Benim Adım Kırmızı Kitap Özeti

Benim Adım Kırmızı romanı, 1988 yılında Türk yazar Orhan Pamuk tarafından yayınlanan bir romandır. Orhan Pamuk bu romanını anlatırken her zaman “En renkli ve iyimser romanım” der. 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü ülkemize kazandıran ilk yazar Orhan Pamuk ‘un bu romanı dünyada en çok satılan romanı olmakla bilinir. Yazarın bu romanı, günümüz modern edebiyatının dünyada en çok okunan kitabı unvanını almıştır. Bununla beraber yazarın bu romanı, dünyanın en prestijli roman ödülleri arasında gösterilen Uluslararası IMPAC Dublin ödülünü almıştır. Aynı zamanda roman birçok dile çevrilerek yazarın en çok hayran duyulan kitabı olmuştur. Bu diller arasında İtalyanca ve Fransızca başta gelmektedir. Çevirileri yapıldıktan sonra Fransa ve İtalya’da yılın kitabı olarak gösterilmiştir. Orhan Pamuk’un bu romanı Nobel Ödülünü aldıktan sonra çok fazla tartışmalara ve eleştirilere maruz kalmıştır. Orhan Pamuk’un özellikle Ermeniler hakkındaki düşüncelerinden dolayı, ödül alabilmek için kendi ülkesinin karalamakla suçlanmıştır.

Kitabın Konusu

Benim Adım Kırmızı romanı İstanbul şehrinde karlı ve dokuz kış günü 1591 yılında III.Murad döneminde geçmektedir. Şeküre, oldukça güzel alımlı bir kadındır. Kocası dört yıl önce savaşa gitmiş ve savaştan dönmemiştir.  İki oğlu vardır ve sürekli birbirleri ile çatışmaktadır. Kocası savaştan dönmediği için kendine yeni bir eş veya sevgili aramaya başlamaktadır. Bu sıralarda Şeküre’nin babası eve sürekli saray nakkaşlarını çağırır. Şeküre de gizlice bu nakkaşları izlemektedir. Babasının eve getirdiği bu usta nakkaşlar, Şeküre’nin babasının gözetiminde Osmanlı padişahının herkesten gizli yaptırttığı kitabı için Frenk tesiri gösterebilecek ve oldukça tehlikeli resimler çizmektedirler. Bu usta nakkaşlardan biri öldürülür ve devreye Şeküre’nin teyzesinin oğlu ve aynı zamanda Şeküre‘ye âşık olan Kara girer. İstanbul şehrinde bir öğütçü etrafında toplanan ve tekkelere karşı olanların baskıları, korku hüküm sürmektedir. Tüm bunların yanı sıra nakkaşlar ve hattatlar gece saatlerinde bir kahvehanede toplanır, onlara da sivri bir dile sahip olan meddah katılır ve anlattığı hikâyeleri dinleyerek eğlenirler. Romanın en büyük özelliklerinden birisi herkes kendi diliyle konuşturulmuştur. Ölüler ve eşyaların dillendirildiği, aşk, ölüm, evlilik, sanat ve mutluluk hakkında yazılmış bu roman, eski ve unutulmuş resim sanatının güzelliklerine bir ağıttır.  Yazar bu romanında anlattığı olaylar üzerinden insanın hayatta karşılaşabileceği her türlü zorluk ve olumsuzluklara karşı, hayatta kendine daha fazla güvenerek ayakları yere sağlam basması gerektiğini vurgulamıştır. Aynı zamanda insanın yaşama sevinci ve ümidini kaybetmemesi gerektiğini anlatmıştır.

Kitabın Karakter İncelemesi

Şeküre: Romanın ana karakteridir. İki çocuk sahibidir ve kocası savaşa gitmiştir fakat dört yıl boyunca dönmemiştir. Yıllar geçse dahi gençlik aşkını tekrar sevmiştir ancak bunun yanı sıra kocasının kardeşi olan Hasan’a âşıktır.

Kara: Gözü kara bir karakterdir. Genç yaşlarında yaşadığı zorluklara rağmen yaşamış olduğu çevreye yeniden dönmüştür. Kara, Şeküre’nin ilk sevdiği kişidir fakat yeğeni olmaktadır.

Hasan: Şeküre’nin kocasının öz kardeşidir. Kardeşi savaşa gidip dönmedikten sonra Şeküre’ye âşık olmaya başlamıştır. Fakat Hasan bu yaptığını doğru olup olmadığı hakkında düşünen ve sorgulayan kişidir.

Kitabın Özeti

Olaylar 1591 yılında Osmanlı padişahı III.Murad döneminde geçmektedir. Şeküre karakterimiz oldukça güzel ve alımlı bir kadındır. İki çocuğa sahiptir ve isimleri Orhan ve Şevket’dir. Kocası savaşa gitmiştir fakat dönmemiştir. Şeküre babası enişte efendi ve iki çocuğu ile beraber yaşamaktadır. Yaşadığı zorluklar ve olaylara rağmen Şeküre’nin kuzeni Kara eski yaşadığı yere geri döner. Eskiden aralarında 12 yaş fark olduğu halde Kara ve Şeküre birbirlerine çok âşık olurlar, Kara bu durumu aile büyüklerine açıklar ve evden kovulur. Uzun yıllar geçtikten sonra geri döner dönmez Şeküre’yi elde etmek için yollar arar. Şeküre kocasının dönüşünü beklerken, çocukluk sevdası Kara’yı ve kocasının kardeşi olan Hasan’ı sever.

