Evvel Zaman İçinde (Eflatun Cem Güney) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Evvel Zaman İçinde

Evvel Zaman İçinde, Eflatun Cem Güney tarafından yazılmış bir masal kitabıdır. İçerisinde birden fazla masal bulunduğu için Evvel Zaman İçinde konusu, birbirinden farklıdır. Bu masal kitabı, her yaştan okuyucuya hitap edebilen masallardan oluşmaktadır. Zira masallar, yalnızca çocukların kolay uyutulabilmesi için anlatılmamaktadır. Masal türündeki hikâyelerin amacı, akıcı ve sürükleyici bir hikâyenin içerisinde tema, ana fikir, çıkartılacak sonuç gibi unsurların daha kolay bir şekilde tespit edilmesi ve hayattan ders çıkartılmasıdır.

Eflatun Cem Günay tarafından kaleme alınan 8 masalın bir araya getirildiği ve Evvel Zaman İçinde adıyla masal kitabı olduğu vurgulandığı bu kitap, ilk defa 1957 yılında yayınlanmıştır. Evvel Zaman İçinde kitabında bulunan 8 masal aşağıdaki listede belirtilmektedir.

  1. Üç Elma
  2. Sedef Bacı
  3. Gelincik Günü
  4. Hamur Bebek
  5. Tasa Kuşu
  6. Köse Dağı
  7. Ak Gün, Kara Gün
  8. Perili El

Evvel Zaman İçinde Özeti

Eflatun Cem Güney tarafından yazılan Evvel Zaman İçinde masal kitabının özeti de sıkça araştırılan konular arasında yer almaktadır. Evvel Zaman İçinde özeti, kitabın farklı masallardan oluşmasından dolayı tek bir çatı altında toplanamamaktadır. Evvel Zaman İçinde kitabının içerisinde bulunan masalların bazılarının özetleri, aşağıdaki başlıklarda belirtilmektedir.

Üç Elma

Bir zamanlar bir padişah varmış. Zenginlik içinde yaşayan bu padişahın her şeyi varmış, ancak çocuğu yokmuş. Bu duruma çok üzülen padişah, bir pirin dediklerini yapmış. Pir, padişahın büyük bir bahçe kurmasını ve meyve ağaçları ile donatmasını söylemiş. Pirin söylediğine göre bu bahçe büyüyünce, padişah ve eşinin çocukları olacakmış. Padişah, pirin dediklerini harfiyen yapmış ancak aradan seneler geçmesine rağmen padişahın çocuğu olmuyormuş.

Günden güne yaşlanan ve çocuğu olmadığı için üzülen padişahın karısı, ağaçlar ile dertleşmeye başlamış. Koca bir elma ağacı dile gelerek, eğer ağacından aldığı fideyi diker ve o elmayı padişah ile birlikte yerse, çocuklarının olacağını söylemiş. Padişahın karısı, elma ağacının söylediklerini dinlemiş ve elma ağacından fide alıp toprağa dikmiş. Aradan 7 sene geçtikten sonra ağaç büyümüş ve meyve vermiş. Padişahın karısı, hemen elmayı kopartmış ve ikiye bölüp kocasına götürmüş. Elmaları yedikten 9 ay sonra bir bebekleri olmuş. Padişah, çocuğu olduğu için çok sevinip 40 gün 40 gece kutlama yapmış.

Perili El

Bir zamanlar çok güzel bir kız, annesi ve babası ile yaşayıp gidermiş. Ancak kızın annesi ve babası bir süre sonra ölmüş. Kız, ebeveynlerinin ölümüne çok üzülmüş. Kızın bir talibi çıkmış ve oldukça düzgün bir adamla evlenip yuva kurmuş. Ancak bu güzel kız yemek ve temizlik yapmayı bilmiyormuş. Bu yüzden ev çok pislenmeye başlamış. Kocası ise artık dayanamayacak hale gelmiş, ama karısını sevdiği için bir şey diyemiyormuş. Kocası her gece dua etmiş ve bu derdine bir çare beklemiş.

Günün birinde kızın evinin kapısı çalmış. Kapıda bir hanım duruyormuş. Kıza, anne ve babasının ne kadar iyi bir insan olduğunu ve bu yüzden kendisine 10 tane peri vereceğini söylemiş. Kız, ilk başta inanamamış, sonra denemeye karar vermiş. Kız ne zaman elini şıklatsa ve bir yeri gösterse, periler hemen çıkıp temizlik yapıyor ve evi düzenliyormuş. Böylece ev kısa sürede temizleniyor ve yemekler yapılıyormuş. O günden sonra kız ve kocası çok mutlu bir hayat sürmüş.

Evvel Zaman İçinde Konusu

Eflatun Cem Güney’in yazdığı Evvel Zaman İçinde masal kitabı, 8 farklı masalın derlemesi olduğu için tek bir konu üzerinde durulmamaktadır. Ancak Eflatun Cem Güney, yazmış olduğu bu masallarda bazı konulara değinmektedir.  Evvel Zaman İçinde masalında özellikle pes etmemenin ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bunun yanı sıra olumsuz olayların daimi olmayacağı ve iyi şeylerin her zaman var olduğu da vurgulanan konular arasında yerini almaktadır.

1957 yılında yayınlanan kitap, günümüzde de büyük bir kitle tarafından sevilmekte ve hala okunmaktadır. Evvel Zaman İçinde konusu, daha önce de belirtildiği gibi birbirinden farklı şekillense de genel olarak mutluluk, pes etmeme, umut gibi konuların üzerinde şekillenmektedir.

Evvel Zaman İçinde İncelemesi

Evvel Zaman İçinde kitabını analiz etmek isteyen okurlar, Evvel Zaman İçinde incelemesi yapabilmektedir. Bu masal kitabı incelendiği zaman, pek çok detay göze çarpmaktadır. Aşağıdaki listede Evvel Zaman İçinde kitabının analizi belirtilmektedir.

  1. Yazar, masalların içerisinde bazı yöresel terimler kullanmaktadır. Ancak yine de, her okuyucu rahatlıkla kelimeleri anlayabilmektedir.
  2. Masal kitabında 8 farklı masal bulunmaktadır. Masallar, çok uzun olmadığı için durağanlık bulunmamaktadır.
  3. Evvel Zaman İçinde masalları, hayattan çıkartılması gereken derslere odaklıdır.
  4. Masallarda yoğun bir dil kullanılmadığı için 4 yaş grubundaki çocuklara da okunabilecek masallardır.
  5. Eflatun Cem Güney, iyi ve kötünün ayrımının fark edilmesi, yanlış ve doğrunun ne olduğunun anlaşılması gibi temalara masallarında yer vermiştir.

Evvel Zaman İçinde masal kitabından çıkartılabilecek pek çok sonuç bulunmaktadır. Bu nedenle bu kitap daha çok çocuklara hitap etmektedir. Ancak kitabın yaş sınırlaması bulunmamakta ve her kesimden birey tarafından rahatlıkla okunabilmektedir. Özellikle ilkokul çağındaki çocukların gelişimlerinin desteklenmesi için mutlaka okutulması gereken masal kitaplarından bir tanesidir.

Eğil Dağlar (Yahya Kemal Beyatlı) Özet Konu ve İncelemesi

Eğil Dağlar

Eğil Dağlar kitabı genel olarak Yahya Kemal’in Kurtuluş Savası yıllarında kaleme aldığı yazılardan oluşmaktadır. Eğil Dağlar özeti genel olarak eser, Kurtuluş Savaşı’nın zamanını günü gününe anlatılmış bölümlerden oluşur. Savaşa en yakın tarih olma niteliği taşıyan bu eser ile beraber Millî Mücadele sırasında bilgi ve fikirle hizmet etmiştir. Milletimizin kendine güvenerek dimdik ayakta durması için ne yapması gerektiği bu kitapta anlatılmıştır.

Eğil Dağlar özeti kitap dışında Yahya Kemal’in Kurtuluş Savaşı yaşanırken yazdığı 86 adet yazıdan oluşur. Bu eserlerden bazıları, Milli Fikirler, İstanbul’da Bekamız, Ramazan’la Beraber, Misakı Milli, 23 Nisan, Kandiller Yanarken, Tevekkül ve Vazife, Yunan Buhranı, İlimde Amel, Kıssadan Hisse, gibi vb. eserlerdir.

Eğil Dağlar Özeti

Eğil Dağlar özeti kitap içerisinde süslü bir dil kullanılmıştır. Kitaptan bazı kesitleri şu şekildedir, Felaketin bin acısına mukabil bir hayrı da olmaz mı? Yunanlılar 1000 seneden beri Hudavendigar toprağında yaşamaktadır ve bu Türklerin var olan köklerini koparma amacı ile saldırıp durdular. Türk toprakları altında yatan, ilk İslam şehitlerini, ilk Osmanlı padişahlarını uyandırdılar.

Toprağa dökülen kanlar dirilmiştir ve gözlerini açmıştır. Artık yepyeni bir hayatı idrak etmişlerdir. Ertuğrul Gazi’nin türbesini yıktıklarını duyanlar Küçük Asya’nın bütün dağlarından yavaş yavaş inmekte ve Söğüt’e doğru ilerliyordu. Bu saat Hudavendigar toprağına doğru, bütün Anadolu’da öyle önüne geçilmez bir yürüyüş vardır, Teselya ovalarını inleten meşhur türkü bütün Anadolu vadilerinden gelmektedir.

