Yüzbaşının Kızı Kitap Özeti

yüzbaşının kızı

Rus edebiyatında önemli bir yeri olan bu kitap Rusya’nın 1700’lü yılların sonlarında yaşayan bir genç dubaya gözünden anlatılmıştır. Rusya’nın O zamanki sıkıntılı ve çalkantılı dönemlerine bir subayı yüzbaşının kızına duymuş olduğu aşkı dile getirmesini konu alır. Bu kitap Rus edebiyatının öncüsü haline gelmiş En iyi Rus yazarlardan biri kabul edilen Puşkin tarafından yazılmıştır. Dünya edebiyatında önemli bir yere sahip olan Alexandra Puşkin muhteşem bir eser ile çıkarmıştır.

Yüzbaşının Kızı  Özet

Pytor 17 yaşında zengin bir komutanın oğludur. Fransızca hocasından dersler almıştır ve bu çocuk babasının isteği üzerine Kız peşinde koşması yerine güzel bir Subay olmak için bir yerlere gitmesinin karar verilmiştir. Ailesi onu anne karnındayken çavuş olarak yazdırmıştır. Ardından eğlenip izlenebileceği Petersburg’a gönderileceğini sanıp heyecandan babası tarafından grupta bulunan başka bir kaleye gönderilmiştir.

Hayallerini yaşayamayan bu genç asker babasının isteği üzerine düşen bu çocuk babasının hizmetçisi ile birlikte yolculuğa çıkmıştır. Yolculuk arasında bir handa konaklamalarına ardından iyi bir blardo oynayıcısı olan Divan ona da öğretmiştir. Bilardonun nasıl oynanacağını öğrenmesinin ardından kendi aralarında başlayan bir yarış yapmışlardır.

Öğreten adam yarışı kazanmasının ardından 100 Compact adama borçlanmıştır. Borcunu adama ödemiştir.

Sonra yolculuğuna devam ederek zor bir yolculuk geçirmişlerdir. Ardından varmak istediği yere gelmiştir. Kendilerine Yol tarif eden adama tavşandan olan kürkünü vermiştir. Yüzbaşı ve ailesi ile beraber yaşamaya devam eder ve zamanla yüzbaşının kızı maliyeye aşık olmuştur. Başka birinin aşık olduğun duyulmasının ardından düelloya yapmalarına karar vermiştir.

Ama bu çocuk bu yarışmadan yara içerisinde kalmıştır. 5 gün uyanamaz hale gelmiştir. Bu yanmasının ardından Yüzbaşı tarafından diğer çocuğun hapse girdiğini duymuştur. Sonra ise aşık olduğu anlayan bu asker babasına mektup yollar ve evlenmek istediğini söyler.

Babası mektubunda Mario iyi sertçe reddetmiştir. Bunun üzerine Mario bu çocuktan istemeden uzaklaşmak durumunda kalmıştır. Bir süre sonra ülkede ayaklanma çıklaması ile beraber askerler zor bir yaşam geçirmişlerdir. Bu geçe bulundukları yere geldiği haberini ulaşmasının ardından zorlu geçen savaşta Yüzbaşı karısı ve Çavuş kötü kalpli Burçe tarafından idam ettirilmiştir.

Önce prior Andreote yol gösteren ve karşılığında tavşan kürkü alan adamdır. Bu gece ayaklanma dolayısıyla ortalık kaışmaya başlamıştır. Papaz kendi evinde eğlence düzenleniyordur. Prior papazının evinde kutlama olduğunu ve maaşının da orada saklanıp hasta olduğunu duyunca hemen oraya gitmek için harekete geçmiştir. Bu gece Pytor Android yanında çağırarak köyünün başına geçirmek kendisine yardım etmesini istemiştir.

Lakin bu durumu reddedip burka gitmek istediğini dile getirmiştir. Bu kaç ev ve ordusu işgal etmek üzere yaklaşmışlardır. Pytor bu durumda savaşmayı teklif etmiş ve ama diğerleri ise bu teklife Fazla sıcak bakmamışlardır. Çünkü ortada büyük bir sorun varmış açlık ve yoksulluk ve insanların hem psikolojik hem de maddi açıdan sıkıntı çekmesini sebebiyet vermiş ve büyük kayıplar yaşanmasına neden olmuştur. Maria’dan Probador bir mektup gelmesinin ardından mektupta köyün başına geçtiğini ve onunla evlenmek istediğini emrettiğini ancak kararını 3 gün sonra ertelediğini söylemiştir. Ve bu konuda yardım istemiştir bunun üzerine asker hemen yola çıkınca yakalanınca Phuket evin Çetesi tarafından karşısına çıkarılmıştır.

Pytor ile evlenmek için gitmek istediğini söylemişti ve bu evde bu durumu kabul etmiştir. Bunun üzerine yere ailesinin yanına göndermesi ile beraber savaş devam etmiştir. Ordu’nun ailesinin köyüne yaklaştığını duyulmasın hemen ardından ailesinin yanına gitmiştir. Ailesini savaştan kurtarıp tekrar Burgaz savaşmaya giderken ayak lambacı bu keçe yakınlığı sebebiyle sorgu altına alınmıştır.

Sevdiğim aileye yormamak üzmemek için onun olmadığı yerlerde yaşadığını anlatmasının ardından ne yazık ki bu dönemde hapse girmiştir. Mario bu duruma dayanamaz ve saraya girerek affetmesini istemiştir. Büyük bir evlilik kurarak yaşamaya devam etmiştir.

Kitap Hakkında

128 sayfa olan bu kitap okuması babında oldukça basit bir kitaptır. Aslında kitap açık bir ile Yalın bir dille anlatılmış olup tarihi ayrıntılara yer verilmesinin yanı sıra okuyucusuna aşkın savaşın ve ailenin önemine vurgu yapacak olayları mevcuttur. Pytor babası tarafından asker olmasını istenildiği için kendini yetiştirmiş genç bir askerdir. Gururlu kararlı vefakar ve inatçı ruhlarına sahip olması ile beraber hayatını feda etmeyi göze alan iyi kalpli sahip bir insandır. Hayatını kurtaran rakiplerinin her türlü işlerine rağmen kendisine bu durumlardan kurtaran şeyler onun ilk kalpli merhametli sevecen karakterini sayesinde olmuştur.

Yüzbaşı Miraonall Masha’nın babası olan görevli olan Yüzbaşıdır. Vatansever kişiliği sayesinde ülkesine üstlerine ihanet etmektense idam edilmeye kendine yeğen bir yapısı bulunur. Bu isyancıların lideri olup Android’den hediye olarak almış olduğu tavşan kültüründen dolayı duymuş olduğu veda örneğidir. Bu örnek davranışı için onun yaşamasına ve sevgilisini affetmiştir. Tarih kokusu duyabileceğiniz savaşları ayrıntıları ile beraber okuyabileceğiniz bir eserdir.

Yorgun Savaşçı Kitap Özeti

Yorgun savaşçı

Kemal Tahir’in kaleminden çıkmış olan eser Osmanlı Devletinde yaşananları ele alır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında düşman devletlerin İstanbul’a gelerek işgalinden başlar. Milli irade ve Türk halkının gücünü anlatır. Yaşanan zor zamanları yalın ve güzel bir anlatım ile ifade etmiştir. Kurtuluş Savaşı Türk milletinin egemenliği uğruna verdiği en önemli zaferdir.