Enişte bey, padişah III.Murad için çalışmaktadır. III.Murad, enişte beyi çağırarak ondan herkesten gizli bir şekilde bir kitap yapmasını emreder. Enişte bey bu göreve hemen başlar ve evine dönemin en ünlü nakkaşları olan kelebek, leylak, zarif ve zeytini hazırladığı kitabın nakkaşlarını yapması için çağırır. O zamanlarda eve gelen nakkaşları Şeküre gizlice izlemektedir. Usta nakkaşlar enişte beyin gözetimi altında padişahın istediği kitap için Frenk tesiri yaratacak gizli resimler yapar. Bu olaylar sürerken o dönemde yaşayan Erzurumlu hoca efendi olarak tanınan kişi ve yandaşları dine ve geleneklere aykırı bir durumlar olduğunu fark eder. Aynı zamanda hattatlar ve nakkaşlar her gece kahvehanede toplanırlar yanlarında sivri dilli bir meddah bulunur. Bu meddah resimler aracıyla Erzurumlu hoca efendini karşı olduğu çok gülünç hikâyeler anlatarak onları eğlendirir. Nakkaşlardan biri olan Zarif Efendi, Erzurumlu Hoca efendi yanlısı biridir ve bir gün yaptıkları resmin tamamını görür ve bunun karşıt bir şey olduğunu anlar. Yolda giderken diğer nakkaşlardan birini görür ve durumu ona anlatır. Nakkaş da Zarif Efendiyi gizlice öldürür. Fakat katili bulamazlar.

Bir zaman sonra Zarif Efendi’yi öldüren nakkaşlardan biri Enişte beyin yanına gelir ve ondan resmin son halini göstermesini ister. Enişte bey göstermediği için sinirlenir ve onu öldürür. Şeküre babası öldükten sonra iki oğlu ile beraber Kara ile yaşamaya başlar ve evlenirler. Babasını öldürenin Kara olduğunu düşünür ve onu her gün öldürmek ister fakat bunu yapamaz. Kara  da suçlu olmadığını her gün söyler fakat onu inandıramaz. Bu yüzden günlerini katili bulmaya adar.

Bu olaylar yaşanırken Şeküre’nin kocasının kardeşi Hasan da Şeküre’i eve döndürmeye çalışmaktadır fakat başaramamaktadır. Bir akşam yolda giderken Zarif Efendiyi ve Enişte beyi öldüren katille elinde kendi hançeri ile yakalar. Şeküre’ye olan sinirinden hançerle katili orada öldürür. Hasan İstanbul’dan kaçar.

Bu olaylar yaşanırken bir yandan da Osmanlı sarayının baş nakkaş üstadı kör olur ve bir zaman sonra ölür. Yeni baş üstat Leylak olur. Enişte bey öldükten sonra padişahın istediği kitabın yapımı da durur. Kitap bitirilemez.

Orhan PAMUK Hayatı

1952 yılında İstanbul’da doğan Orhan Pamuk. Eğitim hayatına Robert Kolejini bitirerek başlamıştır. Bir zaman İstanbul Teknik Üniversitesi ‘ne devam edip daha sonra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu’na girerek mezun olmuştur. Çocukluk yıllarında ressam olmayı hayal etmiş ve 1974 yılından başlayarak her zaman düzenli ve tertipli bir şekilde yazı yazmaya başlamıştır. 1979 yılında Orhan PAMUK Mehmet Eroğlu ile ortaklaşa Karanlık ve Işık adlı romanını kaleme almış oldu. Roman yarışmasında aldığı birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu arasında paylaştı. Bu kitap sadece bir ödülle yetinmeyerek Cevdet Bey ve Oğulları ismi altında yayınlanarak Roman Armağanı ödülünü kazanmış oldu. Sessiz Ev adlı ikinci kitabı eseri 1983 yılında yayınlandı. Yazmış olduğu bu müthiş eserde okuyucuları tarafından çok sevildi ve Mandaralı Roman ödülünü aldı. Daha sonra başarısı Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat ve Benim Adım Kırmızı eserlerinde devam ettirdi.

Kitabın Yurt Dışında Kazandığı Ödüller

Kitap yurt dışında da kendi dalında ödüller kazandırmaya devam etti. 2002 senesinde Fransa’da düzenlenen törende Prix du meilleur livre ertanger ödülüne layık görüldü. Aynı tarihler de İtalya’da Premio Grinzane Cavour ödülünü de almıştır. Bir sonraki yılda İrlanda’nın en ünlü ve prestijli ödülü olan International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü almıştır. Tüm bu ödüllerin yanı sıra Çin’de en iyi roman olarak seçildi. 60’ı aşkın dile çevrilmiş ve en çok okunan kitaplardan biri olmuştur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir