Gururlu Peri (Mehmet Seyda) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gururlu peri

Gururlu Peri, Mehmet Seyda tarafından kaleme alınan ve 2013 tarihinde yayınlanan bir kitaptır. Gururlu peri konusu sıkça araştırılan konulardan bir tanesidir. Çoğunlukla sevgi konusu üzerine şekillenen eser, küçük çocukların da okumasına uygun kitaplar arasında yer almaktadır. Mehmet Seyda, kitabın içerisinde ağır bir dil kullanmadığından dolayı herkes tarafından anlaşılabilir bir kitaptır.

Gururlu Peri eseri, Andersen tarafından yazılmış “Kibritçi Kız” kitabına benzerlik göstermektedir. Olay örgüsü bazı benzerlikler gösterse de, Kibritçi Kız ve Gururlu Peri kitapları arasında büyük farklar bulunmaktadır. Gururlu Peri adlı kitap hakkında daha detaylı bilgi almak için aşağıda yer alan başlıklara göz gezdirebilirsiniz.

Gururlu Peri Özeti

Gururlu Peri kitabını okumak isteyen bireyler, öncelikle Gururlu Peri özeti konusunu araştırarak bu kitabın kendilerine hitap edip etmediğini öğrenmek istemektedir. Mehmet Seyda tarafından kaleme alınan Gururlu Peri kitabının özeti şu şekildedir:

Kasabanın bir kahvehanesinde insanlar sohbet eder. Sohbetin konusu sevginin ne kadar önemli olduğu ile ilgilidir. Kahvehanede oturan Salim Öğretmen, bu soğuk kış gününde evine gitmek için yola çıkar ve soğuktan etkilenmemek için hızlı adımlar ile yürür. Yolda küçük bir kız çocuğu görür. Küçük kız, çengelli iğne ve kibrit satmaktadır. Salih Öğretmen, kızın yanına gider ve evinin olup olmadığını sorar. Küçük kız kimsesinin olmadığını, ancak karakola gitmek istemediğini söyler. Salim Öğretmen, kızın durumuna üzülür ve onu eve götürmeye karar verir.

Küçük kız, Salim Öğretmen ve annesinin yaşadığı eve gider. Küçük kıza sorular sorulur ancak kız, ne annesinin ne de babasının hayatta olduğunu söyler. Ancak küçük kız annesi ile ilgili sorulan sorulara çok çelişkili cevap vermektedir. Salim Öğretmen, bu çelişkilerin nedenini anlamaz ve uyumaya karar verir. Sabah erkenden uyanan Salim Öğretmen, gece üstü başı pis olan kızı sabah olunca tanıyamaz. Kız, sanki bir peri gibidir. Kız temizlenince sarı saçlı ve mavi gözlü olduğu belli olmuştur.

Salim Öğretmen ve annesi, kıza Peri adını koyar ve onu kendi evlatları gibi sever. Kız, anne ve babasının olmadığını söylediği için kızı evlatlık almayı düşünürler. Salim Öğretmen, gerekli araştırmaları yapmaya başlar. Bir gün eve döndüğünde kıza aldığı yeni kıyafetlerin çıkartılmış olduğunu görür. Merakla Peri kızı ararken onun da eski püskü kıyafetlerini alıp evden ayrıldığını fark eder. Salim Öğretmen acı içinde başçavuşa gider. Başçavuş, kızın bir annesi olduğunu ancak hasta olduğunu söyler. Peri kızın babası ise onları terk etmiştir.

Salim Öğretmen bir zaman sonra kızı ve annesini bulur ve mutlu olur. Küçük kız, annesinden ayrılmak istememektedir. Bu nedenle küçük kızı ve veremli annesini ikna ederek birlikte yaşamaya başlarlar. Hep birlikte mutlu mesut yaşayan bu geniş aile, artık daha huzurludur. Ancak Peri kız bir gün sokakta yürürken eskiden ona sataşan çocukları görür ve çocuklar Peri kıza tekrar sataşır. Olaylar ilerler ve Peri kız hastalanır. Peri kızın haline üzülen yaramaz çocuklar, jandarmaya giderek suç işlediklerini itiraf eder ve bir daha yapmayacaklarına dair sözler verir. Peri kız, hala hastadır.

Peri kızın iyileşmesi herkesi çok mutlu eder. Üstelik artık kimse ona sataşmıyor ve iyi davranıyordur. Salim Öğretmen, dersinde sevginin ne kadar önemli olduğunu vurgular ve çocuklar her bir ağızdan sevginin önemine dair güzel sözler söyler. Salim öğretmen, annesi, Peri kızı ve Peri kızın annesinden oluşan güzel aile Gülfidan mutlu bir şekilde hayatlarına devam eder.

Gururlu Peri Konusu

Mehmet Seyda tarafından 2013 yılında yayınlanan Gururlu Peri kitabı, pek çok insan tarafından büyük bir övgü toplamaktadır. Gururlu Peri konusu, sevginin önemi üzerine şekillenmektedir. Zira kitabın pek çok bölümünde sevgiden bahsedilmekte veya sevgi duygusuna dikkat çekilmektedir. Örnek vermek gerekirse, Salim Öğretmen ve Peri kızın karşılaşmasından sonra Salim Öğretmenin kızı alıp evine götürmesi, Peri kızın annesini sevip ondan ayrılamaması, okuldaki çocukların sevginin önemini anlaması gibi noktalar, sevginin önemini fark ettirmektedir.

Gururlu Peri kitabı, kibrit satarak annesine bakmaya çalışan küçük bir kızın başına gelenleri anlatan bir kitaptır. Salim Öğretmen ile karşılaştıktan sonra hayatı değişen küçük kız, 7 yaşlarında olsa da oldukça gururlu ve olgun bir çocuktur. Hayatın zorlu şartlarını bizzat yaşayan küçük çocuğun başına gelen olayların anlatıldığı bu kitap, özellikle çocuk okurlar için büyük dersler vermektedir.

Gururlu Peri İncelemesi

Gururlu Peri kitabını daha iyi kavramak için Gururlu Peri incelemesi yapılabilmektedir. Gururlu Peri kitabı okunduğu zaman dikkat çeken unsurlar aşağıdaki listede belirtilmektedir.

  • Gururlu Peri kitabının ana fikri, “Sevgi en büyük erdemdir” şeklindedir.
  • Gururlu Peri kitabından çıkartılan sonuç ise yine sevgi üzerinedir. Sevgisiz insanın hayatta mutlu olmayacağı, kitaptan çıkartılabilecek sonuçlar arasında yer almaktadır.
  • Gururlu Peri adlı kitapta iyi ve kötünün arasındaki farka da değinilmektedir.
  • Aile bağlarının önemi, kitabın temel temaları arasında gösterilebilmektedir.

Yukarıda da görüldüğü gibi Gururlu Peri, çocukların pek çok ders çıkartabileceği ve sevgi kavramını daha iyi anlayabileceği bir eserdir. Bu nedenle her çocuğun bu kitabı okuması tavsiye edilmektedir. Üstelik yakın bir tarihte yazıldığı için okuması ve anlaması kolay bir kitaptır. Zira kitapta ağır, süslü, eski ifadelere yer verilmemektedir.

Gurbet Hikayeleri (Refik Halit Karay) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gurbet Hikayeleri

Gurbet Hikayeleri ilk baskısı 1940 yılında basılmıştır ve 15 öyküden oluşmaktadır. Eser birçok hikâyenin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Gurbet Hikayeleri özeti bu hikayelerin içeriğinden bahsetmektedir. Öykülerin bazıları sürgün yıllarında kaleme alınmıştır. Bu öyküler,

  • Akrep
  • Köpek
  • Çıban
  • Lavrens
  • Güneş Çarpması
  • Antikacı
  • Keklik
  • Hülle

Bu öyküler dışında olanlar ise İstanbul’da kaleme alınmıştır.

Gurbet Hikayeleri Özeti

Eskici: Hasan adındaki çocuğun ailesi öldükten sonra Arabistan’da bulunan akrabalarının yanına yerleşmesinden ve orada memleketine duyduğu özlemden bahsetmektedir. Hasan’ın Türkçe konuşan eskici ile karşılaşması sonucunda ortaya çıkan buruk sevinç anlatılmaktadır.

Köpek: Bu öyküde Osman adındaki gencin Lübnan sürgünü sırasında yolda bulduğu köpeği Türkiye’den geldiğini farz etmesi üzerine yaşananları anlatmaktadır. Köpek ile genç polisler tarafından zorla ayırılmıştır.

Testi: Ömer adındaki bir genç Suriye’de sürgün yaşarken aynı zamanda taksicilik yapmasını anlatmaktadır. Ömer’in testiden su içerken boğazını arı sokan Bedevi’yi doktora yetiştirmesi macerasını konu almaktadır.

Antikacı: Şeyh Afgani aslında bir İngiliz ajanıdır ancak kendisini bir antikacı olarak tanıtmıştır. Öykü Şeyh Afgani’nın yaptığı ajanlığı anlatmaktadır.

Fener: Ebu Ali adındaki bir genç Bedevi hayatında hiç fener sahibi olmamıştır. Bu öyküde Ebu Ali’nin fenere sahip olmasını ve fenerin pili bittikten sonra yaşanan olaylar anlatılmaktadır. Gurbet Hikayeleri Fener olay örgüsü bu şekildedir.