Yorgun Savaşçı Kitap Özeti

Birinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında giren Osmanlı devleti bu savaştan yenik çıkar. Yenildiği bu savaşın sonuçları ağır olur. Antlaşmalar imzalanır. Ve itilaf devletlerinin Osmanlı Devletini parçalama planları vardır. Ege Yunanlılara, İtalya Akdeniz’i almak ister. Savaş sonrası işgaller başlar. İstanbul’un kuşatılması, işgallerin ilerlediğini gösterir. Dönemin örgütlerinden olan İttihat ve Terakkiciler hem İstanbul hükümeti hem de işgalci devlet tarafından aranır. Yüzbaşı Cemil de askeri başarıları olan bir terakkicidir. Hükümet tarafından aranmasından dolayı saklanır. Bir gün saklandığı yerde kapısı çalınır. Cemil gibi aynı örgüte mensup polis, arkadaşını saklaması için Cemilden yardım ister. Doktor Münir, Cemilin yardımları ile saklanır. Erenköy’de olan evlerinde saklanmaya devam ederler. Neriman ile Cemilin evlenmeleri çok hızlı olur. Çünkü Neriman hamiledir ve bu şartlarda evlenmelerinden başka çare yoktur. Acele ile bir nikah töreni düzenlenir. Tören günü köşke yapılan baskın ile Doktor Münir yakalanır. Ne yapacağını bilmeyen Cemil köşkten bir süre uzaklaşır. Gülhane parkına gider burada vakit geçirir. Asker arkadaşı Teğmen Recep’in yanına gitmeye ve orada saklanmaya karar verir. Bir gün teğmen ağzından Cemil’in yanında kaldığı gerçeğini kaçırır. Her yerde aranması olan Cemil için artık daha güvenli bir yer gerekir. Yola çıkar. Bir süre subay sığınma evine yerleşir. Burada olduğunu kimse bilmez. Burada Teğmen Selim ile sohbet etme ve vakit geçirme imkanları olur. Teğmen Selim Sarıkamış cephesinde bulunan askerler arasında yer almıştır. Geçmiş anıları konuşarak bir süre oyalanırlar.

İngilizlerin, İstanbul’u tamamen işgal etmesinin ardından yurdun dört bir yanında halk milli mücadelenin başlama vaktinin geldiğini söyler. Cemilde aynı düşüncededir. Kuvaiye milliye de görev alarak birçok görüşmeye katılır. Yalnızca halk saltanata karşı değildir. Saltanat yanlılarından oluşan bir grupta isyanlar çıkararak düzenin bozulmasını ve ortalığın karışmasına sebep olur.

Yorgun Savaşçı Kitap Yorumu

Kitap içerisinde tarihi olaylara ve gelişmelere yer verilmiştir. Osmanlı devleti döneminde, saltanatta gerçekleşen savaş sonrası ülke işgalleri ve Türk milletinin çabası konu alınmıştır. Kurtuluş Savaşında ve milli mücadele döneminde gerçekleşen olaylar anlatılmak istenmiştir. Romanın ana kahramanı Cemil, vatanı ve bağımsızlığı uğruna verdiği çabayı ve düşünceleri anlatılır. Savaşlardan ve işgallerden yorulan Türk halkını simgeleyen bir başlık kullanılmıştır. Yorgun savaşçı denildiğinde anlatılmak istenen Türk milletinin verdiği çabayı simgelemektedir. Birinci Dünya Savaşından sonra itilaf devletlerinin izlediği politika açık bir dil ile anlatılmıştır. Romanda eski dönemler anlatılmış olsa da anlatım dili yeni kelimeler iledir. Edebi bir dil ve ağır üslup ile olaylar aktarılmıştır.

Yeşil Gece Kitap Özeti

Yeşil Gece

Yeşil Gece Reşat Nuri Güntekin romanlarından biridir. 1928’de yayınlanmaya başlamıştır. Akıcı bir Türkçe kullanılarak yazılan bu dil oldukça sadedir. Kararmış ve sadece yeşil renkli bir ışık ile aydınlığa kavuşmuş zihinleri yenilikçi düşünce bakımından ve bu gözle anlatan roman Cumhuriyetin ilk yıllarından Kurtuluş Savaşı’nı konu alır.

Romanın baş kahramanı Şahin Bey’dir. Şahinbey öğretmenlik yapar. Şahinbey öğretmenlik yaparken başından geçen olayların Yeşil Gece romanında konu alınır. Öğretmenlik zamanında oldukça yeniliğe açık olan Şahin öğretmen Modern Eğitim karşısında gerici cahil düşünen kesimle uğraşır. İstanbul’un kalbinden Anadolu’ya köylere gitmek isteyen Şahin Bey yetkililerle konuşur. Anadolu’ya sefalet ve anlaşılmayan bir fazla gericilik ile karşı karşıya kalır. Bütün farklı zorluklara göğüs geren Şahin Bey hayatı boyunca kendi Köyünün düşmanlar tarafından bilfiil işgal edilmesiyle durumlar büsbütün değişir. Düşman hareketlerini köydeki kişiler ile iş birliği yapmak gibi bir durumla sürdürmek isterler. Şahin Bey düşman kuvvetlerinin köyde iş birliği yapmak istediği insanlardan biri olur.

Şahinbey düşman kuvvetlerinin anlaşmasını kabul eder. Fakat ikili oynamaktadır. Çünkü hem düşman kuvvetlerini hem de Osmanlı Devleti’ne istihbarat olarak yardım eder. Şahinbey birçok iyi yardımı dokunur. Sonra düşman kuvvetleri haber sızdırmak için yanlarına aldıkları Şahin Bey’in ikili olduğunu anlarlar. Sonra Şahin Bey sürgüne gönderilir. Cumhuriyet kurulduktan sonra köyüne geri dönmeye çalışan Şahin Bey köylülerin düşmanca gözleri ile maruz kalır. Çünkü artık o işbirlikçi olarak ismi çıkmıştır. Şahin hoca kimseye doğrusunun anlatamaz o kadar üzülür ve o kadar kırılır ki Şahin            Bey direkt Ankara’ya bir umut gider.

Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin Cumhuriyet dönemi edebiyatı aydınlarındandır. Çeşitli roman ve Öykü yazarlarındandır. Önemli eserleri Çalıkuşu Yeşil Gece ve Anadolu Notları’dır. Eserlerinde Anadolu yaşam tarzını ve toplumsal gelişimin göstergeleri mevcuttur. Geçiş aşamaları olarak Anadolu’da birçok eseri vardır. Zaten Cumhuriyet dönemi edebiyatı yazarı olduğu için yaşamış olduğu bütün geçiş eserlerini yazıya döktü. Toplumsal olarak değişmeye başlayan ve Cumhuriyetle beraber gelişen toplumlarda değişen ahlaki eserleri gelenekleri ve toplumsal konuları kendi kitaplarında yazar. 25 Kasım 1889’da İstanbul’da doğan Reşat Nuri Gültekin’in 7 Aralık 1956’da 67 yaşındayken Londra Birleşik Krallık da vefat eder.

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından olan Reşat Nuri Güntekin Halit Ziya Uşaklıgil’e oldukça hayranlığı vardır. Reşat Nuri Güntekin öğretmendir, Anadolu’nun birçok yerinde öğretmen olarak görev yapmıştır. Ayrıca müdür olarak da görev yapmıştır. Öğretmenlik mesleği boyunca tiyatro eserleri yazan öğretmenlik mesleğini bitirdikten sonra 1. Dünya Savaşı zamanlarında tiyatro eserlerini yazdı, oynattı. 1. Dünya Savaşı sonlarına doğru da uzun hikayeler yazdı. Çalıkuşu adlı en ünlü romanını Reşat Nuri Güntekin’in ismini duyurması bakımından vakit gazetesinde 1922’de yayınlandı. Eski Ahbap 1917, Hançer 1920, Eski Rüya 1922 gibi romanları ile tiyatro eleştirileri yazdı fakat ona ün getiren roman Çalıkuşu oldu. 1931’de Maarif Müfettişi oldu. Dil heyetiyle beraber birçok işe imza attı. Anadolu’yu köyleri dahil baştan sona kadar karış karış gezdi ve müfettişlik yaptı. Bu durumdan ötürü Anadolu’daki yaşantıları birebir tüm romanlarında görebiliriz. Natüralist bir roman yazarı olarak Reşat Nuri Güntekin çalışmalarında Anadolu’yu baştan sona kadar gezerken elini analizlerden sonucu hazırlar. 1939’da Çanakkale Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi.

Çanakkale milletvekilleri göreve 1946 ya kadar devam etti. 1941’de kızı Ela doğdu. 1947’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ankara’da Ulus Gazetesi İstanbul temsilciliğini üstlendi ve burada memleket gazetesini yayınlamaya başladı. Daha sonra müfettişlik görevine geri döndü. Reşat Nuri Güntekin 1950’de UNESCO Paris’e gitti. Burada ayrıca ataşelik yapan Reşat Nuri Güntekin 1954’te yaşından dolayı emekliye ayrıldı. Ayrıldıktan sonra şehir Tiyatrosu’nda İstanbul’da piyesler yazmaya başladı. 1956’da akciğer kanseri teşhisi ile hastaneye kaldırıldı. 7 Aralık’ta vefat etti. Reşat Nuri Güntekin’in eserleri olarak romanları Gizli el, Çalıkuşu, damga, Dudaktan Kalbe, akşam güneşi bir kadın düşmanı, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, gökyüzü, Eski Hastalık, Ateş gecesi, Değirmen, Miskinler Tekkesi, harabelerin çiçeği, Kavak yelleri, son sıralar, kan davası gibi eserleri mevcuttur. Reşat Nuri Güntekin hikayeleri 1919’ da Rocid Bey, Eski Ahbap, 1923’te sönmüş Yıldızlar,1927’de Tanrı misafiri, 28’de Leyla ile Mecnun, 1930’da aşk mektupları ve boyun doğruluk olmak üzere birbirinden güzel eserler bırakmıştır. Reşat Nuri Güntekin’in piyes oyunları olarak 1920’de Hançer, 1922’de eski Rüya, 1925’te 3 oyun olarak ihtiyaç sahipleri-şemsiye Hırsızı ve gazeteci düşmanı, 1927’de taş parçası, 1928’de Yeşil Gece, İstiklal ve Hülleci, 1933’te Yaprak Dökümü, 1971’de eski şarkı, 1971’de Balıkesir muhasebecisi, 1953’te Tanrıdağı ziyafeti, 1954’te bir köy öğretmeni, Çalıkuşu, Kavak Yelleri olmak üzere sayısız piyesi vardır. Kendi romanlarından uyarlanan piyasaya tiyatro eserleri de ayrıca kendi yazmıştır. Gezi yazısı olarak Avrupa notları 2 ciltten oluşur. 1936’da yayınlanır ve 1. Cildi 1936’da İkincide 1966’da yenilenerek ya tekrar yapılmıştır.

Yitik Cennet – Sezai Karakoç Kitap Özeti

Yitik Cennet

Yitik Cennet kitabı 1976 yılında okuyucunun beğenisine sunulmuştur. Bu kitap edebi bir kitap olmanın yanı sıra felsefi olma özelliğini de taşır. Bu yüzden oldukça ilginç bir eser olarak sayılır.

Özeti

Yitik Cennet kitabı içerisinde betimlemeler oldukça fazladır. Her şey benzetmeler ile anlatılmış ve oldukça akıcı bir dil kullanılmıştır. Zaman zaman ağır bir kitap olduğunu düşündürse bile, okuyucu tarafından oldukça anlaşılır bir kitaptır. Cennetin kapılarından ve kapıları simgeleyen peygamberlerden söz eder. Her peygamberin hikayesi ayrı bir şekilde ele alınır ve anlatılır. Medeniyetlerin nasıl ortaya çıktığı ve gelişme süreci burada ele alınır. Gelişme esnasında karşılaşmış olduğu sorunlar ve sorunlarla nasıl baş ettikleri de kitapta yer alır. Peygamberlerin sorumlulukları ve kendi huzurlarını bulma süreci tamamen anlatılmıştır. Peygamberler Yitik Cennet içerisinde kendilerini bulur ve huzura erişirler. Bu eser içerisinde iç dünyadan dışa doğru bir değerlendirme yapılır. Önce kişi iç dünyasını keşfederken zamanla dışa doğru incelemeye başlar. Toplum, kişinin iç dünyasından sonra gelir.

İnsan kendisini dünya üzerinde bir savaş içerisinde bulur. Hz. Adem bu mücadelenin başladığı ilk adımdır. İnsan topraktan gelmiştir ve kendi asıl varlığını bulacaktır. Bu varlığını bulma süresi içerisinde insan düşer. Hz. Adem demek cennete eş değerdir ve sınırsız bir güçtür. İkisi de birbirine bağlıdır ve birbirleri ile var olurlar. Hz. Adem yeryüzüne gelmek için bir yanlış yapmalıdır ve bu yanlışı yapacaktır. Elmayı yiyecek ve elmanın midesine değmesi ile birlikte orada artık bulunamayacaktır. Havva ve şeytan onun kendi aslını bulması konusundaki bazı sınavlardır. Ardından kaybettiklerini fark edecek ve tekrar onlara ulaşmak için çabalayacaktır. Ancak bu uğraşları esnasında sadece cenneti arayacaktır ve cenneti bulmak isteyecektir. Hz. Adem’in cenneti araması ve bulmaya çalışması için kaybetmesi gerekiyordu. Bu nedenle cenneti kaybetmek onun arayışının bir parçasıydı.

Hz. Adem, şeytan ile karşılaştı ve yaşamında değişiklik meydana geldi. Tövbe etmeyi öğrendi ve kendisinde kalıcı huy değişikliklerine neden oldu. Bazı uygarlıkların da şeytanı farklı biçim ve görüntülerde görmesi gerekiyordu. Bu sayede uygarlıklarda büyük değişimler meydana gelebilecekti. Uygarlıklar kendilerini yaratanı unuttuktan sonra büyük bir tehlike içerisine gireceklerdi. Uygarlıklar sönme noktasına geldiği zaman onu yaratan mutlaka uygarlığa sahip çıkmaya gelecekti. İnsanlar oldukça sınavlarla boğuşurlar. Bu sınavların içerisinde en belirgin olanı Nuh’un Gemisi’dir. Bu gemi sadece inananların kurtulabileceği bir sınavdır ve inanmayan kişiler geminin dışında boğulmaya mahkum kalacaktır. Hz. İbrahim’in kendisini asıl yaratanı unutmaması ve ona bağlılığını belli etmesi de bir inançtır. Bu inançlar insanı daima iyi bir yere taşıyacaktır.

Yazar Hakkında Bilgi

Sezai Karakoç olarak bilinen yazarın tam adı Sezai Ahmet Karakoç’tur. Şiirleri ile daha çok bilinir ve siyaset ile de uğraşmıştır. Yazar kendi fikir ve düşüncelerini birçok yazısında ele almaktan çekinmemiştir.

Yılanların Öcü Kitap Özeti

Yılanların Öcü

Türkiye’nin çok ama çok güzel ama bir o kadar da fakir bir köyü olarak yeridir Karataş köyü. Bu fakir köyün yoksul köylülerinden biri de Kara Bayram’dır.  Yaşadığı ev babasından kalmıştır. Bu ev tek odalı bir evdir. Karısı iyi huylu bir insandır, yumuşaktır, pek sesini çıkarmaz. Üç çocukları vardır.  Annesi Irazca evinin direğidir. Irazca dertli bir kadındır, ihtiyardır. Fakat dişli bir kadındır, sözünü geçirir, hakimiyet kurabilir. Kendi hallerinde yaşarlarken, kendi başlarına sessiz yaşarlarken günün birinde huzurları kaçar. Haceli onların evinin önüne ev inşa etmeye kalkışmıştır. Kendisi Cımbıldak Hüsnü’nün koruyup kayırdığı bir köylüdür. Cımbıldak Hüseyin de muhtardır. Irazca bu duruma çok sinirlenir ve tepki gösterir. Ona diklenir, köyde adeta kıyamet kopar. Kavgalar gürültüler başlamıştır köyde. Hatta kasabada da durum böyledir. Başlarına gelmeyen olay kalmaz. Fakir Baykurt isimli yazar da  bu romanı aracılığı ile köylerde yaşanan küçük ve kurnaz hesapları, bu hesapların takibinde olan fırsatçı insanları, onların politikadaki, bürokrasi ve idarede yer alan arkalarını ve uzantılarını  ve o zalim insanların üzerine gitmesi, ezmeye çalıştığı, sömürdüğü, karartmak istediği aydınlık yol güzel insanları barındırıyor ve anlatıyor, kısaca tekrar memlekete ait gerçeklere, ülke meselelerine değiniyor.  Üstelik sakıncalı etiketi yapıştırılması ve zamanında çok fazla ve çeşitli tartışmanın ve kavganın ve bu yüzden de husumetin odak merkezinde yer almak pahasına. Edebiyatımızın baş yapıtlarından, en önemli eserlerinden olan bu romanın iki kez de filmi çekilmiştir. Bu eserin edebiyatımızdaki yeri çok ama çok fazladır. Okurlarca çok beğenilmiştir ve ilgiyle takip edilmiştir. Filmleri de izlenmiştir ve takip edilmiştir. Fakir Baykurt çoğu kişinin sevdiği bir eser meydana çıkararak Türk edebiyatına büyük bir katkıda bulunmuştur.

KİTABIN ÖZETİ

Fakir Baykurt’un en beğenilen romanlarından biri olan Yılanların Öcü romanı memlekett olaylarını, köydeki yaşamı, mazlum, sömürülen ile mertin, yiğitin, zengin ile yoksulun yerini, sahip olduğu gücünü, sağladığı üstünlüğün üzerinde duruyor ve onları anlatıyor. Fakir Baykurt isimli yazar bu zıtlığın ve ayrımın her yerde meydana geldiğini ve bulunduğunu savunmasına rağmen anlattığı konuyu köylünün kendi dilinden yazarak aktarmıştır ve okuyucuya sunmuştur. Türk edebiyatında yer alan en sahi, en doğru eserlerinden biridir. Bu konuda da zaten baş yapıtlarımızın arasındaki yerini korumaktadır. Kara bayram, Karataş’ta hayat süren Hatça’nın eşidir. Aynı zamanda Irazca’nın da evladıdır. Üç çocuğu ile birlikte babadan miras eski dökük bir evde yaşamlarını sürdürürler. Tüm mal varlığı ikamet ettiği ev, tarım ile uğraşacağı bir arsa, bu arsa küçüktür aynı zamanda, tarlayı sürmesine yarayacak bir de öküzdür. Annesi Irazca tuttuğunu koparan, diş geçiren, haksızlık karşısında susmayan , herkese baskı uygulayan ve ezen muhtara sesini çıkaran bir kadın olarak bilinmektedir. Kara Bayram’ın eşi Hatça ise sessiz ve mülayim, evine bağlı, sakin tavırlı, çocuklarına bakan bir kadındır. Kıt kanaat geçinerek sürdürdükleri hayatında huzurlu yaşarlar. Yarım akıllı olan ve köyün delisi denilen  Haceli yüzünden ise huzurları bozulur. Kendisi Fatmaca’nın kocasıdır.  Haceli eşi Fatmaca ile beraber rutubet kokan, yıkık dökük eski bir evde kardeşi ile beraber yaşamını sürdürür. Kendine yeni bir ev inşa etmeye karar verir. Köyün muhtarı olarak görev yapan Hüsnü’ye danışır ve onun fikrini sorar. Bunun yanında Haceli Karataş Köyü muhtarlığının da kurul üyelerinden biri olarak görev almaktadır. Muhtar Hüsnü adalet bilmeyen, hak hukuktan haberi olmayan, eşitli es geçen, mazlumu sömüren, gücünün yettiği herkesi ezen, yaman ve çirkef, kurnaz, iki yüzlü, zengin yalakası, karaktersiz ve acımasız bir insandır. Haceli üzerinden çıkar peşinde koştuğu sebebi ile onu muhtar heyetine dahil etmiştir.  Muhtar Haceli’ye arazi satın alıp yeni ev inşa etmek istediğini söyler. Uygun yer bulunmaması sebebi ile de Kara Bayram’ın evinin önündeki yeri satın alabileceğini ve oraya ev inşa edebileceğini bildirir. Kara Bayram’ın babası yoktur, yetimdir, kardeşe de sahip değildir, onu savunacak ve kollayacak kimse bulunmamaktadır. Yoksuldur, parası yoktur, sesini çıkaramaz kimseye, mazlumdur,  diklenmez kimseye ve karşı gelmez diye düşünmektedir muhtar da . Fakat olaylar muhtarın istediği gibi ilerlemez ve romanda olaylar buradan itibaren başlar aslında. Haceli evin önünde bulunan kısmı satın alır ve daha sonra işçi getirip orayı kazdırmaya başlar. Bayram ve annesi Irazca da buna razı gelmez sebebi de köylük yerde  ahır evin arka tarafında bulunur ve hayvan pislikleri de ahırın arka kısmına gönderilir. Bu drumda Haceli’nin yapacağı ahırdaki yer alan pislikler Bayram’ın evinin önüne gelmiş olacaktır. Fatma da çok pasaklı ve pis bir kadındır böyle şeylerle uğraşmaz. Onlar da bunu bildiğinden bu işe karşı çıkarlar ve tepki gösterirler.  Bir gece Irazca temellerin içine pislik ve toprak koyar ve onların içini doldurur. Haceli bunu muhtara haberdar eder. Fatmaca Bayram’a aşıktır ama Haceli ile nikahlanmak zorunda kalmıştır. Irazca’nın planından dolayı Bayram da Fatmaca’dan hoşlanmaya başlar. Birlikte olurlar. Irazca Haceli’ye ait kerpiçleri paramparça eder ve Haceli bunu görür çok sinirlenir. Sinirden Hatçayı döver.  Hatça çocuğunu düşürür. Aylarca yatakta yatar.  Irazca kaymakama ulaşır ve ona her şeyi anlatır. Muhtarın onlara yaptıklarını teker teker söyler. Kaymakam da muhtara cephe alır, ona hak ettiği şekilde muamele eder ve Irazca’nın evinin önüne ev yapılmasına da izin vermez.  Muhtar doktor çağırıp Hatça’yı tedavi ettirir. Bayram mahkemeye varıp kendisini şikayet edeceğini ve ona dava açacağını, yaptıklarına karşı sessiz kalmayacağını söyler ama onu haklı bulmama ihtimallerinden de korkmaktadır. Fikrinden vazgeçecek gibi olsa da bazen, annesi delirir ve tuhaflaşır. Bayram da mahkemeye gidip yılanlardan öç almak için yola koyulur.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

Fakir Baykurt 15 Haziran 1929 tarihinde Burdur’da doğmuştur. Köylü bir ailenin erkek evladıdır. 1948 senesinde Gönen Köy Enstitüsünden mezun oldu ve köy öğretmenliğinde görev almıştır. 1955 senesinde Ankara Gazi Enstitüsünü bitirmiştir. Okulunu bitirdikten sonra da ilköğretim müfettişliği ve öğretmenlik ile ilgilenmiştir. Yılanların öcü bilinen en önemli ve en ünlü eseridir. Bu eser bakanlık emrine de alınmıştır. ABD’den döndükten sonra Türkiye Öğretmenler Sendikasının kurucu kişilerinden birisi de kendisi oldu. Genel başkan olarak Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonunda çalıştı. 1969 senesinde öğretmen boykotları sebebi ile istifa etti. 12 Martta da tutuklanması gerçekleşti. Askeri mahkeme onu uzun süre yargı altında tutmuştur. Daha sonra beraati gerçekleşti. Bundan sonra da Almanya’ya gitti. Uzun süre boyunca Almanya’da yaşamıştır ve orada 11 Ekim 1999 tarihinde ölmüştür. Edebi hayatına şiir ile başlangıç yapmıştır. Orhan velinin izinden ilerleyerek köy hayatı temasına sahip şiirler kaleme almıştır. Şiirden sonra da hikaye ve roman yazmaya başlamıştır. İlk romanı da Çillidir. Köy hayatından, köyde yaşanan haksızlıklardan, mazlumların yaşadığı sıkıntılardan, sömürüden, orada yaşanan zalimliklerden çok bahsetmiştir. Köy edebiyatının öncülerinden biridir.  Köy bilincine sahip yazar bu konuyu çeşitli yönleri ile kitaplarında anlatmıştır.

Yeraltından Notlar Kitap Özeti

Yeraltından Notlar

1864 yılında basılmış olan bu roman Dostoyevski tarafından yazılmıştır.  Yazar hem maddi hem de sağlık sorunlarından dolayı sıkıntılı olduğu bu dönemde Yeraltından Notlar eserini yazmıştır. Bu eserde oldukça derin işlenmiş olan ruh betimlemeleri gibi hissetmek mümkün. Yazarın, bu eserde anlattığı şeyler kendi söylemek istediklerini aslında bir başkasının dilinden anlatmasıyla mümkün olmuştur. Kesinlikle okunması gereken bir Dostoyevski klasiğidir.

Kitabın Konusu

Herhangi bir ismi bulunmayan kitaptaki kahraman ilk kısımda isyanlar, kötülüklerle dolu bir yer altı dünyasını betimler. Kitabın ikinci bölümünde ise yer altından yer üstüne çıkmış olan gençlik zamanlarını gözden geçirmeyi anlatır. Daha öncelerde arkadaşlıklarının yarım kalmışlığı, bu durumlara nasıl geldiğini anlatır.

Karakter

Yer altı adamı: Bir ismi bulunmamaktadır. Kitabın ana karakteridir. Kendisini oldukça zeki ve çoğu insandan daha üstün görmektedir. Yaşadıkları onu bu karanlık yer altı dünyasına itmiştir.

Kitabın Özeti

Yeraltından Notlar “Ben bir hasta adamım” ifadesi ile başlar.  Dış dünyadan tamamen kendini soyutlamış, kopukluğu ve bunların yanı sıra kırgınlıkları, öfkeyi ifade eder. Kitaptaki kahraman kırklı yaşlardadır. Bu adam gençlik zamanlarını sorgulamanın içerisindedir. Oldukça zeki biri olmasına rağmen toplumda çevresi tarafından dışlanarak aslında yer altına sığınmak istemiştir. Yaşamış olduğu bu baskılardan dolayı da yalnızlık, dışlanmış olma gibi duyguların etkisinde kalmıştır. Bu yüzden insanları küçük görür. Onlardan korkar. Bütün bu duygu karmaşası yüzünden kendini oldukça değersizleştirmiştir. Bu kahramanımız bakışlarını kaçırır ve insanlardan oldukça nefret eder. Kendisine bile güveni yoktur aslında. Bu konuda söylediği şey ise kendisini diğer insanlardan daha bilinçli görmesidir. Herkesten daha zeki olduğunu düşünür. Bu yüzden de kendine olan güvenini kaybetmiştir. Ama tam olarak bu durumda da kendisiyle çelişmektedir.

İnsanların ne kadar düzgün, ahlak sahibi olduğu onu zerre ilgilendirmez. Çünkü onun gözünde hepsi nankördür.  Bütün okul ve iş arkadaşlarından oldukça uzakta kalarak bir yaşam sürmeyi tercih etmiştir. Gördüğü ve önceden tanıdığı herkesten de fazlasıyla nefret eder. Herkes paranın, şöhretin peşinde koşarken o ise kendisini edebiyata, kitapların gücüne adamıştır.  Okuduğu kitaplar sayesinde farklı düşüncelere dalmıştır. Fakat bu düşünceleri kimseye aktaramadığı için bir yandan büyük bir üzüntü de duyar. Yeraltına çekilmiş olan kahramanımız, zaman zaman dışarı çıkmayı ister.  Çoğunlukla arkadaşlarıyla buluşup, yemek yemeyi, sohbet etmeyi özleyen bu kişi bunun sonunda da büyük bir hayal kırıklığına uğrar.

Kitabın ilk kısmı aslında yeraltına çekildiği kısımları anlatırken ikinci kısmı gencik yıllarında neler yaşadığını, neler düşündüğünü ifade etmektedir.  Gençlik zamanlarında arkadaşlarıyla yaptığı şeylerden tatmin olamaz. Gururu kırılır, daha zeki olduğunu düşür. İnsanlara mesafe koyar. Herkesten çok farklı bir dünyada yaşar. En son arkadaşlarıyla buluştuğunda, arkadaşları gururunu kırmışlardır. Alay etmişlerdir. Bunu kaldıramayan kahramanımız iyice sarhoş olduktan sonra kendi kendine her şeyi mahvetmiştir.

Yapmış olduğu intikam planları ve onların ardından gitme isteği sayesinden gittiği yerde bir kadınla tanışmıştır. Tanıştığı bu kadına evinin adresini bile vermiştir. Aslında yer altı adamı kızın gelmemesini ister. Ama bir yandan da deli gibi aşık olduğunu ve bunu itiraf edemediğini düşünür.

Bir gün yardımcısı ile kavga eden kahramanımız, aniden kızın çıkıp gelmesi yüzünden her şeyi berbat eder. Kızın gururunu yerle bir eder. Aslında her şeyi başlamadan siler atar.

Kitabın Yazarı Hakkında

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kimdir?

11 Kasım 1821 Moskova doğumludur. Dostoyevski, çocukluğunu sarhoş bir baba ve hasta bir anne ile geçirmiştir. Annesi öldükten sonra Petersburg’da mühendislik okuluna gitmiştir. Okuduğu zamanda da babası vefat etmiştir. Okul bittikten sonra orduya girmiştir. Fakat çok sürmeden ordudan ayrılmıştır. Daha sonra edebiyata yönelerek kendini tamamen farklı bir hayatın içine atmıştır. 1846 yılında yayımlanan İnsancıklar adlı kitapta ilk eseridir. Fakat bu kitapla istediği başarıyı elde edememiştir. Daha sonra kendisini politika gibi alanlara yönlendirmiştir.

Devlet aleyhine bir komploya karıştığı adı altında tutuklanmıştır. Cezasını çektikten sonra 1857 yılında Mariya Dmitriyevna İsayeva ile evlenmiştir.  Sonralarda çıkardığı dergi olsun, yazdığı kitaplar olsun kendisini sürekli yazmaya adadı. Yaşadığı sara nöbetleri ve kumar bağımlılığından dolayı ekonomik olarak çok sıkıntı çekti. Bu dönemde Yeraltından Notlar adlı eseri ile birlikte pek çok eser yazmıştır. Eşinin ve kızının da ölümü Dostoyevski’yi derinden etkilemiştir. Son zamanlarında bir ciğer kanaması rahatsızlığıyla hastane yataklarına düşmüştür. 9 Şubat 1881 yılında vefat etmiştir.

Günümüzde pek çok eseri oldukça yaygın olarak okunuyor. Dostoyevski 20. Yüzyılda pek çok düşünürün aklına ve kalbine dokunmayı başarmıştır aslında. Eserlerinden etkilenen çok fazla düşünür bulunmaktadır.

Yaprak Dökümü Kitap Özeti

Yaprak Dökümü

Reşat Nuri Güntekin bu romanda toplumsal konuları ele alındığını belirtebiliriz. Osmanlı Devleti’nin Batılaşma dönemine girdiği bir zamanda toplumsal düzenlemeleri ve aile içinde tüm yaşanan değişim sonrası değişikliklere ele alır. Toplumsal değişikler ahlaki olgular geleneksel yapılar bir arada nasıl değişikliğe uğradığını belirten bir romandır. Hakim bakış açısı ile roman şekillenir. Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü adlı romanı piyes oyununa dönüştürülmüştür ve tiyatro eseri olarak oyun atılmıştır. Tiyatro olarak yayınlanmıştır. Yaprak Dökümü’nün ikinci baskısı 1941 yılında çıkmıştır. Ahmet Halit Kitabevi tarafından basılan bu ikinci baskı 3. ve 4. baskıları da aynı Yayınevi tarafından basılmasına sebep olmuştur. Daha sonra Yaprak Dökümü’nün bütün telifleri İnkılap Yayınevi’ne alınmış ve İnkılap Kitabevi 2008 tarihinde 56. baskıyı gerçekleştirdi. Eser 1957’de 1967’de sinema filmi olarak yayınlanır. 1988’de ve 2006’da dizi olarak yayınlandı.

Yaprak Dökümü eseri Türk edebiyatında oldukça ses getiren bir eser oldu. Çünkü toplumsal olarak bir ahlaki çöküntüyü ele alan yazar Reşat Nuri Güntekin aile yaşantısının ne kadar toplumsal geleneklerden uzaklaştığını bize aktarır. Bir yobazlaşmadan söz edebildiğimiz bu eser, gerçekçi bir anlayış ile kaleme alınmıştır. Olabildiğince sadelikte yazılan eser, halktaki çalkantıları anlatmış ve dönemin getirdiği birtakım mecburiyetler etrafında takılıp kalmamıştır. Ayrıca Reşat Nuri Güntekin diğer eserlerinde de olduğu gibi bu eserinde de İstanbul çevresini konu almış yaptığı analiz ve betimlemeleriyle bizi o döneme sürükleyebilen bir öykü hazırlamıştır. Ayrıca hem kitapta yapılan tüm değişikliğe rağmen hem de değişen dönem ve hayat şekilleri itibaren Yaprak Dökümü romanı kendini bu dönemde dahi okutturmayı başarabilen bir konusu vardır. Hikayede olayların ve kişilerin birbirleriyle beraber çatışma durumu o kadar güzel işlenmiş ki durumun vahametinin iliklerimize kadar işlediğini söylebiliriz. Yapılan bütün analizlerin bir sonucu olarak bu roman tazeliğini koruyan bir olguya da değindiğini söyleyebiliriz. Aile yaşantısında kardeşlerin ya da anne babanın birbiriyle çatışma durumunu öyle iyi ele alındığı bir roman ile karşı karşıyayız ki kitabın sonunda mutlaka gerçekçi bir şekilde tarafımız oluyor. Bu durumda Reşat Nuri Güntekin’in gerçekçi bir roman kaleme aldığını söylemek ve onu bize inandırarak sahiden böyle bir ailenin yaşadığına inanmak yazarın ne kadar usta olduğunu bize gösteriyor.

Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin beni 1889 da 25 Kasım’da İstanbul’da doğmuştur. 1957 Aralık’ta Londra’da vefat etti. Cumhuriyet dönemi edebiyatında yazılar yazmıştır. Çalıkuşu Yeşil Gece ve Anadolu Notları gibi önemli eserleri ile tanınmış olan yazar eserlerinde toplumsal konuları işledi. Anadolu’daki yaşam ve Anadolu’nun insanı konusunda çevre insan ilişkisi bakımından sorunları ele almış ve toplumu yansıtan eserler miras bırakmıştır. Reşat Nuri Güntekin Kültür çatışmalarına bir arada toplayan yazıları ile oldukça ünlenmiş bir yazardır. Babasının kütüphaneci olması nedeni ile yazılarında oldukça kıymetli bir Türkçe ile yazıldığını söylemek mümkündür. Onun gelişimi Türk edebiyatının cumhuriyet dönemindeki gelişimi etkilemiştir. Reşat Nuri Güntekin 1927’de Erenköy Lisesinden mezun olarak Öğretmenlik mesleğini icra eder. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden çeşitli okullarda Türkçe öğretmeni Fransızca öğretmeni ve müdür olarak görev alır. İlham kaynağı olarak sonra tiyatro eserlerini yazmaya başlar. Reşat Nuri Güntekin hikaye olarak 1919’da Roçild Bey, Eski Ahbap, 1923’te Sönmüş Yıldızlar, 1927’de Tanrı Misafiri, 1928’de Leyla ile Mecnun, 1930’da Olağan İşler, Aşk Mektupları, Boyunduruk hikayelerini kaleme almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı 100 Türk edebiyatçısı ve 100 Temel Eser içerisinde Reşat Nuri Güntekin’in eserlerinin bulunması Türk edebiyatına her zaman her dönemde katkı sağladığının önemli göstergesidir.

Yalnız Efe Kitap Özeti

Yalnız Efe

Kitabın Konusu

Kezban isimli bir genç kızın babası haksızlık yapılarak öldürülür. Babasına yapılan bu haksızlık karşısında genç kız babasının öcünü alır. Halk için haksızlığa uğrayan mazlumlar için mücadeleye devam eder. Kitap köyde yaşayan birinin ağzından yazılmıştır.

Kitabın Özeti

Ormanda sabahtan beri yağmur altında yürüyorduk. Omzumda taşıdığım silah gittikçe ağırlaşıyordu. Yanımda bana eşlik eden kılavuzumun sırtında çok fazla yük olduğu için ona yorulduğumu söyleyememiştim. Kılavuzum yarın başına gelince yorulup duralım deyince bende hemen bulunduğum yere çökerek dinlenmeye başladım. Cebimden çıkarttığım sigara paketini ihtiyara uzatarak bir sigara yakmasını teklif ettim. İhtiyar burada Yalnız Efe’nin esrarengiz bir şekilde kaybolduğunu ve sigara içmememiz gerektiğini söyledi. Durduğumuz yer eskiden eşkıyaların olduğu yermiş ve eşkıya hikâyelerini sevdiğim için ihtiyardan hikâyeyi anlatmasını istedim.

Ben şuanda 50 yaşındayım ve bu olaylar benim küçük olduğum zamanlara denk gelir. Yalnız Efe denilen kadını yalnızca kadınlardan dinledim. Erkeklere pek görünmezmiş. Zamanında babasıyla birlikte bizim köye gelmişler. Kızından başka kimsesi olmayan adamın bir alakcaklısı varmış. Yolda karşılaştıklarında adam parasını isteyince aralarında kavga çıkmış ve Kezban’ın babasını öldürmüşler.

