Arif Nihat Asya Hayatı ve Eserleri

Arif Nihat Asya

07.02.1904 Çatalca’ya bağlı İnceğiz köyünde doğunca Arif Nihat Asya Hayatı ve Eserleri başlangıcı oldu. Beşikte bebek iken babası Ziver efendi Tokatlı çaresi olmayan veba hastalığına yakalanıp vefat etmiştir. Bulgaristan Tırnova göçmeni olan annesi Fatma hanım ise, eşi vefat edince evlenip Filistin’e gitmiştir.

Gerçek adı Mehmet Arif olan Arif Nihat Asya hem annesiz, hem de babasız kalınca yakınlarının gölgesinde büyümüştür. Dört yaşında köyün Kuran Kursunda Arap harflerini öğrenerek eğitim görmeye başlamıştır.

Balkan harbinin sona ermesiyle akrabalarıyla İstanbul’a geldiler. İlk eğitimini Koca Mustafa Paşa  ve Haseki Okulu olmak üzere şartlar gereği iki okulda okuyarak mezun olmuştur.

Başarılı öğrenci  Arif Nihat Asya daha sonra Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi’ nde eğitimine devam etmiştir. Bu sıralar şiirler yazarak, Milliyetçilik duygularını pekiştiriyordu. Bolu’da ve Kastamonu’da yatılı okuyarak fakirlik ve çaresizlikler içinde, lise eğitimini bitirir. Üniversite hayatı İstanbul Darü’l Muallin-i Aliye’yi  kazanmasıyla başlar. Hem çalışıp hem okuyan Arif Nihat Asya İstanbul Postanesi ve Anadolu Ajansı’nda çalıştı. İlk şiir kitabı olan ‘’Heykeltraş’’ eseri bu dönemde yayınlanır. Akabinde okul henüz bitmeden eşi Semiha hanım ile tanışıp evlenir. İki çocukları olur. Nihayet 1928’de Edebiyat bölümünü başarılı bir şekilde okuyup bitirdikten sonra sanatçı mezun olur.

İlk ataması eğitmen olarak Adana iline oldu. Adana’da yaklaşık on dört yıl eğitmenlik yaparken, Üsküdar’da Mevlevi hanesinin  şeyhi Ahmet Akyürek terbiyesinde şeyhlik makamına kadar yükselir. Tasavvufi şiirleri yazmaya başlaması bu şekilde olacaktır.

Eşi Semiha hanımla uyuşamadığından dolayı 1941 yılında boşanan sanatçı ikinci evliliğini eğitmen Servet hanımla yapar. İki çocuğu daha olur. Adana’dan sonra, Malatya Lisesine tayini çıkar. Müdür olarak başladığı görevinde üç yıl kalacaktır. Arif Nihat Asya Biyografi olarak baktığımızda çetin bir hayat yaşadığını görürüz. Hayatı mücadelelerle geçer. Bunlardan biriside Adana’da iken yaşanan bir anlaşmazlıktan dolayı, 1948 yılında Edirne’ye sürgüne gönderilmesidir.

DP Adana Milletvekili olarak 1950 yılında  mecliste vekillik yapmaya başlar. Görevi bitince tekrar eğitmenliğe dönüp Eskişehir Lisesi’nde işe başlar. Eğitmenliği ve öğrencileri çok seven sanatçı,  bir dönemde Lefkoşa Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapmıştır. Eğitmen olduğu halde 1962 yılında Ankara’da görev yaparken Gazi Lisesi’nden emekliye ayrılır. Arif Nihat Asya Hayatı ve Eserleri  1975’de sanatçının vefat etmesiyle sona erecektir.  Şair vefatıyla birlikte, Ankara Karşıyaka Mezarlığına defnedilir.

Edebi Karakteri

Türk Edebiyat Tarihi’nde şiirleriyle tanınan şair, gezip gözlemlediği vatanını, tabiatı Türkçülüğü zaman, zamanda kendi hayatından kesitleri işlemiştir. Şiirlerinde divan edebiyatının izlerini bulduğunuz gibi, çağcıl şekilde yazılmış mısralara rastlamak da mümkündür. Bu arada rubaide şiirlerinde mevcuttur.

Adana’da yazıp hayat verdiği Arif Nihat Asya’nın bayrak şiiri  ile tanınmıştır. Öyle ki ‘’Bayrak Şairi’’ lakabını almıştır. Okul yıllarındayken aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri, tekniğini geliştirdikten sonra, hece ölçüyle yazmaya başlamıştır. Bu arada aruz ölçüsüyle kaleme aldığı eserlerde, en çok rubailer dikkat çekicidir. Çok yönlü sanatçının serbest ölçüde şiirlerine de rastlanır. Devam eden edebi kişiliğini şöyle sıralayabiliriz.

  1. Dil yapısı, halkın içinden ve deyişlerden de etkilenerek kaleme alındığı için dinamik ve canlıdır.
  2. Bazen Nükteli bazen de yergiye yer açtığı eserleri çoğunlukla lirik ve didaktik tarzda yazılmıştır. Eserleri üç kategoride incelemiş olursak. Bunlar destani şiirler, mistik şiirler ve yurt güzellemeleridir.
  3. Sanatçının şiirlerinde ‘’nesir’’ tarzında yazımlarla karşılaşmak da mümkündür.
  4. Sanatçı, serbest dediğimiz, ölçü ve kafiye olmadan da şiirler yazmıştır.
  5. Milliyetçi duygularla kaleme alınan eserlerde, ortak kültürümüzden de etkilenmiştir.
  6. Şiirlerde ana tema doğa, aşk, vatan, tarih, bayrak şeklindedir.
  7. Şairin modern şiir anlayışı da bulunmaktadır.

Arif Nihat Asya Eserleri

Kurtuluş gününde ‘’Bayrak’’ şiirini Adana’da yazıp dile getirmesiyle ünlenmiştir. Arif Nihat Asya eserleri incelendiğinde öğrencilik yıllarında ki eserlerde, milliyetçi duygularla yazıldığını net bir şekilde görebiliyoruz. Olgunluk döneminde ise, şiirlerde hece ve aruz ölçüsünü kullanması dikkat çekici. İşte o şiirlerinden bazıları aşağıda ki gibidir,

Şiirleri:

  1. Kıbrıs Rubaileri
  2. Yastığımın Rüyası
  3. Aynalarda Kalan
  4. Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
  5. Bütün Eserleri
  6. Kökler ve Dallar
  7. Kova Burcu
  8. Dualar ve Aminler
  9. Ayetler
  10. Rubaiyyat-ı Arif
  11. Kıbrıs Rubaileri
  12. Heykeltraş
  13. Kube-i Hadra
  14. Şiirler
  15. Nisan
  16. Avrupa’dan Rubailer
  17. Emzikler

Bayrak şiiri:

Sohbet havasında yazılmış eserde, bayrağa adeta sembolik olarak hayat verilmiş. Vatansever duygularla yazılmış mısralar, bu vatan uğruna kaybettiğimiz şehitlerimiz, henüz gelinlik yaşında kaybettiğimiz kardeşlerimiz olsa bile bayrağımızı  en sonunda azimle dalgalandıracağımızı oldukça milli duygularla anlatılmış. Öyle ki en az milli marşlarımız kadar, heyecan verici ve duygusal bir şiir.

Dua : Tasavvufi duygularla kaleme alınmış eserde sanatçı, yaratıcıya yapılan yakarışta, vatanı ezansız, mahyasız, savaş meydanlarını kahramansız, ve yurdu Müslüman’ sız bırakmaması için dilekte bulunuyor.

İnanmak : Kavuşmak için uzun yıllar geçmesini beklemek zorunda kalınsa bile,solunan havada, içilen suda ve evinde sevdiği kişiyle karşılaşmayı ummak, ve yaşadığı sevdayı kimse bilmeden, iki kişilik olarak yaşamak istediğini sanatçı eserinde dile getirmiştir.

Tek başına başladığı hayat yolculuğunda adeta tırnaklarıyla kazıyarak bir noktaya gelmiş olan Arif Nihat Asya, çektiği bu zorluklardan güçlenerek ve üreterek çıkmayı başarmış nadide bir kişiliktir.

Andersen Masalları I-II

Andersen Masalları

Andersen Masalları yazarı olan Hans Christian Andersen bu kitabını çocuklar için yazmıştır. Kitabın yazım maksadı çocuklara ve kitap alışkanlığı olmayan gençlere kitap okuma alışkanlığını kazandırmaktır. Hans Christian Andersen bu kitabında sadece okuma alışkanlığı kazandırmakla kalmıyor ayrıca okuyucunun bilgi hazinelerini geliştirmek için kısa ve öz mesajlar vermiştir. Hans Christian Andersen ayrıca yazdığı masallarda okuyucunun hemen anlayamayacağı göndermeler de yerleştirmiştir.

Hans Christian Andersen, Danimarka’nın Odense kentinde 1805 yılında hayata gözlerini açmıştır. Fakir ve ezilmiş bir mahallede hayata gözlerini açan Hans Christian Andersen yaşadığı dönemin katı sınıf yapısını aşmak için zorlu bir savaş vermiştir. Hans Christian Andersen 1828’de girmiş olduğu Kopenhag Üniversitesinde henüz ilk yılında önemli bir eser olarak gösterilen 1828 ve 1929 Yıllarında Holmen Kanalından Amager Adası’nın Doğu Ucuna Bir Yürüyüş adlı eserini yayınlamıştır. Alman bir yazar olan E.T.A Hoffman’ın kullanmış olduğu tarzda yazılan bu eser, düşsel masal olmasına rağmen kısa bir zamanda başarıya ulaşmıştır.

Hans Christian Andersen oyunlar ve romanlar da yazmış olmasına rağmen, genellikle halk efsanelerine dayanarak yazmış olduğu masallarıyla ünlenmiştir. Kendine özgü masal anlatımına sahip olan yazarımız masal yazımına bir yenilik getirmiştir. Yaşadığı dönemin edebiyat geleneğini kırmış, gündelik dilde deyimler ve kalıplar kullanmıştır. Hans Christian Andersen’ın yazmış olduğu masallar dünya edebiyat tarihinde en çok çevirisi yapılan yapıtlar arasına girmiştir. Yazarımız Hans Christian Andersen 1875 yılında Danimarka’nın başkenti olan Kopenhag’da hayata gözlerini yummuştur.

Andersen Masalları I-II Özeti

Andersen Masalları özeti yapacak olursak kitaplarda ki en çok beğenilen masalların özetini yeterli olacaktır. Çünkü masallarda her ne kadar konular farklı olsa da aynı ana fikre sahip olan masallar da bulunuyor.

  • PRENSES VE BEZELYE TANESİ:Günlerin birinde çok rüzgârlı ve sağanak yağış olan bir gündü. Tepenin yüceliklerindeki çok güzel ve çok büyük bir şatoda bir kral bir kraliçe ve çok yakışıklı oğulları prens oturmaktadır. Bu yakışıklı prens evlenmek için çok iyi ve ahlaklı bir aile kızı aramaktadır. Çok aramasına rağmen bu istediği kızı bulamamış ve çok büyük üzüntü yaşamıştır. Tam bu durumu babasına anlatmak istediği için yanına gittiğinde aniden kapı çalar. Kapıyı açan kral gördüklerine inanamaz kapıyı çalan dünyalar güzeli bir kızdır ve sırılsıklam olmuştur. Kral bu güzel kızın haline üzülerek hemen içeriye alır, kızı çok beğenen kral ve prens, bu güzel kızı ailelerine dâhil etmek isterler. Fakat kraliçe bu kızın kraliyet ailesine uygun olmadığını düşündüğü için güzeller güzeli kızın yatağının altına bezelye tanesi koyar. Sabah güzel kızın odasına giden kraliçe ona rahat edip edemediğini sorar ve güzel kız bunun üzerine pek rahat edemediğini söyleyince kraliçe ancak bir prenses bundan rahatsız olurdu diyerek prens ile evlenmesine razı olur.
  • KİBRİTÇİ KIZ:

Sıradan bir noel arifesinde sokaklarda herkes noelin gelişini kutlarken köşede bu noeli kutlayan insanları izleyen bir kibritçi küçük kız varmış. Küçük kızın ailesi öz ailesi değildir ve maddi durumu kötü olduğu için ailesine yardım etmek ve geçimini sağlayabilmek için sokaklarda dolaşıp kibrit satmaktadır. Noel zamanı olmasına rağmen ve yardıma muhtaç bir kız olmasına rağmen kimse kibritçi kızdan kibrit almamıştır. Hava çok soğuk olduğu için kız ara sokakta beklemeye karar verir fakat yine de ısınamaz ve kibrit yakarak ısınmak ister ve bir kibrit yakar. Küçük kız çaresizce tüm kibritlerini ısınmak için yakar ve bunu son kibritte fark etmiştir ve büyük bir korkuya kapılır. Çünkü üvey ailesinden çok korkmaktadır, bu korku ile dua etmeye başlayan kızı üzerine kar yağmaya başlar ve kızın donup kaskatı kalmasını sağlar. Oracıkta can veren küçük kız, ölürken daha önce ölmüş olan annesini siluetini görür ve onun yanına sığınır. Yağan karlar kibritçi kızın üstünü örter ve kız donarak can verir. Büyükannesi gelerek küçük kibritçi kıza gülümseyerek elini uzatır.

Andersen Masalları I-II Konusu

Andersan Masalları konusu hakkında konuşacak olursak bu masallarda verilmek istenen sosyal mesajlar oldukça fazladır. Aslında bakacak olursa küçüklerin okuması tavsiye edilen bu kitapları büyük küçük demeden herkesin okuması gerekmektedir. Bu masallar bize birer hayat dersi verirler ve her masalın sonunda çok güzel nasihatler ediniriz. Bu masallarda dostluk, yardımlaşma, fakirlik gibi birçok unsur çocukların kalbine dokunur ve Andersan masalları çocukların hayatında önemli bir yere sahip olur.

Masallarda en çok beğenilen ve masalların kendine has özelliği olan sade, akıcı bir dil ile kaleme alınmış olmasıdır diyebiliriz. Masallarda birçok konu işlenmiş ve bu konular hep okuyucuyu etkilemiştir. Bize soracak olursanız özelikle Kibritçi Kız hikâyesi hüzünlendiren sonu ile çok güzel sosyal mesajlar içermektedir ve okuyucuyu derinden sarsmaktadır.

Andersen Masalları I-II İncelemesi

Andersan Masalları inceleme altına alırsa bu kitap çocuk kitapları raflarında yerini alsa da günümüzde hala ününü koruyarak büyük küçük herkesin okuduğu bir kitap olmayı başarmıştır. Andersan Masalları başlığı altına toplanmış pek çok hikâye bulunduran bu eser birçok kişi tarafından başucu kitabı haline gelmiştir. Eğer masal seven bir kitap kurdu iseniz bu kitabı kesinlikle okumalısınız. İçindeki hikâyelerin çoğu zaten mutlaka çoğu kişinin duyduğu halk arasından sevilen öykülerdir. Bu masallar oldukça güzel ana fikirleri olan ve oldukça iyi mesajlar içeren kitaplar olarak okuyucuların beğenisine sunulmuştur.

Anadolu Notları (Reşat Nuri Güntekin) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Anadolu Notları

Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınan Anadolu Notları, ilk olarak 1936 yılında basılmıştır. Anadolu Notları türü ve konusu pek çok kitapsever tarafından merak edilmekte ve sıkça araştırılmaktadır. Anadolu Notları adlı kitap, genel olarak yazarın Anadolu’da geçirdiği zamanlarda yaşadıklarını anlattığı bir gezi romanıdır. Bu kitabın en önemli özelliklerinden bir tanesi de, yazarın 2. Dünya Savaşı öncesinde yaptığı teftişler esnasında yaşadıklarının anlatılıyor olmasıdır. Bu nedenle Anadolu Notları dönemin en önemli eserleri arasında yer almaktadır.

Anadolu Notları, birden fazla hikâye içermektedir. Bu nedenle tek bir konu üzerine yoğunlaşan bir roman değildir. Anadolu Notları adlı kitapta o dönemde yaşayan pek çok kesimden insanın anıları ele alınmaktadır. Bu nedenle dönemsel olaylara ilgi duyan ve dönemle ilgili bilgi almak isteyen bireylerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasında gösterilmektedir.

Anadolu Notları Özeti

Reşat Nuri Güntekin’in yazmış olduğu Anadolu Notları kitabını okumak isteyen bireyler, ilk olarak Anadolu Notları özeti konusunu araştırmakta ve bu kitabın özetine göz gezdirmek istemektedir. Bu noktada bilinmesi gerekir ki, Anadolu Notları tek bir olay üzerine yoğunlaşmış bir kitap değildir. Zira kitabın içerisinde pek çok olayın anlatıldığı farklı başlıklar bulunmaktadır. Kitabın bazı hikâyelerinin özetleri ise şu şekildedir:

Anadolu Notları kitabının “Yatak Çarşafları” adlı hikâyesinde, yazar hiçbir zaman yatakların çarşaflarının değiştirildiğine şahit olmamaktadır. Zira tüm çarşaf değişimleri kimse görmeden yapılmaktadır. Bu durum yazarın dikkatini çeker ve otelin yönetiminden çarşafları değiştirmesini rica eder. Ancak bu da yeterli olmaz, çünkü yazar “Ya çarşaflar değiştirilmiyorsa” şüphesine kapılmıştır.

Anadolu Notları kitabının “Fare” adındaki hikâyesinde paranın ne kadar önemli olduğu anlatılmaktadır. Yazarın gözlemlerine göre, insanların para için birbirine düşman olduğu ve hatta para kazanmak için insanların şantaj yöntemine bile başvurduğu anlatılmaktadır.

Anadolu Notları Kitabının “Yolda Hastalık” hikâyesinde yazar seyahatleri esnasında geçirdiği bir hastalığı anlatmaktadır. Yazarın hasta olması ancak bilgili bir insan olmasından dolayı rezil olmak istememesi nedeniyle, Güntekin bir otelde kendini terletmeye çabalayarak hastalığından kurtulmak için çalışmaktadır.

Anadolu Notları’nın “Şoför” adlı başlığında, gözlemlenen bir şoförün başına gelen ilginç olaylar anlatılmaktadır. Bir kamyon şoförü, yolda gördüğü duran aracın sahibine tel vererek yardımcı olmakta ve yolculuklarına devam etmesini sağlamaktadır. Ancak kısa bir süre kendisi tele ihtiyaç duyar ve pişman olur.

Anadolu Notları Konusu

Anadolu Notları adlı kitabın konusu da merak edilen konular arasında yerini almaktadır. Anadolu Notları, gezi yazısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gezi yazısı olduğu için tek bir olay veya hikâyeye yoğunluk verilmemiştir. Bu nedenle Anadolu Notları konusu birbirinden oldukça farklı hikâyelerin bir araya getirilmesidir.