Zincir: Bu öyküde zincire bağlı olarak yaşayan köpeğin zincirden kurtulmasını ve daha sonrasında tekrar yakalanarak zincire bağlanmasını anlatmaktadır.

Akrep: Ebu Akrep adlı adam akrepler tarafından hiç sokulmamaktadır. Bu öyküde İstanbul’da hukuk eğitimi görmesi sırasında eski bir arkadaş olan kişi ile Suriye’de karşılaşması anlatılmaktadır. İkili İstanbul hasreti çekmektedir. Eserde İstanbul ve memleket özlemi detaylıca anlatılmaktadır.

Keklik: Avcıların sahip olduğu çığırtkan keklik avcılara hizmet etmeye başlamıştır ve erkek keklikleri çağırmaktadır. Kendi soyuna ihanet etmiştir. Avcılar dişi kekliğin sesini duyup gelen erkek kelikleri avlamaktadır. Öykünün ana teması kadınlar uğruna erkeklerin düştükleri zor durumları oluşturmaktadır.

Gözyaşı: Gözyaşı öyküsü olay örgüsü uç çocuğun ve dul bir Türk kadının işgalden ve esir düşmekten kaçışlarını anlatmaktadır. Türk kadının üzücü hikayesi anlatılmaktadır. Bu öyküde düşmanın tecavüzünden ve çocukların sürgün olmasından kurtulma çabaları anlatılmaktadır.

Çıban: Eski bir Türk subayın Hadramut’ta ki görevi sırasında yüzünde çıkan çıbanın çıkmasını ve bu subayın on gün süre boyunca hiç hareket etmeden yatmasını anlatmaktadır.  Öyküde çıbanın tedavisinden de bahsedilmektedir.

Kaçak: Öykü de ülke sınırları dışındaki Türk mahkûmun hapseden kaçışı ve yabancı bir aileden yardım istemesi anlatılmaktadır.

Hülle: Bu öyküde bir adamın gidip yaşadığı bir evde bulunan evlilik oyunu konu olarak ele alınmaktadır.

Güneş: Bir askere verilen altını Emir Sadun’a nasıl getirdiği bu öyküde anlatılmaktadır.

Lavrens: İngiliz ajanı       Lawrence doğuluymuş gibi giyinmektedir. Türkçeyi onlat gibi konuşarak onların yaptıkları gibi yaşamaya başlamıştır. Giyinişi doğulular gibidir. Öykü İngiliz ajanının bölgeyi nasıl dolaştığını ve bölge halkından nasıl bilgi topladığını ele almaktadır.

Gurbet Hikayeleri olay örgüsü sade anlaşılır hikayelerden oluşmaktadır. Hikayeler genellikle Türkiye dışında geçmektedir. Hikayelerde genel olarak yurt özlemi ve İstanbul hasreti işlenmiştir. Yurt hasretinden yanıp tutuşan kişilerin bir araya gelmesinden doğan buruk sevinç hikayelerde başarılı bir şekilde işlenmiştir.

Gurbet Hikayeleri Konusu

Gurbet Hikayeleri konusu yurt özleminin çok ağır bastığı bir eserdir. İnsan memleketi kadar güzel bir yere sahip olamayacağı kitapta bulunan öyküler aracılığıyla okuyuculara iletilmektedir. Memleketin hak ettiği değeri görmesi gerektiği ve kıymetinin bilinmesi gerektiği mesajı iletilmektedir. Eserdeki öyküler genel olarak kadınlar ve çocuklar üzerinden aktarılmıştır. Kadın ve çocukların işgalden nasıl etkilendikleri ve karşı karşıya kaldıkları çaresizlik duygusuna öykülerde yer verilmiştir.

Gurbet Hikayeleri İncelemesi

Öyküler okuyanı çok derinden etkilemektedir. Yurt özlemi ve sevgisi okuyucuyu eserde sarmalamaktadır. Öykülerin dili oldukça sade ve anlaşılır tutulmuştur. Her yaş grubundan insanların anlayabileceği düzeyde bir eserdir. Eserin üslubu kolay anlaşılır olmasından dolayı herkese hitap etmektedir. Herkes tarafından okunması ve değerlendirilmesi gereken bir kitaptır. Gurbet Hikayeleri incelemesi ve yorumlaması bu şekilde ele alınmıştır.

15 öyküden oluşan eserde birçok türden öykü yer almaktadır. Ülkenin düşman işgalinden nasıl etkilendiği eserde gözler önüne serilmektedir. İnsanların çektikleri yurt ve memleket hasretinden okuyucunun etkilenmemesi elde değildir. 1940 yılında basılan eser ilk basıldığında 17 hikâyeden oluşmaktadır ancak sonrasında iki hikâye çıkarılmıştır. Hikayelerde Türk insanına ve karakter yapısına yer verilmiştir.

Yazar öyküler aracılığıyla memleketin ne kadar değerli olduğunu vurgulamıştır. Eser memleket hasreti çeken herkes tarafından mutlaka okunması gerekmektedir. İçerisine bulunan öyküler sade ve yalın anlatıldığından dolayı herkes tarafından anlaşılır düzeyde bir eserdir. Birçok karakter öykülerde yer alsa da Hasan, Eskici, Ömer ve Osman karakterleri ön plandadır. Karakterin duygusal yanları hikayelerde ustaca aktarılmıştır.

Gurbet Hikayeleri olay örgüsü karmaşık değildir. Okuyucuya ana fikir doğrudan verilmektedir. Yazar yaşadığı dönemi oldukça ustaca eserlerine aktarmıştır. Türkiye’ye komşu olan bölgelerde geçen öyküler bölgenin sahip olduğu özellikleri de anlatmaktadır. Okuyucuyu bilgilendirmeyi ve memleket hakkında yön çizmeyi yazar amaçlamaktadır. Yazar öykü türünde ön plana çıkmaktadır. Öykülerde verilen ana fikir ülkemizin ne kadar güzel olduğu ve ülkemizde işgal zamanında nasıl sıkıntılara göğüs gerildiğidir.

Gulyabani ( Hüseyin Rahmi Gürpınar) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gulyabani

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ölümsüz eseri Gulyabani fiyat olarak oldukça uygun ve 9,10 TL’dir. Gulyabanî romanı, Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından kaleme alınan ve 1913 senesinde yayımlanan, yazarın karşı olduğu peri, gulyabanî gibi bâtıl inançlarla masum ve namuslu insanların nasıl aldatıldığını anlatan ve bilimsel düşünceyi savunan bir eserdir.

İçerisinde Gulyabanî hikâyesinden başka, Gönül Ticareti ve Melek Sanmıştım Şeytanı isimli iki hikâye daha bulunmaktadır. Bu eser ile bilime inanmamız ve batıl inanışlardan uzak durmamız gerektiğini öğreniyoruz.

Gulyabani Özeti

Gulyabani özeti incelediğimizde bilime olan güvenimiz artacak ve aslında bu varlıklara olan korkularımızın altının ne kadar boş olduğunu anlayacağız. Muzip bir kız olan Munise; çekici, akıllı ve aynı zamanda da bakımlı birisidir. Annesi ve babası o daha çok küçükken hayata gözlerini yumar. Munise evlenir Ama Munise kocası ile çok anlaşamaz ve bir gün kocası evde değilken kaçar.

Daha sonra annesinin dostu olarak bildiği Ayşe Hanım isminde bir kadın onu bulur ve onu hizmetçilik yapabileceği bir yerin olduğunu dile getirir. Ama Ayşe Hanımın Munise’ye bir önerisi vardır ve o da şöyledir ki; Eğer orada kalıp iyi para kazanmak ve daha sonra kendine yuva kurmak istiyorsa orada olup bitenleri kimseye dillendirmeyecek ve bunlara hiçbir şekilde karışmayacaktı. Munise bu fikri çok benimser ve kabul eder. Ayşe Hanım Munise’yi bir dağın tepesinde bulunan çok güzel ve ihtişamlı bir eve götürür. O evde Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen isimli iki hizmetçi bulunmaktadır.

Bunun hemen sonrasında Ayşe Hanım Munise’yi orada bırakır. Munise bu köşkün tuhaflıklarına karşı şaşkınlığını gizleyemez.  Çünkü cin, peri ve gulyabani gibi varlıkların olmadığını düşünen Munise, artık bunlara inanmaya başlar. Munise Ayşe Hanımın onu buraya para için getirdiğini anlar ve geriye dönmek ister ama dönemeyeceğini söylerler. Munise’nin olduğu evin her köşesinde geceleri cinler ve periler bulunmaktadır. Bunlardan Munise’ye en korkunç geleni ise gulyabanidir. Görünmez varlıklar tüm gece bu evin etrafına gelip odalara girerek garip garip sesler çıkarır ve Munise’ye musallat olurlar.

Munise ise ona verilen önerilere göre hareket ederek sessiz kalır, bu da benim alın yazımdır der, kendini bu şekilde avutur. Günlerden bir gün gece bir erkek peri Munise Hanımın yattığı odaya girer ve Munise bu durum karşısında şaşkınlığını saklayamaz. Bu erkek perinin ismi Hasan’dır ve çok güzel yüze sahip, yakışıklı birisidir. Hasan kendisinin doğaüstü bir varlık olmadığını ve Munise’yi bu evden kurtarmak istediğini söyler ama Munise bu olanlarla sürekli karşılaştığından onun söylemlerine inanmaz.