Türkünün şivesinden ve zevkinden nereden çıktığı belli değildir ve her türküde olan şive tarzından az çok belli olmaktadır yoksa bunun bilakis menşei Rumeli midir yoksa Anadolu mu anlaşılmamaktadır, çünkü çok milli bir Türküdür.

24 yıl önceki ilk çıktığı zaman vatanın bütün sokaklarında, caddelerinde ve mahallelerinde, Taselya’ya doğru redif taşıyan Anadolu ve Rumeli trenlerinde yalnız bu türkü işitiliyordu,

O harbin askerleri bu türküyü söylerken geçtikleri bütün şehirlere baktılar. Bu şehirler genel olarak İstanbul, Selanik, İzmir, Halep, Üsküp ve Manastır’dır ve bunların kafeşantanlarında sabahlara kadar o Türkü’yü tekrar söylediler. Erzurum’dan Yanya’ya ve oradan da Alasonya’dan Dökeme Tepeleri’ne kadar her bölgede bu Türkü vardı.

Bu, yeni Türk şiirinin ilk ve son eseri maatteessüf yani son güzel eseri bunun için ondan beri bu kadar harika canlı ve atışlı mısralar söylenmemiştir. Üst kesimdeki insanların edebiyatı ya bir nazire gevelemesi veya yahut ya da sıkıntı veren bir sinir iniltisi durumunda olurken alt kesimin insanları ve köylüler şu şekilde dedi “Eğil dağlar! Eğil’’ tarzında ne kadar hareketli ve canlı bir hayalle kıyam ediyorlardı ve sonra yeni talim çıktığını haber almış koştular, yeni ve muntazam bir millet olmaya ne kadar şâyânı dikkat bir heves gösterdi.

Eğil Dağlar Konusu

Eğil Dağlar konusu, kitabını oluşturan genel olarak yazılar Yahya Kemal’in Kurtuluş Savaşı sırasında yazdığı yazılardan meydana gelmektedir. Kurtuluş Savaşı esnalarında günü gününe yazılmış olan bu yazılar genel olarak Millî Mücadele yıllarındaki olayların tazeliğini ve sıcaklığını taşımaktadır. Halka moral vermek amacıyla ve aynı zamanda milli birlik ve bütünlüğü korumak maksatlı bu yazıları yazmıştır. Milletimizin mücadeleyi sürdürmesi için öz güven kazanması aynı zamanda savaşta başarıya kavuşmak için neler yapması gerektiği gibi bu konuyu anlatan içeriklerden oluşmaktadır.

  • Eğil Dağlar türü Kültür ve Siyaset yazıları arasına girmektedir.
  • Birçok bölümden oluşmuştur ve her bölümünde ayrı bir anektot vardır.
  • Kitabın yazıldığı yıllarda Millî Mücadele’nin desteği olmuştur ve o yıllarda olan Türk düşüncesinin bir zaferidir.
  • Eğil Dağlar konusu daha çok Türk askeri ve Mustafa Kemal Atatürk karakterleri geçiliyor.

Eğil Dağlar İncelemesi

  • Eğil Dağlar İncelemesi genel olarak bu eser MEB tarafından orta öğretim kurumlarına tavsiye edilmiştir ve okullarda Yüz Temel Eser arasına girmiştir.
  • Eser üzerinde yapılan ilk çalışmalardan birini Nihat Sami Banarlı hazırlamış, Banarlı’nın çalışması MEB yayınları tarafından basıldı.
  • Eserin 2005 yılında hazırlanan Kâzım Yetiş tarafından baskısında yazarın şimdiye kadar hiçbir kitabına girmemiştir fakat Yahya Kemal’in bu eserini konu almıştır.
  • Bu kitapta yer alan kelimeler, güncelliğini yitirmiştir, eserin okunmasında sıkıntı yaratmıştır.
  • Eğil Dağlar İncelemesi genel olarak milletin tekrardan var olmasını sağlamakta ve İstiklal harbi kahramanları ve Atatürk’ün yaşadıkları Eğil Dağlar ana fikri oluşturmaktadır.
  • Eğil Dağlar edebi türü genel olarak içerisindeki şiirlerinde ve nesirlerinde tarih, vatan, mil­let ve İstanbul sevgisini işlenmiştir.
  • Yahya Kemal lirik ve epik şiirleri ile yazılarında vatan, aşk, tabiat, de­niz, ölüm ve sonsuzluk konularını da işlemiştir.

Edip Cansever Hayatı ve Eserleri

Edip Cansever

Tam olarak adı Ömer Edip Cansever olan Türk edebiyatının önde gelen şairlerinden birisidir. Edip Cansever’in hayatı şöyle bir incelendiğinde Cansever, 8 Ağustos 1928 yılında İstanbul’da hayata gözlerini açmıştır. 28 Mayıs 1986 senesinde ise yeniden İstanbul’da hayata veda etmiştir. Asıl isimlerinden olan Ömer’i ilk kitabı ve ilk şiiri dışında hiçbir yerde kullanmamıştır. İstanbul Fatih’in Soğanağa semtinde doğan ünlü şairimizin üç kardeşi vardır. Ailenin üç kız bir erkek toplam dört çocuğu olmuştur ve Edip Cansever ailenin üçüncü çocuğudur.

Edip Cansever’in eğitim hayatı ise İstanbul’da 56. İlkokul ’da başlamıştır. Babası askerlik görevini tamamladıktan sonra İstabula gelmiş ve buradaki Kapalıçarşı’da ticaretle uğraşmayı tercih etmiştir. Liseyi 1946 senesinde İstanbul Erkek Lisesindeokumuştur. Hemen ardından Yüksek Ticaret okulunda okudu ve aynı zamanda babasıyla Kapalıçarşı’daki dükkânlarında çalışmaya başladı. Küçüklüğünden beri çalışkan birisi olmuştu.

Edip Cansever eşi, Mefharet Hanımla aile dostları vasıtasıyla tanıştı ve tarih 12 Nisan 1947yi gösterdiğinde evlendiler. Cansever’in bu evlilikten Ömer ve Nuran isimlerini verdikleri iki tane çocuğu dünyaya geldi.

1950 yılında askerlik vazifesini yerine getiren şair Cansever babasına Kapalıçarşı’daki dükkânında ticaret yapmasına yardımcı olmuştur. 1954 senesinde ise Kapalıçarşı’da meydana gelen talihsiz yangında dükkânı yandı. Bunun ardından kendine bir ortak bulup asma katlı başka bir dükkâna geçti. Ortağı alım satım işleri ile uğraşırken Cansever şiirler üzerine yoğunlaştı ve sürekli yazdı, kendini geliştirdi.

Aynı zamanda Cansever Türkiye İşçi Partisine üyeydi. Zamanın siyaset ve politika anlayışını anlamadığı gerekçesiyle partiden ayrıldı. Sene 1975 olduğunda ise Kapalıçarşı’daki dükkânını satarak ticari hayatına burada son verdi. Kış aylarını İstanbul, yaz aylarını ise Akdeniz sahillerinde geçiren Cansever; bir süre sonra Bodrum’a taşındı. Ancak Bodrum’a gelmesinin yaklaşık yirmi gün sonrası beyin kanaması geçirdi ve acilen İstanbul’a götürüldü. İstanbul’da girdiği ameliyat sonucunda 28 Mayıs 1986 tarihinde hayata gözlerini yumdu.  Takvimler 30 Mayıs 1986’yı gösterdiğinde ise Aşiyan Mezarlığına defnedildi.

Şiir Kitapları ve Eserleri

  • İkinci Üstü(1947)
  • Dirlik Düzenlik (1954)
  • Yerçekimli Karanfil (1954)
  • Umutsuzlar Parkı (1958)
  • Petrol (1959)
  • Nerde Antigone (1961)
  • Tragedyalar (1964)
  • Çağrılmayan Yakup (1966)
  • Kirli Ağustos (1970)
  • Sonrası Kalır (1974)
  • (1976) Ben Ruhi Bey Nasılım
  • (1977) Sevda ile Sevgi
  • Şairin Seyir Defteri (1980)
  • Yeniden (1981)
  • Bezik Oynayan Kadınlar
  • İlkyaz Şikâyetçileri (1984)
  • Oteller Kenti (1985)
  • Sonrası Kalır 1, Bütün Şiirleri (2005)
  • Sonrası Kalır 2, Bütün Şiirleri(2005)

Hikâye ve Roman

  • Gül Dönüyor Avucumda (Ölümünden sonra, 1987)
  • . Hazırlayan: Devrim Dirlikyapan. Yapı Kredi Yayınları, 2009 Şiiri Şiirle Ölçmek: Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler, Soruşturmalar

Almış Olduğu Ödüller

  • 1958 Yeditepe Şiir Armağanı: “Yerçekimli Karanfil
  • 1977 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü: “Ben Ruhi Bey Nasılım
  • 1981 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü: “Yeniden”

Edip Cansever’in Edebi Hayatı

Ortaokul ve lise hayatı boyunca birbirinden farklı dergilerdeki şiirleri okur ve bazı kısımları not alırdı. Yani anlayacağımız gibi Edip Cansever’in edebi hayatı çok küçük yaşlarda başladı diyebiliriz. Şiir aşkı içinde gün geçtikçe büyüyen ünlü Türk şairimiz Cansever,  okul çıkışlarında kitap evlerine uğrardı. Buradan yeni şiir anlayışını büyük zevk ve tutkuyla takip eder, izler ve hayran kalırdı. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları tarafından çıkan kitaplar sayesinde dünya klasiklerini bitirdi. Bunun yanı sıra Yunan ve Latin klasiklerine de hâkim oldu. Gün geçtikçe kendini çok daha fazla geliştiriyor ve bilgisine bilgi katıyordu. Edebiyat aşkı içinde alevleniyordu. Daha ileri dönemlerde ise sol düşünce yapısı ve Marksizm akımlarıyla tanışarak onlar hakkında araştırmalar yaptı.