Anadolu Notları adlı kitabın genel olarak konusundan bahsedilmesi gerekirse, bu kitabın Anadolu gezisi esnasında yaşanan olaylar olduğu söylenebilir. Yazar, müfettişlik yaptığı esnada Anadolu’yu gezmiş ve karşılaştığı olayları bir gezi yazısı formatında kısa hikâyeler olarak derleyerek kitap haline getirmiştir. Yazarın başına gelen ya da şahit olduğu olaylar her zaman iyi olmamaktadır. Bu nedenle kitapta yalnızca olumlu düşünceler bulunmamaktadır. Ancak eleştirel tarzda yazılı olan olumsuz kısımlarda iğneleme ya da üslup bozukluğu yapılmamaktadır. Reşat Nuri Güntekin, ince düşünülmüş sözler ile eleştiri yapmaktadır.

Yazar, hikâyelerde hissettiklerini tam olarak okuyucuya aktarmaktadır. Bu nedenle bazı başlıklarda olumlu bir anlatım tercih edilmiş, bazı başlıklarda ise olaylara tamamen eleştirel bakış açısıyla bakılmıştır. Örnek vermek gerekirse, Anadolu Notları’nın “Fare” adlı yazısında insanların para için yapabileceği olumsuz olaylara değinilmiş ve bu olaylar eleştirel bir şekilde kaleme alınmıştır.

Anadolu Notları İncelemesi

Anadolu Notları Kitabı, 2. Dünya Savaşı öncesinde yaşanan olayların kaleme alınması ile yazılmış bir kitaptır. Anadolu Notları incelemesi, oldukça farklı açılardan yapılabilmektedir. Reşat Nuri Güntekin tarafından yazılan Anadolu Notları kitabı ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve kitabın incelemesini öğrenmek için aşağıdaki listeye göz atabilirsiniz.

  1. Anadolu Notları kitabının ana fikri, yaşayarak öğrenmeye dayalıdır. Bu bağlamda Anadolu Notları’nın “Çok gezen çok bilir” ana fikrine sahip olduğu rahatça söylenebilmektedir.
  2. Reşat Nuri Güntekin, kitabında gerçekçi bir anlatım türünü benimsemiştir. Zira yazarın yazmış olduğu notlar yaşanmış olayların derlemesidir.
  3. Yazar, yaşadığı olayları yazarken taraf tutmamıştır. Ancak bilinmesi gerekir ki, kitabın içerisinde geçen bazı hikâyelerde eleştirel notlar yer almaktadır.
  4. Anadolu Notları kitabında her hikâyede farklı karakterler olduğu için karakter analizleri kesimlere göre yapılabilmektedir. Örneğin kitapta anlatılan köylüler kendilerini açıkgözlü ve hırslı olarak görmektedir. Hikâyedeki kamyoncular birlik ve beraberlik duygularını benimsemektedir. Halkın bir kesimi ise hurafelerden kurtulamamakta ve batıl inançlarını sürdürmektedir.
  5. Yazar, yalnızca şahit olduğu olayları değil kendi hastalıklarını da anlatmıştır. Anlatımdaki akıcılık ve kitabın sonundaki betimlemeler, bu kitabın roman türünde yazıldığını ispat etmektedir.

Anadolu Notları kitabının anı ve gezi yazısı türünde olmasına rağmen, kitabın son kısmında bulunan “Bir Dost Tenkidine Cevap” başlığında eleştirilere yanıt olacak şekilde düzenlenmiş bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölüm, eserin roman türüne de girmesini sağlamıştır.

Kısaca özetlemek gerekirse, Anadolu Notları türü gezi yazısı romanıdır. Birçok kesimden halk, bu kitapta olaylar ile birlikte açıklanmaktadır. Dönemsel bir kitap olan Anadolu Notları, iki ciltten oluşmaktadır.

Altın Işık (Ziya Gökalp) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Altın Işık

Ziya Gökalp düşünce ve fikir insanıdır. Folklor ve halk edebiyatından ürünleri derleyerek ve güncelleyerek yayımlamıştır. Altın Işık türü bakımından halk edebiyatının ürünüdür. Ziya Gökalp, yazılı ve sözlü kaynaklardan yararlanarak geleneksel eserlere kendi yorumunu katarak yayımlamıştır. Onun bu tarz faaliyetlerinde destanlar, masal ve efsaneler önemli bir yer tutmaktadır. Ziya Gökalp, Altın Işık adlı eserinde masallar, tarihi hikayeler ve menkıbeler olmak üzere üç başlıkta toplamıştır. Bu masalları Türk çocukları adına kaleme almıştır. Yazar kendisini tüm Türk çocuklarının babası olarak görmektedir. Ziya Gökalp kızına yazdığı mektupta bu şekilde ifade edilmektedir.

Altın Işık Özeti

Altın Işık özeti birkaç masalın özetinden oluşmaktadır.

Keloğlan: Fakir bir babanın üç oğlu bulunmaktadır. Büyük oğlunu okutmuştur. Küçük oğluna ise sahip olduğu dükkânı bırakmayı düşünmüştür. Ortanca oğluna ise verecek bir şeyi yokmuş. Ortanca oğlunun ismini bile koymamıştır. Ona daima Keloğlan şeklinde hitap etmektedir. Keloğlan küçük yaşlardan beri çalışarak para kazanırmış. On iki yaşına kadar çok sıkıntılı zamanlar çeken keloğlan artık dayanamayarak çok uzaklara gitmeye karar vermiştir. Yolda kendisinin gibi büyük işler peşinde olan üç kişi ile karşılaşmıştır.

Dört kişi yola beraber devam etmeye başladılar. Beraber çıktıkları bu yolda birlikte dağları tepeleri ve dereleri aşarak büyük bir kule ile karşılaştılar. Kule yaklaştıklarında ise bir devin karısını otururken gördüler. Devler kanununa göre dev karısının memelerinden süt içen kişiler onun evlatlıkları olurlarmış. Evlatlıkları olduğunda ise dev karısı onları daha yiyemezmiş.  Dev karısı ise dev kanunlarını hiçe sayarak çocukları yeme planları yapmaktaydı. Keloğlan ve arkadaşları hep birlikte dav karısının memelerinden süt içtiler.

Dev karısı Keloğlan ve arkadaşlarının uyumalarını fırsat bilerek onları yemek için odalarına gitmiştir. Keloğlan dev karısının planlarını anlamıştır ve uyumamıştır. Dev karısı neden uyumadığını sorduğunda ise Keloğlan aç karnına uyuyamadığını bahane ederek dev karısını sürekli kuleden uzak yerlere göndermiştir. Dev karısı sabaha kadar Keloğlan ne istemiş ise getirmiştir. Keloğlan ve arkadaşları dev karısı yine onların isteklerini almak için uzaklaştığında kulenin tepesine çıkmıştırlar. Dev karısı bunun üzerine kuleyi yıkmak istese de Keloğlan ve arkadaşları ona oyun ederek uzaklaştılar.

Dev karısı daha sonra Keloğlan ve arkadaşlarının peşine düşmüştür. Keloğlan tekrar dev karısına oyun oynamıştır. Dev karısı ırmaktan karşıya geçerken suya düşmüştür. Keloğlan dev karısının gözlerini ve kulaklarını padişaha götürmek için kesmiştir. Padişah bunun üzerine dev karısını öldürdükleri için tüm hazinesini Keloğlan ve arkadaşlarına vermiştir. Birlikte yola çıkan bu arkadaşlar bu hazine ile isteklerine ulamış oldular.

Tembel Ahmet: Bir padişahın üç kızı ve bir oğlu varmış. Oğlu âşık olduğu için delirmiştir. Padişah kızlarını evlendirmek istemiştir ve hepsine sırayla sormuştur. Büyük kızı ve ortanca kızı babalarının istedikleri kişi ile evlenmeyi kabul etmiştir. Küçük kız ise genç bir oğlanla evlenmek istediğini söylemiştir. Padişah bu durum karşısında çok sinirlenerek küçük kızı ülkenin en tembel genci ile evlendirmiştir.

Tembel Ahmet lakabının hakkını sonuna kadar vermektedir. Elinden hiçbir iş gelmemektedir ve miski bir şekilde yatmaktadır. Kız bu durum karşısında bir gün çok sinirlenerek eline bir sopa almış ve Tembel Ahmet’i kovalamaya başlamıştır. Kız derhal bir iş bularak çalışmasını söylemiştir. Ahmet o günden sonra her ne iş bulursa çalışarak evine getirmiştir. Ahmet korktuğu için eve girmemektedir ve kazandığı parayı kapıdan bırakarak dönmektedir.

Ahmet bir gün bulduğu iş nedeniyle kervanla yola çıkmıştır. Kervan bir su kuyusunun yanında durmuştur. Ahmet elindeki kovları su doldurmak amacıyla kuyuya inmiştir. Tam o anda kuyunun içinde bir kapıya rast gelmiştir ve içine girmiştir. İçeride ise yalnız oturan bir kız görmüştür. Ahmet kıza onu dönüşte kurtaracağını söylemiştir. Kız Ahmet’in kendisini unutmaması için ona yüzüğünü vermiştir. Ahmet orada bulunan nar ağacından heybesini doldurmuştur. Karısı ile annesi narları kesince içinden mücevherlerin çıktığını görmüştür. Onlar bu mücevherlerden saray yapmıştırlar.

Kervan sahibi Ahmet’e bir tepsi vererek bunu Musul Kralına götürmesini istemiştir. Kral Ahmet’in parmağında kızının yüzüğünü görmüştür. Ahmet bütün olanları Krala anlatmıştır. Ahmet hemen giderek kızı kurtarmıştır. Kız ile babası kavuşmuştur. Kız nişanlısına gitmek istediğinde Ahmet onu nişanlısının yanına götürmüştür. Nişanlısı Ahmet’in karısının ağabeyidir. Ahmet kızı saraya götürmüştür. Şehzade nişanlısını gördüğünde deliliği gitmiştir. En sonunda onlarında düğünleri olmuştur. Eser içerinde bulunan diğer hikayeler,

  • Kuğular
  • Nar Tanesi yahut Düzme Keloğlan
  • Keşiş Ne Gördün
  • Pekmezci Anne
  • Yılan Beyle Piltan Bey
  • Kolsuz Hanım

Altın Işık kahramanları masallara göre çeşitlilik göstermektedir.

Altın Işık Konusu

Altın Işık konusu Ziya Gökalp’in toplamış olduğu halk masalları aracılığıyla çocuklara iyi bir karakter anlatmasını oluşturmaktadır.

Altın Işık İncelemesi

Ziya Gökalp yazmış olduğu bu masallar aracılığıyla kültürel kaynakların ne şekilde değerlendirilebileceğini göstermektedir. Çocukların ulus kültürü ile nasıl yetiştirilebileceğini eseri ile ortaya koymaktadır. Eser tekerleme şeklinde yazılmıştır. Eser 100 Temel Eser Listesinde yer almaktadır. Altın Işık incelemesi yapıldığında genel olarak eserin çocukların nasıl ulusal yetiştirilebileceği anlatıldığı görülmektedir. Ziya Gökalp Cumhuriyet yazarları arasında yer almaktadır. Bu durum onun kaleme aldığı eserlerine de yansımıştır. İyi bir yazardır.

Alice Harikalar Ülkesinde (Lewis Carroll) Özeti Konusu ve İncelemesi

Alice Harikalar Ülkesinde

Alice Harikalar Ülkesinde ya da Alice Harikalar Ülkesinde olarak çevrilen eser; dünyada çok fazla dile çevrilmiş eserler arasındadır. Lewis Carroll tarafından yazılmıştır. Lewis Carroll Alice Harikalar Ülkesinde eserinin tüm kız çocuklarına ve özellikle Alice isimli küçük kızıma olan sevgisinden dolayı meydana getirmiştir.

1865 senesinde kitap olarak yayınlanmasının ardından bütün dünyaya yayılmış ve çok sayıda dile çevrilmiştir. Alice Harikalar Ülkesinde eseri günümüzde çocuk edebiyatının en çok bilinen eserlerinden birisidir. Ülkemizde ilk olarak MEB yayınları aracılığıyla basılan kitap; ardından çok sayıda yayınevi tarafından basılmıştır. Aynı zamanda ilkokul çağındaki çocuklara tavsiye edilen 100 Temel Eser listesinde de yer almaktadır. Kitabın 2010 senesinde sineması da yapılmıştır.

 Alice Harikalar Ülkesinde Özeti

Alice Harikalar Ülkesinde özeti çok sayıda okuyucu tarafından merak edilmektedir. Kitabın baş kahramanı olan Alice; evinin önünde bahçede oynadığı sırada bir tavşan görür. Peşinden koştuğu tavşan bir delikten içeri girer. Alice de ardından girer. Bir müddet yuvarlandıktan sonra durur. Gittiği değişik yerde bir masa ve üzerinde anahtar vardır. Anahtarı çok sayıda kapıda dener ancak hiçbirisine olmaz.

Ardından bir kapıda işe yarar; ancak küçük bir alandır. Bir şişe bulur ve içer, daha sonra küçülmeye başlar. Alice düştükten sonra kapıya yönelir ancak kapının çoktan kapanmış olduğunu görür. Ardından bulduğu kurabiyenin üzerinde ise beni ye yazmaktadır. Alice kurabiyeyi yedikten sonra boyu uzamaya başlar. Ancak çok fazla uzamıştır ve Alice korkarak ağlamaya başlar. Elinde Beyaz eldiveni ve yelpazesi olan tavşan karşısına çıkar.

Elindeki yelpazesini düşüren tavşanın ardından Alice eldiveni alır. Daha sonra tavşanın peşinden koşmaya başlar, tavşanın eldiveninin ona olduğunu görür. Yani boyunun normale döndüğünü fark eder. Daha sonra bir anda fare ile karşılaşır. Alice fare ile konuşmaya başlar. Sohbet ettikten sonra bir evin önünden geçer ve dikkatini çektiği için içeri girer. İçeride 2 tavşan ve 1 fındık faresi bulunmaktadır. Kim olduğunu sorarlar. Alice cevap verir. Anlattıktan sonra ondan bir masal anlatmasını isterler. Ama Alice’nin aklında herhangi bir masal yoktur. Daha sonra fındık faresinden masal isterler.

Bir süre sonra Alice yoluna devam etmeye karar verir ve kraliçe ile karşılaşır. Kraliçe öldürülmesini emreder. Alice oldukça korkar. Birkaç gün ardından Alice yalancı kaplumbağa adında birisi ile tanışır. Kaplumbağa hayatını anlatır. Ardından Alice’den de hayatının masalını anlatmasını ister. Alice kendi masalının karışık olduğunu söyler. Bir anda bir mahkeme kurulur. Mahkemede daha önce gördüğü çok sayıda kişi vardır.

Daha sonra Alice abalasının sesini duyar, ablası uyanmasını söyler. Yemek saati gelmiştir. Ablasına değişik bir rüya gördüğünü söyler ve anlatır. Ablası da saçma bulduğunu söyler. Alice Harikalar Diyarında karakterleri ve özellikleri bakımından oldukça  farklı ve mecazi bir anlatıma sahiptir. Masalsı anlatımının yanı sıra; oldukça özgün bir eserdir.

Alice Harikalar Ülkesinde Konusu

Eser Alice adındaki bir kız çocuğunun tavşanın peşinden koşarken;  farklı diyarlara geçişini ve maceralarını konu alır. Devamlı büyüyen ya da küçülen, bin bir türlü maceranın içinde yer alan Alice; çok sayıda masal kahramanı ile aynı zamanda konuşabilen oyun kağıtlarıyla tanışır. Tırtıl, kedi ve tavşan bu karakterlerin ön plana çıkanlarıdır. Tırtıl Alice’ye eve dönme yöntemini söyler. Alice’nin rüya alemi ve geniş hayal gücünün yansıması, bir ağacın dibinde uyanması ile biter.

Alice Harikalar ülkesinde konusu itibariyle;  oldukça renkli karakterlerin dünyasına yolculuğa çıkan Alice’yi anlatır.

Alice Harikalar Ülkesinde İncelemesi

Ana karakterleri Alice, beyaz tavşan, çılgın şapkacı, Cheshire kedisi, Kraliçe olan Alice Harikalar Ülkesi; pek çok yaştan insanın okuyabileceği güzel bir eser. Özellikle masalsı gerçeküstülüğü ve oldukça farklı karakterleriyle ön plana çıkan eser yazarın kızı küçük Alice için yazılmıştır. Bu bakımdan sevgi dolu ve eğlenceli bir anlatım dili vardır.

Lewis Carroll öğretmenlik yaptığı dönemde anlattığı masallardan ilham alarak Alice Harikalar Ülkesinde eserini yazmıştır. 1865 senesinde yayınlanmıştır ve ilk baskısının yapılmasının ardından günümüze kadar gelen 22 adet kitaptan birisi bir buçuk milyon dolara satılmıştır. Bu da eserin dünya çapında an oldukça kalıcı bir masal olarak görüldüğünü kanıtlar.

Pek çok farklı eser üzerinde etkisi olduğu düşünülen Alice Harikalar Ülkesinde; orijinal eski eserler arasındaki yerini çoktan aldı. Eser Alice’nin gördüğü rüya çevresinde şekillense de, bunun bir rüya olduğu oldukça sonra anlaşılır. Alice Harikalar Ülkesinde kitabı;  başarılı bir rüya tasviri yapılması ile ön plana çıkar. Rüya konusunun yanı sıra zaman unsuru üzerinde de düşündüren noktaları olan kitap; gerçeküstü pek çok olayı barındırmaktadır.

Alice Harikalar Ülkesinde kitabındaki başkarakterimiz; Elindeki kitabı oldukça sıkılarak okumaya çalışmaktadır. Bundan sonra tavşanı görmesi ile birlikte süreç başlandıktan tavşan da elbette burada gerçeküstü bir karakterdir. Partiye gitme amacıyla giyinmiş şekilde hazırdır ve devamlı saatine bakar. Aslında eserde sayısız eğlenceli ve gerçeküstü karakterin olmasının temel sebebi;  masalsı anlatıma sahip olan kitabın çocukların eğlenmesi amacıyla yazılmış olmasıdır. Tabii ünü yalnızca çocukların eğlenmesi için okunmasının ötesine geçmiş ve tüm dünyaca bilinir hale gelmiştir.

Akın

Akın

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına ait olan Akın, tam olarak tiyatro türünde yazılmış bir eserdir. Genel olarak Akın konusu Türk Milleti üzerindeki kahramanlık tarihini anlatan eserler arasındadır. Faruk Nafiz Çamlıbel bu tiyatro türünde yazmış olduğu eserde Türk kahramanlığını ve gençliğini anlatmaktadır. Hikâyede dikkatleri çeken en önemli karakterlerden biri İstemi Han ve Suna karakteridir. Türk hakanını canlandıran İstemi Han ve hakanın kızı suna olarak hikâyeye hayat vermektedir.

