Ses ve Öfke (William Faulkner) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Ses ve Öfke

1929 yılında Nobel ödülüne layık görülen eser William Faulkner tarafından kaleme alınmıştır. Bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılan eser bölümleri aşağıdadır,

Ses ve Öfke Özeti

Sanatçının kaleme aldığı, Ses ve Öfke Özeti bakıldığında zevkli ve okunulası bir kitap olmuştur.  Compson ailesi, içerisinde yaşayan insanlar tarafından, her birinin farklı bakış açısıyla işlenmiştir.

Konuyu bir hizmetçi ve erkek kardeşler tarafından okuyucuya aktarılır. Caddy kız kardeş olarak odak noktasıdır. Zihinsel problemleri olan Benjy ilk bölümde karşımıza çıkar. Quentin ikinci bölümde kendi bakış açısıyla karşımıza çıkar. Jason üçüncü bölümde izlenimlerini aktarır.

Benjy’ in zihninden dolayı hastaneye yatması taraftarıdır. Dilsey evin hizmetçisi olarak dördüncü bölümde yer alır. Bu kısımda da onun ifadeleriyle karşılaşırız. William Faulkner bu eser de, hem maddi hem manevi anlamda değişmiş Campson’ları dört farklı görüşle incelenmesi ve okuyucuya aktarımını yazar.

Luster ile golf oyunu izlerlerken, Benjy’in aynı zamanda doğum günüdür. Otuzüç yaşına girmiştir. Caddy’i ve görüntüsü Benjy gözlerinin önüne gelir. Bu arada Luster parasını nereye bıraktığını unutmuş ve onu aramaktadır. Luster Benjy’e söylediği sözlerle canını sıkmaktadır. Mutfakta olan Benjy farkında olmanda fırının sıcağından elleri kızarır.

Benjy eline Dilsey kremle masaj yapar. Luster sofrada iken Jason’ dan kaybettiği için para bulmasını ister. Miss Quanten’le Jason karşılıklı dövüşürler.

Geçmiş Zaman,

Evin bahçesinde oynarken Caddy ağaca tırmanır. Ve evdekileri oradan izler. İçeride olan herkes suratsız ve konuşmadan oturmaktadırlar. Vefat eden, nine için bu kalabalık sessizdir ve oturmaktadırlar.

Caddy Benjy en sevdiği kardeşi idi. Mutlu olduğu zamanlar, Caddy olduğu zamanlardır. On dört yaşına gelince, artık dudaklarına ruj, tırnaklarına oje sürmeye başlar Caddy. Erkek arkadaşları olur. Ve onlarla da vakit geçirir. Kıskanan gözlerle Benjy ona bakar.

Benjy ağlamaya başlar Caddy bekaretini kaybettiğinde. Nihayet sevgilisiyle Caddy nikah kıyar. Benjy kendi evine taşınınca kendini yalnız hisseder ve üzülür.

Akabinde Quanten Üniversite’de okurken öldüğünde Benjy’e kimse bir şey söylemez. Çünkü Benjy erkek kardeşinide çok sever.

Quanten Şimdiki Zaman,

Saatten çıkan seslerden rahatsız olan Quanten ekranını yok eder. Temiz giysilerini giyer. Ve evin dışına çıkar. Aldığı dondurmayı ufak bir çocuğa verir. Çocuk ona minnet duyduğu için, arkasından gelir. Kızın ağabeyi onu sapkınlıkla suçlar. Şikâyet eder.

Quanten eve döndüğünde arkadaşına bir not bırakır. En sevdiği saati de ona emanet eder. Odasından intihar etmek için ayrılır.

Geçmiş Zaman,

Quanten sürekli anımsadığın tek şey, erkek arkadaşıyla öpüşen Caddy’dir. Oysa aynı durumu Quanten’de yaşamıştır. Caddy ile karşılıklı bu durumlardan dolayı tartışırlar.

Quanten ayrıca Dalton tarafından, tacize uğrayan Caddy odasından çıkan kokuyu ve inlemeleri hatırlar. Bu durumları sonradan öğrenen anneleri Caddy Herbert’le nikahlandırır. Quanten Herbert’in davranışlarından dolayı ondan hoşlanmaz. Fakat Caddy bu nikahtan vazgeçiremeyecektir.

Jason 1928,

Babaları olarak Jason, sürekli Caddy’den para ister. O çok duyarsız ve umursamaz biridir. Caddy sevgilisi tarafından bırakılınca artık para veremez olur. Jason Caddy’in evde sakladığı çeki ondan gizli alır. Dükkân hissesini de satışa çıkarır. Kazandığı parayla, araba alır. Kirli işleri karşısında her zaman, enkaza uğrar. Quanten’in açıklarını ortaya çıkarmak ister. Sevgilisi ile mutlu ve beraber olduğu anı ulaşmaya çalışır. Daha da ileri gider. Luster’in biletini yok eder.

Paskalya,

Dilsey birden fazla kişinin yaşadığı evde, insanları bir arada yaşamaları için gerekli zemini hazırlayan birisidir. İbadet etmek için, gittiği kiliseden döndüğünde, duyduğu seslerden, aile içinde öfke patlaması olduğunu anlar. Nitekim eve girdiğinde, Quanten annesinin paralarıyla evi terk ettiği için, bu tartışmanın yaşadığını anlar.

Jason kaçan Quanten’in peşine düşer. Aklına sevgilisi gelir. Karnaval’da olan sevgilisinin olabileceği bütün yerleri arar. Ona ulaşmak isterken, bir adamla dalaşır. Kanlı geçen bu kavgadan sonra yara alır.

Kitabın sonlarına doğru, yazar William Faulkner şu şekilde bitirir. Güçlü koşum atları olan fayton ile dolaşırlarken, atların hızını Luster artırır. Benjy oldukça tedirgin olur. Hatta korkudan bağırmaya başlar. Evin reisi Jason birden karşılarına çıkar. Derhal faytona müdahale edip durdurur. Luster’in suratına şiddetli bir tokat atar. Benjy yaşadığı bu durumdan sonra sakinleşmiştir. O anda elinde bulunan nergis çiçeği ile ilgilenir. Çünkü sapı kırılmıştır.

Eserin Konusu

Bakıldığında, Ses ve öfke konusu, karakterlerin bilincinde yaşanan olayların yazar tarafından hiçbir şekilde dokunulmadan kaleme alınmasıdır.

Compson ailesi ABD’nin güneyinde çok mutlu olmasalar bile, bir arada yaşarlarken, yaşadıkları durumlar karşısında, bir yaprak gibi dağılışı konu edilmiştir. Eserde, kafa problemi olan Benjy’in vicdan azabı çektiği konular ile, gururlandığı durumlar iç içe anlatılır. Mantığıyla hareket eden Quanten, ve uyanıklığı ile dikkat çeken Jason olmak üzere aile fertlerinin olaylar ve durumlar karşısında, hareketleri ve takındığı tavırlar anlatılır.

Canddy ve aşkları, emektar hizmetçi Dilsey ve onun yakını Luster bu olaylar örgüsünün içerisinde işlenen konulardır.

Eserin İncelemesi

Eserin bütününe bakıldığında, Ses ve öfke incelemesi olarak ele alırsak eğer, dört bölümden oluşan, dünyaya farklı gözlerle bakan, her karakterin gözlemleriyle anlatılmış bir eserdir. Dikkat çekici olan diğer husus, bilinç akışı tekniği uygulanarak yazılmasıdır. Dolayısıyla eserde, şimdiki zaman, geçmiş zaman ve gelecek zaman iç içe geçmiştir.

Sergüzeşt (Sami Paşa Zade Sezai) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Sergüzeşt

Gerçekçi bir dille yazılmış olan eserde köle ticaretine dikkatler çekilmiştir. Aynı zamanda Osmanlı döneminde, varlıklı insanların, kendilerinden daha zor şartlarda, yaşayan alt tabakadaki insanlar karşısındaki, tutum ve davranışları işlenmiştir. Bu esnada da nesiller arasında olan uçurumdan bahsedilmiştir. Eserin bölümleri aşağıdaki gibidir,

Eserin Özeti

Sami Paşa zade Sezai’nin eserine bakıldığında Sergüzeşt özeti Tophane’nin önünde vapur limana demirledikten sonra, gelişen olaylar silsilesidir. Henüz yolcular inmeye başlamışlardı ki, cariyeleri merak eden esir taciri, vapurun bölmelerini tek tek kontrol eder. Nihayet vapurdaki bölmelerden birinde, aradığını bulur. Para karşılığında insanı etkileyen, hoş ve güzel üç cariyeyi pazarlık karşılığında satın alır.

İçlerinden en ufağını zengin bir eve, yardımcı olarak yüklü para karşılığında sattı. Evin sahibesi, kendi yavrusuna karşı, oldukça muhlis ve yumuşak başlı iken, yardımcısına karşı bir o kadar haksız kaba ve nobran biriydi.

Dilber diye seslenilen ufak yardımcı, kül kedisi misali, günün ilk ışıklarıyla beraber, başlayıp durmaksızın, ilerleyen saatlere kadar hane halkı için çalışır, fakat buna karşın takdir edilmezdi. Dilber yaşadığı çileyi sonlandırmak üzere, el ayak çekilip de, sessizliğe bürünen evi gece yarısı terk eder.

Sergüzeşt özeti şöyle devam eder. Sokakta yorgun bedeni yaşadığı heyecana dayanamayıp, başının dönmesiyle yere yığılıp kalmıştı. Gözlerini açtığında kaldığı evin dışında, temiz çarşafları olan bir yatağın içindeydi. Aydınlık suratlı, sesi yumuşacık olan yaşlıca bir kadın ona dönerek kim olduğunu sorgulamaya çalışır.