İlk şiirini 1944 senesinde İstanbul Dergisinde yayımlayan şair, ilk gençlik şiirlerini topladığı kitaba İkinci Üstü adını verdi. Bu şiirlerde her şeye tozpembe bakan, hayat sevinci ve yaşama isteğiyle dolu, cıvıl cıvıl bir genç edası ön plandaydı.1951 senesinde ise Nokta adını verdiği dergisini çıkartmayı başardı. Bu dergi Cansever’in edebi çevresinin daha yoğun olmasına kapı açtı. Birbirinden farklı genç şairler ve yazarlarla tanışma imkânı yaratmış oldu. İlk kitabının ardından 7 yıl geçti ve Dirlik Düzenlik adını verdiği kitabını okuyucularının beğenisine sundu. Ünlü şairimiz Cansever, şiirlerde düşünceyi dil içinde eritmeye yönelen, özlü bir söyleyiş ve çarpıcı biçim arayan, toplumsal eleştiri için mizah aracını kullanan bir tutum sergiledi. 1957’de yayımlanan Yerçekimli Karanfil ile kendine özgü bir şiir dünyası oluşturma hayalini de gerçekleştirmiş oldu. İkinci Yeni akımında kendine has, farklı ürünler meydana getirdi. Şiirlerindeki o sevinç, umut, hayat dolu duygular zamanla kendini umutsuzluk, bunalım, üzüntü ve kedere bıraktı. Toplumsal dengesizlikleri eleştiren ve bununla savaşan Cansever yerini umutsuzluğa bıraktı. Yeni arayışlara yöneldi. Şiirde tiyatrodan alınmış konuşmalar kullanmayı tercih etti. Nerde Antigone, Tragedyalar, ağrılmayan Yakup bu dönemde Cansever’in yazdığı ünlü ürünlerindendir.

Edip Cansever’in hayattayken yayımlanan son kitabı ise Oteller Kenti olmuştur. 1985-1986 seneleri arasında yazdığı ama yayımlamadığı şiirleri, bazı düzyazıları, hakkında yazılanlar ve bazı konuşmalar, ölümünden sonra Gül Dönüyor Avucumda (1988) başlığıyla okuyucuların beğenisine sunuldu. Yapı Kredi Yayınları tarafından 2005 yılında bütün şiirleri, Sonrası Kalır I-II başlığıyla yayımlandı. Cansever’in çeşitli dergilerde yayımladığı ama kitaplarında yer vermediği şiirleri, Mehmet Can Doğan tarafından toparlandı ve 2009’da Öncesi de Kalır başlığıyla yayımlandı.

Dostlar Beni Hatırlasın Özeti

Dostlar Beni Hatırlasın

Usta şairimiz Âşık Veysel’in eseri Dostlar Beni Hatırlasın özeti incelendiğinde; Şüphesiz tüm şairler gibi Âşık Veysel de yaşamı, sanatı, şiirlerinin içeriği, halk şiirine getirdiği yenilikler bakımlardan en ince ayrıntısına araştırılmaya ve değerlendirilmeye layık bir sanatçıdır. Dostlar Beni Hatırlasın, Veysel’in hayatını, sanatını daha yakından tanımamıza destek olacak farklı kaynaklardan derlenmiş Halk Şiirimizin büyük üstadı Âşık Veysel’e dair her şeyi bulacağımız bir eserdir. Gözleri görmeyen Veysel, kimsenin göremediklerini görüyor eserlerinde.

Âşık Veysel daha yedi yaşında iken salgın olan çiçek hastalığına yakalanarak sağ gözünü kaybetmiştir. Bir süre sonra da sol gözüne perde inmiştir. Veysel’in babası sol gözündeki perdeyi aldırmak için Yozgat’a hekime gitmeye karar verir. Fakat bir gün inek sağan annesini izlerken arka tarafından babası Veysel’e yaklaşır ve seslenir. Arkasına dönmesiyle babasının koltuğunun altındaki ucu sivri bir sopa sol gözüne girer ve artık o gözünü de tümü ile yitirir. Bu eserinde bu acılı yaşamını da konu edinmiştir.

Şiir yazmak ve şiirlerle oyalanmak Âşık Veysel’e her daim iyi gelmiştir. Kasabalarına gelen halk şairlerini büyük bir alaka ile dinler, onları hep yakından tanımaya çalışırdı. Yaşam sıkıntılarından bir nebze de olsa uzaklaşabilsin diye babası ona saz almıştır ve babasının çok yakın bir arkadaşından saz dersleri almaya başlamıştır.

Dostlar Beni Hatırlasın yazarı Âşık Veysel, evlenecek yaşa geldiğinde ailesi aynı köyden olan Esma adında bir kız ile evlenir. İki evladı olur ama acılı yaşamı burada da gün yüzü göstermez ve birini on günlükken kaybeder. Âşık Veysel’in eşi Esma dayanamayarak evden kaçar. Bunlar üstüne bir de ana ve babası da hayattan göçer. Veysel’in acılarla dolu hayatındaki kötü gelişmeler dur durak bilmez ve ilk çocuğu da vefat eder.

Çok büyük dertlerle sınanan şair içine kapanır ve kimse ile konuşmaz. Şairin artık tek dostu sazıdır. Bu durumu Veysel’in akrabalarını ve arkadaşlarını çok hüzünlendirir. Bu sebep ile onu tekrardan dünya evine sokmaya karar verirler. Veysel’in yeni evliliğinden yedi tane çocuğu olur. Veysel’in sıkıntılı yaşamı peşini bırakmaz ve çocuklarından birini yine kaybeder ama iki oğlu, dört kızıyla yaşamaya devam eder.

Dostlar Beni Hatırlasın kitap genel olarak Âşık Veysel’in yaşamından çıkarımları hakkındadır. Bir gün herkesin bu dünyadan göçüp gideceğini ama onu dostlarının hatırlamasını istiyor Veysel. Gün geçtikçe dinmek bilmeyen yaşam sıkıntılarının dinmesi bir yana gittikçe arttığını bu kitabında dile getirir. Genellikle bu şiirinde ölümün gerçekliğinden bahseden usta şair, çektiği yaşam sıkıntılarını şiirine tümü ile yansıtmayı başarmıştır diyebiliriz.

Dostlar Beni Hatırlasın İnceleme

Dostlar Beni Hatırlasın incelemesi yapılırsa; mesela hangi söz sanatlarının kullanıldığına bakabiliriz. Usta halk şairimiz Âşık Veysel, ‘can kafeste durmaz uçar gider’ derken insan canını kuşa dünyayı kafese benzeterek benzetme sanatını kullanmıştır. Bunun yanı sıra ‘Garip kalır yerim yurdum’ diyerek ise yurdu kişileştirmiş, kişileştirme sanatına başvurmuştur. Şiirin dili incelendiğinde ise şiir; sade, yalın okuyan çoğu kişinin anlayabileceği, günlük hayat diline uygun şekilde yazılmıştır. Şiirin teması yaşam ve ölümdür çünkü Veysel’in hayatı ölüm ile oldukça sınanmıştır ve şiirinde yaşadıklarını dile getirmiştir.

Dostlar Beni Hatırlasın şiirinde halk şiiri âşık tarzında şiir geleneğinin örneğidir. Dostlar Beni Hatırlasın şiirinde Âşık Veysel; yaşam, ölüm ve dostluk temaları üzerinde durmuş, bu temalardaki duygularını içtenlikle dile getirmiştir. Âşık Veysel âşıklık geleneğinin Cumhuriyet Dönemi sonrasında gelmiş en önemli şairlerinden birisi olmayı başarmıştır. Bu şiirindeki ses olaylarını inceleyecek olursak; giderim derken ünsüz yumuşaması yapmıştır. Bunun yanı sıra kafeste derken ünsüz sertleşmesi yapmıştır. Ayrıca arttı derken de ünsüz sertleşmesi yapmıştır usta şairimiz.

Dostlar Beni Hatırlasın Konusu

Âşık Veysel bu eserinde, yaşadığı kayıpları ele almıştır. Çok acılı bir yaşam süren Âşık Veysel; çocuklarını, annesini, babasını kaybetmiştir. Herkesin söylediği gibi en büyük acı olan evlat acısını tadan şair gözlerini de kaybetmiştir. Belli bir süre hayata küsen usta ozanımız, bir süre sonra yeniden dünyevine girmiş ve bu evlilikten de bir çocuğunu kaybetmiştir. Bu acılarını şiirlerine ustalıkla aktaran şairimiz bu eserinde; ölüm, yaşam, dostluk gibi yaşamında önemli yer tutan konuları ele almıştır diyebiliriz.

