Mor Salkımlı Ev (Halide Edib Adıvar) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Mor Salkımlı Ev

Halide Edip Adıvar, Türk edebiyatında önemli yeri olan yazarlar arasındadır. Mor Salkımlı Ev konusu içerisinde kendi hikâyesini, 36 yaşına kadar anlatır. İçerisinde çocukluk yılları, yetişmesi, yazıları, ilk evliliği ve ayrılığı gibi konular geçer.

Ancak bununla sınırlı olmayarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarını, Milli Mücadele’yi de bu romanda anlatmaktadır. İlk olarak İngilizce Memoirs of Halide Edip olarak 1926 senesinde yayınlanmış bu kitap, 1955 senesinde Yeni İstanbul Gazetesi içerisinde tefrika olunmuş, 1963’e gelindiğine vefatı öncesinde yayınlanmıştır.

Kitabın birinci bölümünde geçen anılar üçüncü tekil şahıs ile anlatılır. Ancak ikinci kısım tekil şahısla devam eder. Kitap aslen iki anı kitabı olup; Mor Salkımlı Ev bunların ilkidir. İkincisi ise Türk’ün Ateşle İmtihanı’dır.

Mor Salkımlı Ev Ana Fikri

Halide Edip’in yazdığı Mor Salkımlı Ev ana fikri bakımından, yazarın kendi hayat hikâyesini ve anılarını ele alır. Bu kitap ilk cilt olup, 36 yaşına kadar olan süreyi ele almaktadır. Bölüm bölüm devam etmekte olup, çocukluk yıllarıyla başlar.

Kitap içerisinde kendisine ait çok sayıda bilgi de yer alır. Örneğin ilk evliliği ve ayrılığı bunlar arasındadır. Ancak bunların dışında, Osmanlı İmparatorluğu, Milli Mücadele de içerisinde işlenmiştir. İki kere basılmış olup bunların birincisi 1926 senesindedir. İkincisi ise 1955 senesinde tefrika edilmiştir.

Mor Salkımlı Ev Karakterleri

Eser bir anı özellikleri taşır. Ancak Mor Salkımlı Ev incelemesi içerisinde yer alan bazı kişiler de vardır. Bunlar şöyledir;

  1. Halide Edip: Yazar, kendisinden üçüncü tekil şahısla bahsetmeye başlar. Ancak ikinci bölüm sonrasında anlatımı kendi üzerinden devam ettirir. Doğu ve batı kültürlerinden yardım alarak büyür. İngiliz terbiyesi almış olup, Mevlevi anneannesini dinler. Boşanması ardından yaşantısına eğitim sektöründe devam eder. Açtığı cemiyetle ilgilenir.
  2. Anneanne: Haminne olarak da geçmekte olup, ismi Nakiye hanımdır. Halide Edip’in anneannesi olup, mevlevidir. Namazını kılan ve şiddetten uzak bir kadındır. Dini gösterişte bulunmaz ve yazar onu sevmektedir. Vefatı ardından Halide Edip çok etkilenir;
  3. Edip Bey: Halide Edip’in babası olup, saray içerisinde görev yapmaktadır. Birkaç evlilik yapmış olup batı hayranıdır. Yazar tarafından sevilmektedir.
  4. Salih Zeki Bey: Salih Zeki, Halide Edip’in ilk kocasıdır ve aynı zamanda onun kolejden matematik öğretmenidir. Çevresi geniş olup, bilgilidir. Yeniden evlenmek isteyince Halide Edip ile boşanırlar.
  5. Cemal Paşa: Halide Edip’in Arap coğrafyasında okul açmasını ister. İttihat ve Terakki üyesidir.
  6. Nakiye hanım: Halide Edip’in eğitimci arkadaşıdır ve Cemal Paşa isteyince Arap coğrafyasına beraber giderler.

Mor Salkımlı Ev İstanbul’da geçmektedir. Ancak eser ilerledikçe Arap coğrafyası da ele alınmaktadır. Bu bakımdan Birüssebi, Beyrut, Şam ve Lübnan gibi yerler bulunmaktadır.

Mor Salkımlı Ev Özeti

Yazar vefat etmeden önce basılmıştır. Konusu bakımından Mor Salkımlı Ev – Halide Edip Adıvar bir anı özelliğindedir. İstanbul’un Beşiktaş semtinde 1882 senesinde dünyaya gelen Halide Edip, Mehmet Edip Bey’in kızıdır. Ailesi farklı sebeplerden dolayı evden ayrılsa da, beraber geri dönmektedir. Annesi o henüz küçük yaşta iken verem hastalığı sebebiyle vefat etmiştir. Yazar, kendisini az hatırlar.

Anneannesine haminne olarak hitap etmekte olup, kendisi mevlevidir. Merhametli bir insan olup, cömerttir ve yoksullara dağıtmaya gayret eder. Ayrıca süt ninesi olan Hatice ile de arası iyidir. Mahmure ablası da çocukluk yıllarında onun için iyi bir arkadaş olmuştur.

Bunlara ek olarak, babasının da zihninde önemi büyüktür. Kendisi, meslek icabı olarak bazı durumlarda geceyi sarayda geçirmektedir. Bunlardan bir gün babasını istediğini söyleyip sinir krizine girdiği için, saraya kadar götürülmüştür.

Ancak bir süre sonra Mehmet Edip Bey evlenir. Ardından Yıldız içerisinde ev alır. Böylece yazar da üvey annesi ile tanışır. Her ne kadar ona ısınsa da yeni evine, bölgeye alışamaz. Mor Salkımlı Ev’e dair bir özlem vardır. Ayrıca babası İngiliz terbiyesini benimsediği için, yazar buna da dayanamaz. Sokakta bulunan küçük kızlar gibi, renkli kıyafetler ister. Şekerleme yemesine izin verilmez. Bu esnada kendisini yalnız görür.

Bir süre sonra, bir Rum tarafından işletilmekte olan çocuk yuvasına verilir. Burada tek Türk olup, yazar Rum kadını sever.  Ancak burada hasta olduğu için, babası tarafından Mor Salkımlı Ev’e gönderilir. Böylece kalabalık bir aile içine yerleşir. Ancak bu sefer de içine kapanık hale gelir. Bu esnada 5 yaşında olup, okuma arzusu büyüktür. Böylece ona özel hoca alınır.

Bu civarda, Nilüfer ve Nigar adında iki kız kardeşi olur. Ardından Mor Salkımlı Ev içerisinde yaşayan dayısı ve büyük babası ölünce, Üsküdar içerisinde bulunan İbrahim Efendi Konağı’na giderler. Burada piyano dersleri alsa da, müzikte çok başarı gösterememiştir.  Bununla beraber müzikle yakından ilgilidir.

Konaktayken yazar, Ahmet Ağa adlı bir kişi ile tanışır. Kendisi ona Ebu Müslim, Battal Gazi gibi kitaplar verir. Bunlar hayal gücünü etkiler. Ayrıca Ahmet Ağa ona Karagöz’ü gösterir. Mor Salkımlı Ev özeti yazarın anılarından oluşmakla beraber, konağa taşınmaları ardından babası bir kez daha evlenir. Saraylı hanım teyzesi ile evlenmiş olup; eski üvey annesi mutlu değildir. Böylece yazar, birden fazla evliliği nefretle karşılar. Babası iki eşi farklı yerlere yerleştirirken, Halide Edip yeniden Mor Salkımlı Ev’e gider…

Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Miskinler Tekkesi

Miskinler Tekkesi uzun bir roman olarak düşünülse de Miskinler Tekkesi sayfa sayısı 208 olarak kayıtlara geçmiştir. Cumhuriyetin ilanının ardından eserlerini okuyucusu ile bir araya getiren Reşat Nuri Güntekin bir Cumhuriyet Dönemi edebiyatçısı olarak bilinir ve de Miskinler Tekkesi adlı eserini 1946 senesinde yayımlamıştır.

Reşat Nuri Güntekin’in en çok beğenilen romanı Çalıkuşu kadar çok ilgi toplayamasa da yine de bu eseri de çok beğenilmiş ve sevilmiştir. Miskinler Yayınevi aracılığı ile basılan bu kitap 20 kez daha basılmıştır ve son basım 2008 senesinde, ilk basım ise 1946 senesinde yapılmıştır. Yazar bu eserinde insanların cahilliğini ve kan davası olaylarının saçmalığını eleştirel bakış açısı ile kaleme almıştır.

Miskinler Tekkesi Özeti

Miskinler Tekkesi özeti incelendiği zaman yazarın bakmış olduğu eleştirel pencere okuyucunun hoşuna gitmektedir. Kazasker Şemsettin Molla’nın torunu olan Kocabaş gencecik bir delikanlıdır ve de kendisi konaklarda büyümüştür. Fakat Kocabaş çok tembel ve miskin birsidir, aynı zamanda da küçük yaşlarda özenerek başladığı dilenci taklidi yapma oyununa ailesini kızdırmasına rağmen devam etmektedir. Çocukken bile yerinden kıpırdamayan, uyuşuk, korkar birisi olan Kocabaş on sekiz yaşına gelmenin özgüveni ile bir havalara girmiştir.

Kendisini adeta bir Don Kişot olarak görmektedir ve bir gün rüyasında eve hırsız girmiş hırsızı polise teslim etmiştir. Sonra bir başka rüyasında ise piyango çıkar ve ninesinin borçlarını kapatır, böyle rüyalar genç delikanlıyı hepten havalara sokar. Günlerden bir gün evde yangın çıkmıştır ve Kocabaş yangından insanları kurtarmak için harekete geçmek ister. Kardeşi buna izin vermez ve yangın kendi evlerini de küle çevirir. Başka bir yere taşınmak zorunda kalan Kocabaş ve ailesi, beğenmedikleri bir yerde farklı bir eve taşınırlar.