İhtiyar, Dilberin yardımcılık yaptığı evin hanımıyla daha sonra görüşüp, kendisinde olan Dilber’i ondan para karşılığında almak ister. Sergüzeşt özeti devam ederken, kibirli sahibe, para karşılığında gelen teklifi kabul etmedi. Dilber’i işe geri dönmesini istedi.

İstemeyerek de olsa çaresiz Dilber kendisinden istenileni yaptı. Ve yardımcılık yaptığı eve geri geldi. Eve geldiğinde onu gizlice kaçmayı tercih ettiği için, ev sahibesi seherin karanlık vaktine kadar, dar ve karanlık bir bölmeye hapsetti. Cezası bitip de bölmeden kaldığı odaya geçince, gözlerindeki pınarlar kuruyuncaya dek ağlayarak, gözlerini kapattı.

Kaymakam olarak başka bir vilayete ataması yapılan, Mustafa Efendi’ye nakil işlemleri ve borçlarını kapatmak için bütçe lazımdı.  O da kendisine bütçe oluşturmak için, sahibi olarak Dilber’i bir başkasına para karşılığında vermeye kanaat getirdi. Borçluların kendisini rahatsız ettiği günlerden birinde, dayanamayan Mustafa Efendi, Dilber’i altmış beş liraya esir tacirine verdi.

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandırılan Dilber, yüz elli lira karşılığında satıldığı müşterisine teslim edildi. Dilber Oldukça varlıklı Mısır’dan gelmiş bir ailenin yanına yardımcı olarak gitti. Bundan sonra yaşayacağı evin dışarıda eğitim görmüş, uyumlu, sevecen iyi niyetli oğulları Ressamlık yapan Celal’ e işlerinde Dilber sürekli yardım edecekti. Celal zaman, zaman palyaço gibi Dilber’i süsleyip giydirip resmini çiziyordu. Bu muziplikleri Dilber’in canını sıkıyordu. Öyle ki bir gün mahrem yerleri açıkta kalacak şekilde, bir kıyafet giyerek onu resmetmek istedi.

Dilber’in biçare duruşu gözlerinden bir türlü gitmeyen Celal bey ona âşık olmuştu. Gizlice gece odasına gittiği, Dilber’in elinde kendi fotoğrafı ile uyuduğunu görünce oldukça şaşırır.

Evde davetlilerin eğlenip, ziyafetleri sona erince, herkes odalarına çekilmişti. Sıcaktan bunalan Dilber, hava almak üzere penceresi açıkken, karşısında Celal beyi görür. Kendisine niçin uyumadığını soran Celal beye, ona duyduğu ilgiyi açıklar. Onu çok sevdiğini ilan edecektir. Birlikte sohbet etmek üzere, bahçedeki verandaya geçerler.

Celal beyin annesi Zehra hanım, Dilber ve oğlunun odasını peş peşe kontrol edip de yerlerinde olmadıklarını görünce bu durumdan şüphelenir. O gece eve çağrılan bir kadın aracılığıyla, sabahın ilk ışıklarıyla Dilber evden apar topar uzaklaştırılır. Dilber’in evden gittiğini, fark ettiğinde, üzüntüden yataklara düşen Celal bey arkasından kara sevdaya düştü. Bir türlü toparlanamadı. Her yerde Dilber’i arıyordu.

Fakat ona ulaşamıyordu. Sergüzeşt özeti devam ederken, Dilber’de satıldığı, Cevher ağanın yanında hiç mutlu değildi. Kendisine mutsuzluğu sorulduğunda Dilber, Cevher ağaya yaşadıklarını anlatacaktı. Tam Cevher ağa Dilber’ e destek olacakken, evdekiler tarafından, parmaklıklar ardına kilitlenmiş olduğunu öğrenir. Onu kurtarırken kanlar içinde yaralanır. Sonrasında da talihsiz bir kazayla demir merdivenlerin altında Cevher ağa kalır. Ve ölür. Kendisi de evden kaçarken nehirde boğulur.

Eserin Konusu

Eserin tamamına bakıldığında Sergüzeşt konusu esasında bir cariyenin esir taciri aracılığıyla satıldığı evlerde yaşadığı, hayatlar ve durumlar anlatılmıştır. Kafkasya’dan hileyle İstanbul’a getirilen Çerkez kızı Dilber’in maruz kaldığı manen ve madden sıkıntılar, bir insanın yaşayamayacağı kadar talihsiz ve kötü durumlar karşısındaki duruşu işlenmiştir.

Olgun ve dik duruşta bir noktada, çekilen ve görülen sıkıntılar neticesinde, insanı intihara sürükleyebileceği eserde işlenmiştir.

Eserin İncelemesi

Eserin bütününe bakıldığında Sergüzeşt İncelemesi hakkında diyebiliriz ki, esaret ile yaşamak zorunda kalan insanlarında duygularının da olduğu, adeta bir mal gibi para, karşılığında hiçbir kimsenin alınıp satılamayacağı düşüncesi işlenmiştir. Sami Paşazade Sezai tarafından eseri 1889 de bastırılıp okuyucuya sunar. Ve kaleme alındığı yıllarda çok okunur ve sevilir.

Sergüzeşt kitabından çıkarılan sonuç dönemin toplumsal ve kanayan bir yarası olan köle tacirliği, realist bir yaklaşımla ele alınıp işlenmiştir. Konu bakıldığında oldukça dokunaklı ve hazindir. Sade bir dille, güncel hayatın gereklerine uygun bir dille yazılması da dikkatlerden kaçmamıştır.

Seksen Günde Devri Alem (Jules Verne) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Seksen Günde Devri Alem

Seksen Günde Devri Alem kitabı 1872 senesinde ilk olarak Jules Verne tarafından basılmıştır. Bu kitap çocukluk ve gençlik yıllarını konu alan bir romandır. Dünya edebiyatı içerisinde bilim kurgu ve macera arasındaki en iyilerdendir. Jules Verne ‘ye ait eserler arasında sevilen bir romandır. Jules Verne’inin bu romanı asıl yazma amacı 19. Yüzyıl içerisinde seksen gün içerinde tüm dünyanın gezilebileceğidir.  Jules Verne bu eseri ile hayal etmiş olduğu icatlar sayesinde bilim dünyasının müthiş bir ilham kaynağı oluşturmuştur.

Jules Verne aslında bir borsacıdır. Günlük olarak yazar yirmiden fazla gazeteyi okumaktadır. Bilimsel yazılarla ilgilenmeyi Jules Verne çok sevmektedir. Yazar bunların yanı sıra birçok alanda yapılmış olan deneyleri takip etmektedir. Jules Verne coğrafya ile de ilgilenmektedir. Jules Verne’inin bilim merakı doğrudan yapıtlarına yansımıştır. Bu eser bir iddia yapılması üzerine kurgu edilmiştir. Seksen günde dünya turunu yazar tamamlamıştır.

Seksen Günde Devri Alem Özeti

Phileas Fogg, çok zengin ve kibardır. İngiliz olan bu kişi aynı zamanda titiz ve dakik de bir insandır. Bu adam oldukça esrarengiz bir hayat sürmektedir. Evi Sevilla Row’da bulunmaktadır. Bu evde uşağı olan James Foster ile birlikte kalmaktadır. James Foster tıraş suyunu yanlış derecede getirmesinden dolayi işten atılmıştır. Bu atılan uşağın yerine Jean Paspartu adında Fransız asıllı bir uşak alınmıştır. Phileas gününü oturduğu evinde ve üye olarak katıldığı Londra’nın Reform Kulübünde geçirmektedir. O zamanlarda İngiltere’ye ait olan banka soyulmuştur.

O günlerde seksen günde dünyanın gezilmek için yeterli bir gün olup olmadığı tartışılmaktadır. Phileas Fogg dünyayı gezmek için seksen günün yeterli olduğunu savunmaktadır. Phileas Fogg’un bu iddiasına birçok itiraz yapılmaktadır. Bu tartışmaların ardından karşıt görüşte olanlarla Phileas Fogg iddiaya girmiştir. Phileas Fogg bu imkânsız olarak görünen iddiaya karşı sahip olduğu tüm mal varlığını ortaya koymuştur. Phileas Fogg hiçbir plan ve hazırlık yapmadan Dünyanın etrafını seksen gün içerinde dolanacaktır. Hava yolunu kullanması kesinlikle yasaktır.

Andre Stuart ve Banker Jhon Sullian ile iddiayı başlatmıştır. Fogg bu yolculukta yaşayacağı bir terslik sonucunda tüm servetinden olacaktır. Yanına yardımcı ve hizmetli olarak aldığı Jean Paspartu ile birlikte gerekli olan yolculuk hazırlıklarını yapmaya başlarlar. Fogg’un planına göre Londra ile başlayan yolculuğunu Süveyş Kanalında 7 gün içerinde tamamlayacaktır. Bu kısımdaki yolculuğunda ise tren ve vapurdan yararlanacaktır. Süveyş Kanalından Bombay’a ise 13 günlük vapur yolculuğu ile varacaktır. Bombay’dan başlayarak Kalküta kadar 3 gün içerisinde yolculuk yapacaktır. Bu yolculuğunda filleri ve treni kullanacaktır.

