili hiç konuşmadan evin yolunu tutar ve Simon’un karısı karşılaşacağı tabloya karşı son derece sinirlenir. Kocasının alacaklardan parasını alamadığını ve bunun üzerine eve paltosuz bir biçimde döndüğünü görünce karısı ortalığı birbirine katar. Kocasının yanında getirmiş olduğu tuhaf kılıklı adamın da sarhoş bir içkici olduğunu düşünür lakin sakinleşmeye başladığı esnada kocası olup biten her şeyi detayına kadar anlatır ve iyi kalpli karısı hemen yumuşamaya başlar. Tuhaf görünümlü adama epey üzülen Matryona, hemen koşup evdeki son yemeği de bu gariban adama getirir ve verir. Bir sonraki gün tuhaf adam biraz kendine gelmeye başlayınca Simon ona çok üzüldüğü için bir teklifte bulunur. Yanında çalışır ve işi öğrenirse onlarla beraber yaşayabileceğini söyleyen Simon’a karşı büyük minnet duyan adam, hemen bu teklifini kabul eder ve yanında işe başlayarak ayakkabıcılık sanatını öğrenir. Gel zaman, git zaman derken aradan 1 sene geçmiş ve tuhaf görünümlü Mihael son derece iyi bir kunduracı olmuştur. Piyasada neredeyse onun gibi kundura yapan yoktur ve tüm halk Simon’un çırağı olan Mihael’e kundura yaptırmaya gelir ve dükkanda kuyruk oluşur. Bu durumlar sonrası, Simon’un maddi durumu son derece düzelir. Çırak Mihael yalnızca çalışır, hiç denilebilecek kadar az konuşur ve asla dışarı çıkmaz. Simon bir zaman sonra Mihael’in ermiş biri olduğunu düşünmeye başlar ve bunu karısına da söyler. Simon’un dükkanına bir gün şişko ve çok zengin olan bir adam gelir, yanında getirmiş olduğu deri ile bir çizme dikilmesini ister ve bu çizmenin en az bir yıl dayanıklı olması da dileği arasındadır. Çizmeyi beğenirse Simon ve çırağın fazla miktarda para vereceğini söyler ve eğer çizme tarif ettiği gibi olmazsa da onları öldürmek ile tehdit eder. Simon’un kafası karışmış ve çırağı Mihael onu ısrara boğarak ikna etmiştir. Şişko ve zengin adam deriyi bırakır belli bir süre tanır ve gider, Mihael hemen çizmeyi dikme başlar ve ustası Simon onun işine karışmaz. Simon, çırağının bitirmesi üzerine yaptığı çizmeyi görmeye yanına gider ve gördüğü manzara karşısında şok olur. Çırağı Mihael değerli deriyi heba ederek, çizme değil bir çift terlik yapmıştır. Simon’u bir telaş sarar çünkü artık hayatları tehlikededir ve ne yapacaklarını düşündüğü esnada içeri şişko ve zengin adamın uşağı girer ve beyinin biraz önce vefat ettiğini söyleyerek bir çizmeye değil terliğe ihtiyaçları olduğunu söyler. Mihael’in bu durumu bilmeden çizme yerine terlik dikmiş olması Simon’u son derece hayret içinde bırakır. Yaşanan bu olay üzerine yaklaşık beş altı yıl geçmiş ve Mihael hala Simon’un yanında çalışmaktadır, birbirlerini tanıdıkları günden bu yana Mihael yok denilebilecek kadar az konuşmuş ve yalnızca iki defa gülmüştür. Bunlardan ilki karısı Matryona’nın Mihael’e yemek verdiği zaman, diğer ise şişko zengin adamın çizme diktirmek için dükkana girdiği zamandır. Simon Mihael’e o kadar çok alışmıştır ki, onları bir gün ansızın terk etmesinden oldukça korkuyordu. Dükkana bir gün bir kadın gelir ve topal kızı için bir ayakkabı ister. Kadın hayat hikayesini bir anda anlatmaya başlar aslında topal olan kızın kendi kızı olmadığını, annesi ölünce sahiplendiğini falan söyler ve bir anda Mihael’in odasından ışıklar geldiğini görürler ve bunun üzerine çırak ustasından gitmek için izin ister. Simon tüm bu olanlar üzerine Mihael’e kim olduğunu sorar ve çırak başlar anlatmaya; aslında kendisi Allah tarafından üç hakikati öğrenmek için melek olarak dünyaya gönderilmiştir. Allah, onu bir kadını öldürmesi için dünyaya göndermiş ve ili çocuk annesi olan bu kadının yalvarmalarına dayanamaz öldürmeden geri döner. Bunun üzerine Allah onu cezalandırır ve Mihael kadını öldürür. Ölen bu kadın topal kızın annesidir, anneleri ölünce onu biraz önce dükkana giren kadın bakmış büyütmüştür. İnsan ne ile yaşar sorusuna Mihael sevgi ile yaşar cevabını verir. Tüm bunların üzerine Mihael aldığı cezayı affettirmiş ve semaya yükselmiştir.

Kitabın Kahramanları

Simon: Yoksul bir kunduracı olan Simon, geçimi zor bir şekilde sağlamaktadır. Son derece iyi kalpli biri olan Simon, çalışkan kişiliği ile pek çok insan tarafından sevilen bir karakterdir.

Mihael: Simon bir gün, bir türbe yanında oldukça gizemli bir adam ile tanışır ve işte o adam Mihael’dir.

Matryona: Son derece iyi kalpli olan bu kadın, Simon’un eşidir.

