Han Duvarları Konusu

Han Duvarları konusu

Han Duvarları konusu hakkında; Han Duvarları isimli eser, 1922 senesinde soğuk bir bahar gününde başlayan ve Ulukışla’dan Kayseri’ye at arabası ile gidilen üç günlük bir yolculuğu kendine konu edinir. Öğretmen sıfatı ile Kayseri Lisesi’ne görev için giden şair, gerçekten de 1922 senesinde Ulukışla’dan Kayseri’ye yolculuk yapmış bulunuyor. Bazı verilere göre şiir, şairin bu yolculukta şahit olduklarından yola çıkarak kaleme alınmıştır. Bazı verilere göre ise 1925 senesinde Güneydoğu illerine yaptığı gezi ile ilgili düşüncelerini anlatmakta ve okuyucunun beğenisini bu şekilde kazanmaktadır.

Bu kadar merak uyandıran ve sevilen bir şair tarafından keleme alınan bir şiir olduğundan ‘’ Han Duvarları şiirinin konusu nedir? ‘’ en çok merak edilen sorulardan birisi haline gelebiliyor. Şiirin içerisinde dörtlükler halinde dağıtılmış “Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış” adlı bilinmeyen bir halk şairinin dörtlükleri mühim bir yer tutar. Ozan, yolculuk esnasında kaldığı hanların duvarlarındaki dörtlükler yolu ile kendinden bir süre önce savaştan dönerken aynı yolculuğu yapmış Şeyhoğlu’nun izini sürer. Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış diye birisinin olup olmadığı, ona atfedilen kısımların Faruk Nafiz tarafından mı kaleme alındığı ya da monte edildiği tartışma konusudur. İç içe geçen iki şiir de de “yol” teması vardır diyebiliriz. Her iki şairin de yolu buluşmuştur veya Faruk Nafiz hissettiklerini böyle bir yol ile okuyucusunun beğenisine sunmuştur.

Han Duvarları İnceleme

Osman zade Hamdi Bey’e ithaf edilen eser, 140 dizeden meydana gelmektedir. Mesnevi biçiminde 7+7=14’lük hece vezni ile kaleme alınmıştır. Zengin benzetme ve kafiyeler ile oluşturulmuştur. Şiir düzyazı tarzında bir yol izleyerek okuyucusunun beğenisini kazanmıştır. Han Duvarları eserindeki Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’a atfedilen şiir, İsmet Nedim tarafından Hüseynî Fantezi makamında yazılmıştır. Bu bahsedilen şiirin şairi olarak Faruk Nafiz belirtilmiştir. Han duvarları incelemesi ele alındığında biçim yönünden inceleyecek olursak; Dörtlüklerin (koşma) ölçüsü: 6 + 5 = 11’li hece ölçüsüdür. Nazım biçimine bakacak olursak manzum hikâyedir. Eserin içerisinde yer alan dörtlükler “koşma” nazım biçimi ile kaleme alınmıştır.

Han Duvarları şiiri incelemesi kısmında mesela uyak şeması incelendiğinde ise aa / bb / cc / dd / ee biçiminde olduğu gözlemleniyor. Dörtlükler incelendiğinde ise aaab / cccb / dddb şeklindedir. (Dörtlüklerin tek bir şiir olduğu düşünülmelidir.)  Şiirdeki ahenk unsurlarını inceleyecek olursak; Şiirde, uyak ve redifler hariç bazı ses ve kelime yinelemeleri yapılarak ahenk güçlendirilmiştir. “duya duya”, “toprak sarı, ağaçlar sarı”, “ince ince”, “uzun uzun”, “ağır ağır” buna örnek olarak gösterilebilir diyebiliriz. Bunlar dışında dize içerisinde Bir takım sesler, sıklık ile kullanılarak aliterasyon yapılmıştır. “yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı” kısmında “k” ve “ş” sesleri kullanılarak aliterasyon (ses tekrarı) oluşturulmuştur.

Şiirin temasının gurbet olduğunu söyleyebiliriz. Şiiri içerik bakımından ele aldığımızda ise üç varlığı içinde bulunduruyor. Anadolu coğrafyası, Anadolu insanı ve şairin kendisi içinde bulundurduğu varlıklardır. Eser, harekete dayandığı için cümlelerin çoğunluğu çekimli fiillerden meydana gelmiştir. Yazar eseri; sade, açık, yalın ve akıcı bir şekilde yazmıştır. Çok az da olsa isim ve sıfat tamlamalarına yer verilmiş: “yağız atlar, meşin kırbaç, eski han, ilk sevgi, beyaz ölüm” bunların en açık örnekleridir.

Eser, öyküleyici anlatım biçiminde kaleme alındığından bazı dizeler tümü ile nesre özgü bir karakter bulunduruyor. Şiirin içerisinde bulunan “koşma” ise Halk şiirine özgü, lirik bir dil ile okuyucunun beğenisine sunulmuştur. Bu lirizm, duyuş biçimi ile beraber biçim ve üslupla da alakalıdır diyebiliriz. Şiirin tümündeki nesre özgü detaylar “koşma” da bir yana atılarak duygu özüne dönülmüş, duygular yoğun bir biçimde ele alınmıştır.

Şiirde var olan “yaslı yollar”, “inleyen tekerlekler”, “aygın baygın maniler” gibi kişileştirme sanatı ile “derebeyi gibi kurulmuş kervansaraylar” ya da “yılan yollar” gibi benzetmeler anlatıma farklılık ve tazelik katıyor. Bu özellikleri ile şiir oldukça sevilmiş ve şairine şöhretin kapılarını sonuna kadar açmıştır.

Han Duvarları Özeti

Faruk Nafiz Çamlıbel Cumhuriyet Dönemi en önde gelen halk şairleri arasında yerini alır. Han Duvarları ise Cumhuriyet Döneminde şiirleri içinde kült olarak kabul gören bir klasiktir. Şiirin ünü şairin ününün önüne geçmiş diyebiliriz ve bundan sonra Han Duvarları şairi olarak şairden bahsedilmeye başlanmıştır

Han Duvarları özeti incelendiğinde kitap toplam 282 şiirden meydana gelmektedir. Kitap 2 farklı bölümden meydana gelmekte; Han Duvarları ve Bir Ömür Böyle Geçti. Her kısım ise kendi içinde bölümlere ayrılmış. Han Duvarları kitabın ilk şiiri ve hem kitaba da ilk kısmına ismini vermiş. Altında ise Memleket Şiirleri, Aşk Şiirleri, Rubailer olarak üzere 3 kısım var. Bir Ömür Böyle Geçti bölümünün altında ise; Mustaripler, Rüzgârda Bir Ses, FNÇ in kitaplara girmemiş şiirleri yer almaktadır.

Şiirlerinde büyük bir memleket aşkı dikkat çekmektedir. Yazar memleketine, Atatürk’e ve Anadolu kültürüne olan sevgisini şiirlerinde de göstermiştir. Eserde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve gaziler için yazılmış şiirler bulunmaktadır. Bunun dışında yazarın efsanevi sevdaları anlatan Çoban Çeşmesi isimli şiiri de okumaya değerdir. Faruk Nafiz Çamlıbel eski bir eğitimci aynı zamanda 8, 9, 10 ve 11.Dönem milletvekilliği yapmış bir politikacıdır. Yazar, Behçet Kemal Çağlar ile Onuncu Yıl Marşının da sözlerini kaleme alarak büyük bir başarıya imza atmıştır.

Halime Kaptan (Rıfat Ilgaz) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Halime Kaptan

Rıfat Ilgaz tarafından kaleme alınan Halime Kaptan, MEB 100 Temel Eseri arasında bulunmaktadır. Halime Kaptan konusu bakımından Temel Reis’in gelini bulunan Halime Kaptan adlı karakterin, kaptan olmasını anlatmaktadır.

1911 yılında doğan Rıfat Ilgaz, 83 yaşında iken 1993 senesinde vefat etmiştir. Bu süreç boyunca Türk Edebiyatına çok sayıda eser kazandırmış olup, bunlardan biri de 1972 yılında İş Bankası Yayınları tarafından basılan Halime Kaptan’dır. 197 sayfa olan eser farklı yerlerde geçmekle beraber temel olarak Kastamonu ilimizin, Cide ilçesine bağlı olan Gebeş’te geçer.

Rıfat Ilgaz da Cide doğumlu olup, eserinde Kurtuluş Savaşını işlemiştir.