Kalküta’da başlayacak olan ve Hong Kong’da son bulacak yolculuğu ise 13 gün sürecektir. Hong Kong’da başlayan ve Yokohama’ya kadar olacak yolculuğunda ise vapuru kullanarak 6 günde tamamlayacaktır. Yokohama ve San Francisco arasını da vapur sayesinde 22 günde geçecektir. San Francisco’dan başlayarak New York’a kadar olan yolculuğunu 7 gün ile tren sayesinde tamamlayacaktır. Son yolculuğu ise New York ve Londra arasındadır. Bu yolculuğunu da tren ile 10 gün içerisinde yapacaktır.

Bu yolculuk hesaplaması ile 80 gün içerinde dünyayı dolaşarak iddia edilen vakitte kulüp içerisinde olacaktır. Bu planda Phileas Fogg hiçbir aksiliği hesaba katmamıştır. Onun yapmış olduğu bütün planları bozmayı bekleyen bir dedektif bulunmaktadır. Polis Hafiyeliği yapan Fix, Phileas Fogg’un İngiltere’nin Bankasını soyan kişi olduğunu ispat etmek istemektedir. Fhileas Fogg tesadüfi bir şekilde Bayan Auda ismindeki Hint Racasına ait kadın ile tanışmıştır. Bu kadın kocası ile birlikte yakılmak istenmektedir.

Bayan Auda ölmüş olan kocası ile birlikte yakılmak istememektedir. Phileas Fogg bu kadını da yanlarına almıştı. Dedktif Fix’ten kurtulmamanın yollarını aramaktadır. Dedektif onları takip etmektedir. Yaşadıkları birçok maceraların ardından İngiltere’ye dönmüştürler. Dedektif Fix geriye döndüklerinde onları tutuklatmıştır. Bankayı soymuş olan üç hırsızın üç gün öncesinde yakalanmış olmaları onları hapisten kurtarmıştır. Londra’ya 5 dakika geldikleri için 80 günde dünyayı gezse dahi iddiayı kaybetmiştir.

Fogg ile Bayan Auda birbirlerine âşık olmuşturlar ve evlenmek istemektedirler. Bu sırada aslında Londra’ya bir gün erken geldiklerini anlayınca tam vaktinde kulübe giderek iddiayı kazanmıştır. Bayan Auda ile evlenmiş ve büyük bir servetin sahibi olmuştur. Seksen Günde Devri Alem özeti bu şekildedir.

Seksen Günde Devri Alem Konusu

Seksen Günde Devri Alem Konusu Phileas Fogg’un 80 gün içerisinde dünyayı gezmesi sırasındaki maceraları oluşturmaktadır. Bu geziyi hiçbir plan çizmeden yapacaktır. Hava yolunu kullanmadan 80 günde dünyayı gezecektir.

Seksen Günde Devri Alem İncelemesi

Seksen Günde Devri Alem İncelemesi o günün şartları düşünülerek yapılmıştır. O dönemde Doğuda bulunan kadınlara cinsel obje olarak bakılmaktaydı. Dünya doğuyu ve batıyı içine alan bir yuvarlaktır. Eserde dünyayı gezerken aynı zamanda doğunun ve batının kültürüne de yer verilmektedir. İnsanların düşünce şekillerinin bulundukları bölgeye göre nasıl şekillendiği aktarılmaktadır. O dönem içerisinde aynı zaman da kilisenin insanlar üzerinde baskısı bulunmaktaydı.

Seksen Günde Devri Alemin teması bir iddia üzerine İngiliz ve çok disiplinli olan Fogg’un tüm servetini ortaya koyması pahasına 80 günde dünyayı dolaşmasıdır. Bu iddianın sonucunda Fogg başarılı bir servet sahibi olmuştur.

Sefiller (Victor Hugo) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Sefiller

Sefiller konusu anti monarşizm ve din üzerine yoğunlaşmış bir romandır. Bu konuların dışında siyaset, adalet olgusuna ve ahlak felsefesine de değinilmiştir.  Kitabın yazarı Victor Hugo’dur. 1862 yılına kitap yayınlanmıştır. Roman da toplamda yirmi dört kez uyarlama yapılmıştır. Kitap sosyolojik yönden ilk romandır. Kitap 1800’lü yıllarındaki Fransız halkını çok iyi betimlemiştir. Konulara arasındaki bağlantılar iyi kurulmuştur. Olaylar ayrıntıları ile okuyucuya aktarılmıştır.

Sefiller ana fikir olarak okuyucuya hapisten sonra insanların çektikleri zorlukların neler olabileceğini ve toplumun mahkumları nasıl dışladığını anlatmıştır. Roman aynı zamanda yoksulluk sorunun yarattığı sefilliğe de değinmektedir. Kitap her insanın içinde bir iyiliğin olduğuna vurgu yapmaktadır. İnsanın içinde var olan bu iyiliği ancak kendisinin keşfedeceğini vurgulamaktadır. Yaşamda karşılaşılan tüm olaylar insanları değiştirerek etkilemektedir. Roman Paris’teki mekanlarda geçmektedir. Romanın geçtiği zaman dilimi ise Fransız İhtilali’nin olduğu sonraki dönemdir. Olaylar 1815 ve 1832 yılları arasını kapsamaktadır.

Sefiller (Victor Hugo) Özeti

Sefiller özeti bu kısımda detaylı olarak anlatılacaktır. Jan Valjan, kürek mahkûmu olarak on dokuz yıl hapis yatmıştır. Hapisten çıktıktan sonra Tulondon Diny şehrine gelir lakin eski bir mahkûm olmasından nedenle kimse onu hanına almaz. Yaşlı bir kadın ona Psikopos Myrielin evine gidebileceğini söyler. Psikopos evine onu kabul eder. Birlikte yemek yerler ve geceyi orada geçirir. Sabah olduğunda Jan Valjan evde bulunan gümüş yemek takımları ve gümüş olan şamdanları alarak evden gider. Bir gün sorasında yakalanır ancak Psikopos eşyaları kendisinin ona verdiğini söyler.

Yaşanan tüm bu olaylar Jan Valjan’ı çok etkiler ve kimlik değiştirerek başka bir kasabaya yerleşir. Bu kasabada çok zengin olur ve kasabanın valisi seçilir ancak onun karanlık geçmişi peşini bırakmaz. Polis şefi olan Javer onun geçmişini araştırır. Jan Valjan ölmek üzere olan Fantin adındaki kadının son isteğini yerine getirmek üzere kadının başka bir yerde yaşayan kızı Kozeti yanına getirir. Birlikte kasabadan ayrılırlar ve Paris’te bulunan bir manastıra bahçıvan olarak saklanırlar. Sefiller ana fikri bu kısımda daha net anlaşılacaktır.

Kozet bu yeni kasabada büyür ve Mariusa adında genç cumhuriyetçi bir çocuğa âşık olur. Fransa’da devrim zamanlarıdır. Mariusa adındaki genç de bu devrime katılır. Mariusa ve Kozet birbirlerini çok sevmektedirler ancak Jan Valjan bu aşka karşıdır. Çünkü kızı gibi sevdiği Kozete bir şeyin olmasından endişe etmektedir. İhtilal başladığı zaman Mariusa çatışmaların birinde yaralanır. Vurulmak üzereyken onu Jan Valjan kurtarır. Mariusun bu kahraman davranışları karşısında Jan Valjan çok etkilenir.

Jan Valjan kızı olarak gördüğü Kozet ile Mariusa’nın evlenmesine izin verir. Çok yaşlanan Jan Valjan ölmeden önce bütün mal varlığını onlara bırakarak hayata veda eder. Sefiller özeti genel olarak bu şekildedir.

Sefiller (Victor Hugo) İncelemesi ve Karakterler Hakkında Genel Bilgiler

Sefiller kitabının kişileri ve özellikleri şu şekildedir,

Jean Valjean: Ekmek çalması nedeniyle 19 yıl boyunca kürek mahkumu olmuştur. Toplumdaki herkes tarafından mahkum olduğu için dışlanmıştır. Piskopos ile olan ilişkisi onu değiştirmiştir. Bu değişimden sonra herkese iyilik eden ve çevresi tarafından saygı görmeye başlamıştır. Gittiği her yeri güzelleştirmeye çalışmaktadır. Fantaine’nin kızı olan Cosette’yi evlatlık edinmiştir. Evlatlık edindikten sonra baba şefkatinin ne olduğunu öğrenir. Kitabın baş kahramanıdır.

Javert: Kanun ve kurallara çok sıkı bağlanan bir karakterdir. Geçmişi çok başarılı olan bir polis müfettişidir. Karakter yapısı çok katı bir kişidir. Yassı bir buruna sahiptir. Uzun saçlı ve çene yapısı geniştir. Toulon adlı hapishanede doğmuştur ve orada büyümüştür. Çok kuralcı bir insandır.

Cossette: Beş yaşına kadar Thanardier’in yanında olan hizmetçidir. Beş yaşından sonra ise Valjean’ın yanında yaşamıştır. Onunla birlikte kaçmıştır ve onu çok sevmektedir. Bu sevginin altında babasız büyümesinin etkisi bulunmaktadır. Çok güzel ve alımlı bir kızdır. Sabahın erken saatlerinde uyanmasından dolayı köyde bulunan insanlar ona tarla kuşu ismini takmıştırlar.

Fantine: Valjean’ın fabrikasında çalışmaktadır. Bir kadın olarak kızı için her türlü fedakarlığı yapmaktadır. Karakter yapısı olarak çok masum ve saf bir kadındır. Kendisi Cosette’nin annesidir.

Marius: Dedesinin yanından ayrıldıktan sonra çok sefalet çekmiştir. Cossette’e çok aşıktır ve öğrencidir. Hukuk eğitimi almıştır. Marius cumhuriyeti savunmaktadır. Okulunu bitirdikten sonra avukat olmuştur ancak mesleğini hiç sevmediği için eski kitapları çeviri yapmaktadır.Yoksulluk çekmiştir. Cosette ile evlenmiştir.

