Gümüş Kanat (Cahit Uçuk) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gümüş Kanat

Cahit Uçuk tarafından yazılan Gümüş Kanat konusu olarak iyiliklerin karşılıklı gerçekleştirildiği, yapılan iyiliklerin her daim geri döneceği; kötülük ile karşılaşılsa dahi umudun kaybedilmemesi gerektiği üzerine kuruludur. Aile, arkadaşlık ve dostluğun toplum içerisine büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır.

Bilge Kültür ve Sanat tarafından yayınlanan bu kitap, ilk olarak 2002 yılında basılmıştır. Gümüş Kanat kaç sayfa incelemesi yapıldığında ise 208 sayfa olduğu görülmektedir. Ana fikri insanın denemeden asla vazgeçmemesi üzerine kuruludur.

Tüm karakterleri ve olayları mükemmel bir şekilde işleyen Gümüş Kanat, henüz okumamışsanız okumanız gereken kitaplar arasında yer almaktadır.

Gümüş Kanat İçerisindeki Karakterler

Gümüş Kanat içerisinde çok sayıda karakter vardır. Yazarı tarafından bunlar başarılı bir şekilde işlenmiş olup, Gümüş Kanat incelemesi temel kahramanlar için şu şekilde verilebilir;

  1. Kemâl: 11 yaşında bir çocuk olan Kemâl, iyiliklerle dolu bir insandır.
  2. Ayhan: Kemâl’in bir arkadaşıdır. Geçimini simit satarak yapsa da, arkadaşı sayesinde matbaaya girer.
  3. Cemal: Kemâl’in babasıdır. Matbaada bir kaza yaparak sakatlık geçirir. Mavi gözlü, uzun boylu ve güçlü bir karakteridir.
  4. Naf: Kemâl’in kedisidir.
  5. Mikloş Efendi: Macaristanlı bir karakter olup, pul satmaktadır.
  6. Nevzat Bey: Yakınlarını depremde yitirmiş bir karakterdir. Orta yaşını geçmiştir.
  7. Süzen: Kemâl’in annesidir. Eşi olan Cemal sakatlık geçirince gündeliğe başlamış, dikiş yapmıştır. Sarışın ve güler yüzlü bir kadındır.
  8. Süleyman Ağa: Matbaanın kapıcısı görevindedir.
  9. Usta Bara: Matbaa içinde usta başı görevini yapmaktadır.

Kitabın içerisinde yardımcı nitelikle karakter de vardır. Bunlar kitabın ana konusunu meydana getirmektedir.

Gümüş Kanat Konusu

Gümüş Kanat, konu olarak aile, arkadaşlık ve dostluk gibi kavramların toplumda büyük bir önem taşıdığını ele almaktadır. Gümüş Kanat incelemesi yapılacak olursa bunların da dışında konulara değindiği görülmektedir.

Bu bakımdan yapılan iyiliklerin geri döneceğini, iyiliğin karşılıklı olduğu ele almaktadır. Kötülükler bile olsa, insanların umudunu kaybetmemesi gerektiğini ele almaktadır.

Gümüş Kanat Konusu

Her kitabın bir ana karakteri bulunmaktadır. Gümüş Kanat’ta ise ana kahraman, 11 yaşında olan Kemâl bir pozisyondadır. İyilikler ile dolu bir insan olan Kemâl, herkes tarafından sevilmekte olan, hassas bir karaktere sahip ve her zaman iyiyi yapmaya çalışan bir insandır. Anne babasını, diğer insanları, tüm canlıları sevmektedir.

Büyüklerine karşı saygılı olup, diğer insanlara elinden geldiği kadar yardım etmektedir. Günlerden bir gün, babası olan Cemal’in çalıştığı matbaaya gider. Burada pencerenin demirlerine arasına sıkışan ve çıkamayan bir kuşu fark eder. Ardından babasına da söyleyerek, kuşu birlikte kurtarırlar. Ancak bakıma ihtiyacı olduğu için, evlerine getirirler ve böylece iyileşmeye başlar. Kanat rengi sebebiyle ona Gümüş Kanat ismini koyarlar. Gümüş Kanat özeti kapsamında bundan sonra kuş onun rüyalarına girmekte, yol göstermekte ve aileyi güç durumlardan kurtaracaktır.

Cağaloğlu’nda bir matbaada çalışan babası, ustabaşıdır. Ne var ki iş esnasında bir gün çırağını kurtarmaya çalışırken, makine dört parmağını alır. Bu durum çalışamamasına sebep olur. Kemâl’in annesi, bundan sonra gündelik temizliğe, dikiş yapmaya başlar. Cemal bu duruma karşı üzülmektedir. Çalışamadığı için değersiz hissetmeye de başlayınca hastalanır.

Tam da bu sırada kuş, Kemâl’in rüyasına girer. Ona, işe girmesine yönelik öğüt verir. Böylece çalışkan bir öğrenci olan Kemâl, öğüt üzerine matbaada işe girer. Her ne kadar annesi yakın zamanda yaşanan kazadan dolayı bunu istemese de, maddi zorluklar böylece azalır. Böylece hem çalışır hem de babasıyla ilgilenmeye başlar.

Bu sırada okulu da devam etmektedir. Gümüş Kanat konusu içerisinde bulunan öğretmeni ona yardım etmek, derslerden kalmasını önlemek için özel dersler verir. Kendisine imtihanlara katılmasının yeterli olduğunu belirtir. Kemâl, büyüdüğünde üniversiteye gitmeyi, mühendis olmayı arzulamaktadır.

Kemâl tüm bu işleri yaparken, eve döndüğünde annesine de yardım eder. Ne var ki ilk başlarda, babasından işe girdiği saklı tutulur. Aldığı ilk haftalık ile eve yiyecekler alır ve bu esnada durumu anlatır. Bundan sonra kendisinin gayretleri sonucu babası iyileşir.

Bu olaylar devam ederken, Barba Usta işletmenin altında bir dehliz olduğunu, Doğu Roma zamanına kadar uzandığını ve Sultanahmet’e dek gittiğini belirtir. Ardından da beraber buraya giderler. Kemâl, bu gezinti esnasında bir para bulur. Üzerindeki tasvirde gümüş kanat vardır. Bundan bir süre sonra uykusunda o dehlize tekrar girdiğini ancak ustasının olmadığını ve kaybolduğunu görür. Gümüş Kanat bu esnada gelerek, ona yolu gösterir.

Bu olayların yaşanması ardından, Kemâl bir gün Sultan Ahmet Camisine gider ve dua etmeye başlar. Buradan çıkışta arkeologların kaza yaptığını görür. Bu yer, Kemâl’in rüyada gördüğü ve çalıştığı yere dek giden yerdir. Onlara dehlizin detaylarını anlatır.

Aslında bu dehliz, oldukça uzun bir süredir aranmaktadır ve Topkapı Sarayına giden bir geçittir. Bunun yardımıyla Kemâl gazetelere bile çıkar ve madalya kazanır. Bunun da üzerinde gümüş kanatları olan bir kuş bulunmaktadır.

Kitapları da seven bir çocuk olan Kemâl, caddede sergi açan Nevzat Bey adlı bir karakterden temin etmektedir. Yine buraya gittiğinde, kendisine Kamerde İlk İnsanlar adlı kitap hediye edilir. Kemâl eve geldiğinde kitabı ciltlemeye başlar. Ne var ki çok değerli bir pul keşfeder. Babası ise kendisine pulun değil, kitabın hediye edildiğini ve Nevzat Bey’e götürmesi gerektiğini belirtir…

Gülten Dayıoğlu Hayatı ve Eserleri

Gülten Dayıoğlu

Türk edebiyatının tanınan isimlerinden birisi olan Gülten Dayıoğlu hayatı ve eserleri edebiyat dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. Roman ve öykü yazarı olan Gülten Dayıoğlu, çocuk ve gençlik edebiyatı kategorisinin en iyi yazarlardan biri olarak bilinmektedir. Ünlü yazar roman ve öykü yazmasının yanı sıra, sanat hayatı boyunca pek çok kez radyo ve televizyon için de oyunlar kaleme almıştır.

Ünlü yazar Gülten Dayıoğlu en çok okunan eserleri ise çocuklar ve gençler için yazdığı kitaplar olmaktadır. Gülten Dayıoğlu’nun altı ile dokuz yaş arası çocuklar için yazdığı, 20 kitaptan oluşan serisi Ece ile Yüce en çok okunan kitaplar arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Aynı zamanda sanat kariyeri boyunca eğitim sorunlarını ele alan görüşlerini Milliyet ve Cumhuriyet gibi büyük gazetelerde köşe yazıları ile belirtmiştir.

Gülten Dayıoğlu Hayatı

Tanınmış yazar Gülten Dayıoğlu, 15 Mayıs 1935 yılında Kütahya’nın Emet ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası şapka yapımı ustası Lütfi Efendi, annesi ise Kütahya’nın köklü ailelerinden olan Hacı Memiş ailesinden Emine Hanım’dır. Gülten Dayıoğlu ailenin tek çocuğu olup, küçük yaşlarda babası evi terk edince annesi tarafından büyütülmüştür. Ünlü yazar Gülten Dayıoğlu’nun hayatı yazarlık ile geçmiştir.