Hasan ise ona sevdalı olduğunu ve onu çok sevdiğini, onun için her şey yapabileceğini söyler. Bunun ardından sonra Hasan’ın bir insan olduğu ve şehirden bu köye taşındığı anlaşılır. Hasan en sonunda bu cin, peri zırvalıklarının altında başka bir iş olduğunu anlar ve bunu ortaya çıkarır. Meğer cin, peri ve gulyabani muhabbeti birer saçmalıkmış. Bunların hepsi cin, peri ve gulyabani kılığına girmiş, halkı kandıran insanlar imiş. Bu insanlar cahil köy halkını aldatır ve gurursuz işler yaparlarmış. Hasan onlara bunun yanlış olduğunu anlatır ve ceza verir.

Daha sonra Munise Hasan ile mutlu mesut evlenir, evde hizmetçilik yapan Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen’e de birer eş bulurlar. Onlar da büyük bir sevinç ile ömürlerini devam ettirir. Evin sahibi, kadın da Munise ve Hasan ile beraber belli bir süre yaşar ve daha sonra hayatını değiştirerek bütün mülkünü onlara verir. Hasan ile Munise hayatlarını büyük bir sevinç ile sürdürürler ve mutlu mesut yaşarlar.

Gulyabani Konusu

Cahil olmamak, batıl düşüncelerden kurtulmak, bilimsel düşünceye değer vermek gerekir, öbür türlü istenilen şekli alırsın ve Gulyabani romanının bize sunduğu ana düşünce budur diyebiliriz. Gulyabani konusu hakkında düşünmek ve okumak batıl inançların gerçekte olmadığını anlamamızı sağlar. Roman, annesi ve babasını kaybeden Munise’nin hayatını ele alıyor.

Munise komşuları tarafından birisi ile evlendiriliyor ama kocası ile çok anlaşamıyor. Bunun üzerine evden kaçıyor ve bir köşkte hizmetçilik yapmaya başlıyor. Bu evde yaşadığı dönemde çeşitli varlıklar görüyor ve bir gün Hasan adında birisi onu kurtarıyor. Bunların hepsinin yalandan ibaret olduğunu Hasan ortaya çıkarabiliyor. Batıl inançları konu edinen bu kitap aynı zamanda da Munise’nin hayatını anlatıyor.

Gulyabani İncelemesi

Kitapta en çok geçen isimler şöyle sıralanabilir; Munise, Ayşe Hanım, Çeşmifelek Kalfa ve Ruşen. Munise romanın ana karakteri ve olayların ortasında bulunmaktadır. Ayşe Hanım Munise Hanımın annesinin eski arkadaşı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hasan ise Munise’ye deliler gibi âşık olan, bilime inancı olan birisidir. Çeşmifelek ve Ruşen ise bu evin görevlileri olarak romanda bizi karşılıyorlar. Gulyabani incelemesi yaparken Hasan’ın bilime inanan ve olayların aslını göstermesi dikkatleri çekiyor.

Romanda masalcı tarafın çok ağır basması kitabı sürükleyici ve zevkli bir hale getirmiştir. İnsanların her daim bilimsel fikirlere yer vermesi gerektiğini savunuyor. Her söylenenin doğru olmadığı ve bu sebep ile inanmamak gerektiğini vurgulaması bakımından gençlerin muhakkak okuması gereken bir eser olarak raflarda yerini alıyor. Bu kitabın basım yılı ise Ocak 1995 olarak kayıtlara geçmiştir.

Göl Çocukları (İbrahim Örs) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Göl Çocukları

Göl Çocukları yazarı İbrahim Örs’ün hayatı detaylı bir şekilde araştırıldığında; kendisi bir çocuk edebiyatçısı olarak tanınmaktadır. İbrahim Örs takvimler 1928 senesini gösterdiğinde Trabzon’da hayata gözlerini açmıştır. Doğduğu il olan Trabzon’da ilkokul ve ortaokul yıllarını geçiren yazarımız, bunun ardından Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrenim hayatını tamamlamıştır.

Trabzon’da yaşadığı ve lisede öğrenim gördüğü dönemde Yeni Yol ismindeki gazete ile gazeteciliğe göz kırpmıştır. Mesleğe atıldığında Milliyet ve Son Saat adlı gazetelerde çalışmış ve tanınmaya başlamıştır diyebiliriz. Hatta Örs, Diyarbakır şehrinde Milliyet gazetesinde şeflik görevi yapmıştır. Edebi hayatında sürekli olarak çocuklara yer veren ve çocuklar için kalemi eline alan İbrahim Örs; 1955 Türkiye Gazeteciler Sendikası Haber Yarışmasında üçüncülük ödülüne de layık görülmüştür.

Göl Çocukları Özeti

Göl Çocukları özeti incelendiğinde; Göl kenarında artık gelenekselleşmiş bir yarış vardır ve bu yarış her sene oradaki insanlarda heyecan uyandırmaktadır. Köpeklerin yarıştığı bu yarışmada gölde en hızlı yüzen köpeğin sahibine ödül verilmektedir. Bu yarış okulların tatil dönemine denk geldiğinden dolayı hem okula gitmeyen çocuklar için hem de okulu tatile giren çocuklar için çok eğlenceli bir aktivite olarak görülmektedir.  Selçuk’un sevimli dostu Arap köpekler arasında en hızlısı olarak bilinmektedir.

Selçuk çok büyük bir heyecan içerisindedir ve yarışmanın sonucunu beklemektedir. Bu esnada bir tuhaflık olur ve bir araba göl kenarına yanaşarak durur. Arabanın içerisinde mavi gözlü, sarışın bir adam çıkar ve adamın konuşmasından yabancı birisi olduğu bellidir. Adam isminin Kurt Goldman olduğunu ve Almanya’dan geldiğini Türkiye’yi çok sevdiğini söyler. Bu köyü merak ettiğini ve burada misafir olarak bir süre kalmak istediğini belirten Goldman, konuksever köylü halkı tarafından çok hoş karşılanır. Tam bu sırada gölde olan köpek yarışı bitmek üzeredir ve Goldman’ın bu yarış ilgisini çekmiştir.

Goldman ilk üçe giren köpeklerin sahibine para vereceğini açıklamıştır ve tahmin edildiği gibi Arap birinci olmuştur. Goldman’ın verdiği ödülü alan üç çocukta bu ödülü Ortaokul Yaptırma Derneğine bağış olarak vereceklerini dile getirir ve herkes bu çocuklarla gurur duyar. Selçuk babası tarafından inşa edilmiş kulübe gibi bir evde yaşamını sürdürmektedir ve de Selçuk’un annesi tarlada çalışmaktadır. Babası ise ırgatlık ile geçimini sağlamaya çalışmaktadır. İki tane küçük kardeşi bulunan Selçuk okumak ve iyi bir mesleğe sahip olmak istemektedir.

Ailesi de Selçuk’u ne kadar okutmak istese de köyde ortaokul yoktur ve şehirde çocuk okutmak bu ailenin şartları için deyim yerinde ise imkânsızdır. Selçuk’un Duygu isminde bir arkadaşı vardır ve o da bu sebepten üzülmektedir fakat maddi durumu elverişli olan Duygunun ailesi onu en yakın şehre iyi bir eğitim alması için gönderilmiştir. Selçuk sürekli olarak bunları düşünmekte ve üzülmekten kendini alıkoyamamaktadır.

Ortaokul Yaptırma Derneğindeki durum ise içler acısıdır. İyi kalpli köy halkı elinden gelen desteği yapsa da parasal yetersizlikten dolayı okul yaptırmak çok zor görünmektedir.  Goldman derneğe para bağışında bulunmuştur ve Almanya’ya döndüğünde de yardım edeceğini dile getirmiştir. Kabadaki göl halkın geçinmesine de yardımcı olmaktadır ve Goldman’ın teknesi bu gölde bulunmaktadır.

Sürekli göle gelerek burada göle giren Goldman’ın gölde ne yaptığı Selçuk ve Duygu tarafından merak edilmektedir.  Bir gün gizlice Goldman’ı izlemeye göle giderler ve sandala binerler. Birden balık adam kıyafeti ile Goldman’ı görürüler ve ona yaklaşmaya çalışırlar. Ama tam bu sırada çok büyük bir fırtına kopar ve sandalı yağmur basar. Yüzme bilen Selçuk zorlanmasa da Duygu boğulmak üzeredir. Onları gören Goldman oradan onları kurtarır ve halk tarafından kahraman ilan edilir. Bundan sonraki gün Duygu ve Selçuk gazetede bir haberi görürler.

Habere göre göllerin altında tarihi eserlerin olabileceği yazılmaktadır. İki arkadaş Goldman’ın bir tarihi eser kaçakçısı olduğundan şüphelenir. Bir gün Goldman gölde iken çadırını karıştırılırlar ve bir şey bulamazlar. Sonrasında çadırının karıştırıldığını anlar ve şikâyet eder. Jandarmanın araştırması sonucunda çadıra girenlerin Duygu ve Selçuk olduğu anlaşılır.

Selçuk ve Duygu anlatsa da kimse onlara inanmaz. Bunun sonrasında bir gün yine Goldman’ı izlerlerken bir tahta parçası ile gölden çıktığını gören çocuklar çok şaşırırlar ve hemen muhtara anlatırrlar. Jandarma gelir ve Goldman tutuklanır. Goldman’ın bir tarihi eser kaçakçısı olduğu anlaşılır. Çocukların bu suçu ortaya çıkardığını duyan vali köye okul yaptırır ve de öğretmen atar.

Göl Çocukları Konusu

Göl Çocukları konusu hakkında bilgilendirme yapacak olursak Selçuk ve Duygu’nun köylerinde okul olmadığını ve bu yüzden okula gitmekte sorun yaşadıklarını konu edinir. Köye Goldman adında bir yabancı gelir ve onun gelişi ile her şey değişmektedir.

Goldman’ın yaptıkları, iki arkadaş ve köpekleri Arap’ın maceralı serüvenini konu edinen bu kitap yazara şöhretin kapılarını da aralamıştır. Duygu ile Selçuk çok yakın iki arkadaştır ve onların en eğlendiği zaman göl kenarında oturup etrafı izledikleri zamandır.

Göl Çocukları İncelemesi

Kasabalarında ortaokul olmayan öğrencilerin maceralı serüvenini konu alan bir çocuk romanıdır. Duygu, Selçuk’un en yakın arkadaşı olarak kitapta karşımıza çıkmaktadır. Selçuk ise hem romanın başkahramanı hem de ilkokulu bitirmiş, başarılı, zeki bir çocuktur. Arap köyün en hızlı köpeğidir ve Selçuk’un en yakın arkadaşlarından birisidir. Kurt Goldman adında bir yabancının köye gelmesi ile durumlar değinecek ve maceralı serüvenimiz başlayacaktır. Göl Çocukları incelemesi hakkında söyleyeceklerimiz bu kadardır.

Gora (Rabindranath Tagore) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gora

Hint asıllı yazar Rabindranath Tagore’in kaleme aldığı Gora isimli roman, dünyada en çok okunan romanları arasında yer almaktadır. Bengal ve Hindistan edebiyatının en popüler eserlerinden biri olan Gora konusu, Hindistan’ta geçmekte ve ülkenin İngiliz sömürgesi altında bulunduğu yıllardaki yaşamlarına dair çarpıcı kesitler sunmaktadır.

Ünlü yazar Rabindranath Tagore, 1913 yılında Gora isimli eseri ile Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış ve böylelikle tüm dünyada tanınır hale gelmiştir. Gora romanının ilk yayınlandığı tarih ise 1910 yılıdır. Aynı zamanda Rabindranath Tagore’un yazdığı Gora, Milli Eğitim Bakanlığı 100 Temel Eser arasında bulunmaktadır.

Gora (Rabindranath Tagore) Özeti

Ünlü roman Gora (Rabindranath Tagore) özeti kapsamında, Hindistan’da geleneksel yaşam tarzını seçmiş olan Hindular ile çağdaş bir yaşam tarzını benimsemiş ve Brahmanlar olarak ayrılmış olan Bengali halklarının, Kalküta’da yaşadıkları ele alınmaktadır. Roman boyunca İngiliz sömürgesi altında yaşayan bu iki farklı düşünceye sahip olan topluluğun birbirleri ile yaşadıkları ve İngilizlerin Hintlilerin yaşamları üzerinde ki etkileri çarpıcı bir biçimde anlatılmaktadır.

Roman; Binoy’un bir gün evinde otururken bir kazaya şahit olması ile başlamaktadır. Romanın başkarakterlerinden birisi olan Binoy kazayı görünce kaza geçiren genç kız ile babasına yardıma koşar ve onları evine davet ederek tedavilerinde yardımcı olur ve doktor parasını da öder. Bir süre geçtikten sonra ufak bir çocuk Binoy’un doktora ödediği parayı geri getirir ve bu sırada çocuktan yardım ettiği yaşlı adamın kim olduğu öğrenir. Yaşlı adamın adının Pareş Babu olduğunu öğrenen Binoy, daha sonra onların daveti ile evlerine gider ve aralarında bir dostluk kurulur.

Binoy çağdaş düşüncelere daha yakın bir karaktere sahip iken, Binoy’un en yakın arkadaşı ve romana ismini veren Gora ise aksine geleneksel düşünce tarzına ve Hindu dinine ve geleneklerine aşırı derecede bağlı olan birisidir. Binoy yapı olarak çok uysal ve iyi biridir. Yine de bu iyiliği Gora ile sık sık tartışmasına engel olamamaktadır. Gora, Binoy’u arkadaş olarak çok sevmesine rağmen, onun dine bağlı olmayışı yüzünden ona çok kızmakta ve bu nedenle ikili arasında gerginlikler yaşanmaktadır.

Pareş Babu’nun evine Gora ile birlikte giden Binoy ise Pareş’in kızı Lolita’ya âşık olmuştur. Gora ise Pareş’in kızı olan Suşarita’ya aşık olmaya başlamıştır. Pareş’in kızları ise Gora’nın aksine gayet çağdaş düşünen insanlardır. Bu nedenle Gora geleneksel kurallara bağlı olduğundan ötürü Suşarita’dan çok hoşlansa da fikir çatışmaları yüzünden ondan kaçmaktadır. Pareş’in bağımsız olan ve kendine güvenen bir karaktere sahip olan kızından Gora çok etkilense de, kendi dini duygularına göre onu bir yandan da kınamaktadır.

Bu nedenlerden dolayı da Binoy ile Gora arasında tartışmalar yaşanmaya başlamıştır. En sonunda Gora Pareş’in evinden ve Suşarita’dan uzak durmak için uzun bir yolculuğa çıkmaya ve kendini daha dine adamaya karar vermiştir. Öte yandan ise Gora uzun yolculuğunda iken Binoy ile Lolita evlenmeye karar vermiştir. Üstelik bu evlilik, Hindistan geleneklerine göre olmayacak ve ikisi de dinlerini değiştirmeden gerçekleşecektir. Yolculuktan geri dönen ve bunu duyan Gora bu yüzden Binoy’a çok kızmış ve ikili arasında çok büyük bir tartışma yaşanmıştır.

Geri dönen Gora, Suşarita’ya olan aşkının büyük bir hızla devam ettiğinin farkına varmış ve Suşarita’nın teyzesinin bulduğu biriyle evleneceğini duyunca çok üzülmüş ve kendini daha çok Tanrı’ya adamıştır. Öte yandan Suşarita’da Gora’ya âşık olduğunun daha çok farkına varmış, bu yüzden evlenmemiş ve Gora’ya olan aşkı yüzünden onun dini olan Hindu dinine geçmeye karar vermiştir.

Bu arada Hint geleneklerine göre evlilikleri geçersiz olsa da, Binoy ile Lolita evlenmiştir. Gora kendini arındırmak için Ganj nehrine gitmeye karar vermiştir. Ganj nehrinde arınmak için hazırlıklarını yaptığı sırada ise babasının ölmek üzere olduğunu öğrenmiştir. Babasının yanına koşan Gora onun ölüm döşeğinde itiraf ettiği büyük bir gerçekle şok yaşamıştır.

Gora’nın babası ona bütün gerçekleri anlatarak, Gora’nın aslında İngiliz soyundan gelen birisi olduğunu itiraf etmiştir. Hint geleneklerine ve Hint dinine çok bağlı olan Gora bu büyük gerçekle çok sarsılmıştır. Daha sonra ise kendini toplayınca Gora hemen Suşarita’nın yanına koşup, artık bir dini olmadığını ve evlenebileceklerini ona itiraf etmiştir.

Gora (Rabindranath Tagore) Konusu ve İncelemesi

Konusu dâhilinde ve Gora (Rabindranath Tagore) incelemesi olarak, romanda olan başkarakterler şunlar olmaktadır;

  • Gora: Romanın başkahramını olan Gora konuşma yeteneği çok güçlü ve lider özellikleri taşıyan bir karakter sergilemektedir. Aynı zamanda Gora Hint geleneklerine ve dinine aşırı derecede bağlı olan birisidir.
  • Binoy: Romanın en önemli karakterlerinden birisi olan Binoy, Gora’nın arkadaşı olup, aynı zamanda çok kibar ve iyi kalpli bir insandır. Brahmanlara katılması ile Gora’yı düş kırıklığına uğratmıştır.
  • Pareş Babu: Brahmandır ve güçlü bir kişilik sergilemektedir..
  • Lolita: Çağdaş, güçlü ve kendine güvenen bir kadındır. Aynı zamanda Pareş babası, Binoy ise sevdiği adamdır.
  • Suşarita: Pareş’in kızı, Gora’nın ise geleneklerine karşı olmasına rağmen âşık olduğu kadındır. Suşarita’da kardeşi Lolita gibi güçlü ve çağdaş bir kadındır.

Yayınlandığı günden beri, yani 1910 yılından beri tüm dünyada sevilerek okunan Gora romanı, aynı zamanda yazıldığı dönemi anlatan yapısı ile de tarihe ışık tutan önemli eserlerden biri olarak kabul edilmektedir.

Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri

Giritli Ali Aziz Efendi

Girit’te 1749 senesinde doğmasıyla Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri miladı oldu. Tahmisçi Mehmet efendi babası olarak, defterdar göreviyle Girit’te tanınmış bir simaydı. Tahmisçi Mehmet efendinin tarihçi kimliği de bulunmaktadır. Giritli Ali Aziz efendi Tahsil döneminin bütününü Girit’ te kendini geliştirmekle geçirdi.

Girit’te bulunduğu mevki ve makamı gereği varlıklı biri olarak bilinen, babası  Tahmisçi Mehmet efendi vefat edince, İstanbul’a gelmek durumunda kaldı. Çünkü  vilayete geldiğinde, babasının tüm servetini harcamıştı.