Eponine: Thanardier’in Marius’a deli gibi aşık olan kızlarıdır.

Gavroche: Paris’te sokaklardaki çete ve fahişelerle yaşayan bir çocuktur.

Thanardier Ailesi: Hanları olan ve para karşılığında her şeyi yapabilecek ailedir. Fantine’nin kızlarını emanet olarak bıraktığı ailedir.

Sefiller incelemesi genel olarak bu şekildedir. Roman sosyolojik yönden birçok şeyi açıklamaktadır. Kitabın dili oldukça anlaşılır ve sürükleyicidir. Kitabın anlatımı eğlencelidir ve anlaşılmayan sözcük sayısı yok denecek kadar azdır. Sefiller konusu gerçeği yansıtan bir romandır. Romanda kahramanların özellikleri okuyucuya açıkça aktarılmıştır. Olay örgüsü aktarılırken yalın bir dil kullanılmıştır.

Sefiller kitabının kişileri ve özellikleri detaylı olarak incelendiğinde hem Fransız İhtilali dönemine ışık tuttuğunu hem de dönem çerisinde yaşanan yoksulluğun romanda ustaca işlendiği görülmektedir. Romanda yer alan baş kahramanın mahkumların toplumda gördüğü baskıyı okuyucuya çok iyi aktardığı görülmektedir. Roman sosyolojik olarak çok iyidir.

Savaş ve Barış (Tolstoy) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Savaş ve Barış

Savaş ve Barış konusu genel olarak 1804 yıllarında geçen Çarlık Rusya ve Fransa arasında geçen savaş yıllarındaki olayları anlatmaktadır. Roman bireylerdeki iç dünyaları anlatmaktadır. Rus haklının düşüncelerini, tavırlarını ve sosyal hayatlarındaki ahlak ve düşüncelerini anlatmaktadır. Roman tarihi özellik taşımaktadır. Savaş, Rusya ve Fransa arasındaki mücadeleyi anlatırken Barış ise romanda işlenen aşları anlatmaktadır.

Savaş ve Barış soy ağacı geniş bir romandır. Roman bu dönem içerisindeki yaşanan ailelerin sosyal hayatları ile onların görünmeyen taraflarını aktarmaktadır. Romanda oldukça geniş bir soy ağacı kullanılmıştır.

Savaş ve Barış ana fikri Bolkonsky ve Rostov aileleri üzerinden yaşanan kişisel öyküleri anlatmaktadır. Bunun yanı sıra Fransa ve Rusya arasındaki savaşın insanlar üzerindeki görünümünü anlatmaktadır. Savaşın insanlar üzerindeki etkileri ve sosyal yaşantıları açıkça romanda işlenmiştir. Romanda geçen mekanlar ise Brodino, Moskova ve St. Petersburg şeklindedir.

Savaş ve Barış karakterlerinin özellikleri romanda birçok yönüyle savaşı gözler önüne sermektedir. Roman karakterlerinin savaş zamanında dahi değişmeyen kişisel çıkarlarını ve iki yüzlü davranmalarını anlatmaktadır.

Savaş ve Barış (Tolstoy) Özeti

Savaş ve Barış özeti genel hatlarıyla aktarılacaktır. Napolyon, Avrupa ve Rusya için büyük bir tehdittir. Rostov ve Balkonski ailesi Rusya’da oldukça nüfuz sahibi ailelerdir. Prens Bezulov bakıldığında yaşlı ve hastadır. Yakınları onun ölümünü beklemektedir. Tüm çocukları onun mirası nasıl dağıtacaklarını merak etmektedir.  Kont’un İlk ise Vasili Kuragin adındaki kişidir. Kuragin babasından geriye kalan vasiyetnameyi yok etmek istese de başarılı olamaz. İhtiyar adam ise bütün mal varlığını diğer oğlu Piyer’e bırakmıştır.

Savaş ve Barış soy ağacı içerisinde Piyer’i incelersek Piyer, Prens Bezulov adındaki nikahsız eşten doğan bir çocuktur. Babası onu nüfus kütüğüne almış ve oldukça yüklü mirasın varisi olmuştur. Nikahsız olmasından dolayı Moskova aristokratları tarafından pek saygın bir konumda değildir. Piyer Moskova sosyetesi tarafından birden ilgi görmektedir. Bu durum üzerinde tüm servetin ona kalmasının etkisi bulunmaktadır.

Prens Nikolai Bolkonski ve kızı Marya Smolensk’de yaşamaktadır. Oğlu Andre evlenmiştir. Oğlu ise Petespurg’da yaşamaktadır. Nataşa Rostov Andre’nin eşi Liza’nın kuzenidir. Andre ve eşi Liza’nın mutsuz bir evliliği vardır. Mutsuz olmasından dolayı hamile eşini babasının yanına bırakarak 1805 yılında olan seferberliğin ardından Rus ordusuna dahil olmuştur. Aile maddi olarak sıkıntı içerisindedir. Bu yüzden çocuklarının zengin birisiyle evlenmelerini istemektedir.

Savaş ve Barış konusu itibarıyla aynı zamanda savaş yıllarını da anlatmaktadır. Napolyon, Rusya’nın içinde ilerlemeye başlamıştır. Bu savaşta Andre,Nikola ve Denisof gibi pekçok aristokrat da  dahil olmuştur. Rostov ailesi iyi niyetli soylu bir ailedir.  Ailenin yeğeni olan Sonya ise çocukluğundan beri Nikola’ya aşıktır. Nikola, 1805 yılında subay olarak Avusturya’ya gitmiştir. Bir çatışmada yaralanmıştır. Nikola birkaç savaşa katılan iyi bir harp subayıdır.

Petersburg sosyetesinin sayılı ismi olan Prens Vasili, Güzel kızı olan Elen ile Piyer’i evlendirmek istemektedir. Savaş ve Barış karakterlerinin özellikleri bu kısımda daha net açıklanacaktır. Vasili Kuragin bir balo düzenler ve kızı Elen ve Piyer baş başa kalır. Balo esnasında Elen, Piyer’i elde eder. Elen, Piyer ile evlenmeyi başarmıştır. Elena aslında tutkularına düşkün olan sosyetenin önde gelen isimlerinden birisidir.

Fransızlar taarruza geçerek Osterlitz’e kadar gelmiştir. Osterlitz savaşında Rusyalar çok ağır bir kayıp vermektedir. İmparator ise yaralanmıştır. Savaş ve Barış soy ağacı üyelerinden olan Prens Andre ise savaş alanında kalarak Fransızlar tarafından esir alınmıştır. Piyer’in evliliği eşi Helan hakkında duyduklarından dolayı iyi gitmemektedir. Dolokof’un Elen’i kirlettiği söylentileri kendisini çok huzursuz etmektedir.

Piyer, Dolokof ve Eleni bir gün aynı sofrada yemek yemektedir. Piyer, Dolokof’un elinde olan pusulaya bakmak ister. Bu pusulayı ona karısı Elen’in verdiğinden şüphe duymaya başlar. Dolokof kâğıdı Piyer’e vermeyi istemez. Piyer, Dolokof’u düelloya çağırır. Bu düello donrasında Dolokof yaralanmaktadır.  Bu olay sonrasında Piyer karısını terk eder. Savaş ve Barış ana fikri bu kısımda ortaya çıkmaya başlayacaktır.

Andre’nin esir düştüğü haberi evine ulaşmıştır. Karı Liza’nın ise doğumu yaklaşmıştır.  Kısa bir süre sonra Andre tam olarak serbest bırakılarak eve döner ve karısı Liza doğum yapar. Liza doğum esnasında ölür. Bebek ise sağ kalır ve bebeğe Nikola adı verilir. Çar ve Napolyon arasında anlaşma sağlanmıştır ve savaşa ara verilmiştir. Piyer, Petersburg masonluğunun üyeleri arasına girmiştir. Bu olaylar sonrasında Elen’i affetmiştir.

Savaş ve Barış incelemesi

Kont Uya Andreiç’in balosunda kızı Nataşa ile karşılaşır. Nataşa ile birkaç kez dans eder. Nataşa’ ya âşık olmuştur. Pierre ve Andrey yakın arkadaştır. Andre ilk olarak annesine konuyu açıklar. Nataşa’nın annesi bu olayı kabul eder. Babası Nataşa’nın evliliğine karşı çıkmıştır.

Rusya ve Fransa arasındaki savaş yeniden başlamıştır. Piyer Bozukof ve Prens Andrey Bolkonski savaşa tekrar gider. Prens Andrey, savaşta ağır yaralanır. Nataşa ve Prens Andrey aşkı yeniden canlanır. Yaraları sarılmak için Nataşa evine getirilir. Prens Andrey yaraları tedavi edilemez ve ölür. Piyer Bozukof, Prens Andrey’in Öldüğünü öğrenir ve çok üzülür. Piyer, Nataşa’ya olan aşkını ilan eder ve evlenirler. İkili bu birliktelikten çok mutlu olurlar. Savaş ve Barış özeti genel hatlarıyla bu şekildedir.

Salah Birsel Hayatı ve Eserleri

Salah Birsel

Balıkesir’in Bandırma ilçesinde 1919 yılında hayata gözlerini açtığında Salah Birsel Hayatı ve Eserleri başlangıcı oldu. 1931 de eğitim hayatına Bandırma’ da öğrenim görerek başladı. Sanatçı bir aileden gelmekle birlikte, Saint Joseph Fransız okulunda orta öğrenimini görmüştür. İzmir Erkek Lisesi’nde de 1937 yılında liseyi okuyarak mezun olmuştur.