Yani anlayacağımız gibi Dostlar Beni Hatırlasın konusu resmen şairinin hayatının özetidir.  Âşık Veysel yaşadığı acıları dile getirmiş ve şiirlerinde bunu işlemiştir. Uzun bir dönem başka şairlerin şiirlerini de seslendirmiştir. Bu şiirinde duygusallığı çok ön plandadır.

Dostlar Beni Hatırlasın kitap raflarda hala yerini almakta ve de çok satılmaktadır. Ustanın birçok şiirinde; vatan, tabiat, birlik, çalışma, yardımlaşma temaları işlenmiştir diyebiliriz. Şiirlerinde en önemli hususun vatana bağlılık ve idealistlik olduğu açıkça bellidir. Tüm bu özellikler onu vatan şairi yapmış olsa da bu şiirinde genel olarak kendi yaşanmışlıklarını ve acılarını dile getirir Âşık Veysel.

Âşık Veysel, kendisinin bu dünyadan gitse de dostlarının onu hatırlamasını istemiştir. Dünyanın gelip geçici bir yer olduğu, ölümün ne kadar gerçek olduğunu anlatmaya çalışan şair tabiri caizse hatırlanmak ve kalıcı olmak istemiştir. Ben giderim adım kalır sözleri şairin bu düşüncesinin bir kanıtı olarak nitelendirilebilir.  Usta Şairimiz Âşık Veysel bu şekilde yaşamını ve yaşadıklarını dile getirmiş, bir gün bu diyardan göçüp gitse de hatırlanmayı dilemiştir.

Domaniç Dağlarının Yolcusu (Şükûfe Nihal) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Domaniç Dağlarının Yolcusu

Domaniç Dağlarının Yolcusu, Şükûfe Nihal tarafından yazılmış bir eserdir. Şükûfe Nihal Domaniç Dağlarının Yolcusu, tarihte yaşanan ilgi çekici olayları öğrenmek isteyen bireyler için idealdir. Bu kitap, gezi yazısında tutulan notların roman türüne uygun olacak şekilde derlenmesi ile oluşturulmuştur. 1946 yılında okuyucuyla buluşan Domaniç Dağlarının Yolcusu, duyduğu hikâyenin aslını öğrenmek için ülkeyi gezen Şükûfe Nihal’in farklı olayları öğrenmesi ile gelişmektedir.

Şükûfe Nihal’in kaleme aldığı Domaniç Dağlarının Yolcusu adlı roman, ilk çıktığı yıl içerisinde dikkatleri üzerine toplamayı başarmış ve beyaz perdeye taşınmıştır. Bu nedenle pek çok insanın merak ettiği kitaplar arasında yer almaktadır. Domaniç Dağlarının Yolcusu kitabı ile ilgili daha detaylı bilgi almak isteyen bireyler, aşağıdaki başlıklara göz atarak bu önemli eseri inceleyebilmektedir.

Domaniç Dağlarının Yolcusu Özeti

Domaniç Dağlarının Yolcusu adlı kitap, Şükûfe Nihal’in bir arkadaşından duyduğu bir olay ile başlamaktadır. Arkadaşından duyduğu bu ilgi çekici hikâyenin detaylarını öğrenmek isteyen Şükûfe Nihal, Anadolu’ya doğru yolculuğa çıkmaktadır. Domaniç Dağlarının Yolcusu özeti şu şekildedir:

Bir arkadaşı, Şükûfe Nihal’e Milli Mücadele döneminde yaşanmış bir olayı anlatır. Olay, Domaniç’te yaşayan bir ailenin başına gelenlerden oluşmaktadır. Domaniç’te yaşayan karı kocanın bir çocuğu dünyaya gelir. Ancak kadın doğum yaptıktan hemen sonra kocasını savaşta kaybeder. Çocuğunu tek başına büyüten güzel kadın, kendisine gelen tüm izdivaç tekliflerini reddeder ve kendini oğluna adar. Kadının oğlu büyümüş ve bir delikanlı olmuştur. Bu olayların olduğu zamanlarda 2. İnönü Savaşı vardır. Bu nedenle kadın hemen oğluna silah verir ve savaşa gitmesini söyler. Ancak oğlu bir vatan haininin tuzağına düşer ve o da vatanına ihanet eder. Bunu öğrenen annesi, silahını alır ve oğlunu öldürür.

Şükûfe Nihal, bu hikâyeyi duyduktan sonra şaşkına döner. Etkilendiği bu olayı daha detaylı bir şekilde öğrenebilmek ve kadının yaşadığı ortamı görebilmek için hemen yola koyulur. Bindiği otobüste gerek konuşmasının gerek ise kılık kıyafetinin farklı olması nedeniyle yargılanır. Ancak hoş sohbeti sayesinde insanlar ile arasında olan mesafe birden kaybolur. Otobüste insanlara duyduğu bu hikâyeyi anlatır. Ancak otobüsteki kimse bu olayı duymadığını söyler. Şükûfe Nihal çok şaşırır, zira herkesin bu hikâyeye aşina olmasını beklemektedir.

Domaniç’e varan Şükûfe Nihal, kaymakam ile görüşür ancak kaymakamın da bu olaydan hiç haberi yoktur. Kaymakam, Şükûfe Nihal için bir otel odası ayarlar ve rahatça konaklamasını sağlar. Ancak Şükûfe Nihal, kaldığı otelden hiç memnun kalmaz. Zira yemekler, çarşaflar, insanlar çok farklıdır. Yanında getirdiği kuru ekmek ile açlığını bastırmakta, bir yandan da arkadaşının ona anlattığı hikâyede geçen kadını bulmaya çalışmaktadır.

Şükûfe Nihal, zaman içerisinde bir mektep muallimi ile tanışır ve otelin sahibinin kızları ile arkadaş olur. Yalnızlığını gidermeyi başaran Şükûfe Nihal, hala arkadaşından duyduğu olayın peşindedir. Ancak bu esnada Anadolu kadınlarının ne kadar büyük zorluklar çektiğini de görmektedir. Domaniç çevresinde bu hikâyeyi bilen hiç kimse yoktur. Artık araştırma yapmaktan ve kadını aramaktan bitap düşen Şükûfe Nihal, pes etmek üzeredir. Ancak o gece rüyasında o kadını görür ve tekrar umutlanır.

Şükûfe Nihal’in araştırmaları hiç sonuç vermez ve hikâyesinden etkilendiği için İstanbul’dan geldiği yolculuktan eli boş döner. Şükûfe Nihal, Domaniç’te edindiği dostlarına veda eder ve İstanbul’a geri döner. Her ne kadar arkadaşından duyduğu anının detaylarını öğrenemese de, Anadolu insanını tanıdığı ve onların yaşamına şahit olduğu için mutludur.

Domaniç Dağlarının Yolcusu Konusu

Şükûfe Nihal tarafından kaleme alınan Domaniç Dağlarının Yolcusu konusu, Şükûfe Nihal’in arkadaşından duyduğu bir hikâyenin detaylarını öğrenmek için çıktığı bir yolculuk ile şekillenmeye başlamaktadır. İstanbul’da yaşamını sürdüren ve Anadolu hakkında pek bilgisi olmayan bir kadının Anadolu yaşamına şahit olmak ve hikâyenin geçtiği yeri öğrenmek için çıktığı bu yolculuk, hikâye hakkında hiçbir bilgi alamaması ile sonuçlanır. Ancak Şükûfe Nihal diğer yaşamlar hakkında bilgi alır ve Anadolu’yu yakından görme fırsatını yakalar.

Şehir yaşamından oldukça uzak olan Anadolu’da gördüğü ve yaşadığı olayları Domaniç Dağlarının Yolcusu adlı kitabına aktaran Şükûfe Nihal, bu gezi esnasında not ettiklerini derleyerek bir roman haline getirir. Bu nedenle Şükûfe Nihal’in bu eseri yalnızca gezi yazısı değil, aynı zamanda bir romandır.

Domaniç Dağlarının Yolcusu İncelemesi

Domaniç Dağlarının Yolcusu adlı romanı daha iyi anlayabilmek için Domaniç Dağları Yolcusu incelemesi yapılabilmektedir. Bu roman, şehir hayatında alışık olunmayan yaşamları ve olayları sentezlemek için idealdir. Domaniç Dağlarının Yolcusu eserinin detaylarını öğrenmek için aşağıdaki listeye göz atabilirsiniz.

  1. Domaniç Dağlarının Yolcusu adlı kitap, çoğunlukla yazarın deneyimlerine dayalıdır.
  2. Bu romanda hikâye yapısına sahip olduğu için roman olarak kabul edilmektedir.
  3. Kitabın ana fikri, yurt ve vatan sevgisidir.
  4. Kitaptan çıkartılabilecek sonuç ise, bir yeri gezip görmenin o yer ile alakalı daha detaylı bilgi alınmasını sağladığıdır.
  5. Domaniç Dağlarının yolcusu adlı kitapta bazı eski kelimelere yer verilmektedir. Ancak anlatım genel olarak sade olduğu için her birey tarafından okunabilmektedir.

Şükûfe Nihal tarafından yazılan bu eser, dönemde yaşanan zorlukları öğrenmek ve Anadolu kadınlarının yaşamları hakkında bilgi almak için ideal bir kitaptır.

