Kırmızı Pazartesi Kitap Özeti

Kırmızı Pazartesi

Kitabın Konusu

Gabriela Garcia Marquez tarafından yazılmış bir kitaptır. Ortada işlenen bir cinayet vardır ve bu cinayetin hikayesi anlatılmıştır. O kasabada yaşayan herkes aslında bu cinayetin farkındadır. Fakat kimse bu duruma engel olmuyor. Bütün bu olayların, farklı bir şekilde anlatıldığı bir roman türü.

Kitabın Özeti

Baş karakter olan Santiago Nasar öldürülmüştür. Nasar’ı öldürenler aslında çok açık bir şekilde ortadadır.  Bu kitapta yaşanan olaylar, tam anlamıyla Santiago’nun yakın bir arkadaşının ağzıyla anlatılmıştır.

Bayardo San Roman o zamanlarda bölgeye yeni yerleşmiştir. İlk geldiği zamanlarda bu adam halka yabancı ve daha gizemli bir adam olarak görünmüştür. Birçok konuda fazlasıyla bilgiye sahip bir adamdır. Ne işle uğraştığını kimse bilmez. Ama o bölgede yaşayan halkta bu adamın çok da zengin bir adam olduğu bilirler. Bayardo, bütün bu konuşulan şeylere bir son vermek ister. Bu yüzden ailesini de yanına alır. Bir yandan da herkese evlenmek istediğini ve kendisine göre birisini aradığını belirtir.

Bir gün meyhanelerden birine gider ve oturur. O sırada meydandan annesinin geçtiğini görür. Fakat annesinin yanında Victoria vardır. Victoria’yı gördükten sonra onunla evlenmek istediğini herkese söyler. Fakat bunu söylediği esnada Bayardo oldukça sarhoştur. O yüzden söylediklerini kimse pek ciddiye almaz. Daha sonradan Angela’nın ailesiyle gidip konuşur ve bir karara varırlar. Bayardo oldukça zengin bir adam olduğu için de yapılacak olan düğünün görkemli ve güzel olmasını ister.

Yani meyhanedeyken söylediği şeyi gerçekleştirir. O zaman kimse inanmasa da sonunda evlenmiş olur. Düğünden sonra üstü açık olan güzel arabasına binerler. Angela ile evlerine giderler. Yalnız evlilikleri oldukça kısa sürer. Çünkü Angela’nın bakire olmadığını anlar. Aldığı gibi evine getirir ve ailesine teslim eder. Angela’nın kardeşleri olan Pablo ve Pedro bu durumu anlamakta güçlük çekerler. Böyle bir şeyi kimin yaptığını sorarlar. Aldıkları cevap ise Santiago Nasar’dır. Fakat ne zaman ve nerede bu durumu yaşadığıyla ilgili herhangi bir şey anlatmaz. Angela’nın kardeşlerine ellerine bıçak alır. Evden çıkar ve Nasar’ı ararlar.

Fakat o arada Santiago en güzel kıyafetlerini giymiştir. Piskoposu karşılamak için gidecektir. Santiago’yu öldürmek isteyen kardeşler aslında içten içe bunu yapmak istemezler ama onlara engel olan ya da bu yoldan çeviren kimse de olmamıştır. Belediye başkanı bu durumdan haberdar olur ve yanlarına giderek bıçaklarına el koyar. Fakat bu kardeşler kafaya koymuşlardır. Bu yüzden yeni bıçak alarak tekrar beklemeye başlarlar. Santiago eve dönmek üzeredir. Nişanlısı karşısına çıkar. Ona gitmesini söyler. Nişanlısının babası olan kişi de bütün bu durumlardan bahseder. Artık haberi alan Santiago, eve doğru yol alır. Fakat Pablo ve Pedro da takip etmeye başlar. Santiago’yu defalarca kez farklı yerlerinden bıçaklarlar. Koskoca adam yere yığılır.

Kitabın Ana Fikri

Bu kitapta aslında tam anlamıyla bir namus cinayeti durumu ortaya serilmiştir. Aslında burada gördüğümüz en önemli şey, cinayeti işleyenler belli de olsa herkes her şeyi bilmesine rağmen susuyor. Buradaki asıl olay halkın tepkisinin nasıl olduğu ve nasıl davrandığıdır.

Kitabın Karakterleri

Santiago: Namus cinayeti yüzünden öldürülen adam.

Angela: Bayardo ile evlenecek olan kadındır.

Bayardo: Bölgenin zengin olan kişisidir.

Pablo ve Pedro : Santiago’nun ölümünden sorumludurlar.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Kolombiyalı yazardır. 6 Mart 1927 yılında dünyaya gelmiştir. Latin Amerika’da daha çok Gabo olarak tanınır. Türkçe dahil farklı dillere de çevrilmiş eserleri bulunur. Kırmızı Pazartesi adlı eser de bunlardan bir tanesidir. Aynı zamanda 1972 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür. 14 Nisan 2014 yılında evinde vefat etmiştir.

Kırık Hayatlar Kitap Özeti

Kırık Hayatlar

1923 senesinde yayınlanan Kırık Hayatlar romanı, Halit Ziya Uşaklıgil’in en önemli romanlarından birisi olarak ülkemizde son derece ses getirmiştir. Aşk ve sosyal konuların iç içe ve detaylı bir biçimde ele alındığı bu roman, okuyucusunu son derece etkileyebilmektedir. Halit Ziya Uşaklıgil yazmış olduğu bu romanında yaşadığı ülkenin toplumu içersindeki var olan yozlaşmış bireylerin yaşadıkları yasak aşklar ile yok olan ailelerin acı hayatları detaylı bir biçimde ele almıştır.

Romanın Konusu

Osmanlının son dönemlerinde Batıya özenme halleri ile beraber ortaya çıkan olayların anlatıldığı Kırık Hayatlar romanı, Türk aile yapısına uygun olmayan hikâyelerin konu edindiği bir kitaptır. Romanda birbirine sadık kalmayan eşler ile beraber, mahvolmuş ailelerin yitip giden sevgileri ve acı dolu hayatları anlatılır.

Romanın Karakterleri

Ömer Behiç: Kırık Hayatlar romanının başkahramanı olan bu şahıs, son derece iyi bir eğitim almış hekimdir. Düzgün bir ailede yetişmesi ile beraber son derece terbiyeli olan bu şahıs, çevresinde var olan kırık hayatları gözlemlemiştir. Modern bir Osmanlı insanı olan Ömer Behiç, iyi bir eş olabilmek adına elinden gelen tüm gayreti gösterir. Çevresinde olup bitenleri gözlemleyen Ömer Behiç, ne yazık ki yasak bir aşk ile darmadağın olur.

Vedide: Başkahraman Ömer Behiç ile evli olan Vedide, çocuklarına ve yuvasına oldukça bağlı bir kadındır. Eşine yakışmak için çaba gösteren Vedide Hanım, son derece dürüstte bir insandır. Yumuşak bir kalbe sahip olan Vedide Hanım, kızının ölmesi ve eşinin yasak bir aşk yaşıyor olması ile beraber mahvolur.

Bekir Servet: Başkahraman Ömer Behiç’in oldukça yakın bir dostu olan bu şahıs, ahlaksızlığı temsil eden bir kişi olmakla beraber kadınlara değer vermeyen, hayattan zevk almayı bir türlü başaramayan da biridir. Zevklerinin peşinden koşan Bekir Servet, çapkınlığı ile beraber Ömer Behiç’in hayatına soktuğu kadınla yakın arkadaşının hayatını da mahveder.

Neyyire: Herkesle ilişki yaşamaktan zevk alabilen bu şahıs, güzelliği ile erkeklerin dikkatini çekebilmeyi başarıyor. Başkahraman Ömer Behiç ile yasak aşk yaşayan bu kadın, Behiç’in aile saadetini alt üst ediyor.

Nebile: Biraz şişman bir yapıya sahip olan Nebile, kardeşi kazar etkileyici bir yapıya sahip değildir ve normal sıradan bir genç kızdır.