Kocabaş’ın tek tesellisi taşınırken gördüğü ve vurulduğu Mensure’dir. Mensure’yi devamlı olarak gizliden gizliden izlemekte ve ona gizli bir hayranlık beslemektedir. Ama ona duygularını bir türlü açamaz çünkü kafasının büyük olduğunu ve onu istemeyeceğini düşünür.  Mensure’nin babası ile dost olmayı başaran Kocabaş, bu sayede akşamları eve ziyarete gelip onu izlermiş. Mensure’nin babası sayesinde şiire ve edebiyata merak salmış. Gel zaman git zaman Kocabaş kızı istemeyi kafasına koymuştur.

Mensure’ye bir şekilde teklif götürmüş, kabul etmiş ama Meşrutiyet olunca oradan ayrılmak zorunda kalmışlar. Aile dağılmıştır ve konakları yağmalanmıştır. Kocabaş işten de atılmıştır ve artık hayat onun için oldukça zorlu bir hale gelmiştir diyebiliriz. Kocabaş dostunun tavsiyesi ile Darül- fünun’a devam eder. Bunun hemen ardından talihsiz kazasker Sinop’a sürgüne gönderilir oradan İstanbul’a oradan ise İzmir’e geçer. İzmir’e gelen Kocabaş Yunan işgalinden dolayı iyice zayıflamış ve görenlerin acıdığı tabiri caizse dilenci haline gelmiştir.

Yolda oturduğunda yoldan geçen insanlar onun haline üzülür de avucuna para bırakırlarmış. Başlarda dilenci zannedilmek gururuna dokunsa da sonradan buna alışış ve bu şekilde geçinmeye çabalamıştır. Mesule Bacı ismindeki kalfa, hzimet ettiği zengin kadının hayata veda etmesi üzerine Kocabaşların torununu ve İsmail isimli fakir bir çocuğu yanına alır. İsmail okula gitmeye başlar fakat arkadaşları onun ile babası dilenci diye alay eder. Bunun ardından aile İstanbul’a gider ve İsmail yatılı okullarda Avrupa’da eğitim alıp ülkesine geri döner.

Miskinler Tekkesi Konusu

Miskinler Tekkesi konusu hakkında yaptığımız araştırmalara göre roman zengin ve görmüş bir ailenin yaşamını anlatmaktadır. Çocuk tembel, dilencilik taklidi yapan uyuşuk birisidir. Bir gün beklenmedik şekilde evlerinde yangın çıkmıştır ve evleri kül olmuştur. Sonra başka bir yere taşınırlar ve çocuğun hayatı artık çok değişmiştir. Bu arada bir kıza sevdalanır ama kader onları kavuşturmaz. Kitabın konusu incelendiğinde kafası büyük olduğu için Kocabaş denilen bu çocuğun hayatını ele alır.

Sonrasında çocuğun ailesi dağılır ve çok kötü hallere düşerek dilenci olur. Bunun ardından zengin bir kalfa ve oğlu İsmail ile yaşamaya başlarlar. İsmail ile arkadaşları babasının dilenci olmasından dolayı alay ederler. Bu sebepten aile İstanbul’a taşınır ve İsmail Avrupa’da okur. Kitap cahil insanların bakış açılarını eleştirel bir pencereden incelemiştir ve bunu okuyucuya güzel bir üslup ile sunmuştur.

Miskinler Tekkesi İnceleme

Miskinler Tekkesi inceleme altına alındığında kitabın büyük usta Reşat Nuri Güntekin tarafından yazılması ve ele aldığı sürükleyici konu çoğu okurun en başta ilgisini çeker. Çocukken dilencilik taklidi yapan Kocabaş’ın sonradan dalga geçtiği konuma düşmesi gerçekten okuyucuyu değişik ruh hallerine büründürebilir. Bunun dışında Çalıkuşu kadar büyük bir ilgi görmese de yine de çok sevilmiş ve beğenilmiş bir romandır. İnsanın küçükken nasılsa büyüdüğünde de değişmeyeceğini ve aynı olacağını anlatmaya çalışan bu kitap aileden gelen etkilerin kolay kolay silinemeyeceğini kanıtlar niteliktedir.

Ama aileden gelen kötü etkilere rağmen iyi ve ahlaklı davranışlar da hiç sergilenemez değildir. Bazen başımıza küçük gördüğümüz, taklit ettiğimiz olaylar gelir ve işte o zaman elimizdekinin değerini anlarız. Kitabın vermek istediği ana mesajlar aynen bu şekildedir. Kitabın adının Miskinler Tekkesi olmasının sebebi ise Kocabaş’ın uyuşuk olması ve tıpkı bir dilenci gibi dilenerek geçimini sağlamasıdır. Genel olarak Kocabaş’ın yaşamını anlatan bu kitap okuyucuyu sürükler ve kitabı bir çırpıda bitirme isteği uyandırır. Miskinler Tekkesi türü ise romandır.

Memleket Şiirleri Antolojisi (Osman Atilla) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Memleket Şiirleri Antolojisi

Memleket Şiirleri Antolojisi eseri Osman Atilla’ya aittir.  Cumhuriyet döneminde yer alan memleketçi bir şairdir. 10 Mayıs 1922 yılında Afyonkarahisar ilinde doğmuştur. Doğduğu evden Şehrin Kıyısındaki ev adlı şiirinde bahsetmektedir. Afyonkarahisar da bulunan kültürlü ve tanınmış bir aileye şair mensuptur. Osman Atilla 1950 senesinde ilk şiir kitabı olan Sabahleyin ‘in adlı şiir kitabını Ankara ilinde yayımlamıştır. Bu şiir 15 yıl kadar çeşitli dergilerde ve gazetelerde yayınlanmıştır. Türk Dili dergisinde şair teknik sekreterlik görevini yerine getirmiştir.

Şirin yapmış olduğu yeni şiir incelemeleri Türk Dili, Çağrı, Milli Kültür ve Kürk Kültürü alı dergilerde yayınlanmıştır. Konya’da geleneksel olarak düzenlenen Aşıklar Bayramı’nda jüri üyeleri arasında yerini almıştır. Şair 1975 senesinde ise Uluslararası olarak düzenlenen Folklor ve Halk Semineri’ne katılım sağlamıştır. Şair daha önceden yayımlamış olduğu şiirlerini Gözlerimin Söylettiği adlı eserinde toplamıştır. Şair Kültür Bakanlığı içerisinde de görevlerde bulunmuştur.

Osman Atilla şiirleri memleketçi bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Osman Atilla 3000 kadar kitabını tören ile birlikte Gedik Ahmet Paşa İl Halk Kütüphanesine bağışta bulunmuştur. Şair Türkiye’nin hangi bölgesinde olsun fark etmeksizin Türk şiir ve Türk folkloruna ait olarak düzenlenen her türlü etkinliğe katılım sağlamıştır. Şair sarılık teşhisi alarak Ankara Üniversitesi’nin Tıp Fakültesi hastanesine tedavi edilmek üzere yatırılmıştır. Osman Atilla 20 Nisan 1978 zamanında gözlerini hayata yummuştur. Şairin cenazesi ise memleketine götürülmüştür. Mezarı Afyon’da bulunmaktadır.

Memleket Şiirleri Antolojisi Özeti

Memleket Şiileri Antolojisi Özeti kısmında şairin kaleme aldığı şiirlerden ve şiirlerin konularından genel olarak bahsedilecektir.

İnaz Köyü Eğitmeni Koçak’ın Türküsü: Osman Atilla’ya ait ilk eserdir. Şair bu üzerini gördüğü bir cinayet üzerine kaleme almıştır. Bu eserde hece ölçüsünün 6+5 ‘lük kalıbı kullanılmıştır. Eser türkünün ağıt şeklinde yazılmasından oluşmaktadır. Şiir lirik özelliği göstermektedir. Eser takdim yazısından ve türkünün ağıt şeklinde söylenmesini kapsamaktadır. Şiir taşıdığı dil ve ezgileri itibariyle türkü özelliğini taşımaktadır.

Sabahleyin: Şair Sabahleyin adlı eserinde şiirlerini toplamıştır. Eserin boyutu küçüktür. Eserde Osman Atilla’ya ait 34 şiir bulunmaktadır. Şiir dörtlük nazım şekli ile kaleme alınmıştır. Eserde hece ölçüsü kullanılmıştır. Osman Atilla bu eseri yayınlandığında henüz 28 yaşındaydı. Sabahleyin adlı eseri ülke genelinde büyük yankılara sebep olmasının yanı sıra pek çok yazıya da eser konu olmuştur. Tüm bu yankılar eserin 3. Baskıya ulaşmasını sağlamıştır. Osman Atilla’nın en fazla ilgi gören eseri diyebilmekteyiz. Osman Atilla’nın kendisini bulmuş olduğu iki şiiri Şadırvan ve Baştanbaşa adlı şiirleri de bu eserde yer almaktadır.