Kitabın Ana Fikri

Hayatın anlamı, yaşama gayemiz, insan ırkının neden yaratıldığı ve var olduğu üzerine pek çok ilişki kurularak, insanların neden doyumsuz olduğu gibi pek çok insanı ilgilendiren konuların ele alınması üzerine yazılmış son derece önemli bir eserdir. Anlayamadığımız pek çok konuyu da açıklığa kavuşturan bir eserdir.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Dünyaca ünlü olan İnsan Ne İle Yaşar eserinin yazarı olan Leo Tolstoy 1828 senesinde Moskova’da dünyaya gelmiştir. Ailenin yalnızca bir çocuğu olarak dünyaya gelen Tolstoy’un babası emekli bir albay ve annesi ev hanımıdır. Tolstoy, hayatı boyunca son derece uzun yolculuklar yapmış, insan tabiatını çok yakından incelemiş ve pek çok konu ile ilgili detaylı çalışmalar yapmış. Kendi yaşadığı çağı da son derece inceleyen yazar, ömrü boyunca hep bir sorgulama, arayış içerindeydi. Tolstoy 1910 senesinde, Rusya’da bir tren istasyonunda hayata gözlerini yummuştur. Dünyaca ünlü bir yazar olan Tolstoy, eserleri ile ses getirmeyi ve büyük bir beğeni toplamayı elde etmiştir. Tolstoy’un bazı eserleri şunlardır:

  • İnsan Ne ile Yaşar
  • Anna Karenina
  • Sanat Nedir
  • Savaş ve Barış
  • Çocukluk
  • İlk Gençlik
  • Kazaklar
  • İvan İlyiç’in Ölümü
  • Kruetzer Sonat
  • Diriliş
  • Oyundan Sonra
  • Yanlış Kupon
  • Köyde Dört Gün
  • Üç Ölüm
  • Albert
  • Lucerne
  • Usta ve Çırak
  • Baskın
  • Ormanın Kesimi
  • Bir Karşılaşma
  • Toprak Ağasının Sabahı
  • İki Süvari Subayı
  • Aile Saadeti
  • Polikuska

İnci Kitap Özeti

İnci

Kitabın Konusu

Yoksul bir denizci vardır. Bu denizcinin bebeğini ise bir gün akrep sokar ve sonrasında ise oldukça büyük bir inci keşfeder. Bu sayede gelişen olaylar anlatılmıştır bu kitapta.

Kitabın Özeti

Kino adından oldukça yoksul olan bir denizci vardı. Deniz kenarında ve sazlıklardan yapılma evlerden birinde yaşamına devam ediyordu. Evleneli çok uzun bir süre olmamıştı ve bu sırada olan ilk çocuğu da hastalıktan ölür. Çünkü tedavi edilemeyecek bir hastalığa yakalanmıştı. Umutları ikinci çocuktan yanadır artık. Fakat bir gün bebeği akrep sokar. Kino ise oldukça hızlı hareket ederek akrebi hemen öldürür. Eşiyle beraber bebeği alarak şehirde olan bir doktora götürmek için yola çıkarlar. Bebeği götürdükleri doktor ise hem zengin hem de çok acımasız bir adamdır. Yoksul olduğunu bildiği bu çifti ise başından savar.

Kino ve eşi eve dönerler. Daha sonra Kino, bambudan yapılan kayığını alarak inci bulmak için denize açılır. Kıyıdan iyice uzaklaştıktan sonra da dalarak diplerde inci aramaya başlar. O zamana kadar bulunan en büyük incilerden birini bulmuştur. İnciyi alarak evine gider ve bunu karısına gösterir. Artık bu inciyi satıp para alabileceklerdir. Bu sayede bebeklerini tedavi ettirip hayatını daha güzel bir şekilde yaşamasını sağlayabileceklerini düşünürler. Kino’nun inciyi bulduğu gün kardeşi ve onun eşi de evlerine ziyarete gelir. Birkaç öneride bulunurlar. Artık Kino’nun bulduğu bu büyük incinin namı her yere yayılmıştır. Doktor da bu inciyi alıp Paris’e gitme planı yapar. Salinas gibi kasaba bir yerden çok sıkılmıştır çünkü. Ertesi gün paragöz olan doktor bir anda Kino’nun evine gider. Bebeği tedavi etmek ister ama Kino gayet iyi durumda olduğunu ve tedavi etmesini istemediği söyler. Doktorda bu esnada çocuğa bir ilaç içirmiştir. Ateşlenebileceğini belirtir. Daha sonra çocuğun gerçekten ateşi yükselir ve doktor tekrar gelir. Çocuğun ateşinin düşmesini sağlar bir şekilde. Fakat doktorun tek amacı adamın bulduğu incidir. Nereye sakladığını çok merak eder ve konuşurken incinin yerini bir şekilde öğrenir. Daha sonra gecenin bir vaktinde doktor inciyi almaya gelmiştir ama Kino birisinin geldiğini fark eder, kavga etmeye başlarlar. Kino ise adamı bıçaklayarak öldürür.

Hırsızlar bir yandan da yangın çıkarıp bazı saz evlerinin de yanmasına sebep olmuştur. Kino eşini ve bebeğini alarak kaçmaya karar verir ama kayık delinmiştir. Kino’nun karısı ise bulduğu bu incinin ona çok uğursuz geldiğini söyler. Bu yüzden bu inciden bir an önce kurtulmalıdırlar. Artık kayıkla kaçacak durumları olmadığından yürüyerek kaçmaya karar vermişlerdir.

Yürümeye devam ederken bir yerde durup mola vermek isterler ama o esnadan yoldan birisinin geçtiğinin farkına varırlar. Sonunda bu kişilerin peşlerine düşen hırsızlar olduklarını anlarla. Bu yüzden çok dikkatli olmalıdırlar. Gece olduğundan ise kayanın içinde bir kovuk bulup orada dururlar. Peşlerine düşen kişiler ise onlara oldukça yakın bir yerde uykuya dalmışlardır. Kino da bunu fırsat bilip adamları öldürmek ister, fakat adamlara yaklaştığı sırada bebek ağlamaya başlar. Artık adamlar da bu sese uyanmışlardır. Ama bebek sesi değil de kurt sesi zannetmişlerdir. Hatta bu yüzden sesin geldiği tarafa doğru ateş etmişlerdir.

Sabah olduğunda Kino ve karısı köye döner ama bebekleri yanlarında değildir. Çünkü ölmüştür. O akşam, kelle avcıları ateş ettiğinde kurşun bebeğe isabet eder ve ölür. Artık Kino ve karısı bu uğursuz inciden kurtulmak için deniz kenarına giderler. Bu lanet inciyi geldiği yere denizin dibine yollarlar.

