Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

Dokuzuncu hariciye koğuşu

Dokuzuncu hariciye koğuşu Türk edebiyat tarihinin en önemli başyapıtlarından biridir. Peyami Safa tarafından kaleme alınan bu eser aynı zamanda da ilk Türk psikolojik eserlerden biridir. Romanda Peyami Safa kendi hayatını anlatmaktadır. Bu sebepten dolayı Dokuzuncu hariciye koğuşu konusu otobiyografik bir roman olarak okuyuculara sunulmaktadır. Roman 1930 yılında basıma girmiş ve raflarda yerini almış olmasına rağmen 1937 yılında tekrarlanan baskısı ile daha çok kitleye yayılarak tanınmıştır.

Peyami Safa ve Çocukluk Yılları

Sultan Abdülhamit döneminde Sivas şehrine sürgün olarak gönderilen babasını 2 yaşlarında kaybetmiş olan Peyami Safa annesi ile birlikte kocasının ölümünün ardından İstanbul’a taşınmışlardır. Dokuzuncu hariciye koğuşu incelemesi İstanbul’da Peyami Safa’nın annesi Bedia Server Hanım son derece zor günler geçirmiştir.

Maddi imkânsızlıklar ve açlık zorlamıştır bu ana ve oğlu. Peyami Safa zor günlerin devam etmesiyle de dokuz yaşında kemik hastalığına yakalanmıştır. Hekimler tarafından bir kolunun kesilmesi ön görülse de buna izin vermemişlerdir. Tam olarak on yedi yaşına kadar hastanelerde zor zamanlar yaşayan Peyami Safa çok zor bir hayat geçirmiştir. Bu nedenledir ki, çocukluk yıllarını Dokuzuncu hariciye koğuşun adlı romanında derlemiştir.

Dokuzuncu hariciye koğuşu özeti tam olarak yazarın çocukluk yıllarındaki hastane maceraları anlatılmaktadır. Bu maceraların yanı sıra olumsuz koşullara rağmen akrabası olan Paşa kızına âşık olmasından dolayı zor zamanlarda yaşamıştır. Dokuzuncu hariciye koğuşu tam olarak sevginin gücünü hastanede hissederken yaşama tutunmaya çalışan bir çocuğun hikâyesidir.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Konusu

Romana konu olan üç ana karakter vardır. Bunlar Peyami Safa’yı karakterleştiren Hasta çocuk- Nüzhet ve Doktor Ragıp olmaktadır. Dokuzuncu hariciye koğuşu konusu genel olarak hasta çocuk güzel kızı sever ancak kız hasta çocuk ile ilgilenmemektedir. Kızın annesi yaşanabilecek bir ilişkiye karşıdır. Bu nedenle damadını kendi seçmeyi tercih etmiştir. Kızını Doktor Ragıp ile evlendirmeyi planlar annesi. Babası ise kızının mutlu olması yönünde düşüncelere sahiptir.

Nüzhet için bir yanda sakat kalma ihtimali olan hasta bir çocuk bir yanda da genç ve zengin bir doktor hikâye kurgusu yaşanan tüm olaylar bu üç karakterin çekişmeli yaşam öykülerinden ibarettir. Dokuzuncu hariciye koğuşu incelemesi yapıldığında yayınlanma geçmişinde ilk yayınlanma tarihinden günümüze kadar tüm baskılarında dikkatleri çeken bir roman olmaktadır.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu Özeti

Romanda söz konusu kahraman 7 yaşında hastalık ile tanışıp 15 yaşına kadar son derece zor günler geçiren yaşam mücadeleleri ile dolu bir hayat sahiptir. Hastalık takip süreci boyunca teşhisi konulamayan söz konusu hastalığın yıllar sonra “kemik veremi” teşhisi konulmaktadır. Dokuzuncu hariciye koğuşu konusu içinde varlığını sürdüren hasta çocuk için doktorlar doğru bir beslenme, bakım ve stresten uzak bir hayat tavsiye etmektedirler. Kahraman doktorların tavsiyesini annesine söyleyemez nedeni ise, fakir bir yaşamları vardır.

Annesi hasta olan oğlunu uzak akrabası olan ve Erenköy’de ikamet eden Paşanın yanına gönderir. Burada bir parça daha iyi bir yaşam kolaylığı bulunacaktır. Gitmiş olduğu bu evde çocuk yaşlardan bu yana arkadaş oldukları kuzeni yani paşanın kızı Nüzhet bulunmaktadır. Nüzhet hasta çocuktan ise tam dört yaş büyüktür. Roman kahramanı için yaşamış olduğu bu aşk karşılıksız değildir.

Nüzhet kahramanı sevdiği anlamıştır. Annesi dokuzuncu hariciye koğuşu incelemesi yapılırken roman içinde yer alan üç ana karakterden biri olan otuz beş yaşındaki Doktor Ragıp ile evlenmesini istemektedir. Babası Paşa ise bu evliliğe onay vermemektedir.

Kızın annesi Nüzhet’in çocuğa olan ilgisini fark eder ve evden göndermek için hasta çocuğu bulaşıcı bir hastalığı olduğu konusunda iftira atmaktadır. Dokuzuncu hariciye koğuşu özeti kısmında yer verilmesi gereken en önemli detay bu kısımdır. Annesinin bulaşıcı hastalık iftirası ile köşkten ayrılmak ister ancak o gece hasta çocuğun annesi gelmiştir. Köşkte kalırken Doktor Ragıp annesi ile kızı görmeye gelir. Bu geliş bir felaketin habercisi olmaktadır. O akşam yenilen yemekte hasta çocuk Doktor Ragıp ile Paşanın konuşmalarına muhalefet olarak karşı gelmektedir. Bu durum ise Paşa ile hasta çocuk arasındaki ilişkiye darbe vurmuştur.

Morali iyice bozulan hasta çocuğun hastalığı iyice ilerler ve sonuç olarak hastaneye tekrar yatırılır. Hastaneye yatan ve doktorların ayağını keseceğini düşünen çocuk zor zamanlar geçirecektir. Bu sıra da hastanedeki yatmış olduğu yer de dokuzuncu hariciye koğuşu olacaktır. Yaşamış olduğu tüm sıkıntıların burada son bulacağından habersiz tedavi sürecine başlanır. Dokuzuncu hariciye koğuşu özeti düşünüldüğünde zor zamanlar yaşayan hasta çocuk burada ameliyat olur ve kesilme ihtimali olan ayak kurtarılır. Ameliyattan sonra ayak biraz kısalmıştır. Buna rağmen ise hastalık tamamen iyileşmiştir.

Hasta çocuk artık tüm tedavi sürecini bitirir ancak ayağının üzerine bir süre basamayacaktır. Hastaneden çıkacağı gün Nüzhet ile Doktor Ragıp’ın evlendiği haberini alır. Bu haber ile de zor bir süreç geçiren hasta çocuk dışardaki hayatın onu korkuttuğunu söyler. Ve bir hasta için onun çektiklerini yaşayanlar için bir roman yazmak istediğini vurgular. Hasta çocuk şuna inanır ki bir hastayı sadece başka bir hasta tam olarak anlayabilir. Dokuzuncu hariciye koğuşu konusu için elde ettiği deneyimlerine dayanarak onlara güç veren ve onları okuyacağı bir roman yazmak ister.

Derviş ve Ölüm

Derviş ve ölüm

Meşa Selimoviç 1942 yılında Hırvatlar tarafından canice öldürülen ağabeyinin öldürülmesinin ardından bu vahşeti yazmak nesilden nesillere aktarmak istemiştir. Derviş ve ölüm konusu hüzünlü bir kardeş ölümüne dayanmaktadır. Kardeşini kaybetmiş olmanın son derece büyük bir etkisini yaşaması nedeniyle hemen kaleme alamamış ve bir süre beklemek istemiştir. Sonuç olarak kardeşinin öldürülmesinin ardından yaşadığı olayı tarafsızca ele almasının mümkün olmadığına inanmıştır. Derviş ve ölüm özeti tasarlanmış halde bir süre beklemesinin ardından ölümün üzerinden yirmi iki yıl geçtikten sonra yavaş yavaş kitap yazma kararı almıştır. 1962 yılında yazmaya başladığı kitabını 1966 yılında tamamlamıştır. Acele etmeden sakin ve edebi dili kaybetmeden romanını yazar Meşa Selimoviç eserinde yaşantısındaki tüm detaylara değinmiştir.

