Dadaloğlu Hayatı ve Eserleri

Dadaloğlu

Dadaloğlu nerede yaşamıştır ve diğer biyografik özellikler hakkında çeşitli sorular 19 yüzyıl da gelişmeye başlamıştır. Dadaloğlu’nun asıl adı Veli’dir. Veli olarak kullanılan isim genel tanım olarak Türkmen aşıklarının önde geldiği bir kişiliklerini o dönem itibari ile verilmekteydi. Kul mahlasındaki ismini kullanan Aşık Musa’nın oğlu olarak Dadaloğlu tanınmaktadır. Eğitim hayatını da kısa da olsa tamamlayan Dadaloğlu, imamlık ve katiplik gibi birçok farklı alanda kendini yetiştirmiştir.

Göçerlik koşulları ve o dönem itibari ile Anadolu’da hakimiyeti bulunan aşiretlerin kavgaları ile edebi fikirleri gelişmiştir. Bu sayede Dadaloğlu hayatı ve eserleri oldukça geniş bir kategorize de kendini göstermektedir. Dadaloğlu, oğuz boylarından Avşar boyuna mensup ailelerinden ileri gelmektedir. Doğum tarihi net bir şekilde bilinmemektedir. Ancak tarihçilerin araştırma verilerine göre 1785’te doğmuştur. Avşar mensubu olan Dadaloğlu kendini yetiştirmesi ve farklı birçok düşünce yapısı ile bu kolda sözcü olarak gösterilen bir aşık olmuştur.

Dadaloğlu Biyografisi

Dadaloğlu’nun net olarak doğum tarihi bilinmemektedir. Güney Anadolu’nun dağlık alanlarında doğdu bilinmekle birlikte mahlas olarak kullandığı isim ise Veli olarak belirtilmektedir. Boylardan Oğuzların Avşar koluna mensuptur. Osmanlı Devleti’nde hakim olan konar göçer bir yaşam tarzı ile Avşar, Karsıntı, Sırkıntı, Berber gibi birçok farklı şehirde yerleşik bir hayat tarzını benimsemeye çalışmıştır. Ancak hiçbir bölge de uzun süre yaşama imkanına sahip olamamıştır. Bu neden ile Dadaloğlu nerede yaşamıştır sorusu net olarak bilinmemektedir.

Dadaloğlu’nun sözleri ve şiirleri yerleşik yaşama geçme sürecinde oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde aşiret kavgaları ve bunlara başkaldıran kişilerin davranışları ile edebi akımlar şekillenmeye başladığı için, bu dönem oldukça önemli sayılmaktadır. Dadaloğlu ise bu süreçte yaşamış olduğu birçok farklı mücadele ile şiirlerini oluşturmuştur. Son olarak mücadelelerin bitimi ile İç Anadolu Bölgesinde yerleşme karara almıştır.

Dadaloğlu Eserleri

Dadaloğlu 18. Yüzyılın son çeyreğinde doğup, 19. Yüzyılın sonlarında yaşamını yitirmiştir. Bu dönemler içerisinde Türkmen topluluklarının bir alt grubunu oluşturan Avşar boyunun siyası ve edebi fikirleri eserlerinin oluşmasına öncülük etmiştir. Yalnızca kendi çevresinin değil birçok farklı duygu ve düşüncelere sahip topluluklarında yanında yer alarak eserlerini oluşturmuştur. Özellikle Dadaloğlu türküleri Türkmen boylarının göçebe yaşam tarzında düşüncelerini yansıtılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Dadaloğlu’nun şiirleri ise oldukça fazla olup önemlilerinden birkaçı ise şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Aladağ
  • Aslımı Sorarsan
  • Aşağıdan Yusuf Paşam Geliyor
  • Bilmezliğe Sevdim Seni
  • Binboğa
  • Bir Yiğit De Anasından Doğunca
  • Bizim Yayla
  • Burcu Burcu Koktu Mola
  • Can Evimden Vurdu Felek N’eyleyim
  • Çıkarım Bozok Dağına
  • Çiçekdağı
  • Dadaloğlu’nun At Türküsü
  • Dinleyin Ağalar
  • Dostun Bahçesinden Yâd El Geçmesin
  • Dumanlıdır Aladağ’ın Alanı
  • Gel Ha Güzel Gel Ha Methin Söyleyim
  • Gönülden Gonüle Yol Gider Derler
  • Görünür (Koşma)
  • Her Sabah, Her Sabah Seyran Gezerken
  • Ilgınca Sılgınca Görünen Dağlar
  • Ilgıt Ilgıt Seher Yeli Esiyor
  • Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
  • Kalmadı Adalet Arttı Zulümler
  • Kaman’ı Yurt Edelim

Dadaloğlu Edebi Kişiliği

Ölüm ve doğum tarihleri net olmayan Dadaloğlu’nun birçok farklı konularda ve fikirlerde hakkında edebi eser oluşturduğu bilinmektedir. İçinde bulunduğu dönemde yaşanan çarpışma, mücadele ve diğer isyanlar eşliğinde yazdığı şiirlerin yanı sıra koşma, türkü, semai, varsağı ve desten gibi diğer edebiyatı zenginleştiren çeşitte eserleri de mevcuttur. Dadaloğlu şiirlerinin özellikleri, öncelikle sert ve pervasızca bir nazım biçimine sahip olmasıdır.

Dönemin farklı görüş ve fikirlerine göre şekillenen bir yazım tarzı olması nedeni ile halk diline uygun bir şekilde eser veren bir sanatçıdır. Destanlar ve diğer edebi yazım biçimlerinde yayımlanan eserleri yazış bakımı ve stili açısından Karacaoğlan ve Köroğlu gibi sanatçıları hatırlatmaktadır. Bu nedenle edebi eserleri kişiliğinin katkısız ve en doğal halini yansıtmaktadır. Saf bir halk dilini kullanması nedeni ile de halkın anlayabileceği yalın bir dil ile eserleri ünlenmiştir.

Dadaloğlu’nun Halk Edebiyatı’ndaki Yeri

Güney Anadolu’da yaşamını sürdüren ve bu kapsamda edebi eserlerini oluşturan Dadaloğlu şiirleri özellikleri manzum ve mensur olmasıdır. Halk hikayesin de bu eserler manzum ve mensur olarak iki farklı alanda incelenmektedir. Birçok araştırmacı tarafından Dadaloğlu şiirleri incelenerek halk hikayelerine konu edinmiştir. İlk aşamada konu edinilen ve birçok edebi görüşü aynı anda yansıtan eseri, Cenupta Türkmen Oymakları, II, 53-75’tur. Daha sonra yapılan farklı araştırmalar kapsamında Hurşîd ile Mâh Mihrî” hikâyesi başta olmak üzere tekrardan incelemeye alınmıştır. Ancak bu hikayenin Dadaloğlu tarafından düzenlenmediği tespit edilmiştir. Bu nedenle de konu kapsamı içerisinde değerlendirmeye alınmamıştır.

Dadaloğlu hayatı ve eserleri birçok farklı heyecanı okuyucuya hissettirecek tarzda yazmasına sebep olmuştur. Bu onu diğer edebi şahsiyetlerden ayran en önemli özelliğidir. Şairin yaşamış olduğu bölgeye bakıldığında Toros’ta yaşamış olması onu gelenek dışında yazmaya sevk ettiği kanısını oluşturmaktadır. Bu bölge de henüz o dönemler hikaye anlatma tekniği gelişmemiştir. Bu nedenle de şair tarafından bu bölge de yazılan eserler oradaki anlatma tekniği ve geleneğine uygun olarak düzenlenmiştir. Düzenleyen kişilerin ise net olarak bilinmemesi Dadaloğlu’nun halk hikayesi başta olmak üzere burada düzenlemediği eserlerinin olduğu kanısını da netleştirmektedir.

Çocuklara Şiirler (Vehbi Cem Aşkun) Özeti, Konu ve İncelemesi

Çocuklara Şiirler

Vehbi Cem Aşkun’un kaleme aldığı Çocuklara Şiirler kitabı 100 Temel Eser içerisine girmiştir ve sonrasındaysa İlköğretim kitaplarına girmiştir. Çocuklara Şiirler Özeti genel olarak çocuklara öğretme amacı ile din konularını ele alır.

Çocuklara Şiirler Özeti

Çocuklara Şiirler Özeti ilk şiirde, “Allah sevgisi” anlatılır ve devamında kırlardan kuşlara ve bütün canlı ve sonsuz varlıkların bir yaratıcısının olduğu ve bu yaratan kişiye karşı bir sevgi beslenmesi gerektiği vurgulanır. İkinci şiirde ise din ve Kur’an’dan bahsedilmektedir ve dinsiz yaşanamayacağı, aynı zamanda İslamiyet dininin en yüce din olduğu belirtilir. Üçüncü şiirde ise vatan konusu işlenir ve aynı zamanda bu şiir içerisinde anne ile vatanın aynı olduğu vurgulanır.

Bazı şiirlerinin ismi Padişah ve Osmanlı Bayrağı’dır. Padişah ve Osmanlı isimli şiirlerde, geçmişe duyulan özlem çocuklara anlatılır. Altıncı şiirde ise bir anne ile beraber iki çocuğu konu alınır. Çocuklardan biri annesine doğru seslendirilerek Anne sevgisi işleniyor, “Senin gönlün İki aşk ile çarpar, benim yalnız bir sevgili annem var.” Denmektedir.