Halime Kaptan Karakterleri

Hallime Kaptan içerisinde adı geçen çok sayıda karakter bulunmaktadır. Halime Kaptan incelemesi bu çerçevede yapılacak olduğunda, bazı karakterlerin temel olduğu görülmektedir. Bunlar şu şekildedir;

  1. Temel Reis: Cideli bir kaptan olup, Karadeniz’de birçok konuma sefer gerçekleştirmiştir. Oğlu olan Sabri savaşa gitmiş olup, Temel Reis de ev gereksinimleri için tekrar sefer kararı alır. Ne var ki son seferinde hastalanarak, hayata veda eder.
  2. Halime Kaptan: Sabri’nin eşi olan Halime Kaptan, ahır ve ev gereksinimleri ile ilgilenmektedir. Ancak Temel Reis hayatını kaybedince denizciliğe yönelir. Böylece Kurtuluş Savaşında cephane kaçırmaya başlar.
  3. Sabri: Halime’nin eşi, Temel Reis’in oğludur. Denizciliği sevmemekte olup, bir asker kaçağı olan Halit’i temizleyebilmek için askerden kaçar. Ne var ki muhtarın gayretleri neticesinde teslim olarak, bir alaya gönderilir.
  4. Memiş: Sabri ve Halime’nin, yedi yaşında oğludur.
  5. Bekir: Temel Reis ve Halime Kaptan’a tayfa olan Bekir 13 yaşındadır ve Halime’nin, kız kardeşinin oğludur.
  6. Zeynel: Köyde denizcilikten en iyi anlayan karakterdir. 17 yaşında olup, Temel Reis ve Halime Kaptan’a tayfalık yapmaktadır.
  7. Ali Efendi: Köyün muhtarı olarak görev yapmaktadır.
  8. Halil: Önce Temel Reis’e, ardından da Halime Kaptan’a tayfalık yapan bir çocuktur.
  9. Çipil Reşit: Köy korucusu olup, Sabri’nin de yardımıyla Halit’i öldürmüştür.
  10. Haşim Bey: Köyün yakın çevresinde bulunan asker ocağının reisi olarak görev yapmaktadır.
  11. Halit: Asker kaçağı olup, silahı ile ekmek istemekte, köylü kadınlarla askıntılık etmektedir. Reşit ve Sabri birleşerek öldürür.

Romanda farklı karakterler de mevcut olup, olay örgüsü bunlar üzerinde geçmektedir.

Halime Kaptan Konusu

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 100 Temel Eser arasına alınan Halime Kaptan konusu olarak Kurtuluş Savaşını alır. Romanda silah tutabilen tüm erkekler savaştadır. Bu nedenle köylerde yalnızca çocuklar ile kadılar bulunmaktadır.

Bu esnada kıtlık da yaşandığı için gaz, un, şeker, yağ ve tuz gibi temel gereksinimler bulunmamaktadır. Oğlu da savaşa giden Temel Reis, bunun üzerine bir sefere çıkma kararı alır. Ancak bu yolculuk esnasında hastalanarak, hayatını kaybeder.

Halime de böylece oğlu ile yalnız kalır. Bu nedenle geçimi sağlayabilmek için erkek kılığına girerek, tayfaları ve oğlu ile Karadeniz sularına açılır. Böylece kaptan olur. İlerleyen zamanlarda, Kurtuluş Savaşına da destek vererek, kahraman haline gelir.

Halime Kaptan Özeti

Rıfat Ilgaz tarafından yazılan Halime Kaptan özeti incelenecek olursa, Kurtuluş Savaşı dönemlerini ele aldığı görülür. Eli silah tutan herkes asker olmuş, köylerde de bir kıtlık başlamıştır. Bunun sonucunda temel gereksinimler de karşılanamaz hale gelmiştir.

Bu bakımdan Temel Reis’in oğlu olan Sabri de askere gitmiştir. Bundan bir süre sonra Temel Reis, bir sefer daha yapmaya karar verir. Lodos kesildiği zaman, sandalıyla denize açılarak İnebolu’ya gitmeyi, buradan da köyün gereksinimlerini almayı ister.

Gelini olan halime ile tayfasından olan ve kendisine yardım eden Bekir, kendisinden denizciliği öğrenmiştir. Bu bakımdan ikisi yol esnasında gerek duyduğu şeyleri hazır eder. Reisin yanında, yardımcı olarak Halil ile Zeynel vardır.

Temel Reis, denize açılmadan Halime’ye güçlük ile karşılaşırsa, Kadirköy’de bulunan Ali Efendi’ye gitmelerini söyler ve ardından satmak için yanına yumurtalarını da alarak, denize koyulur. Amacı bunları satıp, ihtiyaçları almaktır. Ne var ki denize çıktıktan sonra fırtına çıkacağını anlar. Halime Kaptan özet kısa içerisinde bundan sonra da reisin gitmesi üzerinden henüz üç gün geçmesine rağmen, askere giden oğlu Sabri, kaçarak evine gelmiştir. Ne var ki eşi Halime’ye kaçak olduğunu söylediğinde eve alınmamış; Halime camdan dışarı çıkarak evini asker kaçaklarının sardığını bağırmıştır.

Bu sırada Temel Reis hâlâ denizdedir. Tıpkı düşündüğü gibi fırtına çıkmıştır Kerempe Fenerine sığınmaya çalışsa da, kendilerine doğru bir taka yanaşır. Bunlar asker kaçağı olup silah, para ve yiyecek almaktadır. Buna karşılık reisin yanında tabancası vardır ve takanın yelkenine nişan alıp, üç delik açar. Böylece onlardan kurtularak Kerempe’ye gider.

Sabri ise eve alınmadığı için köyden ayrılır. Ne var ki köyde korucu olan Çipil Reşit de onu takip ederek, yakalar. Ne var ki Sabri, Reşit’e askerden kaçma nedeni olarak, bir eşkıya olan Halit’in peşine düşmek istemesini gösterir. Böylece iki karakter, beraber yola koyulur. Bu sırada karşılarına yeni bir asker kaçağı çıksa da, vurarak öldürürler.

Bu olaylar devam ederken, denizde olan Temel Reis hastalanmış, bunu sonucuna ölmüştür. Halil, Bekir ve Zeynel; köye gelerek Halime’ye Pontusçu olan Kara Niko’nun yanındakiler ile saldırdığını, ancak reisin yağmura rağmen İnebolu’ya gittiğini söyler. Ne var ki ıslandığı için hastalanmış, ardından da hayatını kaybetmiştir. Halime Kaptan yer zaman olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında, Karadeniz’de yaşanan bu olayları ele almaktadır.

Halikarnas Balıkçısı

Halikarnas Balıkçısı

Kendini denize adamış olan Halikarnas Balıkçısı hayatı ve eserleri ile bu adanmışlığını okuyucuya yansıtmaktadır.

17 Nisan 1890 tarihinde, Osmanlı’nın köklü ailelerinden Şakir Paşa ailesine mensup olarak Girit’te doğdu. Annesi Girit doğumlu Sare İsmet Hanım’dır ve babası Girit ve Atina şehirlerinde sefirlik ve valilik yapmış olan Mehmed Şakir Paşadır.

Halikarnas Balıkçısı mahlasını kullanarak tanınan yazarın gerçek adı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. İlköğrenimini Büyükada’da, orta ve liseyi 1907’de Robert Kolej’de tamamlayan yazarın ilk yazısı İkdam Gazetesi’nde yayımlandı.  İngilizce’den tercüme edilmiş bir yazıydı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik alanında ihtisas yapmak istemesine rağmen ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih lisansı aldı. Ailesinin maddi sıkıntılar çekmesi nedeniyle İstanbul’ a dönen Halikarnas Balıkçısı kendine ait bir silahla babasının vefat etmesi üzerine on beş yıl kürek cezasına çarptırılmıştır.

1925 yılına gelene dek haftalık yayınlanan dergilerde tercüme yapıp yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatürler çizerek ve renkli dergi kapakları hazırlayarak geçimini sağladı. Türk edebiyatındaki kapakçılık kültürünün öncülerindendir.   “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler” başlıklı öyküsünden dolayı İstanbul İstiklal Mahkemesi’nde yargılayarak ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulundu. Doğal güzelliğine hayran kalacağı Bodrum’a sürüldü. Çocuklarının eğitimi nedeniyle İzmir’e taşındı.

Ekim 1973’te İzmir’de kemik kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.

Halikarnas Balıkçısı yazı dili göz önüne alındığında destanımsı bir anlatıma sahip olduğu şiir diline ve coşkun anlatımına çok güvendiği için yapıtlarında üslubun ikinci planda kaldığı gözlenmektedir.

Halikarnas Balıkçısı’nın hayatı kısaca,

  • 1926 yılından sonra deniz hikâyeleri yazmaya başlaması ile tanınmıştır.
  • Eserlerinin konusunu Ege Bölgesive Akdeniz Bölgesi kıyı ve açıklarında gelişen, denize bağlı olayları irdeleyerek çıkardı.
  • Hikâye ve romancılığımızda “deniz çığırını” anlatan, deniz insanlarının yaşantılarına değinmesi ile ün yapan sanatçı aynı zamanda usta bir balıkçı, sünger avcısı, botanik uzmanı ve iyi bir tarihçi olarak da bilinmekteydi.
  • Eserlerinde denizin içi ve dışına ait her şeyi, ömrünü verdiği Bodrum’u, Ege Denizi’nin efsanelerini, Akdeniz savaşlarını konu alan Halikarnas Balıkçısı olayları bizzat yaşayarak kaleme almıştır.
  • Balıkçılık yapan, gemi görevlisi olan, süngercilik yapan, dalgıç, kaptan ve tayfa gibi ekmeğini denizden çıkaran kişiler kısacası denizin insanları yazarın eserlerinin şahıs kadrosunda kendine yer bulur. Onun kahramanları kendi deyimine göre “ötelerin çocukları” olarak adlandırılır. Sonu ölüm bile olsa denize büyük bir tutku ile bağlı olan insanlardır.
  • Yazarın dili sade bir anlatım ile yazılmıştır ve aynı zamanda teknik ve üslup diline pek önem vermemiştir. Şiirsel bir anlatımı vardır fakat bir bütünlük halinde eseri okuyamayız.
  • Halikarnas Balıkçısı anlatımında yazarın Üslubundaki en güçlü özelliği olan deniz terimlerini son derece iyi bilmesi nedeni ile sunmuş olan cümleleri deniz terimlerinin canlı anlatımı ve çok net bir şekilde bunu anlamaktayız.
  • Eski Yunan kültürünün Ege kıyılarımızdan doğduğunu düşünerek, oradaki kültürü kendi kültürümüz olarak almamızı isteyen yazar bu düşünceleri ile “Mavi Hümanizma” hareketini başlatmıştır.
  • Arkadaşları ile birlikte Mavi Yolculukfikrini hayata geçirmişlerdir. Bu mavi yolculuklarda yanlarına peynir, su, istanköy peksimeti, tütün ve rakı alırlar, gazete okumaz radyo dinlemezlerdi. Amaç dünyadan kaçmak ve medeniyetten uzak olarak kafayı dinlemek için bu yolculuklara çıkarlardı.
  • Halikarnas Balıkçısı’na Kültür Bakanlığınca1971 Devlet Kültür Armağanı verilmiştir.

Halikarnas Balıkçısı’nın aşk hayatı

1913’te İtalyan bir kadınla evlenerek İtalya’da kalmayı tercih etti. Bu sırada resim öğrenimi gördü. İkinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanım’la yapmış olan Halikarnas Balıkçısı’nın üç evliliğinden beş çocuğu oldu.

Halikarnas Balıkçısı’nın eserleri

Doğaya, denize, deniz insanlarına, bitki örtüsüne, mitologyaya değinmiştir. Ve eserlerinde çarpıcı dikkat çeken kısacası hepsi çok şiirli eserler yazmıştır.

Ötelerin Çocuğu

Bodrum’da geçen roman, ekmek kavgalarının, aşkların ve acıların denizle özdeşleşen insanların gözünden çarpıcı ve parıltılı bir şekilde anlatıldığı eserdir.

Aganta Burinata Burinata

Bir denizcilik terimi olan ve anlamı “serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tutmak” olan eserde denizci olan Mahmut’un deniz ve deniz insanının anlatımını konu alıyor.

Uluç Reis

Akdeniz’de korsanlık yapan diğer Türk denizcilerinin yaşamları çevresinde dönemin genel şartlarının anlatıldığı eserdir.

Turgut Reis

Halikarnas Balıkçısı Turgut Reis’in tarihsel kişiliğini çok sevmektedir. Bu nedenle çeyrek yüzyıl yaşadığı Bodrum’un, Sıralovaz yarımadasının ucundaki, Karabağ köyünde doğan Turgut Reis’in serüvenini romanlaştırırken, bu eksende Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişme ve gerileme dönemlerini de gözler önüne sermiştir.

Deniz Gurbetçileri

Yazar bu romanında, deniz emekçilerinin çile, sorun ve aşklarını, yani denizcilerin dünyalarını birinci ağızdan anlatmıştır.

Öyküleri

  • Ege Kıyılarından (1939)
  • Merhaba Akdeniz (1947)
  • Ege’nin Dibi (1952)
  • Yaşasın Deniz (1954)
  • Gülen Ada (1957)
  • Ege’den (1972)
  • Gençlik Denizlerinde (1973)

Deneme Yazıları

  • Anadolu Efsaneleri (1954)
  • Anadolu Tanrıları (1955)
  • Anadolu’nun Sesi (1971)
  • Hey Koca Yurt (1972)
  • Düşün Yazıları (1981, ölümünden sonra)

Çocuk Kitapları

  • Denizin Çağrısı
  • Yol Ver Deniz

Anı Kitapları

  • Mavi sürgün (1961)

Halide Edip Adıvar

Halide Edip Adıvar

Türk edebiyatında hemen hemen her türde eser vermiş olan Halide Edip Adıvar hayatı ve eserleri ile olduğu kadar siyasetçi kişiliği ile de öne çıkmaktadır. Aynı zamanda okullarda profesörlük yapmış olan sanatçıyı daha yakından tanıyalım.

1982 yılında Beşiktaş’ta İstanbul’da II. Abdülhamit döneminde Ceyb-i Hümayun (Padişah Hazinesi) kâtipliği, Yanya ve Bursa Reji Müdürlüğü yapan Mehmet Edip Bey ve Fatma Berifem Hanım’ın kızı olarak doğmuştur. Yaşını büyüttüğü gerekçesiyle Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nden atılan Halide Edip Adıvar evden eğitimine devam etmiştir. Daha sonra tekrar okula dönerek lisans derecesi alan ilk Müslüman kadın olmuştur.

  1. Meşrutiyet ilan edildikten sonra Halide Salih (eşinden dolayı) imzasını kullanarak kadın haklarını konu alan yazılar yazmaya ve yayınlamaya başlayarak kariyerine başlamıştır. Bu davranışı ile dönemin muhafazakâr kesiminin tepkisini çekmiştir. 31 Mart ayaklanmaları sırasında öldürülme endişesi ile İngiltere’ye gider. Orada bulunduğu sırada birçok fikir insanı ile tanışır. Halide Edip Adıvar sanatçı kişiliği göz önüne alındığında Doğu-Batı, eski-yeni, mistik-pozitivist, yüksek kültür-halk kültürü gibi birçok etkiye maruz kalmış ve bu durum eserlerine yansımıştır. Ayrıca toplumun temeli olduğu düşündüğü kadın unsuruna sıklıkla değinmiş, doğu kadınından batı kadınına kadar her türlü kadın figürüne yer vermiştir. Halide Edip Adıvar yazı dili incelendiğinde sade bir üslup kullandığı, konuşma dilinden uzaklaşmadığı üslupçu bir yazar olmadığı görülmüştür.

Halide Edib Adıvar, 9 Ocak 1964 günü İstanbul’da 80 yaşındayken böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.

Halide Edip Adıvar’ın hayatı kısaca,

  • İlk yazısı Tevfik Fikret’in çıkardığı Tanin’de yayımlandı.
  • 1909’da siyasi içerikli yazıları ile edebi yazılar da yayımlamaya başladı. Bu dönemde ilk olarak Heyyula ve Raik’in Annesi isimli romanları basıldı.
  • Balkan savaşı sırasında Teali-i Nisvan Cemiyeti’nin (Kadınları Yükseltme Derneği) kurucu üyeleri arasında yer aldı.
  • Bu sırada Son Eseri adlı aşk romanını kaleme aldı.
  • Halide Edib, Turancılık düşüncesinin etkisiyle Yeni Turan adlı eserini yazdı. 1911’de Harap Mabetler ve Handan isimli romanları yayımlandı.
  • Yazar, I. Dünya Savaşı başladığında hayatını Mor Salkımlı Ev adlı kitabında anlatmıştır.
  • Padişah tarafından Mustafa Kemal ile birlikte idam kararı verilen ekibin içinde yer almıştır. Daha sonra ise Mustafa Kemal’in edebî işlerini yürütmüştür.
  • 1936 yılında olan Sinekli Bakkal’ın İngilizce orijinali “The Daughter of the Clown” yayımlandı.
  • Sinekli bakkal isimli eseri ile 1943 yılında CHP Ödülü’ne lâyık görülmüştür.
  • İstanbul Üniversitesi’nde İngiliz Filolojisi kürsüsünü kurdu. Kürsünün 10 yıl başkanlığını üstlendi.
  • Halide Edip Adıvar edebi kişiliği ise herhangi bir ekole bağlı olarak düşünülmese de, realist bir çizgi izlediği fark edilebilir. Sanat hayatının bir döneminde, natüralizme yakın bir yerde durduğu da düşünülebilir.

Halide Edip Adıvar’ın aşk hayatı ise kendisine ders veren matematik öğretmeni olan Salih Zeki Bey ile başlamıştır. Ayetullah ve Hikmetullah adında iki çocuğu olmuştur. Daha sonra Salih Zeki Bey’in başka bir kadınla evlenmek istemesi üzerine boşanmıştır. Daha sonra aile doktorları Adnan Adıvar ile evlenmiştir.

Halide Edip Adıvar’ın eserleri

Halide Edip Adıvar her türde eser vermiş olsa da romancılığın üzerinde durmuştur. Nitekim yazmış olduğu romanlarla üne kavuşmuştur.

Raik’in Annesi

Raik’in Annesi, Halide Edib Adıvar’ın kaleme aldığı, 1909 yılında basılmış olan yazarın ilk romanlarındandır. İstemediği bir genç kızla evlenmek endişesiyle evinden ayrılıp Heybeliada’da bir otele yerleşen Siret’in bu tatil esnasında, şahit olduğu bir aile faciasıdır.

Seviye Talip

1910 yılında İstanbul’da yayımladığı feminist bir romandır. Yazarın ilk eserlerinden birisi olma özelliği taşıyan bu roman, kadının kocasını terk ettikten sonra âşık olduğu erkekle yaşamasını konu alır.

Handan

Handan, Halide Edib Adıvar’ın mektupları bir araya getirip ortaya koyduğu eseridir. İlk 1912 yılında yayımlanmış olup aynı zamanda Türk edebiyatında kadın psikolojisini ele alan ilk eser olma niteliğini taşımaktadır.

Yeni Turan

Türk edebiyatının ilk siyasal/ideolojik romanı olma ünvanına sahiptir.  II. Meşrutiyet dönemini anlatan ütopik bir romandır. “Yeni Turan” adıyla kurulmuş olan bir partinin program ve çalışmaları anlatılmaktadır.

Son Eseri

1913 yılında tefrika edilen bir aşk romanıdır.

Mev’ud Hüküm

Hasta olmaktan korkan bir kadın doktor kocası sayesinde bu korkusunu atlatmaya çalışır. Kocası ile bir anlaşma yapar, bu anlaşma doğrultusunda hastalanır ise en acısız şekilde ölmek için kocası devreye girmesi anlatılmaktadır.

Vurun Kahpeye

İdealist İstanbullu öğretmen Aliye’nin Anadolu’da bir kasabaya gidişi ve bölgede Millî Mücadele düşüncesine destek faaliyetleri aktarılır.

Kalp Ağrısı

Eserde iki yakın kız arkadaşın aynı adama âşık oluşu ve arkadaşı için bundan vazgeçişini anlatılmaktadır.

Zeyno’nun Oğlu

1928 yılında yayınlanmış olan romanıdır. Kalp Ağrısı adlı romanının ikincisi niteliğindedir.  Cumhuriyet’in ilk yıllarında Doğu Anadolu’ya görevli giden Türk subayları ve eşlerinin gözlemlerini aktarmaktadır.

Sinekli Bakkal

Sinekli Bakkal mahallesinin Sinekli Bakkal sokağında doğup büyüyüp evlenen Rabia adlı bir hafız kızının ve çevresindekilerin hayatının anlatıldığı eserdir.

Tatarcık

Eserde Cumhuriyet’e geçiş ile birlikte yaşanan duygular anlatılmaktadır. Genel de olduğu gibi Halide Edip yine kendine baş kahraman olarak bir kadın figürü gözünden değerlendirilmiştir.

Sonsuz Panayır

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Anadolulun egemen olduğu İstanbul lüks kesimini ve eğlence dünyalarını anlatmaktadır.

Döner Aynası

Kaçırılan Hanife’nin başından geçen olaylar ve yaşadığı ölüm korkusu bir kadının gözünden anlatılıyor.

Sevda Sokağı Komedyası

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’un bir semtinde üç kişi arasındaki aşk hikayesini anlatıyor.

Öyküleri

  •  Bursa’ya (Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım Us ile birlikte, 1922)
  • Harap Mabetler (1911)
  • Dağa Çıkan Kurt (1922)

Tiyatroları

  • Kenan Çobanları (1916)
  • Maske ve Ruh (1945)

 Anıları

  • Türkün Ateşle İmtihanı (1962)
  • Mor Salkımlı Ev (1963)

Haldun Taner Hayatı ve Eserleri

Haldun Taner

Türkiye’de ki en önemli sanatçılardan birisi olan Haldun Taner hayatı ve eserleri, edebiyatseverler tarafından her dönemde en çok araştırılan konulardan biri olmuştur. Haldun Taner tiyatro, oyun ve öykü yazarlığının yanı sıra, gazetecilik ve öğretim üyeliği de yapmıştır. Aynı zamanda Türkiye’de kabare tiyatrosunu ilk defa faaliyete geçiren ve tanıtan sanatçı unvanını da elinde bulundurmaktadır.

Ünlü sanatçı Haldun Taner Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en iyi yazarlarından birisi olup, bütün hayatını bu yönde olan çalışmalara adamıştır. Eserlerinde topluma ve insanların yaşama tarzlarına ait olan kesitler sunan Haldun Taner, özellikle dram ve epik tiyatro çalışmaları ile herkesin büyük beğenisini toplamıştır.

Bu bağlamda sanatçıya ait olan Keşanlı Ali Destanı, tüm dünyada tanınan en büyük tiyatro eserlerinden biri olmuştur. Türk edebiyatının ilk epik tiyatro örneği olan Keşanlı Ali Destanı, yurt dışında başta İngiltere, Almanya ve Yugoslavya olmak üzere pek çok ülkede gösterime girmiştir.

Haldun Taner Hayatı

Dünya çapında tanınan sanatçılardan birisi olan Haldun Taner hayatı yazarlık ile geçmiş olup, ünlü sanatçı 16 Mart 1915 yılında İstanbul’da doğmuştur. 07 Mayıs 1986 yılında ise hayata gözlerini yummuştur. Sanatçının ailesinin geçmişi Gürcü olan Tavdgiridzelere dayanmakta olup, babası Ahmed Selahattin Bey Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi olarak görev yapmıştır.

O zamanlarda ülkenin bağımsızlığını savunan Haldun Taner’in babası, yazıları ve nutukları ile tanınmış olan ünlü bir aydındır. Beş yaşında babasını kaybeden Haldun Taner’i ise annesi ve büyükbabası büyütmüştür. 1935 yılında Galatasaray Lisesinden başarı ile mezun olan sanatçı, daha sonra devlet tarafından eğitim görmesi için Almanya’da bulunan Heidelberg Üniversitesi’ne gönderilmiştir.

Almanya’da eğitimine devam eden Haldun Taner, geçirdiği ağır tüberküloz hastalığı nedeniyle, öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmış ve 1938 senesinde yurda geri dönmüştür. 1950 yılında ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi bölümünü başarı ile bitirmiştir. Daha sonra ise 1950 ile 1954 yılları arasında mezun olduğu üniversitenin Sanat Tarihi bölümünde asistan olarak çalışmıştır.

Öğretim görevlisi olduğu yıllarda, diğer yandan Tercüman Gazetesi’nde köşe yazıları yazmıştır. Bunun yanı sıra, 1973 senesinde Milliyet Gazetesi’nde köşe yazıları yayınlanmıştır. Aynı zamanda Varlık, Yedigün, Ülkü, Küçük Dergi ve Yücel isimli dergilerde öyküler ve makaleler paylaşmıştır. Bütün bu çalışmaları dâhilinde, Haldun Taner Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun en çok sevilen yazarlarından biri olmuştur.

Haldun Taner Eserleri

Üniversite’de asistanlık yaptığı yıllarda Haldun Taner tiyatro çalışmalarına da başlamış ve Günün Adamı isimli oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sergilenmek üzere iken yasaklanmıştır. Bunun üzerine Haldun Taner Viyana’ya tiyatro eğitimi almak üzere gitmiş ve 1955 ve 1957 yılları arasında Avusturya’da eğitim görmüştür.

Oyun yazma işlerine devam eden sanatçı Türkiye’ye dönerek bu alandaki çalışmalarına hız vermiştir. 1967 yılında ise Türkiye’de ilk kabare tiyatrosu olan Devekuşu Kabare’yi Metin Akpınar ve Zeki Alasya ile birlikte kurmuştur. Tiyatro çalışmalarına devam eden Haldun Taner eserleri ile tüm Türkiye’de kısa sürede tanınmıştır.

Mizaha ve gözleme dayalı olan eserlerinde, büyük şehirlerde yaşayan sonradan görme karakterlere sık olarak yer vermiş ve manevi duygulardan yoksun olan kişileri anlatmıştır. Haldun Taner yapıtlarında ve tiyatro oyunlarında yer alan mizahi ve entrikalı olaylara, İstanbul konuşması ile renk katmıştır. Tüm Türkiye’de Haldun Taner hayatı ve eserleri konuşulur hale gelmiştir. Haldun Taner’in eserleri ise şunlar olmaktadır;

Haldun Taner Oyunları

  • Keşanlı Ali Destanı – 1964
  • Vatan Kurtaran Şaban – 1967
  • Astronot Niyazi – 1970
  • Günün Adamı – 1957
  • Huzur Çıkmazı – 1962
  • Sersem Kocanın Kurnaz Karısı – 1971
  • Yâr Bana Bir Eğlence – 1974
  • Dün Bugün – 1971
  • Dev Aynası – 1973
  • Ve Değirmen Dönerdi – 1958
  • Zilli Zarife – 1966
  • Ayışığında Şamata – 1977
  • Fazilet Eczanesi – 1960
  • Bu Şehr-i İstanbul ki – 1968
  • Lütfen Dokunmayın – 1961
  • Aşk-u Sevda – 1973
  • Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım – 1964
  • Hayırdır İnşallah – 1980
  • Ha Bu Diyar – 1971

Haldun Taner Öykü Kitapları

  • Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu – 1953
  • Sancho’nun Sabah Yürüyüşü – 1969
  • Yaşasın Demokrasi – 1949
  • Konçinalar – 1967
  • Tuş – 1951
  • Yalıda Sabah – 1983
  • Ayışığında Çalışkur – 1954
  • Kızıl Saçlı Amazon – 1970
  • Onikiye Bir Var – 1954

Haldun Taner Fıkra ve Söyleşiler

  • Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil – 1979
  • Berlin Mektupları – 1984
  • Devekuşuna Mektuplar – 1960
  • Yaz Boz Tahtası – 1982
  • Önce İnsan Olmak – 1987
  • Hak dostum Diye başlayalım Söze – 1978
  • Çok Güzelsin Gitme Dur – 1983
  • Koyma Akıl Oyma Akıl – 1985
  • Düşsem Yollara Yollara – 1979

Haldun Taner’in Kazandığı Ödüller

  • 1955 yılında, Onikiye Bir Var adlı eseri ile Sait Faik Hikaye Armağanı
  • 1972 yılında, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı isimli eseri ile Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü
  • 1953 yılında, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu adlı eseri ile New York Herald Tribune tarafından düzenlenen Uluslararası Hikâye Yarışması Türkiye Birinciliği
  • Sancho’nun Sabah Yürüyüşü adlı eseri ile Bordighera Müzik Festivali Hikâye Ödülü
  • 1956 yılında, Varlık Dergisi tarafından tertiplenen yarışmada Türkiye’nin En Beğenilen Öykü Yazarı Ödülü
  • 1983 yılında Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü

Gün Olur Asra Bedel (Cengiz Aytmatov) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gün Olur Asra Bedel

Cengiz Aytmatov’un dünyaca tanınan ve sevilen Gün Olur Asra Bedel isimli romanı Sovyetler Birliği dönemi Rusya’sında yaşanan ve bir güne sığan olayları etkileyici bir yazım dili anlatmaktadır. O dönemlerde yaşanan olayların, sosyal ve kültürel olarak yaşanan sorunların adeta bir öz eleştirisi olan Gün Olur Asra Bedel romanının konusu, Rusya’ya komünizmin gelmesi ile birlikte geleneklerini korumaya çalışan insanları göz önüne sermektedir.

Dünyaca ünlü roman Gün Olur Asra Bedel olay örgüsü içinde verilen ana mesaj ise insanların mankurt olmaktan nasıl kurtulacaklarına dair olmaktadır. Romanda, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Kazak bozkırlarında yer alan bir tren istasyonunda yaşamaya başlayan ve bir kazan Türkü olan Yedigey’in yaşadıkları anlatılmaktadır.

Gün Olur Asra Bedel (Cengiz Aytmatov) Özeti

Ünlü yazar Cengiz Aytmatov’un yazdığı Gün Olur Asra Bedel özeti dâhilinde, roman kahramanı olan Yedigey’in savaştan eve döndükten sonra küçük bir tren aktarma istasyonunda çalışması ile eser başlamaktadır. Yedigey’in bu tren istasyonunda tanık olduğu olaylar ise o dönemlerde yaşananları anlatmaktadır. Yedigey bu tren istasyonunda Kazgangap ile birlikte çalışmaktadır.

Aynı zamanda Yedigey’in en iyi dostuda Kazangap’tır. Bir gece tren istasyonunda çalışırken Yedigey’in karısı Ukubala ağlayarak istasyona gelip, kocasına dostu Kazangap’ın öldüğünü haber verir. Çok üzülen Yedigey, hemen istasyon şefini arayarak izin ister ve yerine iş arkadaşı Adilbay gelir. Yedigey karısına herkese haber vermesini söyleyerek, cenaze hazırlıkları için hemen Boranlı’ya doğru yola çıkar.

Yolda ilerlerken Sarı Özek adı verilen uzay üssünden ateş halinde bir hortumun gökyüzünde doğru yükseldiğine şahit olur. Sarı Özek Amerikan ve Rusya ortak uzay çalışmalarının yapıldığı merkezdir. Yedigey yolda ilerken Kazangapla yaşadıkları gözlerinin önünde canlanmakta ve en değerli dostunu kaybetmekten ötürü derin bir üzüntü duymaktadır.

Kazangab, Yedigey cepheden hasta ve çok yorgun olarak döndüğü zaman ona yardım etmiş, elinden tutmuş ve dostuna her türlü iyiliği ve yardımı yapmıştır. Aynı zamanda Kazangap, Yedigey’in tren istasyonunda işe girmesini de sağlamıştır. Keder içinde yolda ilerleyen Yedigey köye varınca hemen cenaze hazırlıklarına başlar. Kazangap’ın bir kızı ve bir de oğlu vardır ve onlar şehirde yaşamaktadır. Bu nedenle babalarının cenazesi için onlara da hemen haber salınır.

Yedigey dostu Kazangap’ın kutsal bir mezarlık olan Ana Beyit mezarlığına gömülmek istediğini ve bunu vasiyet ettiğini herkese bildirir. Şehirden gelen Kazangap’ın oğlu Sabitcan ise işi olduğunu ve çabuk olması için daha yakına babasının gömülmesini ister, Yedigey buna çok kızar ve bu teklifi asla kabul etmeyeceğini Sabitcan’a söyler. Cenaze hazır olduğu zaman, Boranlı köyünden 30 km uzaklıkta olan Ana beyit Mezarlığına doğru kafile yola çıkar.

Yedigey ve yanındakiler Ana Beyit mezarlığına ulaştığında ise büyük bir şok yaşarlar. Çünkü mezarlığı tamamen çelik telle çevrilmiş bir halde bulurlar. Buna hiç bir anlam veremezler. Silahlı bir asker onların yanına gelerek artık mezarlığın kullanılamayacağını, çünkü burada bir şehir inşa edileceğini onlara söyler ve onlardan hemen mezarlığı terk etmelerini ister. Yedigey ise asla cenazenin geri gidemeyeceğini söyleyerek Kazangap’ı tellerin dibine gömer, aynı zamanda kendisinin de ölünce buraya gömülmesini herkese vasiyet eder.

Gün Olur Asra Bedel (Cengiz Aytmatov) Konusu ve İncelemesi

Cengiz Aytmatov’un eseri Gün Olur Asra Bedel roman incelemesi kapsamında kitabın kahramanları şunlar olmaktadır;

  • Yedigey: Romanın başkahramanı olan Yedigey, ufak bir tren istasyonunda çalışmaktadır. 2.Dünya Savaşı sırasında cephede savaşan Yedigey, savaşta aldığı darbeler yüzünden bazı zamanlarda beyinsel olarak sarsıntılar yaşamaktadır. Romanda Yedigey ülkesini çok seven, geleneklerine bağlı olan bir karakter sergilemektedir.
  • Adilbay: Yedigey’in sevdiği iş arkadaşlarından biri olan ve aynı zamanda çok iyi bir insandır.
  • Kazangap: Roman kahramanı Yedigey’in en iyi dostudur.
  • Sabitcan: Kazangap’ın oğludur. Sabitcan romanın önemli karakterlerinden birisi olup, yıllarca Sovyet yatılı okullarında öğrenim görmüştür. Değerlere önem vermeyen, mankurt, acımasız ve bencil bir karaktere sahiptir.
  • Ukubala: Yedigey’in hayatını ve her sorununu paylaştığı karısıdır.
  • Ayzade: Yedigey’in en yakın arkadaşı olan Kazangab’ın kızıdır. Aynı zamanda mutsuz bir evliliğe sahiptir ve kocasından devamlı dayak yemektedir.

Aytmatov’un en ünlü romanlarından birisi olan Gün Olur Asra Bedel zaman ve mekân olarak, aslında 24 saat içerisinde yaşananları anlatmakta ve adını da buradan almaktadır. Gün Olur Asra Bedel isimli roman genel olarak, bir baskı rejiminin etkisi altında kalan insanların yaşadıklarını ve kültürel değerlerini koruma çabalarını dile getirmektedir. Sovyetler Birliği başta olmak üzere Cengiz Aytmatov’un eserleri yaklaşık olarak 150 dile çevrilmiş olup, ünlü yazarın en çok tanınan romanı ise Gün Olur Asra Bedel isimli eseridir.

Tüm dünyada evrensel bir yazar olarak kabul edilen Cengiz Aytmatov’un kitapları pek çok kere filme çevrilmiştir. Buna bağlı olarak Gün Olur Asra Bedel romanı da senaryolaştırılarak, film olarak çevrilip, birçok ülkede vizyona girmiştir. 2004 yılından beri Milli Eğitim Bakanlığı 100 Temel Eser listesi içinde yer alan Gün Olur Asra Bedel romanı, aynı zamanda Türkiye’de İlesam Ödülünü almıştır. Cengiz Aytmatov adına düzenlenmiş olan İstanbul Sinema Günleri’ne katılmak için ünlü yazar Türkiye’ye gelmiş ve hayranları ile buluşmuştur.

Gümüş Kanat (Cahit Uçuk) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gümüş Kanat

Cahit Uçuk tarafından yazılan Gümüş Kanat konusu olarak iyiliklerin karşılıklı gerçekleştirildiği, yapılan iyiliklerin her daim geri döneceği; kötülük ile karşılaşılsa dahi umudun kaybedilmemesi gerektiği üzerine kuruludur. Aile, arkadaşlık ve dostluğun toplum içerisine büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır.

Bilge Kültür ve Sanat tarafından yayınlanan bu kitap, ilk olarak 2002 yılında basılmıştır. Gümüş Kanat kaç sayfa incelemesi yapıldığında ise 208 sayfa olduğu görülmektedir. Ana fikri insanın denemeden asla vazgeçmemesi üzerine kuruludur.

Tüm karakterleri ve olayları mükemmel bir şekilde işleyen Gümüş Kanat, henüz okumamışsanız okumanız gereken kitaplar arasında yer almaktadır.

Gümüş Kanat İçerisindeki Karakterler

Gümüş Kanat içerisinde çok sayıda karakter vardır. Yazarı tarafından bunlar başarılı bir şekilde işlenmiş olup, Gümüş Kanat incelemesi temel kahramanlar için şu şekilde verilebilir;

  1. Kemâl: 11 yaşında bir çocuk olan Kemâl, iyiliklerle dolu bir insandır.
  2. Ayhan: Kemâl’in bir arkadaşıdır. Geçimini simit satarak yapsa da, arkadaşı sayesinde matbaaya girer.
  3. Cemal: Kemâl’in babasıdır. Matbaada bir kaza yaparak sakatlık geçirir. Mavi gözlü, uzun boylu ve güçlü bir karakteridir.
  4. Naf: Kemâl’in kedisidir.
  5. Mikloş Efendi: Macaristanlı bir karakter olup, pul satmaktadır.
  6. Nevzat Bey: Yakınlarını depremde yitirmiş bir karakterdir. Orta yaşını geçmiştir.
  7. Süzen: Kemâl’in annesidir. Eşi olan Cemal sakatlık geçirince gündeliğe başlamış, dikiş yapmıştır. Sarışın ve güler yüzlü bir kadındır.
  8. Süleyman Ağa: Matbaanın kapıcısı görevindedir.
  9. Usta Bara: Matbaa içinde usta başı görevini yapmaktadır.

Kitabın içerisinde yardımcı nitelikle karakter de vardır. Bunlar kitabın ana konusunu meydana getirmektedir.

Gümüş Kanat Konusu

Gümüş Kanat, konu olarak aile, arkadaşlık ve dostluk gibi kavramların toplumda büyük bir önem taşıdığını ele almaktadır. Gümüş Kanat incelemesi yapılacak olursa bunların da dışında konulara değindiği görülmektedir.

Bu bakımdan yapılan iyiliklerin geri döneceğini, iyiliğin karşılıklı olduğu ele almaktadır. Kötülükler bile olsa, insanların umudunu kaybetmemesi gerektiğini ele almaktadır.

Gümüş Kanat Konusu

Her kitabın bir ana karakteri bulunmaktadır. Gümüş Kanat’ta ise ana kahraman, 11 yaşında olan Kemâl bir pozisyondadır. İyilikler ile dolu bir insan olan Kemâl, herkes tarafından sevilmekte olan, hassas bir karaktere sahip ve her zaman iyiyi yapmaya çalışan bir insandır. Anne babasını, diğer insanları, tüm canlıları sevmektedir.

Büyüklerine karşı saygılı olup, diğer insanlara elinden geldiği kadar yardım etmektedir. Günlerden bir gün, babası olan Cemal’in çalıştığı matbaaya gider. Burada pencerenin demirlerine arasına sıkışan ve çıkamayan bir kuşu fark eder. Ardından babasına da söyleyerek, kuşu birlikte kurtarırlar. Ancak bakıma ihtiyacı olduğu için, evlerine getirirler ve böylece iyileşmeye başlar. Kanat rengi sebebiyle ona Gümüş Kanat ismini koyarlar. Gümüş Kanat özeti kapsamında bundan sonra kuş onun rüyalarına girmekte, yol göstermekte ve aileyi güç durumlardan kurtaracaktır.

Cağaloğlu’nda bir matbaada çalışan babası, ustabaşıdır. Ne var ki iş esnasında bir gün çırağını kurtarmaya çalışırken, makine dört parmağını alır. Bu durum çalışamamasına sebep olur. Kemâl’in annesi, bundan sonra gündelik temizliğe, dikiş yapmaya başlar. Cemal bu duruma karşı üzülmektedir. Çalışamadığı için değersiz hissetmeye de başlayınca hastalanır.

Tam da bu sırada kuş, Kemâl’in rüyasına girer. Ona, işe girmesine yönelik öğüt verir. Böylece çalışkan bir öğrenci olan Kemâl, öğüt üzerine matbaada işe girer. Her ne kadar annesi yakın zamanda yaşanan kazadan dolayı bunu istemese de, maddi zorluklar böylece azalır. Böylece hem çalışır hem de babasıyla ilgilenmeye başlar.

Bu sırada okulu da devam etmektedir. Gümüş Kanat konusu içerisinde bulunan öğretmeni ona yardım etmek, derslerden kalmasını önlemek için özel dersler verir. Kendisine imtihanlara katılmasının yeterli olduğunu belirtir. Kemâl, büyüdüğünde üniversiteye gitmeyi, mühendis olmayı arzulamaktadır.

Kemâl tüm bu işleri yaparken, eve döndüğünde annesine de yardım eder. Ne var ki ilk başlarda, babasından işe girdiği saklı tutulur. Aldığı ilk haftalık ile eve yiyecekler alır ve bu esnada durumu anlatır. Bundan sonra kendisinin gayretleri sonucu babası iyileşir.

Bu olaylar devam ederken, Barba Usta işletmenin altında bir dehliz olduğunu, Doğu Roma zamanına kadar uzandığını ve Sultanahmet’e dek gittiğini belirtir. Ardından da beraber buraya giderler. Kemâl, bu gezinti esnasında bir para bulur. Üzerindeki tasvirde gümüş kanat vardır. Bundan bir süre sonra uykusunda o dehlize tekrar girdiğini ancak ustasının olmadığını ve kaybolduğunu görür. Gümüş Kanat bu esnada gelerek, ona yolu gösterir.

Bu olayların yaşanması ardından, Kemâl bir gün Sultan Ahmet Camisine gider ve dua etmeye başlar. Buradan çıkışta arkeologların kaza yaptığını görür. Bu yer, Kemâl’in rüyada gördüğü ve çalıştığı yere dek giden yerdir. Onlara dehlizin detaylarını anlatır.

Aslında bu dehliz, oldukça uzun bir süredir aranmaktadır ve Topkapı Sarayına giden bir geçittir. Bunun yardımıyla Kemâl gazetelere bile çıkar ve madalya kazanır. Bunun da üzerinde gümüş kanatları olan bir kuş bulunmaktadır.

Kitapları da seven bir çocuk olan Kemâl, caddede sergi açan Nevzat Bey adlı bir karakterden temin etmektedir. Yine buraya gittiğinde, kendisine Kamerde İlk İnsanlar adlı kitap hediye edilir. Kemâl eve geldiğinde kitabı ciltlemeye başlar. Ne var ki çok değerli bir pul keşfeder. Babası ise kendisine pulun değil, kitabın hediye edildiğini ve Nevzat Bey’e götürmesi gerektiğini belirtir…

Gülten Dayıoğlu Hayatı ve Eserleri

Gülten Dayıoğlu

Türk edebiyatının tanınan isimlerinden birisi olan Gülten Dayıoğlu hayatı ve eserleri edebiyat dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. Roman ve öykü yazarı olan Gülten Dayıoğlu, çocuk ve gençlik edebiyatı kategorisinin en iyi yazarlardan biri olarak bilinmektedir. Ünlü yazar roman ve öykü yazmasının yanı sıra, sanat hayatı boyunca pek çok kez radyo ve televizyon için de oyunlar kaleme almıştır.

Ünlü yazar Gülten Dayıoğlu en çok okunan eserleri ise çocuklar ve gençler için yazdığı kitaplar olmaktadır. Gülten Dayıoğlu’nun altı ile dokuz yaş arası çocuklar için yazdığı, 20 kitaptan oluşan serisi Ece ile Yüce en çok okunan kitaplar arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Aynı zamanda sanat kariyeri boyunca eğitim sorunlarını ele alan görüşlerini Milliyet ve Cumhuriyet gibi büyük gazetelerde köşe yazıları ile belirtmiştir.

Gülten Dayıoğlu Hayatı

Tanınmış yazar Gülten Dayıoğlu, 15 Mayıs 1935 yılında Kütahya’nın Emet ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası şapka yapımı ustası Lütfi Efendi, annesi ise Kütahya’nın köklü ailelerinden olan Hacı Memiş ailesinden Emine Hanım’dır. Gülten Dayıoğlu ailenin tek çocuğu olup, küçük yaşlarda babası evi terk edince annesi tarafından büyütülmüştür. Ünlü yazar Gülten Dayıoğlu’nun hayatı yazarlık ile geçmiştir.

Çocukluğunu Emet’te geçiren Dayıoğlu, ilkokulu Emetve Kütahya’da okuduktan sonra annesinin İstanbul’a yerleşmesi ile 1956 yılında Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’ne başlamış ve buradan başarı ile mezun olmuştur. Üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumuştur.

Üniversiteden sonra 1958 senesinde Cevdet Bey ile evlenmiştir. Daha sonra Gülten Dayıoğlu, dışarıdan sınavlara girerek, ilkokul öğretmeni olmuş ve böylelikle 15 sene sürecek olan öğretmenlik hayatına başlamıştır. 15 senelik öğretmenlikten sonra 1976’da ciddi bir mide rahatsızlığı geçirerek, öğretmenlikten istifa etmiş ve tamamen kendini yazarlık çalışmalarına vermiştir. Gülten Dayıoğlu’nun Cevdet Bey ile olan evliliğinden iki tane oğlu olmuştur.

Gülten Dayıoğlu Eserleri

Gülten Dayıoğlu yazarlık kariyeri boyunca 73 kitap kaleme almış ve eserleri ile edebiyat dalında pek çok ödül kazanmıştır. Gülten Dayıoğlu’nun yazarlık yeteneği daha ilkokul sıralarında öğretmeni tarafından keşfedilmiştir. Buna bağlı olarak ünlü yazarın ilk öyküsü 15 yaşında iken, Afyon’da basılan bir yerel gazetede de yayınlanmıştır.

Çocuk ve Gençlik Edebiyatı kategorisinde en iyi yazarlardan birisi olan Gülten Dayıoğlu, aynı zamanda bu alanda Üç Kuşağın Yazarı unvanını elde etmiştir. Edebiyat dünyasının en ünlü simalarından birisi olan Gülten Dayıoğlu eserleri de, her zaman en çok okunan kitap listelerinde en üst sıralarda yer almıştır. Gülten Dayıoğlu yazarlık kariyerine ek olarak, yurt dışı ve yurt içi olmak üzere çocukların eğitim hayatları ile ilgili çalışmalara da imza atmış ve bu konuda olan araştırmalarını gazetelerde yayınlamıştır.

Buna bağlantılı olarak 1965 ile 1967 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde, 1967 yılından sonra ise Milliyet gazetesinde, eğitimle ilgili olan pek çok makalesi yayınlanmıştır. Dünya çapında tanınmış yazar Gülten Dayıoğlu hayatı ve eserleri dâhilinde olan başlıca çalışmaları ise şu şekilde sıralanmaktadır;

Gülten Dayıoğlu Çocuk Romanları

  • Dört Kardeştiler – 1971
  • Suna’nın Serçeleri – 1974
  • Ben Büyüyünce – 1979
  • Fadiş – 1971
  • Yurdumu Özledim – 1977
  • Parbat Dağının Esrarı – 1989
  • Akıllı Pireler – 1982
  • Yeşil Kiraz – 1992
  • Midos Kartalının Gözleri – 1991
  • Dünya Çocukların Olsa – 1981
  • Ölümsüz Ece- 1985
  • Tuna’dan Uçan Kuş – 1992
  • Işın Çağı Çocukları – 1987
  • Ece ile Yüce – 20 Kitaplık Seri

Gülten Dayıoğlu Uzun Öyküler

  • Leylak Karda Kaldı – 1979
  • Kır Gezisi – 1983
  • Kumluktaki Yavru Martı – 1984
  • Yaşanmış Hayvan Öyküleri 1 ve 2 – 1991
  • Uçan Motor – 1965
  • Sıcak Ekmek – 1984
  • Azat Kuşu – 1984
  • Uçurtma – 1984
  • Küskün Ayıcık – 1989
  • Leylek Karda Kaldı – 1991
  • Kırmızı Bisikletin Binicisi – 1965
  • Şenlik Günü – 1983
  • Neşeli Boyacı – 1988
  • Deli Bey – 1984
  • Alacakaranlık Kuşları – 2003
  • Gül Gelin – 1987

Gülten Dayıoğlu Öyküler

  • Geriye Dönenler – 1986
  • Geride Kalanlar – 1975
  • Döl – 1970

Gülten Dayıoğlu Gezi Kitapları

  • Bambaşka Bir Ülke Amerika’ya Yolculuk – 1990
  • Kafdağının Ardına Yolculuk – 1987
  • Kangurular ülkesi Avusturalya ya Yolculuk – 1991
  • Okyanuslar Ötesine Yolculuk – 1990
  • Doğal Güzellikler Ülkesi Kenya’ya Yolculuk – 1993
  • Efsaneler Ülkesi Çin’e Yolculuk – 1990

Gülten Dayıoğlu’nun Kazandığı Ödüller

  • 1990 yılı Altın Kitap ödülü
  • 1989 yılı, Parpat Dağının Esrarı adlı eseri ile İzmir Büyükşehir Belediyesi Çocuk Romanı Ödülü
  • 1974 yılı Arkın Çocuk Edebiyatı Yarışması Birincilik Ödülü
  • 1965 yılı Döl isimli öyküsü ile Yunus Nadi Yarışması Öykü Ödülü
  • 1987 yılı Kafdağı’nın Ardına Yolculuk adlı eseri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Çocuk Edebiyatı Ödülü
  • 1987 yılı Gül Gelin isimli öyküsüyle Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı Ödülü
  • Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Ödülü – 1991
  • Çocuk Edebiyatı ve Sanatçılar Birliği tarafından verilen, Çocuk Edebiyatı Yaşam Boyu Hizmet Ödülü – 2001
  • Türkiye Edebiyatçılar Birliği Hizmet Onur Ödülü – 2002
  • Türkiye Kütüphaneler Birliği tarafından verilen En Başarılı Çocuk Kitapları Yazarı Birincilik Ödülü – 2008
  • Kabataş Lisesi ve Kabataşlılar Derneği tarafından verilen Behçet Necatigil Edebiyat Onur Ödülü – 2009
  • Türkiye Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü – 2000
  • Bütün bu ödüllerin yanı sıra 2007 senesinde, Gülten Dayıoğlu adını taşıyan bir vakıf ve kütüphane kurulmuştur.

Güliver’in Gezileri (Jonathan Swift) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Güliver'in Gezileri

Jonathan Swift’in eseri olan Güliver’in Gezileri romanı, gerçeküstü ve çocuksu içeriğinin yanı sıra arka planda ciddi bir toplumsal ve siyasal eleştirir barındırır. Yazar dönemine göre oldukça farklı bir bakış açısına sahiptir ve yaşamında gördüğü bazı olumsuz uygulamaları eleştirerek eserine yansıtır. 1667 senesinde İrlanda’da doğan Jonathan Swift amcasının yanında büyüdükten sonra Sir William Temple’nin yardımı aracılığı ile rahip olarak göreve başlar.

Ardından Londra’ya gider. Din ve siyaset konularında yazan yazar; İngiltere’deki adam kayırma ve siyasi bu tarz sorunları sebep olduğu duruma açıkça şahit olur. Bu nedenle alanında ilerleyemez. Karışık tüm bu unsurları bırakarak İrlanda’ya geri döner.

İşte böyle bir süreç içerisinde yazılan arka plana sahip oldukça önemli bir eser olan Güliver’in Gezileri kitabının ayrıntıları pek çok okur tarafından merak edilmektedir. Şimdi eserin konusu, özeti ve incelemesi ile devam edelim:

Güliver’in Gezileri Özeti

Güliver 4 tane ülkeye seyahat gerçekleştirir. İlk seyahati Lilliput ülkesidir. Burası Cüceler Ülkesi olarak geçmektedir. Burası devamlı savaşmakta olan ve kendisine düşman bulmaya gayret eden tuhaf bir ülkedir. Sonunda Güliver de onlar için düşman olarak ilan edilir. Burada çok sayıda kötü siyasetçi vardır. Bir diğer ülke ismi Devler Ülkesidir.

Devler Cüceler ülkesindeki insanlara göre daha insani ve barışçıldır ancak onlar da Güliver’i satmaya kalkışır. Bu esnada kral Güliver’i çok sever. Güliver de krallar için kendi ülkesinde yer alan hukuki ve siyasi yozlaşmayı anlatır. Gittiği ülke ise Laputa’dır. Bu kısımda ise uçan adada yaşamakta olan yoldan çıkmış bir halk ve siyasetçiler grubu vardır. Son ziyareti ise Yahoo hayvanlarının ve adların bulunduğu bir adadır.

Güliver gittiği bu ülkeleri kraliçe namına işgal etmeyi ve sömürmeyi düşünmez. Dünya üzerinde sömürge imparatorluğu ve coğrafi keşifler gibi uygulamalarıyla eleştirisini gerçekleştirir. Son olarak yolculuğunu bitirip evine geri döner. Güliver’in Gezileri özeti temel olarak yaptığı bu yolculuklar ve buralarda gördüğü yozlaşmanın üzerine kuruludur.

Güliver’in Gezileri Konusu

Güliver’in Gezileri; temelde Güliver karakterinin farklı ve gerçeküstü ülkelere yaptığı seyahatleri konu alır. Güliver birbirinden oldukça farklı 4 tane ülkeye ziyaret gerçekleştirir. Her birinde farklı bir sorun ve yozlaşma görülür. Devler ve Cüceler ülkesinin ardından diğer ada ülkelerine giden Güliver seyahatlerin ardından evine geri döner.

Güliver’in Gezileri konusu temel alınarak masalsı bir çocuk kitabı olarak değerlendirilir. Ancak pek çok başarılı romanda olduğu gibi sağlam bir altyapı ve arka plan üzerinden işlemektedir. Bu arka planda aslında yazarın gördüğü sorunlar üzerinden mevcut sisteme karşı bir eleştiri vardır.

Güliver’in Gezileri İncelemesi

Güliver’in Gezileri romanını anlamak ve doğru şekilde inceleyebilmek için yazarının hayat hikayesi hakkında fikir sahibi olmak gerekir. Kitap yazarı ile ilgili bilgi edinmeden de okunabilir ama kitabın asıl anlatmayı amaçladığı arka plan es geçirmiş olur. Zira yazar gerçek hayatta gördüğü siyasi ve çıkar odaklı çatışmaları ve yaşadığı tüm sorunları bu macera dolu esere yansıtmıştır.

Güliver’in Gezileri kitabının yazan Jonathan Swift; 1667 senesinde İrlanda’da dünyaya gelmiş ve Londra’da papazlık yapmıştır. Politikacılar ve tavırlarından, siyasi kargaşalardan yorulan yazar;  İngiltere’deki adam kayırma durumlarından dolayı mesleğinde ilerleyememiş ve tüm bu sorunlardan kaçmak için İrlanda’ya geri dönmüştür.

İşte böyle bir hayat hikayesi içinde Güliver’in Gezileri’ni kaleme alan yazar; aslında bu süreçlerde yaşadıkları ve hissettikleri üzerinden bir eleştiri getirir. Siyaset ve halk arasındaki uçurumu ve ülkede yaşanan politik karışıklıkları yansıtır. Roman temel olarak siyasi eleştiri eseridir. toplumsal düzensizliği, bencillik ve açgözlülüğü, entrika meraklısı siyasetçileri, sömürge fikrine sahip kişileri ve ülkesindeki yozlaşmış olarak gördüğü hukuk gibi tüm içerikleri eleştirir. Eser 20. yüzyılda resimlendirilmiştir ve ilk iki hikayesi ile çocuk kitabına dönüştürülmüştür.

 Güliver’in Gezileri incelemesi; eğlenceli çocuk kitabı kapağının arkasında,  ülkesindeki çalkantılardan ve olumsuzluklardan rahatsız olarak eleştiri getiren bir yazarın eseri olarak değerlendirilebilir. Herkesin bildiği şekilde çocuk kitabı olmasının yanı sıra 1700’lü senelerin siyasi düzenini eleştiren en önemli yapıtlar arasında yer alır.

Aslında bugüne gelmiş başarılı pek çok esere bakıldığında, birçok çocuk kitabı da dahil olmak üzere,  arka planlarında toplumsal süreçlere dair bilgi elde edilebilir. Yazarlar genel olarak ön planda sundukları farklı karakterleriyle ve onların başından geçen olay örgüsü çevresinden; aslında içinde bulundukları toplumun ve düzensiz gördükleri işleyişin eleştirisini getirirler. Yazarlar, genel olarak pek çok sorun ve yozlaşmaya karşı duyarlı insanlar olmaları sebebiyle, eserlerinde bu arka planları sıklıkla işlerler.

 Güliver’in Gezileri kaç sayfa diye soranlar için eserin sayfa sayısının çeviriye göre değiştiği söylenebilir. Ancak bilinen güncel çevirisini 344 sayfa olduğu bilinmektedir. Güliver’in Gezileri Güliver’in ülkelerde gördüğü farklı maceraları yansıttığı bir eserdir. Güliver, öncelikle cüceler ülkesine ardından devler ülkesine gider.

Daha sonra Laputa ülkesine ve en son ada ülkesine ulaşan kahraman; birbirinden farklı özelliklere sahip olsalar da tüm bu ülkelerde genelde aynı sorunları görür. Güliver’in Gezileri eserini yazan Jonathan Swift bulunduğu dönemdeki sorunlara kendi anlatımıyla ve üslubuyla eleştiri getirmiştir. Eserindeki karakter de tıpkı kendisi gibi sonunda evine döner.

Gülistan (Sadi) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gülistan

Türkçe’ ye birden fazla kez tercümesi yapılarak Türk Edebiyat tarihinde şairlerce yazılan eser bölümleri aşağıdaki gibidir,

Gülistan Özeti

Sadi Şirazi’ nin kitabı baştan sona incelendiğinde, Gülistan özeti bakımından, sekiz bölümden meydana gelmiş, hikâye ve şiir birlikte kullanılmış bir eserdir. Padişahın hal ve davranışları, olarak adlandırılan ilk bölüm, kırk öykünün peş peşe anlatılmasından meydana gelir. Ve bu hikâyeler, sultanın, yönetimde, takındığı davranış ve hareketlerin ne şekilde olduğu ile ilgilidir.

Küçük fakat anlamlı başlıklar altında hikâye gizlidir. Geçmiş dönem sultanlarından Mahmut’u, Horasan idarecisinin onu çok sonra, düşünde görmesinin küçük bir başlıkla anlatılması gibi. Rüyanın devamında, Sultan Mahmut’un her yerinin, paramparça olmasına karşın, gözleri ışıl ışıldır.

Yorum yapılması için, günlerce kafa yorulan bu düş, nihayetinde açığa kavuşmuştur. Yaşadığı sürece insanlığa yaptığı işlerle, birçok faydası ve hizmetleri olan kişilerin, emri hak vaki olduktan sonra, gözleri kapanmadan öteki dünyaya uğurlanırlar. Aynı zamanda, Sadi’nin Gülistanı insanın iyilikle yoğrulan bir varlık olduğu, bunun için yeryüzünde nefes aldığımız her daim, kötülük yerine iyiliği tercih etmemiz gerektiğini dikkat çekmiştir.

İkinci pafta, Ahlak ile ilgilidir. Allah’a yakın kulların davranışları incelenir. Dolayısıyla belli bir seviye ve erdeme ulaşmış insan nasıl olduğu hakkında okuyucuyu bilgilendirir. Öykülerin tamamı kırk sekiz tanedir. Hastalara deva ünlü hekim Lokman’a ‘’Masal gibi’’ öyküsünde, konuştuktan sonra, ahlaklı biri olmayı kimin aracılığıyla elde ettin gibi bir sualde bulunur.

Bunun üzerine, ahlakı olmayan ahlaksızlardan güzel ahlakı öğrendim, yanıtını Lokman hekimden alacaktır. Mantığa uygun yazılmış bir sözü kitabın sonlarına doğru, bilgisiz yüz tane kitap bile, okusa bu okudukları ona masal gibi gelir diye, çevirip yazacaktır.

İnsanın kendisinde var olanı baş tacı yapıp, kıymetini bilip yetinmesi ile ilgili olan üçüncü kısmını hasta olarak isimlendirmiştir. Bu kısım yirmi dokuz güzel öykünün bir araya gelmesi ile yazılmıştır. Bu hikâye de yazar, başkasının konuşturarak, yüreğinin istediği bir şey var mı diye sordurur?

Acılar içinde olan hasta ise cevaben, bir şeyleri arzulamamayı isterim diye yanıtlar. Çıkarılacak ana fikirde, her daim şükredip, kaybolup gitmeden, var olanın değerini bilme, konu olarak işlenmiştir.

Dördüncü kısım, susmanın yararı anlatılmış olup, ‘’Sükûn ile’’ isimlendirilmiştir. On üç öyküden bir araya gelir. Kendisine türlü zulümler yapan, aşağılayan birine derviş dönüp şöyle der. Benim kendimi, tanıdığım kadar, sen beni tanıyamazsın.

Senin düşündüğünden daha kötüyüm der. Böylece, mütevazı kişiliğini ortaya koyar. Neticece itibari ile, hiçbir şeyden haberi olmayan bilgisizle, eğitim almış biri karşı, karşıya gelmek istemez.

Beşinci bölümde, gençlikte yaşanan aşkı konu eder. Yirmi bir öyküden oluşur. Ey, sarhoş sevgili başlığıyla ele alınan bölüm, aylarca ve günlerce sevdiği insanı arayıp da bulamayınca, aşık bir gün tesadüfen onunla karşılaşır.

Hesap sorarcasına ona döner ve der ki, neredeydin? senin hasretin içindeydim. Aşık karşılık olarak, özlem çekmek usançtan evladır diyecektir. Bölüm özetinde, dünyanın hangi duygusunu, yaşıyor olsak bile bir ölçü dahilinde olması gerektiğine vurgu yapar.

Altıncı bölümde, yaşlılık gelince takatten düşen insan oğlunun yaşadıkları ile işlenmiştir. Sekiz öykücükten oluşur. Bölüm ölüm isteği diye isimlendirilmiştir. Dereye inen zengin fakat yaşlı biri, burada Allah’a dua da bulunur.

Ve bir çocuk ister. Olay örgüsü Diyarbakır’da geçer. Sonunda bir erkek çocuğu olur. Çocuk bu öyküyü babasının ağzından duyduğunda, aynı dereye gidip, babası tez vakit de yok olup gitsin diye Allah’a dua edecektir.

Yedinci bölüm, eğitim ve terbiyenin değeri hakkında yazılmıştır. Merkep olmasa ne olur adlı öykü, veterinere ağrıyan gözü için gidip, sonra da hastalanan adamın kadıya gidip durumdan şikayetçi olmasını konu eder. Kadı oturumu sonlandırırken, adamı haksız bulur. Ona cevabı manidardır. Sen merkep gibi, davranmasan veterinere gitmezdin der.

Sekizinci bölümde, muhabbet tekniğine değinen bölümde, yazar varlık ve fakirlik ile oluşan bir tartışma ortamında, sürekli iddiada bulunan birisiyle sohbete girer. Ve yazarın kaleminden, manidar sözcükler ortaya çıkar. Sevgilisi birden fazla olan, dosta kapılma kalbini esir edersin. Ve göğe çıksa bile toz tozdur.

Gülistan Konusu

Şirazi yaptığı geziler boyunca kulağına çarpan hikayeleri Gülistan konusu olarak karşımıza çıkar. Benzeri olmayan eser, nasihatler, alimlerin ahlak yapısı, kanaat, ihtiyarlık gibi içeriklerle yazılmıştır. Hikayelerin sonunda ya bir veciz ya da edebi bir çıkarım vardır. Beyitler bazen nükteler ile süslenmiş kitap yazarın yapmış olduğu seyahatler sırasında karşılaştığı durumlar ve bu durumdan çıkarımları konu alır. Hadisler ve ayetlerden de etkilenilerek kaleme alınmış bir yazıdır.

Bir dönemin kültürüne, adet ve alışkanlıklarına şahitlik etmiş olan eser, o dönem de kullanılan alet ve edevatları ile seyahatleri kendisine konuları edinmiştir.

Tüm insanlığa öğüt şeklinde ele alınan eser, insan olmanın vasfını konu ediyor.

Gülistan İncelemesi

Sanatçı yazdığı dönemde eserin benzersiz olması bakımından Gülistan incelemesi olarak ele alındığında, düz yazı ve şiirle birlikte yazılmış kısımlardan oluşan bir yapıttır. Eserin neredeyse, tamamında, doğruluğa ahlaka edep ve terbiyeye değinilmiştir.

Şiir ve yazı arasında üslup geçişleri mükemmeldir. Yazar okuyucuya kısa kısa fikirlerle, onu boğmadan ana temayı işlemiştir. Bazen kendi hayatından, bazen hikayeler ile eseri süslemiştir. Yayınlandıktan sonra, iki yüz defa daha basıldığı bilinen eser, dünya kütüphanelerinde raflarda yerini almaktadır.