Mutluluk Kitap Özeti

Mutluluk

Kitabın Konusu

Tecavüze uğrayan bir genç kızın ve amcasının oğlunun töre için onu öldürmek zorunda kalmasını konu alan bir kitaptır. Cemal ise Meryem’i öldürmek istemiyordur. Ama töre saçmalığına da karşı çıkamaz.

Kitabın Özeti

Meryem, daha 17’sinde gencecik bir kızdır. Bir gün Van Gölü çevresinde babası tarafından baygın bir durumda bulunmuştur. Meryem birisi tarafından tecavüze uğramıştır. Babası ise Meryem’i bulduğu gibi eve götürür. Eski bir yere kapatır kızı. Meryem’in namusunun kirletildiğini düşünüyorlardır artık. Bu yüzden de insanların yüzüne bakamazlar. Hatta o kadar kötü düşünürler ki Meryem’in intihar bile etmesini isterler. Bir gün üvey annesi olan Döne, Meryem kendisini assın diye önüne bir halat fırlatır. Öylece bırakıp gider. Meryem intihar ederse onlar için iyi olacaktır ama etmezse onu öldürmeleri içi Cemal’i çağıracaklardır. Cemal de amcasının oğludur. Meryem intihar etmek istemediği için bu durum tam olarak düşündükleri üzere Cemal’e kalır. Cemal askerden dönmüştür ve bu durumu ona anlatırlar. Cemal ise bu duruma oldukça karşı çıkmıştır. Kızı öldürmek istemiyordur ama törelere karşı gelemeyeceğinin de farkındadır. Meryem’in öldürüldüğü köyde duyulmasın diye kızla Cemal’i İstanbul’a göndermeye karar verirler. Köydeki insanlara da Meryem’e bir talip çıktığını o yüzden yolladıklarını söylemeyi düşünmüşlerdir.

Cemal ile Meryem yola çıkarlar ve uzun bir tren yolculuğu yaparak İstanbul’a ulaşırlar. Geceyi Cemal’in abisi Yakup’un evinde geçirdikten sonra ertesi sabah başka bir yer bulmak için evden ayrılırlar. Cemal, Meryem’e köprüye çıkıp atlamasını söyler ve Meryem de gözünü karartmıştır artık. Atlayacakken Cemal buna daha fazla dayanamaz ve geri çeker. Cemal, Meryem’i alarak asker arkadaşının yanına gider. Asker arkadaşından yardım olarak iş ister. Arkadaşı da ikisini İzmir’e yakın bir yere yollar. Gittikleri yer ise bir balık çiftliğidir.

Cemal balıklarla ilgilenir. Meryem ise evde yemek işleriyle uğraşır. Bir gece yanlarına tekne yaklaşır ve o geceyi geçirmek için konaklayacak başka bir yer olmadığını söyler. Bu kişi de Prof. İrfan Kurudal’dır. Kendini son zamanlarda kötü hissettiği için eşini geride bırakıp tekne turuna çıkmaya karar vermiştir. İrfan teknenin motorunu tamir edebilmek için Cemal’den yardım ister. Fakat o gün çiftliğin asıl sahibi geri gelir ve Cemalle Meryem’in daha fazla kalmalarını istemez. İrfan da bu yüzden teknede ona yardımcı olmaları için ikisine de bir teklif sunar. Başka şansları olmadığından bunu kabul etmek durumunda kalırlar.

Fakat İrfan, Cemalle Meryem’i karı koca zannetmiştir. Cemal ise gerçeği anlatmaz ve evli olmadıklarını söylemez. İrfan ise gençlere temiz kıyafetler ayarlar. Cemal İrfan’a yardım ederken, Meryem de yemekleri yapmakla meşgul olur. Fakat bu sıralarda da Cemal’in amcası ve babası onları aramak için İstanbul’a gelir. İrfan, bu iki gencin hayatlarına dokunarak hayatlarını değiştirmiştir. Artık ikisi de oldukça iyi anlaşmaya başlamışlardır. Bir gün İrfan ikisinin kavga ettiğini görür hatta Meryem’in, Cemal Abi diye seslendiğini duyar. İrfan ise yalanlardan uzaklaşmak için çıktığı bu yolda daha fazla yalanla karşılaştığı için çok sinirlenir. Cemal ve Meryem bu durum üzerine oradan ayrılmaya karar verirler. İrfan ise hatasını anlar ve peşlerinden gider. Yanlarına gidince ikisinden de özür diler. Gidecek başka yerleri olmadıkları için ikisi de kabul eder ve tekneye geri döner. Belli bir süre teknede yaşamaya devam ederler. Aradan bir süre sonra da Meryem’e tecavüz eden kişinin öz amcası olduğu ortaya çıkar.

Kitabın Ana Fikri

Bazı şeyler istemeden olur ve işin içinde töre gibi durumlar varsa bunlarla yüzleşmek zorunda kalır insan. Ama mutluluk elbet vardır ve elinden tutacak birinin olması bütün olan şeyleri değiştirecektir.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Meryem: Daha 17 yaşında genç bir kızdır ve tecavüze uğramıştır. Törelere göre de ya intihar edip ölmesi gerekiyor ya da başkasının onu öldürmesi gerekiyordur.

Cemal: Meryem’in amca oğludur. Askerden yeni döndükten sonra ailesi Meryem’i öldürmeleri için Cemal’den yardım ister ama o bunu istemez.

İrfan Kurudal: Kendisi profesördür ve bazı sorunlarından uzaklaşmak üzere tekne yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta Meryem ve Cemalle karşılaşır. Onların hayatlarında değişiklik yaratır.

Kitabın Yazarı Hakkında

Zülfü Livaneli Kimdir?

20 Haziran 1946 yılında doğdu.  Yazdığı kitaplarla oldukça bilinen Livaneli bunun yanı sıra politika, yönetmenlik, müzik gibi işlerle de uğraşır. Livaneli, yapmış olduğu müzik dalında birçok ödül almıştır. Yazmış olduğu kitaplar günümüzde oldukça popüler olmuştur. Zülfü Livaneli, evli ve bir de kızı bulunuyor. 1997 yılında vermiş olduğu konserle birlikte Türkiye’nin en büyü konserini gerçekleştirme unvanına sahip olmuştur.

Momo Kitap Özeti

Momo

Michael Momo tarafından yazılan Momo romanı, dünyanın her yerine ses getirmiş zaman ve çocuk kavramlarını inanılmaz güzel bir biçimde işleyen değerli bir eserdir. 2004 senesinde yayımlanan bu eser çeşitli ödüllere layık görülerek, pek çok dile çevrilmiş ve en çok satan kitaplar arasına girmeyi de başarabilmiştir. Peki nedir bu kitabın konusu, özeti, ve karakter analizini gelin hep beraber inceleyelim.

Kitabın Konusu

Genel olarak zamanın ne kadar önemli olduğunu anlatan bu romanda; Başkahraman Momo’nun hiç kimsesi olmadığı ve bir başına yalnız kaldığı şu dünyada ona hediye edilenler dışında hiçbir şeyi olmadığını anlatılır. Daha sonraları olağan üstü yeteneklerinin olduğunu fark eden Momo, insanların dertlerini dinlemeyi ve zamanının büyük birçoğunu da bu duruma ayırır. Günün birinde piyasaya çıkan duman adamlar insanları kandırarak onların zamanlarını çalarlar. Aldığı destekler ile duman adamlara karşı savaş veren Momo, romanda bu kötü insanlara karşı kazanabilecek mi? Günümüze de son derece uygun bir konulu olan bu eserde zamanın ne kadar kıymetli olduğu vurgulanmıştır.Çeşitli ödüllere layık görülen bu eser, sinemaya da yansıtılmış ve pek çok dile çevrilen bu eser dünyanın pek çok yerinde inanılmaz rağbet görmüştür.

Kitabın Karakterleri

Momo: Son derece iyi bir kalbe sahip olan Momo kimsesiz bir kız çocuğudur ve daima insanların dertlerini dinler.

Duman Adamlar: Zaman tasarrufu şirketinde çalışan bu adamlar, insanların kanına girerek onların tasarruf etmiş oldukları zamanlarını çalan kötü kimselerdir.

Hora Usta: Hiçbir zaman sokağında, hiçbir yerde yaşayan Hora Usta, özel yetenekleri ile zamanı durdurur ve Momo’ya zor anında yarım eder.

Kassiopedia: Hiçbir zaman sokağında yaşayan Hora ustanın kaplumbağasıdır. Momo’nun sormuş olduğu soruların yanıtlarını, kabuğuna yansıtarak verir.

Turist Rehberi Gigi: Duman adamların insanları kandırması ile bu yalan döngüye aldanan kimsedir Turist Rehberi Gigi. Son derece meşhur ve bir o kadar da meşgul olan Gigi, yazmış olduğu hikâyelerini televizyon ve radyolarda anlatarak çok para kazanır.

Çöpçü İhtiyar Beppo: Yaşlı bir kimse olan Beppo, Momo’yu çok sever. Duman adamlar tarafından kaçırılan, çok sevdiği Momo’yu kurtarmak için, duman adamlara vermek için bol bol saat biriktirir ve bunu da sokakları süpürerek, daha çok süpürerek yapar.

Kitabın Özeti

Son derece güzel kokulu çiçeklerin ve cır cır öten kuşların hakim olduğu bir şehirde yaşayan kimsesi, masum iyi mi iyi kalpli bir kız çocuğu yaşıyormuş. İsmi Momo olan bu şirin kızı, yaşadığı kentte neredeyse tanımayan kimse yokmuş. Şehirde var olan bu güzelliklerin sebebinin Momo olduğunu düşünen insanlar, daima dertlerini Momo’ya anlatır ve Momo’da vaktinin büyük birçoğunu insanları dinlemek için geçirirmiş. Momo’nun üstün yetenekleri vardır ve dertlerini anlatmak için karşısına geçen insanları hemen dinler ve dertlerine derman bulurmuş. İki yakın arkadaşa sahip olan Momo, Nogra ve Lila’yı çok seviyor, her zaman yanlarında oluyormuş.

Kitabın Ana Fikri

Hayat hızlıca akıp gider ve kendimizi yoğun bir çalışma hayatına hapsederiz. Bunun ne kadar yanlış olduğu Momo romanında detaylı bir biçimde işlenir ve kendimize, ailemize, çevremize gerekli zamanı ayırarak onlarla vakit geçirmeliyiz. Çocuklarla da içli dışlı olan Momo, neredeyse herkes ile sırdaş sıkı bir dost olmayı becerirmiş. Sohbetine doyum olmayan Momo, masmavi gözleri ile de insanları etkilemeyi başarırdı. Momo’nun son derece ihtiyar olan Beppo isimli dostu çöpçülük yapar ve pek çok gençten daha çalışkan bir insandı. Gecelere kadar kaldırımları süpüren Beppo, insanlar tarafından deli olarak bilinir ve kelimelerin anlamlarına son derece ilgi ve dikkat gösteren Beppo, kimse ile mümkün olmadıkça konuşmaz. Momo’nun diğer bir dostu olan Gigi, son derece hayalperesttir, huzur ve refah içinde yaşamayı düşünür, günün birinde çok zengin olursa da, bu zenginliğin onu asla değiştirmeyeceğini her fırsatta dile getirir dururdu. Geçmiş zamanlardan günümüze değin gelen halk efsanelerine kendi yorumlarını da katarak anlatan Gigi, çeşitli televizyon ve radyo kanallarına çıkar hikayeler anlatır ve çok paralar kazanırdı, bu ilhamının sebebi ise Momo’ydu. Çok eski zamanlardan kalma bir dostu olan Zaman Dede’yi görmeye giden Momo, gördükleri karşısında epey şaşkınlık geçirir. Masanın üzerinde, yaşadığı zamana ait olmayan pek çok nesne gören Momo, şaşkınlığını daha atamadan Zaman Dede bu nesneleri başka bir zamandan getirdiğini dile getirmiş. Zamanda yolculuk eden Zaman Dede, şehirde yaşayan herkesin bilmediği nesneleri daha yakından tanıyor ve daima zaman yolculuklarına çıkıyordu. Herkes Zaman Dede gibi, zamanda yolculuk yapmak isterken Zaman Dede bir sonraki zaman yolculuğuna yanında Momo’yu da götürmeye karar vermiştir. Zamanda yolculuk yapmayı son derece merak eden Momo, Zaman dedenin yapmış olduğu teklifi geri çevirmeyerek onunla bir zaman yolculuğuna çıkmış. Zaman yolculuğuna bu defa nesneleri toplamak için değil, zaman tünelinde meydana gelen hasarları ortadan kaldırmak için yolculuk etmeyi düşünen Zaman Dede, Momo’nun zekasına son derece güvendiği ve onun çok akıllı bir kız olduğunu düşündüğü için yanında götürmeye karar vermiştir.  Zaman tünelinde meydana gelen bu kırıklıklardan Momo’ya bahseden Zaman Dede, aslında bu kırkılıkların kötü ruhlu kimseler olduğunu insanları kandırarak zamanlarını çaldığını anlatmıştır. Zaman Dede, bu yüzden de zamanda yolculuğa çıkarak bu kötü insanlara karşı savaşmaları gerektiğini Momo’ya bildirmiş. Bu kötü insanları adı Duman Adamlarmış ve bu kişiler bir şirkette çalışıyormuş. Çalıştıkları bu şirkette bulunan hapsedilmiş çalınan zamanları serbest bırakarak bu problemi ortadan kaldırabileceklerini söylemiş. Bu amaçlarını yerine getirmek için pek çok engelle karşılaşacaklar, çeşitli tuzak ve oyunlarla karşılaşacaklar ama peki sonunda başaracaklar mı? Bunun üzerine Momo ve Zaman Dede, zaman yolculuğuna çıkarlar. Zaman tüneli yolculuğu sonrasında gelmiş oldukları şehir, Momo’yu son derece korkutmuştu. Her yer yüksek apartmanlar ile dolu, kuş sesleri yok, kötü bir havaya sahip olan bu kentte kaybolmamak için Momo, Zaman Dede’nin peşinden ayrılmaz. Zaman Dede o kadar hızlı yürüyordu ki, Momo bu hızının sebebini sorduğunda Zaman Dede kırkılıkların kendilerini takip ettiğini söylemiştir. Saklanmak için gittikleri yerde Momo, neden takip edildiklerini sormuştur. Burada istenmediklerini söyleyen Zaman Dede, Duman adamların işlerini bozan kişilerin sonunu getirmek istediklerini söylemiştir. İlerleyen zamanda mahallenin temiz bir evine giren Momo ve Zaman Dede kapının arkasında bulunan şeyi merak ettikleri için kapıyı açmaya çalışır ve ne yazık ki anahtarı bulamazlar. Anahtarı buldukları an kapıyı açmışlar ve içeride bir şirket bulunuyormuş ve üzerinde ileri teknoloji zaman merkezi yazan bu şirketin içine girdiklerinde onları duman adamlar ordusunun beklediğini görmüşler. Zaman Dede içerideki orduyu oyalamaya çalışırken Momo, kutunun olduğu odaya doğru koşmuş ve bu yolda çeşitli problemler ile karşılaşsa da siyah kutunun olduğu odaya ulaşmış. Bulduğu anahtarların hiç biri ile kutuyu açamayan Momo, karşısına çıkan cücelerin yardımı ile kutuyu açıp canlı zamanı serbest bırakmayı başarabilmişlerdir. Bunun üzerine yok olan Duman Adamlar, Zaman Dede’yi son derece mutlu etmiştir. Zaman Dede ve Momo buradaki işlerini haletliklerine göre kendi gezegenlerine dönmeye koyulmuşlar, yanlarına cüceleri de almayı ihmal etmemişlerdir. Gelmiş oldukları bu kentte pis duman kokuları bir anda yok olmuş, yerine güzel çiçekler açmış ve insanlar artık birbirine somurtarak değil gülümseyerek bakıyormuş. Zaman insanlar için son derece önemli bir araç olmaya başlamış, boşa zaman harcamaktan vazgeçmişler. Kendine dönen Momo, hayatına kaldığı yerden mutlu bir şekilde devam etmiş, Zaman Dede ise zaman yolculuğundan toplamış olduğu nesneler ile yeni icatlar yapmaya çalışırmış. Zaman Dede’ye de sık sık yardım eden Momo hayatını mutlu mesut bir biçimde sürdürmüş.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Fantastik çocuk kitapları yazar Michael Ende, yazmış olduğu değerli eserleri ile tüm dünyaya ses getirmeyi de başarmış. 1900’lü yıllardan beri özellikle çocukların çok severek okuduğu kitapları ile aslında yediden yetmişe herkese hitap etmektedir. Tüm dünya tarafından sevilen ve ilgi gören eserleri ile de ölümünün üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen hala büyük bir beğeni ile okunuyor. 12 Kasım 1929 senesinde Almanya’da gözlerini açan Michael Ende, ressam ve fizyoterapist bir anne babanın çocuğudur. Henüz küçük yaşlarda iken ailesi ile beraber Münih’e taşınır. Sanatçıların ve önemli pek çok tanıdık insanın bir arada yaşamış olduğu bir semte taşınan Michael, eserlerinde bu zenginliğin belirtilerini de yansıtmıştır. II. Dünya savaşı Michael’i son derece olumsuz yönde etkilemiş ve babasının mesleğinin kısıtlanması da onun gizli çalışmalar yapmasına yol açmıştır. Daha erken yaşta askerliğe çağırılan Michael, okuduğu okulunu da yarım bırakmak zorunda kaldı. Savaş sonrası tiyatro okuluna başladı ve çeşitli oyunlar yazı ve bu oyunlarda sahne de aldı. 1952 senesinde dünya evine giren Michael, çeşitli gruplarda yer alarak hümanist değerleri sürdürmeyi amaçlamıştır. 1992 senesinde yakalanmış olduğu kansere yenik düşen Michael yaklaşık iki sene sonra 1995 yılının Ağustos ayında hayata gözlerini yummuştur. Yazdığı pek çok eser ile tüm dünyada büyük bir beğeni yakalayan Michael Ende’nin başlıca eserleri şunlardır:

  • Momo
  • Sabırlı Sakinyürür
  • Rüyayiyen
  • Cim Düğme ve Vahşi 13’ler
  • Ayıcık İle Hayvanlar
  • Diler Şurubu

Minyeli Abdullah Kitap Özeti

Minyeli Abdullah

Minyeli Abdullah’ın Türkiye’de büyük yankı uyandırdığı günün üstünden 50 sene geçmiştir. Bu zamanda adeta Hekimoğlu’nun da hayatında sürgün, mahkeme gibi birçok olay yer aldı. Hekimoğlu adeta Minyeli Abdullah’a aynı kadere sahipti. Çilesini çekmiyorsan o dert sana ait değildir temalı sözünü kullanarak gittiği yolun çilesine de aday olan Hekimoğlu İsmail’in milyon sayıya ulaşan okur kitlesince okunan ve hep hatırlanan bu eseri 50. Senesinde ilk kapağı ile tekrar raflardaki yerini almıştır. Abdullah Minyeli bir kişidir.  Roman haline getirilen hayat hikayesi Mısır’da yaşanmıştır. Ama öyle bir hayat, öyle bir savaş, öyle bir dert, öyle bir acı ki o ne bir memlekete, ne bir zamana ne de bir vilayate sıkışıp kalabilir. Minyeli Abdullah 20. Asır Müslümanının yaşam öyküsünü anlatır. O Mısır’da olduğu gibi Irak, Suriye, Pakistan, Nijerya, Cezayir’de, Türkiye’de hasılı hayatın her yerinde yaşayan Abdullahların öyküsüdür aslında. Minyeli Abdullah isimli kitap konusu akıcı ve sürükleyen nitelikte olsa da bazı kelimelerin dilimizde yer almayışı onların araştırılması gerekliliğini doğurmaktadır. İslam’dan bahsedildiği için de beklenti bu doğrultuda olmalıdır.

KİTABIN ÖZETİ

Mısır’ın küçük bir numunesi kabul edilen Minye’de dünyaya gelen Abdullah, daha küçük yaşta iken babasının ölümüyle karşı karşıya gelmiştir. Annesi ile beraber fakirlik içinde hayatlarını sürdürmektedir. Annesi yaşlıdır. Yaşlı annesinin tek arzusu oğlunun eğitimini tamamlayıp memur olmasıdır. Abdullah da derslerinde gayet başarılı bir öğrencidir. Abdullah okulda olduğu bir gün ders tarih iken konuya çok hakim olmasına rağmen kadın öğretmeninin sessiz tacizi ile karşı karşıya gelir. O kendine has küçük dünyasında bunu kaldıramaz. Bu olayın yaşandığı ertesi günden başlayarak okula gitmez. Bu durum öğretmenin 1 sene sonra tayinin çıkmasına kadar böyle devam eder. Abdullah bu 1 senelik zamanın içinde okumayı çok sevdiği kitaplarına daha da bağlanır. Sabah vakitlerinde okula gider gibi çıkıp çeşitli işlere girip orada çalışır ve hayata dair tecrübe kazanmaya başlar. Bir sene sonra okulundan mezun olup Minye’den ayrılır.

Buradan ayrıldıktan sonra Kahire’ye doğru yola çıkar. On sene Kahire’de kalır ve hayatının büyük kısmını askerlik yaparak sürdürür. Onun kalbinde İslam yatar hatta bu onun gönlünde yer eden tek şeydir. İslam’a ait güzellikleri, kuralları, bilgileri tüm mümin halka tanıtmak ve aktarmak ister. Hayatını çok az yemek, yine çok az eşya ile sürdürür. Çevresine bulunan herkese senelerce okuduğu kitaplarda yer alan Müslümanlığı anlatmaya devam eder. Harama bulaşmama konusunda çok dikkatlidir. Ticaret hayatında yer almasına rağmen buna çok özen gösterir. Başkalarında İslami açıdan yanlış değerlendirilebilen şeyleri ve özellikleri kibar bir dille söyler. Bir gün annesi ona artık evlenmenin zamanının geldiğini söyler ve Abdullah’a yakıştırdığı bir kızın bahsini geçirir. Abdullah uygun bulur fakat düğünde içkinin yer almamasını istediğini söyler ve bu şartı koyar. Düğün haremlik selamlık bir vaziyette olur.

Karısının ismi Sevde’ dir. Sevde’den iki çocuğu olur biri kız biri de erkektir. Abdullah iyi ve ahlaklı bir eştir. Kendisine de böyle bir aile kurabilmiştir. Az eşya ile hayatlarını sürdürmüşlerdir ve kenara artırdıkları para ile gerekli yerlere bağışlar yapmışlardır. Her gece arkadaşları misafirliğe gelir ve onlarla konuştuğu şeyler de Müslümanlık ve İslam dini üzerinedir. O zaman Mısır kendi kimliğinden bi’ haberdi. Yabancı ülkelere duydukları imrenme ve hayranlık büyümüştü, oraya gelen turistler de bu konuda etkili olmuştur. Onlar gibi medenileşmeye başladılar. Genç kızlar yabancı kadınlar gibi giyinerek kapanmayı bırakmışlardır, açık seçik flört etmeler artmıştır, cinayet, hırsızlık, gibi olaylar çok artmıştır. Kumar oynamak, içki içmek medeniyet sembolü sayılmaya başlanmıştır. Abdullah’ın karakterine çok ters olan bu davranışlar ve yaşanan bu durum başkaları için aynı şeyi ifade etmez. Onların işine gelmemiştir. Ona tek Müslümanın o mu olduğu temalı sorular yöneltilmeye başlanır. Bir gün misafirleri de evdeyken polisler eve baskın düzenler. Arkadaşlarını da onu da içeriye tıkarlar. Abdullahı vatan hainliği ile suçlanmıştır ve darbe yaptığına inanılır. O dönem Kral Faruk başta idi. Arkadaşları birdaha bu konular ile alakalı konuşmayacağını söylemişler ve serbest kalmışlardır.  Abdullah ise bir ton işkenceye maruz kalmıştır, bitkin ve yorgun halde, daha hakimin karşısına çıkmadan bir sürü zorlukla karşı karşıya kalmıştır. Hapse gönderilir. Abdullah kendisi için savunma yapmaz oysaki yapılan yanlış davranışların farkındadır.

Her şeyin Allah tarafından olduğu düşüncesinden ötürü susar. Ailesine bir mektup iletir ve onların Minye’ye dönmelerini rica eder. İdam cezasının gününü sayan Abdullah hapishanede kaldığı süreçte oradaki mahkumlara İslam dini ile alakalı bilgiler vermeye devam eder. Bu dinin esaslarını anlatır. Ona din ile alakalı sorular soranlara cevap verir, kafasında din konusu ile alakalı soru işareti bulunanları aydınlatır. General Necip bir gün hapishanede yatan herkes için af ilan eder. Kral Faruk’u da tahtından eder. Abdullah da hapisten çıkmıştır ve normal hayata dönmüştür artık. Minye’ye döner ve ilk uğrak yeri evi olur. Annesi çok yaşlıdır ve onu gördüğü an kalp krizinden ölür. Hapishanede kaldığı günlerde kendisinden boşanan eski eşini görmeden tekrar evden ayrılır. İskenderiye’ye gider. Rıhtım hamalı olarak göreve başlar. Kazandığı para ile de yoksul çocukların eğitimine destek olur. Minyeli Abdullah, zamanın yasak ve kurallarına maruz kalmıştır.  Bu olay Mısır’da yaşansa da Türkiye’de yer aldığı söylenmiştir ve yazan kişi hapse atılmıştır. Abdullah zorluklarla dolu bir hayat yaşamıştır. Abdullah ve yazar bu yönden birbirlerine benzemektedir.

KARAKTERLER

  • Abdullah
  • Abdullah’ın annesi
  • Sevde
  • General Necip

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

HEKİMOĞLU MUSTAFA

Yazarın asıl ismi Ömer Okçu’dur. 1932 senesinde Erzincan’da dünyaya gelmiştir. Ortaokuldan mezun olduğunda bir gazetede ilana rastladı. Ailesine maddi destekte bulunmak isteyen yazar, astsubay olmakta karar kıldı.  1952 senesinde milliyetçi dergi ve kitapları inceledi, onları okudu ve bunların yanında Batı klasiklerini de okudu.  İslami hayattan çok etkilenmeye başlayan Ömer Okçu araştırmalarını bu konu üzerinde sürdürdü. Sürekli camilere uğradı, tanıştığı hocalarla İslam hakkında konuştu ve onlara sorular yöneltti.

Bir süre Amerika’da kaldı ve oradan döndükten sonra 1959 senesinde evlendi. Minyeli Abdullah isimli romanından ötürü çok sayıda sorgulanmaya maruz kaldı, evi arandı. Yine de yazmaktan vazgeçmedi. Ordudan emekli olarak ayrılışı 1972 senesinde gerçekleşti. 1976 senesinin Ocak ayında bir dergi yayımladı. Bu dergi Sur Dergisiydi.  Yurt içinde de ülkenin dışında da çok fazla yerde konferanslarda yer aldı.  Timaş Yayınevini arkadaşı ile beraber 1982 senesinde kurdu.  Minyeli Abdullah isimli kitabının filme çekilmesi 1989 yılında gerçekleşti. Dönemin gişe rekorlarını kıran bir film oldu. Bir gün beyin kanaması yaşadı ve yoğun bakıma girdi. Dört buçuk ay sonra da hastaneden çıktı. Hastalığından sonra fiziksel açıdan zorluklar yaşadı.  Köşe yazarlığı yapmaya, kitaplarla ilgili çalışmalarına tekrar başladı.  Menan Cinleri adıyla yazdığı öykü kitabının tiyatrosu da çıktı. Tercüman Çocuk dergisinde yazılar yazdı ve burada yazdıkları sonradan çocuk kitabı şeklinde yayımlandı.