İstanbul Üniversitesini kazandığında, Salah Birsel bölüm tercihi Hukuk Fakültesi idi. İki yıl okuduktan sonra karar değiştiren sanatçı, Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü okur. Ve bu bölümden 1948 de mezun olur. Mesleğe erken atılan sanatçı üniversite devam ederken, Fransızca eğitmenliğinde de bulunmuştur.

1946 da İnsanlara yazılarıyla ulaşıp dokunabilmek adına, Yenilikler diye bir dergi kurdu. Memuriyeti Türkiye İş Bankasında verdiği hizmeti bakımından takdir edilir. İş müfettişliği görevinin başına 1955 de İstanbul ilinde geldi. Kütüphane müdürlüğüne de İstanbul Fakültesinde geldiğinde tarih 1956 idi. 1960 da Fransızca çevirmenliğine tercih edildi. 1954 de Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliği yaptığı dönem büyük başarılara da imza attı

Basımevi müdürlüğünü yaptığında, tarihler 1961 idi. Aynı zamanda meslek hayatının da son dönemiydi. Çünkü bu görev sona erince emekli oldu.

Sanatçı İstanbul’a emeklilikle beraber gelip, vefatına kadar burada yaşamıştır. 1999 yılında ölümüyle birlikte Salah Birsel Hayatı ve Eserleri sona ermiştir. Kabri Feriköy mezarlığına gömülmüştür.

Edebi Karakteri

Selahattin Birsel kimliğiyle de tanınan sanatçı, mizahi anlamda kaleme aldığı şiir ve denemelerle Türk Edebiyatına renk katmıştır. Geniş bir insan profiline sahip sanatçı, akılcılığı ve hazır cevaplı yanıyla üslup anlamında çığır aşmıştır.

Onun için duygu ön planda olan bir şey değildir. Mantık çerçevesinde, durumlara yaklaşır. Salah Birsel edebi kişiliği, kendine münhasır yalın bir dil anlayışı ile eserlerinde göze çarpar. Devrinde var olan edebi akımları, eserlerinde kullanmayı ısrarla kabul etmemiştir. İnce zekasıyla dili işleme tekniği takdire şayandır.

Yazılarının türleri deneme, roman, şiir, inceleme eleştiri şeklindedir. Denemelerinde başarıyı 1970 ve sonrasında kazanmıştır. Eserlerinde yazar, eski zamanlardaki İstanbul ve hayat tarzını konu almıştır. Özetlemiş olursak,

  1. Serbest şiir tekniğinden istifade edilerek yazılarını yazmıştır.
  2. Şiirlerini henüz kaleme almaya başladığında kendisine örnek olarak Nazım Hikmet’i almış. Ondan esinlenmiştir.
  3. Lirik şiirine itibar etmemiş mantığa yer vermiştir.
  4. Her bir şiiri için ayrı bir üslup kullanmış olup, benzer bir şey yazmamıştır.

Salah Birsel Eserleri

Sanatçı şöhretini 1970 ve sonrasında Denemelerinde yakaladı. Az tercih edilen sözcüklerle yazılan eserlerde, geçmişten gelen deyimlerle birlikte nev-i şahsına münhasır, söylemlerle süsledi. Sade bir Türkçe ile tüm eserleri yazıldı. Salah Birsel eserleri deneme, günlük, roman, inceleme eleştiri ve şiir dalında yazılmıştır. Bunlardan şiir şu şekildedir.

Şiir:

En önce şiir yazarak Edebiyat dünyasına eserler katan sanatçı halk şiirini benimsedi. Sonraları sade Türkçesi ile aldığı eserlere kendinden renk katarak yazmaya devam etti. Böylelikle ortaya Salah Birsel şiirleri çıktı. Coşkuyla yazdığı şiirlerde, zaman zaman hüzünde denk gelir. Fakat dil seçimi her halükârda moderndir. Bazı örneklerini maddelemiş olursak,

  1. Köçekler
  2. Varduman
  3. Sevdim Seni Ey İnsan
  4. Yaşam Sevinci
  5. Rumba da Rumba,
  6. Kikirikname
  7. Haydar Haydar

Aşksız:

Zamane aşklarının eskisi gibi kaliteli yaşanmadığını dillendiren şair, mısralarda aşkın fiziksel beklentiyi karşılamadan öteye gidemediğini, hüznün aşkı besleyen bir öğe olmasına karşın, aşk için eskisi gibi gözyaşı bile dökülmediğini yazmıştır. Eskisi gibi insanların sevgililerini yollarda beklemeyecek kadar sabırsız, sözlerin tutulmadığı, aşkı için insanların hatıraları arasında gül kurutmadığını, isteksiz ve zoraki aşklar yaşandığı yazılmış. Eskisi gibi şiirlerde aşklar nakşedilmiyor. Hatta eski şairler bile anılmıyor. Bunun yerine salonlarda dans eden bir gençlik kaldığını şair yazmıştır.

Sevecen:

Sanatçı gençlik yıllarını hayal ettiğinde, kalbinin artık hızlı çarpmadığını, tüylerini diken, diken eden ve onu heyecana getiren bir şeyinde kalmadığını yazar. Mutlaka bir gün her insanı hazin bir son beklediğini, toprağa başkaları tarafından teslim edileceğini yazmış. İnsanlar yaş alınca, formlarından düştüklerini çoğu kez kilo aldıklarını, ya da vücutlarında türlü değişiklikler olduğu aşkın eski heyecanı kalmadığını, sevecen ruhluda olsa insan, eşlerin sırt sırta uyumaya başladığı işlemiş. Gençlik yıllarını hatırlayarak teselli bulması gerektiği, konusunda şair kendine telkinde bulunmuştur.

Denemeler:

Sanatçı tarafından, denemeler yazılırken sözcükler arasında sihirbazlık yapılıyor. Kelimeler o kadar farklı şekilde kullanılıyor ki, yazıyı okunurken bıkkınlık uyandırmıyor. Okuyucuyla sohbet havasında, kâh güldürüp, kâh düşündürecek şekilde ele alınmış eser ile ilgili örnekler şöyledir,

  1. Yanlış Parmak
  2. Günlük
  3. Nezleli Karga
  4. Şişedeki Zenci
  5. Kurutulmuş Felsefe Bahçesi
  6. Bir Zavallı Sarı At
  7. Hacivat Günlüğü
  8. Halley Kimi Kurtarır

Kahveler Kitabı:

Sanatçı kahvehanede, edebiyat için bir araya gelmiş şairlerin, yazarların tıpkı halk ozanları gibi tatlı atışmalar yaparak ortaya çıkardıkları sohbeti ele almış. Sahnede Ahmet Rasim, Süleyman Nesip var. Ahmet Rasim’in Servet-i Fünun edebiyatına karşı çıktığını, batıya bu kadar düşkünlük olmaması dile getirmiştir. Hatta Servet-i Fünün edebiyatı temsilcilerinden Hüseyin Siret’ in şiirinin imitasyon olduğunu savunurken, Süleyman Nesip Servet-i Fünun edebiyatı temsilcisidir. Ve bu akımı savunur. Oldukça samimi bir dille sohbet ortamında, yazılan okurken insanı kendine çeken bir eserdir.

Sait Faik Abasıyanık’tan Seçme Hikayeler

Sait Faik

Sait Faik Abasıyanık’ın Seçme Hikayeler kitabı, çeşitli eserlerinde geçen hikayelerden bir kısmının yer aldığı kitabı altında yirmi adet hikâye mevcuttur. Seçme Hikayeler özet ve kitapta yer alan hikayeler şunlardır,

  • Çamaşır İpleri ve Don Gömlek Hayaletleri.
  • Ben Ne Yapayım?
  • Havuz Başı, Uzun Ömer.
  • Kraliçenin Evinde.
  • Açık Hava Oteli.
  • Bir İlkbahar hikayesi
  • Fındık hikayesi.
  • Diş Ağrısı Nedir Bilmeyen Adam hikayesi.
  • Eftalikus’un Kahvesi.
  • Sinağrit Baba.
  • Son Kuşlar.
  • Sivriada Geceleri, Sivriada Sabahı, Haritada Bir Nokta, Serseri Çocukla Köpek, Bir Kaya Parçası Gibi, Hişt, Hişt! Dülger Balığının Ölümü gibi Sait Faik Abasıyanık’tan popüler hikayelerinden oluşmaktadır.

Sait Faik Abasıyanık’tan Seçme Hikayeler Özet

Stelyanos Hristopulos Gemisi

Hikâyede, bir Rum balıkçı vardır ve bu Rum balıkçının torunu vardır. Torunu Trifon ile beraber 1 metre uzunluğunda bir gemi yaparlar. Trifon bu gemiye dedesinin ismini vermiştir. Gemiyi suya saldıktan sonra Burgaz adasındaki diğer çocuklar Trifon’u taşlamaya başlar ve bunun sonucunda gemisi de batar.

Zemberek

Hikâyede bir sınıfta saat sahibi olan tek bir kişinin hikayesi anlatılır ve adı Celil’dir. Sınıfta Celil’den başka kimsede saat olmadığı için derslerden sıkılan öğrenciler sürekli Celile dersin bitmesine ne kadar kaldığını sorarlar. Bir gün bir derste son derece sıkılan öğrenciler sürekli Celil’e saat sorarlar. Bir süre sonra dersin hocası, Celil’e kaç dakika kaldığını söyle de ben de kurtulayım der. Üzgün bir şekilde, efendim saatin zembereği kırıldı der. Bunun üzerine Celil’in lakabı Zemberek olur.