Yedinci şiirde ise La Fontaine kitabı içerisinde yer alan İnci ve Horoz masalı örnek verilir ve kitap kıymeti bilmeyen bir çocuk anlatılır.
Sekizinci şiirde ise Ertuğrul’un Büyüklüğü anlatılmak istenir geçmişe özlem vurgulanır.
Kitapta bulunan dokuzuncu şiirinde ise iyilik ve doğruluk teması işlenmektedir. Uzun olan bu şiirde iyilik sever bir kişi sokakta gördüğü bir çocuğa seslenerek bir altın verir. Çocuk, ise ‘’yanlış verdiniz herhalde” diyerek, altını geri uzatmak ister. Adam ise “bilerek verdim” der ve çocuk sevi­nerek evine koşar. Sonrasında bu bir altın ile sermaye yapar, sonrasında ise ipek böceği üretimi yapmaya başlar ve bir süre sonra zengin olur. Adam sonra zor duruma düşer ve çocuk adama yardım eder.

Onuncu şiir de ise yenilikçi olan Mithat Paşa anlatılır ve ço­cuklardan Mithat Paşa’yı kendilerine örnek almaları öğütlenir.
On birinci şiirde ise bir çiftçinin ölüme yaklaştığı sırada ölüm döşeğinde iken, çocukla­rına yaptığı akıllı oyun anlatılır. On ikinci şiirin adı “Millet Şarkısı” şiiridir.  Bu şiirde de geçen olay tamamen geçmişe olan özlem vurgulanır.

On üçüncü şiirde ise bahar ayı anlatılmaktadır. On dördüncü şiirin konusu ise kelebeklerdir. On beşinci şiirde ise kış ayı konusunu işlemektedir. On altıncı şiir de çiftçiler ile beraber köy yaşamı özendirici bir biçimde anlatılır. On yedinci şiirde ise fukara insanlara karşı, sevgi ve merhamet dolu olunması gerektiği vurgulanır.  On sekizinci şiirde ise sözünde durmayan bir tilkinin ibret veren öyküsü şiir haline dönüştürülerek anlatılmıştır. On dokuzuncu şiirin konusu ise çok çalışmak üzerinedir.

Yirminci Şiirde ise Namık Kemal’e övgüler yağdırılır. Yirmi birinci şiirde ise gökteki yıldızları anlatılmaktadır.  Yirmi ikinci şiir, tarihteki kahramanlarımızdan olan Ahmet Muh­tar Paşa’ya ayrılır. Yirmi üçüncü şiir ise çocuklara ahlâkın önemi anlatılır ve daima ahlâklı olmaları öğütlenir.

Çocuklara Şiirler Konusu

Çocuklara Şiirler Konusu genel olarak, kitapta Allah sevgisi konuları işlenir ve yanında din, Vatan, padişah, konuları sıkça geçmektedir. Kitap konusu genel olarak sevmeyi ve saygı göstermeyi işler,

Şiirlerin ismi, Anne Sevgisi, Horoz ile İnci, Osmanlı Bayra­ğı Ertuğrul’un Büyüklüğü, İyilik-Doğruluk, Mithat Paşa, Çiftçinin Nasihati, Millet Şarkısı, Bahar ve kış ayı, Kelebekler, Çiftçiler, Muhtar Bey, Fukarayı Seviniz, Tilkinin Vaadi, Çalışmak Sonra Oyun, Namık Kemal, Yıldızlar, Ahlâk, Deniz­ler başlıklı yirmi dört tane şiir yer almaktadır ve hepsi öğreticidir.

Çocuklara Şiirler İncelemesi

Çocuklara Şiirler İncelemesi genel olarak çocuklara, bilgi vermek, eğitmek amacı ile yazılan şiirlerdir. Çocuklara şiirler dil ve anlatımı sade bir dildir fakat verilen mesajı anlamak için yeterlidir. Çocuklara şiirler eseri içerisinde bulunan karakterler, anne, padişah gibi karakterlerdir. Şiirin yayın tarihi 2006’dır ve tam olarak 138 sayfadan oluşur. Öğretici niteliği ile 100 Temel Eser arasına giren önemli bir eserdir.

Çile (Necip Fazıl Kısakürek) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Çile

Çile Necip Fazıl Kısakürek kitabı adını Çile adındaki uzun bir şiirden almaktadır. Bu şiir eserin başındadır. 1939 yılında ilk olarak Senfonya adıyla yayımlanmıştır. Şiir yedişer adet dörtlüklerden meydana gelmektedir. Dini ve metafizik konular şiirde hakimdir.

Çile Özeti

Şiirde kuvvetli bir lirizm hakimdir. Şiirde coşkun ve heyecanlı bir dil kullanılmıştır. Şiirin bütünlüğüne bakıldığında kâinattan, kaderin verdiği şaşkınlık ifadesinden, isyan ve tevekkül duygularına yer verildiği görülmektedir. İlk kısımda kader karşısındaki ezilme ve teslimiyet hissiyatı parlak ve trajedi bir şekilde aktarılmıştır.

İkinci kısımda ise yumuşak bir ifade ve şaşkın sorular hakimdir. Üçüncü kısımda ise kitabın da ana fikri olan insanın rabbinin yardımıyla kendi sorunlarına çözüm üretebileceği anlatılmaktadır. Bu kısımda insanın sorunlarının çözümünün kendisinin iç dünyasında olduğu vurgulanmaktadır. Son kısımda ise şair kendisini teslimiyet duygusuna bırakmıştır. İnsan aklını ve iradesini kullanarak rabbini bulmakla zorunlu tutulmuştur.

Şair eserine tasavvufi bir terim olan çileyi seçmiştir. Hayatının belli döneminden itibaren çileyi metafizik ıstırabının sembolü olarak görmektedir. Çile kitabındaki şiirler şairin mutlak gerçeği araması yollundaki hissedilen heyecanların toplu olarak ifade edilişidir. Çile kitabında yer alan şiirlerin çoğunluğu Türkiye’de 1922 yılından sonra görülen sosyal ve ideolojik edebiyata tepkidir. Bu kitapta yer alan şiirler dışa çevrilen gözleri insanın iç dünyasına yönlendirmektedir. Bu şiirler orijinal ve yeni psikolojik bir derinliğe sahiptir.

Çile kitabında yer alan şiirler fertten cemiyet hayatına kadar uzanan birçok konuyu içerisinde barındırmaktadır. Eserde hâkim olan tavır ise çoğunlukla şairin kendi benliği ile olan mücadelesini ve kaynağına ait olan korkudur. Kitabın dördüncü bölümünde Peygamberimizle ilgili ve ahlakın temizliğine, ruhun dinginliği gibi konular tema olarak ele alınmıştır. Ölüme de bu bölümde yer verilmiştir.

Kitabın beşinci bölümünde genel olarak şehirler ele alınmıştır. Eser içerisinde İstanbul’a olan sevgisini anlatan birçok şiir yer almaktadır. Necip Fazıl’ın meşhur olan Kaldırımlar şiiri kitabın Şehirler kısmında yer almaktadır. Necip Fazıl altıncı bölümde azgın dalgalardan ve tabiatta var olan muhteşem ayrıcalıklardan bahsetmektedir. Bu kısımda ağaçlara savrulan yaprakları kullanarak bir dil elde etmiştir.

Kitabın yedinci bölümünde kadınlardan bahsetmektedir. Bu bölüm iki mısralık satırlardan oluşmaktadır. Kelimeler içerisinde kadın ifadesi kullanılmaktadır. Sekizinci bölümde korku duygusu konu olarak ele alınmaktadır. Korkunun birçok çeşidi bulunmaktadır. Korkunun ölüm, ihanet ve yalan gibi çeşitleri bulunmaktadır. Bu kısımda asıl olarak anlatılmak istenen ölümdür. Dizelerde toprak altında kalan baş anlatılmaktadır.

Kitabın dokuzuncu kısmında yurt özlemi anlatılmaktadır. Yurt anne kucağı benzetmesi ile anlatılmaktadır. Yaşanılan memleket özlem duygusundan bahsedilmektedir. Bu bolümdeki ortak nokta ise herkesin gönülden bir şekilde yurduna bağlı kalmasıdır. Yaşanılan özlem ve acılar ise hep aynıdır.

Onuncu kısma geldiğinde ise Ukde başlı altında derlenen şiirler bulunmaktadır. Ukde kelimesinin bilinen iki anlamı bulunmaktadır. İçinde dert olan anlamının yanı sıra daha çok düğüm anlamını taşımaktadır. Burada yer alan başlığın aslında kesin olarak bir anlamı bulunmamaktadır. Bu kısımda yer alan şiirler içerisinde her iki anlamı birden taşımaktadır. Şöhret içerisinde geçen dertler zamanın atmış olduğu düğümlere denk gelmiştir. Çile özeti bu şekildedir.

Çile Konusu

Çile konusu çok fazla temayı içermektedir. Kitapta bulunan şiirlerin hepsi konularına göre ayrılmaktadır. Genel olarak şiirlerdeki hâkim konular ölüm, kadın, korku, Allah inancı, insan ve tabiat konularıdır. Şiir kitabında aşk konusuna çok fazla yer verilmemektedir. Şiirler çoğunlukla hece ölçüsü ile yazılmıştır.

Duygu yoğunluğu mısralarda fazladır. Şiirlerde kapalı bir anlatım yoktur yani okuyucu tarafından şiirler kolaylıkla anlaşılmaktadır. Kitapta şiirin yanı sıra fazlaca beyit ve Necip Fazıl Kısakürek’in şiirleri ile ilgili olarak kaleme aldığı yazıları da bulunmaktadır. Kitap MEB 100 Temel Eser listesinde yer alan şiir kitapları arasındadır.

Çile İncelemesi

Necip Fazıl Kısakürek’in seçmiş olduğu imgelerin onun istek ve arzuları üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Yaşam onun için çileyi ifade etmektedir. Ölüm ise çileden kurtuluştur. Şaire göre insan çileye mahkumdur. Çilenin mekânı dünyadır. Huzurun yeri ise öteki dünyadır. Şaire göre zaman ve akıl ise çile nedenidir. Çileden kurtuluş ise sadece iman ile mümkündür. Çile adlı kitaba ait bu tablodaki merkez ise çiledir. Şair çile çekenleri mekânı, nedeniyle ve sonuçları ile birlikte ele almaktadır. Şair, eserdeki imgeleri bir bütünlük içerisinde kullanmıştır.

Necip Fazıl Kısakürek, maddi dünyanın vermiş olduğu yükten mistik dünya ile kurtulmaya çalışmıştır. Çatışma durumlarında ise şiir ile ulaşmak istediği konuma varmaya çalışmıştır. Eserin amacı şairin kendisini ve insanları içinde bulundukları çıkmazdan kurtarmaktır. İnsan maddi dünya içerisinde bitmek bilmeyen bir mücadele içerisindedir. Şair şiirlerinde insanın yenilen tarafını ortaya çıkaran imgeler kullanmıştır. Ona göre insan dünyaya düşmüş aciz bir varlıktan ibarettir. Zamanı başlangıcı belli olmasına rağmen sonu belli değildir.

Şaire göre insan ipte ilerlemektedir ve insan hep farklı bir mevsimi yaşayacaktır. İnsan en sonunda başlamış olduğu noktaya geri dönmektedir. Yaşam doğum ile ölüm arasında bulunan kısa bir zaman dilimidir. Zaman ile ifade edilmektedir ve insanın yaşamı boyunca geçirdiği mevsimler ise boğumlar olarak ifade edilmektedir. Çile incelemesi bu kısımda detayları ele alınmıştır.

Çankaya (Falih Rıfkı Atay) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Çankaya

Çankaya, Falih Rıfkı Atay tarafından yazılmış ve Türk tarihinin en önemli eserlerinden bir tanesi olarak kabul edilen bir gezi romanıdır. Falih Rıfkı Atay gezi yazıları alanındaki bu eser, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar hayatını ve yaşadıklarını konu edinmektedir. Bu nedenle Çankaya kitabı, hem dönemi hem de günümüz için oldukça büyük bir önem arz eden bir eserdir.

Falih Rıfkı Atay, Atatürk ile tanışma şansına erişmiş bir gazetecidir. Atay, Mustafa Kemal Atatürk ile zaman geçirerek hayatını kaleme almış ve bir kitap haline getirmiştir. Bu bağlamda kitabın içerisinde Atatürk’ün yaşamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Kurtuluş Dönemi, isyanlar, savaşlar gibi pek çok önemli unsur bulunmaktadır.

Çankaya Konusu

Çankaya adlı eser, daha önce de belirtildiği gibi hem kendi döneminin hem de günümüz Türkiye’sinin en önemli çalışmalarından bir tanesidir. Bu nedenle Falih Rıfkı Atay Çankaya incelemesi pek çok insan tarafından araştırılmaktadır.  Çankaya kitabı, oldukça geniş bir dönemi ve bu dönemde yaşanan olayları anlatmaktadır.

Falih Rıfkı Atay tarafından yazılan Çankaya eseri, Türk tarihi hakkında araştırmalar yapan bireylerin mutlaka okuması gereken kitapların başında gelmektedir. Çankaya konusu, Atatürk’ün hayatı üzerinedir. Gazeteci olan Falih Rıfkı Atay, Atatürk ile tanıştıktan sonra onun hayatını kaydetmeye ve o dönemdeki olayları derinlemesine aktarmaya başlamıştır. Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün başyazarı olarak bilinmektedir.

Çankaya Özeti

Çankaya adlı gezi yazısı türündeki kitap, 1961 yılında yayınlanmıştır. Tarihi açıdan büyük bir öneme sahip olan bu kitap, Atatürk dönemini anlayabilmek için mutlaka okunması gereken eserler arasındadır. Çankaya özeti, pek çok insanın araştırdığı konular arasında yer almaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, 1881 yılında Selanik’te dünyaya gelmiştir. Babası Ali Rıza Bey bir dönem gümrük memurluğu yapmış, daha sonra ise kerestecilik yapmaya başlamıştır. Annesi, Zübeyde Hanım’dır. Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Bey 1887 yılında vefat etmiştir.

Önce mahalle mektebi, daha sonra ise Şemsi Efendi Okulu’nda eğitim almıştır. Ancak bu okulda öğretmeninden şiddet gördüğü için kaçmıştır. Dayısının çiftliğinde bir süre boyunca çalışan Mustafa Kemal, daha sonrasında halasının desteğiyle okula dönmüştür. Annesinin rızası olmamasına rağmen askeri okula yazılmış ve lise hayatında oldukça başarılı bir öğrenci olmuştur. Manastır Askeri İdadisi ve Harp Okulu’na gitmiş ve bu okullarda eğitim almıştır.

Okul hayatında bazı dergiler çıkartmış ve paylaşmıştır. Bu nedenle okuldan atılama tehlikesi yaşamış ancak oldukça başarılı bir öğrenci olmasından dolayı okul hayatına devam etmeyi başarmıştır.  Okulunu bitirdikten sonra Kurmay Yüzbaşı unvanını almış ve çalışma hayatına başlamıştır. Birlik halkı soymakla görevlendirilen bir süvari olarak atanan Mustafa Kemal, halktan kendisine pay almamış ve bu soygunların sona ermesi için çalışmalar yapmıştır.

Vatansever duygular besleyen Atatürk, okuduğu kitapların etkisiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yakınlaşmış ve vatanın kurtarılmasını hedef edinmiştir. Çıkan isyanların bastırılmasını sağlamış ve düzeni kurmuştur. 1. Dünya Savaşı’nda pek çok cephede savaşmış ve millet kavramının benimsenmesini sağlamıştır. 1919’da Samsun’a giderek direnişi desteklemiş ve ordunun düzenlenmesini sağlamıştır.

Düzenli orduya geçilmesi ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte inkılaplar başlamıştır. Saltanat kaldırılmış, soyadı kanunu getirilmiş ve bunun gibi pek çok yenilik ile ülkenin laik olması sağlanmıştır.  Bunca yenilik ve düzenlemenin ardından Atatürk hastalanmıştı. Ciğerleri su toplamaya başlamış ve artık dinlenmesi gereken bir hale gelmişti. İnanılmaz bir hafızası olan Atatürk, ölmeden önce “Saat kaç?” sorusunu sormuş ve son sözü olarak “Aleykümselam” saat 9.05’te hayatını kaybetmiştir. Arkasında ise bir Türk Cumhuriyeti ve gözü yaşlı insanlar bırakmıştır.

Çankaya İncelemesi

Çankaya kitabı, Atatürk’ü ve Atatürk dönemini en iyi yansıtan eserlerden bir tanesidir. Çankaya incelemesi konusunu araştıran ve bu eseri derinlemesine öğrenmek isteyen bireyler, bu kitabın kimi zaman sevindirici kimi zaman ise hüzünlü bir anlatım ile yazıldığını bilmelidir. Ayrıca Çankaya, oldukça sade bir dil kullanılarak anlatılmaktadır. Çankaya kitabı ile ilgili bilinmesi gerekenler ise şu şekildedir:

  • Çankaya kitabının ana fikri, Türkiye’nin zorlu süreçlerden geçerek kurulduğu ve bu nedenle korunması gerektiğidir.
  • Atatürk’e ek olarak kitapta adı geçen önemli isimler Falih Rıfkı Atay, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir’dir.
  • Çankaya kitabı, dönemin önemli olaylarına göre 9 bölüme ayrılmıştır. Bu bölümler 1881 – 1914 ile başlamaktadır. Kitabın son bölümlerinde ise “Atatürk’ün son yılları” ve “Anı ve Fıkralar” bulunmaktadır.
  • Çankaya, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 100 Temel Eser arasına dâhil edilmiştir.
  • Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün başyazarı olduğu için Atatürk’ün anılarına da kitapta yer vermiştir.
  • Çankaya kitabı Atatürk’ün biyografisi olarak kabul edilebilmektedir. Ancak biyografi salt bir biçimde oluşturulmamış ve pek çok olaya değinilmiştir.
  • Kitap, temel olarak 3 konuyu ele almaktadır. Bunlar; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti olmaktadır.
  • Dönemin ilişkileri, yaşanan zorluklar, kurtuluş ve kuruluş zamanları gibi pek çok ayrıntı, kitabın içerisinde yer almaktadır.
  • Çankaya kitabında her unsur dürüstlükle anlatılmaktadır. Bu bağlamda yalnızca dönemin iyi özellikleri değil, kötü yanları da detaylı bir şekilde belirtilmektedir.

