Behçet Necatigil Hayatı ve Eserleri

Behçet Necatigil

İstanbul’un Fatih semtinde dünyaya gelen Behçet Necatigil’in babası Kastamonulu Hacı Mehmet Necati, annesi Fatma Bedriye’dir. Behçet Necatigil hayatı bakımından çocukluğunun yanında, aile ortamı ve sağlığından kaynaklı sebeplerden dolayı oldukça sıkıntılı ve acı dolu geçmiştir. Babasının ikinci evliliğinden iki kardeşi olmuş ve 1984 yılında ikisi de vefat etmiştir.

Behçet Necatigil, ilk okulunu Beşiktaş Cevri Usta ilkokulunda sürdürüp, son sınıfı Erkek Muallim Tatbikat Mektebi’nde, Kastamonu’da tamamladı. Ortaokula da Kastamonu’da başlayan Behçet Necatigil, hastalıklar nedeniyle okuluna iki yıl ara vermesini gerektirdi. Türkçe öğretmeni olan şair Zeki Ömer Defne, Behçet Necatigil’in edebiyat ve sanata olan yeteneğini keşfeden ilk insan oldu ve onunla oldukça yakından ilgilendi. Ameliyat ve elektrik ihtiyaçları nedeniyle İstanbul’a gelen Behçet Necatigil, 1931’de Kabataş Lisesi’nde ortaokulu, 1936’da lise edebiyat kolunu birincilikle bitirdi.

1940 yılının Ekim ayında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nden Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak kaydolduğu okuldan birincilikle mezun oldu. 1940 senesinde Kars Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak tayin edildi. Kars’taki hava şartlarından kaynaklanan zorlu mevsim geçişleri, sağlığını etkiledi. Behçet Necatigil Zonguldak Çelikel Lisesi’ne çalışması üzere bu sebeplerden kaynaklı olarak nakledildi. Burada 1940-1941 tarihler arasında stajyer öğretmen olarak görev alan Necatigil, 1941-1943 yılları arasında ise Zonguldak Çelikel Lisesi’nde çalıştı. 1943 senesinde İstanbul Pertevniyal Lisesi’ne atandı. Çok kısa bir çalışma süresinden sonra askerlik görevini yapması için Yedek Subay Okulu’na kayıt oldu.

Askerliğinden sonraki dönüşünde 1945 yılında Kabataş Erkek Lisesi’ne tayin edildi. Burada 15 yıllık görevinden sonra İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’ne nakledildi. 1972 yılında İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü’nden emekli oldu.

Behçet Necatigil’in hayatını anlattıktan sonra sırada eserleri ve Behçet Necatigil edebi kişiliği üzerine değinilecektir. Behçet Necatigil, Türk edebiyatı tarihinde en çok şair kişiliğiyle bilinirliğini korumuştur. Sanat anlayışı açısından herhangi bir edebi akım ve hareket içerisinde yer almamakla beraber kendini toplumcu realist şair olarak tanımlamaktaydı.

Toplumcu realizm anlayışına göre, içerisinde yer alan orta halli sosyo-ekonomik topluluğun sosyal ve ekonomik sorunlarını realist bir şekilde gözlemleyerek açıklamayı amaçlamış ve toplumun sosyal sorunlarını, bireysel yaşantılarının süzgecinden geçirerek vermeye çalışmıştır.

Behçet Necatigil şiirlerinde en çok aile, orta halli insanların sorunları, ev, gençlik, çocukluk, ihtiyarlık, ölüm, aşk, anı, yalnızlık, edebiyat, kentleşme, uygarlık, sanayileşme ve Atatürk konularına yer vermiştir. Necatigil aile ve ev mutluluğuna önem vermiş ve bireysel ve sosyal hayatın merkezine evi almıştır. Ev, ona göre yaşam biçimi ve belirleyici unsurunun ölçütü olarak tanımlanmıştır. Behçet Necatigil büyük kentte yaşayan orta halli vatandaşların sosyal ve bireysel tüm özlemlerini, aşklarını, sorunlarını, beklentilerini, sosyal ve felsefi konulara bakış açılarını farklı bir boyutuyla indirgeyerek açıklamaya çalıştı.

Behçet Necatigil’in biçim özellikleri bakımından şiirleri, iki ayrı döneme ayrılır.

  • Tahkiyeye Dayalı Şiir Dönemi
  • Modern Şiir Dönemi

 

Necatigil şiirlerinin büyük bir kısmında kafiye ve mısra kümelenişi bakımından serbest nazım biçimlerini kullanmaktaydı. Ancak, belli başlı şiirlerinde mesnevi, gazel gibi vezinli ve kafiyeli nazım biçimlerine de pek fazla olmasa da yer vermiştir.

1950 yılına kadar yazmış olduğu şiirlerin çok büyük bir çoğunluğu lirik, bu tarihten sonrakiler ise didaktik türündedir. Çoğu şiiri bir düşünceyi ve ahlaki ilkeleri anlatan hikmetli şiirlerden oluşmuştur. Bu bakımdan Behçet Necatigil’in şiirlerini, Cumhuriyet dönemindeki uzantılarından biri olarak görebilmek mümkün olmuştur. Behçet Necatigil şiir anlayışı olarak bu nitelikleri bakımından Cumhuriyet döneminde büyük değerler üretmiştir.

Türkçenin tüm imkanlarından faydalanmayı amaçlayan Behçet Necatigil, çoğunda büyük değerler yattığına inandığı eski kelimeleri, katmış olduğu anlam zenginliklerinden dolayı kullanmayı uygun görmüş ve bundan asla çekinmemiştir. Şiirlerinde kullandığı kelimelerde ses ve anlam güzelliğine önem vermiş olup özellikle ilk şiirlerinde halk ve deyimlerine, atasözlerine yer vermiş, ve sonraki şiirlerinde çağın getirdiği bazı teknik kelimelere yer vermiştir.

Necatigil’in şiirlerinde “konuşma” üslubu hakim olduğunu üstteki paragraflarda da belirtmiştik. Hitabet üslubuna coşkuya pek yer vermemiş olması nedeni ile Necatigil, şiirlerinde kalabalıktan sıkılan, çekingen ve utangaç mizacından kaynaklanmaktadır. Necatigil’in şiirinin özgün noktalarından birisi ise, kültür şiiri olmasından kaynaklıdır. Önceden de bahsedildiği üzere Cumhuriyet dönemi Türk şiiri için çağın öncüleri arasında kendisi yer almaktadır. Bir çok eser, bir çok yazı ile dönemin diğer şairlerine büyük ilham kaynağı olan Behçet Necatigil, değeri ve saygınlığı bakımından bir çok kesim için çok değerli ve yol gösterici niteliğine sahip olmuştur.

Bunların dışında epik ve pastoral şiirler de yazmış olup bazı şiirlerinin dışında vezne bağlı kalmayıp serbest şiir yazmıştır. Aruz veznini bir tek şiirde kullanmış olup 1940 yılına kadar olan şiirlerinin birçoğunda ise hece veznini kullanmıştır. Sonraki dönemlerde ise serbest şiirler yazmıştır. Hece veznini 14’lü, 7’li, 8’li kalıplar bakımından tercih etmiştir.

Aşağıda Behçet Necatigil eserleri listelenmiştir.

Şiirler

  • Çevre
  • Evler
  • Eski Toprak
  • Arada
  • Yaz Dönemi
  • Divançe
  • İki Başına Yürümek
  • Kareler Aklar
  • Söyleriz
  • Beyler

Radyo Oyunu

  • Yıldızlara Bakmak, Kadın ve Kedi
  • Gece Aşevi
  • Pencere
  • Üç Turunçlar
  • Ertuğrul Faciası

Araştırma

  • Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü
  • Küçük Mitologya Sözlüğü
  • Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü

Düzyazı

  • Bile/Yazdı

Diğer Eserleri

  • Atatürk Şiirleri
  • Mektuplar
  • Musullu Süleyman
  • 100 Soruda Mitologya

Bayburtlu Zihni Hayatı ve Eserleri

Bayburtlu Zihni

Bayburtlu Zihni Divan şiiri ve halk şiiri türü bakımındaki eserleriyle tanınmış şairdir. 1798 ile 1799 yılları arasında doğduğu bilinmektedir. Kesin olarak bilinmesede, söz ettiği şiirlerindeki bilgilere bakılarak bu aralık bulunmuştur. Bayburtlu Zihni hayatı ve eserleri bakımından tarih sayfalarındaki yerini yüz yıllardır korumaktadır. Kendisi Bayburt’ta doğduğu için ismi Bayburtlu Zihni olarak anılmaktadır. Kayıtlara “Bayburtlu Zihni, Hacı Osman’ın oğludur. 1797 senesinde Bayburt’ta dünyaya gelmiştir” şeklinde geçildiği söylenmektedir.

Hayatına gelecek olursak, Trabzon ve Erzurum medreselerinde öğrenim gördü. Devamında İstanbul’a yerleşti ve on yıl kadar çeşitli yerlerde katiplik yaptı. Divan şiiri türünde yazdığı kasideler ve şiirler ile tanındı. Buradaki ününden sonra tekrar Bayburt’a dönen Zihni, 1828 yılında Ruslar’ın Bayburt’u işgal etmesiyle tekrar buradan ayrılmak durumunda kaldı. Sonraki yıllarda Bayburt, Mısır, Erzurum, İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli topraklarında gezen Zihni, son olarak Trabzon civarındaki Olasa köyünde yaşamını yitirdi.