İstanbul’a geldiğinde, Hassa silahşörleri arasına dahil oldu. Ve dönemin en yüksek mevkisinde memur olarak Hacegan-ı Divan-ı Hümayın’da göreve başladı. Bu arada saray erkanından, Valide Sultan’ın kethüdası Yusuf ağaya bağlandı. Yusuf ağa aynı zamanda Girit’ten hemşerisi idi. Yusuf ağanın, Valide Sultan’la kurmuş olduğu bağlantılar sayesinde, Sakız Adası’na vergi tahsildarı olarak göreve gönderildi.

Görevini layıkıyla tamamladıktan sonrasında, Giritli Ali Aziz efendi Belgrad’a memur olarak gönderildi. Burada devletin himayesindeki Emlakların elden çıkarılmasında, başarılı hizmetleri oldu. İki yıl bu şekilde çalıştı. Mir-i miranlık seviyesine ulaştı. Akabinde 1796 yılında Berlin’e elçi olarak ataması yapıldı. Bir süre elçilik vazifesi ile Berlin’de hizmet vermeye başladı. Prusya devleti prosedürlerine uygun olarak, Osmanlı’nın ilk daimi ve sabit sefiri ünvanına layık görüldü.

04.06.1797’de Padişah 3. Selim devrinde büyükelçi olarak göreve gelmesiyle birlikte, 04.10.1798’den vefat edinceye kadar görevini sürdürmüştür. Böylece Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri dönemi sona ermiştir. Öldüğü yerde defni gerçekleşmiş olup 1866 yılında, Berlin Türk Şehitliğine nakli yapılmıştır.

Giritli Ali Aziz Efendi hayatı boyunca devlete ve devlet erkanında olan herkese büyük bir sadakatla bağlı olduğu bilindi.

Edebi Karakteri

Memuriyet yılları da dahil olmak üzere, Giritli Ali Aziz Efendi Hayatı ve Eserleri tamamı incelendiğinde, kendisini bürokrat, yazar ve şair kimliği ile tanıyoruz. Şiir yazma kimliğinin dışında, beyitleri ezberleyip, aklında tutma gibi bir özelliği vardı. Farsçayı dil bilgisi olan sanatçının, 40 bin Farsça beyiti olduğu bilinir. Alevi Bektaşi’si olarak tanınır. Ayrıca sırlı ilimler konusunda çok araştırmacı bir kişiliği olduğu bilinir. Bilinen diğer Giritli Ali Aziz Efendi edebi kişiliği şöyledir.

  1. Şair şiirlerini aziz mahlasında yazmış olup, Farsça diline çok vakıf olduğu için, özellikle bu dilde eserler vermiştir.
  2. 1874 senesinde ‘’Sandık’’ adlı dergide Farsça ve Türkçe yazdığı şiirlerin tamamı yayınlandı.
  3. 1796 yılında Muhayyel adlı eseriyle Edebiyat Tarihinde yerini aldı.
  4. Giritli Ali Aziz Efendi Muhayyelat hakkında bilgi olarak incelendiğinde tesiri çağları aşmıştır. Öyleki Ahmet Mithat efendinin kaleme aldığı ‘’Çengi’’ adlı eserinde Muhayyelat’ tan etkilenilerek yazılmıştır.

Giritli Ali Aziz Efendi Eserleri

Kaynaklardan elde edilen verilerde, Aziz efendi eserleri hakkında çok az bilgi günümüze ulaştığından bunların ışığında, kendisi hakkında diyebiliriz ki, Türkçe ve Farisi diliyle kaleme aldığı şiirlerinde sade ve duru bir kullanmıştır. ‘’Hayallemeler’’ diye tabir edilen ‘’Muhayyelat’’ çağında ve sonrasında ismine ün katmıştır. 1700 yılından başlayarak kaleme alınan eserin 1797 yılında son bulduğu tahmin edilmektedir. Yazımı neredeyse bir ömür süren, eserden anlıyoruz ki, sanatçı bu kitabı yazarken, ticari kaygıdan daha çok, kalıcılığa ve kendinden sonrakilere miras bırakacak şekilde bir eser yazma niyetindeydi. Akılcılığı ve zekasıyla kendisinde hayranlık uyandıran sanatçı için kendinden çok, devleti ve devlete bağlı halkı önemli idi. Yüksek sadakati, memuriyet hayatında ortaya çıkarmış olduğu izlerde de görülmüştür.

Eserlerinde mistik, ve gizemli bir hava olduğu gözlemlenmiştir. Aynı zamanda fantastik dokuda işlenmiştir. Dili oldukça sade, ve anlaşılırdır. Günümüze ulaşmış eserleri tam olarak şöyledir,

  1. Muhayyelat – Hayallemeler
  2. Varidat
  3. Divan

Muhayyelat:

Sanatçının en çok okunan ve tanınan eseridir. 1852 ile 1873 seneleri içinde beş kez yayınlanması eser hakkında gerekli ipucunu verir. Bu anlamda büyükelçilik ünvanından çok Muhayyelat Aziz efendi olarak yazar çevresinde bilinir.

Eser, Hayal ismini verdiği üç uzun ve geniş öyküyü barındırır. 1. Kısım Hayal bölümünde, sihirli güçleri olan yaratıklara karşı Asıl ve Nesil’in mücadelesini konu almıştır. Bu arada Asıl ve Nesil iki çelebidir.

2.Kısım Hayal bölümünde, bezirgan Lebib’ten dünyaya gelen Cevad’ın öyküsü, izlenimleri, yaşadıkları anlatılmıştır. 3.Kısım Hayal bölümünde ise, devrin önemli mutasavvıflarından olan Şeyh İzettin’in hayatında yaşanan olaylar konu alınmıştır. Öykülerin her biri farklı zamanlar için ele alınmıştır. Tahmin edinilen bilgiye göre 18.asır İstanbul’da ki yaşam tarzından  izler barındırmakta, haremden bahsetmektedir.

Varidat:

Varidat-ı İlahhiye olarak da bilinen tasavvufla ilgili kaleme alınmış bir eserdir. Sanatçı anlaşılmakta güçlük çekilen tasavvufi sözcükleri ‘’Varide’’ diye adlandırılan kısımlara ayırarak, açıklamalarını yapmıştır. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin Kütüphane’sinde  esere ait bir bölüm yer almaktadır. Kitabın Almanca’ ya çevirisi 1990 yılında  H.Achmed Schmiede tarafından  gerçekleşmiştir. Eserin Almanca çevirisinde ismi, Ali Aziz efendi aus Kreta Intuitionen des Herzens şeklindedir.

Divan:

Divan adlı eserde, şiirleri Tasavvuf ağırlıklı yazılmış nadide bir eserdir. Eser Süleymaniye Kütüphanesi raflarında yer almaktadır. İçeriğinin, bir bölümü na’t ve tevhit, bir bölümü de gazel türünde yazılmış şiirlerden  oluşur. ‘’Varidat’’ adlı eserinden de şair alıntılar yapmıştır.

Aynı zaman da, Sanatçının Gülşen-i Sıhhat diye bir manzume çıkardığı da bilinir. Burada yaşanan bir karışıklıkla

Gençlerle Başbaşa (Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil) Özet Konu ve İncelemesi

Gençlerle Başbaşa

Ali Fuat Başgil´in eseri Gençlerle Başbaşa adlı yayınlandığı geçmişten bugüne kadar defalarca basılmış ve her nesile ayrı ayrı seslenildi. Gençlerle Başbaşa özeti genel olarak Büyük küçük fark etmeden her insana verdiği ve vermeye devam edecektir. Şu anda olduğu gibi, nesiller boyu da devam edecektir. Gençlerle Başbaşa özeti Ali Fuat Başgil’inde belirttiği gibi “Bu kitap ve eser sadece fikri çalışma atölyesinin genç ve tecrübesiz çırakları için faydalı olabilecek bir rehberdir.” Demiştir.

Ali Fuat Başgil her ne kadar kendisi bu sözleri söyleşmişse de bu kitap genç ve tecrübesiz çıraklara rehber olmakla beraber aynı zamanda yaşlı ve tecrübeli ustaların da rehberi olabilecek bir kitaptır. Bu eser seçilen konuların ve yazarının dostça bir üslubuyla bu özel kitap nesillere daima ilham olabilecek yapıda eserdir.

Ali Fuat Başgil tavsiyeleri “Geleceğin ümidi sayılan gençler, bunalmaktan ve cesaretsiz hayattan kurtaracak olan bu kitap sizlere başarılı olmanın sırlarını gösteriyor.” Bu eser doğrultusunda güzel de bir rehber ve örnek oldu ve olmaya devam edecektir.

Gençlerle Başbaşa Özeti

Eser 7 bölümden oluşmaktadır bu 7 bölüm,

  • Muvaffak Olma Yolları ilk bölümdür.
  • Tehlikeleri ve Düşmanları bölümü.
  • Muvaffak Olmanın Şartları hakkında bir bölüm.
  • Terbiyenin Karakter Üzerindeki Tesiri hakkında bölüm.
  • Muvaffakiyet ve Verimli Çalışma adına bir bölüm.
  • Çalışma Hayatının bölümü.
  • Umumiyet ile Muvaffak olmanın kanunları bölümü.

Gençlerle Başbaşa özeti, Ali Fuat Başgil’in gençlere nasihatlerinden oluşur ve küçük hacimli bir eser olmaktadır. Yedi bölümden oluşan bu eser genel olarak başarıya giden yollar hakkında usul ve kurallardan bahseder. Yazar, arkadaş çevresinden, çalışma prensiplerine kadar bireyi etkileyen koşullara değinir ve aynı zamanda tecrübelerden doğan bu kitap, ufuk açıcı bir nitelikte olup, yüz temel eser kapsamında yer almıştır.

Her ne olursa olsun şartlar ve prensipler sağlanmadan başarılı olunamayacağı bilinci ile yazılmıştır ve kitapta ahlakın önemi üzerinde de durulmuş olup, terbiyenin ruh ve karakter üzerindeki etkileri açıklanıyor. Kitapta bulunan diğer bir fayda genel olarak gençlere verilen nasihatler olmuştur. Yazar aynı zamanda gençlere hukuka ve hakka uymalarını bu eserinde anlatmaktadır.

Gençlerle Başbaşa ana fikri Bir nevi başarının kanunlarını ortaya koyan bu kitapta yazarın kendisinin edinmiş olduğu başarının bir nevi paylaşımıdır ve bu paylaşımla yol gençlere gösterir. Ayrıca Yusuf Has Hacip ve Ali Şir Nevai gibi Türk bilgelerini hatırlatan mesajlarla milli duygulara da değinilmiş, yazarlar hatırlanmıştır.

Gençlerle Başbaşa Konusu

Gençlerle Başbaşa konusu genel olarak nasihatlerle dolu bir kitap olduğu açıktır. Kitabın ufak olması çok sayıda okur tarafından okunabilir olmasını sağlar çünkü kimi bireyler uzun kitaplardan sıkılmaktadırlar. Yazarın kitabın yazımında kullanmış olduğu dil ve anlatım özelliklerinden, olayların kurgulanmasına ve işlenişine kadar önemli mesajların ve uyarıların yapıldığını görebiliriz.

Yazarın öğütlerini kendi süzgecinden geçirerek verdiği anlaşılıyor ve Gençlerle Başbaşa edebi türü anlaşılır bir dille yazılmıştır. Kitap içerisinde kafa karıştıran ya da ne demek istemiş diyeceğiniz ve cevabını bulamayacağınız bir yapı bulunmamaktadır. Gençlerin bakış açılarını zenginleştirebilecek bir etkiye sahiptir ve üstelik okurken eğlendiren bir yapısı var. Normalde bu tarz kitaplarda öğütleri kimse sevmez fakat yazar özellikle de eğitim hayatınız boyunca karşınıza çıkan sıkıntıları ele almaktadır.

Ayrıca kitapta yer alan tecrübeler kitabın ilk basıldığı 1949 yılından bugüne kadar halen bozulmamıştır. Bunun sebebi yazarın gerçekten başarılı bir kişi olmasına ve babacan ve sevecen bir tavırla okurun karşısına oturması ve üslubudur.

Gençlerle Başbaşa İncelemesi

Gençlerle Başbaşa incelemesi asıl kahramanlar genel olarak Gençlerle Başbaşa kitabı başlığında verdiği his gibi bir kitap olup, asıl kahraman gençler olmaktadır. Kitapta etkilenen ve değişenler gençlerdir ve öğütler onlar içindir. Yazar tamamen merkezdeki kahramanı genç dostum olarak belirtmektedir.

  • Yardımcı kahramanlar genel olarak Ali Fuat Başgil’in çok başarılı bir profesör olması tecrübelerini gün ışığına çıkartan temeller olmuştur.
  • Gençlere olan, bu yardımını vatana olan bir vefa olarak görmektedir ve nu sebeple farklı örneklerle kitabın anlatımını yapmış ve öğütlerini vermiştir.
  • Kullandığı örnekler içerisinde kitabın yardımcı kahramanlarını görebilirsiniz bunlar Büyük İslam Müteferrik, İmamı Gazali, Meşhur İngiliz Düşünürü Spencer, Fransız Edibi Emine Zola gibi yardımcı karakterler vardır
  • Kitabın gerçekleştiği yer, hayatının farklı zamanlarından örneklerle anlattığından dolayı yazar, yer konusunda mekâna bağlı kalmamıştır ve bireyin her yerde çalışabileceğini dile getirdiği husus kitabında geçer. Ayrıca önemli kişilerin hayatlarından verdiği örneklerde gök kubbe altında geçmektedir, Bağdat’taki caminin büyük kandili altında ve yatakta gibi çok sayıda yer kitapta bulunmaktadır.
  • Kitapta zaman sınırı olmamaktadır. Kitabın anlatımı genel olarak evvelce, her gün, bir gün, bir zamanda, sabah namazından sonra kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat günde iki saat veya verimli saatler gibi eşref saatleri, sabahın erken saatleri, öğleden sonra ve gece saatleri gibi zaman belirtildi
  • Yazar kendi tecrübelerini anlatmaktadır bu sebeple kitapta anlatıcı yazardır.
  • Gençlerle Başbaşa edebi türü genel olarak kitaptaki anlatımda belirli bir otorite belirtir ve Yazarın koymuş olduğu kurallar kanun gibi olmaktadır. Yazar kendi anılarını sade bir dille almış olduğundan bir seferde okunabilmektedir öğütsel anlatımla yazılmış bir kitaptır.

Gelmiş Geçmiş En iyi Türk Yazarlar

en iyi Türk yazarlar

Yazılarındaki üslupları ve etkilerinin okuyucuya geçişine göre, en iyi Türk yazarlar arasında, seçilmiş bazı kişilikleri bu yazımızda ele alıp inceleyeceğiz. Burada kriter kesinlikle ünlü ya da tanınmak değil, yazdıkları eserlerle, aradan geçen onca zamana rağmen, hala heyecanla okunması, okuyucuyu kendisine çekmesi, kısacası unutulmayan eserlerin sahipleri olması dikkate alınmıştır. Bu açıdan nesir, deneme, öykü, roman eleştiri sınıfında, Türk yazarlar listesi yazarları aşağıda açıklanmıştır.

Namık Kemal

‘’Vatan Yahut Silistre’’ yazıldıktan hemen sonra, döneminde tiyatroda oynanmıştı. Aynı zamanda en iyi Türk yazarlar arasında, tanıtılmasına sebep olan, ilk oyunuydu. Sahnelendiğinde büyük yankı uyandırmış, vatan ve millet aşkı ile dolu Türk milletine adeta armağan niteliğinde olmuştu.

Tasvir-i Efkâr adı altında, insanlar tarafından, çok okunan bir gazete çıkarmıştır. Kendi gibi yazar olan arkadaşı Şinasi ile ortak yaptıkları gazete basımı Paris’te gerçekleşmiştir. Fikirleri ile bir dönemin önemli gazetecilerindendir. Şairlik yanı ile tanınmaktadır.

Yenilikçi fikir adamlarımızdan olan yazar, Harap ve Tahribat-ı Harabat adlı iki eseri, Harabat adı altında, Ziya Paşa’nın eski kalıpta yazdığı esere karşı kaleme almıştır.

Düşünce yapısında Osmancı idi. Türk erkek roman yazarları arasında önemli bir mihenk taşı olan Namık Kemal, romantik bir yazar olarak da bilinir. Zira eserlerinde Romantizm bakış açısıyla ele aldığı da gözden kaçmaz. ‘’Hürriyet’’ kelimesini gelmiş geçmiş Türk edebiyatçıları arasında ilk o kullanmıştır.

Şiir konusunda verdiği eserlerde, vatan üzerine genellikle konuları işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, namına ün katmış önemli eserlerindendir. Akif Bey, Kara Bela kitaplarında dönemin güncel sosyal olayları ele alınmıştır.

Vatan Yahut Silistre ve Celalettin Harzemşah oyunları izlendiğinde, tarihe tanıklık eden eserler olduğu, anlaşılır.

En iyi Türk yazarlar içinde Namık Kemal’in ‘’İntibah’’ ilk kaleme aldığı eseridir. Geçmişte tarihi olayları ele aldığı ilk kitabı Cezmi’dir.

Düz Yazı: Devr-i İstila, Evrak-ı Perişan anlamında eserleri var iken,

Tarih: İslam Tarihi, Kanije Muhasarası şeklindedir.

Bir devre imzasını atan değerli yazar, batı edebiyatı ile Türk ulusunu tanıştırması ile tanıyoruz. Daha çok vatan üzerine yazdığı yapıtlarını Türk halkı çok sevmiştir.

Halit Ziya Uşaklıgil

1866 – 1945 arasında geçen dönemde, En iyi Türk yazarlar arasında olan Halit Ziya Uşaklıgil hikâye ve romancılık kategorisinde etkin isimler arasındadır. Servet-i fünun dergisiyle insanlar onu tanımıştır.

Romancılıkta verdiği eserlerle Türk erkek roman yazarları arasında pir olarak kabul görür. Gerçekçi ve akılcı bir yaklaşımı vardır. Yazar pek çok eserinde Naturalizm’in etkisinden de kurtulamamıştır. Hikayelerine bakıldığında, ayakları yere sağlam basan, tesirli bir teknik kullanılarak yazılmıştır. Halit Ziya Uşaklıgil romanlarında, mübalağaya oldukça yer vermiş, kolay anlaşılır bir biçimde yazmamıştır.