Çocukluğunu Emet’te geçiren Dayıoğlu, ilkokulu Emetve Kütahya’da okuduktan sonra annesinin İstanbul’a yerleşmesi ile 1956 yılında Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’ne başlamış ve buradan başarı ile mezun olmuştur. Üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumuştur.

Üniversiteden sonra 1958 senesinde Cevdet Bey ile evlenmiştir. Daha sonra Gülten Dayıoğlu, dışarıdan sınavlara girerek, ilkokul öğretmeni olmuş ve böylelikle 15 sene sürecek olan öğretmenlik hayatına başlamıştır. 15 senelik öğretmenlikten sonra 1976’da ciddi bir mide rahatsızlığı geçirerek, öğretmenlikten istifa etmiş ve tamamen kendini yazarlık çalışmalarına vermiştir. Gülten Dayıoğlu’nun Cevdet Bey ile olan evliliğinden iki tane oğlu olmuştur.

Gülten Dayıoğlu Eserleri

Gülten Dayıoğlu yazarlık kariyeri boyunca 73 kitap kaleme almış ve eserleri ile edebiyat dalında pek çok ödül kazanmıştır. Gülten Dayıoğlu’nun yazarlık yeteneği daha ilkokul sıralarında öğretmeni tarafından keşfedilmiştir. Buna bağlı olarak ünlü yazarın ilk öyküsü 15 yaşında iken, Afyon’da basılan bir yerel gazetede de yayınlanmıştır.

Çocuk ve Gençlik Edebiyatı kategorisinde en iyi yazarlardan birisi olan Gülten Dayıoğlu, aynı zamanda bu alanda Üç Kuşağın Yazarı unvanını elde etmiştir. Edebiyat dünyasının en ünlü simalarından birisi olan Gülten Dayıoğlu eserleri de, her zaman en çok okunan kitap listelerinde en üst sıralarda yer almıştır. Gülten Dayıoğlu yazarlık kariyerine ek olarak, yurt dışı ve yurt içi olmak üzere çocukların eğitim hayatları ile ilgili çalışmalara da imza atmış ve bu konuda olan araştırmalarını gazetelerde yayınlamıştır.

Buna bağlantılı olarak 1965 ile 1967 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde, 1967 yılından sonra ise Milliyet gazetesinde, eğitimle ilgili olan pek çok makalesi yayınlanmıştır. Dünya çapında tanınmış yazar Gülten Dayıoğlu hayatı ve eserleri dâhilinde olan başlıca çalışmaları ise şu şekilde sıralanmaktadır;

Gülten Dayıoğlu Çocuk Romanları

  • Dört Kardeştiler – 1971
  • Suna’nın Serçeleri – 1974
  • Ben Büyüyünce – 1979
  • Fadiş – 1971
  • Yurdumu Özledim – 1977
  • Parbat Dağının Esrarı – 1989
  • Akıllı Pireler – 1982
  • Yeşil Kiraz – 1992
  • Midos Kartalının Gözleri – 1991
  • Dünya Çocukların Olsa – 1981
  • Ölümsüz Ece- 1985
  • Tuna’dan Uçan Kuş – 1992
  • Işın Çağı Çocukları – 1987
  • Ece ile Yüce – 20 Kitaplık Seri

Gülten Dayıoğlu Uzun Öyküler

  • Leylak Karda Kaldı – 1979
  • Kır Gezisi – 1983
  • Kumluktaki Yavru Martı – 1984
  • Yaşanmış Hayvan Öyküleri 1 ve 2 – 1991
  • Uçan Motor – 1965
  • Sıcak Ekmek – 1984
  • Azat Kuşu – 1984
  • Uçurtma – 1984
  • Küskün Ayıcık – 1989
  • Leylek Karda Kaldı – 1991
  • Kırmızı Bisikletin Binicisi – 1965
  • Şenlik Günü – 1983
  • Neşeli Boyacı – 1988
  • Deli Bey – 1984
  • Alacakaranlık Kuşları – 2003
  • Gül Gelin – 1987

Gülten Dayıoğlu Öyküler

  • Geriye Dönenler – 1986
  • Geride Kalanlar – 1975
  • Döl – 1970

Gülten Dayıoğlu Gezi Kitapları

  • Bambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk – 1990
  • Kafdağının Ardına Yolculuk – 1987
  • Kangurular ülkesi Avusturalya ya Yolculuk – 1991
  • Okyanuslar Ötesine Yolculuk – 1990
  • Doğal Güzellikler Ülkesi Kenya’ya Yolculuk – 1993
  • Efsaneler Ülkesi Çin’e Yolculuk – 1990

Gülten Dayıoğlu’nun Kazandığı Ödüller

  • 1990 yılı Altın Kitap ödülü
  • 1989 yılı, Parpat Dağının Esrarı adlı eseri ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanı Ödülü
  • 1974 yılı Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması Birincilik Ödülü
  • 1965 yılı Döl isimli öyküsü ile Yunus Nadi Yarışması Öykü Ödülü
  • 1987 yılı Kafdağı’nın Ardına Yolculuk adlı eseri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Çocuk Edebiyatı Ödülü
  • 1987 yılı Gül Gelin isimli öyküsüyle Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı Ödülü
  • Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Ödülü – 1991
  • Çocuk Edebiyatı ve Sanatçılar Birliği tarafından verilen, Çocuk Edebiyatı Yaşam Boyu Hizmet Ödülü – 2001
  • Türkiye Edebiyatçılar Birliği Hizmet Onur Ödülü – 2002
  • Türkiye Kütüphaneler Birliği tarafından verilen En Başarılı Çocuk Kitapları Yazarı Birincilik Ödülü – 2008
  • Kabataş Lisesi ve Kabataşlılar Derneği tarafından verilen Behçet Necatigil Edebiyat Onur Ödülü – 2009
  • Türkiye Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü – 2000
  • Bütün bu ödüllerin yanı sıra 2007 senesinde, Gülten Dayıoğlu adını taşıyan bir vakıf ve kütüphane kurulmuştur.

Güliver’in Gezileri (Jonathan Swift) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Güliver'in Gezileri

Jonathan Swift’in eseri olan Güliver’in Gezileri romanı, gerçeküstü ve çocuksu içeriğinin yanı sıra arka planda ciddi bir toplumsal ve siyasal eleştirir barındırır. Yazar dönemine göre oldukça farklı bir bakış açısına sahiptir ve yaşamında gördüğü bazı olumsuz uygulamaları eleştirerek eserine yansıtır. 1667 senesinde İrlanda’da doğan Jonathan Swift amcasının yanında büyüdükten sonra Sir William Temple’nin yardımı aracılığı ile rahip olarak göreve başlar.

Ardından Londra’ya gider. Din ve siyaset konularında yazan yazar; İngiltere’deki adam kayırma ve siyasi bu tarz sorunları sebep olduğu duruma açıkça şahit olur. Bu nedenle alanında ilerleyemez. Karışık tüm bu unsurları bırakarak İrlanda’ya geri döner.

İşte böyle bir süreç içerisinde yazılan arka plana sahip oldukça önemli bir eser olan Güliver’in Gezileri kitabının ayrıntıları pek çok okur tarafından merak edilmektedir. Şimdi eserin konusu, özeti ve incelemesi ile devam edelim:

Güliver’in Gezileri Özeti

Güliver 4 tane ülkeye seyahat gerçekleştirir. İlk seyahati Lilliput ülkesidir. Burası Cüceler Ülkesi olarak geçmektedir. Burası devamlı savaşmakta olan ve kendisine düşman bulmaya gayret eden tuhaf bir ülkedir. Sonunda Güliver de onlar için düşman olarak ilan edilir. Burada çok sayıda kötü siyasetçi vardır. Bir diğer ülke ismi Devler Ülkesidir.

Devler Cüceler ülkesindeki insanlara göre daha insani ve barışçıldır ancak onlar da Güliver’i satmaya kalkışır. Bu esnada kral Güliver’i çok sever. Güliver de krallar için kendi ülkesinde yer alan hukuki ve siyasi yozlaşmayı anlatır. Gittiği ülke ise Laputa’dır. Bu kısımda ise uçan adada yaşamakta olan yoldan çıkmış bir halk ve siyasetçiler grubu vardır. Son ziyareti ise Yahoo hayvanlarının ve adların bulunduğu bir adadır.

Güliver gittiği bu ülkeleri kraliçe namına işgal etmeyi ve sömürmeyi düşünmez. Dünya üzerinde sömürge imparatorluğu ve coğrafi keşifler gibi uygulamalarıyla eleştirisini gerçekleştirir. Son olarak yolculuğunu bitirip evine geri döner. Güliver’in Gezileri özeti temel olarak yaptığı bu yolculuklar ve buralarda gördüğü yozlaşmanın üzerine kuruludur.

Güliver’in Gezileri Konusu

Güliver’in Gezileri; temelde Güliver karakterinin farklı ve gerçeküstü ülkelere yaptığı seyahatleri konu alır. Güliver birbirinden oldukça farklı 4 tane ülkeye ziyaret gerçekleştirir. Her birinde farklı bir sorun ve yozlaşma görülür. Devler ve Cüceler ülkesinin ardından diğer ada ülkelerine giden Güliver seyahatlerin ardından evine geri döner.

Güliver’in Gezileri konusu temel alınarak masalsı bir çocuk kitabı olarak değerlendirilir. Ancak pek çok başarılı romanda olduğu gibi sağlam bir altyapı ve arka plan üzerinden işlemektedir. Bu arka planda aslında yazarın gördüğü sorunlar üzerinden mevcut sisteme karşı bir eleştiri vardır.

Güliver’in Gezileri İncelemesi

Güliver’in Gezileri romanını anlamak ve doğru şekilde inceleyebilmek için yazarının hayat hikayesi hakkında fikir sahibi olmak gerekir. Kitap yazarı ile ilgili bilgi edinmeden de okunabilir ama kitabın asıl anlatmayı amaçladığı arka plan es geçirmiş olur. Zira yazar gerçek hayatta gördüğü siyasi ve çıkar odaklı çatışmaları ve yaşadığı tüm sorunları bu macera dolu esere yansıtmıştır.

Güliver’in Gezileri kitabının yazan Jonathan Swift; 1667 senesinde İrlanda’da dünyaya gelmiş ve Londra’da papazlık yapmıştır. Politikacılar ve tavırlarından, siyasi kargaşalardan yorulan yazar;  İngiltere’deki adam kayırma durumlarından dolayı mesleğinde ilerleyememiş ve tüm bu sorunlardan kaçmak için İrlanda’ya geri dönmüştür.

İşte böyle bir hayat hikayesi içinde Güliver’in Gezileri’ni kaleme alan yazar; aslında bu süreçlerde yaşadıkları ve hissettikleri üzerinden bir eleştiri getirir. Siyaset ve halk arasındaki uçurumu ve ülkede yaşanan politik karışıklıkları yansıtır. Roman temel olarak siyasi eleştiri eseridir. toplumsal düzensizliği, bencillik ve açgözlülüğü, entrika meraklısı siyasetçileri, sömürge fikrine sahip kişileri ve ülkesindeki yozlaşmış olarak gördüğü hukuk gibi tüm içerikleri eleştirir. Eser 20. yüzyılda resimlendirilmiştir ve ilk iki hikayesi ile çocuk kitabına dönüştürülmüştür.

 Güliver’in Gezileri incelemesi; eğlenceli çocuk kitabı kapağının arkasında,  ülkesindeki çalkantılardan ve olumsuzluklardan rahatsız olarak eleştiri getiren bir yazarın eseri olarak değerlendirilebilir. Herkesin bildiği şekilde çocuk kitabı olmasının yanı sıra 1700’lü senelerin siyasi düzenini eleştiren en önemli yapıtlar arasında yer alır.

Aslında bugüne gelmiş başarılı pek çok esere bakıldığında, birçok çocuk kitabı da dahil olmak üzere,  arka planlarında toplumsal süreçlere dair bilgi elde edilebilir. Yazarlar genel olarak ön planda sundukları farklı karakterleriyle ve onların başından geçen olay örgüsü çevresinden; aslında içinde bulundukları toplumun ve düzensiz gördükleri işleyişin eleştirisini getirirler. Yazarlar, genel olarak pek çok sorun ve yozlaşmaya karşı duyarlı insanlar olmaları sebebiyle, eserlerinde bu arka planları sıklıkla işlerler.

 Güliver’in Gezileri kaç sayfa diye soranlar için eserin sayfa sayısının çeviriye göre değiştiği söylenebilir. Ancak bilinen güncel çevirisini 344 sayfa olduğu bilinmektedir. Güliver’in Gezileri Güliver’in ülkelerde gördüğü farklı maceraları yansıttığı bir eserdir. Güliver, öncelikle cüceler ülkesine ardından devler ülkesine gider.

Daha sonra Laputa ülkesine ve en son ada ülkesine ulaşan kahraman; birbirinden farklı özelliklere sahip olsalar da tüm bu ülkelerde genelde aynı sorunları görür. Güliver’in Gezileri eserini yazan Jonathan Swift bulunduğu dönemdeki sorunlara kendi anlatımıyla ve üslubuyla eleştiri getirmiştir. Eserindeki karakter de tıpkı kendisi gibi sonunda evine döner.

Gülistan (Sadi) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gülistan

Türkçe’ ye birden fazla kez tercümesi yapılarak Türk Edebiyat tarihinde şairlerce yazılan eser bölümleri aşağıdaki gibidir,

Gülistan Özeti

Sadi Şirazi’ nin kitabı baştan sona incelendiğinde, Gülistan özeti bakımından, sekiz bölümden meydana gelmiş, hikâye ve şiir birlikte kullanılmış bir eserdir. Padişahın hal ve davranışları, olarak adlandırılan ilk bölüm, kırk öykünün peş peşe anlatılmasından meydana gelir. Ve bu hikâyeler, sultanın, yönetimde, takındığı davranış ve hareketlerin ne şekilde olduğu ile ilgilidir.

Küçük fakat anlamlı başlıklar altında hikâye gizlidir. Geçmiş dönem sultanlarından Mahmut’u, Horasan idarecisinin onu çok sonra, düşünde görmesinin küçük bir başlıkla anlatılması gibi. Rüyanın devamında, Sultan Mahmut’un her yerinin, paramparça olmasına karşın, gözleri ışıl ışıldır.

Yorum yapılması için, günlerce kafa yorulan bu düş, nihayetinde açığa kavuşmuştur. Yaşadığı sürece insanlığa yaptığı işlerle, birçok faydası ve hizmetleri olan kişilerin, emri hak vaki olduktan sonra, gözleri kapanmadan öteki dünyaya uğurlanırlar. Aynı zamanda, Sadi’nin Gülistanı insanın iyilikle yoğrulan bir varlık olduğu, bunun için yeryüzünde nefes aldığımız her daim, kötülük yerine iyiliği tercih etmemiz gerektiğini dikkat çekmiştir.

İkinci pafta, Ahlak ile ilgilidir. Allah’a yakın kulların davranışları incelenir. Dolayısıyla belli bir seviye ve erdeme ulaşmış insan nasıl olduğu hakkında okuyucuyu bilgilendirir. Öykülerin tamamı kırk sekiz tanedir. Hastalara deva ünlü hekim Lokman’a ‘’Masal gibi’’ öyküsünde, konuştuktan sonra, ahlaklı biri olmayı kimin aracılığıyla elde ettin gibi bir sualde bulunur.

Bunun üzerine, ahlakı olmayan ahlaksızlardan güzel ahlakı öğrendim, yanıtını Lokman hekimden alacaktır. Mantığa uygun yazılmış bir sözü kitabın sonlarına doğru, bilgisiz yüz tane kitap bile, okusa bu okudukları ona masal gibi gelir diye, çevirip yazacaktır.

İnsanın kendisinde var olanı baş tacı yapıp, kıymetini bilip yetinmesi ile ilgili olan üçüncü kısmını hasta olarak isimlendirmiştir. Bu kısım yirmi dokuz güzel öykünün bir araya gelmesi ile yazılmıştır. Bu hikâye de yazar, başkasının konuşturarak, yüreğinin istediği bir şey var mı diye sordurur?

Acılar içinde olan hasta ise cevaben, bir şeyleri arzulamamayı isterim diye yanıtlar. Çıkarılacak ana fikirde, her daim şükredip, kaybolup gitmeden, var olanın değerini bilme, konu olarak işlenmiştir.

Dördüncü kısım, susmanın yararı anlatılmış olup, ‘’Sükûn ile’’ isimlendirilmiştir. On üç öyküden bir araya gelir. Kendisine türlü zulümler yapan, aşağılayan birine derviş dönüp şöyle der. Benim kendimi, tanıdığım kadar, sen beni tanıyamazsın.

Senin düşündüğünden daha kötüyüm der. Böylece, mütevazı kişiliğini ortaya koyar. Neticece itibari ile, hiçbir şeyden haberi olmayan bilgisizle, eğitim almış biri karşı, karşıya gelmek istemez.

Beşinci bölümde, gençlikte yaşanan aşkı konu eder. Yirmi bir öyküden oluşur. Ey, sarhoş sevgili başlığıyla ele alınan bölüm, aylarca ve günlerce sevdiği insanı arayıp da bulamayınca, aşık bir gün tesadüfen onunla karşılaşır.

Hesap sorarcasına ona döner ve der ki, neredeydin? senin hasretin içindeydim. Aşık karşılık olarak, özlem çekmek usançtan evladır diyecektir. Bölüm özetinde, dünyanın hangi duygusunu, yaşıyor olsak bile bir ölçü dahilinde olması gerektiğine vurgu yapar.

Altıncı bölümde, yaşlılık gelince takatten düşen insan oğlunun yaşadıkları ile işlenmiştir. Sekiz öykücükten oluşur. Bölüm ölüm isteği diye isimlendirilmiştir. Dereye inen zengin fakat yaşlı biri, burada Allah’a dua da bulunur.

Ve bir çocuk ister. Olay örgüsü Diyarbakır’da geçer. Sonunda bir erkek çocuğu olur. Çocuk bu öyküyü babasının ağzından duyduğunda, aynı dereye gidip, babası tez vakit de yok olup gitsin diye Allah’a dua edecektir.

Yedinci bölüm, eğitim ve terbiyenin değeri hakkında yazılmıştır. Merkep olmasa ne olur adlı öykü, veterinere ağrıyan gözü için gidip, sonra da hastalanan adamın kadıya gidip durumdan şikayetçi olmasını konu eder. Kadı oturumu sonlandırırken, adamı haksız bulur. Ona cevabı manidardır. Sen merkep gibi, davranmasan veterinere gitmezdin der.

Sekizinci bölümde, muhabbet tekniğine değinen bölümde, yazar varlık ve fakirlik ile oluşan bir tartışma ortamında, sürekli iddiada bulunan birisiyle sohbete girer. Ve yazarın kaleminden, manidar sözcükler ortaya çıkar. Sevgilisi birden fazla olan, dosta kapılma kalbini esir edersin. Ve göğe çıksa bile toz tozdur.

Gülistan Konusu

Şirazi yaptığı geziler boyunca kulağına çarpan hikayeleri Gülistan konusu olarak karşımıza çıkar. Benzeri olmayan eser, nasihatler, alimlerin ahlak yapısı, kanaat, ihtiyarlık gibi içeriklerle yazılmıştır. Hikayelerin sonunda ya bir veciz ya da edebi bir çıkarım vardır. Beyitler bazen nükteler ile süslenmiş kitap yazarın yapmış olduğu seyahatler sırasında karşılaştığı durumlar ve bu durumdan çıkarımları konu alır. Hadisler ve ayetlerden de etkilenilerek kaleme alınmış bir yazıdır.

Bir dönemin kültürüne, adet ve alışkanlıklarına şahitlik etmiş olan eser, o dönem de kullanılan alet ve edevatları ile seyahatleri kendisine konuları edinmiştir.

Tüm insanlığa öğüt şeklinde ele alınan eser, insan olmanın vasfını konu ediyor.

Gülistan İncelemesi

Sanatçı yazdığı dönemde eserin benzersiz olması bakımından Gülistan incelemesi olarak ele alındığında, düz yazı ve şiirle birlikte yazılmış kısımlardan oluşan bir yapıttır. Eserin neredeyse, tamamında, doğruluğa ahlaka edep ve terbiyeye değinilmiştir.

Şiir ve yazı arasında üslup geçişleri mükemmeldir. Yazar okuyucuya kısa kısa fikirlerle, onu boğmadan ana temayı işlemiştir. Bazen kendi hayatından, bazen hikayeler ile eseri süslemiştir. Yayınlandıktan sonra, iki yüz defa daha basıldığı bilinen eser, dünya kütüphanelerinde raflarda yerini almaktadır.

Gururlu Peri (Mehmet Seyda) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gururlu peri

Gururlu Peri, Mehmet Seyda tarafından kaleme alınan ve 2013 tarihinde yayınlanan bir kitaptır. Gururlu peri konusu sıkça araştırılan konulardan bir tanesidir. Çoğunlukla sevgi konusu üzerine şekillenen eser, küçük çocukların da okumasına uygun kitaplar arasında yer almaktadır. Mehmet Seyda, kitabın içerisinde ağır bir dil kullanmadığından dolayı herkes tarafından anlaşılabilir bir kitaptır.

Gururlu Peri eseri, Andersen tarafından yazılmış “Kibritçi Kız” kitabına benzerlik göstermektedir. Olay örgüsü bazı benzerlikler gösterse de, Kibritçi Kız ve Gururlu Peri kitapları arasında büyük farklar bulunmaktadır. Gururlu Peri adlı kitap hakkında daha detaylı bilgi almak için aşağıda yer alan başlıklara göz gezdirebilirsiniz.

Gururlu Peri Özeti

Gururlu Peri kitabını okumak isteyen bireyler, öncelikle Gururlu Peri özeti konusunu araştırarak bu kitabın kendilerine hitap edip etmediğini öğrenmek istemektedir. Mehmet Seyda tarafından kaleme alınan Gururlu Peri kitabının özeti şu şekildedir:

Kasabanın bir kahvehanesinde insanlar sohbet eder. Sohbetin konusu sevginin ne kadar önemli olduğu ile ilgilidir. Kahvehanede oturan Salim Öğretmen, bu soğuk kış gününde evine gitmek için yola çıkar ve soğuktan etkilenmemek için hızlı adımlar ile yürür. Yolda küçük bir kız çocuğu görür. Küçük kız, çengelli iğne ve kibrit satmaktadır. Salih Öğretmen, kızın yanına gider ve evinin olup olmadığını sorar. Küçük kız kimsesinin olmadığını, ancak karakola gitmek istemediğini söyler. Salim Öğretmen, kızın durumuna üzülür ve onu eve götürmeye karar verir.

Küçük kız, Salim Öğretmen ve annesinin yaşadığı eve gider. Küçük kıza sorular sorulur ancak kız, ne annesinin ne de babasının hayatta olduğunu söyler. Ancak küçük kız annesi ile ilgili sorulan sorulara çok çelişkili cevap vermektedir. Salim Öğretmen, bu çelişkilerin nedenini anlamaz ve uyumaya karar verir. Sabah erkenden uyanan Salim Öğretmen, gece üstü başı pis olan kızı sabah olunca tanıyamaz. Kız, sanki bir peri gibidir. Kız temizlenince sarı saçlı ve mavi gözlü olduğu belli olmuştur.

Salim Öğretmen ve annesi, kıza Peri adını koyar ve onu kendi evlatları gibi sever. Kız, anne ve babasının olmadığını söylediği için kızı evlatlık almayı düşünürler. Salim Öğretmen, gerekli araştırmaları yapmaya başlar. Bir gün eve döndüğünde kıza aldığı yeni kıyafetlerin çıkartılmış olduğunu görür. Merakla Peri kızı ararken onun da eski püskü kıyafetlerini alıp evden ayrıldığını fark eder. Salim Öğretmen acı içinde başçavuşa gider. Başçavuş, kızın bir annesi olduğunu ancak hasta olduğunu söyler. Peri kızın babası ise onları terk etmiştir.

Salim Öğretmen bir zaman sonra kızı ve annesini bulur ve mutlu olur. Küçük kız, annesinden ayrılmak istememektedir. Bu nedenle küçük kızı ve veremli annesini ikna ederek birlikte yaşamaya başlarlar. Hep birlikte mutlu mesut yaşayan bu geniş aile, artık daha huzurludur. Ancak Peri kız bir gün sokakta yürürken eskiden ona sataşan çocukları görür ve çocuklar Peri kıza tekrar sataşır. Olaylar ilerler ve Peri kız hastalanır. Peri kızın haline üzülen yaramaz çocuklar, jandarmaya giderek suç işlediklerini itiraf eder ve bir daha yapmayacaklarına dair sözler verir. Peri kız, hala hastadır.

Peri kızın iyileşmesi herkesi çok mutlu eder. Üstelik artık kimse ona sataşmıyor ve iyi davranıyordur. Salim Öğretmen, dersinde sevginin ne kadar önemli olduğunu vurgular ve çocuklar her bir ağızdan sevginin önemine dair güzel sözler söyler. Salim öğretmen, annesi, Peri kızı ve Peri kızın annesinden oluşan güzel aile Gülfidan mutlu bir şekilde hayatlarına devam eder.

Gururlu Peri Konusu

Mehmet Seyda tarafından 2013 yılında yayınlanan Gururlu Peri kitabı, pek çok insan tarafından büyük bir övgü toplamaktadır. Gururlu Peri konusu, sevginin önemi üzerine şekillenmektedir. Zira kitabın pek çok bölümünde sevgiden bahsedilmekte veya sevgi duygusuna dikkat çekilmektedir. Örnek vermek gerekirse, Salim Öğretmen ve Peri kızın karşılaşmasından sonra Salim Öğretmenin kızı alıp evine götürmesi, Peri kızın annesini sevip ondan ayrılamaması, okuldaki çocukların sevginin önemini anlaması gibi noktalar, sevginin önemini fark ettirmektedir.

Gururlu Peri kitabı, kibrit satarak annesine bakmaya çalışan küçük bir kızın başına gelenleri anlatan bir kitaptır. Salim Öğretmen ile karşılaştıktan sonra hayatı değişen küçük kız, 7 yaşlarında olsa da oldukça gururlu ve olgun bir çocuktur. Hayatın zorlu şartlarını bizzat yaşayan küçük çocuğun başına gelen olayların anlatıldığı bu kitap, özellikle çocuk okurlar için büyük dersler vermektedir.

Gururlu Peri İncelemesi

Gururlu Peri kitabını daha iyi kavramak için Gururlu Peri incelemesi yapılabilmektedir. Gururlu Peri kitabı okunduğu zaman dikkat çeken unsurlar aşağıdaki listede belirtilmektedir.

  • Gururlu Peri kitabının ana fikri, “Sevgi en büyük erdemdir” şeklindedir.
  • Gururlu Peri kitabından çıkartılan sonuç ise yine sevgi üzerinedir. Sevgisiz insanın hayatta mutlu olmayacağı, kitaptan çıkartılabilecek sonuçlar arasında yer almaktadır.
  • Gururlu Peri adlı kitapta iyi ve kötünün arasındaki farka da değinilmektedir.
  • Aile bağlarının önemi, kitabın temel temaları arasında gösterilebilmektedir.

Yukarıda da görüldüğü gibi Gururlu Peri, çocukların pek çok ders çıkartabileceği ve sevgi kavramını daha iyi anlayabileceği bir eserdir. Bu nedenle her çocuğun bu kitabı okuması tavsiye edilmektedir. Üstelik yakın bir tarihte yazıldığı için okuması ve anlaması kolay bir kitaptır. Zira kitapta ağır, süslü, eski ifadelere yer verilmemektedir.

Gurbet Hikayeleri (Refik Halit Karay) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gurbet Hikayeleri

Gurbet Hikayeleri ilk baskısı 1940 yılında basılmıştır ve 15 öyküden oluşmaktadır. Eser birçok hikâyenin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Gurbet Hikayeleri özeti bu hikayelerin içeriğinden bahsetmektedir. Öykülerin bazıları sürgün yıllarında kaleme alınmıştır. Bu öyküler,

  • Akrep
  • Köpek
  • Çıban
  • Lavrens
  • Güneş Çarpması
  • Antikacı
  • Keklik
  • Hülle

Bu öyküler dışında olanlar ise İstanbul’da kaleme alınmıştır.

Gurbet Hikayeleri Özeti

Eskici: Hasan adındaki çocuğun ailesi öldükten sonra Arabistan’da bulunan akrabalarının yanına yerleşmesinden ve orada memleketine duyduğu özlemden bahsetmektedir. Hasan’ın Türkçe konuşan eskici ile karşılaşması sonucunda ortaya çıkan buruk sevinç anlatılmaktadır.

Köpek: Bu öyküde Osman adındaki gencin Lübnan sürgünü sırasında yolda bulduğu köpeği Türkiye’den geldiğini farz etmesi üzerine yaşananları anlatmaktadır. Köpek ile genç polisler tarafından zorla ayırılmıştır.

Testi: Ömer adındaki bir genç Suriye’de sürgün yaşarken aynı zamanda taksicilik yapmasını anlatmaktadır. Ömer’in testiden su içerken boğazını arı sokan Bedevi’yi doktora yetiştirmesi macerasını konu almaktadır.

Antikacı: Şeyh Afgani aslında bir İngiliz ajanıdır ancak kendisini bir antikacı olarak tanıtmıştır. Öykü Şeyh Afgani’nın yaptığı ajanlığı anlatmaktadır.

Fener: Ebu Ali adındaki bir genç Bedevi hayatında hiç fener sahibi olmamıştır. Bu öyküde Ebu Ali’nin fenere sahip olmasını ve fenerin pili bittikten sonra yaşanan olaylar anlatılmaktadır. Gurbet Hikayeleri Fener olay örgüsü bu şekildedir.

Zincir: Bu öyküde zincire bağlı olarak yaşayan köpeğin zincirden kurtulmasını ve daha sonrasında tekrar yakalanarak zincire bağlanmasını anlatmaktadır.

Akrep: Ebu Akrep adlı adam akrepler tarafından hiç sokulmamaktadır. Bu öyküde İstanbul’da hukuk eğitimi görmesi sırasında eski bir arkadaş olan kişi ile Suriye’de karşılaşması anlatılmaktadır. İkili İstanbul hasreti çekmektedir. Eserde İstanbul ve memleket özlemi detaylıca anlatılmaktadır.

Keklik: Avcıların sahip olduğu çığırtkan keklik avcılara hizmet etmeye başlamıştır ve erkek keklikleri çağırmaktadır. Kendi soyuna ihanet etmiştir. Avcılar dişi kekliğin sesini duyup gelen erkek kelikleri avlamaktadır. Öykünün ana teması kadınlar uğruna erkeklerin düştükleri zor durumları oluşturmaktadır.

Gözyaşı: Gözyaşı öyküsü olay örgüsü uç çocuğun ve dul bir Türk kadının işgalden ve esir düşmekten kaçışlarını anlatmaktadır. Türk kadının üzücü hikayesi anlatılmaktadır. Bu öyküde düşmanın tecavüzünden ve çocukların sürgün olmasından kurtulma çabaları anlatılmaktadır.

Çıban: Eski bir Türk subayın Hadramut’ta ki görevi sırasında yüzünde çıkan çıbanın çıkmasını ve bu subayın on gün süre boyunca hiç hareket etmeden yatmasını anlatmaktadır.  Öyküde çıbanın tedavisinden de bahsedilmektedir.

Kaçak: Öykü de ülke sınırları dışındaki Türk mahkûmun hapseden kaçışı ve yabancı bir aileden yardım istemesi anlatılmaktadır.

Hülle: Bu öyküde bir adamın gidip yaşadığı bir evde bulunan evlilik oyunu konu olarak ele alınmaktadır.

Güneş: Bir askere verilen altını Emir Sadun’a nasıl getirdiği bu öyküde anlatılmaktadır.

Lavrens: İngiliz ajanı       Lawrence doğuluymuş gibi giyinmektedir. Türkçeyi onlat gibi konuşarak onların yaptıkları gibi yaşamaya başlamıştır. Giyinişi doğulular gibidir. Öykü İngiliz ajanının bölgeyi nasıl dolaştığını ve bölge halkından nasıl bilgi topladığını ele almaktadır.

Gurbet Hikayeleri olay örgüsü sade anlaşılır hikayelerden oluşmaktadır. Hikayeler genellikle Türkiye dışında geçmektedir. Hikayelerde genel olarak yurt özlemi ve İstanbul hasreti işlenmiştir. Yurt hasretinden yanıp tutuşan kişilerin bir araya gelmesinden doğan buruk sevinç hikayelerde başarılı bir şekilde işlenmiştir.

Gurbet Hikayeleri Konusu

Gurbet Hikayeleri konusu yurt özleminin çok ağır bastığı bir eserdir. İnsan memleketi kadar güzel bir yere sahip olamayacağı kitapta bulunan öyküler aracılığıyla okuyuculara iletilmektedir. Memleketin hak ettiği değeri görmesi gerektiği ve kıymetinin bilinmesi gerektiği mesajı iletilmektedir. Eserdeki öyküler genel olarak kadınlar ve çocuklar üzerinden aktarılmıştır. Kadın ve çocukların işgalden nasıl etkilendikleri ve karşı karşıya kaldıkları çaresizlik duygusuna öykülerde yer verilmiştir.

Gurbet Hikayeleri İncelemesi

Öyküler okuyanı çok derinden etkilemektedir. Yurt özlemi ve sevgisi okuyucuyu eserde sarmalamaktadır. Öykülerin dili oldukça sade ve anlaşılır tutulmuştur. Her yaş grubundan insanların anlayabileceği düzeyde bir eserdir. Eserin üslubu kolay anlaşılır olmasından dolayı herkese hitap etmektedir. Herkes tarafından okunması ve değerlendirilmesi gereken bir kitaptır. Gurbet Hikayeleri incelemesi ve yorumlaması bu şekilde ele alınmıştır.

15 öyküden oluşan eserde birçok türden öykü yer almaktadır. Ülkenin düşman işgalinden nasıl etkilendiği eserde gözler önüne serilmektedir. İnsanların çektikleri yurt ve memleket hasretinden okuyucunun etkilenmemesi elde değildir. 1940 yılında basılan eser ilk basıldığında 17 hikâyeden oluşmaktadır ancak sonrasında iki hikâye çıkarılmıştır. Hikayelerde Türk insanına ve karakter yapısına yer verilmiştir.

Yazar öyküler aracılığıyla memleketin ne kadar değerli olduğunu vurgulamıştır. Eser memleket hasreti çeken herkes tarafından mutlaka okunması gerekmektedir. İçerisine bulunan öyküler sade ve yalın anlatıldığından dolayı herkes tarafından anlaşılır düzeyde bir eserdir. Birçok karakter öykülerde yer alsa da Hasan, Eskici, Ömer ve Osman karakterleri ön plandadır. Karakterin duygusal yanları hikayelerde ustaca aktarılmıştır.

Gurbet Hikayeleri olay örgüsü karmaşık değildir. Okuyucuya ana fikir doğrudan verilmektedir. Yazar yaşadığı dönemi oldukça ustaca eserlerine aktarmıştır. Türkiye’ye komşu olan bölgelerde geçen öyküler bölgenin sahip olduğu özellikleri de anlatmaktadır. Okuyucuyu bilgilendirmeyi ve memleket hakkında yön çizmeyi yazar amaçlamaktadır. Yazar öykü türünde ön plana çıkmaktadır. Öykülerde verilen ana fikir ülkemizin ne kadar güzel olduğu ve ülkemizde işgal zamanında nasıl sıkıntılara göğüs gerildiğidir.

Gulyabani ( Hüseyin Rahmi Gürpınar) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gulyabani

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ölümsüz eseri Gulyabani fiyat olarak oldukça uygun ve 9,10 TL’dir. Gulyabanî romanı, Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından kaleme alınan ve 1913 senesinde yayımlanan, yazarın karşı olduğu peri, gulyabanî gibi bâtıl inançlarla masum ve namuslu insanların nasıl aldatıldığını anlatan ve bilimsel düşünceyi savunan bir eserdir.

İçerisinde Gulyabanî hikâyesinden başka, Gönül Ticareti ve Melek Sanmıştım Şeytanı isimli iki hikâye daha bulunmaktadır. Bu eser ile bilime inanmamız ve batıl inanışlardan uzak durmamız gerektiğini öğreniyoruz.

Gulyabani Özeti

Gulyabani özeti incelediğimizde bilime olan güvenimiz artacak ve aslında bu varlıklara olan korkularımızın altının ne kadar boş olduğunu anlayacağız. Muzip bir kız olan Munise; çekici, akıllı ve aynı zamanda da bakımlı birisidir. Annesi ve babası o daha çok küçükken hayata gözlerini yumar. Munise evlenir Ama Munise kocası ile çok anlaşamaz ve bir gün kocası evde değilken kaçar.

Daha sonra annesinin dostu olarak bildiği Ayşe Hanım isminde bir kadın onu bulur ve onu hizmetçilik yapabileceği bir yerin olduğunu dile getirir. Ama Ayşe Hanımın Munise’ye bir önerisi vardır ve o da şöyledir ki; Eğer orada kalıp iyi para kazanmak ve daha sonra kendine yuva kurmak istiyorsa orada olup bitenleri kimseye dillendirmeyecek ve bunlara hiçbir şekilde karışmayacaktı. Munise bu fikri çok benimser ve kabul eder. Ayşe Hanım Munise’yi bir dağın tepesinde bulunan çok güzel ve ihtişamlı bir eve götürür. O evde Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen isimli iki hizmetçi bulunmaktadır.

Bunun hemen sonrasında Ayşe Hanım Munise’yi orada bırakır. Munise bu köşkün tuhaflıklarına karşı şaşkınlığını gizleyemez.  Çünkü cin, peri ve gulyabani gibi varlıkların olmadığını düşünen Munise, artık bunlara inanmaya başlar. Munise Ayşe Hanımın onu buraya para için getirdiğini anlar ve geriye dönmek ister ama dönemeyeceğini söylerler. Munise’nin olduğu evin her köşesinde geceleri cinler ve periler bulunmaktadır. Bunlardan Munise’ye en korkunç geleni ise gulyabanidir. Görünmez varlıklar tüm gece bu evin etrafına gelip odalara girerek garip garip sesler çıkarır ve Munise’ye musallat olurlar.

Munise ise ona verilen önerilere göre hareket ederek sessiz kalır, bu da benim alın yazımdır der, kendini bu şekilde avutur. Günlerden bir gün gece bir erkek peri Munise Hanımın yattığı odaya girer ve Munise bu durum karşısında şaşkınlığını saklayamaz. Bu erkek perinin ismi Hasan’dır ve çok güzel yüze sahip, yakışıklı birisidir. Hasan kendisinin doğaüstü bir varlık olmadığını ve Munise’yi bu evden kurtarmak istediğini söyler ama Munise bu olanlarla sürekli karşılaştığından onun söylemlerine inanmaz.

Hasan ise ona sevdalı olduğunu ve onu çok sevdiğini, onun için her şey yapabileceğini söyler. Bunun ardından sonra Hasan’ın bir insan olduğu ve şehirden bu köye taşındığı anlaşılır. Hasan en sonunda bu cin, peri zırvalıklarının altında başka bir iş olduğunu anlar ve bunu ortaya çıkarır. Meğer cin, peri ve gulyabani muhabbeti birer saçmalıkmış. Bunların hepsi cin, peri ve gulyabani kılığına girmiş, halkı kandıran insanlar imiş. Bu insanlar cahil köy halkını aldatır ve gurursuz işler yaparlarmış. Hasan onlara bunun yanlış olduğunu anlatır ve ceza verir.

Daha sonra Munise Hasan ile mutlu mesut evlenir, evde hizmetçilik yapan Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen’e de birer eş bulurlar. Onlar da büyük bir sevinç ile ömürlerini devam ettirir. Evin sahibi, kadın da Munise ve Hasan ile beraber belli bir süre yaşar ve daha sonra hayatını değiştirerek bütün mülkünü onlara verir. Hasan ile Munise hayatlarını büyük bir sevinç ile sürdürürler ve mutlu mesut yaşarlar.

Gulyabani Konusu

Cahil olmamak, batıl düşüncelerden kurtulmak, bilimsel düşünceye değer vermek gerekir, öbür türlü istenilen şekli alırsın ve Gulyabani romanının bize sunduğu ana düşünce budur diyebiliriz. Gulyabani konusu hakkında düşünmek ve okumak batıl inançların gerçekte olmadığını anlamamızı sağlar. Roman, annesi ve babasını kaybeden Munise’nin hayatını ele alıyor.

Munise komşuları tarafından birisi ile evlendiriliyor ama kocası ile çok anlaşamıyor. Bunun üzerine evden kaçıyor ve bir köşkte hizmetçilik yapmaya başlıyor. Bu evde yaşadığı dönemde çeşitli varlıklar görüyor ve bir gün Hasan adında birisi onu kurtarıyor. Bunların hepsinin yalandan ibaret olduğunu Hasan ortaya çıkarabiliyor. Batıl inançları konu edinen bu kitap aynı zamanda da Munise’nin hayatını anlatıyor.

Gulyabani İncelemesi

Kitapta en çok geçen isimler şöyle sıralanabilir; Munise, Ayşe Hanım, Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen. Munise romanın ana karakteri ve olayların ortasında bulunmaktadır. Ayşe Hanım Munise Hanımın annesinin eski arkadaşı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hasan ise Munise’ye deliler gibi âşık olan, bilime inancı olan birisidir. Çeşmifelek ve Ruşen ise bu evin görevlileri olarak romanda bizi karşılıyorlar. Gulyabani incelemesi yaparken Hasan’ın bilime inanan ve olayların aslını göstermesi dikkatleri çekiyor.

Romanda masalcı tarafın çok ağır basması kitabı sürükleyici ve zevkli bir hale getirmiştir. İnsanların her daim bilimsel fikirlere yer vermesi gerektiğini savunuyor. Her söylenenin doğru olmadığı ve bu sebep ile inanmamak gerektiğini vurgulaması bakımından gençlerin muhakkak okuması gereken bir eser olarak raflarda yerini alıyor. Bu kitabın basım yılı ise Ocak 1995 olarak kayıtlara geçmiştir.

Göl Çocukları (İbrahim Örs) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Göl Çocukları

Göl Çocukları yazarı İbrahim Örs’ün hayatı detaylı bir şekilde araştırıldığında; kendisi bir çocuk edebiyatçısı olarak tanınmaktadır. İbrahim Örs takvimler 1928 senesini gösterdiğinde Trabzon’da hayata gözlerini açmıştır. Doğduğu il olan Trabzon’da ilkokul ve ortaokul yıllarını geçiren yazarımız, bunun ardından Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrenim hayatını tamamlamıştır.

Trabzon’da yaşadığı ve lisede öğrenim gördüğü dönemde Yeni Yol ismindeki gazete ile gazeteciliğe göz kırpmıştır. Mesleğe atıldığında Milliyet ve Son Saat adlı gazetelerde çalışmış ve tanınmaya başlamıştır diyebiliriz. Hatta Örs, Diyarbakır şehrinde Milliyet gazetesinde şeflik görevi yapmıştır. Edebi hayatında sürekli olarak çocuklara yer veren ve çocuklar için kalemi eline alan İbrahim Örs; 1955 Türkiye Gazeteciler Sendikası Haber Yarışmasında üçüncülük ödülüne de layık görülmüştür.

Göl Çocukları Özeti

Göl Çocukları özeti incelendiğinde; Göl kenarında artık gelenekselleşmiş bir yarış vardır ve bu yarış her sene oradaki insanlarda heyecan uyandırmaktadır. Köpeklerin yarıştığı bu yarışmada gölde en hızlı yüzen köpeğin sahibine ödül verilmektedir. Bu yarış okulların tatil dönemine denk geldiğinden dolayı hem okula gitmeyen çocuklar için hem de okulu tatile giren çocuklar için çok eğlenceli bir aktivite olarak görülmektedir.  Selçuk’un sevimli dostu Arap köpekler arasında en hızlısı olarak bilinmektedir.

Selçuk çok büyük bir heyecan içerisindedir ve yarışmanın sonucunu beklemektedir. Bu esnada bir tuhaflık olur ve bir araba göl kenarına yanaşarak durur. Arabanın içerisinde mavi gözlü, sarışın bir adam çıkar ve adamın konuşmasından yabancı birisi olduğu bellidir. Adam isminin Kurt Goldman olduğunu ve Almanya’dan geldiğini Türkiye’yi çok sevdiğini söyler. Bu köyü merak ettiğini ve burada misafir olarak bir süre kalmak istediğini belirten Goldman, konuksever köylü halkı tarafından çok hoş karşılanır. Tam bu sırada gölde olan köpek yarışı bitmek üzeredir ve Goldman’ın bu yarış ilgisini çekmiştir.

Goldman ilk üçe giren köpeklerin sahibine para vereceğini açıklamıştır ve tahmin edildiği gibi Arap birinci olmuştur. Goldman’ın verdiği ödülü alan üç çocukta bu ödülü Ortaokul Yaptırma Derneğine bağış olarak vereceklerini dile getirir ve herkes bu çocuklarla gurur duyar. Selçuk babası tarafından inşa edilmiş kulübe gibi bir evde yaşamını sürdürmektedir ve de Selçuk’un annesi tarlada çalışmaktadır. Babası ise ırgatlık ile geçimini sağlamaya çalışmaktadır. İki tane küçük kardeşi bulunan Selçuk okumak ve iyi bir mesleğe sahip olmak istemektedir.

Ailesi de Selçuk’u ne kadar okutmak istese de köyde ortaokul yoktur ve şehirde çocuk okutmak bu ailenin şartları için deyim yerinde ise imkânsızdır. Selçuk’un Duygu isminde bir arkadaşı vardır ve o da bu sebepten üzülmektedir fakat maddi durumu elverişli olan Duygunun ailesi onu en yakın şehre iyi bir eğitim alması için gönderilmiştir. Selçuk sürekli olarak bunları düşünmekte ve üzülmekten kendini alıkoyamamaktadır.