Romanın Özeti

Yıllardır hayalini kurduğu eve kavuşan başkahraman Ömer Behiç,  hekim olması ile beraber düzgün bir aile çocuğuydu. Ailesi Behiç’in bir memur olmasını istiyordu fakat kendisi doktor olmanın hayalini kurarak bu hayalini gerçekleştirdi. Akademik hayatı oldukça başarılı geçen Ömer Behiç, sosyal bir insan olmadığı için biraz içine kapanıktı. Çekingen yapısından dolayı sosyal aktivitelere uzak kalan Ömer Behiç’i bu aktivitelere katılması için ikna eden birisi vardı, bu kişi yakın arkadaşı Bekir’di. Artık son sınıf öğrencisi olan Ömer Behiç, bu dönemde babasını kaybeder. Okulun bitmesi ile beraber master için Fransa’ya giden Behiç, bu esnada ne yazık ki annesini de kaybeder. Yetim kalan Ömer Behiç, oldukça yoksulluk çeker ve zar zor bir biçimde okumaya çalışır. Çektiği tüm zorluklar ile beraber okulunu bitiren Ömer Behiç İstanbul’a döner. Ömer’in artık evlilik yaşının geldiğini düşünen halası, Vedide’yi Ömer’e istemek için yola çıkarlar. Vedide’ye ilk görüşte aşk ile bağlanan Ömer, bu el değmemiş, dürüst, iyi kalpli kız ile biran önce evlenmek için sabırsızlanır. Ailesinin durumu son derece iyi olan Vedide, İstanbul’da yaşamasına rağmen gece hayatlarından uzak oldukça düzgün bir aile kızıydı. Nihayet Vedide ve Ömer evlenirler, 8.yıllık evlilikleri ile beraber mutlu bir hayat süren bu çift şimdilerde hayallerini kurdukları evlerine yerleşmiş huzur içinde yaşıyorlar. Evinin bir kısmını muayenehane olarak kullanan Ömer Behiç, pek çok zengin hastası ile beraber durumu olmayan hastalarını da ücretsiz bir biçimde tedavi ediyor ve hayır dualarını alıyordu. Eşi ile beraber mesut bir evlilik hayatı sürdüren Behiç, çevresinde yaşanan olumsuz olayları eşit ile tartışıp bu olayların kendi başlarına gelmemesi için her gün istisnasız dualar ediyorlardı. Ömer Behiç, bir yolculuğu esnasında hiç beklemediği bir halde yıllar önce en yakın dostu olan Bekir ile karşılaşır. Aslında bu karşılaşma, her şeyin de mahvolmasına davetiye gibiydi. Karşılaştıkları gün itibari ile hiç kopmadan bu ikili sık bir biçimde görüşmeye başlarlar. Yakın arkadaşı Bekir’in yaşadığı rezillik dolu hovardalık hikayeleri dinleyen Ömer son derece şaşkınlık ile beraber ona acıyordu. Yaşanan son günlerde Bekir, Nebile isminde bir kız ile ilişki yaşamaya başlar. Bekir bir gün yakın arkadaşı Ömer’i arayarak hasta bir arkadaşını tedavi etmesini rica eder. Ömer bu hastayı tedavi etmek için yola koyulur ve Bekir ile beraber hasta olan Nebile’nin evine giderler. Hasta kız Nebile, hal ve hareketleri ile Ömer’i epey şaşkın eder. Nebile ve Bekir, Ömer’in karşısında sırnaşık yılışık hareketler yaparak onu iyice şaşırtırlar. Tedavi süreci bitince Ömer ve Bekir tam evden çıkarken Nebile’nin kardeşi Neyyire içeri girer. Neyyire’yi gören Ömer’in içinde değişik hisler yaşanır ve tedavi bitince eve döndüğü vakitte de garip bir biçimde onu düşünmeye devam eder. Bu olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra bir gün Neyyire hasta oldum bahanesi ile Ömer Behiç’i arar ve ondan yardım ister. Ömer Behiç tedavi için Neyyire’nin yanına gittiğinde kontrol esnasında aralarında bir yakınlaşma geçer ve Neyyire’nin çıplak tenine dokunan Behiç daha fazla etkilenmeye başlar. Ona tamamen vurulduğunu hissettiği anda Neyyire kendisine bir adres verir ve orada buluştukları an her şeyin daha güzel olacağını söyler. Bu durumla beraber başlayan yasak aşk, ilerde Behiç’in hayatını mahvedecektir. Tüm bu olaylar yaşanırken Bekir, Müzzan adında bir kadınla evlenerek tüm geçmişini rafa kaldırır ve Ömer’de en yakın arkadaşına bile anlatamaz yaşadığı bu durumları.  İki kız babası olan Ömer Behiç, küçük kızının şiddetli bir hastalığa yakalanması sonucunda günden güne mahvolur. Hastalığı her geçen gün artan bu küçük kız, evdeki herkesi çok üzmektedir. Yasak aşk yaşayan Ömer Behiç, Neyyire’nin zengin bir adamla evleneceğini öğrenir. Tüm bu olaylara rağmen hala ilişkisini sürdürürken hasta kızı ve evini son derece ihmal eden Behiç, sonunda karısına yakalanır. Kocasının yasak bir aşk yaşadığını öğrenen hanımı, eşinden son derece uzaklaşmış ve aynı ev içerisinde adeta iki yabancı gibilerdir. Hastalık hastası olan küçük kızları ne yazık ki daha fazla direnemeyip hayata gözlerini yumar. Psikolojisi iyice bozulan Vedide, içine kapanık bir kadın haline gelmiştir. Kendini kuran okumaya ve namaz kılmaya veren Vedide, neredeyse tüm gün evinden dışarı çıkmıyordu. Zengin bir adam ile evlenen Neyyire, Ömer Behiç ile yasak aşklarını sürdürmeye devam etmek istemektedir. Bu teklifini reddeden Ömer, Neyyire’den son bir kez görüşmek için mektup alır. Bu mektupta yazan son kez görüşme teklifini kabul eden Ömer, bu buluşmada ona yenik düşerek tekrar bu yasak aşkın yaşanmasından korkuyordu. Anlaştıkları adreste buluşmak için yola çıkan Ömer, birden vazgeçer ve Neyyire’nin yanına değil, vefat eden kızının mezarına gitmeye karar verir. Yaşanan tüm olaylar için son derece pişman olan Ömer Behiç, kızının mezarı başında saatlerce pişmanlığını haykırıp ağlama başlar. Bir hız ile evine dönen Ömer, soluğu karısının odasında alır ve pişmanlığı gözlerinden okunan Ömer, karısının dizlerinde ağlamaya başlar. İlk başlarda tepki vermeyen Vedide, ağlayarak kocasına sarılır ve Ömer fark eder ki; karısının saçlarına aklar düşmüş…

Romanın Ana Fikri

Kendi öz benliğini ve kendine olan saygısını kaybetmiş kimselerin yaptığı hatalar tüm hayatına mal olabilir. Atacağımız her adımda ve alacağımız her kararda en ince detayına kadar düşünerek ve ailemizi de göz önüne getirerek tercihler yapmaya özen göstermeliyiz. Unutmamak gerekir ki, herkes kendi tercihlerinin sonucunu yaşar ve yine unutmamak gerekir ki son pişmanlık fayda etmez! Yozlaşmaya ve mutsuzluğa mahkum olmamak adına doğru seçimler yapmaya özen gösteriniz. Aksi taktirde bu romanda bahsi geçen kırık bir hayatın içine sıkışıp kalabilirsiniz ve geriye dönüp baktığınızda geri getiremeyeceğiniz, telafisi olmayan yıllara bakakalabilirsiniz.

Romanın Yazarı Hakkında Bilgi

Yazdığı pek çok eserle sesini duyurmayı başaran, başarılı yazar Halit Ziya Uşaklıgil 1866 senesinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Mahalle mektebini bitirdikten sonra Fatih Askeri Rüştiye’sine yazılan Uşaklıgil, İzmir’e taşınma durumu sebebiyle öğrenim hayatına orada devam etmeye başlar. Halit Ziya Uşaklıgil, çok küçük yaşlardan beri edebiyat merakı olan bir yazardı ve yazmaya da küçük yaşlardan itibaren başlar. Halit Ziya’nın yazmış olduğu ilk eser Deniz Danası, Hazine-i Evrak dergisinde yayımlanınca yazar son derece heyecanlanmış ve daha motiveli bir biçimde yeni yazılar yazmaya başlamıştır. Hayatının bir bölümünde öğretmenlik yapan Halit Ziya Uşaklıgil, öğretmenlik yaptığı bu dönemde Nevruz adında bir dergi çıkarması ile sesini pek çok kişiye duyurmayı başardı. Yine bu zamanda Hizmet isminde bir gazete çıkaran yazar, başarılarının devamını hızlı bir biçimde getiriyordu. Uşaklıgil, 1893 senesinde tekrar İstanbul’a dönerek burada Reji Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başlayarak kendini daha fazla geliştirmeyi başardı. Servet-i Fünun dergisinde çeşitli yazılar yazmaya başlayan Uşaklıgil, Edebiyatı Cedide topluluğu ile beraber ismini daha çok insana duyurmayı ve daha fazla önemli işler yapmayı başarabilmiştir. Edebiyatımızda önemli bir yeri olan “Mai ve Siyah” romanı, yazarın ilk romanı olarak kabul görülmüştür ve bu önemli eser 1897 senesinde Servet-i Fünun dergisinde yayımlanarak büyük bir ilgi odağı olabilmeyi yakalamıştır. Yazılarını yayımladığı Servet-i Fünun dergisi kapatılınca, yazar Halit Ziya Uşaklıgil bir süre dinlenmek üzere inzivaya çekilmiştir. Yazar II. Meşrutiyetle beraber tekrar edebi dünyaya geri dönmüş ve kalemini eline almıştır. Tüm bu başarı dolu hayatının ardından, onu sevenleri geride bırakarak 27 Mart 1945 senesinde hayata gözlerini yummuştur. Bu değerli yazarın eserleri başlıca şu şekilde sıralanabilir:

Romanları:

  • Kırık Hayatlar
  • Aşk-ı Memnu
  • Ferdi ve Şurekası
  • Sefile
  • Nemide
  • Mai ve Siyah
  • Bir Ölünün Defteri

Hikâye:

  • Kadın Pençesi
  • Bir Yazın Tarihi
  • Solgun Demet
  • İzmir Hikâyeleri
  • İhtiyar Dost
  • Küçük Fıkralar
  • Sepetteki Bulunmuş
  • Bir Hikâye-i Sevda
  • Onu Beklerken
  • Hepsinden Acı
  • Aşka Dair
  • Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası
  • Bir Muhtıranın Son Yaprakları

Anı:

  • Kırk Yıl
  • Bir Acı Hikâye
  • Saray ve Ötesi

Oyun:

  • Kâbus
  • Füruzan
  • Fare

İnceleme:

  • Belagat Kitabı
  • Hikâye

Kiralık Konak Kitap Özeti

Kiralık Konak

Kiralık Konak Tanzimat Döneminde konu alan bir roman olan Kiralık Konak romanı 3 kuşağın çatışmasını ele alır. Yakup Kadri’nin ilk realist romanıdır. Ufak bir alanda geçen konuların tümü hızlı değişim sağlayarak eserlerin sürekli değişime uğraması fakat yapı olarak hiçbir değişikliğe uğraması gerektiğini savunan bir eserdir. Ahlaki bozulma ustaca anlatılmıştır. Kapalı bir alanda gerçekleşen tüm roman ufak bir Konak’ta yaşanan Krizlere dile getirir. Bu eserde yazar üst kuşaklar arasındaki tüm değişimin sarsılarak kuşaktan kuşağa geçmesini anlatır. II Abdülhamit dönemi Osmanlı son zamanlarında yaşayan yazarlardan olan Naim Bey dürüst bir Tanzimat ve efendisidir. Romanda geçen bütün baş kahramanlarının en yaşlı ve en olgun kişisidir.

Naim Efendi oldukça temiz kalpli insanlarla iletişimi iyi olan dürüst ve Beyefendidir. Nefise Hanım Naim Efendi’nin karısıdır. Karısının vefatı ile yaşadığı Konaklarındaki mutluluk günlerinin sona erer. Sekine hanım yani Naim Efendi’nin kızıdır ve oldukça karamsar ve içine kapanan bir kızdır. Sekine hanımın eşi Servet Bey evde kendi denildiği olsun isteyen Avrupa tarzı her şeyi beğenen hoşgörüsüz anlayışsız kendi milletinden ve kendi olduğu çevreden bu kan ve nefret eden bir kişidir. Servet Bey oldukça serbest ve kafasının rahat olan kızı Seniha da Avrupa meraklısı bir kızdır. Avrupa’ya çok seven bu kız alafranga hayata fazlasıyla yatkın olan Faik Bey ile Seniha flört etmektedir. Fakat Faik Bey hayata karşı ciddi olarak aşk beslememektedir.

Seniha Hanımın halasının torunu olan Hakkı Celis ise Seniha’nın tutkunu olur. Fazlasıyla Aşk düşkünü bir genç olarak Hakkı Celis Bey Seniha’nın aşkı için metinler dizer şiirler yazar. Senihan bir dönem kendini o kadar huzursuz hisseder ki doktorların önerisi ile bir hava değişimi yapar büyük adaya giden Seniha akrabaları ile birlikte turlara gider. Büyükada’da içki ve kumar diplerine düşüp kendi iç sıkıntısını yenmeye çalışır. Faik bey Semiha’nın adada yaptığı her şeyi köşke duyurur. Konak’ta paranın ne demek olduğu anlaşılmamış olursa vurup harman savurma olmuş bir şekilde sık sık partiler düzenlenir ve herkes eve çağırılır. Naim Efendi’nin malı hazır olduğu için hazır para hemen tükenir. Faik Bey Seniha Hanım ile nikah yapmayı kabul etmez. Fakat dışarıda flört ederler. Seniha iyice ayarlardan çıkmıştır. Faik ve ile birlikte yaptıklarını bile dedesinden saklamaz. Naim Efendi Seniha’nın davranışlarından dolayı hastalanır.

Seniha ise onu o kadar umursamaz ki ziyarete dahi yanına gitmez. Davranışları oldukça değişen Seniha Hanım durduğu yerden durmaz ve sürekli evi terk ederek dışarı kaçar. Hatta Türkiye dışına bir zaman Avrupa’ya gider. Özellikle Hakkı Celis bu duruma oldukça kıl olur. Servet Bey de Seniha’nın bu tür davranışlarından ötürü Naim efendiye suçlar ve Naim efendiye oldukça biz nefret beslemektedir. Seniha Hanım İstanbul’a geri dönecektir. Fakat o dönemden sonra Konağa bir daha adım dahi atmayacaktır. Servet Bey eşini Konaktan alır birlikte konağın dışında bir yerde yaşamaya başlarlar. Ev satılmak değil de kiraya verilmek istenir. Fakat eski dönemlerden kalma bir ev olduğu için kimse tarafından alınacak bir Konak değildir. Çünkü ev oldukça dökük ve sıkıcı görülmektedir. Naim Efendi’nin cebinde beş kuruş kalmaz. Dağ gibi olan bütün mal varlığı hemen tükenir. Hastalıkların kucağına düşen Naim Efendi beş kuruş olmayan biridir ve yalnızlığın çilekeşin ve Buhran döneminin pençesinde olur. Naim Efendi’ye Hakkı Celis destek çıkar. Seniha’nın haline iyice üzülen hakkı Celis askere gitmeye karar verir. Çanakkale Savaşı’na gider kendini Savaş ortasına atarak birbirinden değişik pozisyonlara girer ve şehit düşer.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Hem yazarlık hem de siyasi görüşmeler için diplomatlık yapmaktadır. Türk toplumunun Tanzimat’tan sonra geçirdiği değişiklikleri anlatan bir yazar olmuştur. Birçok makale hikaye roman gibi türlerde eserleri vardır. Nur Baba Kiralık Konak ve yaban eserleri kalemini ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Fecriati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu da vardır. Birey ve düşüncelerden uzaklaşarak sanatın toplum için olduğunu düşünür. Milli Mücadele yıllarının sonrasında siyasete daha fazla yatkın olmuştur. Atatürk’ün milli mücadele döneminde ön safhalarda yakın arkadaşları olarak Ayrıca dergi kurucularındandır. Kadro dergisi dönemin getirdiği tüm yaşanmışlıkların ışık tutar fikir ayrımcılıkları Kemalizm’i değiştirmekle suçlanan Diplomat olarak CHP’den ayrılır ve yurt dışında da birçok önemli görevlerde bulunmuştur. Türk basının önemli kademelerinden biri olarak gösterilen Anadolu Ajansı’nın kurucularından biri olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaşamının son yıllarında Anadolu Ajansı yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Kinyas ve Kayra Kitap Özeti

Kinyas ve Kayra

Büyük oranda bir beğeni yakalayan Kinyas ve Kayra romanı, 2000 senesinde Hakan Günday’ın yazarlığı ile yayınlanmıştır. Yazarın ele aldığı bu romanda iki Türk gencinin çeşitli ülkelerde yaşanan şiddet ve cinsellik ile dolu hayatların anlatılması ile kurgu oluşur. Bu değerli eser ülkemizde fazla rastlanmayan yer altı edebiyat örnekleri arasından sayılabilir. Psikolojik bir kurgu yapısına sahip olan Kinyas ve Kayra isimli bu roman tüm dünyaya ses getirebilmeyi de başarmıştır. Yazmış olduğu eserleri ile beraber eşitli ödüllere layık görülen yazar, bu eserde de kaleminin hakkını vermiştir. Gelin beraber bu başarılı eserin detaylarını inceleyelim.

Kitabın Konusu

30’lu yaşlara yaklaşan ili çocukluk arkadaşı sıkı dost, sırası ile Amerika, Afrika ve Türkiye’de meydana gelen cinsellik ve şiddet dolu mahvolmuş hayatların konu edindiği bu eser, oldukça beğeni yakalamıştır.

Kitabın Özeti

Çocukluk arkadaşı olan Kinyas ve Kayra Afrika’da yaşıyorlar. Suça meyilli yapıları ile bu gençler, var olan inançlarını ne yazık ki kaybetmişlerdir. Nefret dolu yanları ile beraber, sinirli bir o kadar da kindarlardır. Kadınlara tecavüz girişiminde bulunan bu tipler, son derece kumarbaz ve bir o kadar da benliğini kaybetmiş kişilerdir. Yaşadıkları kişilik kaybı ile beraber ruhsal çöküntülerinin içinde boğuşan bu iki arkadaş, daima yanlış yapmaktadırlar. Yaşanan tüm bu kötü olaylar ile beraber, bu iki arkadaş bastırılmış duyguların esiri olmaktan çıkarak yasak olan şeyleri yapma isteklerini durdurmazlar. Bir bankayı soymaya karar veren bu iki arkadaş, soygun yapacakları bankayı belirler ve bu dileklerini gerçekleştirirler. Soygun sonrası, paraları alıp kaçan Kinyas, Kayra’yı büyük bir şok içersine sokar ve arkadaşının yaptığı bu hareket Kayra’nın çok zoruna gider. Kinyas’a karşı son derece bir kızgınlık biriktiren Kayra, yaşanan bu olaylardan sonra artık kendine yeni bir yol çizmeye karar verir. Paraları alıp kaçan Kinyas’ta neyken ne olduğunu sorgulamaya başlayarak o da kendi hayatına bakmaya karar verir. İki yakın arkadaş farklı coğrafi bölgelerde yaşantılarını sürdürürken, Kayra kaldığı yerden kötülük yapmayı aralıksız bir biçimde sürdürür. Hayata biraz daha insancıl baymaya çalışan Kinyas, arkadaşı Kayra gibi kötü şeyler yapmaya devam etmiyor, zamanında yaptığı kötü şeyler içinde son derece pişmanlık duymaya başlıyor. Ailesinin yanına geri dönmeye karar veren Kinyas, sekiz yıllık ayrılığın sonunda yaşadığı farklı zorlukları da yanında getirmiştir. Ailesinin yanına dönen ve artık kötü bir insan olmamak için çaba gösteren Kinyas, yaşadığı bu kötülüklerden arınmaya çalışır. Hayatını düzene sokma yolunda ilk olarak iş bulan Kinyas, bulduğu işten aldığı az bir miktar para ile geçimini sağlamaya çalışıyor. Birini deli gibi sevmenin ve ona aşık olmanın hayallerini kuran Kinyas, çevresinde gördüğü diğer tüm insanlar gibi huzurlu bir yaşam sürmek adına elinden gelen tüm çabayı fazlası ile gösteriyor.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Yazmış olduğu Kinyas ve Kayra romanı ile ses getirebilmeyi başaran yazar, 29 Mayıs 1976 senesinde Rodos’ta dünyaya gelmiştir. Başarılı yazar Hakan Günday, ilkokul öğrenimini Brüksel’de tamamladıktan sonra, lise eğitimini Ankara’da başarılı bir biçimde tamamlar. Bununda sonrasında Hacettepe Üniversitesi’nde Fransız Mütercim ve Tercümanlık bölümünü kazanan yazar, buradaki eğitimini yarıda bırakarak Üniversite Libre d Bruxelles’de Siyasal Bilgiler bölümünü okumaya başlar. Ardından Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde akademik hayatında kaldığı yerden devam eden Hakan Günday, küçük yaşlardan beri edebiyata merak duyuyordu. 24 yaşına geldiğinde başarılı bir biçimde yazdığı Kinyas ve Kayra romanı sayesinde büyük ilgi topladı. Hakan Günday başarılı yazarlığı sayesinde “En İyi Yabancı Roman” ödülünü almaya hak kazanmış ve ödül aldığı bu eser sayesinde inanılmaz çok satışlar yaparak en çok satanlar listesine girebilmeyi başardı. Yazmış olduğu “Ziyan” isimli eseri ile de “Türk-Fransız Edebiyat” ödülüne layık görülür. Başarılı yazar, sinema alanı ile de yakından ilgilenir. Daha pek çok alanda başarı yakalayıp çeşitli ödüller alan Hakan Günday, tiyatroculuğu ile de dikkat çekmektedir. Bu yeteneğini güzel bir biçimde eserlerine yansıtan yazar, etkileyici ve kalıcı olmayı da başarır. Okuduğu bölüm neticesi ile, kitaplarında sık sık toplumsalo olaylara, sosyolojik ve siyasal çıkarımlara da yer verir. Hakan Günday, ele almış olduğu eserlerinde küfür ve sokak kültürünü de işleyerek okuyucunun kalbini fetheder. Bu önemli yazarın başlıca eserleri şu şekilde verilebilir:

  • Kinyas ve Kayra
  • Daha
  • Az
  • Piç
  • Hakan Günday 3 Kitap Takım
  • Azil
  • Ziyan
  • Kana Diz Kana
  • Zargana
  • Malafa

Spor Kitapları

Spor kitapları; spor dallarının biri ya da birkaçı hakkında bilgiler vererek okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçlayan kitap türlerinden biridir. Spor vücut sağlığı için yapılması gereken ve hoş vakit geçirmenizi sağlayan aktivitelerin başında gelmektedir. Bunun yanı sıra sporun birden fazla alt dalı bulunmaktadır. Okuyucuların büyük bir kısmı ilgi duydukları spor dallarının kuralları ve oynayışı hakkında her türlü bilgiye ulaşabilmek için spor kitaplarına yönelebilmektedir.

1- Adanmak

Ali Granit’in başarılı eseri spor kitapları arasında yer alan bir biyografi örneğidir. Bu kitap insanlığa ilham verebilmesi, insanlığın mücadeleci ruhunun ortaya çıkarılabilmesi ve tarihsel olayların gün yüzüne çıkarılabilmesi için oluşturulmuştur. Yalçın Granit’in spor hayatındaki başarılarını anlatan bu kitap bu ülkede değiştirebildiği ancak bir türlü sonunu getirmediği kavramı açığa çıkarmaktadır. Bir sporcunun, kendini adamış olduğu sporun hikayesinin anlatıldığı bu kitap okunması gereken kitaplardan biridir.

2- Gladyatör

Vecdi Çıracıoğlu’nun yazmış olduğu bu eser, Metin Kurt’un hayat hikayesinin anlatıldığı bir kitaptır. Galatasaray’ın önü açık futbolcusu Kurt’un meslek hayatındaki tüm yaşadıklarının konu edildiği kitapta; boş mukaveleye imza atma durumuna baş kaldırıda bulunduğu, futbol düzenine başkaldırıda bulunduğu, her golün aslında kalecinin emeği olduğu gibi birçok düşüncesinin var olduğuna ulaşılabilecektir. Metin Kurt yalnızlığı olarak da bilinen tabirin ne anlama geldiğini daha iyi bir şekilde anlayabileceğiniz bu eser, spora ve Metin Kurt’a hayranlık duyan okuyucuların mutlaka okuması gereken kitaplar içerisinde yer almaktadır.

3- Harika Portakal

Spor kitapları arasında bulunan Harika Portakal, David Winner’a aittir. Kitap futbolun estetik ve entelektüel dünyasını anlatmaktadır. Total futbol olarak bilinen kavramı ele alan bu başarılı eserde; mağlup, galip, dünya futbol tarihi, futbolun amaçları gibi birçok kavrama değinilmiştir. Futbol mucizesini ortaya çıkaran tüm kaynakları detaylı bir şekilde inceleyerek dünyayı sarsan sosyal ve kültürel uyanışı futbolun derinliklerinde keşfetmektedir.

4- Futbol Taktikleri Kitabı

Jonathon Wilson’un 2017 yılında basılmış bir eseri olan bu kitap futbola dair merak edilen tüm soruların cevabını okuyucuya verebilmektedir. Kitap futbolu hem saha içinde hem de saha dışında ele alabilmektedir. Bu kapsamda yalnızca futbol taktiklerinin neler olduğunu değil; futbolun coğrafya, tarih, kültür ve siyaset ekseninde nasıl geliştiğini de baz alabilmektedir. Kitap sayesinde okuyucuyu futbol bilgisini geliştirebilecek, futbol izleme ve yorumlama kabiliyetini geliştirebilecek, kurgulama yapabilecek ve oyunun kavramsal evreniyle olan ilişkisini çözümleyebilecektir. Bilinen yanlışları değiştirebilecek Futbol taktikleri kitabı özellikle futbolcuların ve futbola ilgi duyanların başucu kitapları arasında mutlaka yer almalıdır.

5- Benim Adım Ronaldo

Spor kitapları arasında biyografi niteliğinde olan bu eserin yazarı Michael Part’tır. Ronaldo’nun hayatını anlatan bu eserde, topu olmadığı için çorapla futbol oynadığından, en büyük tutkusunun futbol olduğundan, mücadele ederek futbolda bir yere ulaşmaya çalıştığından bahsedilmektedir. Portekiz’den Real Madrid’e kadar Ronaldo’nun yolculuğunu mercek altına alan kitap, okuyucular için azmin öyküsü niteliğindedir.

6- Galata Sarayı Efendileri

Spor kitapları içerisinde yer alan bu eser Galatasaray’ın futbol tarihini konu içeriği olarak almıştır. Yazarının Halil Özer olduğu bu kitap, yalnızca Galatasaray’ın futbol tarihini değil, kendisinin de Galatasaray’la olan anılarına da yer vermiştir. Bir spor kulübünün dosdoğru olarak anlatıldığı kitap, bilinmeyen gerçekleri de gün yüzüne çıkarabilmektedir. Kitapta Galatasaray’ın başarılı olduğu dönemlerle ve gerileme döneminde olduğu zamanların tamamı okuyucuya aktarılmaktadır. Okuyucuları ve eleştirmenleri tarafından oldukça beğenilen bu eserdir. Türk futbolunda önemli bir noktaya gelmiş bir kulübün başarıları ve başarısızlıkları hakkında bilgiler edinilmesi açısından mutlaka sahip olması gereken bir esedir.

Söyleşi Röportaj Kitapları

Söyleşi röportaj kitapları

Söyleşi röportaj kitapları; sohbet şeklinde gelişerek birçok konu hakkında fikir sahibi olabilmemizi sağlayan kitap türleri arasında yer almaktadır. Bu kitap türü genellikle senli benli olarak geliştiği için oldukça samimi bir anlatım diline sahiptir. Samimi dili sayesinde severek okunabilecek bu kitapta yazar, okuyucuyu hiçbir şekilde zorlamamaktadır. Konu içeriği olarak genellikle günlük konular seçilebilmektedir. Bunun yanı sıra söyleşi kitap türünde bir kişi ya da kişilerle yapılan röportajlar, anılar ya da fıkralar yer alabilmektedir.

1- Gel Söyleşelim

Beşir Ayvazoğlu’nun kaleminden çıkan bu başarılı eser söyleşi tadında olduğu için okuyucuya keyif verebilmektedir. Bu kitap birbirinden önemli aydınları bir araya getirdiği için Söyleşi röportaj kitapları kategorisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Gel Söyleşelim kitabında tarih, edebiyat, şiir, mimari, resim, klasik sanatlar ve kültür tarihi gibi konuların en önemli aydınları ile röportajlar yapılmıştır. Birden fazla bölümü içerisinde barındıran kitapta Osmanlı dönemine ait merak edilen ve hiç bilinmeyen gerçeklere ulaşılması mümkün olabilecektir.

2- Çocuklar İnsandır

Yaşar Kemal’in kaleme almış olduğu bu kitap 1975 yılında yazılan ve yayımlanan bir eserdir. Başarılı yazar bu eserinde mikrofonunu İstanbul çocuklarına tutarak onlarla mini söyleşiler yapmıştır. O dönemde çocukların devletten ve hayattan beklediklerine değinen Yaşadığı dönem boyunca belirli aralıklarla çocuk söyleşilerini yapmaya devam eden yazar yaklaşık 38 yıl sonrasında gelişen dönemin ve koşulların çocuklar üzerinde hangi değişikliklere yol açtığını ele alabilmektedir. Kitap söyleşilerin yanı sıra özel çizimlerle de renklendirildiği için okuyucuyu kitlesinin sıkılmadan, keyif alarak kitabı bitirebilmesine olanak sağlayabilecektir.

3- Peyami Safa ile Söyleşiler

Başarılı yazarlar arasında önemli bir noktada bulunan Peyami Safa bu kitabında birçok söyleşi ve röportaja yer vermiştir. O dönemin usta ve aydın kişilikleri ile yapmış olduğu söyleşileri kalemine alan yazar, gündelik olan tüm konulara değinebilmiştir. Dilinin anlaşılır ve basit oluşu okuyucuyu yormazken, samimi bir anlatıma sahip olması keyif alınabilmesini sağlayacaktır. Söyleşi röportaj kitapları arasında önemli bir yere sahip bu kitap, günümüzde halen popülaritesini koruyabilmektedir.

4- Bir Yazar Nasıl Olunur?

John Freeman adlı eleştirmen ve yazarın kaleme almış olduğu bu eser, yazarlık mesleğine ışık olacak bir niteliktedir. Not defteri ve kayıt cihazında bulunan parçaları birleştirerek mükemmel bir kitap haline getirmiştir. Kitapta Çağdaş dünya edebiyatına ışık tutmuş ve önemli noktalara ulaşmayı başarmış 55 yazarla söyleşi yapılmıştır. Yazarın okuyucuya açılan kapısını, özelliklerini, eserlerin oluşması gibi süreçlerin anlatıldığı kitap okuyucuyu yazarın bilinmeyen dünyasında benzersiz bir yolculuğa çıkarabilecektir. Samimi ve eğlenceli bir anlatım dilinin bulunması okuyucunun heyecanla bir solukta kitabı okuyabilmesine imkan sağlayacaktır.

5- Karanlığa Karşıya Yürüyen Adam

Nazım Hikmet’in eseri olan bu kitap, yazarın farklı ülkelerde yaşayan samimi arkadaşları ile yapmış olduğu röportajları içermektedir. Söyleşi röportaj kitapları içerisinde farklı bir konuya sahip kitapta yazar, yedi ülkede yaşayan dost ve arkadaşlarıyla bilinmeyen gerçekler üzerine konuşmalar yapabilmektedir.

6- Paul Auster’la Konuşmalar

Amerikan edebiyatının en önemli yazarları arasında yer alan Paul Auster, bu kitabıyla da Söyleşi röportaj kitapları kategorisine en çok satan kitaplardan birini kazandırabilmiştir. Kitapta Paul Auster ile yapılan söyleşilerin tamamı bulunmaktadır. Kitapta içerik olarak yazarın hayatı, edebi hayatının nasıl başladığı, hayatına şiirin girişini, romanlarını nasıl oluşturduğu, romanları hakkında görüşlerine, yazma alışkanlığı ve yöntemlerinin nasıl olduğuna ulaşılabilmesi mümkün olacaktır. Bunun yanı sıra sinema dünyasına da adım atan yazar, bu konu üzerine yapmış olduğu söyleşileri de okuyucusuna aktarmıştır. Heyecanlı ve keyifli bir kitap olması nedeniyle okuyucu ve eleştirmenlerden tam not almayı başarabilmiştir.

Kertenkelenin Uykusu Kitap Özeti

Kertenkelenin Uykusu

KİTABIN KONUSU

İki yakın arkadaşın birbirine karşı oyun onaması ve bu oyunun gerçeğe bürünmesi. Üstelik polisiye romanlarınınkinden uzak olmayan bir şekilde bu gerçekliğin oluşması anlatılmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ

Cem Beyoğlu kimlikli kişi avukatlık ve özel dedektiflik arasında mekik dokuyan, tutarsızlık ve dengesizliğin çok fazla yer aldığı yaşamında aslında ne yapacağını bilmeyen ve bu konuda kendisi de fikir sahibinde olmayan bir kişidir. Tek umduğu şey kesif kokan binanın üçüncü katındaki hukuk bürosuna bir müşterinin uğraması ve alacağı pek de fazla olmayan para karşılığında sıradan hayatını bürosu ile evi arasında gidip gelerek sürdürmektir.  Aldığı avanslar ile kıt kanaat geçimini sürdürdüğü hayatında yaptığı belki de tek elde kalan şey kitaplarına ve hayallerine çok vakit ayırmak ve kimsenin haberinin olmadığı gizli içerikli polisiye hikayelere imza atmaktır.

Çok kitap okuyan ve kitaplarını çok seven bir insandır. Bol bol hayal kurar ve hayal gücünü çalıştırır. Bürosunda yer alan çok eskimiş ve hasara uğramış eşyalarından kafasının üstünde dönüp duran pervanesinden aldığı keyif ile dolan yaşamı kendisine göre üç senedir hiç iletişim kurmamasından ölmüş olabildiği konusunda karar kıldığı çocukluk arkadaşı Ergin kendisini gülerek ve mutlu bakışları ile kapısının önünde onu beklediği an noktalanmıştır.  Oyunu ilk oynatan kişi aşık olduğu yalanı ile Ergindir. Ergin patronuna ait gece kulüplerinden birinde tanışma fırsatı yakaladığı bir sarışın kıza aşık olmuştur (güya). Bu kızın ismi Sonya’dır ve kız Rus’tur.  Bu kıza tutulduğunu söyler. Cem’in yanına gitmesinin sebebi kısa zamanlı ama hoş bir ilişki yaşadığı Sonya’nın yok olması ve ortalardan görülmemesi ile beraber onun bulunması konusunda yardım istemesidir. Ona göre arkadaşı biraz dedektiflik yaşamıştır. Onun yardımını rica eder.

Sonya Ergin’e göre diğer tüm kadınlardan daha başkadır. Onlara benzememektedir. Tüm o hafifmeşrep tavırlarına rağmen onun yüzünde ve gözlerindeki bakışlarda bir masumluk gördüğünü ve buna karşı koyamadığını dile getirir. Cem’in oyuna giriş yapması da aslında tek bir an bile sessiz kalamayan varlığını yer ortamda kabul ettirmek ve hissettirmek için her yolu deneyen ruhsal ve fiziksel tüm gürültü kirliliğini yaşatan arkadaşının aşkın nelere sebep olabileceğini gösteren suskun hali ve çaresiz oluşu ile noktalanır ve bütünlenir. Karşısında duran arkadaşı Adana tüketmiş İngiliz edasıyla aşığım numaralarına set koyamadığı bir şefkat hissiyatıyla kanan Cem de bunun sonunun nereye kadar ilerleyebileceğini şu andan tahmin bile yürütemeyeceği bu oyunca başrol olan karakterini en sonunda edinmiştir.

Öykünün bu bölümü Cem’in bir oyuna geldiğini henüz algılayamaması ve keyfine keyif katan Ergin’in oyunu daha da çıkmaza sürüklemesine ve bununla beraber sonunda bunun bir oyun olduğunun farkına varan Cem’in (kendisince) Ergin’in kalbine bir kurşun isabet ederek arkadaşlığını bitirmiş kedisi olan Hamişi yanına alarak Akdeniz köylerinden olan Arnıç köyüne gidip neredeyse bir Robinson yaşamı yaşamaya gitmesi ile biter.  Cem Beyoğlu, bu köyde yaşadığı ilk haftanın bitiminde yürüyüşleri esnasında bazen yollarının denk geldiği babasının kendisi için meydana getirdiği evde dadısı olan Saniye Hanım ile beraber kalan genç ve zengin bir kadınla denk gelmiştir ve onunla tanışmıştır. Öykünün ikinci bölümü veya Ergin’e karşılık oyunu olarak da isimlendirilebilen bu bölüm Ergin olmadan sürmüştür. Cem bu öyküde yardımcı karakterler de denilebilecek Kerem, Saniye Hanım, Erdem ile bu bölümde tanışmışlardır.

Cem, Kerem, Gonca, Erdem grubunun Ergin’e oyun oynama düşüncesi ile başlattıkları oyun günün birinde Gonca’nın her gün gittiği yollardan birinin kenarında yer alan uçurumda jandarmalarca görülüp bulunması ile beraber biter. Aslında, öykünün şu ana dek sürdüğü bir ve ikinci bölüm Ergin’in sürpriz yaptığını ifade ettiği ve desteklediği bakışı ile gelmeden önce Cem’in sıradan hayatında kimseyle paylaşmadığı polisiye tarzı hikayeler arasında yer edinmiştir. Bunu Cem’in annesinin oğlunun intihar etme sebebini açıklığa kavuşturması gayesi ile aslında haritada olmayan Arnıç Köyüne giden Oktay Palamut yani öyküdeki Ergin kavrayıp anlar. Arkadaşı Cem, kendi adı olan Cem Beyoğlu hariç her şeyi değiştirip baştan yaratarak yazıya geçirmiştir. Ergin, Oktay Palamut’un fikrine göre her şey oynanan bir oyundan başka bir şey değildi ve hepsi bundan ibaretti. Cem buna gülüp geçemediği gerçeği ile yüzleşmiştir. Üçüncü öykü gerçekleşmemiş bir cinayetin ve arkaşının ettiği intiharının ardında kalan gizemi takip etmeye yönlendirilmiş Oktay Palamut ile sürer. Fakat Gonca bu oyunda ölümü konusunda karar kılınmış biçimde gerçekten de ve tam da plana uygun olarak ölür. Roman, bu karşılıklı biçimde oynanan oyunların bazen yaşanılan gerçek hayatta tam olarak yaşanmasıyla bazen de şansın ve kaderin oynanan oyuna yeni parçalar ekleyerek yeni başlangıçlar aralaması ve yeni kapılar açmasıyla alakalıdır. Yaşanan serüven ve süreç bundan ibarettir. Hikayeler bunlardan meydana gelmektedir.

KARAKTERLER

Cem Beyoğlu

Erdem

Sonya

Kerem

Gonca

Oktay Palamut

KİTABIN ANA FİKRİ

Bazı zamanlar arkadaşların kendi aralarında birbirine eğlenceli olacağına inandığı küçük büyük oyunlar oynanabilir. İnsanın var oluşundan ve yaratılış özelliğinden dolayı ki bunu olağan karşılamak lazımdır. Fakat isteklerimize, fantezi ve düş dünyamıza, duygularımızı ve hissettiklerimizi tatmin etme isteklerine kendimizi kaptırarak oyun içine oyun eklemek ve bununla beraber birbirimizin ayağını kaydırmak konusunda çabalamak gibi eylemler yanlıştır. Bazen ne yaşanırsa yaşansın gülüp devam etmeliyiz ve üzerinde çok durmamalıyız. Hayatımızda, sahip olduğumuz alışkanlıklarda, takındığımız tavırlarda tutarlı olmayı başarabilmeliyiz ve dengeli davranmayı sağlayabilmeliyiz. Kendimizi içinde yer aldığımız bir ortamdan ayrıymış gibi düşünmemeliyiz ve doğrusuyla/yanlışıyla sosyal hayata kendimizi katmalı ve buna adapte olmalıyız. Toplumu oluşturanlardan birinin de biz olduğu gerçeğini kendimize sık sık anımsatmalıyız. Toplumda bizim de var olduğumuzu, toplumdan kopmanın da mümkün olmadığı gerçeğini kendimize hatırlatmalıyız. Bazen oynadığımız ve ciddiye almadığımız bir oyunun nelere mal olacağını hesap etmeliyiz. Arkadaş ortamımızda karar kıldığımız ve oynamaya kalkıştığımız bir oyunun nelere sebep olabileceğini ve bunun nasıl noktalanacağını bilemeyiz. Eğlenceli ve keyif vereceğini düşündüğümüz oyunlar belki de büyük olaylara sebep olabilecek ve insanların hayatını büyük oranda etkileyecektir. Belki de hayatımızda ve başkalarının hayatında kalıcı olumsuz izlere sebep olabilecektir. İnsan olduğumuz için her şeyi yaşama ihtimalimiz vardır ve bazen bazı şeyleri es geçmek ve üzerinde takılı kalmamak daha iyi sonuçlara imza atabilir.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

NİHAN TAŞTEKİN

Nihan Taştekin, 1963 senesinde İstanbul Yassıviran’da hayata gözlerini açmıştır. Geçimini daha çok basın yayın işleri ile alakalı uğraşlarıyla sağlamıştır. Marmara Üniversitesinde yer alan Basın Yayın Yüksek Okulundan mezun olmuştur. Mesleği gazeteciliktir. Bu mesleği 2001 senesine kadar İstanbul’da devam ettirmiştir. Bundan sonra, Ayvalık’a taşınmış ve orada yaşamına devam etmeye başlamıştır. 2007 senesinden beri Ayvalık’ta bir sahaf dükkanını işletmektedir. İlk polisiye türündeki romanı Kertenkelenin Uykusu ve bu kitabı 2000 senesinde yayına sunmuştur. Son yıllarda yazmış olduğu kitapları genelde Küçük Şaşmaz Bilgiler Antolojisi başlığının altında Duvar’da okura sunmuştur. Duvar bir edebiyat dergisidir.