Kitabın Ana Fikri

Bazen insanın gözü her zamankinden daha fazlasını ister ama bunun sonunda yaşayacağı şey koca bir hayal kırıklığıdır. Hatta bu durum var olan bir hayatın yanıp kül olmasına neden olabilir. Belli bir yaşam çizgisi vardır aslında ve o çizginin dışına çıkılamaz.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Kino: Yoksul ve sürekli ezilmeye mahkûm olmuş bir adamdır. Fakat tüm bu yaşadıklarına rağmen hayata karşı hep umudu vardır. Ailesine oldukça bağlıdır ve onlar için her türlü tehlikeyi göze almaktan kaçmayan birisidir.

Kino’nun Karısı: Oldukça fedakâr bir kişidir. Kocasının bulduğu büyük incinin çok uğursuz olduğuna inanır ve bir an önce o inciden kurtulmaları gerektiğini düşünür.

Doktor: Oldukça paragöz birisidir ve para için yapmayacağı kötülük yoktur.

Kitabın Yazarı Hakkında

John Steinbeck Kimdir?

27 Şubat 1902 yılında ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nde dünyaya gelmiştir. Çoğunlukla öfkeli bir kişiliğe sahiptir. Bu zamana kadar yazmış olduğu eserlerde ise toplumsal sorunlar ve işçi problemleri gibi şeyleri dile getirdi. Edebi akım olarak gerçekçilik akımını benimseyen kişilerden birisidir. Küçük kırsal bir yerde yaşayan Steinbeck, çiftlikte çalışmıştır. Üniversite hayatı boyunca hem okuyup hem çalışmıştır. Fakat diplomasını almadan okulu yarıda bıraktı. Daha çok kendini yazmaya adayan bu yazar en büyük eserlerinden olan Gazap Üzümleri adlı eserini de yazmıştır. Bu eser uzun bir zaman boyunca oldukça çok satan bir kitap oldu. John Steinbeck 20 Aralık 1968 yılında kalp yetmezliğinden dolayı New York’ta

İnce Memed 1 Kitap Özeti

İnce Memed

İnce Memed adlı eser Yaşar Kemal tarafından yazılmıştır.  Bu roman 1955 yılında yazılmış bir romandır. Hatta Kemal’in yazmış olduğu ilk roman olma niteliğine sahiptir diyebiliriz. Bu kitabın devamı niteliğinde olacak şekilde üç roman daha yazmıştır. Yanı toplamda 4 kısımdan oluşmaktadır.  Bu roman sayesinde de yazar Varlık Roman Armağanı kazanmıştır. Öncelikle İngilizce diline çevrilerek, dünyaya yayılmıştır. Fakat fazla ilgi görmesi nedeniyle de başka dillere de çevirisi yapılmıştır. Toplamda kırk farklı dilde yayımlanmış olan bu eser oldukça önemlidir. Fakat devamı niteliğinde olan eserler ilki kadar ilgi görmemiştir.

Kitabın Konusu

Cumhuriyet yıllarının başında köylü, ağalar tarafından sömürülmüştür. Bu romanda Anadolu’nun ve Çukurova’nın cehaleti, ağaların bu bölgelere hâkimiyet kurması üzerine kurulmuştur. Haksızlıklara karşı gelmek adına bir kurtarıcıya ihtiyaç vardır. Bu göreve de en uygun olan kişi, İnce Memed’dir.

Karakterler

İnce Memed: Babasını oldukça küçük yaşta yitirmiştir. Annesi ile Değirmenoluk köyünde bir hayat sürmektedir. Çocukluk dönemi oldukça zulüm ve baskı altında geçmiştir. Köydeki ağa hiç iyi davranmamıştır. Yaşadığı hayat oldukça zor ve çileli bir hayat olmuştur.

Hatçe: İnce Memed’in sevdalı olduğu kızdır.

Döne: İnce Memed’in annesidir ve annesini çok sever. Memed, tutunacağı tek dalıdır. Bütün zorlukların üstesinden oğluyla beraber gelmeye çalışır.

Abdi Ağa: Toplamda beş köyün ağasıdır. Memed’in sevdiği kızı ondan almaya çalışır.

Iraz: Hatçe’nin hapse düştüğünde arkadaş olduğu kadındır.

Topal Ali: Ali için iz sürmek bir zevk haline dönüşmüştür.

Deli Durdu: Oldukça acımasız bir eşkıyadır.

Cabbar: Çetede olan kişilerden biridir.

Recep Çavuş: Nereden geldiği belli olmayan bir adamdır. Çetelerde eşkıyalık yapmıştır.

Kitabın Özeti

Dikenliözü’nde denilen yerde toplamda beş tane köy bulunur. Bu köylerden birisinin adı da Değirmenoluk Köyü’dür. Bütün bu köylerin mülkiyeti Abdi Ağa’nın egemenliği altındadır. Köydeki insanlar rahat rahat dışarıya çıkıp gezemez, belli töreler ve kurallar bulunur. Memed babasını kaybettiği zamanlarda çok küçük yaşlarda bir çocuktu. Anasıyla beraber bir hayat sürmekteydi. Bu hayatın tüm zorluklarına katlanmak zorunda kalmışlardı. Fakat Memed Abdi Ağa’nın emri altında çalışmaktan bıkar. Bütün her şeyi orada bırakarak başka bir köye gider. Bu yaptığı hareketle aslında Abdi Ağa’ya karşı gelmiş olur. Bu gittiği köyde ise Süleyman adında bir adamın yanına yerleşir. Fakat bir süre sonra Memed, Abdi Ağa tarafında bulunur. Köye geri dönen Memed zaman zaman kaçarak Çukurova’ya gider. Sevdiği kızı ve anasını da alıp oraya yerleşmek ister. Ama şöyle bir durum vardır; Hatçe’yi başkasına vereceklerdir. Bunu duyan Memed deliye döner ve Hatçe’yi kaçırmak ister.

Abdi Ağa bu duruma çok sinirlenir ve köyde iz sürmeyi iyi bile Topal Ali’ye başvururlar. Memed’i ve Hatçe’yi bulurlar ama Memed yanında taşımış olduğu silahla da Abdi Ağa ve Veli’yi vurur. Fakat Abdi Ağa ölmez ve yalancı şahit bularak Hatçe’yi hapse gönderir. Hatçe’ye hapiste, Iraz adında bir kadın dert ortağı olmuştur.

Süleyman adındaki adamın yanına sığınan Memed, bir eşkıya olarak yetiştirilir. Hatta bir zaman sonra da Deli Durdu denilen adamın bulunduğu çetede yer alır. Zamanla etrafa nam salan Memed’in eşkıya olduğunu duyan Abdi Ağa korkusunda köyü terkeder. Daha sonra Memed ve çetesi Ağa’yı bulup öldürmek ister. Bulunduğu evi yakarlar ve öldüğünü sanarlar. Ama Abdi Ağa ölmemiştir. Abdi Ağa sığındığı yerde ise Kalaycı çetesine haber ederek Memed’i öldürtmek ister. Kalaycının pususuna düşen Memed bu durumdan bir sıyrık bile almadan kurtulur. Kalaycı ve iki adamını da öldürür.

Bir süre sonra Hatçe’yi görmeye giden Memed Hatçe’nin nakil olacağını öğrenir ve kaçırmaya karar verir. Fakat jandarmalar da peşlerine düşer. Jandarmalar kaldıkları yeri öğrenir ve baskın yapar. Fakat Hatçe o esnada doğum yapar. Çatışmadan sağ ve yakalanmadan kurtulan Memed kaçar. Ama çatışmada Hatçe ölür. Iraz ise, Hatçe’nin bebeğini alarak beraberinde götürür.

Bir süre sonra eşkıyalara af çıkmıştır. Ama İnce Memed teslim olmaz. Memed bir süre sonra Abdi Ağa’nın yerini öğrenmiştir. Gidip Abdi Ağa’yı öldürür. Sonrasında ise kimse Memed’den hiçbir şekilde haber alamaz.

Kitabın Ana Fikri

Zulme sessiz kalınmaması gerektiği ve sessiz kalanların da bir gün aynı şeyi yaşayabileceğini göz önünde bulundurmamamız gerekiyor. Haksızlıklara karşı ayakta durmak ve üstesinden gelmek insanın onurudur.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Yaşar Kemal Kimdir?

6 Ekim 1923 yılında dünyaya gelmiştir. 16 yaşındayken şiir yayımlamaya başlamıştır. Eserlerini yazarken “Yaşar Kemal” adını kullanmaya karar verdi. Cumhuriyet Gazetesi’ne girince bu ismi kullanmaya başlamıştır. 12 yıl kadar röportaj yazarı olarak çalışmıştır.  Daha sonrasında ise ilk öykü kitabını yayımlamıştır. Kemal, eserlerinin çoğundan Anadolu’da yaygın olarak bilinen masal ve efsanelerden de yararlanarak değişik romanlar yazmıştır.

1947 yılında ise Memed’in hikayesini konu alan bu kitabı yazmaya başlamıştır. Fakat toplamda dört ciltten oluşan bu kitabı tamamlaması 39 yıl bulmuştur. Bu eser ise oldukça iyi 100 eser arasına girmeyi de başarmıştır. Yazarın vefatı ardından kitap satışlarında oldukça önemli bir artış söz konusu olmuştur.

Yaşar Kemal Türk Edebiyatı’nda oldukça önemli bir yere sahiptir. Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday olarak gösterilmiş ilk Türk yazar olma unvanına sahiptir. Organ yetmezliği nedeninden dolayı hastaneye kaldırılan Yaşar Kemal 28 Şubat 2015 yılında vefat etmiştir.

İman Ve Takva- Fatma Barbarosoğlu Kitap Özeti

İman ve Takva

İman ve Takva 1995 yılında ilk basımı ile okuyucuya sunulmuştur. Fatma Barbarosoğlu’nun yazmış olduğu bu kitap eleştiriye oldukça açıktır. Kendi kişisel görüşlerine de yer verdiği kitap sosyoloji alanına girer.

Özeti

Sosyolog Doktor Fatma Barbarosoğlu tarafından yazılmış bu kitap çeşitli fikir görüşlerini ele alır. Kitap içerisinde kendisine has dokunuşlarda bulunmuştur. Üzerinden yıllar geçse bile okuyana farklı düşünceler verecek bir kitap olarak değerlendirilebilir. Bu kitap iki farklı bölümden oluşur. İlk bölümünde okuyucuda merak uyandıran bir kitaptır. İkinci bölümünde ise neden sonuçlar ile okuyucuya anlatımlarda bulunur.

Günümüz Türkiye’sinde başörtüsü takmak isteyen kişilerin kendi içerisindeki karmaşasını ele alıyor. Kadınların başörtüsü konusuna karşı bakış açılarını ele alan kitap okuyucuya rahat bir anlatım sunuyor. Kadınların başörtüsü takma isteği ile modaya uyma isteği arasında bir yarış olduğunu anlatıyor. Modaya uymaya çalışırken imanı arasında kalan bazı kişiler mevcut. Bu kişiler başörtüsünü modaya uyum sağlaması için yönlendiriyor ve anlamını kaybetmesine neden oluyor. Hem imajını önemseyen kişiler için güzel bir kitap olurken, takvasını kaybetmeyen için de güzel bir kitap olma özelliğini elinde bulunduruyor.

Kişilerin kendi dış görünüşleri için uygun bir hal arama çabası içerisine girdiklerini ele alan İmaj ve Takva kitabı yaşadıklarını ele alıyor. Kişi dış görünüşüne kavuşurken ne gibi bir süreçlerden geçiyor ve nelere kavuşuyor. Bu kitabın içerisindeki düşünceler herkesin anlayabileceği basit bir dille ele alınmıştır. İmajını oturturken kişinin kamusal alanlarda nelerle karşılaştığı ve sonuçları da kitabın içerisinde yer almıştır.

Ana Fikri

Hem imaj güzel bir hale getirilebilirken, hem de takva korunabilir.

Yazar Hakkında Bilgi

Fatma Barbarosoğlu, 1962 yılında Afyon’da dünyaya gelmiştir. Lisans eğitimini Felsefe Bölümü’nde alan yazar, aynı alanda doktorluğunu da yapmıştır. Sosyolog Doktor ünvanına sahip olan Fatma Barbarosoğlu, bir gazetede yıllardır köşe yazarlığı yaparken görüşlerini okuyucuya sunar. Ortaokul eğitimi bitene kadar İstanbul’da kalmış, sonrasında Afyon’a gitmiştir. 1980 senesinde Afyon Lisesi’nde eğitimini tamamlamıştır. Üniversite için ortaokulu okuduğu şehri tercih etmiştir. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi’nde eğitimini tamamlamıştır. Yüksek lisans için aynı okulu tercih etmiş ve Türk- İslam Felsefesi konusundaki tezini hazırlamıştır. 1984 yılında yüksek lisans mezunu olmuştur. Modernleşmek ve moda konusunu ele alan bir tez yazmıştır. Bu tezi ile doktor ünvanına sahip olmuştur. İmaj ve Takva kitabı ise buradan gelmiştir. Tezinin de yer aldığı bu kitap ile adını duyurmayı başarmıştır. 2000 yılında yazmış olduğu bir hikaye kitabı ile o senenin en iyi hikaye yazarı olmaya hak kazanmıştır. Akademik alanda birçok yazılar yazmış, edebiyata karşı ilgisini de daima elinde tutmuştur.

İki Şehrin Hikâyesi Kitap Özeti

İki Şehrin Hikâyesi

1859 senesinde Charles Dickens tarafından kaleme alınmış olan İki Şehrin Hikâyesi isimli bu başarılı eser, tüm dünyada inanılmaz ses getirmiştir. Yayınlandığı ilk günden beri, hala günümüzde de büyük bir rağbet gören roman 200milyonun üzerinde satış yapabilmeyi başarmış. Fransız Devrimini konu alan İki Şehrin Hikâyesi romanı ülkemizde de büyük bir ilgi ile okunmaktadır.

Kitabın Konusu

Tarihi bir roman niteliği taşıyan İki Şehrin Hikâyesi eserinde, Fransız İhtilali’nin bilinen ve bilinmeyen yüzleri detaylı bir biçimde ele alınır. Yaşanan bu İhtilal’in öncesi ve sonrası ortaya çıkan aristoktasi ve burjuva aralarında geçen kanlı çatışmaların anlatıldığı bu eserde yazılan her bir satırın gerçekçiliği ve gerilimi arasında kaybolup gideceksiniz.

Kitabın Karakterleri

Dr. Alexandre Manette: Sergilediği başarılar ile toplumun saygısını kazanmış olan bu şahıs, hapse girince burada psikolojik bunalmalar yaşamıştır.

Lucia Manette: Dr. Alexandre’nin kızı olan bu şahıs, ne yazık ki yıllarca babasından uzak kalmıştır. Sarışın bir kız olan Lucia Manette, güzelliği ile insanların dikkatini çekiyordu. Son derece terbiyeli olan bu kız maddi anlamda refah bir hayat sürerken nazikliği ile de gözden kaçmaz.

Charles Darnay: Her daim ezilen, sömürülen ve yoksulluk gören halkın yanında olan bu karakter, aristokrat bir ailenin bireyidir. Lucia ile evli olan bu şahıs aristokrat bir ailenin parçası olduğu için ölür ve bu ölüm ile beraber Fransız İhtilali’nin hatalarını göstermek amaçlanmıştır.

Jarvis Lorry: Alexandre Manette’nin yakın arkadaşlarında birisi olan bu karakter, onun kızını korur ve bu şahıs bir bankada çalışan iş adamıdır.

Sydney Carton: Lucia’ya aşık olan bu karakter bir avukattır. Kötü bir karakter yapısına sahip olan bu şahısın, mutsuzluğu da göz ardı edilemez.

Madam Defarge: Hayatını aristokratlardan intikam almaya adamış olan bu kadın, İhtilal’i destekler.

Ernest Defarge: Madam Defarge’nin eşi olan bu adam, tıpkı eşi gibi intikam alma duygusu ile dolup taşar. Ernest Defarge, sahip olduğu meyhaneyi İhtilalci’lerin toplanma yeri olarak kullanır.

Bayan Pross: Romanda Lucia’nın hizmetçisi olarak karşımıza gelen bu şahıs son derece fedakâr ve güzel kalpli bir kadındır.

Jerry Cruncher: Tellson bankasında çalışma hayatı süren bu şahıs, yardımseverliği ile karşımıza çıkıyor.