Yaşamında Moralı Derviş Paşa, Eğinli, Galip, Rauf paşaların katipliği yapmıştır. Buralardaki yapmış olduğu görev ile kendini büyük oranda geliştirmiş ve deneyim kazanmıştır. Bunların dışında, Vasıf Paşa’nın mektupçusu olmuştur. Hacdan geldiği yıl tahta çıkan Abdulmecid’e cülussiye kasidesi takdim etmiş ve ertesi yıl yazmış olduğu divanı Babıaliye takdim etmiştir. Tüm bu girişimlerinin devamında hocalık rütbesini almayı başarmıştır.

Bayburtlu Zihni’nin edebi eserlerini inceleyecek olursak, yazmış olduğu şiirlerini hem aruz hem de hece ölçüsüyle yazmıştır. Aruz ile yazdığı şiirler vefatından sonra Divan-ı Zihni adı altında yayımlanmıştır. Ancak Zihni, ün kazanmasını koşma ve destanlara borçludur. Yayımladığı koşma biçimindeki ağıt ile büyük ün kazanan Zihni, devamında buna benzer eserlerde sunmuştur. Bayburtlu Zihni ağıt türü ile günümüze ulaşan örnekleri, şairin en önemli eser türlerinden biri olduğu kabul edilmektedir.

Bayburtlu Zihni Sergüzeştnâme eserinde başından geçen serüvenleri, yergi, şiir ve destanlar biçimiyle anlatmıştır. Bu eserinde divan şairi olmak kaygısını güderdi. Ancak günümüze kadar olan ününü heceyle söylemiş destanları ve koşmaları yaşatmaktadır. Divanında, divan şiirinin bütün şekilleriyle yazılan şiirleri mevcuttur. Usta hicivci olarak bilinen Bayburtlu Zihni, benzer eserlerinde bazı noktalarda küfürlere de baş vurmaktaydı. Ancak ustalığını günümüze kadar Bayburtlu Zihni hiciv eserleri olarak korumuş ve aktarmıştır.

Bayburtlu Zihni, hem aruz hem de hece vezni ile şiirler yazmış olup, sağlığında divan hazırlatarak bunu saraya sunmuş olan nadir halk şairlerinden birisidir. Aruz vezni ile yazdığı şiirleri sayıca daha fazla olmasına karşın, hece ile yazmış olduğu destanları ve koşması ile ün kazanmıştır. Bu yönü itibariyle Dertli, Develili Seyrani, Aşık Ömer, Gevheri ve benzeri aşıklarla birlikte değerlendirilmelidir.

Edebi kişiliğini maddeler halinde açıklayacak olursak aşağıdaki gibidir.

  • Taşlama alanında ustalığa sahip bir isimdir.
  • Az sayıda olan ve hece ile söylenmiş destanları ve koşmaları ile tanınır.
  • Bayburtlu Zihni’nin divanında, divan şiirinin tüm halleriyle yazılmış şiirleri mevcuttur.
  • Divanında, gazeller ve müstezatlar orta derecede başarılı ve ahenklidir.
  • Bayburtlu Zihni’nin Divan’ı, Sergüzeştnâme isimli, kendi hayatını hikaye eden mesnevisi mevcuttur.
  • Bayburtlu Zihni, 19.yüzyılın halk şairlerindendir.
  • Divan ve halk şiiri türündeki yapıtları ile tanınmış bir şairdir.

Ölümünden sonra onun gibi olmak isteyen birçok aşık kendisinin yolunu izlemiş ve örnek almıştır. Bayburtlu Zihni, ilham kaynağı olmasının yanı sıra Osmanlı zamanında bıraktığı eserler ile o günün şairlerine yol göstermiştir.

Bayburtlu Zihni, eserleriyle ünlenen ve eserin sahibi olarak şöhretini pekiştiren bir sanatkardır. Bu şöhretini de yapmış olduğu ustaca eserlere borçluydu. Aşağıda bunları kısaca inceleyelim.

Divan-ı Zihni

1876 tarihinde İstanbul’da Bayburtlu Zihni’nin oğlu Ahmet Revayi tarafından yayımlanmıştır. Divan-ı Zihni, 160 sayfalık mürettep bir divan olarak görülse de önemli farkları bulunmaktadır.

Sergüzeştname-i Zihni

Yazma halinde bulunan bu eserin tüm nüshası bulunamamıştır. Toplam 11 nüshası bulunmuştur. Bayburtlu Zihni’nin ününü arttıran destanları bu eserin son kısımlarında bulunmaktadır.

Kitab-ı Hikaye-i Garibe

27 varaklık bir eserdir. Bayburt beyi Abdullah’ın hayatının hikayeleştirilmiş şeklidir. Eser Ahmet Sevgi ve Saim Sakaoğlu tarafından 1992 senesinde yayımlanmıştır. Düzyazı ağırlıklı, basılmamış bir eseri daha bulunmaktadır. Bayburtlu Zihni bu eserindeki Abdullah Bey’in acılarla dolu serüvenini konu almasıyla çağına göre oldukça ilginç bir eser ortaya koymuştur.

Bayburtlu Zihni şiirleri olarak bazılarına bakacak olursak,

  • Otlakçı Destanı
  • Sümbülü Yok Gülü Yok Andelibi Var Amma
  • Yürü Gönül Azm Et Bir Gülistana
  • Senden Ayrılalı Ey Kaşı Keman
  • Bani Getirdiler Divan Aşkına
  • Ah Elinden Zülfü Kemendim
  • Karşı Dağlar Kar Dolu
  • Yürü Gönül Azm Et Bir Gülistana
  • Kalkın Ara Yerden Dumanlı Dağlar
  • Senden Ayrılalı Ey Kaşı Keman
  • Adem’e Bir Ma’nide Gülzar-I Cennettir Vatan
  • Sefine Gönlümü Deryaya Saldım
  • Firkat-İ Şad İle Mihman Geleli
  • Eylen Ey Sevdiğim Şah-I Hübanım
  • Bunaldım Yar Sana Sitemkar Dedim
  • Eşek Destanı
  • Öz Otağı Terk Eylemiş
  • Katip Sen Yaz Yâre Tez Elden
  • Saba Mülkün Verir Bade
  • Katip Sen Yaz Saba Sen De Kerem Kıl
  • Söyle
  • Vardım Ki Yurdundan
  • Bunaldım Yar Sana Sitemkar Dedim
  • Seni Bağı İremden Mi Kaçırmış
  • Ah Elinden Zülfü Kemendim
  • Yıkmış Çadırların Göz Etmiş Leyla

gibi örnekler verebiliriz.

Bayburtlu Zihni’nin yaşamı ve sanatı Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ve Saim Sakaoğlu tarafından 1928 yılında hazırlanan Bayburtlu Zihni adlı iki kitapta ele alınmıştır. Bu sayede günümüze kadar ulaşan bu değerli eser ve kişiliğin hikayesi, tecrübesi aktarılmış oldu.

Bâki Hayatı ve Eserleri

Bâki Hayatı ve Eserleri

Tam ismi Mahmud Abdülbâki olan şair, 1526 senesinde İstanbul şehrinde doğmuştur. 1600 senesinde ise vefat etmiş, İstanbul’da defnedilmiştir. Babası müezzin olan bu şair, ekonomik olarak fakir bir ailenin çocuğudur. Gençliğinin ilk yıllarında çırak olarak saraçlık yapmıştır.

Bâki’nin hayatı o yılların şartlarına göre oldukça zorlu geçmiştir. Okumayı seven ve düşkün olan Bâki, medresede eğitimini gerçekleştirmiş ve bununla beraber şiir ile uğraşmıştır. 1500’lü yıllardaki ünlü şairler ile tanışma fırsatı bulmuş, nazireler yazarak ünlü kişilere kendi yeteneklerini gösterme fırsatı yakalamıştır.

İstanbul, Mekke gibi şehirlerde kadılık görevini gerçekleştirmiş, Rumeli ve Anadolu kazaskerliğinde rol almıştır. Şeyhülislam olma isteğini çocukluğundan beri istemesine rağmen bir türlü olma fırsatını yakalayamamıştır. O dönemin şartlarına göre zorluklarla oldukça fazlaca mücadele eden Bâki, hayatını dönemin dört hükümdar zamanında geçirmiştir ve el üstünde tutulmuştur.

Kanuni döneminde “Sultanu’ş-şuara” ünvanı, dönemin en büyük şairi sayılarak kendisine verilmiştir. Sadece Rumeli ve Anadolu’da şöhreti yayılmamış, İran, Azerbaycan, Hint sarayları ve Hicaz’a kadar yayılmıştır.

Bâki’nin kendi hayatının dışında Bâki kimdir sorusuna cevap olarak aşağıdaki edebi kişiliğinin bazı özellikleri verilmiş olup bu soruya yanıt bulmamız sağlanmıştır.

Bâki’nin edebi kişiliği,

  • Hicviyeleri ile meşhur olan Bâki, Mesnevi yazmamıştır.
  • Takdir edilesi kasideleri bulunmasına rağmen gazel şairi olarak akıllardaki yerini korumuştur.
  • Dünyadaki insan yaşamının geçiciliğini dile getiren Bâki, okurlarına aşkın ve şarabın keyfini çıkarmaya yönlendiren Baki gazelleri ile ün kazanmıştır.
  • Şiirlerinde dünyevi aşka önem verip, tasavvufi aşka önem vermezdi.
  • Methiye, mersiye ve fahriyelerinden abartısız ve içten anlatım kullanmıştır.
  • Çağdaş şairlere nazaran daha anlaşılır ve sade bir dil seçmiştir.
  • Anlam bakımından Fuzuli kadar derin, Nefi kadar içten değildir.
  • Bâki, şiirinde ince bir yapıda nükte ve hayaller başta gelmek üzere çok çeşitli edebi sanatlarla işleyip zenginleştirmiştir.
  • Osmanlı ordusu ve hükümdarları için, yaşanmış olan savaşları şiirlerinde yüceltmekteydi.
  • Şiirlerinde duygudan çok akla önem vermiştir. Coşkun bir lirizm şiirlerinde bulunmamaktadır.
  • Ahenkli ve temiz üslubu bulunan Bâki, divan şiirine söyleyiş rahatlığını kazandırmıştır.
  • yüzyılda ulaştığı ünü sayesinde şiir alanında Osmanlı’yı temsil eden usta ve büyük bir sanatçılığını edebi kişiliğine de yansıtmıştır.

Günümüze kadar ulaşan bazı eserlerinin yanında tarih kitaplarında oldukça büyük öneme sahip olan şair, benzersiz yeteneğini de ilham kaynağı olarak yeni nesillere aktarmıştır. Kendisi tarih sayfalarında çok büyük öneme sahip olup, dünya çapında saygı ve takdir ile anılmaktadır. Günümüze kadar bıraktığı Bâki kitaplar ve eserleri, yıllardır toplum için çok değerli olmuştur. Bir sonraki başlıklarda Bâki’nin eser ve kitaplarının örneklerini görüp bazılarının açıklamasını inceleyeceğiz.

Bâki’nin Başlıca Eserleri

Tarihteki yerini bu kadar eser ile doldurup ün kazanan Baki’nin, Kanuni Sultan Süleyman tarafından çok meşhur bir sözü akıllardaki yerini korumaktadır. Sultan Süleyman, “Yaptığın üç isabetli işi say deseler, biri muhakkak şair Baki’yi İstanbul’a getirip insanlığa kazandırmamdır” sözü, bir padişahın şaire sarf edeceği en değerli sözlerden biri olarak kabul edilebilir. Bu denli büyük ve değerli bir kişilik olan Baki, her kesim tarafından saygı ve hayranlık ile karşılanıyordu. Baki’nin aşağıdaki 5 adet ün kazanmış ve günümüzde bilinen eserleri bulunmaktadır.

  • Divân
  • Fazâil’i-Mekke
  • Hadis-i Erbain Tercümesi
  • Kanuni Mersiyesi
  • Fazâ’ilü’l-Cihad

Fazâl’i-Mekke

Fazâil’i-Mekke Baki’nin büyük eserlerinden bir tanesidir. Arapçadan tercüme olan eser, Sokullu Mehmet Paşa’nın emri ile yazılmıştır. Eser, Mekke’nin tarihini ve Osmanlı sultanlarının yapmış oldukları Mekke ve çevresindeki hizmetlere yer verilmiştir

Divan

Bâki Divanı eseri, en önemli eseri olarak kabul edilmektedir. Baki, Kanuni Sultan Süleyman tarafından özel istek ile bir divan tertip etmiştir. Devamında çok fazla sayıda şiir yazdığından dolayı bazı nüshalar eksiktir. Divan, yaklaşık 30 sene önce düzenlenmiş olup Avrupa ve Türkiye’deki kütüphanelerde yazma nüshaları bulunmaktadır.

Divan’ın içeriği şu şekildedir.

Kasideler, Terkib-i Bentler, Muhammes, Tahmisler, Kıt’alar, Nazm, Beyitler, Mesnevi, Tarih, Matla Beyitleri, Terci-i Bend gibi çok sayıda edebi eseri içinde barındırır.

Fazâl’ilü’l-Cihad

Baki’nin 1567 senesinde tamamlanmış olan bu eseri, Ahmet bin İbrahim tarafından yazılan Meşa’irü’l eşvak adlı eserinin Arapçadan tercümesidir. Müslümanları, kafirlere karşı savaşa davet eden eser, Sokullu Mehmet Paşa’ya sunulmuştur.

Terceme-i Hadis-i Erba’in

Baki Eyüp medresesinde görevli iken Eyyüb-i Ensari’den rivayet edildiği söylenmiş olan hadisleri bir araya getirerek bu eseri ortaya çıkarmıştır.

Me’âlimüll-yakîn fî sîreti Seyyidi’l-Mürselîn

Şihabüddin Ahmet bin Hatib-l- Kastalani’nin ünlü eseri olan “el Mevahibül-ledünniye bi’l-minahil-Ahmediyye” adlı eserini esas tutarak meydana getirilen bir siyer eseridir. Baki birçok eserden yararlanmış olup tercümesini meydana getirmiştir. Baki’nin bu eserinde dini konulardaki tecrübe ve bilgisi görülmektedir.

Bu açıklanan bilgilerle beraber, Bâki eserleri olarak Divan eseri dışındakiler dini konumdadır. Bahsedilmiş olan eserler ile Türkçe’nin kıymetli tarihi ve seyri açısıyla birlikte sadeleşme safhası açısından da değerli eser olduğunu Sabahattin Küçük dile getirmiştir. Baki yıllar sonra bile bu topraklara edebi olarak katkı sağlamayı başarmış çok değerli bir şairdir. Bu eserlerin birçoğu Ankara’da, İstanbul’da, Yurt dışında milli kütüphanelerde, müzelerde bulunmaktadır.

Türkiye’de Konya Mevlana Müzesi, Ankara Üniversitesi, Cebeci Halk Kütüphanesi, Ankara Milli Kütüphane, Türk Dil Kurumu Kütüphanesi, Fırat Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmakta.

Yurt dışında ise, Tahran Üniversitesi Kütüphanesi, Zagrep İlimler Akademisi, Biblio-Nationale, British Museum’da da yazmaları bulunmaktadır.

Bağrıyanık Ömer (Mahmut Yesari) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Bağrıyanık Ömer

Bağrıyanık Ömer, Mahmut Yesari tarafından kaleme alınmış ve 1930 yılında okuyucuyla buluşmuş bir romandır. Halk söylenişlerinden ilham alınarak yazılan Bağrıyanık Ömer Mahmut Yesari, efsanelere de dayanmaktadır. Her kesimden insanın rahatlıkla okuyabileceği bu eser, bir çocuğun hayatını ele almaktadır. Hikâyenin baş kahramanı, annesi ve babası ayrılmış olan Ömer’dir.

Bağrıyanık Ömer, gerçek bir hikâyeye dayandığı söylenen ve ailenin çocuk etkisinde ne kadar önemli bir etkisi olduğunu kanıtlayan bir romandır. Mahmut Yesari, bu kitabı oldukça sade bir dil ile yazmıştır. Bu sebepten ötürü, Bağrıyanık Ömer her insanın kolay bir şekilde anlayabileceği eserlerden bir tanesi olmaktadır.

Bağrıyanık Ömer Özeti

Bağrıyanık Ömer, Mahmut Yesari tarafından 1930 yılında yayınlanmış bir kitaptır. Bağrıyanık Ömer kitabını okumak isteyen bireyler, Bağrıyanık Ömer özeti araştırarak kitap hakkında daha detaylı bilgi edinmek istemektedir. Bağrıyanık Ömer kitabının özeti şu şekildedir:

Ömer, yaşıtlarına göre oldukça olgun tavırlar sergileyen 5 yaşında bir çocuktur. Babası Bakır Efe, Ömer’i her ne kadar çok sevse de karısına karşı oldukça sert bir adamdır. Varlıklı olan Bakır Efe, eşine şiddet uygulamakta ve en ufak olaylarda bile sert bir tavır takınarak karısına şiddet uygulamaktadır. Ömer’in annesi Emine, dik başlı ve sözünün dinlenmesini isteyen bir kadındır. Bu nedenle evde sürekli şiddet bulunmaktadır.

Bir gün Ömer’in annesi ve babası yine kavga eder ve Ömer’in kalbi burkulur. Dışarı çıkan Ömer, anne ve babasına üzüldüğünü belli etmek istememektedir. Yaşadıklarından ötürü her ne kadar olgun bir duruş sergilese de, içten içe büyük bir üzüntü duymaktadır. Yıllardır farklı odalarda yaşayan Emine ve Bakır Efe, içten içe boşanmak istemektedir. Ömer’in anne ve babası artık boşanacaktır. Ancak kadı, Ömer küçük olduğu için annesinde kalması gerektiğini düşünecek ve 2 yıl boyunca Ömer’in annesiyle yaşaması emrini verecektir. Ömer’i çok seven babası Bakır Efe, bunu hiç istemez.

Bakır Efe, kendi içinde bazı planlar yapar ve Emine’ye artık hiç kızmıyormuş gibi davranır. Bu tavırları Ömer’i de etkiler ve Ömer ne olduğunu anlayamaz. Kısa bir zaman sonra yaşadıkları köyde Emine ile ilgili kötü dedikodular yayılmaya başlar ve Bakır Efe Emine’yi evden kovar. Emine, evden gitmeden önce Ömer’i de yanında götürmek ister. Bakır Efe ise kısa süre sonra Ömer’i Emine’ye getireceğini söyler. Ancak Emine gider gitmez, Bakır Efe Ömer’i yanına alarak bir çiftliğe yerleşir. Emine, oğlunu aramaya başlar ancak bulamaz. Bu nedenle sinirlenir ve abileriyle birlikte Ömer’i arar. Ancak kadı, Ömer’in babasında kalması gerektiğine karar vermiştir.

Bir süre sonra hem Emine hem de Bakır Efe başkalarıyla evlenme kararı alır. Yapılan bu evlilikler, en çok Ömer’i etkilemektedir. Çünkü Ömer’in üvey annesi onu sevmemektedir. Üvey babası ise oldukça sert bir adamdır. Bu nedenle Ömer, ne annesinin ne de babasının yanında umduğu huzuru bulamamaktadır. Ancak olgun bir çocuk olduğu için mutsuz olduğunu kimseye göstermez ve her iki tarafa da uyumlu bir şekilde yaklaşır.

Yaşadığı olaylara dayanamayan Ömer, babasında ve annesinde yaşamayı bırakır. Ancak iki tarafın da bundan haberi olmaz. Ömer’in annesi babasında kaldığını zannetmekte, babası ise annesinde kaldığını düşünmektedir. Ancak Ömer, bir harabenin içinde hayatta kalmaya çalışmaktadır. Bir gün çok susayan Ömer, babasının çiftliğine gider ve üzüm yiyerek susuzluğunu gidermek ister. Ancak üvey annesinin olan kötü yaklaşması, Ömer’i oradan uzaklaştırır. Çareyi annesinin evine giderek bulacağını düşünen Ömer, üvey babası tarafından hırsız olarak görülür. Ömer susuzluktan kendini Kızılpınar’a atar.

Bağrıyanık Ömer Konusu

Bağrıyanık Ömer, bir çocuğun anne ve babasının arasında yaşanan geçimsizlikler nedeniyle huzur bulamamasını anlatmaktadır. Bağrıyanık Ömer konusu, bir efsaneye dayanmaktadır. Anlatılan efsaneye göre, susuz olduğu için kendini kuruyan Kızılpınar’a atan küçük Ömer, atladıktan sonra su birden taşmaya başlar. Kitap ile oldukça uyumlu olan efsane, bu nedenle gerçek kabul edilmektedir.

Bağrıyanık Ömer kitabında işlenen konu, tamamen Ömer’in anne ve babası olmadığında ne kadar kötü durumlara düştüğü ile alakalıdır. Anne ve babasının geçimsizliği, boşanma kararının alınması, yeni evliliklerin yapılması, üvey ebeveynlerin Ömer’i sevmemesi ve zaman içerisinde Ömer’in daha da kötü bir duruma düşmesi, bu kitabın olay örgüsüdür.

Bağrıyanık Ömer İncelemesi

Bağrıyanık Ömer kitabını daha iyi anlamak isteyen bireylerin yaptığı araştırmalardan bir tanesi de Bağrıyanık Ömer incelemesi olmaktadır. Bu kitap, pek çok farklı açıdan incelenebilmektedir. Aşağıdaki listeye göz gezdirerek Bağrıyanık Ömer kitabını daha iyi kavrayabileceğiniz sağlayacak detayları öğrenebilirsiniz.

  1. Bağrıyanık Ömer, sade bir dil ile yazılmıştır. Kitapta ağır ve anlaşılmayacak kelimelere yer verilmemiştir.
  2. Kitap, sürükleyici bir hikâyeyi anlatmaktadır. Zira kitabın ana karakteri Ömer, her zaman farklı olaylar ile karşı karşıya kalmaktadır.
  3. Bağrıyanık Ömer, psikolojik ve sosyal konuların ele alındığı bir roman türüdür.
  4. Boşanan çiftlerin çocuklarına yaşattıkları acıları anlayabilmek için yazılmış bir eserdir.
  5. İlgisizlik, hüzün, yalnızlık gibi temalara sık sık yer verilmiştir.

Kısaca özetlemek gerekirse Bağrıyanık Ömer Mahmut Yesari kitabı, psikolojik ve sosyolojik bir romandır. Çocuklar ve yetişkinlerin okuması için uygundur. Buna ek olarak yabancı kelimelere yer verilmediği için anlaşılabilir bir kitaptır.

Babalar ve Oğullar (Turgenyev) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Babalar ve oğullar

Eser İvan Turgevyev’ in yazıp kaleme aldığı bir eser olup, detayı bir özet, kitap içinde geçen karakterler ve en sonunda da analizi yapılacaktır. Sonrasında filmi yapılan eser şöyle başlar,

Eserin Özeti

1840 yıllarının Liberalizm fikrinde olan babalar ve Nihilist dediğimiz, akımı savunan genç nesil ise oğulları temsil eder. Babalar ve oğullar olay örgüsü şöyle başlar. Bazarov Nihilist akımdan etkilenen bir gençtir. Tıp bölümünden mezun olduktan sonra, çiftlikleri olan arkadaşı Arkady’ile beraber tatil geçirmek üzere, bir araya gelirler. Nikolay Petroviç Akkady’nin babası olarak, koskoca çiftliği, çekip çevirir.

İncelemeler, araştırmalar yaparak Bazarov tıp alanında çalışabileceğini düşündüğü, çiftlik hayatı için oldukça heyecanlıdır. Arkady, ise dışa dönük hareketli, oldukça olumlu düşünen bir genç olup, yirmili yaşlarındadır. Bazarov gibi Üniversite’den 1859 da mezun olmuş. Arkadaşıyla birlikte çiftliğe gelmişlerdir.

Bazarov düşündüğünün aksine durumlarla karşılacaktır. Pavel Petroviç geleneklerine düşkün yaşlı biri ve Arkady’ nin amcasıdır. Babalar ve oğullar çatışması karşıt görüşte olan, Bazarov’un sık, sık inatçı amcaya kendi bildiği gerçekleri anlatmayla sürecektir. Babalar ve oğullar ne anlatıyor doğa ve Nihilizm’ in faydaları ile Rusya’ya kattıklarını anlatırken, Pavel’e dönerek sosyal sınıfa ve aileye önem veren, siyasi sistem içinde bir birim varsa, kendisinin düşüncesinden artık cayacağını söyler.

Bazarov fikirleriyle, çağın gerisinde kalmış olan Rusya, yerine bilimin daha önemli olduğu düşüncesindedir. Şiddetli geçen tartışmalardan fırsat buldukça, doğadan böcek toplayıp üzerlerinde deney yapmaktadır. Gece yatıncaya kadar Arkady ile Nihilizm üzerine sohbetler etmektedirler.

Fenitçka ile bile zaman, zaman savunduğu düşünce için konuşmaktadırlar. Bazarov’a karşı gizli bir his duyan Fenitçka aynı zamanda Katya ile beraber çalışmaktadır.

Arkady ile Bazarov merkeze dolaşmaya giderler. Kocası ölmüş olan Anna ve kardeşi Kat ile gezme fırsatı bulurlar. Anna Rusya’nın geri kalmış geleneklerine karşıdır. Beyleri fiziksel olarak, çekici bulup evine çağırır. Arkadaşlar davete uyup, kızların evine giderler. Zaman içerisinde Arkady Katya’ya, Bazarov ise Anna ile duygusal ilişkilerini yoğunlaştırırlar.

Nihilist düşüncesi gereği Bazarov Anna’ya olan sevgi ve ilgisini söylemez. Güzeller güzeli Anna, çok iyi giden bir evlilikle beraber, kocasının ölmesi üzerine dul kalmıştır. Kocasından kalan mirasla oldukça iyi şartlarda yaşamaktadır.

Anna kendisinden farklı düşüncelerde, olan ve kadın peşinde dolaşan biri olarak tanıdığı, bu genci elde etmek için, planlar yapar.

Bazarov ise etkilendiği Anna’yı düşünmemek için Fenitçka ile ilişkisini artırır. Ve dudağına busa kondurur. Bu duruma şahitlik yapan, Pavel onu bir tür savaş tekniği olan düello yapmaya çağırır. Düello Bazarov lehine sonuçlanır. Pavel yaralanır. Bazarov bu olaydan sonra, ailesi ile kaldıkları eve gider. Anna ile yeniden aşk yaşamaya başlamışlardır.

Fakat yaşadığı şey onu çepeçevre sarmalamış, Nihilizm düşüncesi ile karşı karşıya getirmiştir. Anna’yı sevdiğini önce söyler, sonra pişmanlık duyup, düşüncesini inkâr eder. İlişkisini sonlandırıp, doktorluk yapmaya başlar. Oldukça mutsuzdur. Ailesi ile de bağları ilgisizlikten dolayı kopuktur. Hastalardan birinden tifüs kapar. Ve ağırlaşır. Bu haberi alan Anna yanına onun için özel doktor alarak gelir.

Hastalığın pençesinden kurtulamayan Bazarov aşkının gözlerine bakarak ölür. Ölümünden sonra Anna yeniden evlilik yapar. Bir siyasetçiyle fakat onu çok sevmeyecektir. Arkady Katya ile evlenir. Pavel ise hayatının geri kalan yarısını Almanya’da sürdürecektir.

Bazarov’un ailesi, evlatlarının mezarı başında pişmanlıklarını ona anlatmak için, sık sık ziyaretine gideceklerdir.

Eserin Konusu

Geleneklere bağlı eski düşünce yapısı ile bireysel düşünen, yapı arasında 1840 yılında ele alınarak, Rusya’da işlenmiştir.

Babalar eski düşünce yapısını, oğullar yeni akımı ve düşüncesi ile karşı karşıyadır. Babalar ve oğullar konusu bu şekilde işlenir.

Bazarov Arkady’nin başlarda, geleneksel görüşe karşı durmaları ve zamanla bu duruştan kademeli olarak uzaklaşmaları, romanda anlatılır. Bazarov’un aynı anda, iki insanla beraber olma davranışı, bu düşüncenin etkisinde fazlaca kalmasından kaynaklanır.

Romanda aleni bir şekilde Dostoyevski ve Tolstoy izleri görülmektedir. İkili karakter ve psikolojik çöküntüler temasıyla, devam eden kitap devrinde, birçok Rus yazara da ilham olmuştur.

Eserin İncelemesi

Rusya’da kaleme alınan eser, Ivan Turgenyev tarafından yazılmıştır. Yazar bu eserle tanınmıştır. Nihilizm konusu ilk kez ele alınıp işlenmiştir.

Rusya’da ilk tanıtımı yapıldığında eser, Radikal toplum ile geleneklerine bağlı toplumu karşı karşıya getirip, birbirleriyle çatışmalarına sebep olmuştur. Daha sonra bir dergi, tarafından fasikülleri tekrar, tekrar basılmıştır.

Bakıldığında, eser Rusya’nın siyasi tarihine de ışık tutmaktadır. Eski ile yeni arasında geçen fikir, ayrılıklarından dolayı çoğu yerde çatışmaya düşen, insan grupları incelenmiştir.

Liberaller güçlenmeye başlayınca, Rusya’da karşıt tarafta olan, kültürüne düşkün toplumu, fark eden yazar bu durumu, yazdığı bu romanıyla dillendirmiştir. Batı kültürünü, aslında her iki tarafta istemektedir. Nihilistler destekçi anlamın da Rusya’da daha fazladır. Fakat Ortodoks düşüncesi de azımsanmayacak sayıda taraftarı vardır.

Modern anlamda, Rus Edebiyatında yazılmış ilk kitap olarak değerlendirilir. Dünya klasiklerine layık bir eser olarak, batılı edebiyatçılar tarafından görülmüştür. 2003 yılında beyaz perdeye uyarlanarak filmi yapılmıştır. Ülkemizde de okunması gereken ‘’Yüz Temel Eser’’ arasına girmiştir.

İki arkadaşın aileleri, arasında yaşadıkları nesil çatışması, dokunaklı bir şekilde kaleme alınarak, yazar tarafından, irdelenip gözler özüne sunulmuştur.

Aziz Nesin Hayatı ve Eserleri

Aziz Nesin

İstanbul Heybeliada’da 1915 yılında dünyaya gelmesiyle Aziz Nesin Hayatı ve Eserleri miladı olur. Mehmet Nusret Nesin ismine sahip olmasına karşın, dönemin şartları gereği şiirleri yazmaya başlarken Aziz Nesin lakabını kullanmıştır.

Giresun ili Ocaktaşı köyünden olan babası Abdülaziz bey, İstanbul’a sonradan gelerek ailesinin geçimini sağlamak üzere bahçıvanlık yapmıştır.

Sanatçı 1925 senesinde, Kanuni Sultan Süleyman İptidai Okulunda eğitim hayatına başlamıştır. Darüşşafaka Lisesi’nde iki yıl eğitim gördü. Kuleli Askeri Lisesi’nden 1935 senesinde mezun olmuştur. Teğmen olduğunda Ankara Harp Okulunu 1937’de bitirmişti. Askeriyeye bağlı olarak 1937 yılın Askeri Fen Lisesi’nden mezun olmuştur.

Böylece kariyer hayatına Asteğmen olarak cepheye çıkarak başlangıç yapar. İzleyen zamanlarda Üsteğmen rütbesiyle Anadolu’nun topraklarını cephelerde karış karış gezecek, Trakya’ya kadar gidecekti. Dönemin siyasi şartları gereği 2. Dünya Savaşı başlamış, Aziz Nesin 1941 senesinde Trakya cephesinde savaşmıştı. 1944 de Zonguldak’ta Üsteğmen rütbesindeyken top mevzilerini kendi başına kurdurduğu için, bu durum suç kabul görülerek, askerlikten atıldı.

Sanatçı geçimini sağlamak zorunda kaldığı için bir dönem küçük bir ticarethanede çalışmış. Muhasiplik mesleğini icra etmiştir. Nihayet 1945 de gazeteci olarak ‘’Yedigün’’ dergisinde işe başladı. Bu dergide ilk şiirlerini yayınlama fırsatı da yakaladı. 1945 de köşe yazarlığı yaptığı Tan yayınlarının kapatılması ile, yeniden esnaflık yapmaya başladı.

Rıfat Ilgaz ve Sabahattin Ali beraber Aziz Nesin Hayatı ve Eserleri yayınlanacağı Markopaşa diye bir dergi açtılar. Aziz Nesin 1947 senesinde yazdığı bir makale yüzünden hapis cezası ile birlikte Bursa’ya gönderilerek görevinden uzaklaştırıldı.

1950 yılında Politzer’in eserini çevirip yayınladığı için bir buçuk sene mahpus damına düştü. Tahliye olduktan sonra, yeniden yazmaya devam etti. Bu kez komedi öykülerini yazdı. 1993 yılında gazeteci kimliğiyle en son kendi yerini açtı. ‘’Aydınlı gazetesi’’ olarak. Bir süre mesleğe bu şekilde devam etti.

Nesin vakfını 1972’de inşa etti. Yurtiçi ve dışında yayınlanan kitapları ve oyunlarının bedellerini kurmuş olduğu bu oluşuma hibe etti. Yüz yirmiden fazla eseri olduğu kabul görülen sanatçı, bir imza gününde 1995 senesinde Çeşme’de vefat ettiğinde Aziz Nesin Hayatı ve Eserleri sona ermiştir.

Edebi Karakteri

Eserlerinde mizahi bir anlayışa sahip olan sanatçının Türk ve dünya edebiyatında yayınları vardır. Türk Edebiyatına şiir yazarak giriş yapan sanatçı daha sonra mizahi ve mizahsız öyküler kaleme almıştır. Yazımlarında, sosyal eşitsizlik, haksızlığa uğrayan insanları ve hayatın içinde yaşanan lüzumsuzlukları mizahi bir şekilde ele alıp irdelemiştir.

Yalın bir dille yazılan Aziz Nesin kitapları mübalağa sanatı fazlaca uygulanmıştır. Hayatının bir bölümünde hapis yatmış olsa da üretmeye, özellikle toplumsal adaletsizlikleri mizahi bir şekilde işlemeye devam etmiştir. Sanatçının bilinen edebi kişilikleri şöyle devam eder,

  1. Ülkemizde kaleme aldığı komik yazılarını Dünya’ya tanıtmıştır.
  2. Toplumsal olayları izleyip, eserler üreten sanatçı yaşanan tezatlıkları ve siyasi olayları pek çok kez eserlerinde dillendirmiştir.
  3. Sohbet havası ile yazılan eserler oldukça sade ve natüreldir.
  4. Sanatçı komedi ve hüznü bir arada işlemekten kendini alamaz.

Aziz Nesin Eserleri

Yazar yaşamı boyunca zorluklar içinde yaşamış, birçok kez haksızlığa uğramıştır. Dolayısıyla mizahi yeteneği de bu şekilde ortaya çıkmıştır. Hayata ve olaylara tepkisini usta sanatçı komediye dökerek yazmıştır. Güldürdüğü noktada düşündürmüştür. Modern edebiyatın ‘’Nasrettin Hocası’’ olarak kabul görülür. Sade ve modern bir dille yazılan eserleri yankı uyandırmış. Bazıları beyaz perdede yayınlanmıştır. Ankara’da düzenlenen bir festivalde ‘’Aziz Nesin Emek Ödülü’’ almıştır. Aziz Nesin önemli eserleri şöyledir,

  1. Kadın Olan Erkek
  2. Gol Kralı Sait Hopsait
  3. Saçkıran
  4. Surname
  5. Tatlı Betüş
  6. Şimdiki Çocuklar Harika

Roman:

Güldürürken düşündüren bir yanında komedi, varken bir yanında hüzün işlenmiş romanları oldukça sürükleyicidir. Romanların içeriği şöyledir,

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz:

Yaşar, babası ile birlikte Nüfus dairesine giderek, olmayan kimliğini çıkartmak ister. Fakat Nüfus idaresinde yaşanan bir karışıklıkla kimliği çıkarılmasına izin verilmez. Yaşar yıllarca kimliksiz yaşar. Hayatında yenilikler yapmak ister. Evliliğe kalkışır. İlgisi olmadığı halde askere alınır. Kaçak kabul edilerek. Uzun yıllar askerlik yapmak zorunda kalır. Artık ailesinden babasını da kaybetmiştir. Bu kez babasından kalan mülkler için uğraşırken, prosedürlerden dolayı hiçbir şey elde edemez. Kafayı artık sıyırmıştır. Bu yüzden hastanede bir yıl tedavi görür. Tedaviden sonra,  türlü kötülükleri öğrenmiş hayatına uygulamaya başlamıştır.

Zübük: Zübükzade İbrahim beyin iyi niyetinden faydalanarak, çevresindeki insanlar onu önce, belediye başkanı sonra da Milletvekilliğine seçerler. Zübükzade İbrahim beyin iyi niyeti zamanla başına iş açacaktır. Beyaz perdede yayınlanan eser oldukça sürükleyicidir.

Şiir:

Sade ve modern bir dil kullanılarak şiirlerini yazmıştır. Sanatçının şiirlerine bakıldığında, kafiye ve hece vezni dikkate alınmadan, serbest kalıpta yazdığı görülmüştür. Şiir örnekleri aşağıdaki gibidir.

  1. Hoşçakalın
  2. Sondan Başa
  3. Kendini Yakalamak
  4. Bağışla
  5. Özlem

Hepsi Aynı : Sanatçının birden fazla kadına gönül verip, sevebildiğini tatlı bir dille şiirde anlatılmış. Fakat bütün kadınların aslında birbirlerine benzediğini mısralara dökülmüştür. İhanet yaşayarak sonlandırılmış ilişkilerinde aldığı darbeleri yalnızca kendisinin bildiğini yazmıştır.

Aziz Nesin gazeteci, yazar ve şair kimliklerini tam anlamıyla omuzlamış bir karakterdir. Sadece kurmuş olduğu vakıf bile onun kişiliğini anlatmaya yeterlidir.

Az Gittik Uz Gittik (Pertev Naili Boratav) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Az gittik uz gittik

Az gittik uz gittik özeti devamında dere tepe düz gittik deyimi ile ninelerimizin hikâye anlatmaya başladıkları ama günümüzde gittikçe anlatımı azalan bu masallar ve bu kelimeler ile başlayan hikayelerin birleşiminden oluşan bir eserdir. Türkiye sınırları dışında kalan topraklarda ve Anadolu’nun masalcılarının dillerinden yıllar boyunca düşmeden derlenmiş masalları bir araya getiren kapsamlı bir araştırma sonucu Pertev Naili Boratav bu eseri bizlere sunmuştur.

