Utanmaz Adam Kitap Özeti

Utanmaz Adam

Hüseyin Rahmi Gürpınar fazlasıyla serseri ve başıboş büyüyen baş kahramanıdır. Kendi öz babasının alkol kullanması yüzünden vefat etmesi ile çocuğuna kalan maaşı konu alır. Fakat bu maaşı kahramanımızın annesi ile 2 kardeşlerinin mağdur bırakacak kadar az olmasından dolayı baş kahramanımız hırsızlık yapmaya karar veririz.

Özeti

Farklı gazetelerde metinler yazmış fakat kovulmuş biridir. Baş kahramanımız şu an mesleği dolandırıcılık olan biriyle rastlaşır. 4 lira ile bir lokantada yemek yedirir. Fakat çıkarken iki palto çalarlar. Başkahraman Paltonun cebinde bir Şevki’ye adında bir hanımın Nedim arkadaşı saf derin çaldığı pantolonun cebinde ise Cabir Bey isimli Aşk mektuplarını bulur.

Bu iki Hırsız montları satıp paraları yedikten sonra iki ayrı sırrı da ele veren bu mektuplarla diğer insanlara şantaj yaparlar. Fakat umdukları gibi olmaz yeni büyük bir iş düşünmeye koyulurlar. Baş kahramanımız metin yazmaya devam etmek ister. Metin yazarken konuları ve hikayelerin oldukça açık saçık olayları konu alırlar. Beyaz pazar kazanmaya başlarlar. Yaralı gönüllere teselli isimli oldukça heyecan yaratan bir dergi çıkartmaya karar verirler.

Tıp’tan kovulmuş arkadaşların Suduri’ye sahte diploma yaparlar. Ve muayenehane açmaya karar verirler. Yaralı gönüllere teselli isimli bu genç dergi Yüksek tiraj yaparlar. Oldukça yüksek satış oranlarına sahip olan bu dergi gönül yarası olan insanlara da ayrıca açılan bu muayenehanede tedavi ederler.

Yani dergi Tiraj yaparken Gönül Yarası olanlar da bu muayenehanenin kapısını çalar. Fakat bu durum pek de saf amaç gütmez. Çünkü yaralı gönüllere teselli adlı dergide geçen bütün aşk yazıları Tam da aşk acısı çekenlere göre ayarlanmıştır. Doktora gelen insanlar da amaç doğrultusunda erkek kadın zengin dertlerden şantaj yapabilmektir. Şantaj yapabilmeyi amaçlayan bu 2 dolandırıcı bu durumda bir Hayli kıpırlar baş kahramanımız zamanla bu durumdan bayağı bir mülke edinir.

Artık kendi malları ile geçinebilir duruma gelmiştir. Hatta köşesine çekilecek kadar birikim de yaptığı söylenebilir. Bu paralarla istediğini yapar yani istediğini içer ve istediği kadar güzel bir yaşantı da olur. Utanmaz Adam romanı baş kahramanın teselli yurdunda verdiği bir söyleşi ile sona eren Utanmaz Adam durumunu şu şekilde Açıklar bütün dünyadaki toplumsal hareketlerin kaynağı haksızlık dolandırıcılık çapulculuk ve Esasen soygunculuktur.

Ben de benden zayıf olan birisinin elinde onu küçük duruma düşürecek bir durum gördüğüm zaman ona direk bu durumu şantaj yapıyorum. Bu durumu olabildiğince yasal bir şekilde halletmeye çalışıyorum. Eğer yasal bir şekilde halledemezsem her türlü yasal olmayan illegal şekilde de o parayı elde etmeye çalışıyorum. Şimdi topladım para ile yaşamak isteyen bir kapitalist elindekileri kimseyle paylaşmam diyor. Yani bu durumdan anlayacağımız bir konu varsa o da bütün dünya mallarının aslında derneklerinin esasen haksızlık ile birikimidir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar 1934’ de bu romanı yazmıştır. Roman olarak Utanmaz Adam romanı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kusurları meziyetleri bir arada topladığı toplumsal bir olgu icra eder. Çünkü aşağı yukarı tüm toplum hayatlarındaki değişiklikleri ve İstanbul çevresinde gerçekleşen olayların bütününü kapsayan bir durum ile muhafaza edilen bütün olguları bu romanda toplamıştır diyebiliriz.

Utanmaz Adam Yazarı Hakkında

Hüseyin Rahmi Gürpınar 50 yıllık bir süre boyunca toplum hayatındaki tüm değişik rastlaşmaları bir arada toplayan bir roman yazmıştır. Çünkü romanlarda geleneksel neşesini yerine yer yer kırmaya da meyil ettiği belirtilir. Bu durumda yargılar kuşakların toplumsal sınıflara bakış açısı gibi unsurların da tümüyle değişebileceğini söylemek pekâlâ mümkündür. Çünkü devrin gelen sorunlarını dile getirmek Onun için bir amaçtır. Bireysel yozlaşmanın bir çöküntü haline gelmesinden dolayı bu olguda gelişen bazı olaylarla bütünleşen bir üslupla kaleme alınır. Ayrıca toplumsal meziyetleri artık gelenekselleşen durumların ortadan kalkabileceğin günümüzde geleneğin gitgide yok olduğunu belirten uzuvlarla, romanlarda karşılaşırız.

Hüseyin Rahmi Gürpınar bu romanında belirttiği üzere kendisi baş kahramanının tüm yolsuzlukları toplumun geride kalmış bütün unsurlarını aşağılayıcı bir dille bize sunar. Çünkü kendi amacı doğrultusunda baş kahramanı bir araç olarak sunar. Hüseyin Rahmi Gürpınar bu romanında onu bildiği kadar amaç doğrultusunda geleneksel sınıflaşmanın yergi unsuru haline gerek anlattığını söylemek mümkündür.

Uğultulu Tepeler Kitap Özeti

Uğultulu Tepeler

Uğultulu Tepeler romanı, 1847 yılında İngiliz yazar Emily Bronte tarafından yayımlanan bir romandır. Emily Bronte otuz sene kadar yaşadığı bu kısa hayatından bizlere şiirlenin yanı sıra bir de yalnızca tek romanı olan “Uğultulu Tepeler” eserini vermiştir. Yazar bu eserini takma adıyla bastırmış fakat kardeşi onun ölümünden sonra aynı eseri gerçek adıyla tekrar bastırmıştır. Basıldığı dönemlerde ağır eleştirilere maruz kalsa da “Uğultulu Tepeler” romanı klasikler arasında yer alıyor. Bu eser ilk basıldığı zaman “Rüzgarlı Bayır” ismiyle sunulmuş, daha sonraki zamanlarda ismi vazgeçip değiştirilerek son hali “Uğultulu Tepeler” olarak kalmıştır. Bu dillere destan eser, geçmişten günümüze birçok alanda insanlara gerek film gerekse bir tiyatro oyunu olarak sunulmuştur.

Kitabın Konusu

İngiltere’de “Victoria Dönemi” olarak adı yer alan bu çağ, yenileşerek yükselişi ve yüksek sosyetenin de giderek gösterişli bir hal aldığı çağdır. Uğultulu Teper romanı, bazı insanlara göre dünyanın en iyi aşk romanı; bazı insanlara göre de her okuduklarında türlü tatlar sunan devirler ötesi bir yapıt ya da okuyanın yüreğine dokunan bir ifadeyle kaleme alınmış uzun bir şiir niteliğindedir. Bu eserdeki kişiler sadece hayalden ibaret karakterler olmayıp, yazarın kendi hayatından gerçek anlamda sunduğu kişilerin birer yansımasıdır. Aşk, ihtiras, öfke patlaması ve intikam alma duyguları ile bütünleşen bu hikaye, ansızın ortaya çıkacak bir cinsellik konularıyla doludur. Yazar henüz genç yaşında hayata gözlerini yumsa da, romanda çok güçlü bir anlatımla karşımıza çıkıyor. Uğultulu Tepeler adlı evin sahibi, günlerden bir gün Liverpool’dan henüz altı yaşında olan esmer bir çingene çocuk ile birlikte geri gelir. Öksüz ve yetim olan bu çingene çocuğu kendi evlatları ile besleyip büyütmeye karar verir. Kızı bu çingene çocukla çok iyi anlaşmaya ve arkadaş olmaya başlar. Çocukların babası bir gün vefat eder ve o günden sonra erkek çocuk çingene çocuğa çok kötü davranarak onu hizmetçisi gibi çalıştırır. Bu çingene çocuk olanlara daha fazla katlanamayıp oradan kaçar ve başka bir yere gider. Onun yokluğunda kız başka biri ile hayatını birleştirir. Çingene çocuk 3 sene sonra zengin biri olarak geri gelir. Ve sevdiği kızın başka biri ile evlendiğini görür. Birbirlerini gördükleri zaman aralarındaki aşk yeniden ortaya çıkar. Kız başkasıyla evlendiği adamdan bir çocuk doğurur ve bu doğum esnasında ölür. Çingene çocuk bu olaya kin güderek o adamın kardeşi ile evlenir. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya gelir. Tüm bu olan olayların üstünden her ne kadar uzun zaman geçse de çingene çocuk oğluyla o adamın kızını evlendirerek kendince intikam almaya devam eder.