Meyhane Kitap Özeti

Meyhane

Meyhane roman özeti Paris’e gelen ressam sevgilisi ile yoksullukla uğraşıyorlardır. Çok güzel ve birazcık topallayan bir kadındır. İlk yıllarda çok mutlu bir evlilikleri olmuştur.

Meyhane Özet

Fakat sonrasında çocukları da olması ile beraber daha mutlu bir evliliğe sahip olmuştur. Mutlu bir hayatları olan Çerkezlerin şehre geldiklerinde ekonomik olarak çok fazla büyük sorunlar olmuştur. Sevdiği adamın peşine takılıp Paris’e gelen ve Paris’te yaşamak isteyen bu aile sadece maddi olarak sıkıntı çekiyorlardır. Bu kadının eşyalarını satarak yemelerini karşılar hale gelmelerine ardından psikolojik ve maddi anlamda sorunlar yaşanmaya başlamıştır.

Hatta bu olayı eşit Cenevizlilere fark ettirmesi ile annemizin güçlü bir kadın olması yüzüne Madem Kerbecs kendi kendine üzülmemesi gerektiğine inanmıştır. Çalışkan bir kadında olduğu için Yavaş yavaş kendini toparlamaya başlamasının ardından Latin ayrılmıştır.

Latin ya ile tartışmasının ardından çamaşır yıkamayı giderken ilerleyen zamanlarda bu kadının artık kendine ait bir çamaşır dükkanı olmuş. Bu kadın oldukça zenginlemiştir. Madam gelmesin oturmuş olduğu binada kupa adında iyi iyi bir insan bulunur.

Bu kadın çok hoşlanmıştır ve kimseyle evlenmemeye yemin etmiş olduğu için onun ısrarlarına ve kibarlığına dayanamayarak kupa ile mutlu bir evlilik yaşamıştır. Bu evliliğin ilk başlarda oldukça güzel başlamasının yanı sıra Apolet evliliği yıllar geçmesinin ardından iyi bir şekilde devam etmiştir. Kuponun içkisi ve kumarın olmaması sayesinde mutlu bir evlilikleri vardır.

Çerkez’e kuponumu mutlu evliliklerin adında bir kız dünyaya gelmiştir. Bu gelen kız sayesinde mutlu bir evlilikleri her dolayısıyla her şey mutlu gözükür. Bir gün Kupo bir çatıda çalışırken çalıştığı çatıdan düşerek ağır bir şekilde yaralanmasının ardından onu hastaneye ve yollamaz. O zamanlar hastaneye gidenlerin pek çoğu bakımsızlıktan ve yanlış tedavilerden ölmekte olduğunu bilen Cerveze eşi kupona eve getirerek onu özenle bakarak göstererek bak iyileşmesine yardımcı olur.

Kupa kısa sürede sonrasına iyileşmesinin ardından eski Kupon artık olamaz. Kuponun karakteri ve hayata bakış açısının değişmesi sonrasında iyi bir koca iyi bir baba ve içkisi bile olmayan iyi bir insan olduğu düşündüğü halde boşuna bunların gelme böyle bir kazaya yaşaması onu isyankar bir ruh haline olmasına sürüklemiştir.

Tanrıya sitem ve isyan eden bir halde kişi haline gelmiştir. Cerezi arka sokakların da yaşamış olduğu semtlerde çamaşır yıkayarak sakat kalan kocasına ve çocuğuna bakmaya çalışır. Korkunç bir azimle eşine ve çocuğuna bakmakta olan bu kadın içki istemeye başlayınca kocasının ve büyüğün çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak da başarı göstermektedir.

Kadın işlerinde o kadar önemli bir yere hale gelmiştir ki artık kendi çamaşırhanesi bile açmıştır. Komşuları ile de ilişkiler kurmaya başlayan Cerveze kendi kendine yeter hale gelmesi komşuların dikkatinden kaçmamıştır. Cervez bir gece oldukça görkemli yemek bile vermesinin ardından kendi dostlarına verdiği bu ziyafet sonrasında başarısının zirvesine oturmuştur.

Zirve yemeğinden sonra kuponu rahatsızlığı artık Dükkânı eskisi kadar müşteri gelmemesi onu psikolojik olarak yıpratmıştır. Cervez bir kutlama yemeğini vermiş ve oraya kuponun ondan ayrılan eski kocasıyla çıkıp gelmiş. Bu gelişinin ardından işin ilginç kısmı ise Latin ya ile kupon arasındaki bir dostluk başlamıştır. Cervez eşi kupon ve kızından araya bakarken Latin yere bakmaya başlamıştır. Aşık onları uzaktan ve değerlendir izlemektedir güzele son derece Çalışkan iyi yetişmiş Bir oğlandır saatin tabiatlı ve iyi yetişmiş bu adam makinelerle işçilerin işlerine son verirken gücü ve karakteri sayesinde yeniden iş bulmaya ve para kazanmaya devam etmiştir.

İyi bir aileye sahip olan güce Ledger uzaktan uzağa sevmeye başlamıştır. Cerveze dükkan açabilmesi için borç para veren kişinin kendisi bujilere olmuştur. Kupa her gün içkiye devam etmektedir. Ama Cerveze hakkında dedikodular çıkmaya başlamış Ve alıp başına gitmiştir.

Latince’de kupon ve aynı içerisinde evinde kalmaktadır. Kupa ise eşinin eski sevgilisi olduğunu bildiği halde Latin’den şüphelenmez. Çünkü biraz sakat ve sarhoş bir adamdır. Cerveze ona iyi bakmak da ve tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır. Dedikodular ise gün geçtikçe çoğalmaya başlar ve kişilerin artık canını sıkmaya başlamıştır.

Latin yemek arasında ilişki olduğunu açar. Kocası Latin ya ile aldattığı şeklinde çıkan dedikodulara Cerveze’yi ihlasa doğru sürüklenmeye başlamıştır. Cerveze ve ailesi başka bir eve taşınması ile beraber kızı kötü yola düşmüştür. En sonunda bir dük ile evlenmeye başarmış ve buna rağmen ailesi ve annesi Cerveze hiçbir yardımda bulunmamıştır. Cerveze artık yaşlanmaya başlanmış ve artık eskisi kadar çalışamazsın olmuştur. Üstelik kocası kupa kadar içmeye de başlamasının ardından buldukları her para ile ikisi Meyhanede içki içerler.

En sonunda kupa delirmiş ve hastanede ölür. Cerbeze ise iyice güçsüz düşmüş ölmeye isteyecek hale gelmiştir. Aç kalmış olduğu bir gün vücudunun bile satmaya karar vermiştir. Tam o anda karşısına onu izleyen takip eden onu seven birisi çıkar ama artık çok geçtir.

Mecburiyet Kitap Özeti

Mecburiyet

Stefan Zweıg tarafından kaleme alınmış olan Mecburiyet isimli değerli roman 1920 senesinde yayınlanmıştır. Tüm dünyaya ismini duyurabilen bu eser, pek çok yazar ve okur tarafından son derece beğenilmiş ve günümüzde de ciddi bir okuyucu elde edebilen bir kitaptır. Dünyaya yayılan savaşı anlatan bu kitapta eşi ile beraber olanlara dayanamayıp intihar etmesi üzerine konu edinmiş bir kitaptır. Kitabın detayları için okumaya devam ediniz!

Kitabın Konusu

Mecburiyet romanında, yazarın Savaş hakkındaki fikirlerini detaylı bir şekilde anlayabilmek mümkün. Savaş karşısında ümitsizliğe kapılıp hayatlarını sonlandıran bir çiftin başından geçenleri okuyacağınız bir kitaptır Mecburiyet. Askere çağırılan başkahraman, karısını da alıp savaştan kaçarak İsviçre’ye yerleşir. Savaş karşıtı düşüncelere sahip olan Ferdinand, karısına karşı duymuş olduğu sevgi ile görev duygusu arasında boğulmuş kalmıştır. Bu durumdan kurtulamayacağını anlayan çift intihar eder.

Kitabın Özeti

Eserleri ile tüm dünyaya ses getirmiş olan Stefan Zweıg, bu eserinde de okuyucuyu son derece etkileyebilmeyi başarmıştır. 1920 senesinde yayımlanmış olan Mecburiyet isimli eserde, adeta günümüz anlatılıyor gibi. Eserde askerliğe çağırılan Ferdinand, karısının şiddetli tutum ve tavırları üzerine askere gitmekten vazgeçer Romanın başkahramanı Ressam Ferdinand, savaştan kaçarak karısı ile birlikte yaptığı sanata ve İsviçre’ye bir göl kenarına sığınırlar.  Kaçtıkları bu şehirde kaygılı bir biçimde yaşamlarını sürerken, tekrar bir asker mektubu alan Ferdinand daha çok buhranlı günler geçirir. Askere giderse kendinden uzaklaşacağını düşündüğü için, kocasını engellemeye çalışan Paula kocasını daha fazla geriyordu. Arzuları ve zorunlulukları arasına sıkışıp kalan Ferdinand ölmesi seçer. Her esaretin içinde bir özgürlüğün olduğunu da, kaçakken bile özgür olmadığınızı bu eserden anlayacaksınız. Gelen olarak insan doğası ve toplum yaşantısı temelleri üzerine kurulmuş olan bu kitap, toplum yapısını da eleştirmeyi ihmal etmiyor ve insanların içinde bulunan baş kaldırma duygusunu oldukça açık bir biçimde işlemeye çalışıyor.

Kitabın Romanı Hakkında Bilgi

Yazmış olduğu pek çok değerli eser ile tüm dünyaya ismini tanıtabilmeyi başarmış olan Stefan Zweig, 1881 senesinde dünyaya gelmiştir. Edebiyatın pek çok alanı ile ilgilenen Stefan Zweig, lise yıllarından da daha evvel sanatçı ruhunu keşfetmiş ve erken yaşlarda yazmaya başlamıştır. 1. Dünya savaşı yıllarında gönüllü olarak arşiv memurluğu yapmış olan bu kıymetli yazar, savaş sonrası memleketine döndüğü vakit sevdiği kadın ile evlenmiştir. Dünyaya mal olmuş bu değerli sanatçının ölümü yediden yetmişe pek çok insanı derinden yaralamıştır. Yaşadığı ülkede çok zor durumlar altında kalan dünyaca ünlü yazar, Hit’lerin baskılarına daha fazla gelemez ve eşi ile beraber zehir içerek hayatlarına son verir. Yaşanan bu intihar üzerine edebiyat dünyası derin bir yas altına girer. İntihar etmeden önce yazmış olduğu mektupta intihar etme sebeplerini açıkça bir şekilde dile getirmiş olan yazar, okurlarına ve sevenlerine veda etmiştir. Bu ölümün üzerine de kıymetli yazarın romanlarını gerçek nasıl bir gerçek psikoloji ile ele aldığını da görmek çok mümkün. İntihar eden Stefan Zweig’in intihar mektubunu ve bu ölümü araştırarak daha fazla bilgiye sahip olabilirsiniz. Pek çok türde eser vermiş ve aynı zamanda belli bir zaman gazetecilik ile ilgilenmiş olan Stefan Zweig’in eserlerinden birkaçı şu şekildedir:

  • Mecburiyet
  • Yakıcı Sır
  • Mürebbiye
  • Korku
  • Satranç
  • Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
  • Olağanüstü Gece
  • İnsanlığın Yıldızının Yükseldiği Anlar
  • Gömülü Şamdan
  • Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
  • Dünün Dünyası
  • Üç Büyük Usta
  • Bir Çöküşün Öyküsü
  • Korku

Küçük Ağa Kitap Özeti

Küçük Ağa

Küçük Ağa kitabı Cumhuriyet dönemi savaş sıkıntılarını konu alınmıştır. Yazarı Tarık Buğradır. Anlatılmak istenen açık bir dille yazılmıştır. Süslü anlatım yer almaz, ağır edebi bir dili vardır. Osmanlı Devletinin son dönemlerde dış devletlerin dayatmaları ile yıpranmasını kaleme almıştır. Devletin gücü eskisi gibi kalmaz ve zamanla yıkılmaya başlar. Bu dönemde yeni bir rejim kurmak ve Cumhuriyetin ilanı da söz konusudur. Ülkenin her bir yanı işgal altına gireceği için Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti de yer alır. Bu savaşın etkisi kötü olur. İnsanlar sevdiklerini, babalarını, eşlerini bu savaşta kaybeder. Bir kaçı da yaralı bir şehirde döner.

Küçük Ağa Kitap Özeti

Birinci Dünya Savaşı bütün ağır yükü ile son bulmuştur. Savaş sonrası kayıplar verilmiştir. Savaş bitmiş olsa da etkileri Osmanlı Devletinin üzerinde sürmeye devam edecektir. Milyonlarca insan ölmüş, ülkenin genç ve erkek nüfusu bir anda azalmıştır. Savaştan sağ çıkanlar evlerine gazi olarak döner. Her biri perişan, ağır hasarlıdır. Gazilerden biri de Salih’tir. Savaşta bir kolunu kaybetmiştir. Hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını tahmin eder. Ailesinin yanına Akşehir’e gider. Köyünde hem Türkler hem de Rumlar anlayışlı bir şekilde yaşarken, savaş sonrası bu durumda değişmiştir. Artık aralarında gözle görülür bir düşmanlık girmiştir. Salih’in köyde ki en yakın arkadaşı olan Niko bir Rum’dur. Ülkenin işgal altında olması ve gün geçtikçe bu işgallerin artması halkın canını epey sıkar. Bu olayların büyümesi ile Türk ve Rumlar arasında ki sorunlarda büyümeye başlar.  Salih, Rumların bir anda düşmanlık beslemesi ve yıllardır bu topraklarda refah içinde yaşadığı günleri unutmasına çok sinirlidir. Fakat Salih, çok sevdiği arkadaşından kopmak istemez. En güzel günleri onunla geçmiştir. Rumların düşmanca tutumundan sonra Salih’in Niko ile olan arkadaşlığı köy ahalisinin dikkatini çeker. Bu durumda Salih’i uyarsalar da sonuç değişmez. Köy Salih’i dışlar.

Sevdikleri tarafından dışlanan ve gaziliğin etkilerinin hala devam etmesi ile Salih’in yönetim ve devletine karşı inancı giderek azalır. Yanında sadece Rum arkadaşları kalmıştır. Köy halkı ise, cephede savaşıp onlar uğruna kolunu kaybetmemiş gibi Salih’ten nefret ederler. Yapılan saygısızlık, Salih’in sevdiklerinden ve dini ilişkilerinden uzaklaşmasına sebep olur. Bu dönemde işgallere karşı halk mitingler ve isyanlar düzenler. Milli mücadelenin başlama fikri Anadolu’da yayılmıştır. Bu mücadeleyi devam ettirecek bir lider arayışı ortaya çıkmıştır. İsyanların artması ile İstanbul’dan, köylerine saltanat yanlıları tarafından hoca gönderilir. Hocanın amacı işgallerin etkisi ile isyana başvuran köy halkını Osmanlı Devletine karşı uyumlu olmalarını sağlamaktır. Fetvalar ve konuşmaları ile padişaha ve devlet yönetimine olumlu yorumlar yaparak halkın sinirinin geçmesini amaçlar. Hoca konuşmasını bilen, etkili bir adamdır. Kısa sürede köylünün dikkatini çeker. Olanları yumuşatarak köylünün isyanlara karşı uzak durmasına yardımcı olur.

Yaşanan zorlukların üstesinden gelmek için halk bir direniş grubu kurar. İçinde bulunan durumda birlik ve beraberlik ile düşmanı yurttan atmayı amaçlan bu örgüte Kuvaiye Milliye adı verilir. Bu isim milli güç anlamına gelir. Hocanın halka anlattıkları padişaha olan bağlılık ve saltanata övgüler içerirken, kuvaiye milliye milli irade ile olan ilkelerine uyum sağlamaz.  Örgütün amacı ülke işgaline sessiz kalan saltanattan kurtulmak ve yurdu işgal altından çıkarmaktır. Düşüncelerin zıt olması ile örgüt ile hoca arasında zıtlaşma başlar. Salih, Rum arkadaşlarının ülkelerine karşılık diğer ülkelerinin yanında yer almalarına çok sinirlenir. Bu ihanet sebebi ile örgüte katılarak milli mücadelede yer alır.

Zamanla güçlenen örgütün, hocanın sözlerine karşı gelmesi daha kolay olur. Padişah tarafından gönderilen hoca, Akşehir’den kaçar. Hocanın kaçmasında Salih görevlendirilir, amacı hocayı bulup getirmektir. Bir süre sonra yakalanan hocanın fikirleri değişmiştir. Ülkenin haline bakıldığında padişahı savunmaktan vazgeçer. Mücadele sırasında saltanat yanlıları milli mücadeleye karşı isyanlar başlar. Bunlardan biri de Çerkez Ethem İsyanıdır. Bu isyanları bastırmak ile görevlenen hoca Akşehir’den gider. Oysa burada Hocanın fikirlerinin değiştiğine inanılmaz. O yüzden adını değiştirerek yeni bir kimlik edinir. Artık küçük ağadır. İsyanları başarılı bir şekilde durdurur.  Birlik ve beraberlikle alınan bu mücadele iyi sonuçlar vermeye başlamıştır. Çerkez Ethem ülkeden kaçarak, Yunanlılara sığınır. Mücadelede zaferin kazanılması ile görevi biten küçük ağa artık ailesine dönmek ister. Akşehir’e geldiği zaman karısının durumunun kötü olduğunu görür. Kısa zaman sonrada vefat eder. Yalnızca bir oğlu ile kalan küçük ağa, milli mücadeleye devam etmek zorundadır. İçindeki acı ile vatanını kurtarmaya devam etmek üzere Ankara’ya gider.

Küçük Ağa Karakterleri

Küçük Ağa: padişah tarafından saltanatı halka anlatmak ve övmek amacı ile görevlendirilmiş, daha sonra bu görevini bırakır. Milli mücadele de yer alır.

Salih: Birinci Dünya Savaşı sırasında cephede kolunu kaybederek memleketine dönen askerlerden biridir. Daha sonra hayatının değişmesi ve yeni kararlar alması gerekir. Ülke işgalinden sonra Kurtuluş Savaşın da mücadeleye devam edecektir.

Çerkez Ethem: Saltanat ve şeriat yanlısı kişi. Milli mücadeleyi ve kurtuluş savaşını engelleyen isyanlar yapar.

Madame Bovary Kitap Özeti

 Madame Bovary

Bu eser romantizmin çöküşünü anlatan bir romandır. Eser realizmin ilk eseri olarak kabul edilmesi ile beraber başlangıcını hazırlamıştır. Bir kadının yaşamış olduğu aşkların kendi sonunu nasıl getirdiğini konu alan bu roman birçok kişiye ders olabilecek bir nitelik taşır.

