Sivas ili Şarkışla köyünde hayata gözlerini açan Âşık Veysel Şatıroğlu Hayatı ve Eserleri böylece başlamıştır. Rençberlik yapan babası Ahmet Efendi ve annesi Gülizar hanım hayatlarını zor kazanan insanlardı. 1901 yılında bölgeyi henüz çaresi olmayan çiçek hastalığı salgını sarmıştı. Aile iki kızlarını salgına feda ederken, o sıralar henüz yedi yaşında, olan sanatçıda bu hastalıktan nasibini alır. Ve tek gözünü geçirmiş olduğu süreçte kaybeder.
Hayatında tersliklerle çok erken yaşta karşılaşan ozan, diğer gözünü de yanlış bir hareket sonucu babasının değneğinin değmesiyle yitirir. İki gözünü de kaybedince, kabuğuna çekilen Âşık Veysel Şatıroğlu babası durumunu fark etmiş olacak ki ona zaman geçirmesi bir saz alır.
Sanatçı zaman zaman evlerini ziyarete gelen, ozanların sazlı eğlencelerinden etkilenip, birlikte saz çalmıştır. Çamışıhlı Ali ağadan dersler alarak kendini müzik konusunda eğitmiştir. Önceleri kendisine ait olmayan eserleri sazıyla canlandırmış olup, zamanla kaleme aldığı türküleri seslendirmiştir.
1921 yılında evlendirildiğinde bu evlilikten iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Evliliği eşinin, evi başka biri için terk etmesiyle sona ermiştir.
Bu arada köy odalarında, halk ozanları ile buluşup, türküler çalmaya kendini geliştirmeye devam etmektedir. 1930 da Sivas’a edebiyat öğretmeni olarak gelen Ahmet Kutsi organize ettiği bir eğlencede sanatçı ile tanışır. Âşık Veysel hayatı bu tanışmayla değişecektir. Onun yönlendirmesiyle üç yıl boyunca saz ustalarının pirleriyle çalıp söyleyecek, Anadolu’da pek çok şehri gezecektir.
Ahmet Kutsi Tecer’in yönlendirmesiyle Atatürk için yazdığı destan Ulus gazetesinde yayınlanıyor. Bundan sonra da ülke çapında ünleniyor. Akabinde sanatçı müzik için Anadolu’da turneye çıkıyor. Çalıp söylediği ezgiler kulaktan kulağa yayılmaya başlıyor. Köy Enstitülerinde bağlama dersleri veriyor.
1965 Meclis kararıyla kendisine maaş bağlanıyor. 1970’li yıllarda ozana yardım amaçlı, ses sanatçıları bir araya gelip onun deyişlerini düzenlemiş halka tanıtımını yapmışlardır. Akciğer kanseri sonucu hayatını kaybettiğinde tarih 1973 idi. Böylece Âşık Veysel Şatıroğlu Hayatı ve Eserleri sona erdi.
Vefatı ile öğretmen oğlu Bahri Şatıroğlu yazmış olduğu otobiyografide babasını kaleme almıştır. Ayrıca babasının izinden giderek söz eşliğinde bağlama çalmaya devam etmektedir.
Edebi Karakteri
Sade bir dil kullanarak yazdığı eserlerinde, gülmek ve ağlamak duyguları beraber vardır. Tabiat, din bazen politika, her şeyden önce insan işlenir. Âşık Veysel Şatıroğlu halk ozanları ve aşıkları sınıfında son halkadır. Sanatçının dertli türkülerde kendisini bulması, hastalık sonucu gözünün ışığını kaybetmesinden kaynaklıdır.
Şairin eğitimi yoktur. Önceleri başkalarının sözlerini seslendirse de zamanla kendi sözlerini çalıp okumuştur. Ahmet Kutsi Tecer sayesinde ünlenir. Şiirleri taşlama, methiye, devriye şeklindedir. Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ona ilham olmuş kişiliklerdir. Şiirlerinde bazen tasavvufi bir yapıya da rastlanır.