Faruk Nafiz Çamlıbel ve Kalemi

Faruk Nafiz Çamlıbel Cumhuriyet dönemine ait önemli yazarlardan biri olarak kabul edilmektedir. Akın incelemesi yapılırken şairin yazı geçmişi mutlaka gözden geçirilmelidir. Bu noktada önemli olan Faruk Nafiz Çamlıbel’in hangi hece uyumu ile yazmış olduğudur. İlk dönemler aruz veznini kullanan ve bu şekilde yazılarını ve şiirlerini yazan şair sonra beş şar arasında girerek şiirlerine hece veznini uyarlamış ve bu şekilde yazmaya başlamıştır.

İslamiyet öncesi bir dönemde kaleme alınmış olan Türk tarihini üzerinden yazılmış olan manzum bir tiyatro eseridir. Ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. Eserde bir yağmur damlası ile başlayıp kişilerin hatta karakterlerin özelliklerine kadar inen yazıdaki heyecanın hiç düşmediği önemli bir eserdir. Akın konusu itibariyle döneminde son derece ilgi görmüş olan önemli eserler arasındadır. Beş hececiler akımının yön verenlerinden biri olan Faruk Nafiz Çamlıbel eserlerinde kalemiyle farklılığını okuyucuya yaşatmayı ve hissettirmeyi başarmış bir yazardır.

Tiyatronun Özeti

Eserde anlatılan zaman dilimi oldukça uzun bir dönemden ibarettir. İslamiyet öncesi dönemden bahsedilen eserde. Yazar hemen herkes için bir anlam bütünlüğü yaşatmaktadır. On iki senedir kuraklık yaşanan ülkede geleneklere göre olaylar Akın özeti bir aile ve töre arasında geçmektedir. Hemen her konu da töre ve gelenek arasında kalan bir topluluktan bahsedilmektedir. Eserin ilk bölümünde bir hakan ve baş ettiği sorunlardan bahsedilmektedir. Akın konusu bir kuraklık üzerinedir. Kuraklık çeken bir topluluk ve inanışa göre bu topluluğun hakanı kurban edilmelidir. Ancak bu nedenle kuraklığın son ereceğine inanılmaktadır. Töre geleneğini bilen hakan kararın çıkmasını beklerken, oğullarını bu habere alıştırmak istemektedir. Kızı olan suna memleketin en güzel kızı olarak bilinmektedir. Ve hakanın da kızıdır. Babasının kurban edilmesini istemeyecektir ve haklı olarak isyan etmektedir.

Akın konusu göz önüne alındığında babasını kurban edileceğini düşünen kızın isyanları ve haklı olarak yükselişleri bulunmaktadır. Bu nedenle haklı olarak Sunanın isyanları duyulmaktadır. Fakat bir gün hiç beklenmeyen bir durum olmaktadır. Hakan öleceği gerçeğini çocuklarına alıştırmak ister. Bu durumdan çekinmez ancak devletin durumunu çok daha fazla düşünür. Kuraklık ciddi bir boyuttadır. Ve bu nedenle göç şartlarına uyum sağlayamazlar. Halk susuzdur. Akın edemezler ve zor günler yaşanmaktadır. Halkın bu zorluklar ile mücadele gücü de kalmamıştır. Başbakıcı beklenen kararı açıklayamaz ve çok farklı bir durum ortaya çıkar. Beklenmeyen ve sıra dışı olan bir durum oluşacaktır. Başbakıcı hakanın ölümünü değil, kızı Sunanın öldürülmesini istemektedir.

Bu durumda azgın sularda güzeller güzeli Suna öldürülmek istenmektedir. Akın özeti olan bu kararın çıkması herkes için şaşırtıcı olacaktır. Ve halk isyan edecektir. Bu karar üzerine isyanlar başlamaktadır. Hakanın oğulları bu kararın çıkması noktasında etkili olmuştur. Suna ve İstemi Han’dan aynı anda kurtulmak istemektedirler. Bu sebeple, Suna’nın ölümüne sebep olunması demek hakanın da hayatına son vermesi anlamı taşımaktadır. Böylelikle her ikisinden de başbuğlar kurtulacaktır. Bunu duyan halk üç başbuğu cezalandıracaktır. Böylelikle Hakan kızı Sunayı Demir ile evlendirerek mutlu bir hayata adım atarlar.

Akın İncelemesi

Söz konusu eserin dili ağır olmaktadır. Tarihin önemli olaylarını anlatan ve bir yandan Türk kahramanlığını konu alan bir anlatım dili bulunmaktadır. Herkes için bir parça detay kendinden bulacağı eserin ise aruz vezni yazarı olan Faruk Nafiz Çamlıbel Türk edebiyat tarihi içerisinde yer alan yüz önemli eser içerisine Akın adlı romanı eklemeyi başarmıştır. Genel olarak Akın konusu suya olan özlem ve hasrettir. Suya ulaşmak için adanan hayatlardır. Ancak bu sıra da kişilerin hırsları da gündemlerini karıştırmaktadır. Hemen herkes için bir alıntı niteliği taşıyan bu önemli eserde. Başbuğ olarak tahtın ortaklarının kız kardeşlerine duydukları kin de er almaktadır.

Faruk Nafiz Çamlıbel Aruz veznini iyi kullanan şairler arasındadır. Akın konusu ancak bu eserini hece vezni ile yazmaktadır. Beş hececiler grubunun önemli isimlerinden olan şair. Ağır bir dil kullanmış olmasının yanı sıra anlaşılabilirliği son derece yüksek bir tiyatro eseri okuyucularına sunmuştur. Kahramanlık hikâyesi olan bir kuraklık hikâyedir. Türk Edebiyat tarihi açısından son derece önemli eserler arasında yer almasının yanı sıra dil olarak da son derece eğitici ve hececiler grubunda yazılan bir eserdir.

Türk Edebiyat Tarihinin En Önemli Eserlerinden Biri

İslamiyet öncesi dönemi anlatan eser. Türk edebiyat tarihine yön verir nitelikte eserler arasındadır. Hikâye gereği halk hükümdarın oğullarını öldürecektir. Akın incelemesi düşünüldüğünde oldukça önemli bir detay olacaktır. Yaşanan iklim krizi üzerine aile fertlerinin hırsları ve taht oyunları da karakterleri etkileyen önemli detaylar arasındadır. Karar verme yetkisini bile yönlendirebileceğine inanan başbuğlar bu durumun ortaya çıkmasıyla öldürülür. Ve hikâyenin sonunda Memleketin en güzel kızı olan Suna sevdiği Demir ile evlenmektedir.

Akdeniz (Panait İstrati)

Akdeniz

Akdeniz, Panait İstrati tarafından yazılmış olup Kahire, Beyrut, Şam, İskenderiye gibi Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan bazı kentlerde başkahraman Adrien’in yaşadığı olayları, oradaki ekonomik ve sosyal düzeni de ele alarak anlatmaktadır. Romanın yazarı Panait İstrati de, başkahraman Adrien gibi Romanya’da dünyaya gelmiştir. Akdeniz’de, yazarın kendi yaşantısından kesitlere sıkça yer verdiği, gezip gördüğü yerleri okura aktarmak istediği görülür. Bu sebeple, biyografik bir anıdır. Roman, kendi içinde iki kısma ayrılır. Bunlar Gündoğusu ve Günbatısı olarak adlandırılmıştır. Zaman olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına denk gelen Akdeniz, ilk kez Yaşar Nabi Nayır tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Romanın Konusu

Akdeniz romanının konusu, çöküş devri içerisinde olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kendisine bağlı bulunan Kahire, Beyrut, İskenderiye ve Şam gibi şehirlerindeki siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel durumları ve oraları gezip görmekte olan ana kahraman Adrien’in bakış açısıyla anlatılan olaylardır. Adrien’e ek olarak arkadaşı Mihail’in gözünden Avrupa şehirleri de anlatılmaktadır.

Romanın Özeti

Akdeniz romanının özeti de, romanın kendisinde olduğu gibi iki ana kısma ayrılır.

Gündoğusu: Romanya’nın İbrail isimli kentinde annesi ile beraber yaşamını sürdüren Adrien, beş parasız bir gençtir. Henüz 22 yaşında olan Adrien, yoksullukla geçen hayatından bıkmıştır ve zengin olma hedefiyle arkadaşı Mihail’in yanına gitmek ister. Bir pasaportunun olmaması yurt dışına çıkmasının önünde büyük bir engeldir. Buna rağmen aldığı riski umursamadan İskenderiye’ye giden bir gemiye atlar. Yolculuk sırasında Musa adında Yahudi asıllı bir adamla tanışır.

Musa, Mısır’a yolculuk yapmaktadır. Kızını bulmak ve onu kaçtığı adamın elinden kurtarmak tek isteğidir. Kızının gerçekte zengin olmadığını bilmemektedir. Yol boyunca Adrien ile Musa iyi bir dostluk kurar. Dostunun, kızını bulması için elinden geleni yapmak isteyen Adrien, zengin olma hedeflerini bir süre ertelemeye karar verir. Sara’yı aramaya başlarlar ama ellerindeki adreslerin hiçbirinde bulamazlar. Onu en sonunda sefil ve harabe bir evde bulurlar. Sara’nın, iflas ettikleri yalanını söylemesine rağmen Adrien ve Musa buna inanmaz. Dönebilmeleri için gereken parayı toplayabilmek amacıyla bir otelde badana yapmaya başlarlar. Otelin sahibi onları kandırır ve alacakları paranın dörtte birini öder. Bu sırada Sara, sevgilisi Titel ile barışmak için bir adım atar.   Titel, ortağının Falconi adında zengin bir iş adamı olduğunu söyler ve herkesi yeni bir bar açacaklarını söyleyerek kandırır.