 Madame Bovary Özeti

Charles Bovary öğrenci iken çok hoşlandığı bir kadın ile evlilik yapmıştır. Kadının yaşı kendisinden büyüktür. Tıpı bitirdikten sonrasında doktorluğa başladığı sıralarda  bir adamı tedavi eder iken kızın aşık olur ve evlenir. Emma ise küçük yaşta Manastır eğitimi almış ve eğitimini tamamlamış birisidir. Oldukça güzel ve okuduğu Romanların etkisinde kalabilecek Hayalperest karaktere sahip bir kızdır.

Kendi karısı bu durumdan rahatsız olan doktor yaptıklarını doğru bulmaz ve yapmış oldukları şiddetli kavgalar sonucunda bir hastalığın ortaya çıkması ile beraber ölür. Charles Emma’ya olan ilgisinden karısının ölümünü bile göz ardı etti. Emma’nın sevimli tanrıları ile beraber cazibesi karşısında Charles karşısında erimektedir. İkisinin bu kadar iyi anlaşıyor olması sonrasında ikisi de evlenirler. Charles bir gün asilzadeyi tedavi etmesi sırasında Asilzade Emma’yı ve kendi baloya davet eder.

Orada bulunan birçok asilzade ile dans Eden Emma kocası ile bu kişiler arsındaki farkı rahatlıkla gözlemlemeye başlamıştır. Kocası ise Emma’ya kendini beğendirmek için bir sürü şey yapmıştır ama artık Emma’nın bir şeylerin farkına varmaya başlamıştır.

Ama yaranamamıştır. Emma ise Paris hayalleri kurmaya devam eder ardından hastalık yatağa düşmesi ile beraber kocası onun için değişiklik iyi geleceğini düşünerek Yon Milli’ye taşınma kararı alır. Orada Emma’nın bir kızı olur ve kızını bir süt Annesine verirler. Emma ise kızını sık olarak bu süt annesinin yanına gelir.

Emma artık yeni birisi ile tanışmıştı. Bu kişiye karşı çok büyük bir aşk beslemektedir. Yeni tanıştığı kişi Emma ‘nı cazibesinden etkilenmiştir. Kadının cazibesinden etkilenmesi sonrasında oldukça romantik olur. Aradı erkeğin böyle olmasını sonrasında aralarındaki ilişkinin zaman aşka dönüşür.

Ama maalesef bu adamla ilişkisi devam edemez ve ayrılırlar. Emma ise aşkı halen aramaktadır. Daha sonra Dolte adında bir taşınır. Emma ile tanışan Dolte onunla hoş vakit geçirebileceğini fark etmesi sonrasında ona kur yapmaya devam başlar. Emma ise ona teslim olarak çok yanlış bir şey yapmış olduğunun farkına varır. Ama aşk gibi bir olaya zaman ve mekan Emma için çok fazla fark etmeyecektir. Bir süre sonra okumuş olduğu kitaplarda da böyle gerçekleşebileceğini düşünceye için vicdanen rahatlar yaptığı şey karşısında.

Dolte tarafından Emma terk edilir. Emma bu terk edişin ardından yatağa düşer. İyileşip Ayağa kalkınca tiyatro gider ve orada tekrar tekrar Lion ile karşılaşması sonrasında eski aşk yeniden alevlenecektir.

Birlikte Lion ile de olamayan Emma bu sefer onun isteklerine cevap vermeye çalışır. Emma’nın kocası Charles işleri bayağı kötü ve borcuları yığılır. Emma da aşık oldukları beyefendileri içn yapmış olduğu bir sürü harcaması bulunur ve kocasından gizlediği birçok borcu öldükten sonra açığa çıkar. Sevgilileri bu konuda yardım görmemesi haciz ilanlarında kasabanın sokaklarını asılınca Eczaneden almış olduğu ilaçla intihar eder. Karısının ölümüne çok üzülen Doktor Emma’nın aşkalarına yazmış olduğu mektupları bulur. Geçmiş olan mektupların aşıklarına yazmış olduğunu öğrenmesi sonucunda aldatıldığının farkına varır. Hem kendi borçlarını kapatamaz hem de karısının arkasında bıraktığı borçlar ile sıkıntılı zamanlar geçirir. Borçlarının yüzüne yaşama gücünü kaybeder ve hem psikolojik olarak hem de maddi yönden kriz içerisine girer fazda dayanamaz ve ölür. Küçük kızına sadece 12 Franz miras kalması ile beraber küçük kızı hem annesi hem de babasız kalmıştır.

Kitap Hakkında

Fransız yazar Gustave Flaubert yazmıştır. 1857 yılında yayınlanan bu roman edebiyatının en önemli klasikleri arasında yer alır. Eser romantik ve hayalperesti bir kadının başına gelen olayları ve Açgözlü olması sebebiyle birçok kişiye gönlünü kaptırmış ve bu kişilerden kendi beklediğini tam bulamamış bir şekilde hayatını idame ettirmesi ve küçük kızının Daha sonrasında annesiz bırakarak intihar etmesini konu alan bir filmdir. Evlenmiş olduğu karşı kişiye karşı sadakatsizlik de şeklinde davranış sergilemesi hem onu hem de Charles’ i yıkıma uğratmıştır.

 Kahramanları

 Madame Bovary romanın baş kahramanıdır çok Hayalci perest bir insan olan Madame Bovary lüks gösterişli mekanlarda takılmayı çok sever. Bencil sorumsuz bir insan olmasının yanı sıra Sadakatsiz bir tavır sergiler. Sürekli okumuş olduğu aşk romanlarındaki aşkı arayan bu kişi evlenmiş olduğu kocasından tarafa hayal kırıklığına uğrar ve ihanet eder.

Lion

Madame Bovary’in gizli aşkıdır. Avukat katibi olan Lion sıradan ruhi derinliği olmayan bir insandır. Daha sonra bu adam bu veri ile anlaşamayıp ayrılma kararı almışlardır.

Rudolph The Fingers

Rudolph the fingers maddi aşka önem veren bu kişi bir centilmen tavır ile Madame bovary ile herkesten gizli bir aşk yaşar. Uzun süreli süren bu aşk sonrasında Rudolph the fingers bu kadını terk ederek onu büyük bir yıkıma ve büyük bir borcun altına uğratır.

Homeus

Kendisi Eczacıdır ve kendi çıkarları doğrultusunda insanlara bencilce ve kötü niyetli olarak davranır.

Bartı Bovary

Madame Bovary’in tek çocuğudur.

Leheureux

Kadınım borçlar altında edilmesine rağmen borca sürükleyen bir esnaftır. Vicdansız ve bencil bir kişiliği ile kitaptaki geçen bir karakter.

Leylim Leylim Kitap Özeti

Leylim Leylim

Bu kitabın yazarı Ahmed Arif’ tir. Sayfa sayısı ise240 ‘tır. Sayfalarında aslında bir öyküden daha çok günlük tarzında kendi sevdiğine karşı anlatılmak istediği mektup şeklinde yazılardan oluşmaktadır. Bu kitap aşık olan bir adamın mektuplarını yazıp birleştirmesi ile birlikte meydana gelmiş bir kitaptır. Aşkın en güzel hallerini konu almış olan kitapta okuyucu rahatsız etmeden kendi düşüncelerini kaleme almıştır. Ahmed’e göre belki de en güzel hediye aracını mektup olduğunu düşünmesiydi. Sevdiği kadına karşı hiç unutamadığı vakit bu kadın için yazdığı aşk mektuplarını bir kitap haline gelmesine sebep olmuş olabilir. O devrin aşkları daha farklı başlar ve daha farklı olarak yaşanırmış.

Aşkların samimiyetini içinizde hissedebileceğiniz bir kitaptır. O zamanın teknolojiden biraz daha uzak olması sebebiyle birlikte aslında aşların ne kadar kıymetli olmasını da desteklermiş. İnsanlar o zamanın şartlarına göre telgraf veya mektupla haberleşirlermiş. Bazen mektuplarında ise hayatında olup biten kişileri eleştirebiliyor. Ahmet Arif tarihi olmayan bir mektubunda duruma göre şekil alan bir takımı eleştiriyor.

Bu takım için şeyle yakınıyor. Fakat insanlar için sadece kanun olduğunu şikâyet ediyor. Ahmed Arif 19 Ekim 1956 yılında yazmış olduğu mektubunda ise o zamanda uğramış olduğu ona göre olan adaletsizlikten yakınıyor. Bir yazarın yazdıkları şeyler sebebiyle hapse girdiğini öğrendi. Kitabında aşların en tutkulu şekilde yaşayabileceği şekilde mektuplarından oluşuyor. Mektuplarında aşkların en gözle görünür hallerini ortaya koyabildiğini söyleyebiliriz. Bu aşka bakan bakışlarda içsel dünyasını en içten bir şekilde mektuplarında gösteriyor.

Leylim Leylim kitabında ise o günlerde yaşana sıkıntılı süreçlerin varlığı hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bu konuda Ahmed Bey’in kitabında o dönemin siyasal ve içsel dünyası konusunda fikir paylaşımında bulunması sebebi ile önemli bir kitap halini alıyor.

Aşkına olan muhtaçlığını kendi sözler ile beraber mektuplarına taşımıştır. Bu yazmış olduğu mektuplar sayesinde aşkının ne denli bir boyutta olduğunu okuduğunuz zaman açık bir şekilde öğrenmiş oluyorsun. Aşk romanlarını sevmeyen insanlara bile aşkı daha farklı boyutlarda anlatmıştır. Onların etkilenmelerine sebep olmuştur. Ahmed Bey’ in düşünce yapısına göre ise neler yapılırsa yapılsın onun kendi düşünce ve sevgisini dile getirmekten korkmayacağını bilebiliyoruz.

Kitabındaki Karakterler

Kitap Ahmet Bey’ in mektuplarından oluştuğu için mektuplarında sevdiği kız ve kendisi genel olarak baş kahramanlardır. Ayrıca o dönem içerisinde yaşanan sıkıntılardan da bahsettiği için de bazı kişilere de yer verilmiştir. Genel olarak kendi aşk öykülerini sevdasını kaleme alan bir yazı çalışması olmuştur.

Yazar Hakkında

Ahmed Arif Bey 1927 yılında dünyaya geldi. Ülkemizin doğusunda Diyarbakır’da doğdu. Küçük yaşta annesi öldü. Yazarımızın 8 tane kardeşi vardır. Kardeşlerinin arasında en küçük çocuk idi. Ahmed Arif Bey’i n babası ise devlet memuru idi. Okuma yazmayı daha okula başlamadan anaokulunda öğrendi. Değişik yerlerde öğrenimini tamamladır. Liseyi yatılı olarak Afyon şehrinde okudu. Afyon ilinin Ahmed için değeri büyük olabilir.

Çünkü şiir kavramını en çok gösterdiği şehir aslında burasıdır. Şiir Demeti dergisinde yayınlanan şiiri ile birlikte 10 lira teklif aldı. Üniversite yıllarını Ankara’ da geçirdi. 1951 yılında ve 1952 yıllarında iki kez tutuklandı. Birçok gazete de çalıştı.  Şiir kasetini 20 binden satılması onun baya bir popülerlik kazanmasına sebep olmuş olabilir. Gerçek ismi ise Ahmed Önal’dır. Ahmed geçirdiği kalp krizinde 1991 yılında öldü.

Hamed Bey kitabında da çokça bahsettiği aşk hayatından birçok konuyu özgür bir dill ile birlikte okuyucusuna sunmuştur. Ahmed beyin ele avuca sığmaz halleriyle birlikte birçok aşığın dikkatini çekmiş olabilir. Aşk hayatında guru yapısını dinlemeyen bir kişiliği vardı. Ahmed Beyin mektuplarının okur iken birisini de aşkını kıskanabileceğiniz birisinde ise de üzülebileceğiniz bir ortamdan bahsediyor. Yaşanmış olanı da kendi düşüncelerini de açık bir şekilde ifade ediyor.

Ahmed Beyi’ in aşkından insanları kıskandırabilecek bir kişi olmasının anı sıra yazmış olduğu mektuplarda vermiş olduğu detayların tarihsel bakımından o dönemin izlerini yansıtabiliyor. Bu mektupların hem duygusal olarak hem de tarihsel olarak birçok konuda okuyucusuna bilgi veriyor. O dönemde Ahmed Bey’in yaşam standartlarını da sürgün günlerini de görmek mümkün olabiliyor.

Şairlerin hayatlarında yazmış oldukları bazı özel romanlar vardır. Özellikle mektup yazar iken anneye babaya karşı yazmış olduğu bu çeşitler onlar için de oldukça önemli bir hal kazanabiliyor. Ahmed Bey’i n de sevdiğine karşı bu kadar şehvetli olması bu mektupların ününe ün katmasına sebep olmuş olabilir. Sevgiliye yazılmış olan bu mektup tarz kitap bir insanın diğer bir insana nasıl sırılsıklam aşık olabileceğini gösteriyor. Ahmet Arif’ in leylasına bakışı hissettikleri bu duyguların yazıda şekil hali kazandırılmış bir kitaptır. Kitapta yazmış olduğu bazı özel mektuplar sayesinde kişiye aslında kendi özelini baya bir göstermiş sayılır. Sevdiği kızı farklı şekilde başka yerlere koymuştur. Bu adam o kadını çok sevmiş ve mektuplarında da anlattığı gibi delicesine aşık olmuştur.

Kürk Mantolu Madonna- Sabahattin Ali Kitap Özeti

Kürk Mantolu Madonna

Kürk Mantolu Madonna 1943 yılında yazılmış kült bir eser olarak bilinir. İlk olarak bir gazetede yayınlanan bu eser birkaç yıl sonra kitap haline getirilmiştir. Aşk romanı olan bu kitap, iç dünyada yaşanan büyük bir aşkı anlatır.

Özeti

Rasim işsiz kalır ve iş arama çabası içerisine girer. Bu süreç içerisinde bir tanıdığından yardım alarak işe girer. İş için çalışacağı alanda bir kişi daha bulunur. Bu kişi Raif Efendi’dir ve oldukça sakin yapısı vardır. Sessizdir ve yaşı ileridir, üstelik kimse ile konuşmayı da sevmez. Çeviri işi yapar, bu işi büyük bir incelik ile gerçekleştirir ve hata payı bırakmaz. Boş anlarında ise masasında olan bir kitabı eline alarak okur. Ancak bir gün Raif Efendi rahatsızlanır, işe gelemez ve ona ulaşması gereken bir iş vardır. Bu işi ona götürmek için Rasim can atar, çünkü Raif Efendi’nin evini oldukça merak ediyordur. Evin içerisinde çok fazla kişi vardır ve hiç kimse ona saygı göstermez. Üstelik onların tek geçimini sağlayan kişi de kendisidir. Rasim bu görüntüyü gördükten sonra onun hal ve hareketlerine anlamlar vermeye başlar. Raif Efendi ağır bir hastalık içerisindedir ve işyerindeki eşyalarının boşaltılmasını ister. Raif Efendi’nin siyah bir defteri vardır, Rasim bunu okumak ister ve okuduktan sonra yakacağına dair söz verir.

Siyah kaplı defter Raif Efendi’nin hayatını bütünüyle anlatıyordur ve içerisinde yaşadığı hisler burada kaleme alınmıştır. Genç olduğu zamanları anlatan defterin içerisindeki hali oldukça utangaç bir haldedir. Yalnız olduğu için kitapları ile vakit geçirir. Babasının sabun fabrikası vardır ve geçim kaynakları budur, Raif’in de bu mesleği öğrenmesini ister. Gerekli bilgileri öğrenebilmesi için onu Almanya’ya gönderir. Almanya’da işe gitmekten daha çok sergiler ile vaktini harcar. Bir gün bir resim sergisine gitmesi ile hayatı bütünü ile değişecektir. Kürk Mantolu Madonna resmini görür ve onu heyecan ile izlemeye başlar. Her gün aynı sergiye gelerek aynı heyecan ile resmi izlemek artık onun için vazgeçilmez olmuştur. Bir gün yine resmi izlerken bir kadın yanına yaklaşır. Kadın ona resimdeki kişiyi birisine benzetip benzetmediğini sorar. Raif oldukça çekinmiştir ve yalan söyleyerek annesine benzettiğini dile getirir.

Bir gün dışarıda dolaşan Raif Efendi dışarıdayken bu kadına rastlar. Kürk Mantolu Madonna’nın gerçek oluşu onu derinden etkilemiştir ve sergiden sonra yeniden karşılaştığı için peşini bırakmak istemez. Ertesi gün yine aynı yerde bekler ve kadın gelir. Kadını gideceği yere kadar takip eder ve kadın bir kulübe girmiştir. Burada keman çalıp şarkı söyleyerek yaşamını geçindiriyordur. Şarkıyı söyledikten sonra Raif Efendi’nin masasına gelir ve resmin kendisinin olduğunu dile getirir. O günden sonra iyi bir arkadaşlık ilişkileri başlamıştır. Raif Efendi açıkça ilgisini belli ederken, Kürk Mantolu Madonna kendisi için bir beklentiye girmemesi gerektiğini her seferinde ısrarla dile getirir. Ancak en sonunda o da Raif Efendi’ye karşı aşkını saklayamaz ve dile getirir.

Raif Efendi babasının öldüğü haberini alır ve Maria Puder ile görüşmek üzere ayrılırlar. Mektup ile aşklarını yaşamaya devam ederler ancak bir gün mektuplar gelmeyi keser. Raif Efendi bu bilinmezlik içerisinde kahrolur ve tamamen kendi halinde yaşamaya başlar. Yıllar sonra yaşadığı şehirde onun kuzeni ile karşılaşır ve sohbet ederler. Kuzeninin yanında küçük bir kız vardır ve bunun kendi kızı olduğunu öğrenir. Maria doğum esnasında ölmüştür ve kızın babası bir bilinmez olarak kalmıştır. Bu sır sadece Raif Efendi’nin kendisine ait kalacaktır.

Ana Fikri

Her insan kendi içerisinde çeşitli savaşlar verir.

Yazar Hakkında Bilgi

Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 yılında Eğridere’de dünyaya gelmiş bir yazardır. Aynı zamanda şiirleri ile de bilinir ve yaşadıkları eserlerine büyük ölçüde yön vermiştir. Kısa hikayeleri çok fazladır ancak romanları her zaman daha dikkat çekmiştir. 1948 yılında bir arkadaşı tarafından öldürülerek cinayete kurban gitmiştir.

