1912 senesinde Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından kaleme alınan “Cadı” romanı, ses getirmeyi başarabilmiştir. Cadılara, ruh çağırma ve büyücülük gibi olaylara inanan bireylerin bu gereksiz inançlarını eleştiren yazar Hüseyin Rahmi, eseri ile büyük başarı yakalayabilmiştir. Dilerseniz Cadı romanı hakkında var olan detayları hep beraber inceleyelim.
Kitabın Konusu
Kitapta, iki kadının çok yakın arkadaş oldukları ve birisinin öldüğü vakit, eşi eğer hemen başka bir kadınla hayatını birleştirirse diğer sağ kalan arkadaşı eşine gün yüzü göstermemesi için anlaştıkları ele alınıyor.
Kitabın Özeti
Romanda bahsi geçen Fikriye, kocasını çok taze kaybetmiş ve çocuğu ile öz dayısının yanına yerleşerek hayatını sürdürmeye devam etmektedir. Dayısının eşi yani yengesi, o ve çocuğu ile yaşamayı istemiyor bu sebeple de dul kalmış bu kadını derhal evlendirme çabalarına girmiştir. Bu duruma karşı tavrını korumaya çalışan Fikriye ölen eşinin ardından evlenmeyi düşünmediğini dile getirse de, yengesi rahat durmaz ve bazı kişilerin aracılığı ile beraber 40 yaşına basmış olan Necip Nefi Efendi isminde bir adamı bulur ve bu adamı da Fikriye’ye ayarlamaya çalışır. İlk karısını çok önce kaybeden Necip bu kaybın üzerine birden fazla evlilik yapmıştır. Yengesi bu evliliği gerçekleştirmek için eve daima çağırdığı arkadaşları ile beraber odaya girer ve Fikriye’nin duymaması için fısır fısır konuşmaya başlarlar. İçerde dönen muhabbetlerin kendisi ile alakalı olduğunu anlayan Fikriye, bir gün eve annesinin eski dostunun gelmesi ile beraber olayların ne olduğunu öğrenir. Annesinin arkadaşı, Fikriye’nin evlendirileceği Necip beyin ilk karısının öldükten sonra tekrar dirilip bir cadı olarak hayatını devam ettirdiğini söyler. 40 yaşındaki Necip beyin de sonraki evliliklerinde, evlenmiş olduğu tüm kadınları öldürmeye çalışan bu cadı, Fikriye’yi de son derece korkutmuştur. Bu duruma inanmayan yengesi Necip beyin eski eşlerinden birisini eve davet eder ve olan bitenin aslını astarını öğrenmeye çalışır. Necip beyin eki eşi Şevkiye Hanım bu daveti reddetmez ve gelip başından geçen her şeyi anlatmaya başlar. Evlendikleri ilk yıllarda çocukların bir cadıyı evlerinin etrafında gördüğünü söylemeleri üzerine konuyu didiklemeye başlayan Şevkiye hanım, kimsenin kendisine bir şey anlatmaması üzerine yalan söyleyerek Cadı’yı kendinin de gördüğünü öne sürerek insanların ağzından laf almaya çalışır. Necip bey ile evliyken ona çok çektiren kadın, öldüğünde başka birisi ile evlenirse hortlayıp onları hiç rahat bırakmayacağını söyler. Şevkiye hanım dirilen bu cadının tipini çok merak eder ve eşi Necip beyden onun fotoğraflarını ister. İri yarı bir yapıya sahip olan cadı, Şevkiye hanımı görüntüsü ile ürkütür. Fotoğrafları gösterdiği esnada eski karısı Binnanz’ın takılarının olmadığını fark eden Necip Bey son derece korkmaya başlar. Ne yapacağını bilemeyen Necip bey odadan çıkarken, eşi Şevkiye Hanım bir mektup bulur ve bu mektupta Binnaz’ın takıları geri getireceği yazıyordur. Bu mektubu gören Necip Bey, eski eşinin yazısını hemen tanır. Bunun üzerine günler geçtikten sonra bir gün Necip Bey rüyasında eski eşi Binnaz’ı görür ve bunun üzerine ertesi gün ailecek mezarı ziyarete giderler. Mezarın üzerinde yazan dörtlük onları son derece şaşırtır ve bu dörtlüğün biri tarafından yazılması imkansızdır çünkü mezar kafes şeklindedir ve içeri girilmesi mümkün değildir. Bunun üzerine bekçiye bu durumu soran Necip Bey, cevap olarak bekçinin birkaç gün önce mezarlıkta hortlağa benzer bir yaratığı gördüğünü ve kendisinin de bir miktar parasının çalındığını ama bu durumu kendisine delir diye hitap edeceklerini düşündüğü için kimseye anlatamamıştır. Yaşananların ardından evlerine dönen aileye artık her gün mektup gelmektedir. Gelen bu mektuplarda Şevkiye ve Necip’in birbiri ile beraber uyumamaları istenir. Aksi bir biçimde davrandıkları zaman başına ağır şeylerin gelmesi ile tehdit edilen bu çift bir gün yalıda yemek düzenler ve Şevkiye’nin de babasının olduğu bu akşam yemeğinin ardından Binnaz’ın ruhu çağrılır. Ruhu bu cadının kendisi olmadığını söylese de olanlar herkesin kafasını kurcalar. Bu durumun peşini bırakmayacağını söyleyen Şevkiye babasının da desteği ile yaşanan bu olayların üstesinden geleceğine inanıyordu. Babası ile plan yapan Şevkiye, üvey oğlunu döverek Binnaz’ın gelmesini bekler. Babası ile Şevkiye Binnaz’ın ruhunun gelmesini bekler ve çok gelmeden Binnaz gelir, babası cebinden çıkardığı Binnaz’a sıkar fakat silahın içi boştur. Ardından Binnaz üzerlerine saldırır, Şevkiye ve babası uyandıklarında baygın haldedirler ve arkalarına bile bakmadan yalıyı terk ederler. Bu anlatılanların üzerine Fikriye ve Emine duyduklarına inanmak istemeseler de başka çareleri yoktur. Fikriye Necip Bey ile evlenmez, hayatının sonun kadar evlenemeyeceğini anlayan Necip bey çocuklarını da evlendirdikten sonra yalnız bir hayat sürer. Tüm bu olaylar üzerine yalısını yıkarak yeni bir ev inşa eder ve orada yaşamaya devam eder, zaten eski eşi Binnaz da onu artık rahatsız etmez. Çoktan çevreye yayılmış olan dedikodular neticesi ile hayatını kimse ile birleştiremeyen Necip Bey, aslında yaşanan tüm olayların bir düzmece olduğunu öğrenir!
Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi
Hüseyin Rahmi Gürpınar, 19 Ağustos 1864 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. 8 Mart 1944 tarihinde de Heybeliada’da hayata gözlerini yumdu. Heybeliada’daki Abbas Paşa Mezarlığı’nda sevdikleri tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Kendisi roman ve öykü yazarak geçimini sağlayan çok tanınmış bir yazarımızdır. Yapıtlarında 19 ve 20’nci Yüzyıllardaki İstanbul hayatını olduğu gibi kaleme aldı. İlkokulu Girit’te okumaya başladı. Babası annesinin ölümünden sonra başka biriyle hayatını birleştirince o da İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı. Öğrenim hayatına burada devam etti. Batı medeniyetlerinin yaşayış şeklini kopyalı bir yolla ele aldığı eseri “Şık” okurlarıyla buluştu. Okurlarına birden fazla eser sunan Hüseyin Rahmi Gürpınar, çok sevilen ve değer gören bir yazar olarak akıllarda yer edindi. Yazmış olduğu başarılı eserleri ile ses getirmeyi başaran Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın başlıca eserleri şu şekilde sıralanabilir:
Romanları:
- Tesadüf
- Şıpsevdi
- Nimetşinas
- Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç
- Gulyabani
- Cadı
- Sevda Peşinde
- Hayattan Sayfalar
- Hakka Sığındık
- Toraman
- Son Arzu
- Tebessüm-i Elem
- Cehennemlik
- Efsuncu Baba
- Meyhanede Hanımlar
- Ben Deli Miyim?
- Tutuşmuş Gönüller
- Billur Kalp
- Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu
- Mezarından Kalkan Şehit
- Kokotlar Mektebi
- Şeytan İşi
- Utanmaz Adam
- Eşkıya İninde
- Kesik Baş
- Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür
- Ölüm Bir Kurtuluş Mudur?
- Dirilen İskelet
- Dünyanın Mihveri Para Mı Kadın Mı?
- Deli Filozof
- Kaderin Cilvesi
- İnsanlar Maymun Muydu?
- Can Pazarı
- Ölüler Yaşıyor Mu?
- Namuslu Kokotlar
- Şık
- İffet
- Mutallâka
- Mürebbiye
- Bir Muadele-i Sevda
- Metres
Öyküleri:
- Kadınlar Vaizi
- Namusla Açlık Meselesi
- Katil Bûse
- İki Hödüğün Seyahati
- Tünelden İlk Çıkış
- Gönül Ticareti
- Melek Sanmıştım Şeytanı
- Eti Senin Kemiği Benim
Oyunları:
- Hazan Bülbülü
- Kadın Erkekleşince
- Tokuşan Kafalar
- İki Damla Yaş
- Gülbahar Hanım
Tartışmalar:
- Cadı Çarpıyor
- Şekavet-i Edebiye Tartışmaları
- Sanat ve Edebiyat
Edebi Kişiliği Hakkında Bilgiler
- 1887 senesinde Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazı yazma yaşamına başlamıştır. Batı medeniyetlerinin hayat tarzlarını kopya yoluyla ele aldığı “Şık” eserini bu gazetede basarak okurlarıyla buluşturmuştur.
- İstanbul’da doğup büyüdüğü için yapıtlarını oralarda gördüğü yaşam tarzlarından esinlenerek yazmıştır.
- Eserlerini kaleme alırken sade ve akıcı bir dil kullanmıştır.
- Edebiyatımızda doğal yazma tarzının öncülerindendir.
- Eserlerini yazarken gerçek hayatla kendi hislerini harmanlamıştır.
- Ayrıca eserlerinde insanların yaşam tarzlarını eleştirmekten hiç çekinmemiştir.