Ortaokul Yaptırma Derneğindeki durum ise içler acısıdır. İyi kalpli köy halkı elinden gelen desteği yapsa da parasal yetersizlikten dolayı okul yaptırmak çok zor görünmektedir.  Goldman derneğe para bağışında bulunmuştur ve Almanya’ya döndüğünde de yardım edeceğini dile getirmiştir. Kabadaki göl halkın geçinmesine de yardımcı olmaktadır ve Goldman’ın teknesi bu gölde bulunmaktadır.

Sürekli göle gelerek burada göle giren Goldman’ın gölde ne yaptığı Selçuk ve Duygu tarafından merak edilmektedir.  Bir gün gizlice Goldman’ı izlemeye göle giderler ve sandala binerler. Birden balık adam kıyafeti ile Goldman’ı görürüler ve ona yaklaşmaya çalışırlar. Ama tam bu sırada çok büyük bir fırtına kopar ve sandalı yağmur basar. Yüzme bilen Selçuk zorlanmasa da Duygu boğulmak üzeredir. Onları gören Goldman oradan onları kurtarır ve halk tarafından kahraman ilan edilir. Bundan sonraki gün Duygu ve Selçuk gazetede bir haberi görürler.

Habere göre göllerin altında tarihi eserlerin olabileceği yazılmaktadır. İki arkadaş Goldman’ın bir tarihi eser kaçakçısı olduğundan şüphelenir. Bir gün Goldman gölde iken çadırını karıştırılırlar ve bir şey bulamazlar. Sonrasında çadırının karıştırıldığını anlar ve şikâyet eder. Jandarmanın araştırması sonucunda çadıra girenlerin Duygu ve Selçuk olduğu anlaşılır.

Selçuk ve Duygu anlatsa da kimse onlara inanmaz. Bunun sonrasında bir gün yine Goldman’ı izlerlerken bir tahta parçası ile gölden çıktığını gören çocuklar çok şaşırırlar ve hemen muhtara anlatırrlar. Jandarma gelir ve Goldman tutuklanır. Goldman’ın bir tarihi eser kaçakçısı olduğu anlaşılır. Çocukların bu suçu ortaya çıkardığını duyan vali köye okul yaptırır ve de öğretmen atar.

Göl Çocukları Konusu

Göl Çocukları konusu hakkında bilgilendirme yapacak olursak Selçuk ve Duygu’nun köylerinde okul olmadığını ve bu yüzden okula gitmekte sorun yaşadıklarını konu edinir. Köye Goldman adında bir yabancı gelir ve onun gelişi ile her şey değişmektedir.

Goldman’ın yaptıkları, iki arkadaş ve köpekleri Arap’ın maceralı serüvenini konu edinen bu kitap yazara şöhretin kapılarını da aralamıştır. Duygu ile Selçuk çok yakın iki arkadaştır ve onların en eğlendiği zaman göl kenarında oturup etrafı izledikleri zamandır.

Göl Çocukları İncelemesi

Kasabalarında ortaokul olmayan öğrencilerin maceralı serüvenini konu alan bir çocuk romanıdır. Duygu, Selçuk’un en yakın arkadaşı olarak kitapta karşımıza çıkmaktadır. Selçuk ise hem romanın başkahramanı hem de ilkokulu bitirmiş, başarılı, zeki bir çocuktur. Arap köyün en hızlı köpeğidir ve Selçuk’un en yakın arkadaşlarından birisidir. Kurt Goldman adında bir yabancının köye gelmesi ile durumlar değinecek ve maceralı serüvenimiz başlayacaktır. Göl Çocukları incelemesi hakkında söyleyeceklerimiz bu kadardır.

Gora (Rabindranath Tagore) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gora

Hint asıllı yazar Rabindranath Tagore’in kaleme aldığı Gora isimli roman, dünyada en çok okunan romanları arasında yer almaktadır. Bengal ve Hindistan edebiyatının en popüler eserlerinden biri olan Gora konusu, Hindistan’ta geçmekte ve ülkenin İngiliz sömürgesi altında bulunduğu yıllardaki yaşamlarına dair çarpıcı kesitler sunmaktadır.

Ünlü yazar Rabindranath Tagore, 1913 yılında Gora isimli eseri ile Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış ve böylelikle tüm dünyada tanınır hale gelmiştir. Gora romanının ilk yayınlandığı tarih ise 1910 yılıdır. Aynı zamanda Rabindranath Tagore’un yazdığı Gora, Milli Eğitim Bakanlığı 100 Temel Eser arasında bulunmaktadır.

Gora (Rabindranath Tagore) Özeti

Ünlü roman Gora (Rabindranath Tagore) özeti kapsamında, Hindistan’da geleneksel yaşam tarzını seçmiş olan Hindular ile çağdaş bir yaşam tarzını benimsemiş ve Brahmanlar olarak ayrılmış olan Bengali halklarının, Kalküta’da yaşadıkları ele alınmaktadır. Roman boyunca İngiliz sömürgesi altında yaşayan bu iki farklı düşünceye sahip olan topluluğun birbirleri ile yaşadıkları ve İngilizlerin Hintlilerin yaşamları üzerinde ki etkileri çarpıcı bir biçimde anlatılmaktadır.

Roman; Binoy’un bir gün evinde otururken bir kazaya şahit olması ile başlamaktadır. Romanın başkarakterlerinden birisi olan Binoy kazayı görünce kaza geçiren genç kız ile babasına yardıma koşar ve onları evine davet ederek tedavilerinde yardımcı olur ve doktor parasını da öder. Bir süre geçtikten sonra ufak bir çocuk Binoy’un doktora ödediği parayı geri getirir ve bu sırada çocuktan yardım ettiği yaşlı adamın kim olduğu öğrenir. Yaşlı adamın adının Pareş Babu olduğunu öğrenen Binoy, daha sonra onların daveti ile evlerine gider ve aralarında bir dostluk kurulur.

Binoy çağdaş düşüncelere daha yakın bir karaktere sahip iken, Binoy’un en yakın arkadaşı ve romana ismini veren Gora ise aksine geleneksel düşünce tarzına ve Hindu dinine ve geleneklerine aşırı derecede bağlı olan birisidir. Binoy yapı olarak çok uysal ve iyi biridir. Yine de bu iyiliği Gora ile sık sık tartışmasına engel olamamaktadır. Gora, Binoy’u arkadaş olarak çok sevmesine rağmen, onun dine bağlı olmayışı yüzünden ona çok kızmakta ve bu nedenle ikili arasında gerginlikler yaşanmaktadır.

Pareş Babu’nun evine Gora ile birlikte giden Binoy ise Pareş’in kızı Lolita’ya âşık olmuştur. Gora ise Pareş’in kızı olan Suşarita’ya aşık olmaya başlamıştır. Pareş’in kızları ise Gora’nın aksine gayet çağdaş düşünen insanlardır. Bu nedenle Gora geleneksel kurallara bağlı olduğundan ötürü Suşarita’dan çok hoşlansa da fikir çatışmaları yüzünden ondan kaçmaktadır. Pareş’in bağımsız olan ve kendine güvenen bir karaktere sahip olan kızından Gora çok etkilense de, kendi dini duygularına göre onu bir yandan da kınamaktadır.

Bu nedenlerden dolayı da Binoy ile Gora arasında tartışmalar yaşanmaya başlamıştır. En sonunda Gora Pareş’in evinden ve Suşarita’dan uzak durmak için uzun bir yolculuğa çıkmaya ve kendini daha dine adamaya karar vermiştir. Öte yandan ise Gora uzun yolculuğunda iken Binoy ile Lolita evlenmeye karar vermiştir. Üstelik bu evlilik, Hindistan geleneklerine göre olmayacak ve ikisi de dinlerini değiştirmeden gerçekleşecektir. Yolculuktan geri dönen ve bunu duyan Gora bu yüzden Binoy’a çok kızmış ve ikili arasında çok büyük bir tartışma yaşanmıştır.

Geri dönen Gora, Suşarita’ya olan aşkının büyük bir hızla devam ettiğinin farkına varmış ve Suşarita’nın teyzesinin bulduğu biriyle evleneceğini duyunca çok üzülmüş ve kendini daha çok Tanrı’ya adamıştır. Öte yandan Suşarita’da Gora’ya âşık olduğunun daha çok farkına varmış, bu yüzden evlenmemiş ve Gora’ya olan aşkı yüzünden onun dini olan Hindu dinine geçmeye karar vermiştir.

Bu arada Hint geleneklerine göre evlilikleri geçersiz olsa da, Binoy ile Lolita evlenmiştir. Gora kendini arındırmak için Ganj nehrine gitmeye karar vermiştir. Ganj nehrinde arınmak için hazırlıklarını yaptığı sırada ise babasının ölmek üzere olduğunu öğrenmiştir. Babasının yanına koşan Gora onun ölüm döşeğinde itiraf ettiği büyük bir gerçekle şok yaşamıştır.

Gora’nın babası ona bütün gerçekleri anlatarak, Gora’nın aslında İngiliz soyundan gelen birisi olduğunu itiraf etmiştir. Hint geleneklerine ve Hint dinine çok bağlı olan Gora bu büyük gerçekle çok sarsılmıştır. Daha sonra ise kendini toplayınca Gora hemen Suşarita’nın yanına koşup, artık bir dini olmadığını ve evlenebileceklerini ona itiraf etmiştir.