Güpegündüz: Osman Atilla’ya ait ikinci şiir kitabıdır. Şairin olgunluğa yöneldiği şiirleri barındırmaktadır. Eserde şaire ait geçiş şiirleri de yer almaktadır. Bu eserinde şair eskisi gibi dörtlük nazım şekline sıkıca bağlı değildir. Osman Atilla bu şiirlerinde gördüklerine kendi yorumunu katarak okuyucuya aktarmıştır. Bu şiirde hem aydın şiir özeliklerine hem de halk şiirinin özelliklerine yer verilmiştir. Osman Atilla bu şiiri 34 yaşında iken yazmıştır. Eser Sabahleyin ’de ki gibi ülkede olumlu bir tepki görmüştür.

Baştanbaşa: Osman Atilla’ya ait üçüncü şiir kitabının adıdır. Hacmi diğer şiir kitaplarından daha fazladır. Bu eser içerisinde yeni olarak Yağmur ve Deniz adlı bölüm bulunmaktadır. Bu kısım içerisinde ise şaire ait yedi tane yeni şiire yer verilmiştir. Eser içerisinde toplam olarak 67 şiir bulunmaktadır.

Gözlerimin Söylettiği: Osman Atilla diğer üç kitabı içerisinde yer almış olan şiirlerini Gözlerimin Söylettiği Şiirler başlı altında 1975 senesinde yayınlamıştır. Osman Atilla bu eserinde edebiyat hayatı boyunca yazmış olduğu tüm şiirlere yer vermeyerek yazdığı şiirler arasından seçmeler yapmıştır. Bu eser içerisinde toplamda 95 adet şiir bulunmaktadır. Osman Atilla’nın aslında eser daha önceden yayımlatmış olduğu 4 şiir kitabına ait yeni bir baskı içerisinde toplamış olduğu söylenebilmektedir.

Memleket Şiirleri Antolojisi Konusu

Memleket Şiirleri Antolojisi Konusu memlekete duyulan sevgiyi ve insanın köküne yerleşmiş olan duygularını oluşturmaktadır. İnsanlar memleketleri içerisinde iyi ve kötü günlerini geçirmektedirler. Düğünler, ölümler, ayrılıklar ve kavuşmalar, yokluk ve bayramları insanlar memleketlerinde tanık olmaktadırlar. İnsanlar memleketlerine karşı özlem duygusunu ağır olarak hissedebilmektedir. Bu memlekete dair hissedilmiş olan duygular çoğu kez şiirle ifade edilmektedir. Bu eser tüm bu duyguları içerisinde barındıran şiirlerden oluşturulmuştur. Eser kültürün nesilden nesle geçmesine yardımcı olmaktadır.

Memleket Şiirleri Antolojisi İncelemesi

Osman Atilla tarafından derlenen eser MEB 100 Temel Eser Listesinde yer almaktadır. Şiirler geçmiş ve gelecek arasında bir bütünlük oluşturarak köprü görevi görmektedirler. Bu köprü görevini memleket şairleri çokça yapmaktadır. Osman Atilla’da memleket şairleri arasında yer aldığından dolayı şiirleri ile gelecek ve geçmiş arasında okuyucuya yolculuk yaptırmaktadır. Şiirler ile birlikte insan ruhu ve var olan nesneler kendi aralarında bir bütünlük oluşturmaktadır.

Memleket şiirlerinin konuları doğa ve memlekettir. Yazar, Anadolu topraklarını ve Anadolu’nun insanlarını şiirlerine işlerken lirizmden yararlanmıştır. Şiirler yapı bakımından incelendiğinde hece ölücüsünün ve dörtlüklerden yararlanılarak yazıldığı göze çarpmaktadır. Zaman zaman şairin şiirlerinde dörtlük kalıbından çıktığı da eserlerine bakıldığında görülmektedir. Şair, şiirlerinde çoğunlukla insanların yaşamış oldukları olaylardan esinlenmiştir. Memleket Şiirleri Antolojisi İncelemesi genel olarak aktarılmıştır.

Memleket Hikayeleri (Refik Halit Karay) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Memleket Hikayeleri

Memleket Hikayeleri kahramanları ve özellikleri incelendiğinde hikayelerin Anadolu topraklarına ait ilk örneklerden oluştuğu görülmektedir. Hikayelerin Türk Edebiyatındaki yerinin önemi büyüktür. Hikayeler, Anadolu’yu ve orada yaşayan insanları tüm gerçekliğiyle anlatmaktadır. Hikayeler Türkçe dilinin tüm özelliklerinden yararlanılarak anlatılmıştır. Eser 1920 yılında yayınlanmış olup Refik Halit Karay’a ait olup ilk sosyal hikayeleri bünyesinde barındırmaktadır. Kitaptaki hikayeler 1908 ve 1920 yılları arasını kapsamaktadır. Kitap içerisinde 18 hikâye bulunmaktadır.

Memleket Hikayeleri Özeti

Yatık Emine: Bu hikâye, Ankara’nın ana yollarına uzak küçük bir kasabada geçenleri anlatmaktadır. Kasabada durağanlık hakimdir. Yatık Emine olay çıkarması nedeniyle bu kasabaya sürgün yemiştir. Kasabada bulunan insanlar bu durumdan memnun değildirler ve valiliğe bu durumu şikâyet etmiştirler. Valilik bu şikâyeti dikkate almamıştır ve kasaba halkının verilen karara uymasını söylemiştir. Yatık Emine kendisine ev buluncaya kadar kadınlara ait olan hapishanede kalmıştır.

Yatık Emine’nin adının geçtiği birçok yalan hikâye hızlıca kasabaya yayılmıştır. Kasabada bulunan meraklı kadınlar ve erkekler odacıya ait olan evin etrafında dolaşmaya başlarlar. Karısı evde olmadığı zaman eve gelen kapıcı nedeniyle odacının karısı mahalle baskısına dayanamayarak Yatık Emine’yi sokağa atmıştır. Yatık Emine’nin sokağa atılmasının üzerine kaymakam çözüm yolu olarak hastanede kalmasına karar vermiştir. Jandarma hastaneye kadını kötü davranarak getirmiştir. Başına gelenlere sorgusuz boyun eğdiği için kendisine ‘Yatık Emine’ denilmiştir.

Kasabadaki ileri gelen kişilerin Yatık Emine’ye ilgisi artmaya başlamıştır. Yatık Emine hastaneden alınarak başka bir eve yerleştirilmiştir. Kasabadaki hiç kimse Yatık Emine’ye yiyecek vermemiştir. Gürcü Server hastanede çalışmaktadır. Yatık Emine’ye yardım etmeye başlamıştır. Yatık Emine ve Gürcü Server dost hayatı yaşamaya başlamıştır. Kasabadaki ileri gelenler olayı duymuşturlar ve Gürcü Server’i kasabadan sürmüştürler. Yatık Emine tek başına kalmıştır. Evinde bulunan tüm eşyalar çalınmıştır. Kasabada bulunan hiçbir esnaf Yatık Emine’ye yiyecek vermemiştir.

Kış mevsimi gelmiştir. Gürcü Server ile aynı koğuşta kalan çavuş ile arkadaşı Yatık Emine’nin evine gitmeyi kafalarına koymuşturlar. İki arkadaş karanlık vakti yola çıkmıştır. Yatık Emine’nin ses çıkarmayacağını düşünerek eve varmıştırlar. Eve vardıklarında karşılaştıkları manzara korkunçtur. Yatık Emine soğuğa ve açlığa dayanamayarak ölmüştür. İki arkadaş amaçlarına ulaşamayınca küfür söyleye söyleye geri dönmüştür.

Şeftali Bahçeleri: Kasabanın dışında bulunan eşsiz güzelliğe sahip olan şeftali bahçeleri kasabada bulunan memurların eğlence mekanına dönüşmüştür. Fazla işleri olmayan memurlar bu güzel mekâna sık sık gelmektedirler. Agah Bey Yazı İşleri müdürüdür. Kasabaya geldiğinde Agah Bey’i gördüğü manzara hayal kırıklığına uğratmıştır. Agah Bey Avrupa’da kalmıştır. Agah Bey disiplin içerisinde çalışarak tüm işleri yoluna koymayı düşünmektedir ancak bu durum onun tüm memurlarla arasını bozmasına neden olmuştur.

Agah Bey’in götürdüğü tüm teklifler ödeneklerin az olması, yokluk ve imkân olmaması nedeniyle kabul edilmemiştir. Kendisine yapılan eğlence tekliflerini kabul etmemiştir. Bir gün Agah Bey bir gezi teklifini kabul etmiştir. Agah Bey de şeftali bahçelerinin güzelliğine kapılmıştır. Ertesi gün ise havuzda yıkanmanın keyfine varmıştır.

Agah Bey de kendisine tıpkı diğer memurlar gibi bir katır almıştır. Katırına rakı ve mezeleri taşısın diye bir heybe almıştır. Vakit geçtikçe kadınlarla da eğlenceye devam etmiştir. Agah Bey bir yılın sonrasında güzel Şeftali bahçelerinin kokusunu içine çekmiştir ve gel keyfim gel şeklinde söylenmeye başlamıştır.

Koca Öküz: Mustafa köyün ileri gelenlerindendir. Kasabada bulunan memurlara hediye vermesi karşılığında sözünü geçirmiştir. Lakabı ise Hacıdır. Mustafa’ya herkes saygı göstermektedir. Kendisine bir gün bir öküz almıştır. Bu Öküz ahırda hiç hareket etmeden sadece yiyip içip yatmaktadır. Öküz ne yapılırsa yapılsın ayağa kalkmamıştır. Çaresiz kalan Mustafa öküzü bir kasaba satmaya karar vermiştir ancak öküzün ahırdan alınmasını şart olarak koymuştur.