Servet-i Fünun dergisinde aranılan yazarları arasındadır. Çünkü halk onu ve yazdıklarını çok beğenir ve sever. Gündelik yaşamda takip ettiği izlemleri özellikle romanlarında işleyecektir.

Batı edebiyatına olan düşkünlüğü ve etkileri ürettiği eserlerde, Türk romanlarına yansıması görülmektedir.

Hikâye ya da romanlarda mekanlar her zaman bellidir. Yer seçimi elit kesimin tercihi olan, saray, yalı gibi yerlerdir. Sanatçı yazmış olduğu mensur şiirlerinde de batı esintileri göze çarpar.

Roman türünde: Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah, Kırık Hayatlar öne çıkan eserlerden olsa bile, sanatçı

Öykü türünde: Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Kadın pençesi, Küçük Fıkralar gibi eserleri kaleme almıştır.

Kendi yaşadığı dönemde çığır aşan sanatçı, çok değerli eserleri ile Türk milletinin gönlünde taht kurmuş. Eserleri pek çok kez beyaz perdeye taşınmıştır.

Aziz Nesin

1915 – 1995 arasında geçen dönemde En iyi Türk yazarlar arasındadır. Aziz Nesin hayatı boyunca yaşadıklarının izlerini taşıyan mizah konusunda en başarılı yazarımızdır. Aynı zamanda yönetime karşı tenkit konusunu ustaca eserlerinde yapmıştır. Dünyaca ünlü Türk yazarlar arasındadır. Ünü ülke sınırlarını aşmıştır.

Öykü, roman oyun, çoğu zaman şiir konusunda pek çok eser vermiştir yüksek deha. Daha çok, dinle ilgili söylemleri ve kaleme aldığı eserleri insanlar tarafından tanınmıştır. Bilinen ve tanınan eserleri,

Öykü: Orta Direk, Zübük, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz

Yazarın pek çok kez beyaz perde de oynan eserleri, ondan sonra bile Türk halkının gönlüne taht kurmuştur. Kendinden çok başka insanları ve hayatları düşünen ve destek olarak da insanlar arasında tanınmış bir yazarımızdır.

Yaşar Kemal

1923 – 2015 arasında geçen dönemde En iyi Türk yazarlar arasındadır. Yaşar Kemal yaşadığı dönemde daha alt kesimin hikayelerini ele aldı ve tanındı. Ünü ülke dışına da yayılmış, Dünyaca ünlü Türk yazarlar arasına dahil olmuştur.

Aynı zamanda gazetecilik kimliği olan sanatçı, insanları izlemeyi severdi. Böylelikle pek çok el değmemiş hikâyeye dokunmuştur. Bilinen eserleri,

Roman: İnce memed, Dağın Öteki Yüzü

Yaşar Kemal klasiklerimiz arasında gösterilen eşsiz bir kişiliktir. Kırsal kesim ve burada yaşanan, zorluklar onun kaleminden etkileyici bir şekilde kelimelere dökülmüş, toplumun kanayan yaraları farklı bir bakış açısıyla işlenmiştir.

Bilge Karasu

1930 – 1995 arasında geçen dönemde En iyi Türk yazarlar arasındadır. Bilge Karasu roman, öykü, tercümanlık ve şairlik tarafıyla bilinir. Türkçe çok yalın bir şekilde eserlerinde işlenmiştir. Öykü ve roman sınıfında asri teknik yapısını kullanmıştır. Bilinen eseri,

Roman: Göçmüş Kediler Bahçesi

Şiirsel bir anlatım tekniği tüm eserlerinde kullanmış olan sanatçı unutulmazlarımızdandır.

Gazoz Ağacı (Sabahattin Kudret Aksal) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Gazoz Ağacı

Sabahattin Kudret Aksal’ın eseri olan Gazoz Ağacı 1954 yılında yayınlanmıştır. Bu eser MEB 100 Temel Eser Listesinde yer almaktadır. Gazoz Ağacı özeti tavla ve pişti oyununda hep kaybedip kıraathanede bulunanlara gazoz ısmarlamak zorunda kalan adamın hikayesini anlatmaktadır. Sabahattin Kudret Aksal’ın ustalık eseri olarak anılmaktadır. Hikâye, kitabın sonunda yer almaktadır ve kitabın en uzun hikayesidir. Gazoz Ağacı öyküsü yazarın olgunluk zamanlarında kaleme aldığı bir eserdir. Eser yazarın öykücülükteki yeteneğini en iyi şekilde ortaya koymuştur.

Gazoz Ağacı Özeti

Bu kısımda Gazoz Ağacı özeti genel olarak anlatılacaktır. Mahalle, denize yakın bir konumdadır. Mahallede bulunan bakkalı çocukları kendisine çekmektedir. Sokaklar dar ve eski tahta evlerle doludur. Çocuklar bu sokaklarda birdirbir ve saklambaç oyunlarını oynamaktadır. Bakkalın hemen yanında Hacı Emin ‘e ait kahve ulunmaktadır. Bu kahve her zaman kalabalıktır. Gençler burada maça kızı, kaptıkaçtı ve pişpirik gibi oyunlar oynamaktadır. Mahallede bulunan kadınlar ise akşam beşe doğru yiyeceklerini alarak sahil kenarına inmektedirler.

Gazoz Ağacı olay örgüsü basit ve anlaşılır bir hikayedir. Hikâye şu şekilde başlamaktadır. Kahvenin karşısında bulunan pembe evde oturan kıza Aylak Saim âşık olmuştur. Bu durum mahallede hızlıca yayılmıştır. Saim, sürekli olarak kızı görmek için kahvede kalmaktadır. Sürekli olarak kahvede iskambil oyununu oynamaktadır ancak gözü daima kızda olduğundan dolayı oyunu hep kaybetmektedir. Oynan oyunları kaybeden Saim gazoz ısmarlamak zorunda kalmaktadır. Bu yüzden Saim’in adı Gazoz Ağacı olmuştur ancak kendisi takılan bu lakabı umursamamaktadır.

Saim, bir gün yolda giderken Melahat ile karşılaşmıştır. Heyecandan kıza sadece nereye diye sormuştur. Kız ise sadece eve cevabını vermiştir. Saim çok heyecanlı olsa da kıza onu çok sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söylemiştir. Olayın ardından Saim un fabrikasında çalışmaya başlamıştır. Saim’im tek istediği mahalleden taşınıp sevdiği kız ile birlikte düzenli bir hayat kurmaktır. Bu düşüncelerin sonunda Saim, Melahat’ı kaçırmıştır.

Saim ve kız bir apartman çatısında bulunan bir odalık eve yerleşmiştirler. Saim eşi Melahat ile düzenli bir hayata başlamıştır. Eve ait olan her şeye çok mutlu olmaktadır. Melahat, ona sıcak yemekler hazırlamaktadır ve gününü nasıl geçirdiğini sormaktadır. Karısı bütün gün Saim’i beklemekten başka bir şey yapmamaktadır. Gazoz Ağacı kitabı ile ilgili sorular hikâyenin bu kısmında cevap bulacaktır.

Saim ve Melahat bir gün birlikte gezmeye gitmiştirler. İkisi birlikte karı koca kalabalık bir cadde de kendilerini bulmuştur. Melahat bir mağazada bulunan mankenin üzerindeki kıyafete dalıp gitmiştir. Mahallede ayrılırken hep böyle kıyafetleri olacağını hayal etmiştir ancak kocası onun kıyafetlere bakmasına dahi tahammül edememiştir. Melahat, kocasının saklamış olduğu otuz lira ile kendisine elbise almasını istemiştir ancak kocası sinirlenmiştir ve o para ile sinemaya gitmiştirler. Melahat çok üzülmüştür ve sinemada ağlamıştır.

Saim kendisinin Melahat’a karşı olan aşkının artık zayıfladığını hissetmiştir ve bu aşk ona eskisi gibi heyecan vermemektedir. İkili arasında olan kavgalar artık Melahat’ı çok bunaltmıştır. Oturdukları mahalle içerisinde hiç tanıdığı yoktur. Saim, Melahat’ın yalnız başına dışarıya çıkmasına izin vermemektedir.

Melahat bir gün kapıyı açtı anda karşında bir genci görmüştür. Bu genç, altta bulunan terzi çırağıdır. Genç sigara içmek için onların kapısının önünde durmaktadır. Bu Genç,             Melahat’tan sigara içtiğini ustasının öğrenmemesi için ricada bulunmuştur. Çırak artık zamanla her gün kapıya gelmektedir ve Melahat ile sohbet etmektedirler. Genç, Melahat’a abla demektedir ancak onu çok sevdiğini de söylemiştir.

Saim karsı Melahat’ta olan değişimlerin farkındadır. Bir gün aynı mahallede bulunan dostu Osman ile karşılaşmıştır. Osman ve Sim birlikte kahveye gitmiştirler. Gece yarısı olmasına rağmen Saim eve hala gelmemiştir. Evlendikleri zamandan beri Saim eve ilk olarak geç kalmıştır. Sim eve geldiğinde Melahat’a hiçbir açıklama yapmamıştır. Melahat eve neden geç geldiğini sormuştur. Saim geceyi eski mahallesinde geçirmiştir.

Gazoz ağacı özeti Melahat’ın evi terk etmesi ile son bulmaktadır. Melahat, Saim’i terk ederek başka bir adama gitmiştir. Saim’de evi boşaltarak eski mahallesine geri dönmüştür. Bir aşk hikayesinin sonu bu şekilde bitmiştir.