Romanda Yer Alan Şeyh Karakteri 

Derviş ve ölüm incelemesi yapılırken bahsedilmesi gereken en önemli karakter Şeyh Ahmet Nurettin olmaktadır. Söz konusu karakterin kardeşi haksızlıklar nedeniyle öldürülmüş ve büyük bir etki altına girmiştir. Şeyh Ahmet’in yaşamış olduğu bu olay hayatında önemli değişimlere temel sağlamış olmaktadır. Bu olay üzerine hayatında bir takım değişiklikler yaşayan Şeyh Ahmet içinde bulunduğu ortam ve kişiler ile mücadele etmeye başlamaktadır.

Derviş ve Ölüm Konusu

Meşa Selimoviç kardeşinin öldürülmesi üzerine yaşamış olduğu buhranı bir süre üzerinden atamaz. Biraz olsun derdinden sıyrılmayı başardığında ise, Derviş ve Ölüm adlı romanını yazar. Derviş ve ölüm konusu her şeyden önce bir ağabeyin duygusal karmaşalarını değişikliklerini sergilemektedir. Bir insanın en yakınının suçsuz yere tutuklanarak idam edilmesi noktasında bazı duyguların aşılmasının ne kadar zor olduğunu özel bir titizlik ile anlatan Meşa Selimoviç yaşadığı ruh dünyasındaki tüm değişiklikleri büyük bir titizlikle okuyucuya aktarmaktadır.

Derviş ve ölüm incelemesi

Yaşanmış gerçek bir olayın okuyucuya yansıtıldığı en kıymetli romanlar arasındadır. Dünya klasiklerinden biri olan “Derviş ve Ölüm” içerdiği değişik ruh dünyasından bazen kaçışları bazen sebepleri araştırmaktadır. Arayıp bulamamak ya da nedenlerin bağlı olduğu sonuçları bir türlü görememek üzerine kuruludur. Derviş ve ölüm incelemesi yapılırken, yazarın iç dünyasını bilmek ve tanımak son derece önemlidir.

İnsanların ruh halinin çeşitliliğinden bahseden yazar okuyucusuna aslında birden fazla kişi olduğunu anlatmaktadır. Bir tasavvuf hikâyesi değildir. İsmiyle özdeşleştirilmemelidir. Derviş ve ölüm özeti olarak kısaca tanımlamak gerekirse, okurken bir roman değil hayatın en acı yüzünü görebileceğiniz bir anlatım ve gerçek bir yaşam dramıdır. Okurken insanın kendisiyle hesaplaşmasını sağlayan aslında temelde ne hissettiğini düşündüren bir Dünya klasiğidir.

Derviş ve ölüm özeti

Kitap Kuran-ı Kerimden ayetler ile başlamaktadır. Söz konusu bu ayetler her bölümde açılış cümlesi olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Kitap toplam on altı bölümden ibarettir. Ve her bölümde okuyucuyu birbirinden ayrı duygular ile aynı konuyu ele alıp farklı düşüncelere sevk etmektedir. Derviş ve ölüm özeti kısaca yazabilmek pek mümkün değildir. Romanda yazar aslında devrim kültürü ile büyüdüğü için içinde bulunduğu hayat ile bir derdi yoktur.

Doğal ve sıradan bir yaşam sürmektedir. Ancak kardeşinin ölümünden sonra yaşantısındaki tüm duyguları ve olayları araştırmaya ve incelemeye başlamıştır. Politik yeni fikirleri olan ve duygularıyla bastırmaya çalışan ve bazen de bastıramayan bir iç çatışma yaşamaktadır.  Tüm bu olayların roman içerisinde görünen karakteri Bir Mevlevi tekkesi şeyhi Ahmed Nureddin’in duyguları olarak okuyucuya aktarılmaktadır. Derviş ve ölüm konusu bir Hıdırellez eğlencesiyle başlar. İnsanlar eğlence sınırlarını bilmeyerek sınırsızca eğlenmekteyken Şeyh Ahmed tüm bunlara tahammül edememektedir.

Zamanın kötüye gittiğini ve günden güne daha da zorluklar ile baş edeceğini düşünmektedir. Böyle geçen zaman içerisinden kardeşi Harun’u sebebi tam olarak bilinmeyen bir suç nedeniyle hapsederler. Bunu öğrenen Şeyh Ahmed kardeşini kurtaracaktır. Fakat günler sonra kardeşi Harun’un ölüm haberini almasıyla hayatı değişir. Kardeşinin ölümünün nedenini aydınlatmak için çabalar ve büyük emek harcar fakat yöneticiler Şeyh Ahmet’in bu konuyu fazla araştırmasından rahatsız olacaklar ki Şeyh Ahmed Nurettin’i de hapse atarlar. Derviş ve ölüm incelemesi yapılırken romanda dikkatleri çeken Şeyh Ahmet Nureddin’in değişimi olacaktır.

Kardeşi Harun’u kaybeden şeyh Ahmed hapisten çıkar çıkmaz dervişliği bırakır ve tekkeden ayrılır. Tutukluluk hali şeyh olmasından kaynaklanan sabır etme gücünü bitirecektir. Ve bu nedenle Dervişliği bırakır. Kardeşinin öldürenler ile savaşacaktır. Ancak gücü olmadığı için bunu da başarmak ister fakat başaramaz. Bu noktada yazar romanda Derviş ve ölüm konusu içerisinde yaşadığı olaylara okuyucuyu şahit tutmaz.

Okurlarına kurmuş olduğu cümleler ile yaşadığı buhranı anlatmaktadır. Düşünce dünyasının son derece genişleten yazar. Yaşamdan tüm beklentisi gitmiş ve Dervişlik ile kardeşliği arasındaki bağlantıyı kurma çabası içerisinde hafızalarda yer edinmeye çalışır. Derviş ve ölüm özeti anlatılan tüm detaylar bir dervişin hikâyesi olsa da roman tasavvufi bir eser değildir.

Ölümün Derin Anlamları 

Dervişlerin sabrı, hoşgörüsü ve itaatleri meşhurdur. Ancak şeyh Ahmed tutuklu iken bu duyguları unutur ve intikam ile hırslanır. Özgürlüğüne kavuştuğunda ise, ne kadar kardeş olabildiğini ve ne kadar derviş olabildiğini sorgular. Derviş ve ölüm özeti olarak yapılması gereken tek yorum. Okuyucuyu içsel dünyasına yönlendiren bir dev yapıt olduğu yönündedir. Ölümün bir son olmadığına inanan yazar doğru ve yanlış kavramlarından uzaklaşarak duygularının sesini dinlemeyi öğrenir.

Çanlar Kimin İçin Çalıyor

Çanlar kimin için çalıyor

Romanda kahramanlardan biri olan Prof. Robert Jordan eğitimli ve paylayıcılar konusunda da oldukça iyi bir uzmandır. Bu nedenle çeteler kendi bünyelerine çekmek için uğraşmaktadır. Nihayetinde de bir İspanyol çetelerinden birine iç savaş sırasında katılarak bilgilerini kullanmasını istemişlerdir. Çanlar kimin için çalıyor konusu tam olarak da bu noktadır. Görevi sırasında yaşadıkları ve hizmetine verilen kişilerin içinde bulundukları durumu sorguladıkları bir süreç yaşanacaktır. Bu süreçlerin içerisinde ise Profesör aşkı bulacaktır.

Roman ve Yazar Hakkında Detaylar

Aslen Amerikalı olan Ernest Miller Hemingway tarafından 1940 yılında yazılmış olan bir romandır. Söz konusu romanın içerdiği tür ise savaştır. Romanda karakterler kendi içinde bir tartışma halindedirler. Çanlar kimin için çalıyor özeti olarak söylenebilecek en doğru betimleme iç savasın neden içerisinde bulunduklarını sorgulayan çete örgütlerini anlatmaktadır. Yazar çanlar kimin için çalıyor romanıyla okuyucularına temel prensibinde anlatmak istediği savaşmanın hangi amaç ile olursa olsun doğru olmadığıdır.

Genellikle savaşmak ölen ya da öldürülen taraf olarak iki tarafa ayrılması nedeniyle her iki tarafta kaybeden olmaktadır. Tüm bunların yanı sıra aşk her zaman ve her koşulda kişilerin karşılarına çıkabilmektedir. Savaş ortasında dahi doğru aşkı bulmanın mümkün olacağı romanda belirtilmiştir. Yazar bu romanında İspanya kültürü ve yaşandığı süre olan on sekiz yıllık bilgi birikimini bu eserde topladığından bahsetmiştir.