Kasap ahıra gelerek öküzü de önüne alarak gitmiştir. Bu olay Hacıyı çok kızdırmıştır. Mustafa sinirlenerek etrafında bulunanlara kızmıştır. Kasap ise öküzün öğleden sonra kesileceğini duyurmuştur. Koca öküz hikayesinin ana fikri bir kimse işin nasıl yapılacağını bilirse o iş onun için çok kolaydır.

Memleket Hikayeleri özeti bu şekilde aktarılmıştır. Kitap içerisinde toplamda 18 hikâye bulunmaktadır. Bu hikayelerin dışında kitapta ön planda olan hikâyeler,

  • Vehbi’nin Kuşkusu
  • Sarı Bal
  • Şaka
  • Küs Ömer
  • Boz Eşek
  • Yatır
  • Komşu Namusu
  • Yılda Bir
  • Sus Payı
  • Kuvvete Karşı
  • Cer Hocası
  • Garip Bir Hediye
  • Bir Saldırı
  • Ayşe’nin Yazgısı

Memleket Hikayeleri Konusu

Memleket Hikayeleri konusu Anadolu insanlarının yaşamlarıdır. Anadolu’nun değişimi, çağın manzaraları ve Anadolu psikolojisi hikâyelerin konusunu oluşturmaktadır. Kitaptaki her bir hikâye birbirinden bağımsızdır.

Memleket Hikayeleri İncelemesi

Memleket hikayeleri incelemesi yapıldığında kitabın akıcı ve sürükleyici bir anlatıma sahip görülmektedir. Kitabın ana fikri ise insanlar hangi durumlarda bulunsalar dahi onlara yardım edilmelidir ve korunmaları gerekli olduğudur. Memleket Hikayeleri olayın geçtiği yer ve zaman olarak bakıldığında Adapazarı ve ilçesi olan Karasu’da hikayelerin geçtiği görülmektedir. Bunun dışında Bursa, Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik illerine de hikayelerde yer verilmiştir.

Hikayelerin çoğu Anadolu’nun kasaba ve köylerinde geçmektedir. Refik Halit Karay bu eserinde en çok bürokratları kahraman olarak seçmiştir. Eserde bulunan Şeftali Bahçeleri üzerine en çok çalışma yapılan hikayedir. Bu hikâyede siyasete dair yapılan tespitler her dönemde güncelliğini korumaktadır.

Memet Baydur Hayatı ve Eserleri

Memet Baydur

Özellikle tiyatro sanatı ile yakından ilgilenen kişilerin en çok merak ettiği konulardan birisi de, Memet Baydur hayatı ve eserleri olmaktadır. En ünlü tiyatro yazarı olan Memet Baydur, bu alanda yaşamı boyunca kaleme aldığı pek çok eseri, tiyatro dünyasına kazandırmıştır.

Memet Baydur sanat hayatı boyunca pek çok tiyatro oyunu kaleme almış, bu tiyatro oyunlarının sahnelemesinde bizzat çalışmıştır. Ünlü oyun yazarı, aynı zamanda sinema ve tiyatro konusunda da öğretim görevlisi olarak dersler vermiştir.

Gazetelerde de çalışan Memet Baydur’un ilk makalesi, Yeni İnsan’da 1979 senesinde yayınlamıştır. Sanat yaşamı boyunca Memet Baydur Gösteri, Milliyet Sanat, Kitaplık ve Sanat Dünyamız gibi pek çok dergi için makaleler yazmıştır. Ünlü yazar bir dönemde Cumhuriyet gazetesinde Kuşbakışı ismi ile köşe yazıları yazmıştır.

Memet Baydur Hayatı

09 Ağustos 1951 tarihinde Ankara’da dünyaya gelen Memet Baydur, 24 Kasım 2001 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Ünlü oyun yazarı Memet Baydur hayatı boyunca sayısız tiyatro eseri yazmış ve sahnelemiştir. Altmışlı yıllar sırasında tiyatro ile tanışan ünlü yazar, bu senelerde Ankara Sanat Tiyatrosu’nda görev almıştır.

Ankara’da bulunan Atatürk Lisesinden başarı ile mezun olduktan sonra İngiltere’ye gitmiş ve burada uzun yıllar boyunca kalmıştır. İngiltere’de kaldığı dönemde Londra Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde 1974 ile 1978 yılları arasında öğrenim görmüş ve bu bölümü son sınıfta bırakarak diploma almamıştır.

Londra’da yaşamına devam eden Memet Baydur, buradan sonra bir süre boyunca Paris’te yaşamıştır. Daha sonra Afrika’ya giden ünlü yazar burada da 4 sene kalmıştır. Afrika’da kaldığı yıllarda Kenya Toplu İletişim Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışarak, Sinema Tarihi dersleri vermiştir.

Bu görevinden sonra İspanya’ya geçerek, Madrid şehrinde Uluslararası Akdeniz Tiyatrosu Enstitüsü’nün kuruluş aşamasında çalışmış ve kurucular arasında yer almıştır. Bütün bu dönemler boyunca yazarlık çalışmalarına da devam eden Memet Baydur, tiyatro üzerine Fransızca ve İspanyolca olarak pek çok deneme yazmıştır. Daha sonra ise Türkiye’ye dönerek oyun yazarlığı ve tiyatro üzerine olan çalışmalarına bütün hızıyla devam etmiştir.

Memet Baydur Eserleri

Türkiye’nin en tanınmış oyun yazarı olan Memet baydur hayatı ve eserleri dâhilinde, dünya çapında tanınmıştır. Bu bağlamda ünlü oyun yazarının eserlerinden pek çoğu Fransızca, İngilizce ve İspanyolcaya çevrilmiştir.

Ünlü oyun yazarı Memet Baydur tiyatro oyunları çalışmalarının yanı sıra, Türkiye’ye döndükten sonra 1992 yılında başlamak üzere, uzun bir süre Bonn Tiyatro Bienali’nin Türkiye Danışmanlığını da sürdürmüştür. Birçok alanda çalışmaya devam yazar, bu dönem içerisinde Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda da sinema sanatı üzerine dersler vermiştir.

Sahneye koyduğu ve yazdığı her tiyatro oyununu, büyük bir oyunun diğer parçaları olarak tanımlayan Memet Baydur, yazdığı eserler ve sahnelenmiş olan tiyatro oyunları ile sadece Türkiye’de değil, dünya çapında sevilen ve tanınan bir oyun yazarı olmuştur.

Memet Baydur’un yazdığı tiyatro oyunları arasında Türkiye’de sahnelenen ilk oyunu Limon adlı eseri olmuştur. Limon adlı tiyatro eseri ilk olarak 1987 yılında, Devlet Tiyatrosu’nda sahne almıştır. Diğer yazdığı eserler ise yine Devlet Tiyatrosu’nda ve diğer illerde yer alan şehir tiyatrolarında sahnelenmiştir.

Bu oyunlar arasında Kadın İstasyonu, Limon, Yangın Yerinde Orkideler, Kamyon, Yeşil Papağan Limited, Düdüklüde Kıymalı Bamya ve Cumhuriyet Kızı en çok izlenen ve sevilen tiyatro eserleri arasına girmiştir. Aynı zamanda Memet Baydur’un bütün tiyatro eserleri kitap haline getirilmiştir. Ünlü oyun yazarının pek çok oyunu da diğer ülkelerde yabancı dile çevrilerek sahne almıştır.

Memet Baydur Toplu Tiyatro Oyunları Serisi

  1. Toplu Tiyatro Oyunları 1: Doğum, Limon, Kadın İstasyonu, Yalnızlığın Oyuncakları – 1993
  2. Toplu Tiyatro Oyunları 2: Aşk, Düdüklüde Kıymalı Bamya, Vladamir Komarov – 1993
  3. Toplu Tiyatro Oyunları 3: Sevgi Ayakları, Yeşil Papağan Limited, Kamyon – 1994
  4. Toplu Tiyatro Oyunları 4: Yalancının Resmi, Çin Kelebeği, genel Anlamda Öpüşme, Elma Hırsızları – 1997
  5. Toplu Tiyatro Oyunları 5: Menekşe Korsanları, Maskeli Süvari – 2000
  6. Toplu Tiyatro Oyunları 6: Oyun Ölüm, Kuşluk Zamanı, Lozan, Gün Gece – 2003

Memet Baydur Tiyatro Oyunları

  1. Cumhururiyet Kızı – 1988
  2. Limon – 1982
  3. Gün Gece – 1982
  4. Kadın İstasyonu – 1987
  5. Kamyon – 1990
  6. Kuşluk Zamanı – 1988
  7. Maskeli Süvari – 1990
  8. Vladamir Komarov – 1990
  9. Yangın Yerinde Orkideler – 1989
  10. Düdüklüde Kıymalı Bamya – 1991
  11. Güne Bakan Cam Kırıkları – 1996
  12. Menekşe Korsanları – 1991
  13. Doğum – 1992
  14. Aşk – 1992
  15. Tensing – 1993
  16. Yeşil Papağan Limited – 1992
  17. Genel Anlamda Öpüşme – 1993
  18. Elma Hırsızları – 1996
  19. Kutu Kutu – 1994
  20. Lozan – 2000
  21. Çin Kelebeği – 1994

Memet Baydur Diğer Çalışmaları

  1. Mektuplaşmalar – 2005
  2. Sinema Yazıları Bütün Eserleri – 2004
  3. Gözün Kahverengi Suyu Hikâyeler – 1995
  4. Ucello’nun Kuşları – 2002
  5. Yalancının Resmi – 1997
  6. Yalnızlığın Oyuncakları – 1989

Memet Baydur’un Aldığı Ödüller

Memet Baydur sanat yaşamı süresince pek çok ödül kazanmış olup, bunların başlıcaları şu şekilde sıralanmaktadır;

  • 1988 senesinde, İnönü Vakfı Tiyatro Ödülü ikincilik
  • 1984 senesinde Limon adlı eseri ile Sanat Kurum En Başarılı Oyun Yazarı
  • 2000 senesinde, Güne Bakan Cam Kırıkları adlı eseri ile 4. Afife Tiyatro Ödülleri, Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü
  • 2000 senesinde, 4. Afife Tiyatro Ödülleri – İlk Kez O Yıl Sahnelenmiş Olan En Başarılı Yerli Oyunun Yazarı
  • 1989 senesinde, İnönü Vakfı Tiyatro Ödülü

Mai ve Siyah (Halit Ziya Uşaklıgil) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Mai ve Siyah

Halit Ziya Uşaklıgil tarafından kaleme alınan Mai ve Siyah konusu bakımından eşsiz bir yapıttır. Servet-i Fünun edebiyatının içine ayna tutmakta olup, bu edebiyat akımının tüm özelliklerini göstermektedir.