Az Gittik Uz Gittik Özeti

Az Gittik Uz Gittik Kitap İçerisinde 48 adet hikâye vardır. Az Gittik Uz Gittik kitabının özeti en sevilen hikayeler şu şekildedir,

Ayşe, Fatma ve Kuzular

Bir koyunun Ayşe ve Fatma isminde iki adet kuzu bulunuyormuş. Bir gün kurt kapıya gelir ve an­nelerinin taklidini yaparak meeler fakat sesi kalındır ve yavru kuzular anlamaz. Kurtta gitmiş, ayaklarını una bulayıp sonra yeni­den gelmiş. Bu sefer kuzular kurda kanıp, kapıyı açmışlar. Kurt da kuzuları yemiş. Anneleri gelince olanları görmüş ve sonra bir kuyu açmış, içini çili çırpı ile doldurmuş ve üstüne bir minder koymuş. Sonra da yola çıkıp, kurdu görmüş ve yemeğe davet etmiş. Kurt mindere oturunca, kuyuya düşmüş. Koyun, kurdu yakarak öldürmüş.

Tilki

Bir zamanlar bir tilki varmış çok acıkmış sonra bir bağ görmüş ve bulduğu delikten bağa girerek bahçedeki ürünleri yiyerek karnını doyurmuş fakat şiştiği için girdiği delikten çıkamamış. Ölü taklidi yapmış ve bağ sahibi, gelince yenen üzümlerini ve ölen tilkiyi görmüş. Söylene söylene kuyruğundan tutup dışarı fırlatmış ve tilki hemen kaçmış. Başka bir gün, arkadaşlarına “Ben bir bağ aldım, hadi gidelim” demiş ve bütün tilkiler hep beraber bağa doluşurlar tilki hem yer hem gelip delikte geçip geçemeyeceğini ölçmüş. Tabii bağ sahibi farkına varıp da gelince, olanları görmüş ve Kurnaz tilki hemen delikten kaçıp gitmiş.

Kuyruğu Zilli Tilki

Bir zamanlar kuyruğunda zil olan bir tilki varmış, zilini bir çam ağacına asmış. Sonra gelip zilini geri istemiş ve kesmesi için baltaya gitmiş kabul etmeyince baltayı yakması için ateşe gitmiş, razı gelmemiş ve ateşi söndürmesi için suya gitmiş, istemeyince suyu içmesi için öküzün yanına gitmiş, istemeyince, canavara öküzü yemesi için gitmiş. Canavar istememiş bu sefer de canavarı parçalamaları için, çoban köpeklerine gitmiş ama kö­pekler da önemsememişler. Bu defa da çobana, köpekleri dövmesi için gitmiş ama çoban gülüp geçmiş.

Tilki çobana sinir olur ve farenin yanına giderek çobanın çarıklarını yemesini söylemiş. Fare çarıkları yemeyince kediye gider ve fareyi yemesini söyler ama kedide fareyi yemek istemez. Tilki gitmiş kediyi, kocakarıya şikâyet etmiş. Kocakarı kediyi döver, kedi fareye atlar sonra çoban köpeklere, köpekler canavara sonra canavar öküze, öküz suya, su ateşe, ateş baltaya. Balta çama atlar ve “tak, tuk” çamı yere sonunda çam yere düşmüş. Tilki de çamdan düşen zili almış.

Kral Padişahının kızı

Bir diyarda kral ve padişah varmış. Padişah, kralın kızını oğluna ister ve haber yollar fakat padişah kızını vermez. Oğlan bunu duyunca, altına küheylan, heybesinin altın doldurarak, kızı almak için yola koyulur. Yolda, önüne çıkan bir ejderhayı öldürür içinden bir kız çık­ar. Ejderhanın içerisinden çıkan kız padişahın kızıdır.

Padişah oğlana dile benden ne istersen der ama oğlan koynundaki cevizi ister çünkü bu ceviz büyülü bir cevizdir. Sonra oğlan yolda yürürken bir dervişe rastlar. Derviş, cevizin marifetini bildiği için güzel bir sofra kurar. Dervişin asası güçlüdür ve oğlan, asa ile cevizi değiştirir. Bir süre yol aldıktan sonra, asa ile cevizi dervişin elinden geri alır.

Yolda bir dervişe denk gelir, dervişin bir kabağı vardır ve bu asa cevizinden daha güçlü olduğu için asa ile cevizi değiştirir. Yolda karşılaştığı başka bir derviş ile karşılaşır ve dervişin asasını kullanarak cevizi geri getirir. İnsanı görünmez yapan külaha sahip olan bir derviş ile karşılaştıktan sonra cevizle, külahı değiştirmiş. Yine aynı şekilde asayı gönderip, cevizi kendisine getirmesini sağlar.

Padişah sonunda oğlana kızını verir ve sonra oğlan ordusu ile birlikte babasının yanına gider. Babası oğluna zarar vermek ister çünkü oğlunun elindeki güçlü eşyaları almak ister. Oğlan babasının tutumuna karşı hem babasını hem de annesini öldürme emri verir ve tahta geçer.

Az Gittik Uz Gittik Konusu

Az Az Gittik Uz Gittik kitabı içerisinde 48 adet eğlenceli halk masalı bulunur bu masalların yanı sıra Karatepeli hikâyelerini içerir. Az Gittik Uz Gittik konusu içerisinde ve Keloğlan’dan korkunç dev analarına yüce padişahlardan, şehzadelere, bin bir güçlükten sonra muradına eren güzel ve akıllı kızlardan birçok karakterin yaşamış olduğu şeyleri anlatır. Eğlendirirken düşündüren hayvanlar ve birçok renkli insan tipleri ve yaşadıkları bu kitabın konusunu içerir.

Az Gittik Uz Gittik İncelemesi

Az Gittik Uz Gittik isimli eser, baştan sona keyifle okunabilecek, eğlence ve ana fikri değeri yüksek bir kitaptır. Az Gittik Uz Gittik incelemesi,

  • Sözlü gelenek içinde kuşaktan kuşağa aktarılan masalları Pertev Naili Boratav titiz bir çalışma ile beraber geçmişte kalmaktan kurtarıp günümüze ulaştırmaktadır.
  • Okuyucularına belge niteliği kazandırarak her yaştan okuru masal dünyasının büyülü perdesini aralamaya çağırmaktadır.
  • Cumhuriyet döneminin en önemli araştırmacılarından birinin kaleminden, Türk halk edebiyatına yetkin ve kapsamlı bakış getiren bu kitap, yazarın “Türk Masalı Üzerine” başlıklı önemli incelemesiyle tamamlanmıştır.

Ayaşlı ve Kiracıları (Memduh Şevket Esendal) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Ayaşlı ve kiracıları

1883 de Çorlu’da hayata gözlerini açan yazar, kendi döneminde savaşlar yüzünden eğitim alamadı. Fakat bir vesileyle ilerleyen yıllarda, Rusça Farsça ve Fransızca dillerini su gibi ezberler. Siyasi geçmişi de olmasına karşın edebiyatla ilgilenir. Eserlerinden biri olan, Ayaşlı ve Kiracıları şöyledir,

Eserin Özeti

Kaynaklardan edinilen bilgiler ışığında, sanatçı eserinde, kendi hayatı ile ilgili hikayesini yazmıştır. Ayaşlı İbrahim Efendi, barınma ve kalma ihtiyacı olan insanlara, oda kiralayan biridir. Yazar ise Ayaşlı’ nın kiracılarından biridir. Kitabın Ayaşlı ve kiracıları karakterleri Halide, Şefik bey, Hasan bey ve doktor Fahri bey gibi kişilerdir. Doktor Fahri bey aynı zamanda sanatçının arkadaşıdır.

Turan hanım ile sanatçı bir ilişki yaşar. En çok samimi olduğu insan binada, aynı zamanda memleketlisi olan Hasan beydir. Gelen gideni çok olan Turan hanım kendi bölmesinde, insanların kumar oynaması için fırsat sağlamıştır. Turan hanım ve ona yakın olan arkadaşı İskender bey kazanırken, maddi anlamda, gelen diğer müşterileri sorunlar yaşamışlardır.

Çünkü kumar konusunda ehil kişiler, Turan hanım ve İskender beydir. Mehduh Şevket Esendal ise memurluk görevi ile banka da çalışan biridir. Mesai arkadaşları arasında da, sözü geçen itibar edilen biridir. İş çıkışı odasına geldiğinde, gün içerisinde yaşananları yardımcısı aracılığı ile vakıf olur. Ayaşlı ve kiracıları bakış açısı kirli biri olduğu için hizmetçi Şevket beyden hoşnut değildir. Fabrikaları olan İskender bey, oldukça zengindir.

Turan hanımın kocası Haki bey, yazarla olan ilişkiyi bilir fakat, bilmez gibi davranır. Zaten yaşadıkları aşktan daha çok, beklentilerden ibarettir. Sürekli yaramazlık yapan evlatlarından dolayı, Abdul kerim ve hanımı huzursuzlardır. Doktor Fahri’de yasak ilişki yaşayan yazarın, vazgeçip resmi bir ilişki yaşaması için ona telkinlerde bulunur.

Turan hanım nihayet kumarhane işini genişletince, bir ev tutup binadan ayrılır. Bu durum Ayaşlı tarafından hoşlukla karşılanmaz. Çünkü işleri devralan, İffet hanım çocukları yüzünden zaten sıkıntı yaşar. Ve işi yönetmede de başarılı olmaz. Pansiyon kumarhanesi en sonunda kapanır. İçki masasında eğlenmesini çok seven Ayaşlı ve Hasan bey sıklıkla bu şekilde bir araya gelirler.

Hizmetçi Halide işten ayrılınca, Raife hanım diye biri işe başlar. Raife daha sonra yazarı, istekleri ile kafasını çok yoracaktır. İşsiz olan kızlarını gün aşırı, yazarın yanına gelip ondan, iş bulmaları konusunda destek isteyeceklerdir. Yazar Raife, işten ayrılınca rahata erecektir. Yerine gelen Ziynet hanımdan onun için laf taşıma görevi yapmasından memnun kalacaktır.

Hastaneye yatışı yapılan, Hasan bey aniden rahatsızlanmış, ve bakması için Ayvalık’tan kızına haber salınmıştır. Selime’yi görür görmez yazar âşık olur. Ayaşlı ve kiracıları olay örgüsü sürüp giderken, yazar nişan yüzüğünü takar. Melek isminde müdürünün kerimesine. İlk karşılaştıklarında, Fahri’de Melek hanımı çok beğenir.

Selime babasının ölümünün ardından Ayvalık’a döner. Fakat arkasından, onu sürekli yazar sorar soruşturur. Ayaşlı ve kiracıları kısa özet Şefik bey bir cinayete kurban gider. Tutukluluk kararıyla İskender hapse mahkum olur.

Selime Ayvalık’tan dönünce, birlikte yaşamaları için ev tutan yazar, aynı günde Selime ile nikah kıyar. Fahri’de ayrıldığı Melekle evlenir. Ayaşlı ve kiracıları tek, tek dağılır. Kendisi de sonunda vefat eder.

Eserin Konusu

Kitapta Ayaşlı ve Kiracıları Ana fikri farklı karakterde insanların hayata bakış açıları izlenip yazıya aktarılmasıdır. Gözlemleri arasında yazarın, zamanla insanların tarzlarının evrim geçirdiği gibi, hal ve hareketlerinde de değişimler olabildiğidir. Otellerde, zengin adamların verdikleri davetler, yüksek makamlarda olan kişilere kadar, ticaret hayatında uyuşturucunun yer edinmesi. Kitabın yazıldığı günden günümüze kadar, sosyal değişimler bozukluklar ve yozlaşma dikkatleri yazar tarafından çeker.

Tanzimat döneminde batıya olan merakın etkisi, kitabın yazıldığı zaman olan, Cumhuriyet döneminde de devam ettiği izlenmiştir. Aldatılan kocalar konusu, bu duruma dikkatleri keser.

Devam eden bu evrimleşme ve olumsuz yönde etkilenmelere karşı, hayatta iyi şeylerde olmaya devam eder. Doktor Fahri ve yazarın resmen evlenmeleri toplum içinde hala bazı değerlerin yok olmadığı, ailenin ne kadar önemli bir unsur, olduğunu okuyucuya göstermiştir.

Eserin İncelemesi

Türk Edebiyat dünyasına katkıları değerlendirildiğinde, Memduh Şevket Esendal yazılarını büyük bir sadelikle işlemesidir. Romanları yüksek tabaka insanlardan ziyade, günlük yaşantılarını ucuz yaşayan, insanlar etrafında işlenir. Karakterlerinde kumarcı da vardır içinde, hizmetçide.

Herhangi bir zamanda, geçen kıpır, kıpır hareketli insanlar kitabına konu olacaktır. Ayaşlı ve Kiracıları karakterleri kaliteden uzak, ukala olmayan en asgari şekilde yaşayıp hayata bu bakış açısıyla bakan insanlardan oluşur. Çok zengin olmaya bilirler, fakat çoğunlukla hayattan zevk almasını bilen insanlar-dan oluşur.

Sohbet havasında nakşedilen eser de tüm olayların, geçmiş ya da gelecek değil şimdi de yaşanıyor olması ve bu dille yazılması, okuyanı daha fazla etkiliyor. Ufukta yaşanan düzenin ve hayatın daha, düzgün, yerleşmiş kültürün dışına çıkmayan, olaylarla devam edeceği, umudunu yitirmemiş olan yazar, bu durumu böylece romanında sergiler.

Yazar, ilkokul diploması olmamasına ve çiftçi bir ailede zor şartlar altında büyümesine rağmen, kendisini zaman içinde aşıp, politikaya atılmış. Mecliste vekil olmuş. Bir dönem, büyükelçilik ve CHP’de Sekreterlik yapmıştır. İmkanlarını zorlayarak lisan öğrenmiş. Meslek adında bir gazete bile açmış, burada yazılarını yayınlamıştır..

Âşık Veysel Şatıroğlu Hayatı ve Eserleri

Âşık Veysel Şatıroğlu

Sivas ili Şarkışla köyünde hayata gözlerini açan Âşık Veysel Şatıroğlu Hayatı ve Eserleri böylece başlamıştır. Rençberlik yapan babası Ahmet Efendi ve annesi Gülizar hanım hayatlarını zor kazanan insanlardı. 1901 yılında bölgeyi henüz çaresi olmayan çiçek hastalığı salgını sarmıştı. Aile iki kızlarını salgına feda ederken, o sıralar henüz yedi yaşında, olan sanatçıda bu hastalıktan nasibini alır. Ve tek gözünü geçirmiş olduğu süreçte kaybeder.

Hayatında tersliklerle çok erken yaşta karşılaşan ozan, diğer gözünü de yanlış bir hareket sonucu babasının değneğinin değmesiyle yitirir. İki gözünü de kaybedince, kabuğuna çekilen Âşık Veysel Şatıroğlu babası durumunu fark etmiş olacak ki ona zaman geçirmesi bir saz alır.

Sanatçı zaman zaman evlerini ziyarete gelen, ozanların sazlı eğlencelerinden etkilenip, birlikte saz çalmıştır. Çamışıhlı Ali ağadan dersler alarak kendini müzik konusunda eğitmiştir. Önceleri kendisine ait olmayan eserleri sazıyla canlandırmış olup, zamanla kaleme aldığı türküleri seslendirmiştir.

1921 yılında evlendirildiğinde bu evlilikten iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Evliliği eşinin, evi başka biri için terk etmesiyle sona ermiştir.

Bu arada köy odalarında, halk ozanları ile buluşup, türküler çalmaya kendini geliştirmeye devam etmektedir. 1930 da Sivas’a edebiyat öğretmeni olarak gelen Ahmet Kutsi organize ettiği bir eğlencede sanatçı ile tanışır. Âşık Veysel hayatı bu tanışmayla değişecektir. Onun yönlendirmesiyle üç yıl boyunca saz ustalarının pirleriyle çalıp söyleyecek, Anadolu’da pek çok şehri gezecektir.

Ahmet Kutsi Tecer’in yönlendirmesiyle Atatürk için yazdığı destan Ulus gazetesinde yayınlanıyor. Bundan sonra da ülke çapında ünleniyor. Akabinde sanatçı müzik için Anadolu’da turneye çıkıyor. Çalıp söylediği ezgiler kulaktan kulağa yayılmaya başlıyor. Köy Enstitülerinde bağlama dersleri veriyor.

1965 Meclis kararıyla kendisine maaş bağlanıyor. 1970’li yıllarda ozana yardım amaçlı, ses sanatçıları bir araya gelip onun deyişlerini düzenlemiş halka tanıtımını yapmışlardır. Akciğer kanseri sonucu hayatını kaybettiğinde tarih 1973 idi. Böylece Âşık Veysel Şatıroğlu Hayatı ve Eserleri sona erdi.

Vefatı ile öğretmen oğlu Bahri Şatıroğlu yazmış olduğu otobiyografide babasını kaleme almıştır. Ayrıca babasının izinden giderek söz eşliğinde bağlama çalmaya devam etmektedir.

Edebi Karakteri

Sade bir dil kullanarak yazdığı eserlerinde, gülmek ve ağlamak duyguları beraber vardır. Tabiat, din bazen politika, her şeyden önce insan işlenir. Âşık Veysel Şatıroğlu halk ozanları ve aşıkları sınıfında son halkadır. Sanatçının dertli türkülerde kendisini bulması, hastalık sonucu gözünün ışığını kaybetmesinden kaynaklıdır.

Şairin eğitimi yoktur. Önceleri başkalarının sözlerini seslendirse de zamanla kendi sözlerini çalıp okumuştur. Ahmet Kutsi Tecer sayesinde ünlenir. Şiirleri taşlama, methiye, devriye şeklindedir. Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ona ilham olmuş kişiliklerdir. Şiirlerinde bazen tasavvufi bir yapıya da rastlanır.

Bazı şiirlerinde de, din gibi politika gibi konuları tenkit ettiği görülür. Olumlu ve olumsuz duyguları aynı anda işler. Sanatçının bilinen kişilik özellikleri şöyledir.

  1. Kendi camiasında lakabı ’Toprak şairi’’dir.
  2. Sekizli ve on birli kalıpla şiirlerini yazmıştır.
  3. Şiirlerinin tamamı Ümit Yaşar Oğuzcan sayesinde bir araya getirilip, bir bütün halinde satışa sunulur.
  4. Sanatçının ömrü boyunca yazdıkları ‘’Bütün Şiirlerim’’ kitabından 1984 de piyasaya sürülür.

Âşık Veysel Şatıroğlu Eserleri

Fiziksel engeli olmasına rağmen, üretkenliğiyle tanıdığımız Âşık Veysel eserleri gözlemlendiğinde mübalağadan uzak, hatasız temiz bir Türkçe ile yazılmıştır. Dine ve politikaya karşı yaptığı göndermeler dikkat çekicidir. Âşık Veysel eserleri madde madde şu şekildedir.