Bazı şiirlerinde de, din gibi politika gibi konuları tenkit ettiği görülür. Olumlu ve olumsuz duyguları aynı anda işler. Sanatçının bilinen kişilik özellikleri şöyledir.
- Kendi camiasında lakabı ’Toprak şairi’’dir.
- Sekizli ve on birli kalıpla şiirlerini yazmıştır.
- Şiirlerinin tamamı Ümit Yaşar Oğuzcan sayesinde bir araya getirilip, bir bütün halinde satışa sunulur.
- Sanatçının ömrü boyunca yazdıkları ‘’Bütün Şiirlerim’’ kitabından 1984 de piyasaya sürülür.
Âşık Veysel Şatıroğlu Eserleri
Fiziksel engeli olmasına rağmen, üretkenliğiyle tanıdığımız Âşık Veysel eserleri gözlemlendiğinde mübalağadan uzak, hatasız temiz bir Türkçe ile yazılmıştır. Dine ve politikaya karşı yaptığı göndermeler dikkat çekicidir. Âşık Veysel eserleri madde madde şu şekildedir.
Şiirleri:
- Deyişler
- Sazımdan Sesler
- Dostalar Beni Hatırlasın
- Ölümünden Sonra Bütün Şiirleri
Dostlar Beni Hatırlasın:
Sanatçı adeta vasiyet şeklinde yazdığı şiirde, düğün ya da bayram fark etmeksizin vefatından sonra da, insanlar tarafından anılmak istediğini mısralarında nakşetmiştir. Bu arada hayatın yalan, ölümün ise gerçek olduğunu yazdığı dizelerde bir hüznü barındırmaktadır.
Sen Bir Ceylan Olsan:
Büyük usta bu şiirde, görmeyen gözlerine atıfta bulunarak, sevdiği insanı ceylan sembolüne benzetip, onunla her şartta bir araya gelmek istediğini yazıya döker.
Uzun İnce Bir Yoldayım:
Popüler sanatçılarımızdan ‘’Tarkan’’ tarafından da seslendirilen efsane sözlerde, insanın doğduğu andan itibaren hep bir çaba içerisinde olduğunu, yürümeyle sembolize edilirken, sanatçı kaybettiği sevdiklerini de hep hayal ettiğini yazmıştır. Bağlamasıyla birlikte, birçok memleketlere türküleri taşıdığını da dizelerinde yansıtır.
Benim Sadık Yârim Kara Topraktır:
Güvenip inandığı, sevip gönül verdiği pek çok insanların sahte yüzlerini görmesine karşın, toprak diye sembolize edilen tabiatın bereketinden her zaman fayda sağladığını yazmıştır.
İnsanoğlunun tabiata onca zarar vermesine karşılık, toprağın ürünleriyle insanı fazlasıyla ödüllendirmesi. Gerçek yakınlık ve sevginin yalnızca Allah’ta olduğu gerisinin yalan olduğu yazılmıştır. Ve bir annenin yavrusunu beklediği gibi, toprağında insanı en sonunda beklediğini, bu bilinçle yaşayanın Dünya’ya ölmeden bir eser bırakması gerektiğini sanatçı yazmıştır.
Bu Alemi Gören Sensin:
Tasavvuf konulu olan şiirde, yeryüzündeki haksızlıkları izin verdiği için yaratıcıya atıfta bulunur. Yaratılan dünyada sonsuz zengin olan yaratıcının kendisini neden fakir yarattığını sorguluyor. Şair yaratıcının eşinin benzerinin olmadığı gibi, çocuklarının da olmadığı buna rağmen farklı dinlerde kendisine ortak koşulmasına izin verdiğini sorguluyor. Onu görmek istediğini dillendiriyor. Ademin cennetten neden kovunca, iblisi neden yok etmediğini sorguluyor. En sonunda görmeyen gözlerine, tutmayan ellerine rağmen susmayan dili için kendini sorgulamıştır.