Kitabın Karakter İncelemesi

Bay Lockwood: Kitabı anlatan kişi bu adamın malikanesine kalmaya geliyor. Malikanenin sahibi asabi ve ruhsuz biridir. Sevdiği kadın ile hayatını birleştiremeyince buna mani olan her kim var ise hepsinden öç almaya başlamıştır.

Joseph: Malikanenin sahibine yardım eden tek karakterdir. Yaşı ileri düzeyde olmasına karşın gücü kuvveti epeyce vardır.

Catherine: Malikanenin sahibinin hayalini kurup dünya evine girmek istediği, ama bu isteğinin bazı sebeplerden dolayı bir türlü gerçekleşmediği kadın karakterdir.

İsabel: Malikanenin sahibi sevdiği kadınla evlenemeyince bu kadınla bir intikam duygusu uğruna hayatını birleştirir.

Edgar Linton: Başkarakterin aşık olduğu ama bir türlü evlenemediği kadın ile evlenen başka bir malikanenin sahibidir.

Kitabın Özeti

Bay Lockwood yani kitabın başkarakteri oturduğu malikanenin sahibine uğrar.  Bay Lockwood aslında bu malikanenin yeni kiracısıdır. Malikanenin sahibini gördüğünde ona ben sizin yeni kiracınızım ve ilk önce sizi görmek ve tanımak istedim der. Daha sonra da sizin hakkınızda şu sözleri duymuştum; kiracı olarak alacağınız kişinin siz hiçbir şekilde rahatsız etmemesini ve kirasını aksatmadan ödemesini istiyormuşsunuz diyerek cümlesini bitirir. Malikanenin sahibi bu yeni kiracıyı evine davet eder ve birlikte içeri girip şarap içmeye başlarlar. Adamın sahibinin olduğu yer o kadar güzel ve dingindir ki insan burada yaşamak ister. Malikanesini çok gösterişli ve kaliteli yapmıştır. Onu görenler bakmaya doyamaz. Yeni kiracı evin her yerine bakarak buranın nasıl oluştuğunu bilmek istese de sahibine sormak için çekiniyordur.  Daha sonraki günlerde kiracı karşılaştığı bir kadına gönlünü kaptırır. Kadın da ona karşı boş değildir. Lakin kadın yakınlarda oturan başka bir malikanenin sahibi ile evlenir. Kiracı da bu duruma hep üzülüp hem de kinlenerek kadının kocasının kız kardeşiyle evlenir. Ancak kiracı bu olayı hala hazmedemiyordur ve kendi oğluyla kadının kızını da evlendirmek ister.

Emily Bronte Hayatı

Emily Bronte,1818 senesinde dünyaya geldi.. Babası bir kilisesi papazı olarak, kız kardeşleri ise yazarlık yaparak geçimlerini sağlıyorlardı. Yazar,” Uğultulu Tepeler” adlı eseri ile birlikte büyük bir ün elde etmiştir. Bronte, kız kardeşlerine nazaran daha hisli ve düşünceli biriydi. 1846 yılında lakaplarla okurlarına sunduğu” Şiirler” adlı eserindeki en güzel ve en özel bölümlerin de kendisine dair olduğu ön görülüyor. Üstelik bu şiir kitabının oluşmasının sebebi ise ablasının kaleme aldığı kimi şiirlerini bulup okuması ve bunun sonucunda yüksek coşkulu bir cesaret sonucunda esinlenmesidir. Yazar ablası ile birlikte o dönemlerde sadece din adamlarının evlatlarına has ders verilen bir okula eğitim almak amacıyla yazılmış; fakat bu okulun sevimsiz ve gaddar kaideleri yüzünden eğitimleri kısa bir süre sonra son bulmuştur. İki kardeş yaşadıkları bu kötü okul macerasının sonunda yeni bir karar alarak kendi okullarını yapmayı hedeflerler, ardından da Fransızca ve Almanca dersleri görebilecekleri Brüksel’deki bir okula kayıtlarını yaptırırlar.  Aldıkları eğitim sonrasında evlerine dönerler. Annelerinin bu dünyadan göçüp gitmesinden sonra halaları onları kimseyle görüştürmez ve yalnız bir hayatla baş başa bırakır. Bu yalnız hayat onları yazar olması konusunda tercih yapmak zorunda bırakmıştır. Birlikte ortak bir şiir kitabı kaleme almışlardır. Yazar, kardeşleriyle kıyaslandığında daha duygusal ve daha anlam yüklü bir kişidir ve bu özelliğini yalnızca bir kitabına yansıtmıştır. 1847 senesinde tarihe geçen “Uğultulu Tepeler” adlı eseri birçok insan tarafından ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Lakin bu durum yazarın ve kitabın ünlenmesi için hiçbir mani olmamıştır, üstelik kitabın gelişmesi ve herkes tarafından değerli bir eser haline gelmesi için adeta önünü açmıştır. Bu eser bugün dünya klasikleri arasında yer alıyor. Yazar, göğüs hastalığına yenik düşerek 1848 senesinde hayata gözlerini yummuştur.

Eserleri Nelerdir?

–              Rüzgarlı Bayır

–              Uğultulu Tepeler

–              Wutheringh Heinghts

–              White Fung

Kitap Eleştirisi

Natural roman türünün ilk eserlerinden olan “Uğultulu Tepeler” güçlü ve kin duygusu yüksek bir aşk romanı okumak arzusunda olanların bulabileceği ender yapıtlardandır. Romanı konusunda eski dönemlerden bahsedilse de okuduğunuzda bugüne de hitap ettiğini göreceksiniz. Genel anlamda duru bir anlatımı olan yazar, zaman zaman okurunu bunaltsa da tekrar onları yakalamayı başarıyor. Bu romanı sadece okumakla kalmayıp, film ve tiyatro oyunlarından da öğrenebilirsiniz. Üstelik İngiliz edebiyatı türünde tercih edebileceğiniz uygun bir eser.

Uçurtma Avcısı Kitap Özeti

Uçurtma Avcısı

Kitabın Konusu

Kitabın konusun tamamen arkadaşlık üzerine kurulmuş olup, insanlığa ait olan pek çok duyguya da yer vermiştir. Dostluk bağları her ne kadar önemliyse bunların dışında, ihanet, fedakârlık, yalan gibi farklı konular da işlenmiştir. Bu kitapta Emir adındaki çocuğun, çocukluk arkadaşı olan Hasan’a yapmış olduğu ihaneti unutamamasına yer verilmiştir. Hasan’ı arayıp bulmak ister.

Kitabın Özeti

Bu kitap aslında tarihte yaşanan dramlardan birini anlatan bir kitaptır. Yaşanan bu olaylara her iki çocuğun da gözünden bakmamızı sağlar.

Emir ile Hasan beraber büyümüşlerdir. Hatta süt kardeştirler. Emir’in babası yaşadıkları yerde oldukça saygın ve hayırsever birisi olarak bilinir. Hasan’ın babası ise Emir’in yaşadığı evde hizmetli olarak çalışıyordur. Aslında hayatlarındaki her şey oldukça sakin ve güzel ilerlerken birden çok kötü şeyler olur. Hasan ile Emir’in başları belaya girer. Daha sonra Hasan, Emir’i bu durumdan kurtarmak isterken, Emir Hasan’ı bırakıp kaçar. Hasan o esnada kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Hasan hayatı boyunca asla unutmayacağı bir durumla karşı karşıya gelir. Yaşanılan bu durum esnasında Emir ise olan biten her şeyi sadece uzaktan izler öylece. Aslında Emir büyük bir utanç içindedir. Bu yüzden de bir daha Hasan’ın yüzüne bakamayacak haldedir. Ama öte yandan da aynı yerde yaşıyorlardır. Mecburen her gün yüz yüze geleceklerdir. Bu durumdan kaçmak ikisi için de zordur. Daha sonra Emir, Hasan’a bir tuzak kurar. Hasan’ı hırsız durumuna düşürür ve babasının da işten atılmasını sağlar. Emir’in yapmış olduğu bu şeyden dolayı Emir’in babası durumu pek takmaz. Hatta Hasan’ı affeder. Fakat şöyle bir şey ki Hasan’ın babası bu utanç duygusuyla orada daha fazla kalma istemez. Oğlunu da alır ve o bölgeden ayrılır.

Hasan ve babası oradan ayrıldıktan sonra Sovyetler bölgeyi işgal etmeye başlar. Emir ve babası tüm mal varlıklarını kaybederler. En son ellerinde kalanlarla Amerika’ya gitmek isterler. Artık yeni bir hayata başlamak zorundadırlar. Geçmişte olan pişmanlık ve utanç duygularını da alıp beraberinde götürmek zorundadırlar.

Aradan geçen uzun yıllardan sonra Emir artık büyümüş kocaman bir adam olmuştur. Emir Afganistan’dan bir telefon çağrısı alır. Telefonda anlatılana göre Hasan tehlikededir. Yardıma ihtiyacı vardır. Emir bu durum yüzünden vicdanını biraz olsun rahatlatmak ister. Bu yardımın aslında geçmişte yaptıklarını bastırmak isteyeceğini düşünür. Amerika’daki her şeyi geride bırakıp Afganistan’a gider. Fakat gördükleri karşısında her şeyin oldukça kötüleştiğini de anlar. Hatta her şey bir kenara Hasan artık ölmüştür. Fakat aradan geçen uzun yıllara rağmen Hasan’ın bir oğlu olmuştur. Emir, Hasan’a yıllar önce yaptığı o kötü şeyden sonra aynı hatayı bir daha yapmak istemez. Bu yüzden vicdanının sesini dinleyerek Hasan’ın oğlunu kurtarır.

Çocuğun adı Sohrab ’tır. Emir, çocuğu alarak yaşadığı ülkeye dönmek ister. Tabi bu durum için de karışanı arayarak haber verir. Karısına gerekli işlemlerin başlatılması gerektiğini söyler. Sohrab’ı alır ve bin bir zorluklarla Amerika’ya götürür. Aradan uzun zaman geçer. Sohrabla bir gün uçurtma uçururlar ve onun ne kadar hızlı koşan bir uçurtma yakalayıcısı olduğunu da görür. Artık Emir için bu çocuk vazgeçilmez olmuştur.

Kitabın Ana Fikri

Bir gün birisine ihanet edersek, aslında o ihanet bütün yaşamımız boyunca bizimle gelecektir. Bütün huzurumuzu bozacaktır. Doğrular hayatımızda hep var olmalıdır. Yalanı hayatımızda saklamamalıyız. Yapılan hataları düzeltmeden önce hata yapmamaya odaklanmalıyız.

Kitabın Karakterleri

Emir: Kitabın baş karakteridir. Çocukken pişman olacağı şeyler yapmıştır.

Hasan: Emir’in arkadaşıdır. Çocukken beraber zaman geçirirler. Hasan, Emir’i korumak adına pek çok şeye de katlanmıştır.

Assef: Sadist, manyak bir pedofildir. Kitapta yer alan en kötü karakterdir diyebiliriz. Gençken Hasan ve başka çocuklara oldukça kötü şeyler yapmıştır.

Ali: Hasan kendi oğlu değildir ama onu öyle sever. Kendisi bir mayına basma sonucunda vefat eder.

Süreyya: Emir’in karısıdır.

Sohrab: Hasan’ın oğludur. İsmini Fars Destanı içinde geçen bir kahramandan almıştır.

Baba: Emir’in babasıdır. Emir’e yeterince sevgi ve ilgi göstermemiştir. Hizmetkarı olarak çalışan kişiden gayrimeşru bir çocuğu vardır. Bu çocuk ise Hasan’dır.

Kitabın Yazarı Hakkında

Khaled Hosseini, Afganistan doğumlu hem yazar hem de doktordur. 4 Mart 1965 yılında dünyaya gelmiştir. Uçurtma Avcısı adlı romanı aslında yayımlanan ilk romanıdır. Oldukça fazla ülkede çok satanlar listesine girip popüler bir roman haline gelmeyi başarmıştır. Bu kitap dışında yazmış olduğu birkaç kitabı daha bulunuyor. Ayrıca cerrah olan yazar, şu anda ise ABD vatandaşı olarak hayatına devam ediyor. Aynı zamanda mülteci olan kişilere oldukça yardım eden bir adamdır. Hosseini, evlidir ve iki tane çocuğu vardır.

Tutunamayanlar Kitap Özeti

Tutunamayanlar

Türk edebiyatının ilk postmodern eseri olan Tutunamayanlar, Oğuz Atay tarafından 1972 senesinde yayınlanmıştır. TRT roman ödülüne layık görülen Tutunamayanlar eseri, pek çok kişi tarafından büyük bir beğeni ile okunmuş ve yayınlandığı ilk günden beri ülkemizde hala en çok rağbet gören kitaplar arasında yerini alıyor. Pek çok yazar ve okuyucuya göre Tutunamayanlar eseri, modern Türk edebiyatının en iyi romanları arasında başta gelmektedir.

Kitabın Konusu

Romanda yer alan başkahraman Turgut Özben, samimi olduğu arkadaşı Selim Işık’ın intihar etmesi üzerine çeşitli incelemeler yaparak bu ölümün sebebini öğrenmeye çalışır. Selim Işık’ın ölmeden önce görüşmüş olduğu kişilere ulaşan Turgut Özmen, intihar eden Selim’in herkese farklı bir yönünü yansıttığını fark eder ve şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemez. Ölümünden sonra yakın arkadaşını daha iyi tanımaya başlayan Turgut Özmen, arkadaşı ve arkadaşı gibi bireylerin neden hayata tutunamadıklarını ve canlarına kıydıklarını daha yakından anlamaya başlar. Genel olarak roman taşlamalar, ruhsal çözümlemeler, izlenim ve çağrışımlar bütünüdür diyebiliriz. Hangi düşünceye tutunsa, o düşüncenin anlamsızlığı içinde kaybolup giden bir bireyin hayata yenik düşerek, yaşamını sonlandırması üzerine dönen bu eser uzun yıllardır ilk günkü gibi büyük bir merak ve ilgi ile okunur.

Kitabın Özeti

Konu kısmında da belirtmiş olduğumuz gibi Mühendis Turgut Özmen, en yakın arkadaşının intihar ettiğini öğrenir ve büyük bir üzüntü ile arkadaşının neden intihar ettiğini öğrenmeye çalışır. Selim ölmeden önce yalnızca birkaç arkadaşı ile görüşüyordu ve Turgut arkadaşının intiharı sonrası bu arkadaşlara ulaştı. Tanıştığı bu insanlar sayesinde, arkadaşı Selim’in herkese kendini farklı yansıttığını öğrenir ve tüm bu incelemeleri sonucunda da intihar eden arkadaşı Selim’i daha yakından tanır. Selim’in, Metin isimli arkadaşına ulaşan Turgut, ondan şu olayı dinler: zamanında Metin’in bir kız arkadaşı varmış ve Selim o kız ile ilişkisini onaylamadığı için Metin’in o kızdan ayrılmasını söyler. Metin kız ile ayrıldıktan bir süre sonra Selim’in eski kız arkadaşı ile ilişkisi olduğunu duyar. Yaşanan bu olay üzerine Metin, Selim’in önerisi üzerine ayrılmış olduğu eski kız arkadaşına tekrar yanaşmaya başlar ve kızın ikisini de terk etmesi ile ilişki son bulur ve kız da başkası ile evlenir. Turgut, bir yandan intihar eden arkadaşı Selim’in eski dostları ile görüşürken, bir yandan da sık sık annesini ziyaret eder ve Selim’in odasına girerek kitaplarını, notlarını karıştırıp daha çok bilgi edinmeye çalışır. Arkadaşı ile ilgili yapmış olduğu bu araştırmalar sonucu kendisini de daha yakından tanıma fırsatı bulan Turgut, kendi iç sesinde daima arkadaşı Selim ile konuşup duracaktır… Romanda bahsi geçen Olric, aslında Turgut’un iç sesidir ve ona her zaman kendisini anlatacaktır. Tüm bu uğraşları sonucunda Turgut, aslında ne kadar da arkadaşı Selim’e benzediğini, pek çok ortak noktaları olduğu ve yaşadığı birçok bunalımı kendinin de yaşadığını ve hatta kendisinin Selim olduğunu anlayacaktır. Selim’in başka arkadaşları ile görüşüp daha çok bilgiler edinen Turgut, hayatı karıştırdıkça yaşamın uçsuz bucaksız ihtimallerini ve bu ihtimallere tutunamayanların acılarını da hissetmeye başlar. Arkadaşı Selim’i intihara sürükleyen insanlar, zamanla Turgut’u da zedelemeye başlar. Turgut sonunda yaşamaya değer ve olması gerektiği gibi bir hayatta yaşamadığını fark eder. Hayatın en dibine kadar batıp çıkan Turgut, bizlere aşkı, romantizmi, anarşizmi, toplumun ekonomik, siyasi durumları yüzünden insanların bunalmışlıklarını ve daha pek çok ayrıntıları yansıtmaktadır. Selim’in başka bir arkadaşı ile tanışan Turgut, bu arkadaş sayesinde Selim’in yazmış olduğu 600 dizelik şiire ulaşır. Selim’in yazmış olduğu bu şiire göre; Selim sabırsız, son derece olumsuz, yaşamaktan sıkılmış ve duyguları amansız olan bir kişidir. Turgut daha sonra Selim’in zamanında görüşmüş olduğu Günseli adlı bir kız ile tanışır. Bir gezi esnasında tanıştıklarını söyleyen Günseli, Selim’in daima sıkıntılı bir birey olduğunu ve yüzünün hiç gülmediğini söylemiştir. Selim’i daima avutmaya çalışan Günseli, bunu bir türlü başaramadığı için ilişkileri de bir küs bir barış biçimde ilerlermiş. Sonraları ilişkileri daha iyi bir biçimde ilerlerken, iş evliliğe doğru geldiğinde Selim evlilikten kaçar. Geleceğe zerre bir güveni olmayan ve daima kuşkular içersinde kavrulup duran Selim’den evlenmesi de beklenemezdi zaten. İlişkisini bitirdikten sonra, kendisini alkole veren Selim, çevresine karşı uyumsuz bir birey olup çıkmıştır. Yaşamaktan vazgeçen Selim, günün birinde Günseli’ye bir mektup yazar ve hayatını sonlandırır. Selim, intihar etmeden birkaç gün önce “Tutunamayanlar” isimli bir yazı yararak, kendisine de bu yazıda yer vermiştir. Yazmış olduğu bu yazıda kendisinin bir kasabada doğduğunu ve babasının da bir memur olduğunu yazmış. Küçükken geçirmiş olduğu bir rahatsızlık üzerine, şehre göçmüşler. Bu şehirde Sabri adında bir arkadaş edinmiş ve okul yıllarında da uzun boylu olan Selim daima arka sıralarda oturmuştur. Askerliğini yaptığı esnalarda Süleyman Kargı ile tanıştığını, askerlik sonrasında ise başı boş kaldığını, kimsenin ona sahip çıkmadığını ve içine kapanık olduğunu yazmıştır. Arkadaşının intiharını araştırırken, kendi benliğini bulan Turgut, kendisinin de aslında tutunamayan birisi olduğunu iç sesi ile yaptığı konuşmalar sonrasında fark etmiştir. Burjuva sınıfına baş kaldırırken, o sınıfa da dahil olmanın zorunluluğu arasında sıkışıp kalmanın Selim’i ölüme götürdüğünü gören Turgut, kendisinin de tutunamayan bir insan olduğunu anlar ve tüm roman bu olayın üzerine döner durur.

Kitabın Ana Fikri

Kitabın Karakterleri

Selim Işık: Romanda bahsi geçen intihar eden başkarakterdir. Son derece deli yürekli bir insan olan Selim, insanların onu anlamaması, yaşadığı aşk ve yalnızlığının verdiği kargaşalar ile intihar eder. Kötülüğe karşı savaşmayan Selim, insanların yükünü taşıdığını düşünür, yaşamış ağırlığı altında hayata tutunamaz ve canına kıyar.

Turgut Özben: Romanda intihar eden Selim Işık’ın yakın arkadaşıdır ve bu şüpheli ölümün nedenini araştırır durur. Kendine hayali bir arkadaş edinen ve ismini Olric koyan Turgut, onunla sürekli sohbetler eder. Yakın arkadaşı Selim henüz intihar etmemişken, Selim’in insanlara ve hayata karşı edinmiş olduğu tavırlara karşı daima sert çıkışır, çünkü kendisi normal bir insandır herkes gibi sıkıcı.

Süleyman Kargı: Selim’in söylediği şarkı sözlerinden tanıyabileceğimiz Süleyman Kargı romanda son derece sık gelir karşımıza.

Günseli Ediz: Her zaman asık suratı ile bilinen Günseli, son derece sıkıntılı bir kadındır ve Selim ile yaşadığı aşk ile romana konu olmaktadır. Aşktan ve sevgiden son derece uzak duran Selim, Günsel’i tanıdığı an bu düşüncelerinden kurtulur. Selim’in intiharı ile evliliğinden kopan Turgut, romanın sonlarına doğru karısının yaptığı bir itiraf ve verdiği bir mektup ile büyük üzüntüler yaşar.

Olric, Metin, Nermin, Burhan, Esat ve Güner’de romanın diğer kahramanları arasında yer alır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

12 Ekim 1934 senesinde Kastamonu’da doğmuş olan Oğuz Atay “Tutunamayanlar” isimli önemli eseri, edebiyatımıza kazandırmıştır. Babası yaklaşık 11 sene CHP Kastamonu milletvekilliği yapan Oğuz Atay, İnşaat mühendisliğini bitirmiş ve çeşitli kitaplar yazmıştır. 1927 senesinde yayınlamış olduğu Tutunamayanlar isimli eseri ile, sesini duyuran Atay bu eseri ile ödül almaya hak kazanmıştır. Edebiyatımızın çok önemli eserlerinden birisi olan Tutunamayanlar, pek çok yazar ve okuyucu tarafından taktir edilmiştir. Atay’ın ülkemize mal olmuş kıymetli eserlerinden bazıları şunlardır:

  • Tutunamayanlar
  • Eylembilim
  • Günlük
  • Oyunlarla Yaşayanlar
  • Korkuyu Beklerken
  • Tehlikeli Oyunlar
  • Bir Bilim Adamının Romanı

Tarih Tıbbı Konuşturdu Kitap Özeti

Tarih Tıbbı Konuşturdu

KİTABIN KONUSU

Talha Uğurluel tarihi birçok kişiye sevdirmeyi başarmıştır. Tarih Tıbbı Konuşturdu isimli kitabıyla da tıp doktoru olan B. Mummer Kayatekin ile beraber yanıtı uzun yıllardır sorgulanan ve merak edilen birden fazla sorunun peşine adeta bir dedektif gibi takılıyor ve bu işin takibinde oluyor. Kitap bir tek tarihi kişilerin ölüm nedenlerini değil bunun yanında tarihi kullanarak açıklayamadığımız ve izah edemediğimiz, tıp alanını da işe katarak çözüm metodları arayabileceğimiz diğer birçok tema ve konuya da açıklık getiriyor. Mısır Piramitlerinin inşa edilişinde insan gücü var mıdır? Dünyaya diz çöktüren Büyük İskender’in birden gerçekleşen ölümünün perde arkasında yatan sebepler nelerdir? Tarihte nasıl işkenceler uygulandı ve bunlar nasıl gerçekleşti?

Kişi şereflendirilerek hangi şekilde öldürülür? İnsanların savaş alanlarında su diye haykırıp inlemesinin nedenleri nedir? Fatih Sultan Mehmet’in ölümü konusundaki senelerdir çözüme kavuşturulamamış sır nedir? Yavuz Sultan Selim neden ölmüştür? Hürrem Sultan’ın ölümüne sebep olan hastalık neydi? Yemen’e uğrayanlar genelde neden geri dönemiyordu? İngilizlerin Mısır’da esir düşen askerlerimizi kör ettiği doğru muydu? Turgut Özal’a ait cenazede hangi şekilde bir tanhit yöntemi yapıldı? Bu sorular tarihin bir silsile şeklinde sıralanmasını gerçekleştirmiştir.

Bu soruların yanıtları tıp biliminin de yardımı ve desteği ile yanıtlanıyor. Antik Roma’dan Mısıra uzanan, Osmanlı Devleti’nin en bolluk bereket içinde geçen görkemli günlerinden 1. Dünya Savaş’ı esnalarına ve oradan da günümüze kadar pek çok suikastın, gizemli ölümlerin, esrarengiz ve değişik olayların arkadaşında yatan gerçekler kurcalanıyor. Hiçbir yerde görülemeyen çok sayıda resim ve bunun yanında renkli tasarım, dekor sorgulayıcı bir anlatım ile beraber tarihi bir ziyafet veriyor. Bu kitap yönlendirdiğimiz soruları ve aklımızda kalan soru işaretlerine tıp alanını da dahil ederek yanıtlar arıyor ve verdiği yanıtlar da tatmin edici nitelikte. Bu özelliği ile dikkat çeken kitabın 2. Cildi de bulunuyor. 2. Kitabında da tarihte meydana gelmiş birçok esrarengiz hadiseyi tıp biliminden faydalanarak açıklamak hedefi ile başlanan serüvenin devamı getirilmiştir.

Tarihi sevdiren bir adamdır Talha Uğurluel. Doktor olan Muammer Kayatekin ve tarihle ilgilenen Talha Uğurluel yüzyıllardır sebep ve ortaya çıkan sonuçları sorgulanan, merak edilen birçok tarihsel olayı ve konuyu tıbbi boyuttan da faydalanarak ve ondan destek alarak anlatıyor. Tarihte meydana gelmiş esrarengiz ve nedeni tam olarak açıklığa kavuşmamış ilginç ve sıra dışı olaylar, sebepleri irdelenerek tekrar gün yüzüne çıkartılıyor. Tarih boyunca meydana gelmiş ve hemen hemen herkesin kafasını kurcalayan soru işaretleri tıbbi ilimden de faydalanılarak açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır. Bunun açıklığa kavuşturmanın tıptan yararlanarak meydana getirilmesi de kitabın ilginç ve ilgi çekici yanlarından biridir. Genel olarak okurlar bu durumu sevmiştir. Diğer tarih kitaplarından temel farkı da tarihi olay ve olguların tıp biliminden faydalanılarak tekrar değerlendirilmesidir. 2.kitapta da Semud kavminin başına gelenlerden de bahsedilir. Yüksek ses insan hayatına son verir mi? İlk çağdan itibaren günümüze kadar var olan Maraton, çatlarcasına hissedene kadar koşmaya devam etmek insanı öldüren bir sebep olabilir mi? İnsan vücuduna zehir nasıl bir etkide bulunur? Kılıçlarda yer alan kan oluklarının ardındaki gizem nedir ve sırları nelerdir?