Kelile ve Dimne (Beydeba) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Kelile ve Dimne

Türkçe tercümesi, tasavvuf şairlerinden Hoca Mesut Gülşehri tarafından nakşedilmiştir. Sonrasında ise Kul Mesut ve diğerleri tarafından dilimize Türkçe olarak tercümesi yapılmıştır.

Ülke idaresi ve eğitim terbiye ve felsefe konuları tartışılarak konu olarak işlenmiştir. Beydeba Hint kültüründe sunmuş olduğu bu eşsiz eseriyle önemli bir yazardır. Kitabın bölümleri aşağıdaki gibidir,

Kelile ve Dimne Özeti

Yazarın eserinin bütününe bakıldığında, Kelile ve Dimne Özeti bakımından, bir hükümdarın dönemi ve yaşadıkları masalsı bir şekilde okuyucuya yansıtılmıştır.

Hindistan ülkesinde zamanında, Debşelem Şah diye toprakları ve tebaası için çalışmayı seven bir padişah var idi. Devrine kıyasla bu anlamda ülkesi çok ilerlemişti.

Halkı ve kendi için bir eğlence tertipleyip ziyafetler verdi bir gün. Eğlence bitiminde de alim ve fikir adamları ile bir söyleşi yaptı. Cömertlik üzerine yapılan söyleşide, etkilenen padişah, tüm servetini halkına dağıttı.

Bu davranışına karşılık, gecesinde bir rüya gördü. Servetini halkına açıp, Allah için harcadığın için ödülün büyük. En yakın zamanda doğu bölgesine doğru hareket et orada bir servet sana sunulacak, elde edeceğin bu servet dünyaya değişemeyeceğin bir hazinedir diye yaşlı biri tarafından uyarı aldı.

Debşelem söylenileni yapıp erkanıyla doğu tarafına gitti. Yaşlı bir alimle karşılaşıp sohbet ettikten sonra, alim bütün hazinelerini ona hibe eder. Ve bulunduğu yeri kazımaları halinde değerli madenler ve mücevherlerden oluşan hazineye ulaşabileceklerini hükümdara söyler.

Hükümdar söylenileni yaptırır. Mücevherlerin haricinde bir sandıkta yazılı levhada bir yazıya ulaşılır. Yazıda,

Servetin sahibi Hoşing Cihandar’ın hükümdara bırakılan servet için vasiyeti şöyle tercüme edilir. Yeryüzünde, hiçbir şey kalıcı değil. Servetine güvenip hareket etme, diye başlayan vasiyet on dört bölümden oluşmuştu. Vasiyetin devamında nasihatleri daha iyi çözmek için Serendim dağına gitmesi öneriliyordu.

Elde edilen bütün serveti halka dağıtan padişah, yolculuk için vezirleriyle istişare eder. Bu anlamda Kelile ve Dimne kısa özeti şöyle devam eder. Baş veziri bu yolculuk sizin için katlanması zor bir durumdur. Size bu konu ile ilgili iki güvercin hikayesini müsaade ederseniz açıklıyayım der. Müsaade alınca başlar anlatmaya.

Bahçıvanın ayı ile dostluğu çerçevesinde, geçmiş zamanların birinde mutsuz ve yalnız bir bahçıvan yaşarmış. Yalnızlıktan nasıl kurtulabilirim diye düşünürken, bir dağa vurmuş kendini. Evinden ve bahçesinden uzaklaştıkça onları düşünerek daha çok mutsuz olması pahasına üstelik.

Acıktığını hissedince sofra kurup, yemek yemeye başlamış. Sofrasına şirin bir ayı gelip, onunla yiyeceklerini paylaştıktan sonra, bahçıvanla sohbete başlamış. Ayı sormuş bahçıvana. Nerden nereye gidiyorsun diye. Bahçıvan konuşan, bir ayıyla karşılaştığı şaşkınlığı atlattıktan sonra cevap verir. Çok ıraktan geldim, yukarıdaki dağa tırmanacağım diye sorusuna cevap verir.

Sonra ayı, dağda ne yapmayı düşünüyorsun? diye sorar bahçıvana. Bahçıvanda uzun zamandan beri tek yaşıyorum. Yalnızlığını dindirmek için bir arkadaş bulmak istiyorum. Dağda nasılsa karşıma biri çıkar diye söylenir.

Sonra birden ayının gözleri sulanmış. Başlamış ağlamaya. Seninle aynı şeyi arıyoruz. Bende yıllardır tek yaşıyorum bir yoldaş arıyorum bu yalnızlık bitirmek için diye konuşur. Bahçıvan ayıya döner ve neden şimdi başladın ağlamaya diye sorar.

Ayı cevap verir. Benim de derdim seninle aynı. Dağdan ovaya bir arkadaş bulma ümidiyle indim der. Bahçıvan düşünüp, taşınmış zihnine gelen fikri ayı ile paylaşmış. Kader yollarımızı birleştirdi. Senin bundan sonra arkadaşın ben olayım diye teklifte bulunur.

Ayı memnuniyetle kabul etmiş bu teklifi. Beraber bahçıvanın evine gitmişler. Bahçıvanın mutsuzluğu yavaş yavaş kaybolsa bile, günler gelip, geçerken adamın üzerine gelen sinekleri onu rahatlatmak üzere ayı tarafından kovalanırmış.

Sineklerin bahçıvanın üzerine konduğu bir gün, ayı bir kayayı yerinden koparıp sineklerin üzerine bahçıvanın alnına yapıştırmış. Ne yaptığını bilmeyen hayvan yüzünden, adam ölüp gitmiş.

Hainlerle kurulacak ahbaplığın sonunda ihanetle sonuçlanacağını Kelile, bu hikâye ile gün yüzüne çıkarmak istemişti. Dimne bu çıkarımına karşılık Kelile ben efendime ihanet etmem diyecektir.

Kelile ve Dimne Konusu

Yazarın eseri genel olarak ele alındığında Kelile ve Dimne konu bakımından, hayvanların insanlarla birlikte olduğu ve bazı zamanlarda aralara öyküler konularak anlatılan, eser çocuklardan ziyade büyükler için yazılmıştır.

Dönemin prenslerine yöneticilik, erdem, ahlak gibi duygular konusunda terbiye vermek üzere ele alınıp yazılmıştır. Zamanın hükümdarı Depşelem için öğüt niteliğinde olan eser erdemde dahil olmak üzere yönetimin nasıl yapılacağı hakkında ele alınmıştır.

Rivayete göre, zulüm yapmayı seven, hükümdar Depşelem’in sarayında, karşısına çıkan ünlü bilgin Beydeba onu halkına yaptığı eziyetler için, uyarıp bu yazmış olduğu bu eseri kendisine okumuştur.

Kelile ve Dimne İncelemesi

Beydeba tarafından, kaleme alınmış esere Kelile ve Dimne İncelemesi olarak bakarsak, fabl şeklinde yazılmış içinde hikayeler olan ve bir Hint hükümdarına ithaf edilmiş bir kitaptır.

Sanskritçe yazılan eser, Pehlevice’ye çevrildikten sonra, akabinde Arapça ve Farsça ’ya tercümesi yapılmıştır. Fabl masallarının tamamı, sözlü anlatımda, döneminde sade ve anlaşılabilir, ahlak ve erdemi insanlara öğretme konusunda misyon edinmiştir.

Öyle ki La Fontaine yazmış olduğu kitabında bu masallardan etkilenerek on sekiz tanesine yer vermiştir.

Birinci kısım fabllarda sembolik olarak açık sözlülüğü ve doğruluğu simgeleyen Kelile, iftira ve yalan taraftarı Dimne karşılaştırılır.

Dertli Hayatı ve Eserleri

Dertli

Bolu ve Gerede arasında Yeniçağ bucağının Şahnalar köyünde 1772 senesinde hayata gözlerini açan Âşık Dertli, 1845 senesinde Ankara’da hayata gözlerini yummuştur. Naaşı şuanda Gerde yakınlarında bulunan Esentepe’dedir. Babası Ali isimli bir çiftçi olan Dertlinin asıl adı İbrahim’dir. Çocukluğunu sığır gütmekle geçirmiştir. Babası çiftçi Ali’nin vefatından sonra köyün ağası olan Halil küçük İbrahim’in babasından kalan varlıkları ondan alır. İbrahim yani halk arasında bilinen ismi ile Âşık Dertli yakın köylerden birisinde bulunan bir akrabasının yanına gitmek zorunda kalır.

Âşık Dertli hayatını oradan oraya gezmekle ve ozanlıkla geçirmiştir. Gittiği yerlerde farklı farklı âşıklarla tanıştı ve her birinden farklı terbiyeler alarak ozanlığına katkı sağladı Sonrasında üç sene İstanbul ve Konya’da yaşanmıştır. Onun ardından on sene kadar Mısır’da hayatına devam edip tekrardan köyüne dönmüştür. Dertli burada evlenmiş ve iki tane oğlu hayata gözlerini açmıştır. Dertli kimisinin deyimine göre ozanlığının sebebiyle yine yollara düşmüştür ve orada da uzun süre kalamamıştır. Ailesini ardında bırakan Dertlinin bazen aklına geride bıraktığı çocukları ve ailesinin geldiği ve dertlenerek nice şiirler söylediği ifade edilir. Bir süre Orta Anadolu’da dolaşan Dertli 1826 senesinde İstanbul’a yeniden gelmiştir. İstanbul’da kısa süreli birkaç yerde memurluk yapmış ardından burada da duramamış ve Ankara’ya gitmiştir. Ankara’ya gelen şair burada vefat etmişti.

Dertli genel olarak eğlenceli, zevklerine düşkün, hayatında macerayı seven ve macera arayışında olan birisi olarak tanınır. İçkiye ve zevkine olan düşkünlüğünü yüzünden toplumda bazı kesimler tarafından dışlanmıştır ama Dertli pes etmemiştir ve bu kesimdeki insanlarla çatışmaya devam etmiştir. Âşık Dertlinin takma adı Lütfi olarak bilinir. Kimisine göre bu takma adının sebebi hayatı boyunca yaşadığı zorluklardır. Kimisi ise bir sevdiği yüzünden kendisini usturayla öldürmeye çalışan Dertlinin bu adı aldığını savunur. Dertli hem aruz hem hece ölçülerini ustalıkla kullanan bir Türk ozanıdır. Geçimini âşık kahvelerinde saz çalıp şiir okuyarak sağlayan değerli bir halk ozanımızdır. Fuzuli, Âşık Ömer ve Gevheri gibi şairlerin etkilerini şiirlerinde göstermiştir. Zamanın diğer şairleri gibi o da aruzla gazeller, divanlar, kalenderiler yazmıştır.

Âşık Dertlinin en önemli taşlaması o dönemde saz çalanların günaha girdiğini ve şeytanların saz çalan kişinin başına toplandığını savunan kişileri eleştirmek amacıyla yazmıştır. Fes takılması 2. Mahmut padişahlığı döneminde kabul edilince Dertli fesi öven birisi haline gelmiş ve bununla ilgili bir kaside yazmıştır. Bunun sonucunda ise Âşık Dertli; Çağaya ayan olarak atanmıştır. Divan türündeki şiirleri ise başarılı olarak nitelendirilmemiştir. Asıl ozanlık yeteneğini hece vezinli şiirleriyle göstermiştir. Alevi-Bektaşi inanışlarına sonuna kadar bağlı olan Dertli, şiirlerinde ağır bir dil kullanır. Toplumsal eleştirileri ve taşlamalarıyla Türk Edebiyatında öne çıkan bir isim olmayı başarmıştır. Yobazlığı sert bir şekilde eleştirmiş ve taşlamalarını buna uygun yazmıştır. Öncelerinde halveti tarikatine girdiği bilinir. Bunun sonrasında ise Bektaşiliğe yönelmiştir.

Dertlinin Eserleri

  • Şeytan Bunun neresinde?
  • Sakiya Camında Nedir Bu ısrar
  • Abdallığın Binasını Sorarsan
  • Haraba Kul Olduk
  • Aşk Ehline Derman Sordum Âlemde
  • Yürü Gönül Yürü Dostundan Kalma
  • Kalem Kaşlı Yar
  • Bad-ı Saba Benim Hasb-i Halimden
  • Âşık Dertli Baba
  • Ok Gibi Hublar

Bu şiirler ve taşlamalarla halkın gönlüne taht kurmuş bir halk ozanı olmayı başarmıştır. Tek kitabı vardır ve onun adı da Dertli Divanı’dır. Bu kitabı ise birkaç kez basılmıştır. Yaşadığı dönemde çok sevilen, ünlü, kişiliği etkin olan bir halk ozanı olduğu su götürmez bir gerçektir. Ankara’da hayata gözlerini yuman dertlinin mezarı ilk olarak Ankara’ya defnedilmişti. Halkın biricik şairi Dertli’nin mezarı vefatından yüz beş sene sonra Yeniçağa’ya götürülmüştür.

Geçimini saz çalıp türkü söyleyerek kazanan Dertlinin gerek saz çalmasındaki yeteneği gerek sesinin güzelliği onun zengin konaklarda büyük ilgi görmesine, sevilip sayılmasına vesile olmuştur. Ülkenin birçok kesiminde şiirleri severek dinlendi ve o bir üstat olarak tanımlandı. Dertlinin asıl tarzı lirik koşma ve semailerinde görülmüştür. Şiirleri yabancı kelimeler ve terkiplerle doludur. Bunların olmasına rağmen üslubu ahenkli ve sürükleyici bulunmuştur. Mecaz anlatımları, hayalleri ve fikirleri orijinal yani kendine has olmamasına rağmen yine de şiirleri samimi bir hava taşır.

Dertli kalpten bağlı olduğu Alevi-Bektaşi tarikatının etkisiyle, Hz. Ali’ye aşkla ve yürekten bağlanmıştır. Hatta halk arasında bir evliya şöhreti bile kazandığı söylenir. Bektaşi şiirleri, devriyeler, nefesler ve Kerbela şehitleri için mersiyeler yazmıştır.  Dertlinin yolundan giden ve kendisi için onu örnek alan ozanlar ileriki dönemlerde bir âşık kolu oluşmasını sağlamışlardır. Geredeli Figanı, Mudurnulu Yağcı Emin, Çankırılı Pinhanî, Çankırılı Cudi, Ilgazlı Naili ve Kastamonulu Yorgansız Hakkı gibi Bolulu, Çankırılı ve Kastamonulu gibi nice âşıklar bu kolda yetişmiştir. Kendisi de yaşadığı dönemde birkaç çırak yetiştirmiş ve Türk edebiyatına başarılı ozanlar kazandırmıştır. Şöhreti dönemin divan şairleri arasında da yayılmıştır. Şiirlerinde Divan şairlerinden Fuzulinin etkisi sıklıkla görülür.

Dertliyi belki de biraz Tanzimat şairleri arasında sınıflandırabiliriz. Tanzimat devirlerini yaşamış ve buna boş kalmamıştır. Toplumsal olaylarla yakından ilgilenen şairlerden birisi Dertli diğeri ise Seyrani’dir. Tanzimat devrinin o gereken havasına bürünmüş bunu şiirlerinde de hissettirmiştir.  Güzel sesi ve yetenekli saz çalışıyla gönüllere taht kuran Dertli Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisi olmayı başarmıştır.

Define Adası (Robert Louis Stevenson) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Define Adası

Robert Louis Stevenson tarafından yazılmış olan ve dünyada yaygın olarak bilinen bir macera romanı sayılan Define Adası, dünya edebiyatı sahasında pek çok benzeri oluşturulmuş bir eserdir. Kitap yazarının ününü aşmış ve pek çok kişi tarafından bilinir hale gelmiştir. Romanın en çok dikkat çeken taraflarından birisi de, dünya edebiyatında kayıp define ve korsan gibi içerikleri yansıtan ilk eser olmasıdır.

Daha sonra bu şekilde yazılacak pek çok esere de ilham kaynağı olmuştur. Yazar Define Adası’nı 30 yaşında iken yazmaya başlamıştır. Ve ilerleyen süreçlerde dünyaca ünlü bir isim olmuştur. İlk başarısının Define Adası kitabı olduğu söylenebilir. Romanın ilginç taraflarından birisi ise sipariş üzerine yazılmış bir eser olmasıdır. Yazar Robert Louis Stevenson, romanı üvey oğlunun bazı içeriklere sahip bir eser istemesi ile oluşturulmuştur. Üvey oğlu Stevenson’dan terk edilmiş bir geminin olduğu, içinde kadın olmayan, define ve haritanın da yer aldığı bir hikaye istemiştir.

Yazar aynı zamanda doğduğu yer olan İskoçya’da iken ailesi ile birlikte yaşarken eseri kaleme almıştır. Eser ilk defa 1881 ve 1882 senelerinde çocuk dergisinde dizi şeklinde tefrika edilmiştir. İlk bölümlerinin ardından tamamlanmış ve 1883 senesinde basılmıştır.

Konu bakımından dünya üzerinde bazı ilklere sahne olması sebebiyle; eser yayınlanmasının ardından pek çok benzeri tema ortaya çıkmıştır. Pek çok kere sinemada da yer verilen Define Adası kitabından ilham alınarak TV dizisi de çekilmiştir. Şimdi Define Adası kitabı ile ilgili merak edilen konusu, özeti ve incelemesine göz atalım:

Define Adası Özeti

Define Adası özeti kitaba ilgi duyan pek çok okuyucu tarafından merak edilmektedir. Eserde Jim Hawkins isminde bir çocuğun Define avına çıkması konu edilmektedir. Hawkins İngiltere’de bir hancının oğludur. Çocuk önceleri Amiral hanında çalışmaktadır ve burası babasına aittir. Bir süre sonra Jim hana gelen Bill adında bir korsanla tanışır. Bill yaşlı bir denizcidir. Aynı zamanda oldukça ilginç bir adamdır.

Geçmişi sırlarla doludur ve sürekli kaçtığı tek bacağı olan bir denizci vardır. Kaptan Filinta ait hazine haritası saklamakta olan ve odasında yer alan sandıkta çok miktarda parası olan Bill ani şekilde ölür. Eşyaları ve sırları  Jim’e kalmıştır. Bill’in odasında kilitli olan sandığı açar, define hikayesini öğrenir. Bu hikayeyi babasının güvendiği arkadaşı ve aynı zamanda doktoru olan Dr. Levese’ye  anlatır.