Çanlar Kimin İçin Çalıyor Roman Özeti

Ernest Miller Hemingway kaleminden okuyuculara aktarılan İspanyol iç savaşlarını konu alan bir romandır. Çanlar kimin için çalıyor incelemesi olarak karşılaşılan kitap içerisinde temel olan ana fikir oldukça nettir. İç savaş sırasında çetelere karışan bir İngiliz asıllı profesörün bakış açısıyla kaleme alınır.  Profesör neden savaşa katıldığını ve bu savaşın son derece gereksiz olduğunu anlatmasını esas almaktadır. Prof. Robert Jordan bir bomba uzmanıdır. Bu nedenle çetelerden birine katılmıştır.

Çanlar kimin için çalıyor konusu çoğunluk olarak romanda şu şekilde yansıtılmıştır. İç savaş sırasında düşmanla çatışmak için Prof. Robert Jordan köprüleri ve benzeri bölgeleri patlatması istenmektedir. Bu konu da çete örgütleri birde ekip tahsis etmiştir. Profesör için hazırlanan bu ekip içerisinde bir de 68 yaşında bir ihtiyar bulunmaktadır. Yaşı olmasına rağmen son derece dinamik olan Anselmo adındaki ekip üyesi dağlarda Amerikalılara yardımcı olabilecek hemen her detayı bilmekte ve bu şekilde mantık yürüterek örgütüne bilgi akışı sağlamaktadır. Ekibi kuran Robert verilen görevi tamamlamanın yollarını aramaya başlayacaktır.

Tesadüfen yardım almak için gittikleri bir mağarada bir aile ile tanışırlar. Çanlar kimin için çalıyor özeti anlatılmak istenirse, Robert ve Maria’nın büyük aşkı şeklinde de yorumlanabilir. Fakat bu aile yaşam savaşı vermektedir. Kızları saçlarını erkek gibi kesmiş olmasına rağmen yine de çok güzel bir kızdır. Adı Maria’dır. Robert ve Maria arasından bir aşk başlar bu aşkı fark etmeleri ise oldukça uzun bir zaman almaktadır. Aralarında yaşanan bu aşk ile birlikte zaman geçer ve Robert söz konusu köprüyü patlatma planlarını tamamlar.

Gün geldiğinde her şey artık planlanmış durumdadır. Ve planladıkları gibi köprüyü patlatırlar. Tüm planın ardından patlayan köprüden fırlayan bir parça Anselmo’nun ölümüne sebep olacaktır. Çanlar kimin için çalıyor özeti olarak tamamlamak gerekirse, artık Robert’in kayıpları vardır. Anselmo’nun ardından bir tank ateş açmaya başlar ve bazı arkaları ölmektedir. Bu kurşunlar Robert’ın atına denk gelir ve Robert ayağı kırılır attan düşerek. Bu durum karşısında Maria Robert’ı bırakmak istemez ancak Robert kaçamayacağını anlayarak Maria’nın kaçmasını istemiştir. Ve ardından düşmanların eline geçmemek için kendini vurarak öldürmüştür.

Roman İncelemesi

Çanlar kimin için çalıyor incelemesi olarak tanımlamak ve detaylandırmak gerekirse bu romanda savaşın bir çözüm yolu olmadığı okuyucuya aktarılmak istenmiştir. Sevmek ve aşk duyguları her ortamda ve koşulda kişilerin karşılarına çıkabildiği aktarılmaktadır. Ernest Miller Hemingway yaşamının büyük bir bölümünü İspanyada geçirmiş olmasından dolayı söz konusu bölgenin iç savaş hikâyelerini ele almaktadır. Çanlar kimin için çalıyor özeti kısaca belirtmek gerekirse, savaşın bir çözüm yolu olmadığı vurgulanmaktadır.

Roman karakterlerinden Robert zekâsıyla çeteye yardımcı olan bir profesördür. Ancak neden ve kimle savaştığını hangi amaç ile savaştığını sürekli olarak sorgulamaktadır. Tek Robert değil romanda adı geçen tüm karakterler bu şekildedir. Maria’nın ailesi ise yaşam mücadelesi verirler karşılaştığı çeteye dâhil olmak isterler. Çeteye katılmak istemelerindeki asıl sebep ise karınlarını doyurmaktır. Çanlar kimin için çalıyor konusu detaylı olarak anlatılmaktadır.

Okuyucu Üzerinde Bıraktığı İzlenim

Söz konusu kitap İngilizceden çevrilen günümüze kadar gelmiştir. Dünya klasikleri içerisinden yer alan eserler arasındadır. Yazar bu eserinde savaşın görülmeyen iç yüzünü anlatmak istemiş ve insanlığın temel duyguları üzerinden okuyucularına mesajlar vermiştir. Tüm bunların yanı sıra kitap içerisinde yer alan İspanyanın coğrafi özelliklerinin anlatılması ayrıca okuyucuyu içine çeken bir detay olmaktadır. “Çanlar kimin için çalıyor” yazar okuyucusuna arka planda düşünmesi için belirli detaylar vererek kişileri düşünmeye içe döndürmeye çalışmaktadır. Ödül almış olan bu eserin bir Dünya klasiği olması tesadüf değildir. Kelimelerin ustalıkla kaleme alındığı ve edebi dilin bu denli anlaşılabilir olması son derece okuyucu tarafından odaklanılan bir detay olmaktadır.

Çalıkuşu

Çalıkuşu

Reşat Nuri Güntekin’e ait olan bu roman Türk edebiyatına yön veren edebi bir eserdir.  Çalıkuşu özeti olarak kitabı anlatmak gerekirse, öncelikli olarak yazarın yazı dili ve muhakeme gücünün etki altına girileceği belirtilmelidir. Çalıkuşu konusu ise, romanın ana karakterlerinden Feride çocuk yaşlar da anne ve babasını kaybetmesiyle öksüz bir hayata merhaba demiştir. Teyzesi hayatta yalnız kalan Feride’ye sahip çıkar ve tüm ihtiyaçlarını karşılar ve okuması için de yatılı bir Fransız okula gönderir. Yaz aylarında teyzesine gelerek okulla yıllarını geçiren Feride’nin yaşadıklarını kaleme alan bu kitap 1922 yılında tamamlanmıştır.

Güzel bir kız çocuğu olan Feride’nin yaşamı boyunca çektiği sıkıntılar ve güzel bir kadın olmasından dolayı çektiği sıkıntılar anlatılmaktadır. Dönem olarak da Osmanlının son yıllarını anlatmaktadır. Söz konusu dönemde yaşanılan sıkıntıları kaleme alan Reşat Nuri Güntekin bu eseriyle klasikler arasında eserini katmıştır. Çalıkuşu incelemesi yapılırken dikkat edilmesi gereken detaylardan biri de genel olarak roman okunduğunda okuyucuda bıraktığı izlemin Feride’nin hatıra defteri şeklinde olmaktadır. Roman ilerleyişi Ana karakterin hatıra defteri şeklinde okuyucuyu içine almaktadır.

Savaş Döneminde Yazılan Bir Roman ve Etkileri

Roman yazılırken son yıllarında dönemin içinde bulunduğu Kurtuluş savaşı yaşanmaktadır. Ancak yazar çalıkuşu incelemesi yaparken savaş gibi bir süreç içerisinde yazdığı romana ait karakterlerde samimi ve aşkla yazı dilini devam ettirmiştir. Romanında içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ya da şiddeti yansıtmamıştır. Kurtuluş savası gibi etkin bir savaştan psikolojik olarak etkilenilmemesi imkânsız iken, romancı karakterlerine daha da bağlanmış ve sıcak, sevecen tavrını içinde bulunduğu durumun etkilemesine izin vermemiştir.

Osmanlının son yıllarını anlatan bir romandır. Çalıkuşu özeti olarak roman ilk bölümlerinde dışarıdan olayları anlatan bir konuşmacı betimlemeleriyle okuyucuya dönemi ve karakterleri anlatmaktadır. Son bölümlerinde gelindiğinde ise, Feride’nin günlüğü atmosferi okuyucuyu sarmaktadır. Çalıkuşu incelemesi ise, teknik olarak ise roman bu haliyle iki farklı teknik ile yazılmıştır. İlk bölümlerde başka bir göz tarafından olaylar aktarılıyor havası verilmiş ve bu haliyle okuyucuyu kendine bağlamıştır. Son bölümlerde ise günlük etkilerini okuyucuya vermeyi yazar ustalıkla başarmıştır.

Çalıkuşu Feride’nin Hikâyesi

Feride karakteri aslında günümüzde Cumhuriyet Türk kadının ifade eden bir karakterdir. Çalıkuşu konusu içinde aktarılmak istenilen hakkını arayan, son derece hareketli bir kız çocuğu olan Feride zekâsı ve bilgisiyle de kendi yolunu çizmeyi başarmış güçlü bir kadındır. Ele gözleri ve güzel yüzüyle romana güzelliği ile bir renk katan Feride, karşısındaki kişiler ile kolay iletişime geçen karakterli ve onurlu bir Türk kadını çizgisi ile okuyucuya anlatılmak istenilmiştir.

Romanın Konusu

Roman Anadolu’nun köyleri başta olmak üzere, İstanbul, Tekirdağ ve İzmir’de çoğunlukla geçmektedir. Romanda Anadolu insanının yaşadığı sıkıntıları ve sefaleti de anlatan yazar bu anlatımı Feride gözüyle okuyuculara aktarmaktadır. Çalıkuşu özeti olarak renkli bir kız çocuğu olan Feride yaz aylarında teyzesinin yanına gelmektedir. Teyzesinin evinde kuzeni Kamuran ile iyi anlaşacak yaramazlık yapmayacaktır. Zaman içinde oyun arkadaşlığı sevgiye ve aşka dönüşmüştür. Feride, Kamuran’a âşık olmuştur. Bu anlayan Kamuran Feride ile evlenmek için ilk adımı atar ve nişanlanırlar. Ancak Feride bir mektup ile Kamuran ile nişanlıyken İstanbul’u terk ederek Anadolu’nun bir köyüne kaçar.

Feride Anadolu’da yaşadığı hayat ise hiç kolay olmayacaktır. Çalıkuşu konusu olan maddi ve manevi birçok sıkıntı yaşayacak Feride köy öğretmenliği yaparak geçimini sağlamaya çalışacaktır. İnsanların sefaleti, geri kalmış düşünceleri ve dar görüşlü olmaları sebebiyle Aydın bir görüşe sahip Feride’nin içinde bulunduğu hayat ile olan çatışmaları anlatılmaktadır. Romanda tam olarak geri kalmışlık ve aydın insanların düşünce çatışmaları da uygun bir dille anlatılmaktadır. Çalıkuşu incelemesi göz önünde bulundurulduğunda söz konusu etkilere bağlı olarak romanda acıma hissi, şefkat ve merhamet sıklıklar anlatılmak istenen temalar arasındadır.

Çalıkuşu Özeti

Romanın başkahramanı Feride asker binbaşı rütbesi olan bir babanın kızıdır. Anne son derece sakin ve hastalıkları olan bir kadındır. Babasının askerliği neticesiyle iki yılda bir şehir değiştirmeleri sebebiyle, annesinin hastalıkları ilerler ve bir bakıcı tutmaya karar verirler. Üç yaşında bakıcı ile hayatına devam eden Feride’nin bakıcı evlenir ve Feride dört yaşında dadısız kalmaktadır. Çalıkuşu konusu tam olarak bu noktada başlamaktadır. Dadıya ihtiyacı olan ve annesi tarafından bakılamayan feride günlerce ağlar ve sonunda babasının sakat olan bir askeri Feride ile ilgilenmeye başlar.

Annesinin hastalığı ilerlemesi sebebiyle İstanbul’a anneanne ve teyzesini görmeye gitmeye karar verirler ancak Feride’nin annesi Beyrut’ta vefat eder. Babası neferi ile Feride’yi İstanbul’a teyzesinin yanına gönderir. Çalıkuşu incelemesi yapılan roman ise Annesi ölen feride için tam olarak başlamıştır. Bir süre sonra anneannesini de kaybeden Feride’nin babası tesadüfen İstanbul’dadır. Feride’yi bir Fransız mektebe yazdırır. Burada on yıl eğitim görecektir.

Yaz aylarında teyzesine giden Feride burada kuzeni Kamuran’a âşık olur ve evlenme kararı alırlar. Çalıkuşu özeti olarak anlatmak gerekirse, Feride okuluna devam etmek zorundadır. Ve bu sırada da Kamuran’a Yurtdışında yaşayan amcasından iş teklifi gelir. Dört sürecek olan bu görev sonucunda Feride de okulu bitirecek ve evleneceklerdir. Herşey düğünden üç gün önce gelen bir mektup ile başlamaktadır. Ve bu mektup üzerine feride Kamuran’ın bir ilişkisi olduğunu öğrenir Anadolu’ya gitmeye karar verir.

87 Oğuz (Rakım Çalapala) Özeti, Konusu ve İncelemesi

87 Oğuz

Rakım Çalapala, 1906 senesinde İstanbul şehrinde hayata gözlerini açmıştır. 87 Oğuz’un yazarı olan Çalapala; takvimler 28 Kasım 1995’i gösterdiğinde, Ankara şehrinde hayata veda etmiştir. Çalapala çok sevilen Türk gazeteci ve yazardır. Rakım Çalapala’nın tam adı ise Mehmet Rakım Çalapala olarak kayıtlara geçmiştir. Eğitim hayatını gözden geçirdiğimizde ise İstanbul Lisesi’ni ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni başarı ile tamamlamıştır.

1932 senesinde bir yıl boyunca Osmanlı Bankası’nda görev aldı. 1932 senesinde muallim Nimet Hanım ile hayatlarını birleştirdi. 1936 senesinde Türkiye Yayınevi’ne katılarak, burada Yavrutürk ve Çocuk Haftası dergilerini idare etti. Resimli Hayat, Yedigün ve Karikatür gibi önemli dergilerde de başarılı şekilde görev aldı. Musevi Lisesi’nde ve Alman Lisesi’nde öğretmen olarak görev yaptı. 1951 senesinde Hürriyet gazetesi ile yollarını ayırarak Atlas Yayınevi’ni kurdu.

87 Oğuz Özeti

87 Oğuz’un türü öyküdür ve çocuklar tarafından çok sevilen bir kitaptır. Sabah saatlerinde alarm çalmaktadır ve Hanife Hanım alarmın sesini duyunca gerilir çünkü şirin uyanmak istememektedir. Hanife Hanım biraz daha uyumak isterken Oğuz’un saati de çalmaya başlar ve uyumasına asla izin vermeyecek şekilde çalıyordur. Yaşlı Hanife Hanım ne kadar istemese de yatağından kalkarak Oğuz’u uyandırmaya gider.

Oğuz ise 4 aylık tatil sürecinin ardından ilk defa okula gideceği için çok heyecanlıdır. Oğuz’un annesi her zaman olduğundan farklı bir şekilde bu sabah onun için kahvaltı hazırlar ve babası da ona bir sürü öğütlerde bulunur. Oğuz diğer senelerde olduğu gibi bu sene de defter kitap alamayacağını bilir ama kafasına koymuştur, bu sene çok çalışacaktır. Okula geldiğinde arkadaşlarını görüp onları ne kadar özlediğini fark eden Oğuz’un okul numarası ise 87’dir.

Aynı zamanda Oğuz sınıfın en yaramaz ama en sevilen kişisidir. Kimi arkadaşlarının yaz tatiline çok değiştiğini, büyüdüğünü fark eden Oğuz; bazı arkadaşlarında daha farklı değişimler olduğunu gözlemler. İlk derslerinde öğretmenleri Nezihe Hanım gelir ve tatillerinin nasıl geçtiğini sorar, bu sene çok fazla çalışmalarını istediğini dile getirir. Öğretmenleri Nezihe Hanım öğrencilerine sevgi dolu gözler ile bakıyor ve ilk dersleri böyle bu şekilde sohbet etmek ile geçer.

Oğuz eve döndüğünde ise annesinin onun için yemek hazırlamadığını ve odasının da bıraktığı gibi olduğunu görür. Azcık kalmış olan yemeği bol ekmek ile beraber yer ve bol su içerek karnını doyurur. Nezihe Hanım birkaç kitap ve defter alınması gerektiğini söyler ve Oğuz ailesinin bu ihtiyaçları alması için ağlar.

Fakat bu sene de ailesi onun okul ihtiyaçlarını karşılamaz. Bu olayın üstünden on beş gün geçtikten sonra okula zengin bir kadın çocuğunu getirir. Eşinin iş durumu nedeni ile belli bir süre bu mahallede kalacaklarını söyler ve çocuğunu bu okula kayıt eder. Öğretmenlere çocuğuna dikkat etmelerini, çocuğunun yaramaz çocuklardan uzak durmasını istediğini söyler ve gider.