İlk kez 1897 senesinde yayınlanmış olan eser, harf inkılabı gerçekleştirilince yeni harflerle doğrudan Halit Ziya Uşaklıgil tarafından, sadeleştirmeler ile tekrar basılmıştır. Arapça bir kelime olan Mai, mavi anlamı taşıyan bir kelimedir. Edebiyatta geleceğin, hayalin bir rengi olarak görülür.  Siyah ise acı gerçekleri, hayal kırıklıklarını anlatır.

Mai ve Siyah Karakterleri

Bir romanı anlayabilmek için, karakterlerini doğru analiz etmek gereklidir. Mai ve Siyah Ahmet Cemil karakter analizi dâhil ana karakterler şöyledir;

  1. Ahmet Cemil: En büyük tutkusu bilinir bir edebiyatçı olmak olan Ahmet Cemil, kendine yetebilen bir ailenin çocuğudur. İyi bir eğitim almış olmasına rağmen karamsar, içine kapanık ve hayalci yapısı vardır. Goethe ve Yung gibi birçok yazarın kitabını, asıl dilinden okuyabilen bir kişidir. Babasının ölümü ardından maddi sorunlar başlayınca, Hüseyin Nazmi adlı kişiyi kıskanmaya başlar. Ne var ki aynı zamanda kardeşi Lâmia’ya da âşık olur. Ne var ki genç kadının bundan haberi yoktur. Ancak ilk olarak kız kardeşinin hayatını kaybetmesi, ardından da Lâmia’nın evlilik hareketleri onu hayallerinden alı koyar.
  2. İkbal: Ahmet Cemil’in kardeşi olup, Vehbi bey ile evlenir. Ne var ki ardından adeta hayata küser. Kırıcı ve kaba davranışlar görmekte olup, bir gün kocası onu tekmeler. Böylece hem çocuğunu düşürür, hem de hayatını kaybeder.
  3. Vehbi bey: Ahlaksız ve küstah biri olan Vehbi bey, Tevfik Efendi’nin oğludur. Karısını çok basit nedenlerden dolayı azarlamakta, hizmetçilerini taciz etmektedir. Başka kadınlarla da birlikteliği vardır.
  4. Hüseyin Nazmi: Ahmet Cemil’in en yakın arkadaşı olup, zevk dünyaları, duyguları ortaktır. Batı kaynaklı şiiri savunmakta olup, Hüseyin Nazmi ekonomik zorluk çekmez ve Erenköy içerisinde, kız kardeşi olan Lamia ile kalır. Büyük bir kütüphanesi vardır.
  5. Lamia: Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi olup, kültürlü biridir. Piyano çalabilmekte olup, Ahmet Cemil ona âşıktır. Ancak kendisi bunu bilmez ve subayla nişanlanır.
  6. Seher: Saygılı ve namuslu bir kız olup, Ahmet Cemil ailesinin hizmetçisidir. Vehbi bey’in tacizlerine uğrar. İkbal, Seher’i suçlu bulmaz.
  7. Raci: Bir yazar olup, Mir’at-ı Şu’un gazetesindedir. Eski şiiri savunan, sarhoş olan, geri kafalı ve çocuğu, eşi ile ilgilenmeyen bir kişidir. Ahmet Cemil’i kıskandığı için, karalamaya çalışmaktadır.
  8. Ali Şekip: Mir’at-ı Şu’un gazetesinde, birçok konuda bilgi sahibi olan bir kişidir. Ancak oldukça mütevazi bir insandır. Bir konuyu çok iyi bilse de susar. Vehbi bey tarafından kovulur ve sonrasında kâğıt dükkânı açar.

Kitapta adı geçen daha çok sayıda karakter vardır. Ancak ana karakterler bu şekildedir. Eser İstanbul’da geçmektedir.

Mai ve Siyah Konusu

Halit Ziya Uşaklıgil tarafından Mai ve Siyah incelemesi yapıldığında olayların,

  1. Teşebaşı Bahçesi,
  2. Ahmet Cemillerin Süleymaniye’deki Evi,
  3. Erenköy’deki Hüseyin Nazmi’nin Köşkü,
  4. Mir’at-ı Şu’un Matbaası,
  5. Beyoğlu’nda Sokak, Kahve ve Gazino gibi yerlerde geçtiği görülür.

Mai ve Siyah 1896 ile 1901 seneleri arasını ele almaktadır. Ahmet Cemil’in tenha ve karanlık bir yerde hayale dalmasıyla başlamakta olup, İstanbul’u bırakmasıyla birlikte sona erer.

Mai ve Siyah Özeti

Halit Ziya Uşaklıgil tarafından yazılan Mai ve Siyah özeti içerisinde Hüseyin Baha efendi, Mirat-ı Şu’un gazetesinin sahibidir. Bir gün Tepebaşı Bahçesi’nde ziyafet gerçekleştirir. Burada bulunan bir yazar olan Raci evli olsa da içkili ve çalgılı eğlencelerden geri durmayan, çoğu gece eve uğramayan bir kişidir.

Yeni şiir taraftarı olan Hüseyin Nazmi hakkında konuşmaya başlayınca, Ahmet Cemil onu savunmuştur. Ardından da sarhoş bir halde, Haliç ve İstanbul manzarasını seyretmeye, hayaller kurmaya başlar. Bu esnada Baran-ı Elmas adlı dans müziğini işitir. Böylece hayaller kurarken, 22 yaşındadır. Babası da edebiyatla ilgili olan bir karakteridir.

Ancak babası avukat olup, biriktirmiş oldukları para ile Süleymaniye içerisine, bir ev satın almıştır. Bu esnada Ahmet Cemil henüz 14 yaşındadır. Aritmetiği sevmemekte olup ilk olarak Sıbyan mektebine, ardından da askeri rüştiyeye gitmiştir. Ne var ki babası onu buradan alarak Mekteb-i Mülkiye’ye yerleştirmiştir.

Burada da Hüseyin Nazmi ile karşılaşır. Edebiyata ilgi duymakta olup, böylece dost olurlar. Öncelikle divan şiirine bakarak Nef’i, Baki gibi ünlülüleri bitirir. Ancak sonradan bunların kendilerine hitap etmediklerini düşünür.

Böylece iki dost, birbirlerine yazdıkları şiirleri okumaya başlar. Bir süre sonra Ahmet Cemil’in babası vefat edince, evde İkbal, annesi ve kendisi kalır. Böylece ev geçimi de ona düşer. Tercüme yaparak para kazanmakla beraber, oldukça azdır. Ancak bir süre sonra Mir’at-ı Şu’un gazetesine katılır. Burada bulunan Şekip bey vasıtası ile zengin bir ailenin çocuklarına ders vermeye başlar.

Ne var ki tüm bunlar nedeniyle şiir yazmaya vakit bulamamakta, dostuyla bile görüşememektedir. Hüseyin Nazmi, görevini Dışişleri Bakanlığı içerisinde gerçekleştirse de o hala aynı gazetedir. Tepebaşı’nda olan ziyafetteyken, Ahmet Cemil bir mektup alır.

Bu Hüseyin Nazmi’den gelmektedir. Kendisini yanına çağırmaktadır. Buraya gittiğinde, kız kardeşi olan Lamia’yı görünce âşık olur. Mai ve Siyah Ahmet Cemil’in şiir anlayışı ise tüm bu olaylar esnasında yeni şiire yöneliktir…

Madame Bovary (Flaubert) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Madame Bovary

1856 yılında Gustave Flaubert tarafından yazılmıştır. Yazar eşini kaybetmesi ardından, Louise Colet isimli bir kadın ile tanışmıştır. İkili oldukça fırtınalı bir aşk yaşamakta olup, birbirlerine çok sayıda mektup atmışlardır. Bunlar bu aşkın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.

1846 senesinden, 1854 yılına kadar devam eden bu süreçte bazı kavgalar da olmuştur. Mademe Bovary adlı eserinde ise yazar, duyguları ile hareket eden bir kadının yaşadıklarını ele alır. Edebiyatta romantizm akımına tepki taşımakta olup realist gözlemler vardır.

Madame Bovary Karakterleri

Her kitapta olduğu gibi, Madame Bovary içerisinde de bazı ana karakterler vardır. Madame Bovary incelemesi bu yönde yapıldığında şu isimler verilebilir;

  1. Madame Bovary: Eserin ana karakteri olup güzel, ihtiraslı ve hayalci bir kadındır. Duygularıyla hareket etmekte olup gösterişe meraklı, lüks içerisinde yaşamaktadır. Bencil ve sorumsuz olup tıpkı okuduğu aşk romanlarına olduğu gibi bir hayat istemektedir.
  2. Leon Dupuis: Avukat kâtibi olan Leon, Madame Bovary’nin sevgilisidir. Sıradan bir insandır.
  3. Rudolphe Boulanger: Bir kır centilmeni olup, maddi aşka değer vermemektedir. Madame Bovary ile yasak ilişkisi vardır. Ne var ki aşk insanı değildir.
  4. Homais: Kendi çıkarlarıyla hareket eden bir insan olan Homais, gururlu ve kötü niyetli bir kişidir. Eczacılık yapmaktadır.
  5. Heloi se Dubuc: Charles’ten büyük olup, kıskan ve hükmeden tarzda bir kadındır. Charles’in ilk karısıdır ve sevimsiz bir yapısı vardır.
  6. Charles Denis Bartholome Bovary: Yeteneksiz bir subay olup, sefahate düşkündür. Charles’in babasıdır.
  7. Charles Bovary: Mademe Bovary’nin eşi olup, üstün yetenekleri olmayan basit bir kişidir. Yaşamdan fazla beklentisi yoktur ve doktordur. İyimser bir insandır.
  8. Leheureux: Bencil bir insan olup esnaflık yapmaktadır. Madame Bovary’yi borca götürür.
  9. Marquis d’Andervilliers: Aristokrat bir aileden gelmekte olup, politikacıdır. Lüks hayatı Madame Bovary ile tanıştırır.
  10. Rouault: Ailesine önem veren ve rahatına düşkün bir kişidir. Zengin bir köylü olup, politikacıdır.

Kitap tüm bu karakterleri, güzel bir şekilde harmanlar.

Mademe Bovary Konusu

Charles Bovary bir doktor olup, sıradan ve iyi kalpli bir adamdır. Madame Bovary konusu içerisinde ana karakter olan Emma Bovary ise bunun tam tersinde, yüksek idealleri olan ve lüks tutkuları mevcut olan bir kadındır.

Sıradan hayattan kurtulmak için farklı durumlara girmekte, yasak ilişkiler yaşamaktadır. Kocasını ilgi çekecek bir aşk yaşatmaktan uzakta görüp, yaşadıklarının nedeni olarak da onu düşünmektedir. Bu nedenle ideal aşkı bulmak ister. Cesaret, zayıflık, hırs, tutku, gurur ve daha birçok duyguyu aynı anda yaşar.

Madame Bovary Özeti

  1. yüzyılın ikinci yarısından sonrayı ele alan Madam Bovary özeti Charles Bovary ile başlar. Kendisi, Rouen içerisinde eğitim almaktadır. Eğitimi tamamlayınca doktor olup, küçük bir kentte meslek hayatına başlar. Elindeki ile yetinmeyi bilen bir insan olsa da annesi, daha fazla başarı elde edebilmesi için yoğun çabalar sarf etmektedir. Yine annesi, onu dul bir kadına evlendirir. Ne var ki Charles, bu durumdan memnun değildir. Ancak bir şekilde hayatına devam eder.

Mesleği gereği farklı sosyal kesimlerden insanlar ile iletişimi olan Charles, bir gün Rouault ile dostluk kurar. Ardından da kendisinin evlerini ziyaret eder. Bu esnada eşi hayatını kaybeder. Bundan bir müddet sonra, Rouault’un kızı ile bir birlikte kurar.

Genç bir kız olan Emma romantik bir karaktere sahiptir. Her ne kadar Charles huzur ve sakinlik arasa da, o heyecanlı ve hareketli bir ilişki, derin bir aşk beklemektedir. Her zaman okuduğu aşk romanlarının etkisinde olsa da, yaptığı evlilik söz konusu beklentilerini sağlamaz. Bu nedenle hayatını sıradan bulur. Ancak Madam Bovary hakkında bir süre sonra her şey değişir.

Nitekim ardından Marquis d’Andervilliers ile tanışır. Böylece lüks hayattan, ihtişamdan ve eğlencenden haberler almaya başlar. Böylece zaten sevmediği hayatını daha da sevmez. Ancak maddi gücü olmaması sebebiyle, düşüncelerindeki hayata erişememektedir. Hamile olan Emma bir süre sonra hastalanınca, eşi sağlığı için Yonville adlı bir kasabaya taşınır. Bu süreçte Homais adlı bir eczacı ile Leon adlı bir kişiyle yoğun görüşmeye başlar. Öncelikle Leon ile bir birliktelik kurar.

Leon ona daha anlayışlı davransa da ardından çok hassas olması, hayalleri gibi sebeplerden dolayı şehri terk eder. Böylece Emma yeni bir hayal kırıklığı yaşar. Ancak bu durum, istediği hayata dair arzularından vaz geçirmez. Bundan sonra da Rodolphe adlı bir çiftçi ile tanışır. Zamanla Emma’yı kullanmaya başlayarak, arzularına dair aracı yapar. Böylece Emma, kocasını aldatmaya başlar.

Zaman geçtikçe harcamalarını yükseltir ve habersiz alışveriş yapar. Böylece borçları da birikir. Bir gün eşine bir hastayı ameliyat etmesini ister. Şayet başarılı geçerse, yeteneklerini gösterebilecektir. Ne var ki operasyon olumsuz geçer. Hastanın da böylece ayağı kesilir. Doktor, böylece büyük utanç duyar ve evden dahi çıkamaz. Emma Bovary ise bu durumdan sonra eşini daha fazla sevmemeye başlar. Tüm bunlardan sonra, Rodolphe’ye kaçmak ister. Ancak o, kendisine bir mektupla aralarında bulunanların bittiğini belirtir.

Bundan sonra hasta olup yatağa düşer. İyileştiğinde ise ardık sakin bir hayatı arzular. Ancak bir süre sonra Leon ile yeniden karşılaşır…

La Fontaine’den Seçmeler

La Fontaine’den seçmeler

Jean de La Fontaine kimdir? dersek Fransa’da doğmuştur. Şair ve yazar kimliğiyle bilinen La Fontaine yazdığı fabl eserlerle tanınmasına rağmen hayatı boyunca birçok farklı meslekle adı anılmıştır. Yazarımız varlıklı bir ailenin çocuğu olmakla beraber Paris’te kolej eğitimi gördükten sonra başarılı bir talebe olamamasına rağmen hukuk öğrenimini tamamlamıştır. Ailesi onun papaz olmasını istemesine rağmen o su ve kanal işleri olan baba mesleğine devam etmiş çeşitli memuriyet görevlerinde bulunmuştur. La Fontaine eserlerini Türkçeye çeviren isimler Ziya ve Şinasi Paşa ile başlamıştır. Fakat bu çeviriler tamamlanmamıştır. La Fontaine fabllarının tamamen çevrilmesi, Sebahattin Eyüpoğlu tarafından icra edilmiştir.

La Fontaine’den Seçmeler Özeti

La Fontaine Masalları türü nedir? Sorusuna cevap bunlar fabl türünde eserlerdir. Yani hayvanların konuşturulduğu ve dersler verdiği bir türdür.

Kurt ile Kuzu Masalı
Günlerden bir gün derenin kenarında su içen bir kuzundan bahseder bu masalımız. Kuzunun yanına bir kurt gelir ve ona kızmaya başlar. “Neden benim suyumu çamur yaptın kuzu?” kuzumuz da olanca masumiyetiyle “Olur mu öyle şey kurt kardeş ben buradayım sen orada, senin suyunu nasıl bulandırabilirim ki der?” fakat aç olan kurt bu sefer de kuzumuza “dahası da var kuzu, sen geçen yıl bana küfür etmemiş miydin?” der.

Yani kızmaya bahane aramaktadır. Bahaneyi bulduğu anda saldıracak ve kuzumuzu alıp götürecektir. Buna karşılık masum ve saf olan kuzumuz ise “Ben değildim geçen sene size küfür eden” der. Kurt bunun üstüne “Sen değilsen arkadaşındır, kardeşindir ya da sizden biridir. Zaten siz bütün köy beni takmışsınız kafanıza. Köpeğidir, çobanıdır hepiniz bana düşmansınız.” der ve kuzumuzu alıp uzaklaşır. Kuzumuzu da bir daha gören olmaz.

Ağustos Böceği ile Karınca Masalı

Bu masal La Fonteine’in en bilinen masalıdır. Ağustos böceğimiz bu masalda bütün yazı saz söz ile şarkı türkü söyleyerek geçirmiştir. Hiçbir birikim yapmamıştır. Komşusu karınca ise bütün yaz sırtında buğday taneleri, meyve çekirdekleri taşıyarak kış için stoklarını doldurmuştur. Karakış bastırınca ağustos böceğimizin ortalıkta ne bir arkadaşı ne bir yemeği kalmıştır. Bütün yaz kendisine çalışması gerektiğini söyleyen ve kendisinin dalga geçtiği komşusu karıncaya gidip yardım istemek zorunda kalmıştır. Karınca ise babacan bir tavır takınarak bütün yaz ne yaptığını sormuş fakat sonunda kendisini içeriye buyur etmiştir.