Falih Rıfkı Atay tarafından yazılan bu eser, her Türk tarafından okunmalıdır. Bu nedenle 100 Temel Eser arasındadır. Atatürk’ün ölümünden sonra Atay devlet adamı olmuş ve yazlarına da devam etmiştir.

Çağlayanlar (Ahmet Hikmet Müftüoğlu) Özeti, Konu ve İncelemesi

Çağlayanlar

1922 yılında, basılan eser bölümlerden oluşur. Her bölümü bir hikâye ve destanı barındırır. Milliyetçilik duygularıyla kaleme alındığında eser, yazarın kendisinin de içinde bulunduğu savaşlar da geçen öyküler vardır. Zamanın yaygın olan akımına uyarak, ele alınıp eser yazılmıştır. 1908’den sonra Türkçülük ocaklarının kuruluşunda da görev alan sanatçı eserin tamamında sade bir Türkçe ve Milli duygular mevcuttur. Hareketli konularıyla, eserin bölümleri detaylı bir şekilde aşağıda sizlere sunulduğu gibidir,

Çağlayanlar Özeti

On sekiz bölümden oluşan eserin tamamına bakılarak Çağlayanlar özeti olarak, vatan ve milliyetçilik hisleri ile ele alınmış bir eserdir.

Sümbül Kokusu,

Budapeşte’de eğitimine devam eden, Hüseyin Arif günlerden pazarı işaret ederken o, dar sokakları ile meşhur Macaristan’ın küçük şirin evlerinden birinde kalmaktadır. Elinde gazetesiyle onu şaşkına çeviren haberi okur. İstanbul, Boğazlar’ la birlikte kuşatıldığı, Çanakkale’de devam eden kanlı mücadele, ile yurdun dört bir yanı işgal altına alınmıştır.

Gerekli mühimmatı az olan ülkesinin durumu Hüseyin Arif’i derinden etkiler. Vatanının tek başına verdiği mücadele de düşman dış ülkelerden destek alarak karşılık vermektedir.

Camileri, mavi suları, göğü ve mezarlıklarıyla İstanbul gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçer. Hayalinde vatanının her köşesini koklar. Komşunun ona verdiği, sümbül çiçeğinin kokusu ile hayalinden uyanır. Oldukça hüzünlüdür.

Göz pınarlarından yaşlar gelmeye başlar. Eve ziyaretine Mehmet Siyavuş konuk olarak gelir. Hüseyin Arif’in sümbül çiçeğinden etkilendiği gören arkadaşı Mehmet’ de saksıda duran çiçeği içine çeker. Tuhaf bir şekilde o da aynı hisleri duyar.

Vatani duygularla coşan gençler, uluslarında dönen olayların tesiriyle çok üzülürler. Ülkemiz adına savaşmalıyız, diye karar alırlar. Ve şerefli bir şekilde ülkeleri için cenk etmek üzere, yanlarında ne var ne yok satıp cepheye gitmek için harekete geçecekler. Gönüllü savaşa katılmak üzere yola koyulurlar.

Padişahım Alınız Menekşelerimi, Veriniz Gülümü

Ayşecik’le birlikte Samime Hanım büyükçe evde birlikte kalmaktadırlar.  Samime hanım eşi cepheye savaşmaya gideli beri, yardımcısı Ayşecik ile kalmaktadır. Ayşecik’te vatan ve millet uğruna babası ve sözlüsünü savaşa uğurlamıştır.

Aynı dertten mustarip iki kadın, gün aşırı sevdikleri için dua edip ağlaşırlar. Kocasıyla birlikte yaşadıkları sevgi, dolu anları Samime hanım Ayşecik’e anlatırken, Sözlüsüyle yaşadığı değerli anıları da Ayşecik Samime hanımla paylaşır.

Merak içinde Ayşecik devam eden savaşın, seyrini hanımına sorar. Gazeteyi okuyan Samime Hanım, ise bilgileri şöyle aktarır. Manşet haberde, On üç zırhlıya karşı bir asker yazan haberin devamı şöyledir.

On üç düşman askerinin, Hamidiye İstihkamını yaptıkları taarruzda, on iki asker savunmada bulunur. Çıkan çarpışma devam ederken, dokuz asker şehit olmuştur. İkisi ağır yaralanmıştır. On üç düşman askeriyle Mehmet Çavuş tek başına yaptığı çarpışma da, bütün uzuvlarını kaybedinceye kadar savaşıp düşmanı geri püskürtmüştür.

Mehmet Çavuşun kızıdır. Ayşecik. Haykırarak ağlamaya başlar, duyduğu haberin şokuyla. Ağlamaktan bitap düşünce, yere düşüp, yığılacaktır.

Teskin edici sözlerle daha sonra, Samime hanım Ayşecik’e destek olacaktır. Birlikte Allah’ın huzurunda, sevdikleri ve şehit için duaya duracaklardır.

Manen çökmüş olan Ayşecik’i yatağına Samime hanım yatırır. Düşünde Ayşecik, sözlüsü Tosun’la birliktedir. Melekler onu, cepheye götürürler. Sözlüsü ve babasını aynı anda görecektir. Babası Ayşecik’e sözlüsünü alarak oradan uzaklaşmalarını ister. Tek başına cenk edeceğini söyler.

Tosun’la orada kısa bir muhabbet eder. Cephe den ayrılamam der Tosun. Üzerinden kan yerine inci gelmektedir. Dağılan inceleri bir araya getirip alan Ayşecik bunları padişaha vermeyi düşünür. Sonra mücevherler gömleğini açar açmaz, Tosun’un üzerinden düşmeye başlar. Tosun sözlüsüne, bir demet çiçeği Padişah’ın huzuruna çıkarmasını ister.

Bunun üzerine düşünden uyanan Ayşecik, güneş günü aydınlatır aydınlatmaz, bahçeden kopardığı çiçeklerle saraya gitmek üzere yola koyulur. Yolda bölük, bölük askerler ona doğru geliyordur. O askerin Tosun’u taşıdığını anlar. Sevdiğinin şehit olduğunu anlayan Ayşecik, Oracığa düşüp, bayılacaktır.

Çağlayanlar Konusu

Bakıldığı zaman eserin bütününe, Çağlayanlar konusu Türk tarihinden esinlenerek yazılmıştır. Örneğin Üzümcü hikayesi olay örgüsü göçlerle ilgili kaleme alınan destanlardan esinlenerek yazılmıştır. Türk destanlarının tesiriyle, etkili sunumuyla Altın ordu hikayesi, yazılmıştır.

Konuyu esir alan savaşlar, Trablusgarp, Balkan harpleri ve birinci Dünya Savaşı’dır. Yazar Milliyetçi akımın haricinde, Servet-i Fünun  ve Fecri Ati’ nin yazım şeklinden de etkilenmiştir.

Vatani değerlerimizin önemi ve bu değerlerin her şartta korunması, düşüncesi çerçevesinde konu işlenmiştir. Bölümlerin bazıları destansı, bazıları da deneme şeklinde ele alındığı göze çarpar.

Baştan sona eser sade bir Türkçe’nin hakimiyetiyle yazılmıştır. Tasvir-i Efkarda çıkan öykülerden yazar Çağlayanlar kitabını tamamlamıştır. Yazarının kendisinin de dahil olduğu savaşlarda yaşanan hazin öyküler kitaba konu olmuştur.

Çağlayanlar İncelemesi

Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun kaleme aldığı eser Çağlayanlar incelemesi olarak ele alındığında birden çok öyküden oluşur. Milli Edebiyatçılarımızın öncülerinden olan sanatçı, eseri sade bir dilde yazmıştır.

Bir dönem Mehmet Emin Yurdakul’un şikayetlerinde insanları coşturan destansı şiirlerini kendisi hikaye dalında takip etmiştir. Mevcut eseri konsolosluk yaptığı yıllarda, ülke dışındayken vatani duygular içindeyken yazmıştır.

Servet-i Fünun akımından bir dönem etkilense bile, zaman içinde Türkçülük, Milli Edebiyat anlayışı düşüncesine yönelmiş. Destansı hikayeleri bu düşüncelerle üretmiştir. Eserde Turancılık düşüncesine bile çok rahat rastlamaktayız.

Ceyhun Atuf Kansu Hayatı ve Eserleri

Ceyhun Atuf Kansu

1919 senesinde Ceyhun Atuf Kansu hayatı İstanbul’da başlarken, 1978 yılı Ankara’da yaşamı son bulmuştur. Öğretmen olan annesi Müfdale hanımı, küçük yaşlarda kaybedince şair, o sıralarda devam eden Kurtuluş savaşında bulunan babasının yanına gönderilmek zorunda kaldı. Nafi Atuf bey, mecliste uzun yıllar Erzurum milletvekilliği görevini üstlenmiş aynı zamanda eğitmen olan aydın bir kişiliktir.

1932’de ilk 1938’de de Ankara Gazi Lisesi’nde Orta Eğitimini tamamlamıştır. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bitirince, göreve çocuk hastalıkları uzmanı olarak başladı. Ankara’ya bağlı Altındağ ilçesinde, bir dönem poliklinik açıp, çocuk doktoru olarak  hizmet vermeye başladı. Doktorluk görevini  Ankara Etimesgut ilçesinde de yapmıştır. Bir dönem Ankara Numune Hastanesinde  görevini yürütürken, tayini Turhal ilçesine çıkmıştır. Sanatçı Turhal’da tam  11 yıl görev yapmıştır.

Ankara’da 1959 yılında Şeker Fabrikası ile eş zamanlı olarak Şeker Şirketinde doktorluk yapmaya devam etti. Aynı süreçte Ankara’da radyoda yapmış olduğu söylemlerde Kurtuluş savaşı ve  Mustafa Kemal’i topluma anlatırken tanındı.

İlk denemesinde Ceyhun Atuf Kansu Şiirleri 1938 yılında ‘’Filiz’’ adlı okul dergisinde çıkarmıştır. Amatörce başladığı şiir yazılarını daha sonraları ‘’Yücel, Millet, İstanbul’’ gibi dergilerde yayımlanmaya devam etti. Artık profesyonel olarak şiir yazıyordu. Şiirlerinde, dönemin toplumsal problemlerine ağırlık vererek yazdı.

Edebi Karakteri

  • Şiirlerinde başlarda halk şiiri esintisi hissedilse ve hece ölçüsüyle yazılsa bile, Orhan Veli Kanık tesiriyle zamanla Ulusalcı şiirler yazmaya devam etmiştir.
  • Yurdun dört bir yanına, doktorluk mesleği sayesinde, ulaşmış. Çok farklı kesimden insan gruplarıyla tanışmış. İnsanların yaşadıkları, zorlukları umutları eserlerine işlemiştir.
  • Şair özellikle mesleği gereği çocukların duygularını eserlerinde geniş kitlelere duyurmaya çalışmıştır.
  • Hüzünleri, acıları, umutlarıyla -bir çocuk doktoru olarak- sanatçı çocukları tüm saflığıyla şiirlerine yansıtmıştır.
  • Şiirlerinde ana tema, insan ve insana duyulan sevgidir hoşgörüdür. Bu arada toplumsal özgürlük ve tabiattan da esinlenmiştir.
  • Topluma önem verdiği için, eserlerinde Marksist anlayışı benimsemiştir.
  • Daha çok, ezilen ve geri kalmış insan kitleleri ile ilgili, bilhassa çocuklar ve kaygıları eserlerinde yer almıştır.
  • 1940 yılından sonra ürettiği tüm şiirlerinde, hece ölçüsünden uzaklaşıp serbest bir şekilde eserlerini yazmıştır.
  • 1945 ve sonrası serbest ve Ulusalcı şiir tarzında eserler yazıp, ‘’Garipçiler Akımına’’ uzak kalmıştır.
  • Ulusal sorunlar üzerine yoğunlaşıp Mustafa Kemal ve verdiği mücadeleler 1960 yıllarından sonra şiirlerine yansımıştır.
  • Sanatçı şiirin dışında, çocuk kitapları, inceleme ve deneme yazıları da bulunmaktadır.
  • Çocuklar için yazdığı masalları dergilerde yayımlanırken, yazdığı hikayelerde gazetelerde yayımlanmıştır.

Ceyhun Atuf Kansu Eserleri :

Çok yönlü bir kişiliği olan Ceyhun Atuf Kansu eserlerinde  zaman, zaman doktorluk mesleğinin yansımalarını da görebiliyoruz. Fakat eserlerinde Ulusalcı yaklaşımdan da uzaklaşmadan sunumlar vermiştir. Çeşitli kaynaklardan topladığımız, eserleri liste halinde aşağıda sıralanmıştır.

Şiirlerinden Bazıları:

  • Bir Çocuk Bahçesinde Bağbozumu Sofrası,
  • Çocuklar Gemisi,
  • Yanık Hava,
  • Haziran Defteri,
  • Yurdumdan,
  • Bağımsızlık Gülü,
  • Sakarya Meydan Savaşı,
  • Buğday Kadın Gül
  • Gökyüzü,
  • Devrimcinin Takvimi
  • Dünyanın Bütün Çiçekleri
  • Çiçek Açmış Badem Dalı
  • Küçük Bir Sabah Duası
  • Havza Yollarında Mustafa Kemal
  • Bekleyen Kadının Günü
  • Tutuklamayın Ozanları
  • Uyan Güzel Anneye
  • Çağdaş Koçero
  • Marmara Türküsü
  • Güney Hastalığı
  • Çaylar Kuyusu

            Makale İnceleme ve Deneme :

  • Tonguç’un Kitapları
  • Atatürk Devriminin Temeli: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm
  • Hekimlik Andı
  • Anayasa ve Yasalar
  • Köy Öğretmenine Mektuplar
  • Atatürkçü Olmak
  • Devrimcinin Takvimi
  • Sevgi Elması Cahilliğin ve Teknik Yetersizliğin Giderilmesinde Köy Enstitüleri Uygulamasından Çıkan Sonuçlar
  • Cumhuriyet Bayrağı Altında: Yaşam Öykümde Devrim
  • Cumhuriyet Ağacı
  • Halk Önderi Atatürk
  • Balım Kız Dalım Oğul
  • Dram Kaynağı Olarak Söylev
  • Halk Albümü

Hekimlikle İlgili Kitapları:

  • Turhal Dolaylarında Çocuk Bakımı
  • Anneler Soruyorlar
  • Kasabalar ve Köylerde Çocuk Bakımı

Çocuk Kitapları :

  • Sihirli Değnek
  • Güneş Salkımı
  • Söylevi Okurken
  • Bir Kasabadan Resimler
  • Tahir ile Zühre
  • İyi İnsan Mehmet Ali
  • Üvey Ana

Sanatçının ‘’ Eski Orman’’ şiirinin içeriği  doğaya duyulan sevgi ve özlemi , onu özlenen sevgiliye benzetilerek kaleme alınmasıdır.

‘’Bir Çoçuk Bahçesinde’’ şiirinde ise şair geçmişe duyduğu özlemi çocukların gözüyle tatlı bir dille işlemiştir.

‘’ Yaramız’’ adlı eserinde şair, en yakınları, dostları hatta aşkları tarafından aldığı darbelere rağmen bağışlamayı bilmek gerektiğini, buna karşın insanın kendi hatalarını ve pişmanlıklarını bağışlamayacağını  yazmıştır.

Doktor, şair ve  yazar kimlikleriyle tanınan sanatçı, Türk Edebiyat dünyasına hediye ettiği pek çok esere karşılık çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şöyledir.

‘’Sakarya Meydan Savaşı’’ adlı şiir kitabına karşılık, Behçet Kemal Çağlar Ödülü

1965 yılında ‘’Köy Öğretmenine Mektuplar’’ adlı eseriyle Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü

‘’Bağımsızlık Gülü’’ eserine karşılık 1966 yılında Yeditepe Şiir Armağanı  Ödülüne görülmüştür.

Ceyhun Atuf Kansu vefatından sonra ailesi tarafından unutulmamış olup, ölümüyle birlikte kitaplaşmamış eserleri derlendikten sonra bir ritüel haline gelen ve her sene düzenlenen, törenle bir şaire Ceyhun Atuf Kansu adı altında  şiir ödülü olarak sunulmaktadır.

Cevdet Kudret Solok Hayatı ve Eserleri

Cevdet Kudret Solok

İstanbul’da 1907 yılında doğan  Cevdet Kudret Solok,  1992’de 85 yaşındayken İstanbul’da vefat etmiştir. Henüz çocukluk yıllarında, 1. Dünya Savaşı topraklarımızda hakimken, babasını kaybeder. Ve annesi tarafından tek başına büyümek zorunda kalır. Yine annesinin desteğiyle okuduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümünden 1933 yılında mezun olur.

1934 ve 1939 yılları arasında Kayseri Lisesi’nde ve Ankara Devlet Konservatuar’ında edebiyat ve diksiyon eğitmenliği yapmıştır. Ankara’da hayatına devam ederken aynı şekilde 4 yıl Ankara Erkek Lisesi’nde   2 yılda, Atatürk Lisesi’nde edebiyat eğitmenliği  görevini yerine getirmiştir.

1945 – 1950 yılları arasında 5 yıl İnönü Ansiklopedisi’nde edebiyat sekreteri olarak çalıştı. Demokrat Parti oy çoğunluğuyla Hükümetin başına geçince, eş zamanlı olarak Cevdet Kudret Solok Bitlis iline Türkçe öğretmeni olarak tayini çıkmıştır. 1950 yılında,  henüz nedeni bilinmeyen bir sebepten dolayı, sanatçı istifasını verip aynı dönem içinde Ankara ve İstanbul’da 3 yıl süren Avukatlık mesleğini sürdürmüştür.

Derin öngörüsü ve bilgisiyle, 1967 yılından başlayarak toplamda 3 yıl Türk Dil Kurumu’nda redaktör, danışman olarak da Bilgi Yayınevi’nde hizmet vermiştir. Sanatçı eğitmen olarak mesleğe dönüşü Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak göreve başlamasıyla gerçekleşir. 1970 ve 1973 yılları arasında 3 yıl sürecek olan sürecek olan öğretim görevlisi mesleğini başarıyla tamamlayacaktır.

1927 yılı Cevdet Kudret Solok Şiirleri miladıdır diyebiliriz. Zira Servet-i Fünun dergisinde mesleğe şair olarak bu dönemde başlamıştır. Kendisi aynı zamanda Yedi Meşalecilerden biridir. 1928 yılında, yedi gencin toplanarak Meşaleciler dergisini kurmaları ve  yazdıkları tüm yazıları derleyip bir bütün halinde kitap haline getirmeleri adına da Yedi Meşaleciler ismini koymaları tesadüf olmayacaktı elbette.

