Aganta Burina Burinata (Halikarnas Balıkçısı)

Aganta Burina Burinata, Cevat Şakir Kabaağaçlı yani namı diğer Halikarnas Balıkçısı’nın 1946 yılında yazılmış olan ilk ve en bilinen eseridir. Fransızca bir denizcilik terimi olan Aganta Burina Burinata, anlamını “ Serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tut” deyiminden almıştır. Romanın genel özellikleri, Halikarnas Balıkçısı’nın diğer eserleriyle benzerlik göstermektedir. Eserde denizcilerin zorlu yaşamı, denizin büyüleyici oluşu, denize olan derin sevgi ve balıkçıların zorlu hayat şartlarına değinilmiştir. Romanda deniz, ana kahraman olarak gösterilmiş, bu sebeple ilk yayımlandığı zaman büyük ilgi görmüştür. Cevat Şakir Kabaağaçlı da, eserleri dışında çarpıcı hayatıyla (babasını katletmesi ve sürgün edilmesi) yaşadığı dönemde adından çokça söz edilen bir yazardır.

Romanın Konusu

Mahmut, çocuk yaştan itibaren denizci olmak isteyen bir gençtir. Romanda Mahmut’un hedefine ulaştıktan sonra toprak işleri ile uğraşmak içine köyüne geri dönmesi ve denizciliği bırakması anlatılır. Bu sebeple Aganta Burina Burinata romanının konusu, Mahmut adlı karakterin toprak ve deniz arasında yaptığı tercihtir.

Romanın Özeti

Aganta Burina Burinata romanının özeti, Mahmut ve babası Süleyman Kaptan’ın Milas’a gitmesiyle başlar. Milas’ta yaşayan dostları Bakkal Fehmi’nin yanına uğramaya karar verirler. Süleyman Kaptan’ı çok değişmiş bulan Bakkal Fehmi, onun hayat neşesi ve canlılığını kaybettiğini düşünür. Süleyman Kaptan, yaşadığı talihsiz olayı anlatır.

İstemeden de olsa kardeşi Davut’un ölümüne neden olmuştur. Davut, bir süre önce Süleyman Kaptan’ın kayığına tayfa olarak girmiştir. O gün yaşanan büyük fırtına sonucunda, herkesin yere yatmasına rağmen Davut, geminin yürümesini sağlamak için dümende kalmaya devam eder. Adeta kendisini feda etmiştir. O sırada büyük bir talihsizlik yaşanır. Rando maçosu sıkı sabitlenmediği için rüzgarda savrularak Davut’un kafasını uçurmuş ve hayatını kaybetmiştir. Süleyman Kaptan’ın üzerine Davut’un cansız bedeni düşer ve kan her tarafa bulaşır. Zaman ilerledikçe cesetten yayılan koku nedeniyle cesedi denize atmak durumunda kalırlar. Bu kazanın suçlusu olarak kendisini gören Süleyman Kaptan, parçayı sıkı bağlamadığı için Davut’un ölümüne sebep olduğunu düşünür. Denizi, kardeşinin bir mezarının dahi olmasına mani olduğu için hiç affetmez. Mahmut’un denizci olmasına bu nedenle karşı gelmektedir. Bakkal Fehmi duyduklarına çok üzülür. Ertesi gün Bodrum’a dönmeye karar verirler.

Oğlunu Kirpi Halil’in yanına çırak olarak veren Süleyman Kaptan, oğlunun burada denizcilikten uzak kalacağını düşünür. Fakat tam bir deniz aşığı olan Kirpi Halil, hep denizden konu açmaktadır. Ayakkabıları tamir ettiği sırada denizcilik terimlerinden bahsederek Mahmut’a göstermektedir. Halil’in anlattıkları, Mahmut’u çok etkilemektedir. Mahmut gittiği mektebi ve öğretmenini hiç sevmez, anlattıklarını öğrenmemekte direnir. Bu yüzden hep uyarı alır, bazen de öğretmeninden dayak yemektedir. Öğretmeni ders anlatırken Mahmut, kafasında denizi düşlemektedir. Fatma Mahmut’un hem yakın arkadaşı hem de komşularının kızıdır ve onun bu durumuna çok üzülmektedir.