Bunun sonrasında Nezihe Hanım çocuğu Oğuz’un sınıfına getirir ve onun yanına oturtur. Adı Selim olan bu çocuk diğer çocuklara pek benzememektedir ve kırılmaya hazır biblo gibidir. Birkaç ders dikkatler çocuğun üzerine toplanır ama sonra çocuğun derslerinin kötü olduğu anlaşılınca herkes tekrar eski haline döner.

Oğuz Selim’den pek hoşlanmamaktadır çünkü kendisine hiç benzememektedir. Hasta olmasın, düşmesin korkusu ile çocuk oyun oynamamaktadır ve dadısı sürekli çocuğa yemek yedirmektedir. Havalar iyice kötüleşir, Oğuz yırtık ayakkabıları ile okula gelmektedir ama Selim hasta olur düşüncesi ile annesi tarafından okula bile gönderilmemektedir. Tam da bu noktada 87 Oğuz özeti incelendiğinde çok güzel bir çocuk kitabı olduğunu söyleyebiliriz çünkü verdiği mesaj çok güzeldir.

Dersleri kötü olan Selim’in dersleri iyice kötü olur. Babası Oğuz’a zengin bir adama olmadığı için ucuza satılan bir palto almış ve getirmiştir. Oğuz çok beğenmiştir ve okulda yapılacak olan gösteride bunu giyinmeye karar vermiştir. Çok güzel bir gösteri olur, Oğuz’un anne ve babası en ön sıradan bu gösteriyi izler. Oğuz gösterinin en güzel rolünü almıştır ve rolünü çok güzel yerine getirmiştir. Sonraki gün arkadaşları Oğuz’u ağlarken görür ve çok şaşırırlar çünkü Oğuz kolay ağlayan birisi değildir.

Meğerse Selim’in babası iflas etmiş ve intihar etmiştir. 87 Oğuz artık Selim’in en büyük destekçisidir ve Selim’in sınıfı geçmesi için elinden geleni yapar. Selim Oğuz’a titiz olmayı, Oğuz ise Selim’e dersleri öğretir. Oğuzdaki değişimi fark eden annesi kendini değiştirir. Selim sene sonunda sınıfı geçerken Oğuz da sınıf birincisi olur.

87 Oğuz Konusu

87 Oğuz konusu incelendiğinde 4. sınıf öğrencisidir ve zeki, yaramaz, sevimli, şiir okumaya ve tarihe meraklı sosyal faaliyetleri olan bir çocuktur. Bu çocuk kitabı Oğuz’un aile hayatında ve okul hayatındaki yaşamımı ele alır. Oğuz arkadaşlık ilişkileri iyi olan ama ailesinin durumu pek parlak olmayan çalışmaya meraklı bir çocuktur. Okuluna Selim’in gelmesi ile Oğuz’un hayatında bazı şeyler değişecektir.

87 Oğuz İnceleme

Bu öykü kitabı çocukların oldukça hoşuna gitmektedir çünkü Oğuz’un zorluklara karşı direnmesi ve sonu mutlu bir şekilde bitmesi çocuklara umut veriyor. Bunun yanı sıra Selim’in yaşadıkları, insanlar arasındaki yaşam şartları farklılığı çocuklara küçük yaşta gösteriliyor. Yani 87 Oğuz inceleme altına alınırsa kitabın ne kadar güzel mesajlar içerdiğini, ön yargılı olmamız gerektiğini, zor şartlarımız olsa da pes etmemiz gerektiğini bize gösterir.

Sevdalı Bulut

Sevdalı bulut

Nazım Hikmet Ran’ın çocuklar için yazmış olduğu bir eser olmaktadır. Sevdalı bulut konusu anlatılırken oldukça akıcı ve son derece etkileyici bir dil kullanılmaktadır. Hemen herkes için anlaşılabilir bir dil ile yazılmaktadır. Sevdalı bulut incelemesi yapılırken genel olarak edebiyat kuralları içerisinde bir inanış olan edebiyat masallar ile başlayan ve masallar ile biter görüşün sahibi Nazım Hikmet olmaktadır.

Masallar ve Edebiyat

Edebiyatın temeli olan masallar hemen herkes tarafından beğenilerek okunmaktadır. Nazım Hikmet sade dili ve akıcı kelimeleriyle okuyucuyu etkisi altına almayı başarmış güçlü bir yazardır. Sevdalı bulut özeti iyi niyetli bir karakter ile zalim bir karakterin hikâyesini anlatmaktadır. Genel olarak masalların edebiyat dünyasına katkıları son derece fazladır. Masalların şiirlere en çok yakın olan edebiyat türü olduğu bilinmektedir. Bu nedenle hemen her konuda da yazınsal detayları bulunmaktadır.

Sevdalı Bulut Özeti

Ney çalan bir derviş’ in şahit olduğu masalsı olaylar anlatılmaktadır. Masalda bahsedilen derviş’in neyinden çıkan dağlar, tepeler ve dereler çıkmaktadır. Bahsi geçen yer ise Ney ülkesidir. Neyden çıkan güzel bir kız masalın başkahramanı olmaktadır. Sevdalı bulut konusu anlatılırken okuyucuya verilen mesaj nettir. Kahramanların tanıtılması ve ana karakterin okuyucuya aktarılması belirli bir sıranın sonunda olmaktadır. Söz konusu başkahramanın adı Ayşe’dir. Bu ülkede kötüler ve iyileş arasında bir rekabet başlar ama her masal gibi iyiler kazanacaktır. Bir bulut sayesinde kötü olan Kara Seyfi karakteri cezasını bulacaktır.

Nazım Hikmet yazılarında son derece karakterli ve yazı üslubu tam bir yazar olarak Türk edebiyatında yer edinmiş bir yazardır. Sevdalı bulut özeti bir bulutun sahip olduğu sevgileri anlatmaktadır. Hemen herkes için bir yazı karakteri olan ve gerek şiirler ile gerekse yazılar ile kişilerin hayal dünyalarına girmeyi başarmış bir şairdir. Masalların temel yapılarını oluşturmak kolay değildir. Kurgulamak ve hayata geçirebilmek son derece zor bir olgudur. Ancak Nazım Hikmet bu işin üstesinden oldukça başarılı bir şekilde gelmiş görülmektedir.

Masalda kötülere cezasını veren bir buluttur. Bulut Kara Seyfi’nin cezasını veren bir ana karakter konumundadır. Bu nedenle hemen herkes için iyi ya da kötü bir karakter oluşmaktadır. Masalların bir bölümü çizgi film olmaktadır. Sevdalı bulut incelemesi yapılırken bu noktada dikkat edilmesi gereken n önemli detay sevginin ve değeri ve paha biçilmezliğidir. Bir bulut’un güzel bir kıza olan sevdası dile getirilmektedir.

Sevdalı Bulut İle İlgili Sanatsal Çalışmalar

Rusça olarak 1959 yılında yayınlanan bir çizgi film senaryosudur. Masalın teması sevdalar üzerinedir. İyi niyetli bir kız ve kötü niyetli bir adamın kurnaz düşünceleri. Bu düşünceler sayesinde kötü adam Kara Seyfi kızın bahçesine sahip olmaktadır. Sevdalı bulut konusu adını veren bulut ise, Ayşe yani iyi niyetli kıza duymuş olduğu sevgi için elinden gelen her şeyi yapabilmektedir. Rusça yayınlanan ve çizgi film yapılan bu eser Türkiye’ de 1968 yılında televizyon ekranlarında izlenmeye başlamıştır.

İki ana bölümden oluşan Sevdalı bulut özeti sevdalarıyla, ritmiyle ve ruhu ile son derece keyifli dönemler yaşanmaktadır. Bir çizgi film ile masallar arasındaki en önemli fark çizgi filmlerin şiirsel olması, masallarda ise, hayvanların tıpkı fabl’ler gibi konuşabiliyor olmasında ileri gelmektedir. Bir masalın en çok tepki verdiği konu kişilerin tercihlerinde son derece önemli rol oynanan can alıcı detaylar arasında ilerlemektedir.

Sevdalı bulut incelemesi yapılırken hemen her konuda kişilerin birçok favori karakterleri ve yazım adapları kişilerin gözlerine çarpmaktadır. İyi karakterlerin bir kötü karakter ile savaşması geleneksel bir durum ya da bir olayı anlatmaktadır.  Nazım hikmet sağlığında rusça olan çevirileri bizzat kendi talep etmektedir. Bu nedenle hemen herkes için farklı bir marjinallik ön görülmektedir.

Masalda bazı hayvanlar Ancak karakter Ayşe için çok önemli bir detay olacaktır. Ana karakter olan Ayşe için tek istenilen iyi bir eş ve iyi bir koruyucu olmasıdır. Masallarda genel bir hitap şekli ve standartı bulunmaktadır. Nazım hikmet birçok okuyucuya bu özelden genele yaklaşımı sayesinde ulaşmaktadır. Sevdalı bulut özeti nereden bakıldığına göre değişecektir. Bazı acılardan değerlendirildiğinde fabl olan ve son derece başarılı olan bu masal ana karakterler dışında yaşam alanlarınıza eğitim bir örnek olunması isteniyorsa o halde kişilerin tercihlerinden biri olarak karşımıza çıkacaktır.

Nazım Hikmet Kimdir?

Nazım hikmet son derece toplumsal gel gitleri değerlendiren ölçen ve tartan önemli bir detay olacaktır. Tekne üzerinde 1902 – 1963        yıları arasında arasına devam eden ve son derece istediğim bir ürün olunabilmektedir. Hemen herkesi Çin oldukça keyifli bir yazı kitlesi olan ve son derece başarılı bir yazar olan Nazim Hikmet hemen her eserinin oldukça beğendiği bir detay olarak görülmektedir. Sevdalı bulut incelemesi konusunda deniz subaylığından mezun olmuş Ancak mesleğini icra etmemiştir. Ekonomi eğitimi alan Nazım hikmet belirli nedenler ile tutuklanmış ve cezasını çekmiştir. Ardından tutukluluk halinin bitmesiyle derhal Moskova’ya gitmek istemiş bu bölgede de talihsizliklerin peşini bırakmadığı nazım hikmet Moskova’da öldürülmüştür.

Masal kahramanları tarafından sıklıkla beğenilerek okunan bu eser Nazım Hikmetin ustalık eseri olarak da anılmaktadır. Sevdalı bulut konusu adından da anlaşılacağı gibi sevda üzerine yazılmış olan bir eser olmaktadır.

Şeker Portakalı (Jose Mauro De Vasconcelos) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Şeker Portakalı

Dünya üzerinde en çok okunan ve dile çevrilen kitaplardan birisi olan  Şeker Portakalı; ayrıntıları çok fazla kişi tarafından merak edilen eserlerden birisidir. Duygu yüklü anlatımı ve içeriği ile aynı zamanda sade dili sayesinde en sevilen çocuk kitapları arasında yerini çoktan almıştır.

Çocuk kitabı olarak bilinmekle birlikte;  yetişkinlerin de kitaptan çok fazla şey öğreneceği kesin.  Bu nedenle çocuk kitaplarına bir başka açıdan bakmak ve arka planındaki derinlikli anlatıma ulaşmak çok önemlidir. Şimdi çok sevilen Şeker Portakalı eserinin konusu, özeti ve incelemesine dair ayrıntılara değinelim:

Şeker Portakalı Özeti

Jose Mauro De Vasconcelos tarafından yazılmış olan ve küçük bir çocuğun gözünden dünyayı anlatan güzel bir eser Şeker Portakalı. 5 yaşındaki bir çocuk olan Zeze, bilge bir insan olarak nitelediği Edmundo dayısını çok sever. Oldukça zeki bir kahraman olan Zeze abisi Totoca ile ayakkabı boyacılığı yapmaktadır.

Babası işsiz olduğu için durumları oldukça kötüdür ve fakirlik çekerler. Daha sonra okula yazılır. Bir süre sonra taşınırlar ve yeni evde arkadaşı olarak bir Şeker Portakalı fidanını seçer. Fidanın adı bundan böyle Minhuingo’dur. Bu arada Zeze’nin aile hayatı doldukça zorludur. Çünkü özellikle babasından sık sık şiddet görür.

Bir süre sonra sevdiği Portuga’yı babasının yerine benimser. Hayata dair geniş bir bakış açısı olan ilginç bir çocuk tasviridir Zeze. Aynı zamanda olumsuzluklar karşısında ümitlerini terketmez ve hayallerinden vazgeçmez. Ancak bir süre sonra Şeker Portakalı’nın; bölgeden geçecek yol nedeniye söküleceğini öğrenir ve bu üzüntü Zeze’yi hasta eder.

Şeker Portakalı özeti temel olarak bu bilgilere dayanır. Bunun yanı sıra eserle ilgili pek bilinmeyen özelliklerden birisi de;  bu kitabın yazar tarafından yazılmış üçlemenin bir parçası olduğudur. Genelde Şeker Portakalı ismen daha fazla duyulmuştur. Ancak ‘ Güneşi Uyandıralım’  ve ‘ Delifişek’  eserleri üçlemeyi tamamlayan diğer kitaplardır.

Şeker Portakalı Konusu

Temel olarak yaramaz, oldukça zeki ve temiz kalpli bir çocuk olan Zeze’nin hikayesini konu edinir. 5 yaşında çok küçük bir çocuk olmakla birlikte; hayata karşı hayalleri olan ve aynı zamanda yoksullukla harmanlanan zor bir yaşamın kesiştiği bir noktada durur Zeze. Yeni taşındığı evindeki arkadaşa şeker portakalı fidanı ile ve yakınında sevdiği bazı insanlarla iletişimi kitabın ana konuları arasında yer alır.

1968 senesinde yazılmış bir roman olan Şeker Portakalı bir dönem yasaklanan eserler arasındadır. Aslında çok naif ve güzel bir anlatıma sahiptir. Bu nedenle günümüzde klasikleşmiş yapıtlardan biridir. Aslında Zeze’nin hikayesi yazarı Vasconcelos’un hayat hikayesi yine de oldukça benzerlik gösterir. Yazar bu kitabı 20 sene yüreğinde sakladığını fakat 12 günde yazdığını belirtir.

Kitabın yazarının öyküsü de en az eseri kadar ilginçtir. Vasconcelos,  Yoksul bir ailede yetişmiştir ve 11. çocuktur. Çocukların büyük bir bölümünde amcasının yanında kalmıştır. Potengi ırmağı bölgesinde yüzmeyi öğrendikten sonra yüzme şampiyonu hayalleri kurarak yaşamıştır. Liseyi de burada bitiren yazar 2 sene tıp eğitimi görmüştür.

Aldığı pek çok eğitimi yarıda bırakmıştır. Daha sonra hafif siklet boks antrenörlüğü ile ilgilenmiş ve farklı pek çok işte çalışmıştır. Orijinal hali Portekizce olan Şeker Portakalı eseri en iyi bilinen kitapların arasında olsa da yazarın farklı birçok romanı vardır. Ilk kez Brezilya’da basılan Şeker Portakalı çok fazla ilgi görmüş ve 16 dile çevrilmiştir. Çok sayıda ülkede basılmıştır ve hala basılmaya devam edilmektedir.

Şeker Portakalı konusu, ana fikri için; yazarın çocukluğunun hikayesi de denilebilir. Yazara ait hayaller ve duygulardan kesitler taşımaktadır. Eserin içerisinde yer verdiği dostluk teması, fakirlik ve siliklik gibi duyguları çok yoğun bir biçimde yansıtır. Küçük akıllı bir çocuğun zaman içinde çevresinin anlamaya çalışması aslında hüzünlü bir ifadesidir.

Şeker Portakalı Zeze’nin çocukluk yıllarını anlatmaktadır. Ardından gelen ikinci kitap olan Güneşi Uyandıralım gençlik yıllarına değinirken Delifişek kitabı ise olgunluk dönemini anlatmaktadır. Ülkemizde de çok sevilen kitaplar arasındadır.

 Şeker Portakalı İncelemesi

Şeker Portakalı incelemesi  aslında sade ve çocuksu bir anlatımın arkasında yatan derin hikayenin anlaşılması sürecidir. Yazarın üçlemesinin ilk kitabı olan eser; haylaz ve akıllı bir çocuk olan Zeze’nin gözünden; dünyaya ait pek çok şeyi açıklar. Zeze’nin masumiyeti ve hayalleriyle; dış dünyanın zorlu gerçeklerin arasında ciddi bir tezat vardır. Küçük bir çocuğun yalnızlığını gidermek için arkadaş ilan ettiği şeker portakalı fidanının kesilmesi, aslında bir nevi hayata karşı hayallerinin çarpışmasıdır.