Dinleyen doktor defineyi bulmaya karar verir ve arkadaşı olan şövalyeyi aynı zamanda uzun bacaklı John Silver adı ile bilinen denizciyi ve Jim’İ yanına alarak Define Adası’na ulaşmayı amaçlar. Jim ile arkadaşları ulaşmak için bir deniz yolculuğu yapar. Ardından adaya varırlar. Yalnız tek bacaklı korsan ile adamları onları izlemektedir. Bu noktada macerada kime güvenebileceği pek belli değildir. Adaya gizlenmiş olan hazineyi kimin bulacağı Jim ile arkadaşlarının macerasını oluşturur.

Define Adası Konusu

Define Adası temel olarak;  Jim adlı bir çocuğun define haritası ve bilgilerine erişmesi ile birlikte arkadaşlarıyla hazineye ulaşmaya çalışma hikayesini konu alır. Yazarın oğlunun isteği üzerine belli içerikler baz alarak yazdığı eserin temeli define avı konusu üzerine kuruludur. Aynı zamanda bu konuların işlendiği ve geniş kitlelere yayılan ilk eser olarak ifade edilir. Bu sebeple çok sayıda benzer eserin yayınlanmasına önayak olmuştur. Define Adası konusu itibarıyla bu maceralar üzerine kurulur.

Jim babasının olan handa çalışarak geçirirken, Bill adındaki kaptanın hana konaklamaya gelmesiyle hayatı değişir. Bill’in yanında yer alan gizemli sandık ve ilginç bir kişi olması nedeniyle handaki kişiler onu merak etmeye başlar. Bu sırada Bill kaçtığı tek ayaklı denizciyi gördüğünde ona haber vermesi için Jim’e para verir. Handa kalmaya başlayan Bill devamlı dürbünle dışarıyı gözler. Bill ile ilgili bu ayrıntılara dikkat eder. Aradan aylar geçer fakat Bill handan ayrılmaz. Hatta bir süre sonra han parasını dahi ödememeye başlar. Bir tartışma esnasında Jim’in babası rahatsızlanır ve doktor arkadaşı çağırılır. Kısa bir süre sonra Jim’in babası hayatını kaybeder. Bir süre sonra Bill de ölür ve define ile ilgili tüm ayrıntılara Jim ile arkadaşları erişir. Define Adası maceraları bu şekilde başlar.

Define Adası İncelemesi

Eser incelemesi pek çok roman türünde olduğu gibi;  toplumsal arka plana dair ayrıntılar ortaya çıkarabilir. Bununla birlikte farklı bir ortaya çıkış hikayesi olduğu için;  kendine ait şartlar altında değerlendirilmelidir. Örneğin sipariş üzerine kaleme alınmış bir eserin; alanında ilk olduğu ifade edilebilir. Define ve korsan temalarını işleyen dünya çapında ilk eser olmasının yanı sıra;  macera konulu kitaplara özel bir yapıt eklenmesini sağlamıştır.

Define Adası ile insanların farklı dünyalar ve yeni hazineler keşfetme arzusu da açığa çıkmaktadır. İnsanlar daima hayal kurmayı sevmiş ve bu alanlara ilgi göstermiştir. Bundan dolayı da çok sevilen ve dünya çapında bilinir hale gelen kitabın konusu oldukça ilgi çekmiştir.

Define Adası incelemesi ile çok uzak diyarlara yolculuk yapma ve daha iyi şartlara buluşma hayali; insanlara akıcı üsluba sahip bir macera aracılığıyla iletilmiştir. Bu anlamda hem alanında ilk  olma özelliği taşır hem de macera konulu kitaplar için özel bir yere sahiptir.

Dede Korkut Hayatı ve Eserleri

Dede Korkut

Dede Korkut kimdir ve eserleri hakkındaki kaynaklara bakıldığında hangi tarih aralıklarında yaşadığı net olarak bilinmemektedir. Ancak eserlerini birçok farklı görüş ve yazış biçimi ile oluşturduğu bilinmektedir. Dede Korkut kitaplarına bakıldığında Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanlarına yakın bir dönemde yaşadığı anlaşılmaktadır. Ozanların yaşamına bakıldığında Dede Korkut bilinen kişilerin atası kabul edilmektedir. Yazış tarzında oluşturduğu farklı stiller ile sıra dışı birçok özelliğine eserlerinde yansıtmıştır.

Dede Korkut şiirleri özelliklerine bakıldığında özellikle konularının yiğitlik, mertlik, aşk ve vatan sevgisi ile yoğunlaştırılarak oluşturulmuştur. Bu konular dışında anne ve baba sevgisi de bu şiirlerde işlenerek İslamiyet algısı şiirler üzerinden benimsetilmiştir. Yaşanılan dönem içerisinde kopuz oldukça önemliydi. Kopuzu ilk bulan kişi olarak Türklere öğreten kişi olarak tanınmıştır. Kopuzun kullanılması hikayelere farklı bir mizaç kazandırmıştır.

Dede Korkut Eserleri

Türklerin İslamiyet öncesinde doğan kişiler tarafından Dede Korkut nüshaları içerisinde bulunan hikayeler sözlü edebiyatın başlatıcısı olarak kabul edilmiştir. İslamiyetin kabul edilmesi ile birlikte birçok farklı akım ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu akımlar çerçevesinde hikayelerin tasarlayan Dede Korkut farklı birçok fikir ile birlikte edebiyata yön vermiştir. Dede Korkut tarafından yazılan kitaplar, destansı olarak yazılan Oğuz hikayelerinin mecmuası olarak kabul edilmiştir.

Dede Korkut hikayelerinin oluşturulmasında Kars ve Erzurum illerinde hüküm süren Akkoyunlular ve onların yazıya geçirdikleri destanlar çerçevesinde oluşmuştur. Dede Korkut hikayesi yazıya geçirilmesi ile birlikte geçiş döneminin en önemli ürünleri olarak kabul edilmiştir. Bu hikayelerin en önemli özelliği hem şiir hem de düzyazı biçiminde nazım şekilleri biçimlendirilmiştir. Bu hikayeler ve diğer yayımlanmış olan eserler olay içeren düzyazılar olarak nitelendirilmektedir. En bilinen hikayeler şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Dirse Han Oğlu Boğaç Han.
  • Salur Kazan’ın Evi Yağmalanması
  • Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek.
  • Kazan Bey Oğlu Uruz’un Tutsak Olması
  • Duha Koca Oğlu Deli Dumrul.
  • Kanlı Koca Oğlu Kanturalı
  • Kazılık Koca Oğlu Yegenek.
  • Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi.

Dede Korkut Çevirileri

Dede Korkut hikayesi ilk olarak Berlin nüshası temel alınarak 1916 yılında İstanbul’da yayımlanmıştır.  Arap harfleri kullanılarak oluşturulan Dede Korkut nüshaları Kitâb-ı Dede Korkud alâ Tâife-i Oğuzân isimleriyle kayıt altına alınmıştır. Nüshaların Dede Korkut ismi ile yayımlanması aşamasını Orhan Şaik Gökyay tarafından yapılmıştır. Bu aşamada Berlin nüshası ilk olarak Dresden nüshası ile karşılaştırılmıştır. Dresden nüshası ile gerekli karşılaştırma yapıldıktan sonra Vatikan nüshası ile bir kıyaslandırılmaya gidilmiştir. İlgili tetkikler yapıldıktan sonra nüsha “Dedem Korkud’un Kitabı” adıyla ismi ile tekrardan yayımlanmıştır.

Çevirme için gerekli olan nüshanın herhangi bir karşılaştırmaya gerek kalmadan yayımlanması ise Muharrem Ergin tarafından yapılmıştır. Dresden ve Vatikan nüshalarının aynı bir şekilde basıının yapılmasından sonra Dede Korkut Kitabı I ismi ile basım gerçekleştirilmiştir. Bu eserin ise tekrardan birçok dile çevrilmesinin ardından Bâbâ Korkud adıyla ve Türkçe aslından Hamâse-i Dede Korkut adıyla son hali meydana getirilmiştir.

Dede Korkut Hikayeleri

Dede Korkut hikayeleri temelde kitabın girişi kısmı ile birlikte 2 farklı bölümden oluşmaktadır. Nüshaların alınarak basılmasında çeviri yapılarak kopyalama işlemi gerçekleştirilmiş ise bu Dede Korkut’u tanıtan kısım olarak tanımlandırılmıştır. Bu farklı bölümler sayesinde Dede Korkut hikayelerinin isimleri oluşmuştur.

Hikayelerin ikinci kısmını ise Dede Korkut sözleri oluşturmaktadır. Dde Korkut tarafından söylenen her vecizler için bu sözler farklı şekillerde isimlendirilmiştir. Hikayelerin bu şekilde ayrılmasından sonra Dresden ve Vatikan’dan çeviriler olmak üzere iki farklı kısımda gösterime sunulmuştur. Dresdden gösterim ise aşağıdaki gibidir:

  • Dirse Han Oğlu Boğaç Han
  • Salur Kazan’ın Evi Yağmalanması
  • Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek
  • Kazan Bey Oğlu Uruz’un Tutsak Olması
  • Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
  • Kanlı Koca Oğlu Kanturalı
  • Kazılık Koca Oğlu Yegenek
  • Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi
  • Begin Oğlu Emren
  • Uşun Koca Oğlu Segrek
  • Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz’un Çıkarması
  • İç Oğuz’a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldüğü

Vatikan’dan gösterilen hikayeler ise aşağıdaki gibidir:

  • Hikayet-i Han Oğlu Boğaç Han
  • Hikayet-i Bamsı Beyrek
  • Hikayet-i Salur Kazan’ın Evi Yağmalanduğudur
  • Hikayet-i Kazan Begün Oğlu Uruz Han Tutsak Olduğudur
  • Hikayet-i Kazılık Koca Oğlu Yegenek Bey
  • Hikayet-i Taş Oğuz İç Oğuz’a Asi Olup Beyrek Vefatı

Dede Korkut El Yazma Nüshaları

Dede Korkut tarafından yazılan el yazısı nüshaları olarak günümüze dek oluşan üç adet eseri mevcuttur. 19. ve 20. yüzyıl arasında eserlerini oluşturan Dede Korkut’un Dresden ve Vatikan’dan olmak üzere iki adet nüshası bulunurken, bunların dışında 21. Yüzyıla ait Kazakistan’da bulunan bir adet daha nüshası vardır. Dede Korkut nüshaları giriş bölümü dahil olmak üzere toplam 12 adet hikaye içermektedir.

Bilim dünyasında da el yazma nüshaları ile tanınan Dede Korkut ilk kez Friedrich von Diez’in yayımladığı bir makale de konu olmuştur. Berlin Kütüphanesi içerisinde el yazma nüshalarının birer kopyası bulunmaktadır. Burada bulunan kopyalar ise Berlin nüshası olarak farklı şekilde isimlendirilmiştir. Vatikan nüshasını diğer nüshalardan ayıran en temel özelliği giriş bölümü ile birlikte toplamda 6 hikaye içermesidir.

Damla Damla (Ruşen Eşref Ünaydın) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Damla Damla

Damla Damla, Ruşen Eşref Ünaydın tarafından kaleme alınan ve pek çok bölüm mensur şiirden oluşan bir derlemedir. Damla Damla konusu en merak edilen konular arasında yer almaktadır. Zira Ruşen Eşref Ünaydın, bu kitabı yazarken en büyük ilham kaynağının Mustafa Kemal Atatürk olduğunu belirtmektedir.

Anlatılana göre, Ruşen Eşref Ünaydın ve Atatürk bir masada otururken, Atatürk birbiri ile bağlantılı olmayan birkaç kelime söyler ve Ünaydın’dan bu kelimeler ile anlamlı bir bütün oluşturmasını rica eder. Ruşen Eşref Ünaydın, neredeyse hiç beklemeden birkaç dizelik mensur bir şiir oluşturmayı başarır. Daha sonra Damla Damla isimli mensur bir derleme kitabı oluşturur. Bu derleme, 72 mensur yazıdan oluşmaktadır. Eser ilk olarak 1928 yılında yayınlanmıştır. Ancak 1929 ve 1947 yıllarında kitabın ikinci ve üçüncü baskıları çıkmıştır.

Ruşen Eşref Ünaydın tarafından yazılan mensur şiir derlemesi Damla Damla, edebiyatımızın en önemli eserleri arasındadır. Zira bu eser, yeni harfler kullanılarak basılan ilk kitaptır. Bu nedenle dönemin resmi gazetelerinde Ruşen Eşref Ünaydın ve Damla Damla hakkında haberler yapılmıştır.

Damla Damla Özeti

Mensur yazılardan oluşturulan derleme kitabı Damla Damla, pek çok insan tarafından araştırılmaktadır. Özellikle Damla Damla özeti merak edilmektedir. Damla Damla, mensur yazılardan oluşturulmuş olduğu için akıcı bir hikâye özeti oluşturmak pek de mümkün değildir. Damla Damla kitabı hakkında özet araştırması yapan bireyler, kitap hakkında daha detaylı bilgi almak için aşağıdaki listeye göz atabilir.

  • Damla Damla kitabında yer alan mensur yazıların büyük bir bölümünde güzelliklerden bahsedilmektedir. Bu güzellikler doğa, hayat, karşı cins olarak 3 farklı bölümde incelenebilmektedir. Mensur yazıların yaklaşık olarak 45 tanesinde hayatın güzellikleri ile ilgili anlamlı ve ince düşünülmüş yazılar bulunmaktadır.
  • Damla Damla kitabının güzellikler dışında değindiği konulardan bir tanesi de ölümdür. Ölümün ne kadar kötü olduğu, ölümün olmaması gerektiği gibi düşüncelere mensur yazılarda yer verilmektedir. Zira Ruşen Eşref Ünaydın, güzelliklerin önüne ölümün geçtiğini düşündüğü yazılar oluşturmuş ve bu durumdan memnun olmadığını belirtmiştir.
  • Mensur yazıların devamında kitapta ölümün olağanlığı ve kaçınılmaz olduğundan bahsedilmektedir. Ünaydın, dünyadaki her canlı ve cansız varlığın geçici olduğuna değinmiş ve tek kalıcı olan unsurun ölüm olduğunu kabul etmiştir.

Damla Damla kitabında pek çok duygu ve konu çok iyi bir şekilde okuyucuya iletilmektedir. Bu nedenle kitaptaki hisler, her okuyucuyu etkileyebilecek niteliktedir. Ruşen Eşref Ünaydın, bu hislerini ince düşünceler ile okuyucuya anlatabilmiştir.

Damla Damla Konusu

Ruşen Eşref Ünaydın tarafından yazılan Damla Damla derlemesi, pek çok açıdan araştırılmaktadır. Bu bağlamda araştırılan konulardan bir tanesi de Damla Damla konusu olmaktadır. Damla Damla adlı kitapta pek çok konuya yer verilmektedir. Ancak mensur yazılarda en çok anlatılan konular şu şekildedir:

  1. Doğa sevgisi
  2. Sevgi
  3. Aşk
  4. Hayatın tüm güzellikleri
  5. Gerçekler
  6. Ölümün kötülüğü
  7. Ölümün kabullenişi
  8. Karşı cinse beslenen duygular
  9. Duyguların dizginlenmesi
  10. Hayatın gerçekleri

Yukarıda da görüldüğü gibi Damla Damla kitabında pek çok konuya yer verilmektedir. Ancak bu konular birbiri ile oldukça bağlantılıdır. Zira Ruşen Eşref Ünaydın yazılarını derlerken güzel geçişler yapmıştır. Örnek vermek gerekirse, aşkın ne kadar güzel odluğunu anlatırken ölüm gerçeğiyle karşılaşmış ve ölümün ne kadar kötü bir durum olduğundan bahsetmiştir. Daha sonrasında ise yavaş yavaş ölümü hazmetmeye ve ölümün kaçınılmaz bir son olduğunu kabul etmeye başlamıştır. Bu nedenle okuyucular, Eşref Ünaydın’ın düşüncelerini çok daha iyi bir şekilde kavrayabilmektedir.

Damla Damla İncelemesi

Damla Damla kitabının pek çok açıdan incelemesi yapılabilmektedir. Damla Damla kitabı hakkında daha fazla bilgi almak, kitapta yer alan mensur yazıların mantığını öğrenmek ve Damla Damla incelemesi yapmak isteyen bireyler, aşağıdaki listeye göz atabilir.

  • Damla Damla kitabında 72 farklı mensur yazı bulunmaktadır. Bu yazılar, genellikle bir paragraftan oluşur. Mensur yazılarda işlenen konular birbirinden farklı gibi algılansa da aslında birbiri içerisinde bütünlükler sağlamaktadır.
  • Mensur yazıların geçişlerinin ince düşünülmüş olması sayesinde okuyucular bu eseri bir kitap gibi okuyabilmektedir.
  • Bu kitap, Türkiye’de ilk defa yeni harfler kullanılarak yazılmış eserdir. Bu nedenle Türk edebiyatında büyük bir önemi bulunmaktadır.
  • İlk defa 1928 yılında basılmış olsa da, içerisinde kullanılan dil ağır değildir. Bu nedenle mensur yazıların anlaşılması hiç de zor değildir.
  • Yazar, bu mensur şiirleri oluştururken ince düşünülmüş kelimeler kullanmakta ve duygularını oldukça başarılı bir şekilde aktarmaktadır.
  • Kitap ilk olarak bir gazetede yayınlanmıştır. Gazetede bu kitabın içerisinde bulunan 72 kısa yazı da mevcuttur. Daha sonrasında ise kitap haline getirilmiş ve okuyucular ile buluşturulmuştur.

Damla Damla Yazarı

Damla Damla kitabının yazarı Ruşen Eşref Ünaydın’dır. Ruşen Eşref Ünaydın, 1892 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Pek çok eseri bulunan Ünaydın, Galatasaray’ın kurucuları arasında yer almaktadır. Buna ek olarak diplomat, siyasetçi ve gazeteci unvanları da bulunmaktadır. 1918’de yazdığı bir eser ile Mustafa Kemal Atatürk’ü hem kamuoyuna hem de dünyaya tanıtmıştır.

Atatürk’ten ilham alarak kitaplar yazmıştır. Bu kitaplardan bir tanesi de Damla Damla olmaktadır. Türk tarihinin en büyük edebiyatçılarından biri olarak kabul edilen Eşref Ünaydın, Türkçeye ve Türk edebiyatına büyük katkılar sağlamıştır.