Bir gün Mahmut mektepte dayak yer. Fatma yanına gelir ve babasının balığa çıkacağını, onun da gelebileceğini söyler. Mahmut çok mutlu olur ve kabul eder. Gece yarısı denizde balık tutmak için çok heyecanlı olan Mahmut, babasını çok zor ikna eder. Denize kavuşmak için çok heyecanlı olmalarına rağmen fırtına çıkması nedeniyle fazla balık yakalayamazlar ve sabaha karşı karaya varabilirler. Mahmut, denizin bu yüzü ile ilk defa karşılaşır. Ama bu hissi çok uzun sürmez, denizin vazgeçemeyeceği bir şey olduğuna karar verir. Babasının denize olan öfkesini umursamadan mektebi bırakmaya karar verir. Babasının uzun süreli çıkacağı seferi fırsat bilerek küçük amcası Hakkı Reis’in gemisine dahil olur. Burada geçirdiği zaman içerisinde çok şeye şahit olur. Özellikle, fırtına sebebiyle hayatını kaybetmiş tayfaların denize atılması onu derinden etkiler. Amcasının gemideki çalışanlara ve kendisine karşı üstten bakan tavrı bazen canını sıkmaktadır.

Denizde olduğu sırada annesinden bir mektup alan Mahmut, gemisiyle beraber seferde olan babasının öldüğünü, tüm mal varlığı olan gemisinin battığını ve evin başında artık kendisinin durması gerektiğini öğrenir. Mahmut üzüntüden kahrolur. Babasının, onu denizde gördüğü zamanki mutsuz bakışlarını hatırlar ve gözyaşlarını tutamaz. Artık annesine kol kanat germek zorundadır. Fakat kazandığı parayla annesine bakması imkansızdır. Amcasının cimri olduğunu düşünür ve bir gün onunla tartışarak gemiyi terk eder. Farklı gemilerle farklı seferlere çıkmaya başlayan Mahmut, annesini de kaybeder. Zaman geçtikçe denizinin kasvetli yüzünü daha fazla tecrübe etmiştir. Yaşadığı yeri, durağan hayatını ve Fatma ile izdivacı düşlemeye başlar. Memleketine dönme kararı alması çok uzun sürmez.

Mahmut, geri döndüğünde hiçbir şeyin aynı kalmadığını görür. Fatma’yı arar fakat bulamaz. Kötü bir şeyler olduğunu düşünür ve nihayet Fatma ile karşılaşır. Fatma, bir balık seferinde yaralanmıştır. Adamlar, onu zorla kötü emellerine dahil etmek istemişler fakat başaramayınca yüzüne kurşun sıkmışlardır. Mahmut, yüzünün yarısı parçalanmış ve bir gözünü kaybetmiş olsa da Fatma’yı sevmekten vazgeçmez. Onun evlenmek istediğini dile getirir ama Fatma daha sonra konuşmak istediğini söyler. Mahmut’un hayatını mahvetmemek için ertesi gün köyden ayrılır.

Mahmut, Fatma’yı çok arar fakat bulamaz. Kendini yeniden denize adamaya karar verir ancak bir teklif alır. Zeynel Ağa köyün en varlıklılarındandır ve Mahmut’un kızı Ayşe ile evlenmesini ister. Mahmut, çok sevdiği denize veda etme kararı alır. Ayşe ile evlenirler ve başlarda çok mutlu olmuşlardır. Doğmamış çocuklarını kaybetmeleri ikisini de derinden yaralar. Denize her şeye rağmen büyük bir hasret duymaktadır. Sonunda bir gün, sahip olduğu her şeyi feda ederek sevdalısı olduğu denize sonsuza dek kavuşur.

Romanın Kahramanları (Kişileri)

  • Mahmut
  • Süleyman Kaptan
  • Fatma
  • Ayşe
  • Davut
  • Hakkı Reis
  • Kirpi Halil
  • Ateşoğlu
  • Hüseyin Dayı
  • Gavur Ali

Romanın İncelemesi

Aganta Burina Burinata romanının incelemesi yapıldığında, anı türünde olduğu görülmektedir. Hatıra tekniği benimsenmiş ve ben merkezli anlatıcı kullanılmıştır. Roman, realist bir anlayışla yazılmıştır. Sade ve yalın bir anlatım hakimdir. Sosyal konular ele alınmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir