KİTABIN KONUSU
İki yakın arkadaşın birbirine karşı oyun onaması ve bu oyunun gerçeğe bürünmesi. Üstelik polisiye romanlarınınkinden uzak olmayan bir şekilde bu gerçekliğin oluşması anlatılmaktadır.
KİTABIN ÖZETİ
Cem Beyoğlu kimlikli kişi avukatlık ve özel dedektiflik arasında mekik dokuyan, tutarsızlık ve dengesizliğin çok fazla yer aldığı yaşamında aslında ne yapacağını bilmeyen ve bu konuda kendisi de fikir sahibinde olmayan bir kişidir. Tek umduğu şey kesif kokan binanın üçüncü katındaki hukuk bürosuna bir müşterinin uğraması ve alacağı pek de fazla olmayan para karşılığında sıradan hayatını bürosu ile evi arasında gidip gelerek sürdürmektir. Aldığı avanslar ile kıt kanaat geçimini sürdürdüğü hayatında yaptığı belki de tek elde kalan şey kitaplarına ve hayallerine çok vakit ayırmak ve kimsenin haberinin olmadığı gizli içerikli polisiye hikayelere imza atmaktır.
Çok kitap okuyan ve kitaplarını çok seven bir insandır. Bol bol hayal kurar ve hayal gücünü çalıştırır. Bürosunda yer alan çok eskimiş ve hasara uğramış eşyalarından kafasının üstünde dönüp duran pervanesinden aldığı keyif ile dolan yaşamı kendisine göre üç senedir hiç iletişim kurmamasından ölmüş olabildiği konusunda karar kıldığı çocukluk arkadaşı Ergin kendisini gülerek ve mutlu bakışları ile kapısının önünde onu beklediği an noktalanmıştır. Oyunu ilk oynatan kişi aşık olduğu yalanı ile Ergindir. Ergin patronuna ait gece kulüplerinden birinde tanışma fırsatı yakaladığı bir sarışın kıza aşık olmuştur (güya). Bu kızın ismi Sonya’dır ve kız Rus’tur. Bu kıza tutulduğunu söyler. Cem’in yanına gitmesinin sebebi kısa zamanlı ama hoş bir ilişki yaşadığı Sonya’nın yok olması ve ortalardan görülmemesi ile beraber onun bulunması konusunda yardım istemesidir. Ona göre arkadaşı biraz dedektiflik yaşamıştır. Onun yardımını rica eder.
Sonya Ergin’e göre diğer tüm kadınlardan daha başkadır. Onlara benzememektedir. Tüm o hafifmeşrep tavırlarına rağmen onun yüzünde ve gözlerindeki bakışlarda bir masumluk gördüğünü ve buna karşı koyamadığını dile getirir. Cem’in oyuna giriş yapması da aslında tek bir an bile sessiz kalamayan varlığını yer ortamda kabul ettirmek ve hissettirmek için her yolu deneyen ruhsal ve fiziksel tüm gürültü kirliliğini yaşatan arkadaşının aşkın nelere sebep olabileceğini gösteren suskun hali ve çaresiz oluşu ile noktalanır ve bütünlenir. Karşısında duran arkadaşı Adana tüketmiş İngiliz edasıyla aşığım numaralarına set koyamadığı bir şefkat hissiyatıyla kanan Cem de bunun sonunun nereye kadar ilerleyebileceğini şu andan tahmin bile yürütemeyeceği bu oyunca başrol olan karakterini en sonunda edinmiştir.
Öykünün bu bölümü Cem’in bir oyuna geldiğini henüz algılayamaması ve keyfine keyif katan Ergin’in oyunu daha da çıkmaza sürüklemesine ve bununla beraber sonunda bunun bir oyun olduğunun farkına varan Cem’in (kendisince) Ergin’in kalbine bir kurşun isabet ederek arkadaşlığını bitirmiş kedisi olan Hamişi yanına alarak Akdeniz köylerinden olan Arnıç köyüne gidip neredeyse bir Robinson yaşamı yaşamaya gitmesi ile biter. Cem Beyoğlu, bu köyde yaşadığı ilk haftanın bitiminde yürüyüşleri esnasında bazen yollarının denk geldiği babasının kendisi için meydana getirdiği evde dadısı olan Saniye Hanım ile beraber kalan genç ve zengin bir kadınla denk gelmiştir ve onunla tanışmıştır. Öykünün ikinci bölümü veya Ergin’e karşılık oyunu olarak da isimlendirilebilen bu bölüm Ergin olmadan sürmüştür. Cem bu öyküde yardımcı karakterler de denilebilecek Kerem, Saniye Hanım, Erdem ile bu bölümde tanışmışlardır.
Cem, Kerem, Gonca, Erdem grubunun Ergin’e oyun oynama düşüncesi ile başlattıkları oyun günün birinde Gonca’nın her gün gittiği yollardan birinin kenarında yer alan uçurumda jandarmalarca görülüp bulunması ile beraber biter. Aslında, öykünün şu ana dek sürdüğü bir ve ikinci bölüm Ergin’in sürpriz yaptığını ifade ettiği ve desteklediği bakışı ile gelmeden önce Cem’in sıradan hayatında kimseyle paylaşmadığı polisiye tarzı hikayeler arasında yer edinmiştir. Bunu Cem’in annesinin oğlunun intihar etme sebebini açıklığa kavuşturması gayesi ile aslında haritada olmayan Arnıç Köyüne giden Oktay Palamut yani öyküdeki Ergin kavrayıp anlar. Arkadaşı Cem, kendi adı olan Cem Beyoğlu hariç her şeyi değiştirip baştan yaratarak yazıya geçirmiştir. Ergin, Oktay Palamut’un fikrine göre her şey oynanan bir oyundan başka bir şey değildi ve hepsi bundan ibaretti. Cem buna gülüp geçemediği gerçeği ile yüzleşmiştir. Üçüncü öykü gerçekleşmemiş bir cinayetin ve arkaşının ettiği intiharının ardında kalan gizemi takip etmeye yönlendirilmiş Oktay Palamut ile sürer. Fakat Gonca bu oyunda ölümü konusunda karar kılınmış biçimde gerçekten de ve tam da plana uygun olarak ölür. Roman, bu karşılıklı biçimde oynanan oyunların bazen yaşanılan gerçek hayatta tam olarak yaşanmasıyla bazen de şansın ve kaderin oynanan oyuna yeni parçalar ekleyerek yeni başlangıçlar aralaması ve yeni kapılar açmasıyla alakalıdır. Yaşanan serüven ve süreç bundan ibarettir. Hikayeler bunlardan meydana gelmektedir.
KARAKTERLER
Cem Beyoğlu
Erdem
Sonya
Kerem
Gonca
Oktay Palamut
KİTABIN ANA FİKRİ
Bazı zamanlar arkadaşların kendi aralarında birbirine eğlenceli olacağına inandığı küçük büyük oyunlar oynanabilir. İnsanın var oluşundan ve yaratılış özelliğinden dolayı ki bunu olağan karşılamak lazımdır. Fakat isteklerimize, fantezi ve düş dünyamıza, duygularımızı ve hissettiklerimizi tatmin etme isteklerine kendimizi kaptırarak oyun içine oyun eklemek ve bununla beraber birbirimizin ayağını kaydırmak konusunda çabalamak gibi eylemler yanlıştır. Bazen ne yaşanırsa yaşansın gülüp devam etmeliyiz ve üzerinde çok durmamalıyız. Hayatımızda, sahip olduğumuz alışkanlıklarda, takındığımız tavırlarda tutarlı olmayı başarabilmeliyiz ve dengeli davranmayı sağlayabilmeliyiz. Kendimizi içinde yer aldığımız bir ortamdan ayrıymış gibi düşünmemeliyiz ve doğrusuyla/yanlışıyla sosyal hayata kendimizi katmalı ve buna adapte olmalıyız. Toplumu oluşturanlardan birinin de biz olduğu gerçeğini kendimize sık sık anımsatmalıyız. Toplumda bizim de var olduğumuzu, toplumdan kopmanın da mümkün olmadığı gerçeğini kendimize hatırlatmalıyız. Bazen oynadığımız ve ciddiye almadığımız bir oyunun nelere mal olacağını hesap etmeliyiz. Arkadaş ortamımızda karar kıldığımız ve oynamaya kalkıştığımız bir oyunun nelere sebep olabileceğini ve bunun nasıl noktalanacağını bilemeyiz. Eğlenceli ve keyif vereceğini düşündüğümüz oyunlar belki de büyük olaylara sebep olabilecek ve insanların hayatını büyük oranda etkileyecektir. Belki de hayatımızda ve başkalarının hayatında kalıcı olumsuz izlere sebep olabilecektir. İnsan olduğumuz için her şeyi yaşama ihtimalimiz vardır ve bazen bazı şeyleri es geçmek ve üzerinde takılı kalmamak daha iyi sonuçlara imza atabilir.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ
NİHAN TAŞTEKİN
Nihan Taştekin, 1963 senesinde İstanbul Yassıviran’da hayata gözlerini açmıştır. Geçimini daha çok basın yayın işleri ile alakalı uğraşlarıyla sağlamıştır. Marmara Üniversitesinde yer alan Basın Yayın Yüksek Okulundan mezun olmuştur. Mesleği gazeteciliktir. Bu mesleği 2001 senesine kadar İstanbul’da devam ettirmiştir. Bundan sonra, Ayvalık’a taşınmış ve orada yaşamına devam etmeye başlamıştır. 2007 senesinden beri Ayvalık’ta bir sahaf dükkanını işletmektedir. İlk polisiye türündeki romanı Kertenkelenin Uykusu ve bu kitabı 2000 senesinde yayına sunmuştur. Son yıllarda yazmış olduğu kitapları genelde Küçük Şaşmaz Bilgiler Antolojisi başlığının altında Duvar’da okura sunmuştur. Duvar bir edebiyat dergisidir.