Sekiz baskıdan sonra, ne yazık ki derginin başarısı sona erecekti. Çünkü ülke genelinde başlatılan ‘’Yeni Türk Alfabesi’’ seferberliği ve bu durumun getirdiği bazı zorluklar derginin kısa sürede kapanmasına sebep oldu.  Meşale dergisi sürecinde kaleme aldığı şiirleri 1929 yılından başlayarak  Cevdet Kudret Solok Birinci Perde adlı kitabında topladı. 1937 yılına kadar devam mahiyetinde, şiirlerini İkinci Perde ve Üçüncü Perde olmak üzere topladıysa da kitaplaştırmak kısmet olmadı.

Üretkenliği durmadan devam eden sanatçı, Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Kurtlar adlı tiyatro oyunları yazmış. Bu oyunlar Darülbedayi tiyatrosunda sahnelenmiştir.

1938 yılında Varlık dergisinde yazmış olduğu Danyal ve Sara oyunu ve 1936 yılında Ağaç dergisinde yazmış olduğu Yaşayan Ölüler oyunu yayımlandı. Komedi şeklinde yazılan Cumartesi Çocuğu oyunu ise maalesef yayınlanamadı.

1943 yılında, ‘’Sınıf Arkadaşlar’’ı 1958 ‘de ‘’Havada Bulut Yok’’ ve 1976 yılında’’ Karıncayı Tanırsınız’’ adında üç roman yazmış olup bunları daha sonra  ‘’Süleyman’ın Dünyası’’ adıyla yayınlayarak tek kitapta bir araya getirmiştir.

1974 yılında ‘’Sokak’’ adlı kitabını çıkardığında yıllar öncesinden derlediği öykülerden oluşmaktaydı. Yazar Türk Edebiyat Tarihinin duayenlerinin yayınları ile ilgili, tanıtım  ve lise edebiyat kitaplarını 1950 yılında çıkarmıştır.

1980 ve 81 yılları arasında Seçme Parçalar incelemesi, Edebiyat Bilgileri adı altında incelemesi, Türk Edebiyatı’nda Hikaye ve Roman adlı üç kapta toplanan incelemeleri bulunmaktadır.

Ayrıca 1968 ve 1975 yılları arasında Karagöz ve Orta Oyunu derlemesi de mevcuttur.  Ömrü vefa etmediğinden tamamlanamayan ‘’Örnekli Tür Edebiyat Tarihi’’ ni  yazar 1995 yılında eser haline getirmişdi.

1997 yılında yazarın vefatıyla birlikte ‘’Edebiyat Kapısı’’ adlı eseri yayınlanmıştır. 1974 yılında sanatçıya Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü  ‘’Orta Oyunu’’ eser için verilirken 1991 yılında ise Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü ‘’ Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman’’ eseri için almıştır.

Edebi Karakteri

  • Şiirle başladığı mesleki hayatına daha sonra yazarlık yaparak devam etmiştir.
  • Özlem, yalnızlık gibi konulara şiirlerinde genellikle değinmiştir.
  • Yazmış olduğu romanların içerikleri biyografi şeklinde olmuştur.
  • İnceleme ve araştırma eserleri de yayınlanmıştır.

Cevdet Kudret Solok Eserleri

 Cevdet Kudret Solok eserleri tamamı çok geniş bir yelpazede gözümüze çarpmaktadır. Şiirle başladığı işe, hikaye roman öykü araştırma inceleme derken oyun yazarlığına kadar uzanmıştır. Yaşamına sığdırabildikleri ve vefatıyla birlikte yayımlanan eserleri şöyledir,

  • Türk Hikâye ve RomanAntolojisi
  • Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman
  • Karagöz tarihçeleri ve açıklamaları
  • Ortaoyunu
  • Kalemin Ucu

Şiir:

  • Birinci Perde

Öykü:

  • Sokak

Roman:

  • Süleyman’ın Dünyası:
    Sınıf Arkadaşları
    II. Havada Bulut Yok
    III. Karıncayı Tanırsınız

Deneme:

  • Dilleri Var Bizim Dile Benzemez
  • Bir Bakıma
  • Benim Oğlum Bina Okur
  • Kalemin Ucu

İnceleme-Derleme:

Hicviyeler :

  • Şair Evlenmesi
  • İşkilli Memo
  • Kuvayi Milliye
  • Batı Edebiyatından Seçme Parçalar
  • Evhami
  • Abdülhamit Devrinde Sansür
  • Örnekleriyle Edebiyat Bilgileri

ŞİİRLERİ :

Mesleğe şiirle başlamasına rağmen ve daha sonra yazdıklarını tek bir eser şeklinde toplamasına karşın, sanatçının şiir anlamında çok fazla eseri bulunmamaktadır. Zira şiir dışında pek çok eser yazmıştır. Mevcutta var olan şiirleri aşağıdaki gibidir.

  • Ölüm Şarkısı
  • Dilek
  • On Ölüm Şarkısından
  • Çocukluk
  • Gece Yarısı

Sanatçının Türk dili edebiyatını  farklı düşünceleriyle kaleme alıp yazdığı eserleri Dilleri Var Bizim Dile Benzemez, Benim Oğlum Bina Okur, Kalemin Ucu ve Bir Bakıma adlı eserlerinde bir araya getirmiştir. Yaşamına ve pek çok eseri sığdırmış olan sanatçı en son ‘’Dil Derneği Onur Ödülü’’ve ‘’Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’’ ile kariyerini taçlandırmıştır.

Cemo (Kemal Bilbaşar)

Cemo

Doğu Anadolu’daki yaşamı konu edinen Cemo, Kemal Bilbaşar tarafından 1966 yılında yazılmıştır ve yazarın üçüncü romanı olarak karşımıza çıkmaktadır. 1910’da Çanakkale’de doğan Kemal Bilbaşar, sosyal gerçekçi bakış açısıyla köy romanları kaleme almaktadır. Cemo, 1967 yılında Türk Dil Kurumu’nun ödülüne layık görülerek yazarını gururlandırmıştır. Zaman zaman destan olduğu düşünülen romanda, bir topluluk hikayesi ortaya konmaktadır. Dağlarda büyüyen asi bir kız olan Cemo’nun cumhuriyetin daha ilk zamanlarında yaşadığı destansı hikayesi ve Türk, Zaza, Kürt toplumlarında o zamanda yer etmiş ağa ve komutanlık gibi kavramlar yüzünden başından geçen sıkıntılar anlatılır. Aynı zamanda roman, Kürt toplumunun Mustafa Kemal’e olan bağlılığının üstünde durması açısından da dikkat çekmiştir.

Romanın Konusu

Cemo romanının konusu, Cano ve ana kahraman olan kızı Cemo’nun hayat hikayesi ve Sorikoğlu ile Cemo uğruna mücadeleye giren Memo’nun yaşadıklarıdır.

Romanın Özeti

Cemo romanının özeti şu şekildedir:

Çalıştığı yerde en gözde çalışanlardan olan değirmenci Cano’ya çok güvenen beyi tüm kişisel işlerini ona yaptırmaktadır. Bey, Kevi adında bir kıza sevdalanmıştır fakat kızın babası onu daha zengin bir beye para karşılığı verir. Kevi’nin az bir zaman sonra gelin olacağını hazmedemeyen bey, Cano’dan kızı kaçırıp getirmesini ister. O gün geldiğinde Kevi’yi kaçıran Cano kıza aşık olur. Kevi’nin de bu aşka karşılık vermesi birdenbire her şeyin değişmesine sebep olur. Cano’nun beyinden ve Kevi’nin babasından kaçarak üç sene hayatta kalmaya çalışırlar. Cemo adında bir kız dünyaya getiriler. Nihayet üç sene sonunda beyler yakalarını bırakır ama yeni bir dertleri vardır. Deniz gibi gözleri, sapsarı saçları olan paşa(Atatürk) ağalık devrini kapatmış, beyler de çıkarları için bir çıkış yolu aramaya başlamıştır.

Şeyh Mahmut isimli bir beyin yanında kalmaya başlayan Cano, eşini onlara emanet eder. Bu arada Kevi yeniden gebedir. Cano’nun askerlik görevini yerine getirmesi gerekmektedir. Başarılı bir erlik yaşayan Cano geri döner ve biraz birikmişi de vardır artık. Sürekli hayaller kuran Cano geri döndüğünde tatsız bir durumla karşılaşır. Hamile karısı, doğum yapmak için oradan ayrılmış fakat geri dönmemiştir. Bir zaman sonra gelen, Kevi’nin öldüğü haberi Cano’yu mahvetmiştir.

Cemo’yu da yanına alarak bir değirmene gider ve değirmencilik yapmaya karar verir. Tüm ilgisini kıza vermekte ve onu düzgün bir şekilde büyütebilmek için çabalamaktadır. Sağlam duruşlu, güzeller güzeli bir kız olan Cemo’ya varlıklı herkes talip olmaktadır. Ancak Cano kızını, onu el üstünde tutacak birine vermek ister. Para onun için önemli değildir. Cemo’ya takmış olan Sorikoğlu, onu inatla ister. Cano bu duruma karşıdır. Avukat bir oğlu olan Şeyh Mahmut, ondan etkilenerek köyü elden çıkarmaya karar verir. Sorikoğlu hiç beklemez ve köyü almaya karar verir. Böyle bir şeyin olmasını asla istemeyen Cano, Sorikoğlu’nun yapacağı kötülükleri tahmin edebilmektedir.

Sorikoğlu düşünür taşınır ve Cemo’yu kaçırmaya karar verir. Çok güçlü bir kız olan Cemo, ona karşı koyabilir ve Sorikoğlu başarısız olur. Cano, kendini koruyabilmesi için kızına dövüşmeyi öğretmiştir. Düşünür ve karlı günler geldiğinde dövüşte galip gelen kişiye kızını vermeye karar verir. Köydeki tüm gençler o günün gelmesini gözler.

Ailesi Şeyh Sait tarafından katledilen Memo’yu dayısı büyütmüş ve çan yapma sanatını ona öğretmiştir. Memo yolda giderken bir kız görür. İsmi Senem olan bu kız, bir şahın kızıdır ve Memo ona aşık olur. Kızı babasından istemeye karar veren Memo, bey olmadığı için hem kapı dışarı edilir hem de tutuklattırılır. Askerlik için Diyarbakır’a gitmesi gereken Memo, Senem’i çok özleyeceği için üzgndür. Memo ilk zamanlarda bir komutanından sürekli dayak yer. Komutan onun Zaza olduğunu düşünmektedir. Peşine gelen komutan tam aksidir ve ona gayet yakın davranmıştır. Askerliği bittiğinde dönen ve Senem’in başka birine verildiğini duyan Memo, kahrolur. Memo başka bir kıza bakamayacağını düşünür fakat yengesi onu evlendirmek için çabalamaktadır.

Bir gün Memo iş vakti Cemo ile rastlaşır. Cemo’nun çok yabani olduğunu düşünür ama onu hayran olmuştur. Kızını istediğini Cano’ya söyler. Cemo da ilk defa kabul etmiştir ve Cano bu durumdan büyük mutluluk duymuştur. Karısını da alıp dayısının yanına giden Memo’ya yengesi çok öfkelenmiştir ve çıkıp gider. Kendisinin istediği kızı almayan Memo’ya çok kızmıştır. Cemo bu evde çok zorlanır, ev işinden anlamamakta ve komşu kadınlarla sürekli kavga etmektedir. Bu arada Sorikoğlu Cano’ya hayatı dar edebilmek için köyü satın almıştır. Memo, Cano’dan gelen yardım talebiyle birkaç insanı bir araya getirir. Komutanının yardımları sayesinde devletten tapulu arsalar almıştır. Bu grupla beraber oraya göç ederek ve arsaları kullanarak ağalara vergi vermeyeceklerini düşünür. İlk zamanlar her şey yolundadır fakat daha sonra Sorikoğlu onlara rahat vermez.

Memo çan satmaya başlamıştır çünkü karısı gebedir. Bir gün Sorikoğlu’nun tuzağına düşer. Öldüğü düşünülür ama o kurtulmuştur. Bu arada Senem ile tekrar rastlaşır. Onu kuma olarak getirmeye karar verir. Senem’in oymağının beyi olmuştur artık. Memo’nun aklı Cemo’da kalır ve geri dönmeye karar verir. Geri döndüğünde Sorikoğlu’nun, birçok yeri yakıp kül ettiğini ve bir sürü köylünün katledildiğini görür. Cemo’yu kaçırmak isteyen Sorikoğlu, onun gebe olduğunu öğrenmiş ve karnına vurmuştur. Memo hastaneye Cemo’yu görmeye gider ama çocuğunun öldüğünü öğrenir. Bu işten Sorikoğlu’nun sorumlu olduğunu anlar. Onu öldürür, evini yakar ve karısını kurtarır. Memo, Cemo ve babası Cano’yu da alarak Dersim’e gitmeye karar verir.

Romanın Kahramanları (Kişileri)

  • Cemo
  • Cano
  • Memo
  • Kevi
  • Sorikoğlu
  • Senem
  • Şeyh Mahmut

Romanın İncelemesi

Cemo romanının incelemesi yapıldığında, Doğu Anadolu’da hakim olan ağalık düzeni, farklı topluluklar ve siyasi olayların yöresel bir üslup ile işlendiği görülmektedir. Eserde halk dilinin baskın olması, akıcılık ve samimiliğin artmasında büyük rol oynamıştır. Toplumcu gerçekçi bakış açısıyla yazılmıştır.

Cemil Meriç Hayatı ve Eserleri

Cemil Meriç

Cemil Meriç, 12 Aralık 1916’da Hatay’da doğmuştur ve liseye kadar Hatay’da okumuştur. Sonrasında ise İstanbul’da Edebiyat Fakültesi Felsefe kazanarak okumaya gitmiştir fakat bölümünü bitiremez ve geri Hataya döner. İş hayatına öğretmenlikle başladı sonrasında ise nahiye müdürü oldu sonrasında Tercüme Kaleminde reis muavinliği yapmıştır. Kazandığı bölümü okumadı fakat sonrasında İstanbul’da yine Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Bir süre sonra gözlerinde sıkıntı çıktı ve İstanbul Üniversitesinden emekli olarak 13 Haziran 1987 yılında hayatı son buldu. Cemil Meriç hayatı kısaca, hep öğreterek öğretmen olarak geçirmiştir. Cemil Meriç’in edebi kişiliği ile beraber genel olarak öne çıkan eserleri ve edebi hayatı şu şekilde gelişmiştir,

  • Cemil Meriç’in ilk eseri 1933 yılında Yenigün gazetesinde yayımlanan “Geç Kalmış Bir Muhasebe” adlı eseridir.
  • İlk çeviri kitabı Balzac’ın “Altın Gözlü Kız” romanının çevirisini yaptı ve roman 1943’te yayımlandı.
  • İlk telif kitabı 1964 yılında yayımlanan “Hint Edebiyatı” kitabıdır.

Cemil Meriç edebi kişiliği ile söylediği ve sürekli hatırladığımız önemli sözleri vardır. Cemil Meriç sözleri genel olarak bakıldığı zaman huzursuzluğunu, isyanı veya sevgiliye sitem içerir.

Cemil Meriç düşünceleri genel olarak dil alanında, tarih alanında, edebiyat, felsefe ve sosyoloji ile beraber birçok alanda araştırmalar yapmıştır ve yazılarını kaleme almıştır bu yüzden Cemil Meriç bir düşünce adamıdır.

Cemil Meriç Bazı Ödülleri

Cemil Meriç başarılı bir edebi hayatı ile dikkat çekmiş ve birçok ödüle layık görülmüştür. Bu ödüllerden bazıları,

  • 1980 Yılında ‘’Kırık Ambar’’ adındaki eseri ile Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü almıştır.
  • 1981 Yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ‘’ Yılın Yazarı’’ ödülü almıştır.
  • 2015 Yılında ise Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat tarafından ödülünü almıştır.

Cemil Meriç Eserleri

Cemil Meriç İnceleme alanında eserleri fazladır fakat sadece inceleme değil, denemeleri, günlüğü ve diğer kitapları da mevcuttur. Bu eserlerden bazıları ödül almıştır bazıları ise yaptığı çeviriler ile birçok yardımı dokunmuştur.

Hint Edebiyatı

1964 yılında yayımlanan Cemil Meriç’in ilk basılı eseridir. Hint edebiyatını ve uygarlığını inceleyen Meriç’e anlatımı ve farklı bakış açısıyla beraber en önemli eseri olmuştur ve ödül almıştır.

Saint Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist Kitabı

1967 Yılında yayımlanan cemiyeti inceleyen ve incelemelerine rüyalarını da katan insanlar 19. Yüzyılın ilk yarısının ütopik sosyalizmini savunanlar Genç Cemil Meriç’in sosyalist penceresinden Marx’a ilham veren sosyolog Saint-Simon. Yalnızca sosyalizm çığırını açanlardan biri değil, aynı zamanda bilgi sosyolojisine aydınlık getiren adam hakkında yazılan eserdir.

Bir Dünyanın Eşiğinde

1976 Yılında yayımlanan bu eser şiiriyle, dini, felsefesi, masalıyla Hint edebiyatını ve uygarlığını inceleyen Cemil Meriç “Çağdaş Avrupa, en aydınlık taraflarıyla Hint’in bir devamıdır”. Düşünsel serüveninin tamamında olduğu gibi bu eserini bizlere sunmuştur.

Işık Doğudan Gelir

1984 Yılında yayımlanan bu eser ışık Doğudan Gelir, siyasî, felsefî, dogmatik herhangi bir inancın peşinde olmayan, başka fikirlere, başka düşünce, başka milletlere ve duyma tarzlarına sonsuz bir tecessüs besleyen bir Cemil Meriç klasiği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kültürden İrfana

1985 Yılında yayımlanmış olan bu eserde meseleler ve efhumlar konusunda düşüncenin en derin köşelerini keşfeden yalınkat bir bilgi vermekten çok Cemil Meriç, incelikli ve kapsamlı bilginin peşine düşer. Kültürden İrfana adlı eserinde önyargıların kötülüğünü okuyucularına anlatmaktadır.

Mağaradakiler

1978 Yılında yayımlanan Cemil Meriç bu eserini şu satırlarla yorumluyor, “İnsanlık aynı sefil putlara tapan bir şaşkınlar kafilesi. İşin gerçeği olarak mağaranın içi de dışı da birdir ve aynı zamanda 150 yıldır bir gölgeler aleminde yaşamaktayız’’ Sözüyle Mağaradakiler eserini

Bu Ülke

1974 ve 1985 Yılları arasında yayımlanan ve kitabı özetleyen şu sözüyle karşımıza çıkmaktadır. “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, bütün kinlerim, yani bütün sevgilerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle gelmektedir ki hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim ve bu etimin eti, kemiğimin kemiği.’’ Cümlesi ile yazar kitabını bizlere özetler.

Umrandan Uygarlığa

1974 Yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in 21. Yüzyılda batılılaşma, çağdaşlaşma ve uygarlık tartışmalarını konu alan bu eser Uygarlık kavramını konu alıyor.

Jurnal I (1992)

1992 Yılında yayımlanmış olan bu eserde, Cemil Meriç’in kendini, yakınlarını, etrafındakileri, içinde bulunduğu dünyayı, düşünce tarihini ve tarihimizi, kendi açısından ve yalın bir şekilde değerlendirdiği eseri Jurnal, yazarın gündelik düşüncesini, kişisel maceralarını, anı ve itiraflarını, yoğun duygularını, yaratış gücünü, alışılmadık yaklaşımlarını, güçlü sentezlerini, engin kültürünü birlikte yansıttığı eseridir.

Jurnal II (1994)

1994 Yılında yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in Jurnal’inin 2. Cildi ve yine 1960’lardan ’80’lere Meriç’in ruh ve düşünce dünyasındaki dalgalanmaları yansıtan bir eser olmuştur.

Kırk Ambar (1980)

1980 Yılında yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in en önemli eseridir. Bu eserde dünya edebiyatından yola çıkarak klasiğe, hümanizmden edebiyat sosyolojisine, romanın romanından edebiyat tarihinin tarihine kadar uzanmaktadır.

Konferans ve Sosyoloji Notları

1993 Yılında yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde 1965’ten 1969 yılına kadar anlattığı dersleri, sohbetlerinden alınan notları verdiği birkaç konferansın metnini içeriyor.

Cemal Süreya Hayatı ve Eserleri

Cemal Süreya

Şair olarak tanıdığımız Cemal Süreya, gerçek adı Cemalettin Seber’dir ismini beğenmeyip değiştirmiştir. 1931 Yılında Erzincan’da doğan şairimiz 1938 yılında babasının sürgünü ile beraber Bilecik’e taşınmak zorunda kalmıştır. İlkokula başlamadan önce okumayı ve yazmayı öğrenen Süreya, sonrasında bir hastalığa yakalanmış ve bir yıl geç okula yazılmıştır. Annesi Gülbeyaz hanımın ölümünden sonra halasının yanına yani İstanbul’da yaşamını devam ettirmiştir.

Ortaokulda Dostoyevski ile tanışan şairimiz Karamazov Kardeşler romanının kendisi üzerindeki etkiyi şu şekilde yazmıştır “Aslında ikinci bir doğum tarihim de var ben, 1943 yılında Dostoyevski’yi okudum, ondan sonra hiç huzur kalmadı bende. Beni edebiyata, şiire iten şeylerde tuhaf bir şekilde en çok bir romancının, Dostoyevski’nin etkisini bulmaktayım” Demiştir ve şiir hayatına aslında nasıl başladığını bizlere anlatmıştır. Cemal Süreya şiir dili genel olarak imgesel ifadeleri sıkça kullanmıştır ve bununla beraber lirizmide sıklıkla kullanmıştır, bunun yanında şiir dilinde mizah ve ironiyi sıkça yapmıştır. Okulunu bitirdikten sonra birçok işte yer aldı en sonunda ise müfettişlikten emekli oldu toplamda 4 evlilik yaptı ve 10 Ocak 1990 yılında hayatı son buldu.  Cemal Süreya’nın hayatı kısaca,

  • Pazar Postası gibi dergilerde ve yine Yeditepe dergisi, Oluşum, Türkiye Yazıları dergisi, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000’e Doğru gibi dergi ve gazetelerinde eserlerinin yayımlanmasıyla tanınmış ve eserleri sergilenmiştir.
  • İkinci Yeni şiir tarzında önde gelen şairlerinden birisi olarak popülerliği artmıştır.
  • Kendine özgü söyleyiş biçimi ve aynı zamanda zengin birikimi ile, çarpıcı, diri imgeleri ile beraber ikinci Yeni şiirinin en başarılı eserlerini sunmuştur.
  • Şiiri kurulu olan düzene karşı bir argüman olarak görmesi şiirlerinde bazı aralıklar ile bir isyan duygusunu hissettirmektedir.
  • Konuşma diline yakın bir dil kullanmış olup eserlerini bu dil ile yazması, onu okuyucuya yaklaştırmıştır. Dil konusundaki tutumunu “Türkçeden bir kıl kopar, içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır.” cümlesiyle aktarmıştır.
  • Papirüs dergisinde eserleri üç kez çeşitli aralıklarla yayımlamıştır.
  • “Üvercinka” şiiri ile 1958 yılında Yeditepe Şiir Armağanı ödülünü almıştır. “Göçebe” ile 1966 yılında TDK Şiir Ödülünü almaya hak kazanmıştır.
  • Cemal Süreya edebi kişiliği öncelikli olarak geleneğe karşıdır fakat gelenekten çok iyi bir şekilde yararlanmıştır. Cemal Süreya, halk şiiri ile beraber divan şiirinin imkanlarından yararlanarak tarihçi tutumdan uzak durmuştur.

Tüm bunların yanı sıra Cemal Süreya’nın aşk hayatı ve kişiliği oldukça merak edilen konulardan olmuştur. Tam bir aşk adamı olan Süreya’nın en büyük aşkı Tomris’ti çok büyük bir aşktı fakat âşık olduğu kadar öfkede çok fazlaydı. Bir gün bir tartışma sonucu tüm mektuplarını yırtarak aşkını kaybetti.

Aldığı Ödüller:

Cemal Süreya başarılı şiir hayatı ile beraber aldığı ödüller şunlardır,

  • Üvercinka eseri ve aynı zamanda Arif Damar’la birlikte 1958 ‘’Yeditepe Şiir Armağanı’’ ödülünü aldı.
  • Göçebe ile aldığı 1966 ‘’TDK Edebiyat’’ Ödülü almıştır.
  • Güz Bitiği şiiri ile aldığı 1988 ‘’Behçet Necatigil Şiir Ödülü’’

Cemal Süreya’nın Eserleri

Cemal Süreya sadece şiir alanında değil hem deneme hem de eleştiri yazıları yazmıştır. Bunların dışında günlük, mektup, söyleşi, derleme, şiir çevirileri de bolca yapmıştır. Cemal Süreya şiir alanında yazdığı bazı eserleri çok popüler olsa da yine diğer eserleri çokça anılmaktadır.

Üvercinka

Türkiye’de modern şiir konusunda yeni bir soluk getirecek olan genç bir şairin 1958 tarihli ilk kitabıdır ve İkinci Yeni’ni sanatının kırılma noktalarından birisidir.

Göçebe

1965 tarihli kitabı eski uygarlıklardan Orta Çağ’a ve modern çağlara uzanıyor, günlük hayatla şiirin zamansız âlemi arasında dolaşarak sanatını anlatıyor.

Beni Öp Sonra Doğur Beni

1973 Yılında yayınlanan bu şiir kitabı derin sevda sözleri ile beraber kimsenin dokunamayacağı suçsuz coğrafyalardan bir çay bahçesinden manzaralara Cemal Süreya’nın geniş dünyasını ustaca resmettiği bir panorama.

Sevda Sözleri

1984 Yılında yayımlanan kitabı Üvercinka sonrasında yayımlanan Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni kitabı ve yine 1984 yılında yayımlanan Uçurumda Açan kitabı ile birlikte yayımlanmıştır

Güz Bitigi

1988 Yılında Sıcak Nal’dan bir gün sonra yayımlanan Güz Bitigi eseri melankolik güz havasını kışa tamamlar. Düzyazıdan şiire oradan da beyite ve şarkıya birçok ifadeyi birleştiren Güz Bitigi aslında tek bir şiir kitabıdır ve bu kitap Cemal Süreya’nın son ve evrensel şiir kitabı haline gelmiştir.

Düzyazıları

  • Şapkam Dolu Çiçekle
  • Günübirlik
  • On üç Günün Mektupları
  • 99 Yüz
  • Gün / Üstü Kalsın
  • Folklor Şiire Düşman
  • Uzat Saçlarını Frigya
  • Aydınlık Yazıları / Paçal
  • Oluşum’da Cemal Süreya
  • Papirüs’ten Başyazılar
  • Günler
  • Güvercin Curnatası
  • Toplu Yazılar I: Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar

 Deneme ve Eleştirileri

  • Şapkam Dolu Çiçekle
  • Günübirlik
  • 99 Yüz
  • Uzat Saçlarını Frigya
  • Folklor Şiire Düşman
  • Aydınlık Yazıları/ Paçal
  • Oluşum’da Cemal Süreya
  • Papirüs’ten Başyazılar
  • Toplu Yazılar I ve II

Günceleri

999 Gün/ Üstü Kalsın (1981)

 Mektupları

Onüç Günün Mektupları (1990)

Çocuk Kitapları

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (1993)

Söyleşi Güvercin Curnatası (1997)

Derlemeleri

Mülkiyeli Şairler (1966)

Yüz Aşk Şiiri (1967)