Eser hayata bakışı yaşına göre oldukça gelişmiş olan ve pek çok şeye anlama çabasındaki bir çocuğun;  zor şartlarla tanışmasını konu alır. Şeker Portakalı dil ve anlatım özellikleri bakımından bir çocuk kitabına uygun olacak şekilde sade ve naifken;  içeriği ve derinliği de bir yetişkinin okumasını gerekli kılacak kadar kapsamlıdır.

Yazarının hayatından büyük izler taşıyan Zeze karakteri;  Şeker Portakalı eserindeki  çocukluk sürecinin ardından, ‘Güneşi Uyandıralım’ ve ‘Delifişek’  eserlerinde büyümeyi sürdürür.  Yazar aslında bu üçleme eşliğinde çocukluktan yetişkinliğe oldukça orijinal bir karakterin yaşam tablosunu da sunmaktadır. Kendisi de ilginç hayat hikayesi ile incelenmeye değer bir isim olan Vasconcelos;  hayata dair öğrendiği pek çok şeyi kitaplarında yansıtmıştır.

Yeraltı Edebiyatı Kitapları

Yeraltı edebiyatı kitapları

Yeraltı edebiyatı kitapları; bu edebiyatın türünün değindiği konular üzerine oluşturulmuş kitap türleridir. Yeraltı edebiyatının temelleri 19. Ve 20. Yüzyılın başlarında atılmıştır. Yeraltı edebiyatının konuları içerisinde aykırı, eleştirisel, ahlaksız ve otorite tanımayan durumlar yer almaktadır. Bu nedenle yeraltı edebiyatı kitaplarında ağırlıklı olarak suçlar, transseksüellik, seks, alkol, uyuşturucu, küfür, çarpık ilişkiler, ensest, hayvansal dürtüler gibi konular bulunmaktadır.

1- Ölüm Pornosu

Yeraltı edebiyatı kitapları içerisinde farklı bir konuyu ele alan bu kitapta Porno kraliçesi Cassie’e anlatılmaktadır. Hayatını porno videoları çekerek kazanan bu kadın 600 erkekle seks yaparak bir rekor kırmak istemektedir. Kitap, bu rekor için seçilen 600 erkeğin ağzından çıkan cümlelerden kesintilere yer verilmektedir. Sıranın kendisine gelmesini bekleyen erkeklerin trajikomik hikayelerin anlatıldığı kitap, sürpriz bir sonla bitmesi sebebiyle okuyucuyu kendine hayran bırakabilmiştir. Chuck Palahniuk tarafından yazılan kitap günümüzde halen dikkat çekebilmektedir.

2- Ağır Roman

Metin Kaçan’ın mükemmel bir dramı konu aldığı Ağır Roman adlı eseri, Türk yeraltı edebiyatı kitapları içerisinde klasikleşmiş bir eserdir. Bu kitap varoş kesimde yaşan insanların yaşayışlarını, sosyo- kültürel yapıları ele alabilmektedir. Değerini kaybetmiş insanların yalnızlığını, ötekileştirilmesini, yozlaşmasının anlatıldığı kitap okuyucuyu bilinmeyenler konular üzerine aydınlatabilen başarılı bir eserdir.

3- Kinyas ve Kayra

Hakan Günday’ın en önemli eserlerinden biri olan bu kitap, Yeraltı edebiyatı kitapları kategorisinde de değerli bir eser olarak anılmaktadır. Pek çok okuyucu ve eleştirmenin hayran kaldığı kitap uyuşturucu konusu üzerine yazılmıştır. İki yakın arkadaş olarak bilinen Kinyas ve Kayra’nın Afrika’daki suçtan suça sürüklendikleri yaşantılarını anlatmaktadır. Kitapta konu olarak yalnızca uyuşturucu değil, hırsızlık, cinayet, içki, kumar, cinsellik gibi suç ve durumlara da fazlasıyla yer verilmiştir. Bol bol betimlemelerin yer aldığı bu kitapta yalın ve gerçekçi bir anlatım tarzı benimsenmiştir.

4- Görkemli Kaybedenler

Leonard Cohen tarafından kaleme alınan bu eser 20. Yüzyılın başların ortaya çıkmış, Kanada edebiyatı içerisinde bulunan bir kitaptır. İç monolog konuşmaları ile okuyucuyu bilgilendiren bu kitap yer yer dil oyunlarını da kullanmıştır. Yazar kitapta yaşantısından bahsettiği için kitabın, yarı biyografik olduğunu kabul edebilmekte mümkün olacaktır. Din ve toplumsal konuları anlatan bu kitapta Kızılderililerin yaşantıları ve bu yaşantının Kanada üzerindeki etkisi, Cizvitlerin dini ve bu konuda yaptıkları, Kanada’nın Hristiyanlık dinini kabul etmesi gibi konular bulunmaktadır.

5- Acı Düşler Bulvarı

Acı düşler bulvarı, Cumhur Orancı tarafından yazılmış ve 2012 yılında basılmış bir kitaptır. Polisiye bir kitap içeriğine sahip bu kitapta suç işleme konusu üzerine yaşanan olay örgüleri anlatılmıştır. Acı düşler Bulvarında bir travestinin ölümünden sonra yaşanan zincirleme olaylar, İstanbul ve New York arasında ortaya çıkan kirli işler, kurmaca hayatlar, miras yiyen kadınlar, tuhaf davranan dedektifler, uyuşturucu kaçakçıları ve mafya adamları gibi hikayelere yer verilmiştir. Bu kitap sayesinde okuyucuların ışıltılı görünen bir dünyanın arkasında yaşanan kirli olaylara tanık olabilmesi mümkün olabilecektir. Sürükleyici bir kitap içeriği olması sebebiyle pek çok okuyucu ve eleştirmen tarafından bir solukta okunabilmiştir.

6- Pis Moruğun Notları

Yeraltı edebiyatı kitapları kategorisinde yer alan Pis Moruğun notları, Charles Bukoswki tarafından kaleme alınmıştır. Fraklı konu içeriklerinin yer aldığı kitap türlerini okumayı seven okuyucular, bu kitap oldukça etkileyici bir seçim olacaktır. Bir şehrin en kötü olarak bilinen sokaklarına, hiç yaşanmak istenmeyecek hayatlara, toplumsal sorunlara, siyasi konulara, evliliklere değinen bu kitap okuyucuyu bambaşka noktalara sürükleyecektir. Farklı ve etkileyici bir anlatıma sahip bu yazar, yeraltı dünyasını mükemmel bir şekilde kaleme dökebilmeyi başarmıştır.

Yemek Kitapları

Yemek kitapları

Yemek kitapları; okuyucuya herhangi bir yemek ya da farklı bir besinin hazırlanmasında yardımcı olan ve bilgi veren kitap türleri arasında yer almaktadır. Yemek çeşitleri kültürümüzün en önemli öğelerinden bir tanesidir. Yemek kitaplarında yalnızca bir yemek kategorisi kullanılabileceği gibi birçok kategoride en çok sevilen yemek içeriklerinin de bulunması mümkün olabilmektedir. Yemeklerin tariflerini, yapım aşamalarını ve püf noktalarının öğrenilebilmesini sağlayacak bu kitaplar başarılı bir aşçı olma yolunda okuyucuya yardımcı olabilmektedir.

1- Ekşi Mayalı Ekmekler

Yemek kitapları kategorisinde ekşi mayalı ekmekler yapabilmenizi sağlayacak bu eser Hakan Doğan’a ait bir kitaptır. Ekşi maya içerisinde probiyotik bakteriler yer aldığı için bu maya ile yapılan ekmeklerle oldukça faydalıdır. Bu nedenle bu kitap ekşi maya kullanımının yaygınlaşarak, sağlıklı ekmek pişiriminin artmasını hedefleyebilmektedir. Herkesin evinde yapabileceği bu ekşi ekmekler için gerekli malzemeleri, yapım aşamasını ve püf noktalarını yazar bu kitap ile okuyucuya aktarmaktadır.

2- Refika’dan Hızlı Tarifler

Ünlü ve başarılı aşçılardan biri olarak bilinen Refika Birgül’ün yazmış olduğu bu kitap içerisinde hızlı tarifler yer almaktadır. Evde azalan yemek yapma alışkanlığının yeniden kazandırılabilmesini sağlayacak bu kitap içerisinde, 10 dakikada yapabileceğiniz birçok zahmetsiz tarif bulunmaktadır. Kitap içerisinde yalnızca yemek değil, hamur işleri, tatlılar gibi pek çok tarif seçeneği bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kitap içeriğinde yemeklerin lezzetlerinin artırılması için pek çok ipucuyu da içerisinde barındırmaktadır.