Kitabın Özeti

1775 senesinde bir posta arabası ile beraber Dover şehrine gelen banka çalışan Jarvis Lorry, gittiği o şehirde Lucia Manette isminde güzel bir kadın ile görüşecektir. Londra’da yaşayan Fransız Lucia, babasının yaşadığından habersizdir ve görüştüğü Jarvis Lorry ile beraber Paris’te bulunan bir meyhaneye giderler. Gittikleri bu meyhanenin ismi Defarge’dir ve Lucia’nın babası Dr. Alexandre Manette bu meyhanenin çatı katında akli dengesini kaybetmiş bir vaziyette ayakkabı tamirciliği yaparak gizleniyordur. Daima örgü örmekle hayatını süren Bayan Defarge, ihtilal çıktığı esnada öldürecekleri aristokratların isimlerini de dilinden düşürmüyordu. 18 yıllık hapishane geçmişinde tek başına yaşadığı bunalımları atlatmaya çalışan Dr. Alexandre Manette, hapishaneden çıktıktan sonra ne yazık ki ruh dengesini kaybetmiş olan bu adam İngiltere’ye mülteci olarak görülür.  Jarvis Lorry ve Lucia Manette’nin Paris’te bulundukları esnada, Jerry Cruncher isimli fedakâr hizmetçi yanlarından hiç ayrılmadan onlara eşlik eder. İhtilalcilerin buluşma yeri olan bu meyhanenin çatı katında yaşayan Dr. Manette yaşadığı her günü geçmişini hatırlamaya çalışmak ile geçiriyordu. Kızı Lucia ve yakın arkadaşı Jarvis Lorry’nin kendisini Londra’ya getirmelerinin ardından, Dr. Manette ile kızı aristokrat bir ailenin oğlunun mahkemesi esnasına yargılanmasına şahit olurlar.  Charles Darnay ismindeki bu genç, aristokrat bir aileye mensup olması ile beraber ailesinin halka yapmış olduğu eziyetlerde dolayı yargılanır ve bu genç yaşanan bu durumlardan tiksindiği için Paris’i terk etmiştir. Avukat Carton sayesinde kurtulan Darnay, avukatı ile beraber daima Manette’leri ziyaret ederler. Dr. Manette’nin kızına aşık olan Darnay ve Carton onu etkilemek için çeşitli numaralar yaparlar. Lucia Darnay’ı seçince, Carton ne olursa olsun Lucia’nın seçmiş olduğu bir kimse için hayatını feda edeceğini dile getirmiştir. Zaman biraz ilerler ve Darnay ile Lucia evlenirler bu evlilikten bir kız çocuğu dünyaya gelir. Fransız İhtilali kızları 6 yaşına eriştiğinde başlar. Tüm bu olaylar yaşanırken Manette’ler, Darnay’ın kimin yeğeni olduğunu hala öğrenmemişlerdir.Pek çok kişiye zulmeden Marki ailesi, Dr. Alexandre Manette’nin hapse girmesini de sağlamışlardır. Bu kötü kalpli Marki’nin bir çocuğu ezmesi ve ölen bu çocuğa adeta hayvan muamelesi yapması ile beraber Fransız İhtilali başlar. Son derece yoksulluk yaşayan Paris vatandaşı, aristokratlardan oldukça nefret ediyorlardı. İhtilalin başlaması ile beraber halk soylulara saldırmaya başlar. Halkla beraber Defarge’ler de birçok soylunun ölmesini sağlar. Bir gün Darnay’a bir mektup gelir ve bu mektupta ailesinin eski hizmetçilerinin ihtilalciler tarafından ele geçirildiği ve Paris’e dönmezse eğer bu insanların öldürülecekleri yazıyordu. Lorry ile beraber Paris’e giden Darnay, ülkeye dönen bir aristokrat adı altında ne yazık ki tutuklanır. Halk soylu olan herkesten nefret ettiği için kimse Darnay’ın yanında değildir. Darnay’ın hapse girdiğini duyan Dr. Manette ve Lucia hemen Fransa’ya gider. 18 yıllık bir hapishane geçmişi olan Dr. Manette bu duygunun ne demek olduğunu bildiği için, damadını kurtarmak için elinden geleni yapacağını düşünür. İsyanların arttığı bu dönemde Kral ve kraliçenin başları Paris sokaklarında gezdirilirken Darnay’ın kurtulması bir hayal gibi gelmeye başlar. Bir yıldan fazla hapis yatmış olan Darnay, bu süreçte ne karısını ne de Dr. Manette ‘yi hiç görmez. Mahkeme günü geldiğinde, Bn. Defarge mahkeme salonunda en ön tarafa oturarak Darnay’i öldürmeyi amaçlar. Dr. Manette’nin damadı ile ilgili söylediği sözler herkesi alkışlatır ve Darnay serbest kalır. Serbest kalan Darnay’in İngiltere’ye gitmesi yasaklanmıştır. Darnay’in hapisten kurtulmasını daha kutlayamadan yaşanan başka bir gelişme ile beraber halk düşmanı olduğu gerekçesi ile Darnay tekrar hapse girer. Hapse giren Darnay kimin kendine bu suçlamayı attığını düşünür durur. Mahkeme günü geldiğinde ortaya çıkan bir belge ile beraber Darnay’in ailesinin işlediği suçlardan dolayı Darnay’ın ölümüne karar verilir. Avukat Carton, Darnay’a çok benzediği için onu hücreden çıkarır ve yerine ölüme gitmeye karar verir. Canından çok sevdiği Lucia’nın eşini hapisten kurtaran bu yürekli avukat çoktan ölümü göze almıştır. Darnay artık kurtulmuştur ki, yaşanan yeni bir gelişme ile beraber Lucia ve Darnay’ın kızı da dahil olmak üzere Bn. Defarge tüm aileyi ihbar eder. Gözünü intikam duygusu saran Bn. Defarge Lucia ve kızını soylu olduğu gerekçesi ile öldürmek ister. Onları öldürmek için evlerine gelir ve hizmetçi bayan Pross ile tartışmaya başladığı esnasında kendi silahı ile kendisini öldürmesi üzerine hizmetçi Pross sağır kalır. Paris’ten kaçmayı başarabilen Manette ailesi mutlulardır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Yazdığı başarılı eserleri ile ismini tüm dünyaya duyurmayı başarmış olan Charles Dicskens 1812 senesinde, Landport’da dünyaya gözlerini açmıştır. Bir memurun oğlu olan Charles Dickens, İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından birisi olarak pek çok başarılı eser vermiştir. Küçüklükten beri yazıya ilgi duyan Dickens, küçüklük yaşlarında maddi anlamda refah dolu bir hayat yaşarken zamanla babasının artan borçları ne yazık ki hapse girmesi ile son buldu. Babasının hapse girmesi ile yoksulluk çekmeye başlayan yazar daha 11 yaşındayken bir boya fabrikasında işe girmek zorunda kalır. Yaşanan tüm bu olaylar üzerine, yazarın akademik hayatı da ne yazık ki başarılı olamadı. Daha çocuk yaşlarda hayatını kazanmak zorunda kalan Charles Dickens, kâtip olarak bir noterin yanında işe başladı. Burada kendini yetiştirmeyi başaran yazar, zaman geçtikten sonra 1835 senesinde Morning Chronicle isimli gazetede stenograf olarak göreve başladı. 1835 senesinde çalışmaya başladığı bu gazetede Boz’un Karalamaları başlığı altında çeşitli notlar yayınlayarak geçimini sağlamaya çalışır. Takma ismi Boz olan yazar, mizah yanının da son derece iyi olması ile beraber bu gazetede yayınlamış olduğu notlar ile büyük beğeniler kazandı. 1837 senesine gelindiğinde yazarın kaleme almış olduğu Bay Pikvik’in Serüvenleri isimli kitabı son derece ses getirmiştir ve yine bu yıl içerisinde yazar Catherine Hogart isimli bir kadın ile dünya evine girmiştir. 1840 senesine gelindiğinde, yazar ölen baldızı için başarılı bir biçimde kaleme almış olduğu Antikacı Dükkânı isimli romanını yayınladı.  1840 senesinde Amerika Birleşik Devletlerine giden yazar, burada büyük bir ilgi ile karşılandı. 1846 senesine kadar çeşitli seyahatlere çıkan yazar, bu seyahatleri esnasında dünyaca ünlü yazarlar ile yakından tanıştı. Charles Dickens, 1846 senesinde Household Worg dergisini çıkardı ve aynı zamanda Daily News gazetesi ile de ses getirmeyi başardı. Toplumsal sorunları ele alan yazar, üretken bir yapısı ile tüm dünyaya ismini duyurmayı başardı. Yazar, 1858 senesinde eşinden ayrıldı ve bir süre inzivaya çekildi. Yazarın yazmış olduğu eserleri başlıca ele almak gerekirse bunlar:

  • İki Şehrin Hikâyesi
  • Antikacı Dükkânı
  • Bay Pikvik’in Serüvenleri
  • Dombey ve Oğlu
  • Zor Yıllar
  • Oliver Twist
  • Müşterek Dostumuz
  • Nicholas Nickelby
  • Büyük Umutlar
  • Bir Noel Şarkısı
  • Kasvetli Ev
  • Martin Chuzzlewit
  • Davit Copperfield

İhtiyar Dost Kitap Özeti

İhtiyar Dost

Kitabın Konusu

Bu kitapta hem hikâye tarzını hem de makaleyi andıran bir yazı biçimiyle yazılmıştır. Kitap birden fazla bölümden meydana gelmiştir. Yani tek bir konu ya da tek bir ana fikre ulaşmak doğru bir seçenek olmayacaktır.

Kitabın Özeti

Ağaç Kurdu

Bu hikâyede anlatılan konu ikinci meşrutiyetin ilanın sonra ortaya çıkan devlet ve toplumsal problemler konu almış bir bölümdür. Devlet her ortamda ve her şartta hiçbir aksaklığa uğramadan görevini yerine getirmeye çalışmıştır. Tıpkı bir değirmen gibidir. Toplum içinde ortaya çıkan fikir ayrılıkları gibi durumlardan hiçbir şekilde etkilenmemelidir. Bu bölüm içinde en çok üzerinde durulan konu ise toplum içinde var olan ahlaki yapının sıkıntılardır. Yazar toplumu bir ağaç gibi ifade etmiştir.

Ağacın kökleri ve bedenine saldıran o kurtlar ağacı yer bitirir. Ağaç bu kurtlar yüzünden kurur. Hatta bu yıpranmalar dolayısıyla da ufak bir rüzgârda devrilir. Toplumda bunun gibidir. Toplumun can damarı olan ahlaka karşı bu bela ile baş edilmezse bir süreden sonra artık kuruyup yıkılacak hale gelir. Ele aldığı bu konuyu tamamen kendi üslubu ile ifade etmiştir.

Kahve Beklerken

Bu bölümde ise anlatılan ağaç kurdu hikayesine benzer bir şeydir. Tam anlamıyla o hikâye ile bağlantılı ve paralel bir şekilde ilerler. Bu durumun sebeplerinin neler olacağından bahsetmiştir.

Gençliğin yok olup gitmesinin sebeplerinden bahsetmişti. Geçmişi kabullenmeyen ya da inkâr etmeye çalışan bir toplumun var olamayacağını belirtmiştir. Hatta o toplum artık ölü bir toplum haline gelmiştir de diyebiliriz. Bu inkarın en büyük nedeni ise bilgilerin yanlış ve farklı yerlerden yansımış olmasıdır. Bu yanlış ifadelerden dolayı gençlikte geçmişe dair hep bir inkâr ve istememe durumu içinde olacaktır. Aslında geçmiş ve gelecek kitap içinde var olan iki sayfa gibidir. Yani bir sayfayı yırtıp atarsanız sonraki sayfa tamamlanmamış, yarım olarak kalacaktır. Birinci sayfayı görmeyen insanlar isteseler de ikinci sayfayı yazmaya kalkınca kendi kafalarına göre uydurma şeyler yazacaklardır. Ortada oluşan şey ise koskoca bir yanlış hikâyeden başkası olmayacaktır. Kitabın sayfaları ne kadar çok yanlışla dolu olursa olsun, aslında hiçbir şey sonraki sayfanın başlangıcı olmasını engellemeyecektir. Bir şeyin başlangıcı var olduğu sürece devamında illaki onunla bağlantılı olan şeyler gelecektir.  Burada ifade edilen cümlelerin hepsinde aslında toplumun kanayan yarasına çok güzel bir dille değindiğini açıkça görebiliyoruz. Geçmişi bilmeden geleceğe ışıkla bakmaya çalışmanın ne kadar yanlış olduğunu da anlayabiliriz.

Kitabın Ana Fikri

Aslında tek bir ana fikre ulaşmak doğru olmasa da genel hatlarıyla bakabiliriz bütün bu hikayelere. İnsanlar hatalarından ders almalı ve telafi etmek için çaba göstermelidir. Bunu yaparken de geçmişte neler yaptığına ya da neler olduğuna dikkatli bir açıdan bakmak, hatta detaylarıyla olayları hatırlamak gerekir. Bu sayede geleceğe de yön verirken doğru adımlar atılması sağlanacaktır.

Bu kitapta geçen olayların hepsi gerçek hayatta var olabilecek ya var olan şeylerden ibarettir.

Kitapta Yer Alan Karakterler

İhtiyar Dost: Çok zeki ve oldukça bilge bir insandır. Bunun yanında mütevazı bir karaktere sahiptir. Yaşamış olduğu tüm olaylardan iyi ya da kötü olarak adlandırdığı dersler çıkarıp, bu vardığı sonuçları çevresinde yaşayan insanlara anlatır.

Genç: Yazar bu kişiyi çocuğum diye adlandırmıştır. Bu şekilde hitap etmeyi tercih etmiştir. Eğitim anlamında öğrenme aşkıyla yanan bir çocuktur aslında. Saygıda kusur etmez ve hürmet bilir bir yapıya sahiptir. Ama öte yandan da hayata karşı çok acemidir.

Kitabın Yazarı Hakkında

Halid Ziya Uşaklıgil Kimdir?