Kız bir süre sonra kendi kabuğuna çekilir. Eseoğlu’nun davetine giderken sarhoş Mülazımı birisi kafasından vurarak öldürür. Yörüğün kızı yaptı derler fakat kimse inanmaz. Herkes onun başka bir şehirde bir ailenin yanına evlatlık verildiğini zanneder. Daha sonra yörüğü öldüren korucu da öldürülür. Kimse inanmasa da bunları yapan Kezban’dır ve bir sabah Eseoğlu’nu da yatağında boğularak ölmüş bulurlar. O günden beri köylüyü dolandıran memurları, zalim davranan zabıtaları öldüren bu efenin kim olduğunu anlayamazlar. Yanında olmak, ona yardım etmek isteyenleri kabul etmez. Devamlı yalnız başına takıldığı için onu ‘’yalnız Efe ‘’ olarak isimlendirirler. Yıllarca yüzünü kadınlardan başka kimseye göstermemiş. Dağda bir adam görürse gözlerini kapatmasını istermiş. Gözlerini kapatmaz da onu görürse öldürür, gözlerini kapatırsa ona zalimlik eden birinin olup olmadığını sorarmış. Her ağaçta köylünün doldurması için bir çuvalı varmış. Köylü bunları yiyecekle doldurur başka da bir şeye ihtiyacı olmazmış.

O sıralarda bir Rum eşkıyası köye dadanır. Askerler onu bulmak ister fakat ele geçiremeyince adını duydukları Yalnız Efe’yi bulmak isterler. Yalnız Efe’yi bu nokta da kıstırırlar. Yalnız Efe her ne kadar askerler sizler benim canımsınız, size bir zarar vermek istemem bırakın yoluma gideyim dese de askerler onu bırakmamış. Yalnız Efe askerlerden bir kaçını hafifçe yaralayınca askerler de onu çembere alarak ateş etmiş. Yalnız Efe tekrar seslenmiş ben gidiyorum diye buna rağmen askerler ateş etmeyi bırakmamışlar ve Yalnız Efe’den ses gelmeyince öldü zannetmişler. Her yeri iyice ararlar. Bu çam ağacının dibinde tüfeğini, seccadesini ve namaz bezini bulurlar. O zamandan beri kimse Yalnız Efe’yi görmemiştir.

Yazın hayvan süren çobanlar buraya nur indiğinden bahsederlermiş. Bu arada yağmurun dinmesinden dolayı omzuma tüfeğimi geçirip ayağa kalktım. İhtiyarda yemek dolu çuvalı sırtına geçirdi ve yola çıktık. Az ilerleyip de aşağıya bakınca uçurumun çok yüksek olduğunu fark ettim. İhtiyara Yalnız Efe asker tarafından sıkıştırılınca acaba buradan atlamış olabilir mi diye sordum. Hayır dedi ihtiyar Allah korkusunu bilir ve böyle bir şeye kalkışmaz, sır oldu. Nereden biliyorsun diye sorunca ‘’eğer sır olmasaydı buraya her gün nur iner miydi’’ dedi.

Kitabın Ana Fikri

Haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüz zamanlarda köşemize çekilip öylece beklememeliyiz. Hakkımız olan için mücadele etmeyi bırakmamalıyız haklı olan her zaman kazanacaktır.

Karakterler:

Kezban: Hikâyenin ana kahramanıdır. Babasına yapılan haksızlık karşısında durup babasının öcünü almak için dağa çıkan Kezban yalnız yaşamaktadır. Sadece babasının değil halkın haklarını da yalnız savunur. Bu sebeple halkı onu Yalnız Efe diye nitelendirir.

Eseoğlu: Köydeki insanları mağdur edip onların parasına göz diken zalim bir adamdır. Köydeki güvenlik güçleriyle iş birliği yapan Eseoğlu bölgede istediği gibi at koşturur. Ayrıca Kezban’ın babasının ölümüne sebep olan Eseoğlu’nun ölümü de Kezban tarafından olmuştur.

Yörük Efe: Kezban’ın (yani Yalnız Efe) babasıdır.

Yazar Hakkında

Ömer Seyfettin Kimdir?

11 Mart 1884 yılında Balıkesir’e bağlı Gönen ilçesinde dünyaya geldi. Babası yüz başı Ömer Şevki Bey, annesi Fatma Hanım’dır. İki tanesi küçük yaşta vefat etmiş dört çocuktan biridir Ömer Seyfettin. Öğretim hayatına doğduğu şehirde başladı ve babasının tayininin çıkması üzerine İstanbul’da devam etti. Askeri lisede öğrenim gören Seyfettin asker çocuklarına özel olan bir sınıfa alındı. Okuduğu okulda yazdığı şiirlerle yazarlık hayatına başladı. Bu zamana kadar 10 kitap yazdı ve 125 hikâye kaleme aldı. Eserleri dönemin önemli gazete ve dergilerinde yayınlandı. Eş zamanlı öğretmenlik görevine de devam etti. Ünlü yazar 6 Mart 1920 tarihinde önceden tespit edilememiş şeker hastalığı sebebiyle yaşamını yitirdi.

Yaban Kitap Özeti

Yaban

Yaban Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun sabah kaygılarından arınmış bir şekilde halk insanlarının ve Aydın insanlarının arasındaki çatışmayı ele alır. Toplum kaygılarından yola çıkarak ifade edilen Yaban romanı sade bir dille yazılmıştır. Yaban Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Anadolu’nun köylerini ilk defa ele almasına ilk defa bu şekilde açık bir dille Anadolu köylerine yatkınlığını dile getirmesi Roman için ilktir. Roman konusu ve dönemi itibariyle 1. Dünya Savaşı’ndan başlayarak Sakarya Meydan Muharebesi’ne kadar olan dönemi içerir. İç Anadolu Bölgesi’nde porsuk çayı çevresinde köylerinden birinde geçer. Ahmet Celal İstanbul beyefendisidir. Fakat Anadolu’nun köylerine giderek farklı bir gerçekle insanı yüz üstü bırakır. Anadolu’nun köylerinde İstanbul’daki gibi zenginlik yoktur. Olabildiğince fakirlik diz boyudur ve bu kadar fakir olan Anadolu köyleri romanın baş kahramanımıza da huzursuzluk ve mutsuzluk verir.

Baskı 1932 yılında tamamlanan ve yayınlanan Yaban romanı 9. Baskısı 1942 yılında yayınlanmıştır. İletişim yayınları tarafından 64 basım 2012 tarihinde basılmıştır. 198 sayfası vardır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban eseri Ahmet Celal adlı bir Paşa oğlunun başından geçen hikayeyi bizlere aktarır. Ahmet Celal yedek subay olarak gittiği 1. Dünya Savaşı’nda kolunu kaybeder. Oldukça üzgün olan Ahmet Celal Bey o kadar çaresizdir ki huzursuzluk ve mutsuzluk içinde yaşar. İstanbul’u İngiliz kuvvetlerinin işgal etmesi üzerine Mehmet Ali’nin çağrısı ile İç Anadolu’da porsuk çayı çevresinde bir köye yerleşir. Ahmet Celal bu köyde bir de aşka yakalanır. Emine adını bir kadını gönül bağı oluşturur. Ahmet Celal Mehmet Ali’nin kardeşi olan İsmail’in karısıdır. Mehmet Ali de Ahmet Celal’in eski İstanbul evindeki kapıcısıdır. Tam da bu noktada ahlaki kuralların bir nebzede olarak değiştiğini söylemek mümkündür. İç Anadolu’da porsuk Çayı’nın çevresinde bulunan bu köy Yunan devletleri tarafından işgal altına alınır. Yunan Kuvvetleri birçok eve tarumar eder bu durumdan sonra romanın baş kahramanı sevdiği kadın ile köyden apar topar kaçmak isteyecektir. Fakat Yunan Kuvvetleri öyle sıkı bastırır ki sevdiği kadın olan Emine ile Ahmet Celâl kaçmaya yeltenirken yararlanırlar. Köyün yakınlarında ağır yaralı bir şekilde sabaha kadar beklerler. Sabah Ahmet Celal daha az yara almış ama Emine daha fazla yara almıştır. Emine yürüyemeyecek haldedir ve çok ağır yaralıdır. Ahmet Celal de Emine’yi köyün çevrelerinde ağır yaralı bir şekilde bırakmak zorunda kalır. Bu durumdan sonra kendisi de bilinmeyen bir yöne doğru yürümeye başlar.