Kayıp Aranıyor Kitap Özeti

Kayıp Aranıyor

Kayıp Aranıyor kitabı Sait Faik Abasıyanık’ın yayımlanan romanları arasında ikinci ve son olanıdır. İlk yayım yeri olarak Hürriyet gazetesi içerisinde yayıma girmiştir. Romanın el yazısı ile yazılmış halleri Sait Faik Abasıyanık Müzesinde sergilenmeye açıktır. Kayıp Aranıyor isimli bu roman yazarın 1944 yılında yayınladığı Medarı Maişet Motoru isimli romanından sonraki 2. Romanı olarak bilinir. Sait Faik Abasıyanık bu romanının kurgusunu kendisinden bir önce gelen Medarı Maişet Motoru isimli kitabına göre daha çok dikkat etmesi ve özen göstermesine rağmen Kayıp Aranıyor romanında türünün uzun öykü mü ya da roman mı olduğu soruları ile karşı karşıya kalmıştır. Bazı okurlar bu romanın uzun hikaye olduğunu savunmuşlardır. Kitabın türünün roman olduğunu düşünenler olduğu gibi onun bir uzun hikaye türüne ait olduğunu savunanların da varlığı mevcuttur. Ama bu eser roman türü karakterinde bir olay örgüsüne ve dizisine sahiptir. O yapıdadır. Eser mili eğitim bakanlığınca okunması gereken yüz temel eser listesinde yer alan bir romandır. Ülkemizdeki önemli romanlardan biridir ve sahip olduğu değer çok fazladır.

KİTABIN KONUSU

Yurt dışında yaşayan ve orada yetişen, rahat ve daha özgür, serbest davranmaya alışan eski konsolos olan Vildan Bey’in kızı olan Nevin içinde yer aldığı dünyadan ve bu dünyanın çıkarcı ve iki yüzlü olmasından çok sıkılmıştır. Samimi, dürüst ve yalansız, içten ve özgür bir dünyada hayatına devam etmek istemektedir. Nevin yurt dışındaki rahatlığa ve oradaki serbest hayata alışmıştır. Ülkesine döndüğünde bulunduğu davranışlar ve yaptığı hareketler onun yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Bir türlü aradığını bulamamıştır. Kocası onu başka biriyle aldatmıştır. Annesi de kendisinin bir balıkçı ile evlenmesine izin vermemiştir çünkü onun fakir biriyle evlenmesini istememektedir. Her gittiği yerde ve barındığı her alanda sahtekarlıklar yer almaktadır. Kendi ülkesine, ülkedeki kültür ve bu kültürde yetişmiş insanlarla bağdaşamamış ve onlara uyum sağlayamamıştır. Ailesi ve yaşadığı ortam arasında bağlantı kuramayan Nevin, kendisine yeni bir yaşam sunabilmek amacı ile bambaşka bir kimlik olmaya karar vermiştir. İsmini ve yaşadığı şehri, ailesini bırakmak ve onlardan uzaklaşmak zorunda kalmıştır.

KARAKTERLER

Cemal

Konsolos Vildan Bey

Biletçi çocuk

Nevin

Kamarot İrfan

Özdemir

KİTABIN ÖZETİ

Nevin birkaç dil öğrenen ve Avrupa’da eğitim almış, herkesin sorunlarını dinleyen, herkesle sohbet eden ve onları anlamak için çabalayan bir kadındır. Kendisi herkes tarafından çok sevilmektedir. Anlayışlı ve kibar bir insandır. Babası eskiden konsolosluk yapmıştır. Bu sebeple de hayatı zenginlik içerisinde geçmiştir, bolluk ve refahın içerisinde yaşamıştır. Nevin ve Cemal vapurun dış bölümünde beraber oturmakta ve aralarındaki mesafenin önemi olmadan hasbihal etmektedirler. Cemal halktan bir çocuktur onun gibi zengin değildir. Orada yaşayan kötü niyetli insanlar Nevin’i kıskanmaktadır ve onu çekememektedir. Kamarot İrfan da bu çekemeyenlerin arasındadır. Nevin ile Cemal evlenmek istemekte fakat ailelerinin bu duruma karşı çıkacağının da farkındadırlar. Nevin’i halk çok sevmektedir. Yaptığı her hata onun aldığı yabancı eğitime bağlanmaktadır. Nevin Ankara’daki evliliklerini bitirmiştir ama henüz boşanma gerçekleşmemiştir. Özgürlüğüne düşkün ve serbest bir kadındır. Rahatlığı göze çarpmaktadır. Nevin köyde babasının evinde ikamet etmektedir. Emekli konsolos olan babası Vildan Bey konsolos olarak vardığı her yere kızını da yanında götürmüş onunla her anını paylaşmaktan kaçınmamıştır. Nevin ailesinin yanında yaşamaktan oldukça memnundur. Bunun sebebi de gazeteci Özdemir ile mutlu olamaması ve onu bırakıp köyüne gitmesidir.  Bu köyde daha mutludur. Köydeki insanlar ise onun hakkında kötü düşünmektedir. Babasının onu çok şımarttığını, dışarıda bir orada bir burada milletle gezdiğini konuşmaktadırlar. Kocası Özdemir de ona pek değer vermemiştir ve ona karşı gerçek bir sevgi hissetmemiştir. Nevin’i bir eşya olarak görmüştür. Nevin’i aldatmıştır da. Bir sabah kocası Nevin’den gazetedeki işlerini yapmasını ister çünkü kendisinin hasta olduğunu ileri sürer. Nevin kocasının işlerini devralır ve daha sonra eve döner. Eve döndükten sonra da eşinin aslında sapasağlam olduğunu ve Amerikalı bir kadın ile beraber olduğunu görmüştür. Bu andan sonra da pılını pırtını toplar ve evden uzaklaşır. Nevin kocasından ayrılmaya karar verir ve bu kararında da net olduğu için Cemal ile görüşmeye başlar. Aradığı şey kendisine iyi bir eşe sahip olmak ve huzurlu yaşamaktır.

Gittiği, vardığı her yerde huzuru arayıp onu bulmak istemektedir. Gördüğü herkese sevgi hissedebilen, hemen içi ısınan samimi biridir ve hemen herkesle dost olabilir. Onun cana yakın ve içten halleri dedikoducu erkekler tarafından sevimli karşılanmaz ve onun bu davranışlarını farklı algılarlar. Nevin kocasını terk ettikten sonra İstanbul’da tiyatro kurmak amacıyla çalışmalara girişmiş, ama başaramamıştır. Cemal ile yaşadığı ilişki ciddi bir boyut kazanmaya başlamıştır. Fakat annesi onların bu ilişkisine izin vermemektedir ve bu ilişkiye izin vermeyeceğini söylemektedir. Bu süre boyunca da Cemal de Nevin’in onun sahip olduğu imkanlarda yaşayamayacağının farkına varır ve dostça ayrılırlar.  Cemal ile boşanma olayı hakkında konuşurlar. Nevin terk ettiği kocasından boşanıp tekrar İstanbul’a adım atacaktır.