Gora (Rabindranath Tagore) Konusu ve İncelemesi

Konusu dâhilinde ve Gora (Rabindranath Tagore) incelemesi olarak, romanda olan başkarakterler şunlar olmaktadır;

  • Gora: Romanın başkahramını olan Gora konuşma yeteneği çok güçlü ve lider özellikleri taşıyan bir karakter sergilemektedir. Aynı zamanda Gora Hint geleneklerine ve dinine aşırı derecede bağlı olan birisidir.
  • Binoy: Romanın en önemli karakterlerinden birisi olan Binoy, Gora’nın arkadaşı olup, aynı zamanda çok kibar ve iyi kalpli bir insandır. Brahmanlara katılması ile Gora’yı düş kırıklığına uğratmıştır.
  • Pareş Babu: Brahmandır ve güçlü bir kişilik sergilemektedir..
  • Lolita: Çağdaş, güçlü ve kendine güvenen bir kadındır. Aynı zamanda Pareş babası, Binoy ise sevdiği adamdır.
  • Suşarita: Pareş’in kızı, Gora’nın ise geleneklerine karşı olmasına rağmen âşık olduğu kadındır. Suşarita’da kardeşi Lolita gibi güçlü ve çağdaş bir kadındır.

Yayınlandığı günden beri, yani 1910 yılından beri tüm dünyada sevilerek okunan Gora romanı, aynı zamanda yazıldığı dönemi anlatan yapısı ile de tarihe ışık tutan önemli eserlerden biri olarak kabul edilmektedir.

Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri

Giritli Ali Aziz Efendi

Girit’te 1749 senesinde doğmasıyla Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri miladı oldu. Tahmisçi Mehmet efendi babası olarak, defterdar göreviyle Girit’te tanınmış bir simaydı. Tahmisçi Mehmet efendinin tarihçi kimliği de bulunmaktadır. Giritli Ali Aziz efendi Tahsil döneminin bütününü Girit’ te kendini geliştirmekle geçirdi.

Girit’te bulunduğu mevki ve makamı gereği varlıklı biri olarak bilinen, babası  Tahmisçi Mehmet efendi vefat edince, İstanbul’a gelmek durumunda kaldı. Çünkü  vilayete geldiğinde, babasının tüm servetini harcamıştı.

İstanbul’a geldiğinde, Hassa silahşörleri arasına dahil oldu. Ve dönemin en yüksek mevkisinde memur olarak Hacegan-ı Divan-ı Hümayın’da göreve başladı. Bu arada saray erkanından, Valide Sultan’ın kethüdası Yusuf ağaya bağlandı. Yusuf ağa aynı zamanda Girit’ten hemşerisi idi. Yusuf ağanın, Valide Sultan’la kurmuş olduğu bağlantılar sayesinde, Sakız Adası’na vergi tahsildarı olarak göreve gönderildi.

Görevini layıkıyla tamamladıktan sonrasında, Giritli Ali Aziz efendi Belgrad’a memur olarak gönderildi. Burada devletin himayesindeki Emlakların elden çıkarılmasında, başarılı hizmetleri oldu. İki yıl bu şekilde çalıştı. Mir-i miranlık seviyesine ulaştı. Akabinde 1796 yılında Berlin’e elçi olarak ataması yapıldı. Bir süre elçilik vazifesi ile Berlin’de hizmet vermeye başladı. Prusya devleti prosedürlerine uygun olarak, Osmanlı’nın ilk daimi ve sabit sefiri ünvanına layık görüldü.

04.06.1797’de Padişah 3. Selim devrinde büyükelçi olarak göreve gelmesiyle birlikte, 04.10.1798’den vefat edinceye kadar görevini sürdürmüştür. Böylece Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri dönemi sona ermiştir. Öldüğü yerde defni gerçekleşmiş olup 1866 yılında, Berlin Türk Şehitliğine nakli yapılmıştır.

Giritli Ali Aziz Efendi hayatı boyunca devlete ve devlet erkanında olan herkese büyük bir sadakatla bağlı olduğu bilindi.

Edebi Karakteri

Memuriyet yılları da dahil olmak üzere, Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri tamamı incelendiğinde, kendisini bürokrat, yazar ve şair kimliği ile tanıyoruz. Şiir yazma kimliğinin dışında, beyitleri ezberleyip, aklında tutma gibi bir özelliği vardı. Farsçayı dil bilgisi olan sanatçının, 40 bin Farsça beyiti olduğu bilinir. Alevi Bektaşi’si olarak tanınır. Ayrıca sırlı ilimler konusunda çok araştırmacı bir kişiliği olduğu bilinir. Bilinen diğer Giritli Ali Aziz Efendi edebi kişiliği şöyledir.

  1. Şair şiirlerini aziz mahlasında yazmış olup, Farsça diline çok vakıf olduğu için, özellikle bu dilde eserler vermiştir.
  2. 1874 senesinde ‘’Sandık’’ adlı dergide Farsça ve Türkçe yazdığı şiirlerin tamamı yayınlandı.
  3. 1796 yılında Muhayyel adlı eseriyle Edebiyat Tarihinde yerini aldı.
  4. Giritli Ali Aziz Efendi Muhayyelat hakkında bilgi olarak incelendiğinde tesiri çağları aşmıştır. Öyleki Ahmet Mithat efendinin kaleme aldığı ‘’Çengi’’ adlı eserinde Muhayyelat’ tan etkilenilerek yazılmıştır.

Giritli Ali Aziz Efendi Eserleri

Kaynaklardan elde edilen verilerde, Aziz efendi eserleri hakkında çok az bilgi günümüze ulaştığından bunların ışığında, kendisi hakkında diyebiliriz ki, Türkçe ve Farisi diliyle kaleme aldığı şiirlerinde sade ve duru bir kullanmıştır. ‘’Hayallemeler’’ diye tabir edilen ‘’Muhayyelat’’ çağında ve sonrasında ismine ün katmıştır. 1700 yılından başlayarak kaleme alınan eserin 1797 yılında son bulduğu tahmin edilmektedir. Yazımı neredeyse bir ömür süren, eserden anlıyoruz ki, sanatçı bu kitabı yazarken, ticari kaygıdan daha çok, kalıcılığa ve kendinden sonrakilere miras bırakacak şekilde bir eser yazma niyetindeydi. Akılcılığı ve zekasıyla kendisinde hayranlık uyandıran sanatçı için kendinden çok, devleti ve devlete bağlı halkı önemli idi. Yüksek sadakati, memuriyet hayatında ortaya çıkarmış olduğu izlerde de görülmüştür.

Eserlerinde mistik, ve gizemli bir hava olduğu gözlemlenmiştir. Aynı zamanda fantastik dokuda işlenmiştir. Dili oldukça sade, ve anlaşılırdır. Günümüze ulaşmış eserleri tam olarak şöyledir,

  1. Muhayyelat – Hayallemeler
  2. Varidat
  3. Divan

Muhayyelat:

Sanatçının en çok okunan ve tanınan eseridir. 1852 ile 1873 seneleri içinde beş kez yayınlanması eser hakkında gerekli ipucunu verir. Bu anlamda büyükelçilik ünvanından çok Muhayyelat Aziz efendi olarak yazar çevresinde bilinir.

Eser, Hayal ismini verdiği üç uzun ve geniş öyküyü barındırır. 1. Kısım Hayal bölümünde, sihirli güçleri olan yaratıklara karşı Asıl ve Nesil’in mücadelesini konu almıştır. Bu arada Asıl ve Nesil iki çelebidir.

2.Kısım Hayal bölümünde, bezirgan Lebib’ten dünyaya gelen Cevad’ın öyküsü, izlenimleri, yaşadıkları anlatılmıştır. 3.Kısım Hayal bölümünde ise, devrin önemli mutasavvıflarından olan Şeyh İzettin’in hayatında yaşanan olaylar konu alınmıştır. Öykülerin her biri farklı zamanlar için ele alınmıştır. Tahmin edinilen bilgiye göre 18.asır İstanbul’da ki yaşam tarzından  izler barındırmakta, haremden bahsetmektedir.

Varidat:

Varidat-ı İlahhiye olarak da bilinen tasavvufla ilgili kaleme alınmış bir eserdir. Sanatçı anlaşılmakta güçlük çekilen tasavvufi sözcükleri ‘’Varide’’ diye adlandırılan kısımlara ayırarak, açıklamalarını yapmıştır. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin Kütüphane’sinde  esere ait bir bölüm yer almaktadır. Kitabın Almanca’ ya çevirisi 1990 yılında  H.Achmed Schmiede tarafından  gerçekleşmiştir. Eserin Almanca çevirisinde ismi, Ali Aziz efendi aus Kreta Intuitionen des Herzens şeklindedir.

Divan:

Divan adlı eserde, şiirleri Tasavvuf ağırlıklı yazılmış nadide bir eserdir. Eser Süleymaniye Kütüphanesi raflarında yer almaktadır. İçeriğinin, bir bölümü na’t ve tevhit, bir bölümü de gazel türünde yazılmış şiirlerden  oluşur. ‘’Varidat’’ adlı eserinden de şair alıntılar yapmıştır.

Aynı zaman da, Sanatçının Gülşen-i Sıhhat diye bir manzume çıkardığı da bilinir. Burada yaşanan bir karışıklıkla