Gazoz Ağacı Konusu

Gazoz Ağacı konusu işi gücü olmayan insanların anlık yaşam olaylarını, aile içerisinde yaşamış oldukları sarsıntıları, ölüm, ihanet, çocukluk yılları ve ilerleyen yaşlardaki gözlemlerin sonucunu içermektedir. Gazoz Ağacı kitabında birçok benzer konu işlenmiştir. Kitap içerisinde yer alan önemli hikayeler,

  • Bir Dostluk
  • Hayriye Hanım
  • Bizim Olan Çocuklar
  • Çekirdek
  • Gazoz Ağacı

Gazoz Ağacı İncelemesi

Eserde esas nokta olay örgüsünden ziyade anlatılan insanlardır. Olay örgüsü sade ve anlaşılırdır. Küçük ve sıradan herkes tarafından karşılaşılabilen bir öyküdür. Kahramanlar genç ve orta yaştan insanlardan oluşturulmuştur. Eşyalar eserde fazla betimlenmemiştir. Hikâyede üslup canlı tutulmuştur. Yazar küçük insanların yaşadıkları yalnızlık ve mutsuzluk üzerinde durmuştur.

Gazoz Ağacı incelemesi bu şekilde aktarılmıştır. Eser MEB 100 Temel Eser Listesinde bulunmaktadır. Hikâye türü kategorisi arasında yer almaktadır. Eserde mutluluk bazen başka bir mahallede bazen ise başka bir insanda aranmıştır. Okuyucunun rahat anlayabileceği bir olay öyküsüne sahiptir. Kitap içerisinde ön plana çıkan bir hikayedir. Yazar Türk hikayesinde anlatımıyla kendisine özgü bir yer edinmiştir.

Fatih-Harbiye (Peyami Safa) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Fatih-Harbiye

Fatih-Harbiye, Peyami Safa tarafından kaleme alınan ve dönemsel konuların işlendiği bir romandır. 1931 yılında okuyucuyla buluşan Fatih-Harbiye, Türk romanları arasında klasikleşmiştir. Bu nedenle Fatih-Harbiye kısa özeti pek çok kişi tarafından araştırılmakta ve kitabın konusunu öğrenebilmek amaçlanmaktadır. Gerek konusu, gerek ise anlatım biçimi ile oldukça beğenilen Fatih-Harbiye, 1990 ve 2013 yıllarında iki farklı dizinin konusu olmuştur.

Ünlü yazar Peyami Safa tarafından yazılan ve pek çok tiyatro, dizi ve filme konu olan Fatih-Harbiye kitabı hakkında daha detaylı bilgi almak, karakterleri, işleyişi, konuyu, ana fikri ve bunun gibi detayları öğrenmek için aşağıdaki başlıklara göz atabilirsiniz.

Fatih-Harbiye Özeti

Fatih-Harbiye romanının ana karakteri Neriman adında bir genç kızdır. Neriman, tam bir Türk kültürü insanıdır. Ailesi ve çevresi, oldukça geleneksel insanlardır. Neriman, iyi bir eğitim almıştır ve müzikle ilgilenmekte, ud çalabilmektedir. Neriman’ın en yakın olduğu insan da Şinasi’dir. Şinasi, tıpkı Neriman gibi geleneksel bir insandır. Lise zamanlarında tanıştığı Şinasi ile iyi bir ilişki içerisinde olan Neriman, artık ne Şinasi’ye ne de yaşadığı geleneksel hayatı beğenmektedir.

Neriman, batılı yaşam tarzını ilgi çekici bulmaya başlamıştır. Batı kültüründeki insanlara, balolara, sanatlara, kısacası her şeye hayranlık duymaktadır. Bu nedenle Neriman değişmeye başlar. Giyiminden hareketlerine, konuşma tarzından yaşam tarzına kadar pek çok alışkanlığını değiştiren Neriman, Şinasi’den günden güne uzaklaşmaya başlar. Buna ek olarak oturdukları Fatih semtini geleneksel bulur ve zaman buldukça Batılı etkisinin en çok görüldüğü Beyoğlu’na gider.

Beyoğlu’nda Macit isimli zengin bir genç ile tanışır. Macit, üniversite eğitimini Batı müziği alanında alan oldukça modern bir insandır. Neriman, Şinasi’ye yalan söyler ve Macit ile buluşur. Macit, Neriman’ı görkemli bir baloya davet eder. Geleneklerinden iyice sıkışan Neriman, bu davet karşısında büyülenir ve babasından izin almak ister. Buna ek olarak kıyafet alabilmesi için paraya ihtiyacı vardır.

Neriman’daki bu değişimden rahatsız olan babasını etkilemek için uzun bir aradan sonra mutfağa giren ve babasını etkilemek için her yolu deneyen Neriman, babasından tek bir şart ile izin alabilir. Bu şart ise, baloya giderken Şinasi’nin yanında gelmesidir. Bu esnada kafası karışık olan Şinasi, net bir cevap veremez. Şinasi, Neriman’ı balo fikrinden uzaklaştırabilmek için planlar kurmaktadır. O esnada Neriman, birçok kez baloya giden kuzenlerinin evine giderek kıyafet fikri almaktadır. Ancak kuzenlerinin evinde duyduğu bir olay onu şoke eder.

Duyduğu olay ise, bir Rus kızının hikâyesidir. Bu hikâye, Neriman’a şuan yaşadığı olayları anımsatır. Bu nedenle Neriman baloya gitmekten, batılılara özenmekten ve Macit’le buluşmaktan vazgeçer ve eski hayatına döner. Tekrar ud çalmaya başlar, eski geleneklerini sürdürür ve Şinasi ile olan bağlarını düzeltir. Neriman’ın çevresindeki insanlar, Neriman’ın eski haline dönmesinden hoşnut olur. Neriman’ın babası Faiz Bey, bunca zamanın ardından rahat bir uyku çekebilmektedir.

Fatih-Harbiye Olay Örgüsü

Fatih-Harbiye adlı romanı daha iyi analiz etmek isteyen okuyucular Fatih-Harbiye olay örgüsü konusunu araştırmaktadır. Fatih-Harbiye, geleneksel bir ortamda yetişen Neriman’ın batıya özenmesi ve batılı insanlar gibi yaşamını sürdürme isteğine kapılmasıyla başlayan bir hikâyedir. Uzunca bir süre batı etkisinden çıkmayan ve ailesini, evini, geleneksek yaşamını eskisi kadar önemsemeyen genç kızın kendi özüne dönmesi ile olay örgüsü devam etmektedir.

Fatih-Harbiye Konusu

Fatih-Harbiye romanının konusu, dönemsel olarak ilerlemektedir. Fatih Harbiye romanının yazıldığı dönemle ilişkisi oldukça fazladır. Zira romanın yazıldığı dönemde batılılaşma akımı başlamıştır. Geleneksel kültürün etkilerinin azaldığı ve insanların batıdaki gelişmelere ayak uydurmaya çalıştığı bir dönemde yazılan Fatih-Harbiye romanı, bir kesimin bu gelişmelere ayak uydurduğu bir kesimin ise bu gelişmeleri takip etmeyi reddettiği bir dönemde yaşanması muhtemel olayları açıklamaktadır.

Fatih-Harbiye Ana Fikri

Fatih-Harbiye adlı romanı çok daha iyi bir şekilde analiz etmek isteyen okuyucuların en çok araştırdığı konulardan bir tanesi de Fatih-Harbiye ana fikri olmaktadır. Fatih-Harbiye romanında ana fikir, yani asıl işlenen fikir, doğu ve batı kültürleri arasındaki çatışmadır. Zira romanın ana karakteri olan Neriman, doğu gelenekleri ile yetiştirilen ancak batı kültürüne özenen ve bu sebepten ötürü sorunlar ile karşı karşıya kalan bir karakterdir.

Fatih-Harbiye Neyi Sembolize Ediyor?

Fatih-Harbiye romanında İstanbul’un ayrı iki kenti olan Fatih ve Harbiye, romanda Doğu ve Batı’yı simgelemektedir. Neriman, İstanbul’un Fatih semtinde büyüyen ve doğu bağlarına önem veren bir ailede yetişen bir genç kızdır. Ancak Neriman, gerek eğlenceleri gerek ise büyüleyici hayatı olan ve batı etkisinde kalan Harbiye semtinde yaşamak istemektedir. Bu iki semt, Neriman için doğuyu ve batıyı temsil etmektedir.

Fatih Harbiye romanında geçen semboller, cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından kültürümüzü etkileyen Batı’nın sonuçlarını anlatmaya odaklanmaktadır. Bu bağlamda iki kültürün arasında kalan ve içsel bir savaş veren Neriman’ın öyküsü anlatılmaktadır.

Fatih-Harbiye Kitabından Çıkarılan Sonuç

Fatih-Harbiye kitabının sonu, mutlu bitmektedir. Fatih-Harbiye kitabından çıkarılan sonuç ise, değerlerini kaybetmeden yaşamanın ne kadar önemli olduğudur. Değerlerini kaybeden ve kısa bir süre içerisinde batı hevesine kapılan Neriman’ın başına gelen olaylar, değerlerin ne kadar önemli olduğunu açıklamaktadır. Bu nedenle Fatih-Harbiye romanından çıkartılabilecek en iyi sonuç gelenek, aile ve değerlerin insan yaşamında önemli olmasıdır.