Tilki ile Leylek Masalı

Günlerden bir gün tilkinin cömertliği tutmuş ve leylek dostunu evine sofrasına buyur etmiştir. Fakat ne olursa olsun tilki tilkidir ve özünde cimri ve kurnazdır. Tilkimiz buyur ettiği konuğuna sulu sulu bir çorba ikram etmiştir fakat bu çorba tabaktadır. Leylek gagasının onu engellemesinden dolayı çorbayı yiyememiş fakat tilki hepsini silip süpürmüştür.

Tilkinin bu kurnazlığını fark eden leylek olanları sineye çekip günlerden bir gün tilkiyi yemeğe davet etmiştir. Tilki de bedava yemeği duyduğunda koşa koşa gitmiştir tabii. Fakat leylek dostunun kendisine kurduğu tuzaktan habersizdir. Yemeğin kokusu burnuna geldikçe mutlu olan ve ağzı sulanan tilki hevesle yemeğini beklerken bir bakmıştır yemek vazoda. Sadece leyleğin gagası ile yenilebilir. Tilki burada yaptığı kurnazlığa pişman olmuştur.

İnatçı İki Keçinin Masalı

Birbirlerinde uzak diyarlarda yaşayan iki çok iri çok besili ve mutlu keçinin masalıdır bu. Keçilerimiz geniş otlaklarda otlayıp gezen bu keçilerimiz çok çetin yollardan bir yerlere doğru yolculuğa çıkmıştır. Sarp kayalıklardan, şelalelerden ve uzun mu uzun yollardan gelen keçilerimiz bir nehrin iki kayasında karşılaşmıştır. Bu nehrin suları çok hızlı akmaktadır ve suyun içinden geçmek ölüm demektir ikisi için.

Bu nehrin bir yerinde iki yakayı birleştiren bir sırık bulmuşlardır fakat sırık çok dardır. İkisi de aynı anda karşılıklı sırığa çıkıp yürümeye başlamıştır. Birbirlerine yaklaştıklarında da bir keçi ötekine ben senden önce geldim buradan önce geçmek benim hakkım demiştir. Öbürü ise ben senden daha soylu bir keçiyim buradan öncelikli geçmek benim hakkım demiştir. Bu tartışmayı sürdüren keçilerimizin ikisi de sırıktan düşüp suyu boylamış ve akıntıda kaybolup gitmiştir.

La Fontaine’den Seçmeler Konusu

La Fontaine’in yazılarının ve fabllarının konusu genellikle hayvanları kullanarak bazı fikirleri ve dersleri anlatmaktır. La Fontaine Masalları özellikleri içinde çoğunlukla yaş ve ırkların ortak özelliklerinden bahsetmiştir. Onun iletişimini baki kılan ve başarılı yapan şeyler iletişinin doğallığı, yazılarının sadeliğidir.

Ele aldığımız bu eserde fabllarında hayvanları kullanalar insanların kötü ve gereksiz özelliklerini, alışkanlıklarını irdelemiş, ışık tutmuştur. Tilkinin kurnazlığını leylek ile harmanlamış kurdun kötü niyetini kuzunun iyi niyetiyle birleştirmiştir. Keçilerin inatları yüzünden ölmeleri gibi dersler vermiştir. Karınca ve ağustos böceği masalında ise tutumlu olmayı ve çalışkanlığı vurgulamıştır.

La Fontaine’den Seçmeler İncelemesi

Jean de La Fontaine, hem doğunun hem batının çok türlü kaynaklarından fabllar ve masallar toparlamış ve bunları dönemin Fransa’sındaki serbest nazım biçimine uyarlamıştır.1668 senesinden 1694 senesine kadar çok fazla sayıda cilt ve alt başlık yayımlamıştır. Eserleri Fransız edebiyatında klasik haline gelmiştir. La Fontaine’den seçmeler kaç yaş için? Sorusu sıkça sorulur fakat şakalı, nüans kullanan ironi dili ile hem çocukların hem de yetişkinlerin sevgisini ve ilgisini kazanmıştır. Sonralarda eğitim sistemlerinin de içine entegre edilen bu fabllar günümüzde de çok sayıda öğrenciye dersler vermektedir

Hepimiz çocukluğumuzda masallarla büyüdük. Ve bu masallar hem güldürü niteliği taşırken hem de bize dersler vermiştir. La Fontaine’in  bu kitabında da çıkarılacak derslerin sayısı bir hayli fazla. Güzel nüanslarla insanı şaşırtan ve gerçek dünyayı daha iyi anlamasını sağlayan bir eser bu eser.

Küçük Prens (Antonio De Saint-Exupery) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Küçük Prens

Küçük Prens eseri; dünya üzerinde en çok okunan kitaplar arasında yer alır. Bu nedenle Küçük Prens konusu bakımından da merak edilen bir yapıttır. Özellikle pek çok alanda, sosyal mecralar başta olmak üzere sözlerine sık sık rastladığımız eserin; özeti, konusu ve incelemesini merak edenler için hazırladığımız yazımıza başlıyoruz.

Küçük Prens yazarı Antonio De Saint-Exupery olan ve 1942 yılında yazılmış bir çocuk kitabıdır. İçeriğindeki kelimelerin sadeliğine karşın anlamındaki derinlik sebebiyle, hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap eden özel bir eserdir. Edebiyat alanında bazı özel eserler; anlatımındaki naiflik ve küçük yaşlarda hitap edebilmesi nedeni ile çocuk kitabı olarak geçse de; yetişkinlerin de mutlaka okuması gereken eserler arasında yer alır.

Bunlardan birisi olan Küçük Prens dilimize çok akıcı ve güzel bir şekilde çevrilmiştir. Aynı zamanda eser ile ilgili önemli bir ayrıntı da, dünya üzerinde farklı dillere en çok yapılan 3. kitap olma özelliğidir. Toplamda satış miktarı 200 milyonu aşmıştır. Artık klasikler arasında değerlendirilen eser; yazarın deyimi ile ilk yazıldığı sırada 1000 sayfa civarındayken;  daha sonra mükemmeliyeti yakalamak için kısa bir kitaba dönüştürüldüğü belirtilir.

 Küçük Prens Özeti

Küçük Prens özeti kitap hakkında merak edilen unsurların başında gelir. Bu güzel eser her yaştan insanın kendine göre farklı bir çıkarımda bulunabileceği bir kitaptır. Öncelikle oldukça naif bir anlatım tarzı ve kurgusu olan kitabın ana hali oldukça kısadır. Bu nedenle özeti incelendikten sonra okunması tavsiye edilir.

Hikaye yazarın gözünden anlatılmaktadır. Kitaptaki baş karakterimiz uçakla çöle düşmüş olan bir pilottur. Ve çölde yalnız kalan pilotun, farklı gezegenden gelmiş olan Küçük Prens ile tanışma yolculuğu anlatılır. Bu karşılaşmanın ardından pilot ve Küçük Prens arasında bir resim muhabbeti geçer ve pilotun çizdiği resmi Küçük Prens hemen anlar. Resimlerini ilk defa anlayan birisi ile karşılaşan pilot şaşırır.

Ardından hikaye başlar. Küçük Prens B612 isimli gezegende yaşamaktadır. Çok sevdiği bir de gülü vardır. Küçük Prens farklı yerleri çok merak ettiği için;  sevdiği gülünü arkada bırakır ve yeni bir serüvene başlar. Bu yolculuktan çok şey öğrenir. Kendi gezegeninde tek olan ve çok sevdiğim gülünden farklı bir gezegende bir sürü görür. Çok şaşırır ancak hiçbir gül bahçesini kendi sevdiğinin yerine geçemeyeceğini düşünür. Bunu şu şekilde açıklar: ‘ Çünkü o benim gülümdür.’ Küçük Prens geçirdiği maceralarının ardından kendi gezegenine döner. Tanıştığı pilot ise bu anıları yazar.

Küçük Prens Konusu

Küçük Prens konusu itibariyle de kitap severlerin dikkatini çeken bir içeriğe sahiptir. Eser kitap yazarının gözünden anlatılır. Öncelikle bu anlatım tarzı  sebebiyle oldukça içten bir yapıya sahiptir. Aynı zamanda hikayenin ana kahramanı olan pilot uçağının bozulması sebebiyle çöle zorunlu iniş yapar. Bu bölgede farklı bir gezegenden gelmiş olan Küçük Prens ile tanışma macerası başlar. Daha sonra ikili arasındaki sohbetle beraber gelişen olaylar konu edilir.

İkili arasındaki diyaloglardan en dikkat çekenlerinden biri ise;  tanıştıkları zamanki iletişimleri dir. Küçük Prens pilota bir koyun çizmesini söyler. Pilot ise bir boğa yılanı çizerek küçük prense verir. Küçük Prens’in cevabı ise pilot oldukça şaşırtır. Ondan bir boğa yılanı içinde fil çizmesini değil, kendisine bir koyun çizmesini istediğini söyler. Pilotun bu cevabı şaşırmasın sebebi ise; küçüklükten beri çizdiği bu resmi ilk defa anlayan birinin olmasıdır. Küçük Prens haricinde herkes, ona şapkaya benzer ve saçma bir resim çizdiğini söylerken;  Küçük Prens pilotun yapmak istediğini hemen anlamıştır.

Bu şekilde ilginç diyaloglara konu olan ve orijinal bir yapıt olarak özellikle son yıllarda adından daha fazla söz edilen Küçük Prens;  yazarın gözünden dünyayı anlama ve yorumlama çabası olarak; insana ait duygu ve düşünceleri oldukça iyi bir şekilde ifade eder. Küçük Prens olay örgüsü temel olarak yukarıda verilen bilgiler ışığında ilerler.