Küçük Prens Kitap Özeti

Küçük Prens

Yediden yetmişe herkesin okuyabileceği, inanılmaz güzel bir roman olan Küçük Prens, Antoine de Sint-Exupery tarafından 1943 senesinde yazılmıştır. Dünyada pek çok dillere çevrilen bu kitap, üzerinden yıllar geçse de yine dünyanın her yerinde büyük rağbet görmektedir. Aldığı pek çok ödülün yanı sıra, Fransa da en iyi kitap ödülüne layık olan Küçük Prens kitabını okumak için daha fazla geç kalmayın! Kitap temelde çocuk gözünden, büyüklerin farkında olmadan yaptıkları hataları şiirsel bir dil ile anlatır ve kitabın içerisinde pek çok çizime rastlayabilirsiniz. Tüm dünyaya ses getiren Küçük Prens eseri, sanatın başka dallarına da taşınarak 2015 senesinde Fransa’da animasyon filmi olarak canlandırıldı. Bu haliyle de eser ödüller almayı başarabildi. Film ülkemizde de yakın bir tarihte vizyona girdi ve izlenme rekorları kırabilmeyi elde etmişti. Dilerseniz bu değerli eserin detaylarına bakalım.

Kitabın Konusu

Her yaştan insanın mutlaka duyduğu ve konusunu hep merak ettiği Küçük Prens kitabının konusu çocuklar için okutulan ve çocuk üzerine yazılmış bir roman olsa da aslında daha çok büyüklerin okuması gereken bir kitaptır. Sebebi ise kitapta yazar kendi hayatından kesitler vererek, çocuklarında bir birey olduğunu unutmamak, büyükleri olarak onlara karşı yanlış tutumlar sergilememek gerektiğini vurgulamıştır. Kitabın ana karakteri yazarın kendisi olmakla beraber bir pilottur, uçağının bozulması üzerine bir çöle iner ve çölde başka bir dünyanın varlığı olan birisi ile tanışır, Küçük Prens’tir bu kişi.

Kitabın Özeti

Kendi başından geçen bir olayı eserinde anlatmış olan yazar, eserde bir pilottur. Afrika üzerinde uçuş yaptığı bir gün ne yazık ki uçağının motoru bozulur ve aşağı inmek zorunda kalır. Çevresinde yardım edebileceği kimse de yoktur ve çölün ortasında bir başına kalıverir. Sabaha karşı uyukladığı esnada tuhaf ince bir ses duyar ve karşısında gördüğüne inanamaz. Küçük bir prens gören pilot, şaşkınlık içerisinde onu izlemeye devam eder. Küçük prens ise yaşadığı gezegenden son derece sıkılmış olan ve daima diğer gezegenleri gezen bir karakterdir. Yine farklı bir gezegende gezdiği anda pilot ile karşılaşır. Küçük Prens’in geldiği gezegende biri sönmüş ötekisi hala lavlar püskürten yanardağlar vardı, bununla beraber inanılmaz güzelliğe sahip bir çiçek bulunuyordu bu gezegende. Pilot çocukken resim çizmeyi çok seviyordu fakat büyükleri buna izin vermiyor ve güzel resim çizeceğine inanmadıklarını söylüyordu. Küçük prens, pilottan bir koyun çizmesini diledi ve pilot uyanarak kendisine geldi. Gördükleri karşısında epey şaşkın bir vaziyette benim resim çizmeye yeteneğim yok, küçükken büyüklerim öyle söylerdir der. Küçük prens bunun önemsiz olduğunu söyleyerek, tekrar aynı soruyu yöneltir ve bir koyun çizmesini ister. Pilot bu isteği üzerine küçükken çizmiş olduğu boğa yılanını tekrar çizer ve boğa yılanını en son altı yaşındayken çizdiğini ve büyüklerinin bu resmi hiç güzel çizmediğini adeta bir şapkaya benzettiklerini dile getirir. Bu kötü yorumlardan sonra bu yaşına kadar resim çizmeyi bırakan pilot, büyüklerinin sözünü dinleyerek matematik, tarih, dilbilgisi çalışmaya yönelmiş ve resim çizme isteğini zamanla kaybetmiştir. Ardından küçük prens, pilotun çizdiği resme bakarak ben boğa yılanı içine çizmiş olduğun fili değil, koyun çizmeni istiyorum demiş. Bunun üzerine Küçük Prens’in çizdiği resmi anlamış olması ile epey şaşkınlık yaşayan pilot, prensin isteğini yerine getirerek bir koyun çizer. Küçük Prens, pilotun çizmiş olduğu koyun resmini beğenmez ve yenisini çizmesini ister. Pilot bunun üzerine yalnızca bir kutu çizer ve Küçük Prens’e koyunun bu kutu içerisinde olduğunu söyler, Prens bu defa çok beğenir. Yaşanan bu olay üzerine ikili bir biri ile daha sağlam ilişki kurarak birbirini daha yakından tanımaya başlarlar. Pilot, farklı gezegenden gelmiş olan bu sevimli Küçük Prens’i keşfetmeye, sırrını çözmeye çalışır. Küçük Prens, gelmiş olduğu gezegeni, pilota anlatmaya başlar. Bununla beraber gezdiği, gördüğü yerleri, tanıdığı insanları, bu insanların mesleklerini, huylarını tüm bilip gördüklerini pilot dostuna anlatır. Romanda bahsi geçen kraldan, kaşiften, kırmızı suratlı adamdan hepsinden bahseder pilota. Küçük prens dünyaya daha önceden de geldiğini anlatır pilota, bununla beraber başından geçen olayları, edindiği tecrübeleri, hayat hakkındaki fikirlerini ve daha pek çok şeyi anlatır kısa zamanda edindiği dostuna. Tüm bu yaşananlardan sonra ayrılma vakti gelir çatar. Küçük prens ait olduğu gezegene, pilot ise evine dönmek zorundadır artık. Yaşanan tüm bu olayları pilot hiç kimseye anlatmaz ve üzerinden 5 sene geçtikten sonra başından geçenleri ve çok sevdiği dostunu unutmamak için her şeyi yazar.

Kitabın Karakterleri

Küçük Prens: Romanın başkahramanı, gezegenleri dolaşan kişi.

Pilot (yazar): Arıza yapan uçağı sayesinde çöle iner ve Küçük Prens ile tanışır. Küçük yaşlarda iken resim çizmesine izin verilmeyen, sonraları yaptığı çizimler ile herkesin beğenisini kazanan karakter.

Kral: Her şeye hükmedebileceğini sanan ve gezegende yalnız yaşam sürdüren karakter.

Kendini Beğenmiş Adam: Tam bir kendini beğenmiş karakter olarak karşımıza çıkmakta, Küçük Prens her zamanki gibi gezegenleri gezinirken, bu adam ile tanışmıştır.

Sarhoş: Yaşadığı bir utancı unutmak adına daima alkol alan ve diğerleri ile aynı gezegeni paylaşan kişi.

İş Adamı: Daima hesap-kitap yapan, işinin başından hiç ayrılmayan kişidir.

Bekçi: Gezegendeki var olan fenerlerin yanıp sönmesini sağlayan kişidir.

Kaşif: Kaşiflerin sağladıkları bilgileri, masa başında oturarak not alan kişidir. Genel olarak coğrafi olayların değerlendirmelerini yapan şahıstır.

Satıcı: Susuzluk önleyici ilaçlar satarak, kişilerin zaman kazanmalarını sağlayan şahıstır.

Demiryolu Makasçısı: İnsanların kullandıkları trenleri yönlendiren kahramandır.

Diğer Canlılar: Romanda bahsi geçen yıla, çiçek, tilki gibi diğer varlıkların tümüdür.

Kitabın Ana Düşüncesi

Çocukların da bir birey olduğunu unutmamak gerekir, onların hayata bakış açılarını, duyarlılıklarını dikkate alarak onları daima dinlemeli ve onlarla ilgili hatalar yapmamalıyız. Onlara hak ettikleri değeri vermemiz kendilerini daha iyi ifade edebilmelerini sağlar.

Kitabın Romanı Hakkında Bilgi

Küçük Prens eserinin yazarı Antoine de Saint-Exupery 1900 senesinde Fransa’da dünyaya gelmiştir. 2. Dünya Savaşı esnasında ülkesi için hizmet veren bu ünlü yazar, pilotluk yapıyordu. Küçük Prens eserini de kendi başından geçen bir olayı, yine kendini canlandırarak kaleme almıştır. Tüm dünya çapında ses getirmiş ve pek çok dile çevrilmiş olan eserinde kendi hayatından kesitlere yer vermiş ve daha önceden Sahra Çölü’nde yaşamış olduğu olaylardan da esinlenerek eserine renk katmıştır. Eserini kaleme almadan çok uzun zaman önce uçuş yaptığı bir esnada uçağı çöle düşen yazar, günlerce açlık ve susuzluk yaşadı. Ona yardım edecek kimse yoktu etrafında ne yazık ki. Düştüğü uçaktan yara almadan kurtulan yazar, üç dört gün sonra mahsur kaldığı yerden bir Bedevi tarafından kurtarıldı ve yaşadıklarını da kaleme alarak Küçük Prens adlı eseri yazdı. Küçük Prens kitabı yediden yetmişe herkesin okuyabileceği bir kitap olmakla beraber dünyanın her yerinde hala büyük rağbet görmektedir. Antoine de Saint-Exupery ‘in eserleri şunlardır:

  • Küçük Prens
  • Bebekler İçin Küçük Prens
  • İnsanların Dünyası
  • Gece Uçuşu