3- Hazır Alma Kendin Yap

Hülya Erol’un kaleme almış olduğu bu eserde tamamen ev yapımı olan doğal besinlerin hazırlanabilmesi konusunda bilgiler verilmektedir. Kitap içerisinde doğal yoğurt mayalamanın, salça hazırlayabilmenin, erişte kesebilmenin tüm detayları ve ipuçları yer alabilmektedir. Endüstriyel gıdaların vücuda verdiği zararlardan bahseden yazar, kitabında doğal ürünlerin faydalarını da sık sık vurgulamaktadır. Anneannenin miraslarını, mutfak sırlarını, eski yemek pişirim usullerini paylaşıldığı yemek kitapları arasında bulunmaktadır.

4- Oktay Usta’nın Mutfağından

Başarılı aşçılardan birisi olan Oktay Usta’nın yazmış olduğu bu eser, farklı kategorilerde yer alan yemeklerin tamamını bir araya getirebilmektedir. Herkesin evinde bulunan, düşük bütçeli ve zahmetsiz bir şekilde yapılabilecek lezzetli yemek tariflerinin bulunduğu bir kitaptır. Kitaplarda çorbalardan tatlılara kadar ayrı ayrı bölümlerin bulunması, yapacağınız yemeğin türüne göre seçimler yapabilmenizi kolaylaştıracaktır. Yemek kitapları arasında pratik, lezzetli ve kolay tarifleri bünyesinde barındıran bu kitap okuyucu tarafından oldukça beğenilmektedir.

5- Gönül Candaş’ın Mutfağından

Gönül Candaş’ın kaleme almış olduğu kitap, en çok satan Yemek kitapları arasında bulunmaktadır. Özellikle yemek konusunda kendini geliştirerek ustalaşmak isteyen okuyucuların tercih edebileceği bu kitapta ortalama 400 adet tarif bulunmaktadır. Tariflerin denenmiş olması, okuyucular içinde güven verici olabilmektedir. Hemen hemen her evde bulunması gereken bu kitapta çorbadan tatlıya bölüm bölüm ayrılarak oluşturulmuştur.

6- Kahve Topraktan Fincana

Cenk Girginol tarafından yazılmış olan bu kitap, yemek kitapları kategorisine aittir. Kahve tutkunlarının severek okuyabileceği bu kitapta, birbirinden farklı aromatik kahve tarifleri bulunmaktadır. Kahvenin topraktan fincana başarılı sürecini anlatan bu kitap okuyucuların ve eleştirmenlerin beğenisini kazanabilmiştir.

7- Adım Adım 62 Salata

Burak Aziz Sürük’ün yazmış olduğu bu kitap, salata severlerin beğenisini kazanabilecektir. Herkesçe kolaylıkla yapılabilecek salata çeşitlerini ve salata soslarını bulabileceğiniz 62 farklı tarif bulunmaktadır. Ton balıklı salatadan çoban salatasına kadar sayısız tarifin yer almış olduğu bu kitap, sağlıklı ve aparatif bir besin olan salatayı tüm okuyuculara sevdirebilecektir. Bunun yanı sıra, kitabın içeriğinde salata yaparken dikkat edilmesi gereken birkaç farklı ipucu da okuyucu ile paylaşılmıştır.

Türk Klasikleri Kitapları

Türk klasikleri kitapları

Türk klasikleri kitapları; Türk edebiyatı konu ve özellikleri kapsamında oluşturulmuş, yayımlandıktan uzun yıllar sonra bile ününe ün katabilmiş ve sesini tüm dünyaya duyurmayı başarabilmiş kitap türleri arasında yer almaktadır. Türk klasikleri işlediği konular, anlatım dili ve teması kapsamında okumaya ilgi duyan kişilerin kütüphanesinde bulunması gereken kitapların başında gelmektedir. Türk klasikleri yaklaşık 100-200 yıllık geçmişe sahip olup, toplamda 100 kitap içeriğine sahiptir.

1- Acımak

Türk klasikleri kitapları arasında artık baş yapıt niteliği kazanmış Acımak kitabının yazarı Reşat Nuri Güntekin’dir. Kitap konusu ve anlatımı ile kısa süre içerisinde bitirilebilecek sürükleyici bir romandır. Acımak küçük yaşta itilip kakılmaya maruz kalmış bir köy öğretmeninin gaddarlığını konu edinmiştir. Bu öğretmenin babasının ölümü ile hayatı tamamen değişecektir. Öğretmenin babasının günlüğünü okuması ile birlikte bilmediği gerçekleri öğrenmesi ve yaşadığı hüznün anlatıldığı bu roman, birçok okuyucuyu da derinden etkileyebilmiştir.

2- Yaban

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun yazmış olduğu bu başarılı eser, kendi döneminde yaşanan olayların tüm çıplaklığı okuyucuya anlatabilmektedir. Kitabın baş karakteri olarak bilinen Ahmet Celal tanınmış bir paşanın oğludur. Bu kişi 1. Dünya savaşında savaşırken kolunu kaybetmiş ve bunun üzerinde yarattığı psikolojik bunalımdan bir türlü kurtulamayacaktır. Bulunduğu bölgenin kuşatılması üzerine Porsuk çayı kıyısında yaşamaya başlayan bu karakterin, başından geçen tüm olaylar kitabın konusunun tamamını oluşturmaktadır. Psikolojik bir roman olarak da değerlendirilebilecek Yaban, okuyucuların ve eleştirmelerin beğenisini kazanabilmiştir.

3- Sinekli Bakkal

Türk klasikleri kitapları arasında önemli bir eser olan Sinekli Bakkal Halide Edip Adıvar’a ait bir kitaptır. Kitap 1. Abdulhamid Döneminde Osmanlı Devleti’nin batı ve doğu çekişmelerini konu almaktadır. Bu çekişmelere eleştirisel bir şekilde yaklaşan yazar, Doğu- batı sentezinin olması gerekliliğini savunmaktadır. Osmanlı Döneminin tüm toplumsal, siyasi ve kültürel özelliklerinin konu edildiği bu kitap okuyucuların severek okuduğu kitaplar arasına girmiştir. Bunun yanı sıra kitap yalnızca Türkiye’de değil dünyada da ses getirerek birçok dile çevirisi yapılmıştır.

4- Eylül

Mehmet Rauf’un en popüler romanlarından birisi olan bu eser, Türk edebiyatı içerisinde bir dönemeç niteliğindedir. Roman türünün giderek şekillendiği bu dönemde ortaya çıkan bu kitap, birçok yazar tarafından konusu ve anlatımı ile örnek alınmıştır. Psikolojik roman olma özelliğini de elinde bulunduran bu eserde, kahramanların iç dünyası ve yaşamış oldukları psikoloji ele alınmıştır. Kitapta aşk, sevgi, sadakat, evlilik, kadın-erkek ilişkileri gibi kavramlara ağırlık verilmiştir. Türk klasikleri kitapları arasında unutulmaya direnç gösteren Eylül, günümüzde halen oldukça popülerdir.

5- Sergüzeşt

Samipaşazade Sezai’nin en bilinen eseri Sergüzeşt, Dilber adındaki bir genç kızın yaşadıklarını anlatmaktadır. Kafkasya’nın bir köyünde esir düşerek İstanbul’a getirilen 9 yaşındaki Dilber, memur Mustafa efendiye satılmıştır. Dilber sayısız eve satılarak hep itilip, kakılan ve satıldığı ailelerin tamamının hizmetçiliğini yapmıştır. Kitap Dilber’in en son geldiği Asaf Paşa’nın konağında yaşadığı dolu dizgin aşkından koparılışını anlatmaktadır. Aşk, hüzün, acı ve ölüm duygusunun derin bir şekilde işlendiği bu kitap okuyucudan tam not alabilmiştir.

6- İntibah

Namık Kemal’in en önemli eserlerinden birisi olan İntibah, Türk klasikleri kitapları kategorisinde yer almaktadır. Kitap Osmanlının sosyal yaşamını anlatılırken, Çamlıca ve mesire bölgelerinde yaşanan olaylarını konu edinmektedir. Ali bey iyi bir eğitim ve terbiyle yetişmiş, oldukça nazik bir ailede büyümüş bir kişidir. Mehpeyker adındaki bir kadınla tanışmasından sonra hayatı bütünüyle değişecektir. İntibah bir genç adamın maddi ve manevi açıdan yaşadığı yıkımı okuyucuya aktarmaktadır. Etkileyici anlatımı ve duyguları okuyucuya geçirebilen yönü ile eleştirmenler tarafından da tam not alabilmiştir.