Küçük Prens İncelemesi

Her ne kadar ismi ile ve literatürdeki sınıflandırılmasıyla çocuk kitabı olarak bilinse de;  Küçük Prens çocuk büyük herkesin seveceği özel bir eserdir. Bu eserde herkes kendinden bir parça bulabilir. Çünkü yazar oldukça geniş bir perspektiften konuyu değerlendirilmiştir. Alegorik dili ile dikkat çeken eserde her bir karakter; günümüzdeki bir insan tipini temsil eder.

Küçük Prens incelemesi dahilinde ifade edilebilecek en belirgin nokta ise; eserin bu dünyadan olmayan bir karakterin gözüyle ve bir nevi çocuk naifliği ile anlattığı hikaye;  yetişkin olduktan sonra küçüklükteki hayallerini ve bakış açısını kaybeden insanları eleştirmektedir.

Bazı somut ve maddesel hırsızlara yenilerek; hayatın gerçek güzelliklerinin farkında olamayan insanları mecazi şekilde yansıtır. Bu kadar derinlikli bir konu işlemesine rağmen;  pek çok özel eserde olduğu gibi dili oldukça sade ve akıcıdır.

Küçük Prens ana fikri temelde yukarıdaki konuları işler. Kitabın içeriğindeki ifadelerde tıpkı konusu gibi oldukça sade ve güçlü bir anlatıma sahiptir. Bu nedenle;  artık dünya çapında çok sayıda çevrilmiş olan kitabın alıntılarını her yerde görmek mümkündür. Bir nevi yaşam rehberi gibi değerlendirilerek bu cümleler pek çok mecrada paylaşılır. Özellikle insanın gerçek manada görmek için gözden çok; bir yüreğe ihtiyacı olduğunu vurgulayan eşsiz bir eserdir.

Küçük Ağa (Tarık Buğra) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Küçük Ağa

Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Harbini kaybedince, eski heybetini de yitirmeye başlamıştır. Savaş ve işgaller sebebiyle artık zayıf kalmıştır. Tarık Buğra tarafından yazılan Küçük Ağa incelemesi, Anadolu’da bir kasaba olan Akşehir’den hareketle kurtuluşu ele alır.

1963 yılında yazılan kitap, Kurtuluş Savaşının gerçekleştiği yıllarda Kuva-yı Milliye adı verilen ancak ne oldukları fazla bilinmeyen kişilerin başlattığı haber katılıp, katılmama arasında kalan kişileri ele alır. Yüzyıllar boyunca sadece padişah tarafından açılan sancak altında harbe girileceği düşünen halkın, işgalin bilgileri gelirken yaşadıkları ikilemleri, kaderlerine sahip çıkmayı düşünmek durumunda kalmalarını gösterir.

Küçük Ağa Karakterleri

Her romanın belirli bir türü vardır. Küçük ağa roman türü ise Kurtuluş Savaşı yıllarını ele almaktadır. İçerisinde çok sayıda karakter geçmekle beraber, bazıları ana karakter durumundadır. Bunlar şöyledir;

Küçük Ağa: Mehmet Reşit Efendi, Akşehir halkı tarafından İstanbullu Hoca şeklinde anılmaktadır. Yaşının genç olmasına rağmen hocalığa bağlamış, ardından da payitaht tarafından Ahşehir’e yollanmıştır. Bu esnada gür ve siyah sakal bırakmıştır. Ne var ki çeteciliğe başladığı zaman, sakallarını kırpmış, silah kullanmayı ve ata binmeyi öğrenmiştir. Ardından da Küçük Ağa unvanını almıştır.

  1. Salih: Eski bir asker olan Salih savaşta yüzünün sağından yara almış, sağ kolunu da kaybetmiştir. Savaştan geri döndüğünde, bıraktığı Akşehir’i eskisi gibi bulmaz. Aldığı kararlardan dönmeyen bir karakter olup, Kuva-yı Milliye’ye katılır. Ancak savaştan sonra kaybolur.
  2. Emine: İnce belli ve beyaz tenli bir kız olan Emine, simsiyah gözlere sahiptir. Oldukça güzel olup, sahip olduğu huylar da kendisi gibidir.
  3. Çerkez Kardeşler: Tevfik bey ile Çerkez Ethem, Milli Mücadele’nin ilk senelerinde vatan, millet için mücadele etmiş, güzel işler gerçekleştirmiştir. Ne var ki düzenli ordu kararı ardından, zarar vermeye başlamıştır. Düzenli orduya karşı yenilmeleri ardından, düşmana sığınmıştır.
  4. Ali Emmi: Yaşlı bir kişi olan Ali Emmi, alnında kırışıklıklar olan, saçı ve sakalı ağarmış bir insandır. Akşehir’in köylüsünü temsil eden bir karakterdir.
  5. Ağır Ceza Reisi: İyi bir eğitim görmüş olan Ağır Ceza Reisi, dürüş ve sağlam bir karakterdir. Alçakgönüllü olup, heybetli bir duruşa sahiptir.

Küçük Ağa Romanı olay örgüsü bu kişiler etrafında döner. Ancak farklı kişiler de vardır. Bunlar,

  1. Gönülsüzlerin Haydar Bey,
  2. Topbaşların Halis,
  3. Yüzbaşı Hamdi,
  4. Yüzbaşı Nazmi,
  5. Küçük Hacı,
  6. Mehmet,
  7. Hasan Efendi,
  8. Salih’in Annesi,
  9. Çakırsaraylı,
  10. Yorgo,
  11. Minas,
  12. Niko,

Gibidir. Roman içinde lakaplar da vardır. Bunlar sosyal tabaka ve dış görünüş ile ilgilidir. Kitapta yer olan olaylar Akşehir ve Ankara’da geçer.

Küçük Ağa Konusu

Birinci Dünya Savaşına giren Osmanlı İmparatorluğu, savaşın bitmesiyle beraber gücünü kaybetmiş, isyan ve işgaller başlamıştır.  Kitap, Akşehir’den hareket ederek Kurtuluş Savaşını ele alır. Küçük Ağa konusu da böylece başlar. İnsanların savaşa katılıp, katılmama yönündeki kararsızlıkları gösterir.

Küçük Ağa Özeti

Birinci Dünya Savaşı sona erse de, Osmanlı bunun etkilerini hâlâ görmektedir. Savaşların bitmesiyle, insanlar da doğal olarak evlerine dönmektedir. Ancak kayıpların ne kadar büyük olduğu da böylece anlaşılır. Küçük ağa romanı olay örgüsü de böylece başlar.

Akşehirli bir er olan Salih, aldığı yaralar ile vatanına geri döner. Ancak durumun nasıl olduğunu buradan daha iyi görür ve her şeyin farklılaştığını anlar. Her ne kadar bir dönemler Rumlar ile dost olsalar da, artık halkı ile Rumların arasında ilişkiler eskisi gibi değildir. Niko, Salih’in yakın bir arkadaşı olup o da Rum’dur.

İşgaller arttıkça, halkların düşmanlıkları da yükselmektedir. Her ne kadar Salih Rumların hareketlerini ihanet olarak görse de, Niko ile arasını kopartamamıştır. Ne var ki bir gün durum öğrenilir. Böylece halk, Salih’i dışarı atar. Böylece artık Niko ve yanındakiler ile gezmeye başlar. Kendini namazdan çekmiştir.

Halk da bu sırada işgallere yönelik tepki vermeye dair karar almıştır. Ancak Salih bu esnada istenmemektedir. Tam bu sırada, payitaht bir hoca gönderir. Amacı, Osmanlıya karşı bağlılığı sağlamak, buna teşvik etmektir. Hoca da oldukça iyidir. Yaptığı vaazlarda padişaha dair düşüncüleri de iletir.

Bu olaylar devam ederken, ülkede Kuva-yı Milliye adlı bir örgüt kurulmaktadır. İşgalleri önleme amacı taşımakta olup, işi oldukça zordur. İstanbullu hoca olarak da alınan hocanın vaazları, Kuva-yı Milliye ilkeleri ile uyuşmaz. Zira kendisi, padişaha bağımlılıktan söz etmektedir. Bu nedenle zıtlaşmalar vardır.

Hoca olaylar sürerken, düşüncelerinin doğruluğunu da ele almaktadır. Salih bu esnada Kuva-yı Milliye’ye katılmaya dair karar alır.  Bunun temel sebebi, Niko’nun Osmanlı İmpartorluğu’na karşı olan savaşa katılmasıdır.  Küçük Ağa özeti buradan sonra farklı şekilde devam eder. Zira Kuva-yı Milliye hoca üzerine ölüm kararı verir.  Böylece hoca da Akşehir dışarısına çıkar. Ardından çete liderlerine sığınarak, bazı adamları da yanına alıp kasabaya geçer.

Bundan sonra da hangi tarafa geçmesi gerektiğine karar vermeye çalışır. Bu esnada Salih’e de hocayı bulmasına dair emir verilmiştir. Salih onu bulmuş, ancak Kuva-yı Milliye içerisine katılmak için ikna etmeyi başarmıştır. Böylece birlikte Çerkez kardeşlere katılır.

Ancak bir süre sonra düzenli ordu kurulur ve Çerkez kardeşler ile terslik oluşur. Hoca bu sırada yolun hatalı olduğuna inanarak, onları döndürmek için çalışmaya başlar…