Titel’e inanarak Kahire’ye gelen Adrien, burada Mihail’i bulur fakat arkadaşından beklediği ilgiyi göremez. Mihail’in yaşlı bir kadınla birlikte olması ve paralarını alabilmesi için onunla evlenmeyi planlaması Adrien’in hiç hoşuna gitmez. Gel zaman git zaman, Titel’in yalanı gün yüzüne çıkar. Falconi’nin niyetinin Sara ile birlikte olmak olduğu ortaya çıkınca Sara bir hastalığa yakalanır. Adrien ve Musa, bir iş teklifi üzerine Beyrut’a giderler.

Zengin bir iş adamı olan Klein, onlara yardım etmek ister. Zenginlerin yaşadığı evlerin boyamasını ve süslemesini yapacaklardır. Bu sayede çok para kazanan Musa ve Adrien, paralarını Klein’ e emanet etmektedir. Olanlardan haberdar olan Sara ve Titel, Beyrut’a doğru yola çıkarlar. Fakat bir zaman sonra Klein de onları dolandırarak hak ettikleri parayı vermez. Birde üstüne, Titel’in nüfuslu tanıdıklarını kullanarak sınır dışı ettirir. Musa sınır dışı edilmesiyle yaşadığı yere geri dönme kararı alır. Bu sırada Sara ile Klein nişanlanır. Sara’nın kötü yola düştüğünün duyulmasıyla Musa’nın evlenmek üzere olan diğer kızının nişanı bozulur. Musa’ya yaşadıkları çok ağır gelir ve üzüntüsünden ölür.

Günbatısı: Aradan 5 yıl geçer ve Adrien İskenderiye’de Sara’yı tezgahtarlık yaparken görür. Sara’nın eski güzelliğinden eser kalmamıştır. Bir süredir Şam’da yaşayan Adrien, Simon adında biriyle tanışır ve beraber tabelacılık işine girerler. Bu işten iyi kazanç elde etmektedir. Fakat hem memleket özlemi çeker hem de Shakespeare isminin dahi duyulmadığı bir yerde yaşamak istemez. 1908 yılında oraya geri dönme imkanı bulur. Arkadaşı Mihail ile tekrar bir iş tuttururlar. Üçkağıtla dahi olsa iyi para kazanmaları onu mutlu etmektedir. Mihail, ilerlemiş olan hastalığı sebebiyle bir gemi yolculuğunda iken ölür. En yakın arkadaşını kaybetmenin acısı Adrien’i derinden etkiler. Balkan Savaşı yıllarında Bükreş’te yaşamaya başlayan ve siyasete atılan Adrien, devrimci olduğu için tutuklanır.  En sonunda, özgürlüğüne kavuşmak için Paris’e doğru yola koyulur.

Romanın Kahramanları (Kişileri)

  • Adrien Zagrofi: Yoksul bir ailede büyümüştür. Zenginlik arzusuyla yaşayan biridir. Neredeyse çalışmadığı iş kalmamıştır. Yaşadığı şeylere rağmen saf ve iyi kalpli kalmaya çalışmıştır.
  • Musa: Altmış yaşlarında bir Yahudi’dir ve Adrien ile aynı mesleği yapmaktadır. Gerçek adı Moritz’dir. Kızının yaşattıkları sebebiyle üzüntüden ölür.
  • Sara: Musa’nın kızıdır ve ailesini bir sevda uğruna terk eder. O kadar saftır ki, sevgilisinin kötü niyetini bir türlü göremez.
  • Titel: Basit yollardan para kazanmak isteyen, Mısır’a kaçmış bir asker kaçağıdır.
  • Mihail: Zengin olma arzusuyla yanıp tutuşan biridir. Para için her şeyi yapabilir. Veremdir.
  • Simon Herdan: Yahudi bir esnaftır ve Adrien’e birçok konuda destek olmuştur.
  • Salomon Klein: Zengin, Yahudi bir iş adamıdır. Para kazanma hırsıyla her kötülüğü yapabilir.

Romanın İncelemesi

Akdeniz romanının incelemesi yapıldığında; ahlaksızlık, içki gibi kötü davranış biçimlerinin sonuçları vurgulanırken farklı din, dil ve ırklara sahip kişiler arasındaki hoşgörünün üzerinde durulduğu görülmektedir. Roman, sade ve akıcı bir üslupla yazılmış olmasına rağmen karmaşık bir olay örgüsüne sahiptir.

Ahmet Vefik Paşa Hayatı ve Eserleri

Ahmet Vefik Paşa

Ahmet Vefik Paşa Hayatı ve eserleri İstanbul’da 1823 yılında doğunca başladı. Babası Ruhittin efendi Yunanistan’dan İstanbul’a sonradan gelmiş göçmen bir ailenin ferdidir. Hariciye Nezaretin’ de  memurluk yapmıştır. Sanatçının büyük pederi Yahya Naci efendi döneminde, tercüme odasında çalışmış, ve tarihe de ilk Müslüman çevirmen olarak geçmiştir.

Bir aile geleneği olarak sanatçının aynı şekilde babası Ruhittin efendide, çeviri konusunda çalışmalar yapmıştı. Ve  Fransızca diline çok hakim birisiydi.

Sanatçı, Türk Edebiyat Tarihinde tanınmış şairlerimizden Abdülhak Hamid Tarhan’ın pederi Hayrullah bey ile kuzendirler.

Dolayısıyla aileden gelen bir alt yapıyla sanatçı yaşadığı dönemde hem çeviri, hem de dil zenginliği konusunda ustalaştı. Ahmet Vefik Paşa Moliere’den çevirileri en tanınmış eseridir.

Öğrenim hayatına 1831 senesinde İstanbul ilinde başlangıç yaptı. Sonraları babasının görevi gereği Paris’e tayini çıkınca, öğrenimine Saint Louis Le Grand lisesinde okuyarak devam etti. Ve başarıyla bu liseden mezun oldu.

Mesleki Kariyeri

Yunanca, Latince ve İtalyanca çok iyi bildiği Fransızca, diline ek olarak öğrendiği lisanlardır. İlk meslek hayatına ülkemizde, Tercüme Odası’nda memur olarak başladı. Kısa sürede kariyer basamaklarını tırmanırken, pasaport dairesinde müdürlük yaptı. 1847’de Tercüme Odası’nda baş çevirmen oldu. 1849 yılında ise başmümeyyiz oldu. Artık Reşit Paşa’nın gözdesi olmuştu.

Paşa tarafından kendisine Aydın’da bir çiftlik hediye edildi. Burada Alphonse de Lamartine’ ye rehberlik etme vazifesi ile yönlendirildi. Kendisi ünlü bir Fransız şairdi.

Tarih 1849’ u gösterdiğinde, yüksek yetkilerle Memleketeyn’e gönderildi. Burada komiser vekilliği görevini üstlendi.

Encümen-i Daniş  adı altında bilim kurulunda 1851 yılında görev aldı. Aynı yıl içerisinde Tahran’a elçi olarak 4 yıllığına gönderildi. Paşa’nın gittiği ülkelerin kültürlerini ve dillerini araştırmak gibi bir özelliği vardı. Dolayısıyla yaptığı karşılaştırmada, Türkçe dilinin diğer dillerden uzaklaştırılması yani, Ahmet Vefik Paşa Türkçülük düşüncesi kafasında oluştu.

1877’de Meclis-i Mebusan’ a üye olarak atandı. Ahmet Vefik Paşa Ve aynı dönem başkanlığa getirildi. Reşit Paşa’ya yakınlığı ile bilinen, sanatçı  Maarif Nazırı olarak başladığı göreve 1878 yılında Sadrazam ünvanı alarak devam etmiştir. Sadrazam ismini başvekil olacak şekilde yeniledi.

Göreve geldiği aynı yıl padişaha kumpas kuracağı fikrinin yayılmasından dolayı, bulunduğu konumdan alınıp kendisine Bursa valiliği görevi verildi. Üç yıl süren valiliği sırasında şehrin kalkınmasına sebep oldu. Hükümet Konağı, hastane, Belediye ve Tiyatro Binası yaptırdı.  Bursa’da Ahmet Vefik Paşa Tiyatroları İstanbul vilayetinin haricinde, yapılan ilk tiyatro olma özelliğindedir.

Paşa 1882 yılında valilik vazifesinden uzaklaştırıldı. Sonrasında üç gün sürecek başvekillik görevine önce atanıp, sonra uzaklaştırma alınca başka bir yetki verilmedi.

Emeklilik yıllarında da boş durmayan Paşa bir kütüphane oluşturdu. Kütüphane çeşitliliğiyle ‘’İstanbul’un en zengin kütüphanesi’’ olarak ünlendi. 1891 senesinde hayata gözlerini kapattı.

Edebi Karakteri

Birden fazla dil bilen, bir çok ülke gezmiş Ahmet Vefik Paşa Hayatı ve eserleri incelendiğinde, tanınmış bürokratlarımızdan olmasının yanı sıra, Türk tiyatrosuna ilkleri kazandırmış önemli bir kişiliktir. Bu duruma Fransa’da yaşadığı dönemde, etkilendiği batı kültürünün katkısı büyük olmuştur. Paşa’nın diğer kişilik özellikleri aşağıda sıralanmıştır.