İnsanlar tarih boyunca gerçekleşen maden kazalarında neden hayatını kaybediyor? İnsan eli zırha dönebilir mi? Mustafa Kemal Atatürk’ün zehirlendiği gerçeği yansıtıyor mu? Hitlerin savaşta kullandığı tıbbi hileler nelerdir? Sultan Abdülaziz’in gerçek ölüm sebebi nedir? İntihar mı etti ya da öldürüldü mü? Birçok gizli ve çarpıcı tarihi olayın ve sır perdesi içerisinde yer alan ölümlerin ardında yer alan gizem dolu dünyaya ilk defa adım atılıyor. Bu adım da mukayeseli bir anlatım tarzı eşliğinde tarihi şölen sunularak yapılıyor. Herkes tarihi olayları anlatabilir ve araştırabilir ama tarihi olayları açıklığa kavuştururken onu tıp alanı ile desteklemek herkesin yapabileceği bir iş değildir. Herkes tarihe ilgi duyabilir, tarih araştırmayı sevebilir, tarihte yaşanmış olayları inceleyebilir, tarihi olay ve olguları derinlemesine irdeleyebilir fakat bunları tıbbi terimler ile desteklemek ve tıp bilgilerini kullanarak yapmak bu alanla ilgilenmeden yapılması pek de mümkün olmayan bir iştir. Aslında bunu başarmak da bir cesaretin sonucudur.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

TALHA UĞURLUEL

13.08.1976 tarihinde doğmuştur ve aslen Manisalıdır. Celal Bayar Üniversitesinde öğrenimini tamamlamıştır. 8 yıl özel radyolarda çalışmış ve tarih programlarında yer almıştır. Geçmişten günümüze kadar yabancı, yerli pek çok dergiye yayınladığı yazıları mevcuttur. Habertürk Öteki Gündem Porgramının danışmanlığını yapmıştır. TRT RADYO1 de Konuşan Tarih isimli programı sunmuştur. Gazi Üniversitesindeki Sanat Tarihi Bölümünde akademik çalışmalara imza atmıştır. Eşi Gülfidan isimli bir hanımdır. Bir de Şura isimli kız çocuğa sahiptir. Evinde beslediği bukalemun ile ilgili konuşmaları dikkatleri toplamıştır. Osmanlının Kalbini Bekleyenler, Kanuni Dünyaya Hükmeden Sultan, Osmanlının Kalbini Bekleyenler, Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi, Kanuninin Akıl Oyunları, Sır Ölümler, Dünyaya Hükmeden Sultan2, Hz. Muhammed’in Hayatı Mekke Medine onun eserlerinden bazılarıdır.

MUAMMER KAYATEKİN

1966 senesinde İzmir’de dünyaya gelmiştir. Müdafaa-i Hukuk İlkokulu, Güzelyalı Orta okulu, İzmir Atatürk Lisesinde öğrenim görmüştür. 1989 senesinde Dokuz Eylül Üniversitesinde Tıp Fakültesinde öğrenimini tamamlamıştır. Kayseri’de mecburi görevini yapmıştır. Burada Pınarbaşı ilçesinde ve Pazarören beldesine çalışmıştır. Manisa’ya tayini geçekleşmiştir. Saruhanlı ilçesine tayini gerçekleşmiştir. 1994 senesinde Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde Fizyoloji Anabilim Dalında uzmanlık eğitimini tamamlayarak noktalamıştır. Yaptığı çalışmalar genelde egzersiz fizyoloji konusuyla alakalıdır. Bir sene süreyle Minesota Üniversitesinde çalışmıştır. 2007 senesinde fizyoloji alanında profesör olması gerçekleşti. Hobilerinden bazıları akvaryumculuk, dalgıçlık, futbol, balık avcılığıdır.

Şeker Portakalı Kitap Özeti

Şeker Portakalı

Tüm dünyaya ses getiren ve yediden yetmişe herkesin okuduğu Şeker Portakalı isimli eser Jose Mauro de Vasconcelos tarafından 1968 senesinde yazılmıştır. Yazar romanı yazarken kendi çocukluğundan izler bırakmıştır. Çocuk psikolojisine ve çocukluk yıllarına detaylı bir biçimde değinilmiş olan bu eser okunulmaya değer bir eserdir. Yazarın en önemli eseri olan Şeker Portakalı, film haline getirilmiştir. Sevgiden uzak yetişen bir çocuğun hayat hikayesini anlatan bu eseri okumak için daha fazla geç kalmayın!

Kitabın Konusu

Şeker Portakalı romanının konusu, yazar tarafından günün birinde acıyı tanıyan, küçük bir çocuğun hikayesi olarak isimlendirilmektedir. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Zeze, şımarıklığı ve haylazlıkları ile tüm herkesin dilindedir. Zeze yalnızlığı ile aradığı sevgiyi hayvan ve bitkilerde bulmaya çalışır. Hayal kurmayı çok seven Zeze, günün birinde en sevdiği dostunu kaybeder ve bu acı ile gerçek hayatı öğrenir.

Kitabın Özeti

Yoksul bir ailenin en küçük çocuklarından biri olan başkahraman Zeze’nin haylazlıkları üzerine dönen roman, tüm dünyaya ses getirmiş ve hala da büyük rağbet görmektedir. İşsiz olan babası ve ona annelik yapan ablaları ile beraber evi geçindirmeye çalışan bir annesi, bir de bencil mi bencil bir abisi vardır Zeze’nin. Zeze mahallede ki ve okulda ki herkesi şaka ve yaramazlıkları ile bıktırmış yalnız bir çocuktur. Yaptığı bu yaramazlıklar yüzünden herkes onun bir şeytan olduğuna inanırdır ve ne var ki Zeze’de kendinin öyle olduğuna inanırdı. Yüreğindeki sevgiyi kapatmaya çalışan Zeze, hayvanlar ve bitkiler ile arkadaşlık ediniyor onlarla her daim konuşuyordu. Zeze bu hayatta en çok yalnız kalıp, hayaller kurmayı ve kurduğu bu hayalleri de yeni evlerinin bahçesinde olan şeker portakalı ağacına anlatmayı seviyordu. Sığınabileceği ve içini rahat dökebileceği tek yer olan bu şeker portakalı ağacı, onun zorluklardan kurtulabileceği yer tek olduğunu düşünmekteydi. İşsiz babası ve sevgililerine düşkün ablaları dışında Zeze ile yakından Edmundo Dayı ve öğrenmeni vardı. Zeze bilmediği her şeyi Edmundo dayısından öğrenir ve onu çok severdi, sıkı da bir ilişkileri vardı. Öğretmeni ise Zeze ne kadar yaramazlık ve haylazlık yaparsa yapsın, onun her zaman inanılmaz akıllı bir insan olduğuna inanır ve onu çok severdi. Kendine yeni maceralar arayan Zeze müzik yapan bir sokak şarkıcısı ile tanışır ve bu yeni dostu ile sokaklarda şarkı yaparak para kazanmaya başlar. Bir süre bu şekilde hayatına devam ederken, açık saçık şarkılar yaptığı gerekçesi ile babası, Zeze’nin şarkısı arkadaşı ile görüşmemesi kararını aldı. Zeze ise bu karara uymak istemiyordu, çünkü şarkısı arkadaşının şarkı sözlerini anlamıyordu. Zeze bir gün yine yaramazlık yaparken, giden bir arabanın arkasına atlayarak rüzgar ve hızın ateşine bırakmak istedi kendini. Portekizli bir adamın arabasına atlayan Zeze, adama yakalanır ve adam Zeze’yi döverek herkese rezil eder. Zeze bu olay üzerine Portekizli’den nefret eder ve ilerde büyüyünce onu öldüreceğine yeminler eder. Gel zaman git zaman bir süre Portekizli’yi takip eden Zeze zamanla onunla tanışır ve bu ilişkiden inanılmaz bir dostluk doğar. Bundan sonraki hayatında en sevdiği dostu olan Portekizli, Zeze’ye bilmediği pek çok bilgiyi ve duyguyu öğretmiştir. Her gün beraber pastalar yemeye, limonatalar içmeye gider dostluklarını pekiştirirlermiş. Zeze bir gün babasından kötü bir dayak yemiş ve bu dayağın üzerine ölmek istemiş. Portekizli onu bu düşüncesinden kurtarmış ve desteğini hiçbir zaman Zeze’nin üzerinden çekmemiş. Portekizli’nin çocuğu olmak isteyen Zeze, maalesef bir gün bir trafik kazasında en sevdiği dostu Portekizli’yi kaybeder. En yakın dostunu kaybeden Zeze, hayattan kopar ve ağır acıların ne demek olduğunu öğrenerek asıl hayatı anlamaya başlar. Portekizli dostunun ölmesi üzerine Zeze hastalanır ve o esnada şeker portakalı Minguinho açmaya başlar. Yaşadığı acılar Zeze’yi son derece olgunlaştırmıştır.

Kitabın Ana Fikri

Ailesi olarak çocuğunuza sevgi göstermeyi, onunla ilgilenmeyi ihmal etmemelisiniz çünkü her çocuk sevgiye aç bir şekilde doğar, büyür ve gelişir. Her ne neden olursa olsun, sevgiye aç kalan bir çocuk sevgisini dışarıda aramaya başlar ve sevgisiz bir şekilde büyürse de ileride çevresine uyumsuz öfkeli bir hale gelecektir. Bu sebeple çocuklarınıza sevgi göstermeyi ihmal etmeyin yoksa Zeze gibi hayal kırıklıkları ve hastalıklar ile dolu bir hayat yaşar.

Kitabın Karakterleri

Zeze: Yoksul bir ailenin en yaramaz ve en küçük çocuklarından olan Zeze, romanın başkahramanıdır.

Totoca: Zeze’nin ağabeyi olan Totoca, bencil ve tutarsızca hareketler yapan ve kardeşini daima koruyan bir karakterdir.

Edmundo Dayı: Bir aile dostu olan Edmundo Dayı, Zeze’nin en yakın arkadaşı ve merak ettiği her şeyi öğrenme adresidir.

Jandira: Zeze’nin ablası, sevgililerini düşünmek, kardeşlerine annelik ve roman okumak ile hayatını geçirir. Zeze’nin yaramazlıklarından çok bıkmıştır.

Gloria: Zeze’yi her türlü zorluktan koruyan kollayan, ve onu çok seven ablası.

Bay Arivaldo: Sokak şarkıcısı olan bu karakter, Zeze ile şarkılar yaparak para kazanır ve sıkı dostudur.