Kitapta Mehmet Ali itabın başkahramanı Ahmet Celal’in kapısıdır. İstanbul’da yaşadığı vakit Ahmet Celal burada Mehmet Ali ile tanışır. Mehmet Ali de Ahmet Celal’in konu kaybettikten sonra bir buhran dönemine girdiği için kendi köylerine çağırmak ister. Bu şekilde Ahmet Celal ile kapıcı Mehmet Ali birlikte Mehmet Ali’nin köylerine giderler. İstanbul’dan İç Anadolu’ya geçerler Ahmet Celal’in yani romanın baş kahramanı sevdiği kadın ise kapıcı Mehmet Ali’nin yani birçok yardımı bulunan Mehmet Ali’nin kardeşi olan İsmail’in karısıdır. Ahmet Celal İstanbul beyefendisidir. Zaten Ahmet Celal bir Paşa oğludur. Köşklerde büyütülmüş iyi Türkçe konuşan insanlarla iletişimi iyi olan temiz bir insandır. Fakat 1. Dünya Savaşı’nda kendi kolunu kaybettikten sonra bir buhran döneminde ve bir ümitsizliğe kapıldığını söylemek mümkündür. Çünkü artık istediği işi yapamayacaktır. Yeni bir hayata başlamak için ki ve gittikleri zaman Ahmet Celal Artık eskisi gibi değildir insanları analiz eder ve insanları yargılar ve romanda bu şekilde devam eder.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 1889 ile 1974 arasında yaşamıştır 27 Mart 1889’da Kahire Mısır Hıdivliği Osmanlı İmparatorluğu’nda doğan Yakup Kadri 13 Aralık 1974’te Ankara’da 85 yaşındayken vefat etmiştir. Siyaset ve yazarlıkla hayatını sürdüren Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Tanzimat’tan bu yana eserlerinde geçen değişiklikleri çevresel ve geleneksel ahlaki boyutlarla ele almış bunların analizini yapar. Hem de bireyci bir tutumdan toplumcu bir tutuma geçerek dönemlerinde aynı şekilde değişikliğe uğramasın da geçiş eserleri vermiştir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Yakup Kadri yeni Mecmua da Erenlerin Bağından adlı nesirler ve makaleler yayınlamıştır. 1929’da Ergenekon isimli eseri ikdam gazetesinde yayınlandıktan sonra ünlendi. 1920’den sonra milli mücadele için Ankara’ya geçmiştir ve burada gazeteci çalışmaları devam eder. Kiralık Konak romanının ikdam gazetesinde yazar. 1921’de ise Nur Baba romanı akşam gazetesinde yayın hayatına başlar. Fakat akşam gazetesinde gelen tepkiler o fazlasıyla olumsuzdur. Bu yüzden de tefrika yarım bırakılır. Yazarlık yanında siyasi hayatta da birçok önemli yerde bulunmuştur. 1934 yılında Paris Elçiliği’ne atanan Yakup Kadri Lahey Tahran Ben illerine giderek burada ataşelik yaptı. Elçiliklerden sonra emekli olmuştur. Zoraki Diplomat isimli eseri diplomatik yıllarının bir meyvesidir adeta. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak, hüküm gecesi, Ankara yaban, Sodom ve Gomore, Bir Sürgün Panorama, hep o şarkı Zoraki Diplomat Anamın Kitabı Vatan Yolunda politikada 45 yıl gençlik ve edebiyat Hatıraları simli romanları bulunur. Aynı zamanda Monografi olarak Ahmet Haşim ve Atatürk’ün monografilerini kaleme aldı.

Wilhem Tell Kitap Özeti

Wilhem Tell

İsviçre’nin orta bölgelerinde bulunan Unterwalden, Uri ve Schwayz toprakları Avusturya İmparatorluğuna bağlıydı. Bölgede yaşayan halk Avusturya İmparatorluğu için birçok kez savaşa girmiş ve ülke için ölmekten asla korkmamışlardır. Avusturya İmparatorluğu onları bu sadakatinden dolayı ödüllendireceğini söylemiştir. Yöre halkına bağımsızlıklarını armağan ederek burada bir devlet kurma fırsatı sağlamıştır. Fakat devlet içte özgür dış siyasette İmparatorluğa bağlı olma kuralı koymuştur. İsviçre halkı önder olarak kendilerine Rodingi’yi seçerler.Önder Roding, halk tarafından dinlenen, ileri görüşlü, hak yemeyen iyi bir insandı. Yöre halkı tarafından efsanevi olduğuna bile inanılırdı.

Rivayete göre Avusturyalı bir vali şapkasını bir direğe astırıp halk oradan geçtiğinde selamlamak zorunda bırakmıştır. Selamlamayanları vatan haini ilan edip astırıyordu. Okçular arasında en iyi olan Wilhelm Tell, şapkaya selam vermek istemeyince valinin ayağına kadar götürüldü. Vali ve tüm herkes tarafından okçulukta olan yeteneğinden dolayı saygı görürdü. Zalim vali onu bir planın içerisine sürüklemek için okçuluktaki maharetini göster bakalım der.

Birkaç saat geçtikten sonra Tell’in oğlunun kafasına bir armut koydurur. Wilhelm Tell’e 100 metre kadar gitmesini söyler. Emredilen testi yapmazsa oğlu ve kendi idam edilecektir. Wilhem Tell, başka bir çare bulamayınca mecbur olarak kabul eder. 100 metre kadar oğlundan uzaklaşır, tüm halk heyecandan nefes bile alamaz duruma gelir. Wilhem Tell, biranda okunu bırakarak hedefe yani oğluna atar. Wilhem Tell, istenilen armudu tam ortadan vurmuştur. Vali şaşkınlıkla bunun bir büyü olduğunu düşünerek onun tutuklanma emrini verir. Üstüne gelen askerlerle mücadele ederken birkaç kişi ona yardım eder ve kurtarır. Wilhem Tell, tüm eşyalarını toplayarak hızlıca dağlara kadar koşmayı başarır. Onunla birlikte yanındakilerde gelmeye başlar. Wilhem Tell, orada tarihi bir karar alarak İsviçre’yi tam bağımsız bir devlet yapmak için ant içer. Sürekli adamlarına valiyi gözetletir. Vali zeki bir adam olduğu için dağlardan geçeceği zaman kendisine benzer birini daima önden gönderir ve pusuya düşmezdi. Wilhem Tell, zamanla bu bağımsızlık mücadelesini herkese duyurmuş ve yanına bir sürü adam toplamayı başarabilmiştir. Vali yine bu taktiği denerken bu sefer iki grup yapmış ve valiyi esir alabilmiştir. Valiyi oracıkta öldürülür. Vali öldükten sonra İsviçre halkı zalim validen kurtulduğu için rahat bir nefes alır. Wilhem’in kutlu davasına katılarak dağlara çıkarlar ve bağımsızlık mücadelesi verirler.

Wilhem Tell Kitabının Karakterleri

  • Roding: Halk tarafından sevilen sayılan biridir. Her zaman halka yardımcı olmuştur.
  • Wilhem Tell: Okçuluk yeteneği çok iyi olan ve İsviçre halkının kahramanı olarak bilinir.