Boşanma meselesini halletmek için Ankara’ya yolculuk eder. Boşanmayı gerçekleştirir. Nevin çok daralmıştır ve içi iyice sıkılmıştır. Eve dönme ihtimali de söz konusu değildir. Balıkçı Cemal’in arkadaşı ve Konsolosun kızı arasında gidip gelmek için tahammülü kalmamıştır, sinirleri buna izin vermemektedir. Bu tarz bir yaşamdan iyice midesi bulanmıştır. Başka bir yerde başka bir yaşama dair özlem duymaktadır. Anadolu’ya varacak trenden bir tane bilet satın alır ve babasına mektup yazmaya başlar. Nevin yeni hayatına Ayşe adıyla başlayacak ve gittiği şehirde yeni bir yaşama, tertemiz bir sayfaya başlayacaktır.  Mektupta dönme tarihi veya adresinden de bahsetmez. Eski konsolos Vildan Bey , babası olaraktan okuduğu mektup karşısında perişan bir hale bürünür. Kızını bulmak amacı ile her yere ilan verir. Gazetelerde ilana bastırarak kızını arar. ‘Kayıp Aranıyor’ konulu ilanlar yayınlansa da aradan dört sene akıp gitmesine rağmen kızından ses seda yoktur.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

SAİT FAİK ABASIYANIK

Cumhuriyet dönemi önemli öykücülerden biridir. 23 Kasım 1906 tarihinde Adapazarı’nda dünyaya gelmiştir. İlk okulu da Adapazarı’nda bitirmiştir. İstanbul Erkek Lisesinde bir süre eğitim almıştır. Daha sonra da Bursa’ya giderek orta öğrenimini noktalamıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kayıt olmuştur ama çok süre geçmeden İsviçre’ye Ekonomi öğrenmek amacı ile gitmiştir.  Fransa’ya geçiş yaparak üniversiteye başlamıştır. 1935 senesinde öğrenimini tamamlamadan memlekete geri dönmüştür. Kısa bir zaman boyunca azınlık okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev almıştır. Babasının aldığı gelir ile hayatını geçindiriyordu. Annesi ile beraber Burgaz Adasında bulunan köşkte yaşadı. Bu köşk şu an Sait Faik Müzesi olarak durmaktadır.  İlk öykülerini Bursa’da lise öğrenimi gördüğü zamanlarda kaleme almıştır. Ününü kazandıran ilk öyküleri de Varlık dergisinde yer almıştır. Kendisi bir İstanbul öykücüsü olarak bilinmektedir.

Kâtip Bartleby Kitap Özeti

Kâtip Bartleby

Herman Melville’nin kaleme almış olduğu bu değerli eser 1853 senesinin Kasım ayında yayınlanmıştır. Pek çok dile çevrilen bu eser, yazarın ölümünden sonra epey ilgi görmüştür. Ülkemizde de büyük rağbet gören kâtip Bartleby eserinin detaylarını gelin beraber inceleyelim:

Kitabın Konusu

75 sayfalık bir roman olan bu eser, içinde barındığı kocaman dünya ile okuyucuyu derin bir etki altına almayı başarır. Kâtiplik için bir büroya giren Bartleby’in tuhaf hareketleri mühürdarı sinirlendirir ve bürosunu başka yere taşıması üzerine olaylar gelişir.

Kitabın Özeti

Mühürdarlık bürosu sahibi adam kitabın anlatıcısı da olmakla beraber, işlerin artması ile beraber yanında çalışmakta olan üç kâtibin yetersiz kaldığını düşünür ve yeni bir kâtip daha aramaya koyulur. Diğer günün sabahında kapıda hayalete benzer biri bir anda belirir ve ilanlarda yazan kâtiplik işi için başvurmaya geldiğini söyler. Son derece sakin bir görüntüye sahip olan bu kişi, işe alınmayı başarır. İsmi Bartleby olan bu sakin adam, nefes bile almadan hemen işe başlar. Başarılı bir biçimde işini sürdüren bu kâtip, büroya diğerlerinden önce gelir ve herkesten en son çıkar.

Büronun sahibi bir gün odasında çalışan Bartleby’i yanına çağırarak, bazı uzun metinleri dikte etmesi gerektiğini söyler, bu işleri yapmamayı tercih ettiğini söyleyen Bartleby, anlatıcı ve büro sahibini hayret içinde dehşete düşürür. Meraklı bir tavır ile bunun sebebi soran büro sahibi; tekrar aynı yanıtı alır. Bu duruma diğer kâtipler de son derece sinirlenir, çünkü Bartlaby’nin yazılarını da onlar kontrol edecektir. Büro sahibi bu duruma sinirlenmek istemez, çünkü itiraz eden kâtip son derece kibar ve sakin bir yüz ifadesi kullanır.

Zaman bir süre ilerler ve katip Bartleby, sadece yazmış olduğu metinleri dikte etmeye itiraz etmekle kalmaz, ona verilen tüm görevler için aynı tutum ve davranışları sergilemekten çekinmez. Büro sahibi bu duruma son derece sinirlense de, bu garip kâtibin yaptığı diğer işler onun sakinleşmesini sağlıyor.

Anlatıcı bir Pazar günü, ilgilendiği bir iş neticesi ile gelmiş olduğu şehirde, büroya da uğrama kararı alır. Büronun anahtarını kapıyı açmak için kullandığı esnada, kapının açılmadığını ve içeriden Bartleby’in müsait olmadığını ve daha sonra gelmesi gerektiğini söylediğini işitir. Son derece şaşkınlık içersinde kalan büro sahibi, gider ve daha sonra büroya tekrar geri döner. Büroyu arkasında eşyalarını bırakarak terk eden Bartleby, mühürdarı son derece kızdırır ve onun kira bile ödemeden bu büroyu evi gibi kullanıp gitmesini sindiremez. Diğer gün iş yerine geldiğinde Bartlaby’i tekrar burada görür ve son derece şaşırır. Bartleby’e kalması için başka bir yer bulması gerektiğini söyleyen büro sahibi, yanıt olarak orada kalmayı tercih edeceğini işitir. Zaman geçtikçe eski yaptığı işleri de yapmaktan vazgeçen Bartleby, büro sahibi çıldırtır ve büro sahibi bu kâtibi ne yaparsa yapsın iş yerinden gönderemez. Büro sahibi en sonunda iş yerini taşımaya karar verir ve büroda bulunan az eşyası ile beraber diğer gün hemen başka bir yere taşır. Aradan geçen bir sürede Bartleby’den ses çıkmaz ve eski bürosunun sahibi bir gün yeni büroya çıkar gelir. Bu eski bürodan ayrılmamak için direnen Bartleby’i sonunda içerden çıkarsalar da binanın dışında beklemeyi sürdürmüştür. Mühürdar bu değişik kâtibin bir süre iş yerinde çalıştığını ve ardından kovulduğunu anlatır. Mal sahibi bürodan ayrıldıktan iki gün sonra geri döner ve binalarının yanından ayrılmayan Bartleby’i emniyet güçlerine şikâyet edeceklerini söyler, son olarak onu en iyi tanıyanın mühürdar olduğunu söyleyerek son bir defa konuşarak onu ikna edebileceğini söyler. Bunun üzerine son bir kez konuşmak için Bartleby’in yanına giden büro sahibi, ne yaparsa yapsın onu ikna edemez. Tüm bu olaylar sonrasında kâtip Bartleby hapse girer. Hapiste olan Bartleby’i ziyarete gider büro sahibi, onun kendisini suçlar bir biçimde sözler sarf ederek kendisi ile konuşmamayı tercih ettiğini söylemesi üzerine hayret içinde kalır. Gardiyan Bartleby’in hiç yemek yemediğini söyler ve ziyarete bir kez daha gelen mühürdar, Bartleby’in avluda ölmüş cansız bedenini görür.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Kâtip Bartleby romanı ile sesini duyurmayı başaran Herman Melville 1817 senesinde New York’da gözlerini açmıştır. Babasını çocuk yaşta kaybeden yazar, erken yaşta geçimini sağlamak için işe girmek zorunda kalmıştır. Çeşitli ilerde çalıştıktan sonra Liverpool’a seyahat eden gemide kendine bir iş bulur. Burada Güney denizlerine açılan gemi üzerinde, balina avcılığına başlar. Çalışma koşullarının zorlaşması ile beraber yazar bazı arkadaşları ile beraber çalıştıkları bu gemiyi terk eder ve ardından Typee’ye yerleşirler. Bir gemi ile beraber tekrar eski işine dönen yazar, gemide meydana gelen isyana katılma suçu ile beraber hapis cezası alır. Cezasını ödeyen yazar eski yaşantısına geri döner ve 30’lu yaşlara eriştiği vakitte Boston’a gider. Boston’a geri dönen dünyaca ünlü yazar, kalemini eline alarak edebi ruhunu ortaya çıkarır ve çeşitli eserler yazar. 1846 senesinde ilk romanı yayınlanan yazar, bu eserinde yerliler arasında geçen zamanlarını kaleme almıştır. Moby Dick eseri ile beraber popülerliği yakalayan yazar, 1851 senesinde bu eserini tüm dünyaya duyurur. Bir süre sonra gümrük müfettişi görevi ile çalışma hayatına geri dönen yazar, yazdığı romanların öldükten sonra değer kazanması ile üzücü bir durum yaratır. Bu başarılı yazarın yazmış olduğu eserler şu şekilde sıralanabilir:

  • Kâtip Bartleby
  • Moby Dick
  • Toplu Hikâyeler
  • Typee
  • Isle of the Cross
  • Omoo
  • Mardi
  • The Confidence
  • Redburn
  • Israel Potter
  • Pierre Diğer Adıyla the Ambiguities
  • Whit – Jacket