Lala: Zeze ile her zaman ilgilense de artık ilgilenmeyi bırakan ablası, vaktinin çoğunu sevgilisine harcar.

Luis: Zeze’nin küçük kardeşi, ailede en sevilen minik insandır.

Luciano: Yarasa olan Luciano, Zeze’nin en sıkı dostlarından birisidir.

Minguinho: Zeze’nin evinin bahçesine dikilmiş olan bir şeker portakalı ağacıdır, Zeze’nin en çok konuşup içini döktüğü adrestir Minguinho.

Bay Paulo: Zeze’nin babası, işsizlikten çocuklarına bir şey alamamanın gururu içinde mutsuz bir karakterdir.

Anne: Zeze’nin annesi ve evin geçimini sağlamaya çalışan kişi. Çalıştığı için ne yazık ki çocuklarına karşı ilgili bir anne değildir, roman da çok bahsi geçmez, Zeze’ye daha çok ablaları annelik eder.

Portekizli Manuel Valadares: Zeze’nin biricik dostu ve ona pek çok duygu öğreten kişi. Zeze’nin yaramaz hallerinden kurtulup iyi ve mutlu bir çocuk olmasını sağlayan ve her daim onun yanında olan kişidir.

Cecilia Paim: Zeze’nin öğretmeni, bütün yaramazlıklarına rağmen Zeze’nin mükemmel bir çocuk olduğuna inanan ve bunu çevresine de anlatmaya çalışan kişidir.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Dünyaca ünlü bir yazar olan Jose Mauro de Vasconcelos, Şeker Portakalı eseri ile tüm dünyaya ses getirmiş ve bu değerli eseri hala dünyanın her yerinde büyük rağbet görmektedir. Oldukça yoksul bir ailenin çocuğu olan Jose Mauro de Vasconcelos, çocukken amcasının yanına gönderilir ve ailesinden uzak amcası ile büyür. Büyük bir yüzücü olmak isteyen yazar, ergenlik yıllarında yüzmeyi de öğrendi. Liseyi bitirdikten sonra iki sene boyunca tıp okuyan yazar, tıpı yarıda bırakarak bir süre boks antrenörlüğü yapmıştır. Ardından ressamlık, heykeltıraş modelliği, hamallık, garsonluk ve pek çok işle uğraşmıştır. Tüm bunların sonucunda, dünyaya ses getiren nitelikli bir yazar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazar 1988 senesinde hayata gözerlini yummuştur. Jose Mauro de Vasconcelos’un eserlerinden bazıları şunlardır:

  • Yaban Muzu
  • Beyaz Toprak
  • Evden Uzakta
  • Sular Çekilince
  • Kırmızı Araba
  • Ateş Çizgisi
  • Kayığım Rosinha
  • Şeker Portakalı (en ünlü eseri)
  • Güneşi Uyandıralım
  • Delifişek

Şaka Kitap Özeti

şaka

Kitabın Konusu

Romanın konusu üniversitede oluşan Marksist yapılanmadan dolayı üniversiteden atılmasıyla alakalıdır. Kundera’nın hayatında yaşamış olduğu gerçek bir olayın anlatıldığı bir kitaptır. Her şey bir şakayla başlar ama işler sandığı gibi gitmez ve hayatının oldukça değişmesine neden olur. Yaptığı şaka yüzünden okuldan atılmasına kadar değişen olayların olduğu bir romandır.

Kitabın Özeti

Ludvik adındaki öğrenci Komünist partini bir üyesidir. Oldukça esprili ve popüler bir öğrencidir okulda. Diğer arkadaşları gibi üniversite içinde Marksist yapılanma içinde rol alıyordur. Ludvik kendisinden haber alamadığı kız arkadaşına ise bir kartpostal gönderir. Kartpostalın üzerine yazdığı cümle de arkadaşları tarafından yanlış anlaşılır. Ludvick ifade etmeye çalıştığı duyguyu Marksistlerle alay ve hakaret ediyor gibi algılanır.

Fakültenin Parti Örgütü’nün lideri bu durumu fark ettiğinde Ludvick’in yazdığı bu cümleleri suç olarak sayar. Ludvick durumu açıklamaya çalışır, hatta şaka yapmak istediğini anlatır ama kimseyi buna inandıramaz. Öğretmen ve öğrencilerden oluşan yüz kişilik bir grup Ludvick’i fakülteden attırır. Artık inandığı hareketin dışına atılmıştır. Ludvick’in hayatı ise bir anda değişmiştir. Partiden atılan Ludvick okuldan da kovulmuştur artık. Okuldan atıldıktan sonra arkadaşları tarafından da dışlanmıştır. Bir süre madende çalışmak zorunda kalır. Sonradan başka bir okula gider ve öğrenimini tamamlamayı başarır. Kariyerinde ise oldukça hızlı bir şekilde yükselmeye başlamıştır Ludvick. Bu sırada müzikle de uğraşıyordur.

Ludvick doğduğu yer olan Moravya’ya geri dönmeye karar verir. Orada geçmişini aklına getirerek sorgulamaya başlar. Artık inandığı şeyleri, arkadaşlarını, her şeyi sorgulamaya başlamıştır. Hayatla yüz yüze bir muhasebe yapıyordur. Ama okuldan atılma süreci ise Ludvick’e oldukça ağır gelen bir durum olmuştur.

Ludvick artık başarılı bir bilim insanı olmuştur. Ama eski arkadaşlarının yaptığı şeyi bir tülü unutamamıştır. Partiden atılmasına öncü olan Pavel Zemanek’e olan nefreti ise hiç dinmemiştir. Ludvick bir gün Pavel’le evlenmiş olan Helena ile tanışır. Zemanek’ten intikam almak için karısını baştan çıkarmayı koyar aklına. Bu yüzden Helen ile ilgilenmeye başlar sürekli. Sonunda ne yapar ne eder Helen’le samimi bir şekilde yakınlaşırlar. Fakat bu durum Ludvick’i hiç mutlu etmez. Helen ile yaşamış olduğu aşk aslında intikamdan başka bir noktaya kaymaya başlar. Artık bu urum acılar ve sürekli düşünceler yaratan bir durum haline gelmiştir.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Ludvick: Komünist partinin üyesi iken yaptığı bir şaka yüzünden okuldan atılmıştır. Okuldan atıldıktan sonra hayatına başka şekilde devam etmiştir.

Pavel Zemanek: Ludvick’in okuldan atılmasına ve partiden ayrılmasına neden olan kişidir. Aynı zamanda örgütün grup lideridir.

Helen: Pavel’in karısıdır. Ludvick’le tanışır ve kocasından gizli bir ilişki yaşamaya başlar.

Kitabın Yazarı Hakkında

Milan Kundera Kimdir?

1929 yılında dünyaya gelmiştir. Babasından piyano dersleri aldı ve müzikoloji üzerine çalışmalarda bulundu. Lise eğitimini bitirdikten sonra edebiyat ve estetik eğitimi aldı üniversitede.  Fakat iki dönem sonra Film Akademisi’ne geçiş yaptı. Yönetmenlik hakkından makaleler yazdı. Yazıları bir süreden sonra politik olan baskılardan ötürü durdu. II. Dünya Savaşı’nın sonlarında Komünist Parti üyelerinden biri oldu. Daha sonralarda partiden çıkarıldı. O zamanlarda yaşadıklarını ise bir kitabında yazarak anlattı. O zamanlarda yaşadığı şeyleri aslında bir şaka olarak gördüğü için kitabın adını Şaka olarak koymuştu. Partiye daha sonradan tekrar girdi ama başka yazarlar ve sanatçılarla partiden atıldı.

Bir süre sonra baskılara dayanamadığı için Fransa’ya göç etti. Fransa vatandaşı oldu. Bir süre sonra yayınladığı kitaptan sonra Çekoslavak hükümeti Kundera’yı vatandaşlıktan menetti. Birçok roman yazan Kundera, pek çok ödül de aldı hayatı boyunca.

Şah ve Sultan – İskender Pala Kitap Özeti

Şah ve Sultan

Şah ve Sultan kitabı 2010 yılında İskender Pala tarafından kaleme alınmıştır. Eser yayınlandığı andan itibaren çok satanlar kısmında aylarca kalmıştır. Yayınlandığı yıl içerisinde en çok satılan eser olarak nitelendirilir. Kitapta Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim arasında geçen çatışmalara yer verilmiş, bu konu iki görüşle de ele alınır.

Özeti

Şah ve Sultan kitabının ilk kısmında Kamber ismindeki çocuk anlatılır. Bu çocuk Babaydar isimli birisinin yanında yaşamını sürer. Onun hayattaki her şeyi olmuştur ancak Kamber yine de öz ailesini merak eder. Bu soruyu Babaydar’a asla soramaz çünkü ona baba diye hitap eder. Bir gün ona öğüt verirken Şah İsmail’den bahseder ve oldukça iyi bir insan olduğunu söyler. Çocuk bu öğüdü aklında tutar ve Kızılbaşlık hakkında da bilgi sahibi olmuştur. Kamber akşam vaktinde kaçırılır ve onu kaçıran kişiler Kızılbaşlar’dır. Sarayı kendi gözleri ile gören Kamber, aslında anlatılan gibi olmadığını fark eder. Hem sebepsiz yere kaçırılmıştır hem de orada oldukça fazla adaletsizliğe tanık olmuştur. Müslümanlara eziyet edilir ve onları başka yere gönderir. Amacı Tebriz sınırları içerisinde Müslüman hiç kimseyi bırakmamaktır. Aka diye birisi ile arkadaşlık etmeye başlar ve onun kendisine anlattıklarını dinler.  Zaman içerisinde yakın dost olurlar. Şah Sultan kendi annesini dahi öldürmek konusunda şüphe duymayacak kadar acımasızdır. İki tane karısı vardır. Gülizar Begüm isimli karısından bir tane de erkek evladı vardır. Taçlı ise karşılıksız bir şekilde Şah’ın aşık olduğu karısıdır. Taçlı henüz küçük yaştan beri bildiği Ömer’e karşı sevgi besler.