Halid Ziya İstanbul doğumludur. Babası tüccar olarak hayatına devam eden bir adamdır. Babasının işlerinden dolayı İzmir’e gitmek zorunda kalmıştır. İzmir’de tahsilini tamamlamıştır. Daha sonra da ikinci bir okula devam etme fikri vardır. Bu zamanlarda mahallede olan bir avukatın yanında çalışarak iş hayatının nasıl olduğunu öğrenmeye başlamıştır. Sonralarda kâtip olarak devam etti. Öğretmenlik yaptı ve sonra da Osmanlı Bankası’nda çalıştı. Zamanının çoğunu edebiyata ayıran Uşaklıgil, edebiyat dünyasında oldukça tanınan bir isim haline geldi. Hayatı boyunca birçok kitap yazdı ve yayımladı. Bu eserler de insanlar tarafından oldukça ilgi gördü. Hatta günümüzde bazı eserleri televizyona dökülerek insanlara aktarılmıştır. 1945 senesinde ise hayata veda etmiştir

İhtiyar Balıkçı Kitap Özeti

İhtiyar Balıkçı

Kitabın Konusu

Yaşlı ve balıkçı olan bir adamın yaşamış olduğu tüm negatif durumlara karşı ayakta duruşunu konu almıştır. Bu zorluklarla nasıl başa çıktığını anlatıyor.

Kitabın Özeti

Golf Stream’de yaşayan ve küçük teknesi olan bir ihtiyar adam vardır. Bu adam yalnız yaşar ve tek başına avlanmaya çıkar. Ama her seferinde bir tane bile balık tutamadan eve döner. Artık seksen dört gün olmuştur. Hatta ilk kırk gün yanına işi göstermek için bir çocuk bile almıştı. Fakat sürekli elleri boş eve döndükleri için çocuğun ailesi ise ihtiyarın yanında alır. Daha iyi balık tutan başka bir tekneye verirler çalışması için. Yanında çalışan çocuk ihtiyara oldukça saygı ve sevgi duyar. Her zaman yardımına koşar ve bir şeyler yapmaya çalışır. Çocuk ihtiyarın yanında ayrıldıktan sonra çok üzülür ama boş bulduğu zamanlarında sürekli yanına gider. Çünkü ondan oldukça fazla şey öğrenmişti. Hatta ihtiyar balıkçı yanında çalışmasa bile her sabah evine gidip çocuğu uyandırmayı kendine görev edinmişti. Beraber sahile gidiyorlardı. Beraber balığa çıktıkları zamanları o kadar çok özlüyorlardı ki. Çocuk ihtiyarın o gün de eli boş döndüğünü görünce ihtiyara iki tane balık verdi. Bu balıkları yem olarak kullansın diye vermişti. Ertesi gün tekrar denize açıldığında bu sefer balık yakalayacağına inanıyordu. Biraz daha fazla ileri açıldı her zamankine göre. Bir süre sonra siyah kuşların bir bölgede yoğunlaştığını gördü ve oraya olta attı. Küçük bir balık yakaladığını düşünerek oltayı çekmeye başladı heyecanla.  Palamut yakalamıştı. Daha sonra bu balığı yem olarak kullanıp başa balık yakalamaya karar verdi. Bu sefer kesinlikle daha büyük bir şey takılmıştı oltaya. Kuvvetli bir şekilde oltaya yüklendi. Ama bir yandan yorulmuştu da. Çocuk yanında olsaydı bu kadar yorulmayacaktı.

Daha sonra balık su yüzüne çıkında ihtiyar şaşırdı çünkü tutmuş olduğu en büyük balıktı. Balığı tamamen öldürdükten sonra evin yoluna koyulmaya başladı.  Ama korktuğu şey başına gelmişti. Suda olan hareketlenmenin içinde köpekbalıkları vardı. Bazılarını öldürmeyi başarsa da mızrak kırılmıştı. Diğerleri de az ilerde tekrar karşısına çıkacaktı. Artık eve varmak istiyordu. Çocuğu düşündü. Tutmuş olduğu kılıç balığına saldırmaya başladılar. İlerde ışıkları gördü ve sahile yaklaştı. Daha sonra bir şekilde evine sağ salim dönmeyi başardı ihtiyar balıkçı.

Sabah olduğunda küçük çocuk teknenin yanına geldiğine ise etrafta büyük bir kalabalık vardı. İhtiyarın tuttuğu balığa bakıyorlardı. Çocuk hızlıca ihtiyarın evine doğru yol aldı ve vardığında uyuyor olduğunu gördü. İhtiyar uyandı ve çocuğa gülümsedi. Sonra tekrar uykuya daldı.

Kitabın Ana Fikri

Hedeflerimiz olduğu zaman bu hedefleri gerçekleştirmeye yönelik şeyler yaparken karşımıza zorluklar çıkabilir. Ama zorlukları aşmak için elimizden gelenin daha iyisini yaparak bu durumu çözüme kavuşturabiliriz.

Kitapta Yer Alan Karakterler

İhtiyar Balıkçı: Umudunu hiç kaybetmeden mücadele etmeye ve bütün olumsuzlukların üstesinden gelmeye çalışan bir balıkçıdır.

Küçük Çocuk: Balıkçılık nasıl bir meslektir hep merak etmiştir. Bunu öğrenmek için ihtiyarın yanında çalışmaya başlar. Ailesi zorla ihtiyarın yanında alsa bile ihtiyara yardıma gitmiştir. İhtiyara karşı duyduğu saygı ve sevgi bambaşkadır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Ernest Hemingway Kimdir?

Hemingway, Amerikalı bir yazardır. Aynı zamanda gazetecidir.  21 Temmuz 1899 doğumludur. Yazım tekniği ise oldukça basit ve anlatımı sadedir. Nobel ve Pulitzer ödülü gibi önemli ödüller almıştır. Amerikan edebiyatında ise oldukça önemli bir yere sahiptir. Çocukluğunda müzisyen olan annesinden dersler almıştır. Sonralarda ise orduya katılmıştır. Hayatı oldukça dolu ve değişik olaylarla geçmiştir. Av tüfeğiyle intihar ederek hayatına son vermiştir.