  • Fransa başta olmak üzere Batı tiyatrosu Paşa’yı fazlasıyla etkilemiştir.
  • Özellikle Bursa Valisi iken, sahnelenen oyunlarda olmak üzere bizzat kendisi, tiyatro adına her detayla ilgilenmiştir. Tiyatro sevgisini halka aşılamıştır. Moliere’i Türk halkına tanıtmıştır.
  • Moliere’ nin beş eseri Türk tiyatrolarına paşa tarafından çevirisi yapılarak oynatılmıştır.
  • Paşa Türkçülüğü benimseyip çevresindekilere bu fikri yansıtmıştır.
  • Tanzimat döneminde yaşamış ileri gelen aydınlarımızdandır. Klasisizm fikrini benimsemiştir.
  • Tiyatro eseri anlamında ilklerinden biri olan Moliere’nin ‘’Zor Nikah’’ adlı çalışması bir Fransız çevirisidir.
  • Yusuf Kamil Paşa’nın zamanında yazdığı ‘’Telamak’’ adlı çalışmasını ilk kez çevirisini gerçekleştirmiştir. Daha yalın ve duru bir dille eseri sevenlerine kavuşturmuştur.
  • Milli Eğitim Bakanı iken, bilhassa kız öğretmen okullarının açılmasına,böylece kız çocuklarının aydınlanmasına sebep olmuştur.
  • Tarihle paralel dil üzerinde de durmuş Bu anlamda Türk Milletine çok fazla emeği geçmiştir.
Ahmet Vefik Paşa Eserleri

Paşalığı döneminde Milliyetçi ve Türkçü bir yapısı olduğu gözlemlenen  Ahmet Vefik Paşa ve Eserleri oldukça sade bir Türkçe ile yazılmıştır.

Çevirileri :

Yabancı dil bilgisi fazla olduğunu bildiğimiz sanatçı eserlerine de bunu yansıtmıştır.

Hayatı boyunca bir çok çeviriye imza atmıştır. Moliere ile beraber Victor Hugo ve Voltaire’nin  eserlerinin de tiyatroda oynanmasını sağladı. Tiyatro çevirileri ve uyarlamaları şu şekilde sıralayabiliriz,

  • SAVRUK
  • TARTÜF
  • DON CİVANİ
  • DUDU KUŞLARI
  • KADINLAR MEKTEBİ
  • AZARYA
  • DEKBAZLIK
  • MERAKİ
  • TABİB-İ AŞK
  • ZOR NİKÂHI
  • ZORAKİ TABİB

Diğer Eserleri :

Sanatçının dil kitapları olduğu gibi tarih kitapları da yazmıştır. Türkçü ve Milliyetçi bakış açısıyla kaleme aldığı eserlerinde Türk Edebiyatına ışık olmuştur. Sade ve yalın bir Türkçe ile eserleri kaleme almıştır. Bazıları şu şekilde sıralanmıştır.

  •     Müntehabât-ı Durub-ı Emsal
  •     Hikmet-i Tarih
  •     Fezleke-i Tarih-i Osmani
  •     Secere-i Türkî
  •     Lehçe-i Osmanî

Lehçe-i Osmani : Türkçe ilk sözlük kitabıdır. Anlaşılması zor, ve eski dilde yazılan kelimelin açıklamasına yer verilmiştir.

Fezleke-i Tarih-i Osman-i : Lise ve dengi okullarda ders kitabı olarak yazılmıştır. Adından da anlaşılacağı üzere Osmanlı tarihini anlatmaktadır.

Şecere-i Türk Çevirisi: Çağatay halkının anlaşmak üzere konuştukları Türkçe ile yazılmış olan eser, sade bir Türkçe’ ye çevirisi yapılmıştır.

Ahmet Rasim Hayatı Eserleri

Ahmet Rasim

İstanbul ‘un Fatih İlçesinde, 1864 senesinde doğan Ahmet Rasim hayatı ve eserleri ile edebiyat dünyamıza damga vurmuş yazarlar arasında yer alır. Babası Bahattin Efendi o dünyaya gelmeden, yaşadıkları evi eşine ve çocuğuna bırakıp onlardan ayrılmıştır. Dolayısıyla kolay olmayan bir süreçte büyümüştür.

Menteşe oğulları sülalesinden gelen Bahattin Bey, arkasında bıraktıklarına bile bakmadan yuvasını bırakınca, onları enişteleri himayesine aldı. Bir süre Laz Mehmet beyden destek alarak yaşayan ana oğul onun vefatıyla birlikte adeta dalsız budaksız kalmışlardır.

Dönemin ağır koşulları ve şartlarında validesi bir başına oğlunu büyütmek durumunda kalmıştır. Ailecek çetin bir dönemeçten geçmelerine ve çoğu zaman, güçlüklere göğüs germek durumunda kalan Ahmet Rasim hiçbir zaman yılmamıştır.

Eğitimine yaşadıkları muhite bağlı mektepte başlarken, başarılı bir talebe olarak buradan mezun oldu. Takvimler 1875 yılını gösterdiğinde, o artık Darüşşafaka’ya başlamıştı. Ahmet Rasim basamakları hızla tırmanıyordu. Birinci olarak, 1883 senesinde Darüşşafaka’yı tamamladı.

İş hayatına, baba mesleği olan Posta ve Telgraf Nezareti’nde memur olarak başladı. Kariyer hayatına Maarif Nezareti Teftiş ve Muayene Encümeni olarak iki kez atanarak gerçekleşmiştir. Kısa bir süreliğine de eğitmenlik görevini üstlenmiştir.

TBMM serüveni 1927 – 1932 yıllarına denk düşer. Burada milletin vekilliği görevini başarıyla tamamlamıştır. İyi bir gazeteci olan Ahmet Rasim bu serüvene ilk olarak ‘’Tercüman-ı Hakikat’’ gazetesinde başlamıştır. 50 sene boyunca da görevi layıkıyla yapmıştır.

Çok yönlü bir sanatçı olan Ahmet Rasim hayatı ve eserleri incelendiğinde yaptığı birbirinden güzel besteleri de göze çarpmaktadır.  Bugüne kadar 42 bestesi şarkı olarak bilinip dinlenmektedir. Fakat bununla birlikte toplam 70 parçaya hayat vermiş ender kişiliklerdendir.

Hayatına pek çok yorum ve eseri sığdıran, sanatçının vefatı 1932 yılında İstanbul’da gerçekleşmiştir. Heybeliada Mezarlığına defnedilmiştir.

Edebi Karakteri

  • İlk kez Türk Edebiyatına Fıkra türünü katmıştır. Bu anlamda pek çok eseri vardır.
  • Ayrıca, hikaye roman, anı, gezi, tarih, coğrafya alanlarında da eserler yazmıştır.
  • Hatıra ve makale tarzında yazdığı yazılarda oldukça iyidir.
  • Fıkra sohbet tarzında ise, kendi zamanında ki hayat şartları, detaylı olarak ele alındığı görülmüştür.
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar yazım şeklinden etkilendiği eserlerinde açıkça görülmektedir.
  • ‘’Boşboğaz’’ adlı dönemin dergisini Hüseyin Rahmi Gürpınar ile ortaklaşa kurmuştur.
  • Konuşma dilinde nezaket ve inceliği elden bırakmamış. İstanbul lehçesini oldukça sade bir nakışla yazılarında işlemiştir.
  • Yazılarında dikkat çeken taraf, sohbet havası içerisinde geçmesidir. Bu anlamda akıcılığı ile okuyucuyu kendisine çekmektedir.
  • Hayata bakış açısı her daim olumlu olduğu için, bunu eserlerinde de yansıtmıştır. Yazılarında komik bir dille adeta hayatla dalga geçmiştir.
  • Toplumu ve hayatı izleyerek ortaya çıkardığı eserlerde oldukça başarılıdır.
  • Romanlarında estetik olarak bir başarı elde edememekle birlikte, cep romanları diye bir yöntem geliştirmiştir.
  • Dönemin üstadı olan Zekai Dede’den müzik konusunda eğitim almıştır. 70 adet bestesi vardır.
  • Türk Edebiyatının dönemin siyasi durumlarından etkilenerek, batıya doğru kaymasını kabul etmemiştir. Servet-i Fünun edebiyatı ve bu edebiyatı savunanları tenkit etmiştir.
  • Özgürlüğüne düşkün olan sanatçı, yaşamı boyunca hiçbir edebi gruba katılmamıştır.

Ahmet Rasim Eserleri

Sanatçı yazmış olduğu pek çok eser içerisinde, Ahmet Rasim Falaka kitabıyla ünlenmiştir. Ahmet Rasim eser özetleri tamamı incelediğinde, mizahı ince bir şekilde işlemiştir. Eserlerinde serbest yazmıştır. Ahmet Rasim Eserleri değişik formlarda 140 kitabı bulunmaktadır.

Roman-Öykü

  • İlk Sevgili
  • Bir Sefilenin Evrak-ı Metrukesi
  • Güzel Eleni
  • Mesakk-ı Hayat
  • Leyâl-i Izdırap
  • Mehalik-i Hayat
  • Endişe-i Hayat
  • Meyl-i Dil
  • Tecârib-i Hayat
  • Afife
  • Mektep Arkadaşım
  • Tecrübesiz Aşk
  • Numune-i Hayal
  • Biçare Genç
  • Gam-ı Hicran
  • Sevda-yı Sermedî
  • Asker Oglu
  • Nâkâm
  • Ülfet
  • Belki Ben Aldanıyorum
  • İki Güzel Günahkâr
  • İki Günahsız Sevda

Hatıra

  • Gecelerim
  • Ömr-i Edebi
  • Eski Maceralardan
  • Muharrir, Şair, Edip
  • Falaka

Mensur Şiirleri

  • Çehre
  • Kitabe-i Gam

Fıkra- Makale

  • Külliyat-ı Say ü Tahrir
  • Şehir Mektupları
  • Tarih ve Muharrir
  • Cidd ü Mizah
  • Eşkâl-i Zaman
  • Gülüp Ağladıklarım
  • Muharrir Bu Ya

Tarih

  • Arapların Terakkiyat-ı Medeniyesi
  • Tarih-i Muhtasar-ı Beşer
  • Eski Romalılar
  • Terakkiyat-ı İlmiye ve Medeniye
  • Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi
  • İki Hatırat, Üç Şahsiyet
  • İstibdattan Hakimiyet-i Milliyeye

Seyahat

  • Romanya Mektupları

Monografi

  • Matbuat Tarihine Medhal: İlk Büyük Muharrirlerden Şinasi

Tercüme

  • Edebiyat-ı Garbiyeden Bir Nebze
  • Cümel-i Hikemiye-i Ecnebiye
  • Cizvit Tarihi
  • Ezhâr-ı Tarihiye
  • Ürani
  • İki Damla Gözyaşı
  • Mathilde Laroche
  • La Dame aux Camelias
  • Karpat Dağlarında
  • Mızıkacı Yanko ve Kamyonka

Okul Kitapları

  • Yeni Usul Sarf-ı Farisî
  • Küçük Tarih-i İslâm
  • Küçük Tarih-i Osmanî
  • Yeni Usul Muallim-i Sarf
  • Osmanlı Tarihi
  • Hesab-ı Tedricî
Ahmet Rasim Eserlerine Dair Özetler

Eşkal-i Zaman: Sanatçı küçüklükte dahil olmak üzere tüm yaşamına dair kesitleri konu alarak eseri ortaya koymuştur.

Falaka: Küçüklüğünün geçtiği, mahalle okulunda yaşadığı durumlar, edindiği deneyimler ve arkadaşlıklardan bahsetmiştir.

Gecelerim: Ramazan ayında İstanbul ‘ da yaşanan hareketli akşamlar ve geceleri, işlenmiştir. Özellikle Şehzadebaşı’nda yapılan etkinlikler anlatılmıştır.

Sanatçı dışa dönük mizahi ve renkli bir kişilikti. Türk Edebiyatına katkıları büyüktür.

Ahmet Muhip Dıranas Hayatı ve Eserleri

Ahmet Muhip Dıranas

Şair Sinop iline bağlı Salı köyünde 1909 yılında doğdu. Ankara Erkek Lisesini bitirdi. Hocalarından Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar kendisine şiir sevgisini aşıladılar. Liseyi bitirdikten sonra Ahmet Muhip Dıranas 1930 – 1935 yılları arasında Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde görev aldı.

Ankara Hukuk Fakültesine 2 yıl okuduktan sonra, İstanbul’a döndü. Edebiyat fakültesi Felsefe bölümü

nü okuyup mezun oldu. Akabinde ise, Güzel Sanatlar Akademisi Kütüphane Müdürlüğü görevini üstlenmiştir. Peşi sıra Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesinde resim yardımcılığında bulunmuştur.

Ankara’ya 1939 yılında dönüş yaparak, Halkevleri Kültür ve Sanat yayınlarını yönetti. 1957 – 1960 yıllarında ise  Ankara’da Çocuk Esirgeme Kurumu Yayın Müdürü, ve Kurum Müdürlüğü vazifesini yapmıştır.

İzleyen yıllarda, İş Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanlığı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyeliği yapmıştır. Bir dönem politikaya girip ‘’Zafer’’ gazetesinde yazı kaleme almıştır.

Milletvekilliği adaylığına ‘’DP’’ partisinden birkaç kez adaylığını koymuş olsa da gerekli çoğunluğu elde edememiştir.

1926 yılında ‘’Milli Mecmua’’ dergisinde  Muhip Atalay imzasıyla yayımlanan ilk şiiri ‘’ Bir Kadına’’ dır. 1940 nesline Yedi Meşaleciler’i aktaran Cahit Sıtkı Tarancı gibi şiirlerinde sesi ön plana çıkardı.1974 yılında İş Bankası Kültür Yayınlarında, Ahmet Muhip Dıranas Şiirleri ‘’Şiirler’’ adı ile çıktı.  Bununla birlikte ,Tevfik Fikret’in ‘’Rübab-ı Şikeste’’ eserini Türkçeye çevirip İş Bankası Yayınları aracılığıyla ‘’Kırık Saz’’ olarak yayınlanmasına vesile olmuştur. Sanatçının zaman, zaman şiirlerinde Türkçülük yanı da ağır basar. Sanatçı 21.06.1980 yılında Ankara’da vefat etmiştir.

Edebi Karakteri

Şair şiirlerinde tıpkı Cahit Sıtkı Tarancı gibi, uyum ve sese önem vermiştir. ‘’Kar’’ şiirinde örneğin sesi ön plana çıkarırken, ‘’Olvido’’ şiirinde anlam ve sesi birbirine baskın kılmamıştır. Halk şiir geleneğinden asla uzaklaşmayan Ahmet Muhip Dıranas belirgin edebi şiir kişiliği şu şekilde devam eder,

  • Sanatçı Fransız Sembolist şiirlerini halk şiiri ile birleştirip ortaya farklı ve güzel eserler çıkarmıştır. En sevdiği şairler Baudlaire ve Verlaine iken, bu şairlerin yazım üslubundan aynı zamanda etkilenmiştir.
  • Şiirlerinde hece vezni, kafiye, nazım gibi şiirin biçimsel yapısından uzaklaşmamıştır.
  • Az şiir yazmıştır belki. Fakat şiirlerinde Halk diline yer veren şair günlük konuşma diliyle şiirleri kaleme almıştır.
  • Şiirlerinde genellikle konu, doğa, güzellik, yaşama sevinci, aşk umut ya da umutsuzluk olmuştur. Bu konuları da mecazlı ve destansı bir dille işleyerek okuyucuya sunmuştur.
  • Şair şiirle birlikte tiyatro dalında da eserler vermiştir. Bilinen en ünlü eserleri, Fahriye Abla ve Olvido, Kar ve Serenad’ tır.
  • Sembolizmin etkilisiyle çoğu şiirini yazmıştır.
  • Hece şiiri son nesil şairlerinden olan sanatçı genellikle batı şiirine yakınlığı ile tanınır. Hayatı boyunca Ahmet Hamdi Tanpınar gibi az şiir yazmış olsa bile, şiirleri belleklerde etkin bir iz bırakmıştır. Öyle ki elli yıl sonra bile kitap haline getirilmiştir.
  • Sadece Ahmet Hamdi Tanpınar değil, Ahmet Haşim’in şiirlerinin tesiri altında da kalmıştır. Fakat tüm bunları sentezleyip, kendisine özgü bir şiir tarzı oluşturmuştur. 
  • Şiirlerinde anılar, doğa ve aşk çok farklı bir şekilde işlenmiştir.
  • Sanatçı şiirlerinde kişiye özgü bir biçimde konuları ele almıştır.
  • Çıkarmış olduğu eserlerin tamamında lirik şiirin etkisinden uzaklaşmamıştır.
  • Sanatçının zaman, zaman şiirlerinde Türkçülük yanı da ağır basar. Konuşma dilinin dışında tasavvuf ve divan şiirinin tesirinde kalarak eserler üretmiştir.

Ahmet Muhip Dıranas Eserleri

Ahmet Muhip Dıranas yaşadığı dönem boyunca çeşitli yerlerde yöneticilik yapmanın yanı sıra, yazdığı az ve güzel eserleri şu şekildedir.

Şiirleri :

  • Şiirler
  • Kırık Saz

Oyunları :

  • Gölgeler
  • Böyle İstemezdi

Çeviri Oyun :

  • Aptal

İnceleme :

  • Fransa’da Müstakil Resim

Şiir çevirisi :

  • Çalar Saat

ŞAİRİN ŞİİRLERİNDEN BAZILARI:

  • Fahriye Abla
  • Serenad
  • Bayrak
  • Olvido
  • Her Günkü Şarkım
  • Büyük Olsun
  • Kar
  • Ayaklar
  • Bahar Şarkısı
  • Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar
  • Ben Bir Yıldızım
  • Titrek Bir Damladır
  • Sen ve Gökyüzü
  • Denizi Özleyen Çocuklar
  • Yaz Göç Ediyor
  • Yeni Bir Yaz Umudu
  • Evreni Sevmek Ki
  • Son Bulut Sıyrılınca
  • Denizi Özleyen Çocuklar
  • Ülker’in Gözleri
  • Esenlik Size
  • Parkta Serenad
  • Yağmur, Gül ve Eller
  • Her şey Uzaktadır

Ahmet Muhip Dıranas Fahriye Abla şiiri, güzel ve etkileyici fiziğiyle bir kadına duyulan ilginin, komşu kızı olan Fahriye ablada hayat bulmasıdır. Ona duyulan ilgi, tutku ve merakı içerir.

Şair yalnızlığını unutmak üzere saflık ve temizliği sembolize eden ‘’kar’’ sözcüğünden çokça şiirinde istifade etmiştir. Ahmet Muhip Dıranas Kar şiirinde özlem duygusunu, bir kış ayında yağan kardan etkilenerek dizelerine dökmüştür.

Uzun dizelerden oluşan Ahmet Muhip Dıranas Olvido şiirinin tamamı incelendiğinde yalnızlıkla beraber oluşan, pişmanlıklar, hüzün geçmişe duyulan özlem ve aşk temalarıyla dolu olduğu gözlenir…

‘’Serenad’’ şiirindeki dizelerde sanatçı aşkına duyduğu ilgi sevgi ve beklentiyi kapısında ona yaptığı yakarışlarla okuyucusuna duyurmaktadır.

Sanatçı unutulmaz eserleri ve katkılarıyla Türk Edebiyat Dünyasına renk vermiş bir şairdir. Mecazlı ve destansı dilde yazdığı eserleri unutulmayacak klasiklerden oluşmaktadır. Sembolizmin etkisiyle yazdığı şiirlerinde Fransız şiirlerinden de oldukça etkilenmiştir.