Yavuz Sultan Selim Osmanlı Devleti’nin Hükümdarı’dır ve Şah Sultan ile görüşleri oldukça farklıdır. Şah Sultan ile aynı safta yer alan Kızılbaşlar’ı yakaladığı zaman zorla Müslüman olmalarını söyler. Aksi takdirde her birisinin canını alır. Yavuz Sultan Selim’in babası onun hükümdar olmasını istemez, babasına göre kardeşi hükümdar olmalıdır. Ancak Sultan Selim babasını dinlemez ve hükümdarlık tahtına kendisi oturur. Babası da ona beddua eder ve onun başına büyük bir iş gelmesini diler. Bu sebeple de genç yaşta ölmesini ister. Yavuz Sultan Selim yanına çalışanını da alarak Tebriz’de bulunur. Şah İsmail’in sarayının içerisine girer ve onu kandırır. Kendisini başka birisi olarak tanıtır ve bir oyun esnasında onu yener. Bu sebeple de saraydan atılır ve saray işlerinin işleyişini öğrenir.

Hasan ve Hüseyin ikizlerdir, düşünceleri ise farklı yönlerdedir. Birisi Şah Sultan diğeri ise Yavuz Sultan Selim’in tarafındadır. Çaldıran Savaşı esnasında Hasan, Hüseyin’i fark etmeden öldürür ve oldukça büyük üzüntü duyar. Giysilerini değiştirir ve Hüseyin gibi davranmaya başlar. Savaşı Yavuz Sultan Selim’in kazanacağını anlayan Şah oradan apar topar gider. Bu esnada yanına Gülizar’ı alır ve Taçlı orada kalır. Kamber ve Taçlı savaşın içerisinde kalırlar, canlarını zor kurtarırlar. Cafer Çelebi adında durumu iyi ve yaşı ileri birisiyle evlenir. Bu adam bir müddet sonra yaşamını yitirir.

Şah Sultan ise aşkını orada bıraktığı için üzgündür ve ne yapacağını bilemez. Hüseyin’e, Taçlı’yı öldürme görevini verir. Yavuz Sultan Selim ölmüştür ve Taçlı ile Hüseyin bu haberi aynı anda alır. Artık Şah Sultan’a hizmetine gerek kalmamıştır. Babasının ettiği beddua yerine gelmiştir ve bir çıban onun ölümüne neden olmuştur. Taçlı oldukça üzülür ve ağlar. Zaman içerisinde genç yaşta olan Şah da yaşamını yitirir. Taçlı ise ölürken Kamber’e mezarının nerede olduğunu kimsenin bilmesini istemediğini söyler. Taçlı da ölür ve mezarının başında Ömer dua okur.

Yazar Hakkında Bilgi

İskender Pala 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak’ta dünyaya gelmiş olan bir yazardır. Profesör ve araştırmacı kimliklerine de sahip olan yazarın birçok eseri mevcuttur. Yazılarından ve araştırmalarından dolayı almış olduğu ödülleri vardır. Divan Edebiyatı’nda araştırmacı olarak görev alır.

Suç Ve Ceza Kitap Özeti

Suç ve Ceza

Dostoyevski’nin yazmış olduğu bir dünya klasiği olan Suç ve Ceza, pek çok dile çevrilerek yıllardır dünyanın her yerinde büyük bir ilgi ile okunuyor. Yazarın olgunluk döneminde yazmış olduğu ilk romanı olan bu değerli eserde yazar, toplumsal kötülüklerin nedenlerini meydana çıkarırken, bu kötülüleri yapan kişilerin de ceza çekmeleri gerektiğini kaleme almıştır bu eserde. Suç ve Ceza eserinde Rusya’nın toplumsal yaşamını detaylı bir biçimde ele alan Dostoyevski, ölümünün üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen bile büyük ilgi ile okunmaya devam ediyor. Dünyana mal olmuş bu eseri gelin daha yakından inceleyelim.

Kitabın Konusu

Eski Rusya yıllarını detaylı bir biçimde ele alan Suç ve Ceza romanında, yaşanan yılın acı gerçeklerini işler. Maddi yetersizlikler ve yapılan haksızlıklar ile başkahramanın bir cinayet işlemesi üzerine olaylar bir bir yaşanmaya başlanır. İşlediği bu ceza ile kötü bir katının ölmesini ve pek çok insanın bu kötü kadından kurtulması ile beraber topluma faydalı bir iş yaptığını düşünen başkahraman aslında kötü bir şey yaptığını düşünmüyordu. Roman aslında kötülük yapan kişilerin cezasız kalmaması üzerine dönmektedir.

Kitabın Özeti

Son derece yoksul bir aileden gelen Rodya Raskolnikov, hukuk okurken bir anda okulu yarıda bıraktı ve bu akıllı gencin aklını sürekli siyasi ve felsefi düşünceler sarıyordu. Herkes tarafından nefret edilen ve pek çok insanın canını yakmış olan tefeci bir kadını öldürmeyi aklına sokan bu başkahraman, bu kadını öldürmekle hem maddi sıkıntılarını ortadan kaldıracak, hem de dünyayı bir pislikten kurtaracaktı. Rodya Raskolnikov, toplum yararına olabilecek bir cinayeti kabul edebilirdi ve bir gün bu tefeci kadının evine girerek onu cani bir şekilde balta ile öldürür. Tam bu esnada Alonya ile beraber yaşayan ve aslında hiç kimseye bir zararı dokunmayan üvey kız kardeşini de hesapta yokken öldürmek zorunda kalan Raskolnikov, tefecinin müşterilerinden aldığı birkaç değerli eşyayı aldığı gibi kimseye görünmeden oradan uzaklaşır. Kendisinin kimseye görünmeden işini halledip oradan uzaklaştığını düşünen Raskolnikov, yine de son derece kaygılı ve tedirgindi. Sergilemiş olduğu bu tedirginliği ile ailesini ve dostlarını da şüpheye düşürür. Romanın başkahramanı Raskolnikov’un hayatında yalnızca üç kadın bulunur bunlardan birincisi canından çok sevdiği annesidir. Kocasından kalma emekli maaş ile geçinen bu dul kadın düşkün ve bir o kadar da müşfiktir. Diğeri ise kız kardeşi olan Dünya’dır, sonuncusu ise işsiz bir kâtibin kızı olan Sonia isimli bir kızdır. En yakın arkadaşı olan Sonia ile sık sık olmasa da ara ara buluşur ve sıkı bir arkadaşlık edinirdi. Sonia’nın ailesi epey karışıktır, babası alkolik olduğu için sürekli evdekileri döven çulsuz bir insandır. Ahlaklı bir o kadar da iyi kalpli olan Sonia, dinine çok bağlı olması ile de bilinirken beklenmedik hayat şartları onu fahişe olmaya zorlamıştır. Cinayeti işlemiş olan Raskolnikov, öldürmüş olduğu kadının evinden çıkarken aldığı değerli eşyaları ortadan kaldırana kadar oldukça delirmiş haldeydi. Ödemiş olduğu bir borç problemi ile karakola çağrılan Raskolnikov, polislerin yanında korkuyla karışık bir heyecan yüzünden bayılır kalır. Tüm bunların üzerine hastalanan Raskolnikov, günlerce hasta bir şekilde yatarken aklına bir anda cinayeti işlediği yere giderek kendini rahatlatmak istemesi fikri gelir. Ardından cinayetin işlendiği eve giden Raskolnikov orada bulunan komiser ile tanışır ve sergilemiş olduğu tutum ve davranışlar neticesi ile dikkat geçer ve olayın zanlısı haline gelir. Son derece akıllı bir adam olan Komiser Porfiry Petroviç, oraya gelen ve tedirgin davranışları ile kendini ele veren Raskolnikov’un katil olduğunu düşünmeye başlar. Yakın arkadaş olarak gördüğü Sonia’ya aslında içten içe duygular besleyen Raskolnikov sonunda kendini tutamaz ve işlediği cinayet ile beraber, ona olan aşkını itiraf eder. Fahişelik yapmasına rağmen dini inançları yüksek olan bu yürekli kız, Raskolnikov’a acımaya başlar ve suçunu itiraf ederek bu durumun bedelini ödemesi gerektiğini dile getirir. Çektiği vicdan azaplarına daha fazla dayanamayan Raskolnikov, suçunu polise itiraf eder. Bu cinayet üzerine sürgün yiyen Raskolnikov, aşık olduğu Sonia tarafından beklenecektir. Sürgün yemesine rağmen pek çok insanın canını yaktığı düşüncesi ile o tefeciyi öldürdüğünden pişman değildir. Sonia sayesinde dinine bağlanmaya başlayan Raskolnikov, sevdiğine kavuşacağı günü sabır ile beklemektedir.

Kitabın Karakterleri

Rodya Raskolnikov: Suç ve Ceza eserinin başkahramanı olan bu kişi, hukuk eğitimini yarıda keserek çeşitli çatışmalara karışır ve heyecanlı anlar yaşar.

Razumikin: Bu karakter, başkahraman Rodya Raskolnikov’un en yakın arkadaşıdır.

Pulcheia Alexandrovna Raskolnikov: Başkahraman Rodya Raskolnikov’un annesi olan bu kadın, ölen kocasının emekli maaşı ile geçinmeye çalışan bir duldur.

Dünya: Luzhin ile nişanlı olan bu kız, Rodion’un da kız kardeşi ve son derece neşeli bir yapıya sahiptir.

Zozimov: Raskolnikov’un hekimi olan bu karakter, aynı zamanda en samimi arkadaşıdır da.

Avdotya Romanovna: Rodya Raskolnikov’un kız kardeşi olan bu karakter, romanın bitmesine yakın annesi ile beraber ziyaretine gelir ve son derece üzgün bir biçimde beklerler.

Marmeladov: Rodya Raskolnikov’un meyhanede karşılaştığı ve tanıştığı kişi olan bu karakter, üç çocuk babası bir içkici karakterdir.

Pctroviç Luzhin: Kendi çabaları ile bir yerlere gelebilmiş, son derece gururlu bir kişiliktir. Yüksek maaşlı bir memur olan Luzhin, Dounia ile nişanlıdır da aynı zamanda.

Sonya: Yoksul bir aileye mensup olan Sonya, son derece karakter sahibi, ahlaklı edepli ve bir o kadar da dinine bağlı bir kızdır. Ne yazık ki hayat şartları onu bir fahişe olmaya iter.

Ardadiy Ivanoçiv Avidrigailov: Rodion’un kız kardeşi olan Dünya’nın patronudur.

Maria Petrovno Svidrigailov: Arkadiy’in vefat eden eşinin ta kendisidir.

Dimitri: İş bulamayan, içkici, mazoşist yapısı ile bir memur karakterdir.

Alyona Ivanovna: Tefeci olan yaşlı bir karakterdir.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Dünya klasikleri arasına girebilecek önemli eserler vermiş olan Dostoyevski, edebiyat tarihinin kuşkusuz en başarılı yazarlarından birisidir. 1821 tarihinde dünyaya gelmiş olan Moskova’lı yazar, son derece fakir bir ailenin çocuğudur. Ömür boyu yoksulluk çeken Dostoyevski, alkolik bir doktor baba ile hasta bir annenin, 6 çocuğundan ikincisiydi. Çocukluk yılları epey buhranlı geçen Dostoyevski, geçirdiği bazı ağır hastalıklar neticesinde önce annesini, ardından babasının ölümü ile yıkıldı. Babası ile kavga ettiği zamanlarda onun ölmesini dileyen yazar, babasının ölmesi üzerine kendini suçlu görür ve ağır bir depresyon yaşar bu esnada yazarda da çeşitli sağlık problemi ortaya çıkar. Dostoyevski yaşadığı bunca acılara rağmen, kaleminin gücü ve edebi kimliği ile tüm dünyaya ismini duyurmuş önemli yazarların başında gelmektedir. Bu önemli yazarın eserleri başlıca şu şekildedir:

  • Suç ve Ceza
  • Yer Altından Notlar
  • İnsancıklar
  • Karamazov Kardeşler
  • Kumarbaz
  • Budala
  • Ezilenler
  • Öteki
  • Beyaz Geceler
  • Ölülerin Evinden Anılar
  • Uysal Kız
  • Bir Yazarın Günlüğü
  • Tatsız Bir Olay
  • Amcanın Düşü
  • Ev Sahibesi
  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
  • Netaçka Nezvanova
  • Cinler
  • Delikanlı

Son Ada Kitap Özeti

Son Ada

Son Ada yazarı Zülfü Livaneli’dir. Bu hikayenin isminde anlatmak istediği şey Son Sığınak son insanı, köşe olarak değerlendirilmesini babında bu isim vermiştir. Bu kitapta da Ütopya gibi ütopik şeyler vardır. Ama çıkarılması gereken dersler bakımından insanların felsefi açıdan düşünmesi gerekir.

 Son Ada Kitabın Özeti

Zengin bir adam tarafından yıllar önce cennet gibi içinde doğal güzellikler olan bir ada satın alması üzerine ve bu adada tek yaşamak için dostlarına adaya davet etmiştir. Onlara ev yapabilecekleri huzurlu bir ortam vermesinin ardından toplam olarak adada 40 tane ev bulunur. Hemen hemen her aileye bir ile 40’a kadar numara konmuştur. Adları ile ev sahiplerine evlerin numaraları ile hitap edilmiştir.

Ada sahibi bir numaralı evde yaşamaktaymış. Ölünce oğlu bir numaralı eve yerleşti. Herkes mutlu ve rahat bir şekilde ada da yaşarlarmış. Bir kişinin ölmesi ölen kişinin evine kimin taşınacağım büyük bir merak konusuydu. Bu ev satılığa çıktığında evi satın alan kişi ise emekliye ayrılmış bir darbecidir. Adaya yerleştiğinde orada da huzurlu ve mutlu günlerden eser kalmamıştır.

Başkan da ada halkına turizm bakımından gelişebileceği kanısında söylentiler çıkarmıştır. Ardından bu söylentilerin üzerine birkaç kişi hariç bu duruma büyük bir inanç içerisinde yolda bile gölge yapan ağaçları kesmeye başlar. Ondan sonra herkes martıları öldürmek için seferber olurlar. Ama bu sefer de Ada’nın doğal güzelliğinin yitirmesi an meselesi haline gelir.

Ada sakinleri tilkilerden başı belaya girmek üzeredir. Doğanın dengesinin bozulması üzerine tilkilerden dolayı adayı birçok hayvanın özellikle de yılan basmıştır. Yılanlardan kurtulmak adına leylek getirmek istenir. Ama dolandırıcıların kurbanı olurlar. Bir düşünce olarak ormanı yakarlar. Her yer kül olur. Kaldıkları evler bile ellerinden kayıp gider.

Romanı ağlatan yazar ise sevgilisi ile beraber adayı terk ederler. Başkanın cenazesini kaldırıp bakkalın oğlunu terörist ilan etmeleri üzerine adadaki herkes polis tarafından tutuklanır. Ada martılara kalır.

Son Ada Hikaye de Anlatılmak İstenen Şey

Turizm açısından karlı bir iş yapılmak istenirse bile adanın doğal dengesinin bozulmaması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Para için kendi yaşadığını ormanı yakması veya o hayvanlara zarar vermesi ileride o adanın veya o mekanı dengesinin bozulacağını işaret eder. Böyle bir durumla karşılaşan sahipler eğer bu öyle bir şey inanmayıp kendi huzurları ve mutluluklar için adada normal olarak yaşamaya devam etseler de şu an belki de böyle bir tutukluluk halinin devamına gerek kalmazdı. Onun için bulunduğumuz durum şartlarını en uygun olacak şekilde değerlendirip hayvanlara veya canlılara zarar vermeden kendi mutluluğumuzu göz önünde bulundurarak yaşamaya çalışmalıyız.

Kitabın sayfa sayısı 200 sayfa olduğu için ve büyük mağaza veya internet üzerinden alabileceğiniz bir kitap olduğu için okunması ve bulunması oldukça basit bir kitaptır. Yazarın anlatım bakımından açık bir dille yazmış olduğu bu kitap küçük veya büyük tarafından herkes okuyup değerlendirilebilir.

Son Ada Yazar Hakkında

Kitabın yazarı Zülfü Livaneli’ dir. Gerçek ismi ise Ömer Zülfü Livaneli oğludur. Bu yazar Türk müzisyen bir kişi aynı zamanda veya politikacılık yazar ve yönetmen gibi birçok kariyeri mevcuttur. 20 Haziran tarihinde 1946’da Konya ilimizde doğmuştur. Livanelioğlu ailesi aslında köken bakımından oldukça kökenli bir ailedir. Yargıtay başvuran vekilliğine kadar görevi yüksektir. Livaneli 1996 yılında Paris’te UNESCO adında bir millet bir kurul tarafından büyükelçilik verilmiştir.

1978 yılına gelindiğinde ise Nazım türkülerinin şiirlerinin bir arada bulundu bir şiir bestesi oluşturmuştur. Kızı da müzikle ilgilenmiştir ve 5 tane albümü bulunur. Siyasi kariyerinde ise birçok konuda kendisi unvan sahibidir. 1994 yerel seçimlerinde İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına aday gösterilmiştir. Anavatan Partisi’nin İlhan Kesici ve Refah Partisi’nin Recep Tayyip Erdoğan olduğu çekişmeli bir seçim sonrasında Livaneli 3 olarak gelmiştir. Ailesinin bu kadar köklü olması onu daha çok kişiye ulaşmasına sebep olmuş olabilir. Bu yüzden de yazarın soyadının Livaneli olması popüler olmasını sağlayabilir. Livaneli ailesinin bir üyesi olan bu yazar eğitim konusunda da oldukça iyi bir okul dönemi geçirmiştir. Bu durumda ada hakimiyet bakımından yazdıklarına iyi bir şekilde hakim olabilir.