Şiirleri:

  1. Deyişler
  2. Sazımdan Sesler
  3. Dostalar Beni Hatırlasın
  4. Ölümünden Sonra Bütün Şiirleri

Dostlar Beni Hatırlasın:

Sanatçı adeta vasiyet şeklinde yazdığı şiirde, düğün ya da bayram fark etmeksizin vefatından sonra da, insanlar tarafından anılmak istediğini mısralarında nakşetmiştir. Bu arada hayatın yalan, ölümün ise gerçek olduğunu yazdığı dizelerde bir hüznü barındırmaktadır.

Sen Bir Ceylan Olsan:

Büyük usta bu şiirde, görmeyen gözlerine atıfta bulunarak, sevdiği insanı ceylan sembolüne benzetip, onunla her şartta bir araya gelmek istediğini yazıya döker.

Uzun İnce Bir Yoldayım:

Popüler sanatçılarımızdan ‘’Tarkan’’ tarafından da seslendirilen efsane sözlerde, insanın doğduğu andan itibaren hep bir çaba içerisinde olduğunu, yürümeyle sembolize edilirken, sanatçı kaybettiği sevdiklerini de hep hayal ettiğini yazmıştır. Bağlamasıyla birlikte, birçok memleketlere türküleri taşıdığını da dizelerinde yansıtır.

Benim Sadık Yârim Kara Topraktır:

Güvenip inandığı, sevip gönül verdiği pek çok insanların sahte yüzlerini görmesine karşın, toprak diye sembolize edilen tabiatın bereketinden her zaman fayda sağladığını yazmıştır.

İnsanoğlunun tabiata onca zarar vermesine karşılık, toprağın ürünleriyle insanı fazlasıyla ödüllendirmesi. Gerçek yakınlık ve sevginin yalnızca Allah’ta olduğu gerisinin yalan olduğu yazılmıştır. Ve bir annenin yavrusunu beklediği gibi, toprağında insanı en sonunda beklediğini, bu bilinçle yaşayanın Dünya’ya ölmeden bir eser bırakması gerektiğini sanatçı yazmıştır.

Bu Alemi Gören Sensin:

Tasavvuf konulu olan şiirde, yeryüzündeki haksızlıkları izin verdiği için yaratıcıya atıfta bulunur. Yaratılan dünyada sonsuz zengin olan yaratıcının kendisini neden fakir yarattığını sorguluyor. Şair yaratıcının eşinin benzerinin olmadığı gibi, çocuklarının da olmadığı buna rağmen farklı dinlerde kendisine ortak koşulmasına izin verdiğini sorguluyor. Onu görmek istediğini dillendiriyor. Ademin cennetten neden kovunca, iblisi neden yok etmediğini sorguluyor. En sonunda görmeyen gözlerine, tutmayan ellerine rağmen susmayan dili için kendini sorgulamıştır.

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (Cemal Süreya) Özeti Konu ve İncelemesi

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi

Cemal Süreya’nın çocuklar için kaleme aldığı ve Çocukça dergisinde yayınlanmış on iki yazı, çocuk edebiyatı üzerine olan kitaptır.  Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi özeti içerisinde bir bölümde Necati Güngör söyleşisinden oluşan ‘’Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi’’ genel olarak her yaştan bireylerin hayal dolu öyküleri ve çocukluğuna kadar indiren bölümleri vardır.

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi Özet

Kitap, Cemal Süreya’nın çocuklar için kaleme almış olduğu on iki yazı, çocuk edebiyatı üzerine bir kitaptır. Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi kitap içerisinde en gözde hikayeler Issız ada, Dört Büyük Şair, İki Annesi Vardı, Ünlü Ressam, Renkler ölmüyordu hikayeleridir. Bu en gözde hikayelerin özetleri şu şekildedir,

Issız Ada
Ali’nin canı çok sıkılıyordu ve uzak bir yere gitmek istiyordu sonra dünya haritası buldu, parmağını ismine bakmadan, yazılı olmayan, küçük bir adanın üstüne koyduktan sonra hedefini belirledi. Gerekli eşyala­rın listesini yaptıktan sonra ailesi, arkadaşlarını, okulu, köşedeki bakkalı, dedesi ve aynı zamanda dedesi için bütün İzmir’i, arkasından bütün ülkeye veda etti.
Türkiye’yi alıp götürse, oluşan boşluktan denizler birbirine karışır ve aynı zamanda dünyanın haritası bozulurdu.

Dünyayı gittiği adasına götürmeli diye düşündü ve Ali’ye göre 5 milyar insanı götürme manasına geliyordu. Yolcu yolunda gerek ve tüm bunları yaparken Nuh Peygamber kadar ciddi görünüyordu ve gidiyordu artık canı sıkılmayacaktı.

Dört Büyük Şair
Dört büyük şair anma törenleri düzenlenmiş ve şiirleri okunmuş aynı zamanda sanat güçleri hatırlanmıştı peki kimdi bunlar? Bu sanatçılar Ahmet Haşim, Orhan Veli Kanık ve Namık Kemal’dir. Diğer sanatçılar ise Yahya Kemal Beyatlı güçlü bir sanatçıdır ve aynı zamanda Namık Kemal genel olarak özgürlük ve yurt şairidir.
Yahya Kemal ise Türkçenin güzelliğini çok iyi bir biçimde orta­ya koyarak İstanbul’u yazmıştır.
Şiirimizi çağdaş çizgiye getirenlerden biri de Ahmet Haşim’dir ve yalnızlık duygusu ile hüzünleri işler.
Orhan Veli, şakacı bir şairdir ve dili de bugünkü dil maalesef genç yaşta ölmüştür.
Bir de Behçet Necatigil, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat yazarlarımız var ve daha niceleri. Ülkemiz şairler ülkesi durumundadır. Günümüzde hala yaşayan sanatçılardan olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, İsmail Uyaroğlu, İsmail Uyaroğlu, Edip Cansever’dir.

İki Annesi Vardı
Ahmed Ariften hayat öy­küsünü konu alan bu hikâye, Öyküsü şöyle başlıyordu bu cümle, ‘Benim iki annem oldu’ ile başlar.  Annesini kaybeden ve babası başkası ile evlenen Ahmed Arif, babasının evlendiği üvey annesini de diğer annesini sevdiği kadar sevmiştir ve ona da Anne diye seslenir.
Annemizin, babamızın yerini hiç kimse tutamaz fakat on­lardan birisi şu ya da bu sebeple yanımızda değilse ve yerine yeni birisi gelmiş ise ona da sevgi göstermeli ve alışmalıyız.

Ünlü Ressam
Ünlü ressam çocuklar hakkında konuşuyor ve diyor ki ‘Çocukların yaptıkları re­simlere bayılıyorum çünkü çocuklar kedi çizerken bile cetvelle çiziyorlar ve çok özgür çalışıyorlar’ der. Resim yaparken cetvel kullanılmamalı, elle yapılmalı, isterse yamuk olsun.’ Der. Ressam kime denir peki? Renkler ile yaşayan kişiye denir. Şair kime denir? Şairde sözcükler ile yaşar.

Renkler Ölmüyordu

Çocuk her gün okuldan çıkardı ve çıktığında sürekli kalabalık sokaklardan geçerdi. Kalabalığı sevdiğinden dolayı severdi sokakları. Ders kitaplarını hep insanlara benzetirdi ve bu yüzden kalabalığı çok severdi. Okuldan çıkan çocuk her çıkışta kalabalık mekanlardan geçerdi ve sonra bir an bütün ders kitaplarının sokakta yürüdüğünü düşünürdü. Gördüğü herkesi bir şeylere benzetmeyi severdi mesela alışveriş yapan bir adam görürdü ve ona göre bu adam Sosyal bilgiler dersiydi. Alışveriş yapan iki kişi konuşmaya başlıyor ise ortaya Dil bilgisi çıkardı. Büfeci paranın gerisini adama veriyorsa buna da Aritmetik diyebiliriz. Bir kızı sürükleyen kadın belli ki kız annesinden bir şeyler istemiş ve kadın kızını sürükleyerek götürüyormuş bu da masal.

Otobüse binerdi, genelde otobüsler doluydu ve otobüsteki her bireyin içinde özlemleri vardır. Peki roman olmuyor mu bu? Kendisinde uyandırdığı tüm bu duygular karışık geliyordu ve bu duyguların güzel olup olmadığını düşünüyordu. Çocuk çantasını bir elinden diğer eline geçirir ağır gelmiyordu ve artık ağır gelmiyorsa, bilin ki bu yaşama sevinci olmaktadır.

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi Konusu

Cemal Süreya, Necati Güngör söyleşisi ile merak uyandıran bir eser çıkartmıştır ve Cemal Süreya kitabı içerisinde edebiyat öğretmenleri ve çocukluğunu içeren keyifli anlatımları mevcuttur. Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi konusu,

  • Kitap konusu genel olarak hayal kurmayı öğretir mesela kitap içerisinde Ressam öyküsünü konu alırsak ressama sorular sorularak aslında sanatın ne olduğunu öğretmektedir.
  • Ressam öyküsünün sonuna gelindiğinde aslında gözyaşları suluboya olarak tasvir edilmiştir.
  • Bu kitapta Cemal Süreya hem mutlu hisleri hem de trajedi konularını ele almaktadır. Ona göre soluk soluğa kalmak yaşamın en güzel hissidir.

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi İncelemesi

Cemal Süreya, Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi incelemesi eserinde, çocuklara yönelik kaleme aldığı yazılar oldukça öğretici ve eğlendirici bir dil anlatımı bulunuyor. Cemal Süreya, çocuklarla konuşma üslubu ile eseri kaleme almaktadır. Cemal Süreya hikayelerini yazarken çocuklara öğretici ve eğitici bilgiler veriyor.