Bolu ve Gerede arasında Yeniçağ bucağının Şahnalar köyünde 1772 senesinde hayata gözlerini açan Âşık Dertli, 1845 senesinde Ankara’da hayata gözlerini yummuştur. Naaşı şuanda Gerde yakınlarında bulunan Esentepe’dedir. Babası Ali isimli bir çiftçi olan Dertlinin asıl adı İbrahim’dir. Çocukluğunu sığır gütmekle geçirmiştir. Babası çiftçi Ali’nin vefatından sonra köyün ağası olan Halil küçük İbrahim’in babasından kalan varlıkları ondan alır. İbrahim yani halk arasında bilinen ismi ile Âşık Dertli yakın köylerden birisinde bulunan bir akrabasının yanına gitmek zorunda kalır.
Âşık Dertli hayatını oradan oraya gezmekle ve ozanlıkla geçirmiştir. Gittiği yerlerde farklı farklı âşıklarla tanıştı ve her birinden farklı terbiyeler alarak ozanlığına katkı sağladı Sonrasında üç sene İstanbul ve Konya’da yaşanmıştır. Onun ardından on sene kadar Mısır’da hayatına devam edip tekrardan köyüne dönmüştür. Dertli burada evlenmiş ve iki tane oğlu hayata gözlerini açmıştır. Dertli kimisinin deyimine göre ozanlığının sebebiyle yine yollara düşmüştür ve orada da uzun süre kalamamıştır. Ailesini ardında bırakan Dertlinin bazen aklına geride bıraktığı çocukları ve ailesinin geldiği ve dertlenerek nice şiirler söylediği ifade edilir. Bir süre Orta Anadolu’da dolaşan Dertli 1826 senesinde İstanbul’a yeniden gelmiştir. İstanbul’da kısa süreli birkaç yerde memurluk yapmış ardından burada da duramamış ve Ankara’ya gitmiştir. Ankara’ya gelen şair burada vefat etmişti.
Dertli genel olarak eğlenceli, zevklerine düşkün, hayatında macerayı seven ve macera arayışında olan birisi olarak tanınır. İçkiye ve zevkine olan düşkünlüğünü yüzünden toplumda bazı kesimler tarafından dışlanmıştır ama Dertli pes etmemiştir ve bu kesimdeki insanlarla çatışmaya devam etmiştir. Âşık Dertlinin takma adı Lütfi olarak bilinir. Kimisine göre bu takma adının sebebi hayatı boyunca yaşadığı zorluklardır. Kimisi ise bir sevdiği yüzünden kendisini usturayla öldürmeye çalışan Dertlinin bu adı aldığını savunur. Dertli hem aruz hem hece ölçülerini ustalıkla kullanan bir Türk ozanıdır. Geçimini âşık kahvelerinde saz çalıp şiir okuyarak sağlayan değerli bir halk ozanımızdır. Fuzuli, Âşık Ömer ve Gevheri gibi şairlerin etkilerini şiirlerinde göstermiştir. Zamanın diğer şairleri gibi o da aruzla gazeller, divanlar, kalenderiler yazmıştır.
Âşık Dertlinin en önemli taşlaması o dönemde saz çalanların günaha girdiğini ve şeytanların saz çalan kişinin başına toplandığını savunan kişileri eleştirmek amacıyla yazmıştır. Fes takılması 2. Mahmut padişahlığı döneminde kabul edilince Dertli fesi öven birisi haline gelmiş ve bununla ilgili bir kaside yazmıştır. Bunun sonucunda ise Âşık Dertli; Çağaya ayan olarak atanmıştır. Divan türündeki şiirleri ise başarılı olarak nitelendirilmemiştir. Asıl ozanlık yeteneğini hece vezinli şiirleriyle göstermiştir. Alevi-Bektaşi inanışlarına sonuna kadar bağlı olan Dertli, şiirlerinde ağır bir dil kullanır. Toplumsal eleştirileri ve taşlamalarıyla Türk Edebiyatında öne çıkan bir isim olmayı başarmıştır. Yobazlığı sert bir şekilde eleştirmiş ve taşlamalarını buna uygun yazmıştır. Öncelerinde halveti tarikatine girdiği bilinir. Bunun sonrasında ise Bektaşiliğe yönelmiştir.
Dertlinin Eserleri
- Şeytan Bunun neresinde?
- Sakiya Camında Nedir Bu ısrar
- Abdallığın Binasını Sorarsan
- Haraba Kul Olduk
- Aşk Ehline Derman Sordum Âlemde
- Yürü Gönül Yürü Dostundan Kalma
- Kalem Kaşlı Yar
- Bad-ı Saba Benim Hasb-i Halimden
- Âşık Dertli Baba
- Ok Gibi Hublar
Bu şiirler ve taşlamalarla halkın gönlüne taht kurmuş bir halk ozanı olmayı başarmıştır. Tek kitabı vardır ve onun adı da Dertli Divanı’dır. Bu kitabı ise birkaç kez basılmıştır. Yaşadığı dönemde çok sevilen, ünlü, kişiliği etkin olan bir halk ozanı olduğu su götürmez bir gerçektir. Ankara’da hayata gözlerini yuman dertlinin mezarı ilk olarak Ankara’ya defnedilmişti. Halkın biricik şairi Dertli’nin mezarı vefatından yüz beş sene sonra Yeniçağa’ya götürülmüştür.
Geçimini saz çalıp türkü söyleyerek kazanan Dertlinin gerek saz çalmasındaki yeteneği gerek sesinin güzelliği onun zengin konaklarda büyük ilgi görmesine, sevilip sayılmasına vesile olmuştur. Ülkenin birçok kesiminde şiirleri severek dinlendi ve o bir üstat olarak tanımlandı. Dertlinin asıl tarzı lirik koşma ve semailerinde görülmüştür. Şiirleri yabancı kelimeler ve terkiplerle doludur. Bunların olmasına rağmen üslubu ahenkli ve sürükleyici bulunmuştur. Mecaz anlatımları, hayalleri ve fikirleri orijinal yani kendine has olmamasına rağmen yine de şiirleri samimi bir hava taşır.
Dertli kalpten bağlı olduğu Alevi-Bektaşi tarikatının etkisiyle, Hz. Ali’ye aşkla ve yürekten bağlanmıştır. Hatta halk arasında bir evliya şöhreti bile kazandığı söylenir. Bektaşi şiirleri, devriyeler, nefesler ve Kerbela şehitleri için mersiyeler yazmıştır. Dertlinin yolundan giden ve kendisi için onu örnek alan ozanlar ileriki dönemlerde bir âşık kolu oluşmasını sağlamışlardır. Geredeli Figanı, Mudurnulu Yağcı Emin, Çankırılı Pinhanî, Çankırılı Cudi, Ilgazlı Naili ve Kastamonulu Yorgansız Hakkı gibi Bolulu, Çankırılı ve Kastamonulu gibi nice âşıklar bu kolda yetişmiştir. Kendisi de yaşadığı dönemde birkaç çırak yetiştirmiş ve Türk edebiyatına başarılı ozanlar kazandırmıştır. Şöhreti dönemin divan şairleri arasında da yayılmıştır. Şiirlerinde Divan şairlerinden Fuzulinin etkisi sıklıkla görülür.
Dertliyi belki de biraz Tanzimat şairleri arasında sınıflandırabiliriz. Tanzimat devirlerini yaşamış ve buna boş kalmamıştır. Toplumsal olaylarla yakından ilgilenen şairlerden birisi Dertli diğeri ise Seyrani’dir. Tanzimat devrinin o gereken havasına bürünmüş bunu şiirlerinde de hissettirmiştir. Güzel sesi ve yetenekli saz çalışıyla gönüllere taht kuran Dertli Türk edebiyatının önemli isimlerinden birisi olmayı başarmıştır.