Çamaşır İpleri ve Don Gömlek Hayaletleri

Hikâyede olaylar bir mahkeme salonunda geçmektedir, bir kişi çalmış olduğu pardösüyü “acil para lazım” diyerek arkadaşına düşük bir ücrete satmaktadır fakat pardösü sahibi ve elbiselerinin çalındığını düşünen diğer bazı kişiler gencin üzerinde pardösüyü görünce onu şikâyet eder. Mahkemede genç sorgulandıktan sonra masum olduğu ortaya çıkar. Hikâyenin sonunda Sait Faik Abasıyanık, suçlu olan gencin iç dünyasına iner ve bir çözümleme yaparak okuyuculara aktarır.
Ben Ne Yapayım?

Gazetelere yazı yazıp geçimini sağlayan kahraman bir işyeri açmaya karar verir sonrasında eskiden babası ile iş yapmış ve geçmişten biri babasını dolandırmış kişi mektup yazar oğlunun bir işyeri açacağını duyduğunu ve ortak olmak istediğini söyler. Baba ve oğul bu teklifi düşünürler ve kabul ederler. Kahraman babasının parasıyla dükkân açar ve babasının eski ortağını yanına alır fakat ortak dolandırıcıdır. Bir gün üst katta dolaşırken çuvalı kontrol eder ve içinde ceviz olduğunu görür. Ortağına sorunca bazı kişiler bıraktı diye cevap alır. Sabah olunca babası ile dükkâna gelir fakat ortak olduğu kişi dolandırmıştır.

Fındık

Sokak köpeklerinin çoğalmasını engellemek isteyen ve onları öldürmek isteyen zehircilerden birisinin elinden kaçmayı başaran Fındık, zehircinin yakalanacaklar listesine girmiştir. Zehirci onu yakalamak için bir köfteyle köpeği kandırmayı denemiş fakat köpek köfteyi yememiştir. Zehirci, çöpçü ve Fındık’ın arasının çok iyi olduğunu görür ve çöpçüyü zehirli köfteyi Fındık’a vermesini istemektedir. Eğer vermez ise onu kasabadan sürmekle tehdit etmiştir. Çöpçü köfteyi Fındık yemeden denize fırlatır ve bu yüzden Fındık köfteyi yemediği için zehirci tarafından dayak yer.

Sivriada Sabahı

Sivriada Geceleri hikayesinin ikinci kısmıdır ve devamını konu almış olan hikayedir, genç anlatıcımızın geç uyanması ve Kalafat’ın sinirlenmesi ile başlar, balıkçılarımızın hayatlarını kazanmak için bir günün sabahında ve akşamında nasıl didinerek geçirdiğini anlatarak sürer gider. Hikâyenin büyük bir kısmında balık avlama, tavşan yakalama, yumurta toplama sahneleri anlatılmaktadır.

Serseri Çocukla Köpek

On yaşında bir sokak çocuğunu ele alır. Çocuk iki aylık köpek ile gece vakti yürürken Galata’nın sokağından geçerler ve köpek sürekli havlar. Çocuk köpeğin şarkı söylemesini istediğini anlar ve çocuk köpeğe şarkı söylemeye başlar. Köpeklerin insanları en iyi anlayan hayvan olduğunu bu hikâyede anlamaktayız.

Sait Faik Abasıyanık’tan Seçme Hikayeler Konusu

Seçme Hikayeler Konusu, genel olarak Sait Faik Abasıyanık genel eserlerinden alıntı yapılmış hikayeleri konu alır. Beğenilen ve sevilen bu hikayeler, türünün hikâye ve öykü alanında önemli eserlerdir. Bazı hikayeler seçme hikayeler olarak yayınlanır. Birçok konu hakkında yazılan bu hikayeler konusu açısından pek çok dersi bize vermektedir. Bu derslerden bazıları.

  • Hayvan sevgisinin önemi.
  • Aile ilişkilerinin önemi.
  • Yalnızlık.
  • İnsanlara olan güveni gibi birçok konuyu ele almaktadır.

Sait Faik Abasıyanık’tan Seçme Hikayeler İnceleme

Sait Faik eserlerinde hep akıcı bir dil kullanır. Gösterişten uzak ve gayet sade ve akıcı bir anlatım ile beraber hikâyelerden süsten ve gösterişten uzak bir şekilde anlatıcıya anlatır. Seçme Hikayeler inceleme genel olarak,

  • Sait Faik Abasıyanık Seçme Hikayeleri verilmek istenen duygu tam anlamıyla yansıtılmaktadır ve hikâye sonunda bir ana fikir çıkarmak mümkün
  • Mesela Fındık hikayesini konu alırsak, hayvanlara karşı yapılan bir vahşet ve bu vahşetin arasında hayvanları seven ve koruyan insanların varlığıdır.
  • Ben Ne Yapayım hikayesinde, yazar güveni ele alır. Eskiden dolandırıcı olan bir kişiye tekrar güven sonucunda yine dolandırılması anlatılır.
  • Kitabın sonlarına doğru balıklara, kuşlara, çocuklara ve ağaçlara üzüntü duyulur çünkü, Sait Faik Abasıyanık hikayelerinde doğa, çocuk ve hayvan konularını ele almıştır.
  • Sait Faik Abasıyanık hikayelerini genelde hep bir mutlu son ile bitirmektedir.
  • Hikayelerde genel olarak hayvanın insanları anlaması ve konuşması gibi epik olaylar yer almaktadır.

Sait Faik Abasıyanık Hayatı ve Eserleri

Sait Faik Abasıyanık

1906 yılında Adapazarı’nda hayata gözlerini açmasıyla Sait Faik Abasıyanık hayatı ve eserleri başlangıcı oldu. Abası oğulları olarak bilinen ailelerinden babası Mehmet Faik, annesi ise Makbule hanımdır. Anne tarafı bilindik ve zengin bir aileden gelmekteydi. Pederi ise, belediye başkanlığı yapmış. Savaş yıllarında istiklal madalyası almaya layık görülmüştü.

Sanatçı validesinin üzerine aşırı düşkünlüğünden zaman, zaman sıkılırken babasının da ona karşı duyarsız davranıp, yokmuş gibi davranış sergilemesi, arasında karışık duygularla büyüdü.

Eğitim hayatına Rehber-i Terakki Okulunda başlamış olsa bile ansızın Kurtuluş Savaşının patlak vermesiyle ailecek İstanbul’a yerleşen Abasıyanıklar, okulun naklini de buraya almışlar. Eğitime Sait Faik Abasıyanık İstanbul Sultanisi adlı okulda devam etmiştir.

Arapça öğretmenine yaptığı muziplik kendisine pahalıya mal olmuştur. Sanatçı böylelikle İstanbul Erkek Lisesi’nden kovulup, nakli Bursa Erkek Lisesi’ne alınmıştır. Yüksek öğrenimine, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde başlamış olsa bile, iki yıl içerisinde eğitime ara verip, Lozan’a Ekonomi okumaya gitmiştir. Sanatçı sevemediği İsviçre’yi uzun sayılmayacak bir zaman, sonra bırakıp Fransa’ya uçtu. Grenoble’ de eğitim görmeye başladıysa da burada okulunu tamamlamak nasip olmadı.

Sait Faik Abasıyanık hayatı bakıldığında yarım kalmışlıklarla doludur. 1933 yılında yurda dönüş yapıp, İstanbul’da Türkçe ders hocalığına başladığında da mesleği yarım bırakıp, babasının yönlendirmesiyle ticaret hayatına başlamıştır. Fakat sonuç ne yazık ki, diğerlerinden farklı olmayıp, ticarette de dikiş tutturamamıştır.

Sanatçı en çok şiir yazmayı sevdi. Öyle ki lise yıllarında kaleme aldığı eserleri vardır. Uçurtmalar adlı öyküsü 1929 da eser halini aldı. Dönemin prestijli gazetelerinden Milliyet’te Sait Faik Abasıyanık eserleri gerekli yerini aldı.

Fikirlerini yazmanın dışında, herhangi bir mesleki dalda başarı gösteremeyen sanatçı, yaşadığı sürece babasından kalan bırakıtlarla geçinmiştir.

1954 siroz hastalığı nedeniyle vefat ettikten sonra Sait Faik Abasıyanık hayatı ve eserleri sona ermiştir.

Edebi Karakteri

Düz yazıları ile tanıdığımız sanatçının Sait Faik Abasıyanık edebi kişiliği bakıldığında, toplumu ve içinde yaşadığı dünyayı, keskin gözler yerine, daha ılıman ve insancıl olarak ve ara renklerle bakmayı başarmıştır. Hikayecilikte modern bakış açısını benimsemiştir. Yurtdışında uzun yıllar bulunmasına, karşın burada vakıf olduğu hiçbir şekilcilikten, etkilenmemiştir. Hikâye, röportaj şiirin dışında roman dalında da eserleri vardır.

Geçmiş öyküler gibi eserlerinde olaya bakmaktan ziyade, durumdan etkilenir. Sanatçının eserlerinde kendi yaşamından kesitleri bulmakta mümkündür. Göçebe ruhunu ve hayatını duygularını özellikle hikayelerine çokça işlemiştir. Özel yaşantısı ve şartları gereği elit kesimi yazmak yerine, o varoş dediğimiz, kimsesiz yoksul insanları işlemeyi eserlerinde daha uygun bulmuştur.

Eserleri sohbet havasında, senli benli ve yalın ve duru yazılmıştır. Bilinen diğer özellikleri şöyle sıralanmıştır.

  1. Kötülük, zülüm, riyakarlık yerine daha hümanist yaklaşan durumlara olumlu bakan iyilikleri işleyen eserleri kaleme almıştır.
  2. Sanatçı öykü dalında verdiği eserlerle bilindi. Bilhassa eserlerinde İstanbul’da sokakta kalan ve yaşayan kimsesiz, bohem insanlar kaleme alınmıştır.
  3. Geçmişte var olmuş öykülerden uzakta eserler yazmıştır. Eserler okunduğunda üslubu ve dili açısından, öykü dalında yazılmış, diğer yapıtlarla arasındaki fark hemen hissedilir.
  4. İzlenimleri sayesinde yazdığı eserlerde, çekici yalın ve sürükleyici bir dil kullandığı gözlerden kaçmamıştır.

Sait Faik Abasıyanık Eserleri

Sanatçının bilinenin dışında, farklı bir tarzda kaleme aldığı, öykü ve romanın dışında şiirleri de vardır. Fakat kendisi bilhassa, durum öykücüsü olarak bilinir. Servet-i Fünun, Yaprak, Yenilik, Varlık isimli dergilerde eserleri yer aldı.

Ömer Seyfettin, Refik Halit Kalay, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal, Sabri Ertem gibi sanatçıların etkisinde başlarda kalmış olsa da kısa sürede kendi üslubunu oluşturup durum öykücüğünde eserler yazmaya başladı. Sait Faik Abasıyanık eserleri listelersek,

Öykü:

Öykülerinde sanatçı, insan sevgisini ve iyiliği işledi. Kendi hayatından kesitleri eserlerine yansıttı. Öykülerinde zamanla kişiler artınca, daha şiirsel yazmaya başladı. Ezilen, zorluk içinde yaşayan insan resimlerini bir dönem yazdı. Sanatçının eserlerini sıralarsak,

  1. Şahmerdan
  2. Havuz Başı
  3. Alemdağ’da Var Bir Yılan
  4. Semaver
  5. Tüneldeki Çocuk
  6. Mahalle Kahvesi
  7. Lüzumsuz Adam

Semaver:

Annesiyle yaşadığı güzel anıları olan Ali’nin Halıcıoğlu’nda geçirdiği işçilik yıllarını ele alır. O uyurken annesi tarafından, ateşi tüttürülen sıcacık semaver çayı ve hazırlanmış kahvaltı kokuları ile her sabah uyanan Ali işe giderken oldukça mutlu bir şekilde evden ayrılır. Semaver çayı, aile için artık

Sembolleşmiştir. Ali kafasında, kendisine fabrikada yapılan bütün haksızlıkları semaver çayı ile umursamıyordu. Ansızın annesini, kaybeden Ali için, semaver çayı bu ölümle birlikte tarih olmuştur.

Roman:

Güzelliğin ve iyiliğin temeli, insana değer verip onu yüceltmekle, sağlanabileceğini, kendisine ilke edinen sanatçı, romanlarında bu estetik duygu ile yazmıştır. Konularında, çok küçükken, yaşadığı ve mutlu anılar ve durumlardan da bahsetmiştir. Varlıklı geçen çocukluk yılları olsa bile, babası tarafından eksik sevgi ile büyümüştür. Bu durumu şair romanlarına işleyecektir.

Kayıp Aranıyor:

Zenginlik içinde büyümüş olan Nevin bu şartların getirmiş olduğu imkanları fazlasıyla yaşamıştır. Babası eskiden konsolos olan Nevin, mutluluğu yaptığı evlilikte yakalayamamıştır. Sevgiyi bulamadığı eşinden dolayı mutsuzdur. Kocasının ona ihanet ettiğine şahit olur. Bu anlamda çevresi tarafından kınanır. Konuşma üslubu ve rahat tavırlarından ötürü, ailesi Nevin’i suçlar. Olaylar romanda bu şekilde sürüp gidecektir.

Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Sahnenin dışındakiler

Ahmet Hamdi Tanpınar 1950 yılında eseri bitirse, aynı yıl İstanbul gazetesinde lanse edilse bile, ancak ölümüyle birlikte 1973 yılında kitapçıların raflarında yer almıştır. Sahnenin dışında olan tarafta bilime öneme veren insanlar ve daha ucuz yaşayan halkın güncel yaşantısı ile sahnenin içinde kalan kısmında, Kurtuluş Savaşı’na destek olan ruh vardır.

Eserin Özeti

Tarihler 1920 yılını gösterdiğinde, öğrenim hayatı için Cemal İstanbul’a gelir. Altı yıldan sonra geldiği bu şehirde, Üniversite’yi okuyabilmek için, bir akrabasında kalması gerekir. Sahnenin dışındakiler olay örgüsü şöyle devam eder. Her bir noktası düşmanın elinde olan İstanbul ona ümitsizlik verecektir. Sokaklar İngiliz, İtalyan ve Fransız askerleri ile doludur.

Cemal küçüklüğünün geçtiği muhite gider. Bir zamanlar ailesi ile yaşadığı mahallede, eski yapıların tamamı imha edilmiştir. Sonra Cemal Elagöz Mehmet Efendi mahallesinde iken, başından geçen durumlar ve hayatına girmiş insanlar gelir, birden gözünün önüne.

Vefa Lisesi’ si öğretmenlerinden eğitim alırken, kendilerine komşu olan Sabiha’yı gizli seviyordu. Sonra Sabiha’nın babası geldi aklına. Nasılda karısının mal varlığını, eğlence köşelerinde tüketerek, Sabiha ve ailesini perişan etmişti. Kudret bey, İhsan bey düşer aklına bir ara.

Cemal İhsan’la yaşadıkları gelir gözlerinin önüne. Edebiyat, tarih üzerine sohbetleri Avrupa’dan gelmiş olan İhsan nasılda güzel yaparlardı. Cemal bilgisini hayranlıkla karşıladığı İhsan’ı, Osmanlı’nın durumu ile yaptıkları sohbetlerde, Türkçülüğü mevzu etmeleri aklına düşer.

İtalya’da konsolosluk görevi bitince Kudret bey, İstanbul’ a gelir. Yaşadıkları muhitin insanı olarak, sonrasında Cemal ve Sabiha için çok faydalı olur. Sabiha bir dönem batılı kadınların hayatlarına İhsan aracılığıyla vakıf olur. Onlar gibi yaşamak ister. Tiyatro ve aktörlüğe gönül verir. Matmazel diye bir kadından feminist düşünce akımı ile ilgili bilgiler duyar. Tüm bunlardan İhsan mutlu olmaz. Aynı şekilde babası da bu davranışlardan rahatsızlık duyar. Onu herkesin içinde döver.

Bir ara babasının ataması İstanbul dışına çıkınca, Cemal’de muhitinden uzaklaşır. Ve bir daha Sabiha’yı görmez. Tüm bu anıları hatırlayınca Sabiha’yı aramaya başlar. Bunun için önce İhsan’ın yaşadığı yere gider. Onu güzel karşılayan İhsan’ın, yanında Muhsin bey birkaç yakın dostu daha mevcuttur. Sahnenin dışındakiler bakış açısı şöyledir.

İttihat ve Terakki tarafı ve Padişahlık rejimine destek veren iki taraf, karşı karşıyadır. Elbette Cemal örgütsel olarak, İttihat ve Terakki’yi tercih eder. Örgütte aldığı ilk vazifesi Cemal’in, Damat Nasır Paşa’ya ait hatıratı İhsan’a ulaştırmaktır.

Görevini icra etmek üzere Nasır Paşa’nın evine konuk olur. Paşa’nın evinde, birden fazla insan tipiyle karşılaşır. Ve İstanbul’ da yaşananların arka planını bu evde görmektedir. Amacı, Sabiha’ya bir şekilde ulaşmaktır. Onun zenginliği ile tanınan Muhtar diye biriyle dünya evine girdiği söylentisi kulağına çalınmıştır.

Sakine hanım ve Tevfik beyler aracılığıyla Sabiha’ya dair söylentiler eline ulaşır. Sakine hanım ve Tevfik bey Nasır Paşa’nın evinde, kalan Cemal’in sonradan tanıştığı insanlardır. Validesi kahrından ölen Sabiha’nın babası da eğlence alemindedir. Sabiha’nın kocası Muhtar pis işlerle uğraşan kayınpederinin elindekileri ondan tırtıklayan biridir.

Sabiha’nın evliliğinde aradığını bulamadığını duyan Cemal, Sabiha’yı içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için onu fellik, fellik arar. Fakat kendisine ulaşamaz.

Vatan için İstanbul’da önemli bir adım atamayıp, bir de Sabiha’ya ulaşamayınca, Cemal’in morali düşecektir. Bu sıralarda Sabiha ile arası iyi olmayan kocası Muhtar, kayınpederi Süleyman beyle ters düşmeye başlayacaklardır.

Cemal’in Nasır Paşa ve aile hayatı ile ilgili, ikili görüşmeleri sürmektedir. Her ne kadar bazı çevrelerce bu durum çok hoş karşılanmazsa bile. Yaşanan siyasi olaylarla birlikte motivasyonu düşen Nasır Paşa, Cemal’le olan fotoğraflarda dahil olmak üzere, bütün evrakları yok eder.

Tesadüfen yolda yürürken Cemal Sabiha ile karşılaşır. Yüz yüze konuşurlar. Sabiha onun İstanbul’a geldiği bilgisinin kendisine uçurulduğunu, fakat kocasından çekindiğinden dolayı, izini yolunu kaybettirdiğini söyleyecektir. Birbirlerinden uzaklaşırken kaldığı yerin bilgilerini Cemal Sabiha’ya verecektir.

Sabiha Pansiyonda kalan Cemal’in yanına gelir. Peşinde olan kocasından kurtulmak istediğini söyler. Pansiyonda iken, sürekli içki içen, Sabiha’nın tüm alışkanlıklarının değiştiğini Cemal sonradan fark edecektir.

Geceyi gözlerindeki yaşlarla geçiren Sabiha, sabah erkenden Cemal’e bıraktığı pusulayla birlikte evine döner. İlerleyen süreçte bir gün Cemal kapısını açtığında Sahneye çıkacak ilk Türk kadını yazan bir zarf kapısına bırakılmıştı. Zarf Sabiha’ya aittir. Cemal akabinde Muhlis beyden, Nasır Paşa’nın bir cinayete kurban gittiğini öğrenir. Cinayete teşebbüsten de İhsan yakalanıp tutuklanmıştı.

Fakat bu cinayet için herhangi bir delil olmadığından, kesin olarak faili belli değildi. Geleceğe dair bütün hayalleri sona eren İhsan yıkılmıştı. Anadolu yakılıp yıkılırken, sahnenin dışında kalanlar için de durum pek parlak sayılmazdı.

Eserin Konusu

Sahnenin dışındakiler değerlendirme olarak konusuna bakarsak eğer, Mili Mücadele yıllarında İstanbul konu edilirken işgalden, önce ve sonrası da ele alınmıştır. Arka planda ise iyi sonla bitmeyen aşklar ve hayaller vardır.

Eserin İncelemesi

Eserinde kavuşamayan aşklar, sona eren hayaller işlenirken, aslında o dönemin siyasi izleri de yazılmıştır. Yazarın Mili Mücadele yıllarında, çevresiyle birlikte verdiği çabayı eserinde görmekteyiz. İşgal altında olan İstanbul sahnenin içinde olan oyunlar kabul görürken, sahnenin dışında kalanlar yarım kalan aşklar, ideallerdir aslında.

Safahat (Mehmet Akif Ersoy) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Safahat

Safahat kitabı yazarı Mehmet Akif Ersoy tablo şiir anlayışını kullanmıştır. Seçmiş olduğu kelimelerle tablo yapmak ve resim çizmek mümkündür. Şiirlerinde realist ve natüralisttir. Yazar şiirlerinde toplumda var olan kötülükleri konu edinmektedir. O eserlerinde tarafsız bir gözlemci değildir. Toplumda var olan sorunlara çözüm aramaktadır. Türk şiir dünyasında dini lirizmin en önemli temsilcisidir. Şaire ait en önemli dini şiirleri,

  • Fatih Camii
  • Ezanlar
  • Necid
  • Çöllerinden Medine’ye
  • Hicran
  • Secde

Mehmet Akif’in şiirleri lirik, didaktik ve epik özellikleri göstermektedir. Cumhuriyet dönemine kadar kaleme aldığı şiirleri lirik, epik ve didaktik özelliklerini göstermektedir. Şair bazı zamanlarda isyan etse dahi sonrasında tövbe etmiştir. Mehmet Akif Ersoy şiirlerinde her zaman topluma bir şeyler kazandırmaya çalışmıştır. Cumhuriyet sonrası şiirlerinde ise psikolojik bir çökme hakimdir. Bu çöküntünün nedeni ise Cumhuriyet sonrasında şair hayatın yaşamış olduğu zorluklardır.

Safahat Özeti

Mehmet Akif Ersoy Türk edebiyatında şair kimliği ile tanınmaktadır. Bunun yanı sıra şair Türk edebiyatının her köşesinde yer almaktadır. Mehmet Akif Ersoy2un en önemli eseri Safahat adındaki şiir kitabıdır. Safahat Mehmet Akif Ersoy’un ilk şiir kitabıdır. Safahatı oluşturan kitaplar bu kısımda açıklanacaktır.

Safahat: Birinci kitabın adıdır. Bu kitapta 44 şiir ve 3084 mısra bulunmaktadır. 1908 ve 1911 yılları arasında kaleme alınmıştır. Tarihi ve sosyal konulu manzumelerden oluşmaktadır. Bazı manzumlar tasvirlerden ve İstibdadı kötülemektedir. Bu kitabın içerisinde toplumsal sorunlar, acılar duyularak görülerek mısralara aktarılmıştır.

Süleymaniye Kürsüsünde: Tek şiirden oluşmaktadır. 1002 mısradan oluşmaktadır. Uzun bir vaaz şeklindedir. İlimin içerisinde sosyal hayattan olayları iyi takipte bulunan kişinin Müslümanlara söylediği nutukları içermektedir. Bu kısımda olaylar ve gelişmeler İslam dinine göre yorumlanmıştır. Bu vaiz, İslam ve Batı hayatını gerçekleri kavramış bir şahıstır.

1911 ve 1920 yıllarında Osmanlı toplumunun yaşamış olduğu sorunlar Mehmet Akif Ersoy’a bu vaazda bulunan düşüncelere ilham olmuştur. Mehmet Akif Ersoy eserde sorunlara çözüm yolu aramaktadır ve arzu ettiği milletin nasıl olması gerektiğini dile getirmektedir. Şiirde realist özelliklerde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra şiir içerisinde tablo şiir özelliklerine de rastlanılmaktadır.

Hakkın Sesleri: Eser 1912 ve 1913 yılları arasında kaleme alınmıştır. 10 şiirden ve 482 mısradan eser oluşmaktadır. Bu bölüme Hakkın Sesleri adının verilme nedeni ise şairin Kuranı Kerim içerisindeki bazı ayetleri ya da hadisleri şiirlerin başına alarak; kendi içerisinde bulunduğu zaman ve dönem olaylarını bunlara göre yorum yapmasından dolayıdır.

Hakkın Sesleri, Mehmet Akif Ersoy’un en zor zamanlarında yazılmıştır. Türk milleti bu dönemde büyük katliamlara uğramıştır. Bu dönem aynı zamanda Balkan Savaşlarını da kapsamaktadır. Mehmet Akif Ersoy bu sıkıntı ve zor zamanlar içerisinde lirizm yönüyle harika bir şair olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Mehmet Akif Ersoy bu şiirler içerinde buhran ve isyanlar içindedir.

Fatih Kürsüsünde: 1913 ve 1914 yılları arasında eser yayımlanmıştır. Tek şiirden oluşmaktadır. İki Kardeş Fatih Yolunda ve Vaiz Kürsüde adlı iki bölümden meydana gelmektedir. Şiir 1692 mısradır. Bu kısım uzun bir manzumedir. Yer yer dini lirizme yer verilmiştir. Bunun yanı sıra şiir yarı satirik ve yarı didaktik özellik göstermektedir.

Hatıralar: 1913 ve 1915 yılları arasında eser kaleme alınmıştır. 10 adet manzumeden oluşmaktadır. Mehmet Akif Ersoy’un Berlin ve El- Uksur seyahatindeki anıları anlatmaktadır.

Asım: Eser 1923 yılında yayımlanmıştır. Tek bir şiirden oluşmaktadır. 2292 mısradan oluşmaktadır. Bu eser şaire önemli bir şöhret kazandırmıştır. Muhavereli manzum hikâye tarzında kaleme alınmış bir eserdir. Eser başından sonuna kadar karşılıklı konuşma şeklinde ilerlemektedir. Konuşmaların geçtiği kişiler,

  • Hocazade (Mehmet Akif)
  • Köse İmam (Mehmet Akif Ersoy’un sevdiği dostlarından olan Ali Şevki Hoca)
  • Asım (Köse İmamın Oğlu)
  • Emin (Hocazade’nin Oğlu)

Bu konuşmaların konusunu zamanın tüm acıları ve bozuklukları oluşturmaktadır. Asım; aydın, vatansever, hakiki olan Türk gençliğini temsil etmektedir. Bu nesil tam olarak Çanakkale’ye koşan ve Çanakkale zaferini elde etmiş nesildir. Türk’ün namusunu bu nesil çiğnetmemektedir. Bu nesil Türk milletinin kurtuluşunu sağlayacak olan imanlı nesildir.

Gölgeler: 1933 yılında eser Kahire’de basılmıştır. Eser 41 şiir ve 1374 mısradan oluşmaktadır. Bu kısımda 1918 ve 1933 yılları arasında kaleme alınmış şiirler yer bulmaktadır. Bu kısımda yer alan şiirler,

  • Bülbül
  • Leyla
  • Gece
  • Secde
  • Hicran
  • Safahat için
  • Kendim için
  • Resmim için

Son cilt içerisinde yer alan şiirler çok etkili ve kalıcıdır. Safahat özeti genel olarak bu şekilde ifade edilmektedir.

Safahat Konusu

Safahat, Mehmet Akif Ersoy’a ait olan 1911 ve 1933 yılları arasında yayımlamış olduğu yedi şiirden oluşmaktadır. Türkiye’de en çok okunan şiir ve fikir kitapları arasında eser yerini almaktadır. Safahat konusu dönemin sosyal sorunlarının yanı sıra tarihi ve dini konuları da kapsamaktadır.

Safahat İncelemesi

Safahat’ın kelime anlamı hayatın değişik yüzleri ve görünümlerinin nasıl olduğudur. Eser Tevfik Fikret adlı yazardan da izler taşımaktadır. Bunun yanı sıra eser bağımsız bir edebi kişiliğin ürünüdür. İstiklal Marşı, Safahat içerisinde yer almamaktadır. Bunun nedeni ise İstiklal Marşı’nın Türk milletine ait bir eser olmasıdır. Safahat 1943 yılında toplu bir şekilde büyük bir cilt olarak basılmıştır. Safahat incelemesi bu şekilde aktarılmıştır.