Küçük Prens Kitap Özeti

Küçük Prens

Yediden yetmişe herkesin okuyabileceği, inanılmaz güzel bir roman olan Küçük Prens, Antoine de Sint-Exupery tarafından 1943 senesinde yazılmıştır. Dünyada pek çok dillere çevrilen bu kitap, üzerinden yıllar geçse de yine dünyanın her yerinde büyük rağbet görmektedir. Aldığı pek çok ödülün yanı sıra, Fransa da en iyi kitap ödülüne layık olan Küçük Prens kitabını okumak için daha fazla geç kalmayın! Kitap temelde çocuk gözünden, büyüklerin farkında olmadan yaptıkları hataları şiirsel bir dil ile anlatır ve kitabın içerisinde pek çok çizime rastlayabilirsiniz. Tüm dünyaya ses getiren Küçük Prens eseri, sanatın başka dallarına da taşınarak 2015 senesinde Fransa’da animasyon filmi olarak canlandırıldı. Bu haliyle de eser ödüller almayı başarabildi. Film ülkemizde de yakın bir tarihte vizyona girdi ve izlenme rekorları kırabilmeyi elde etmişti. Dilerseniz bu değerli eserin detaylarına bakalım.

Kitabın Konusu

Her yaştan insanın mutlaka duyduğu ve konusunu hep merak ettiği Küçük Prens kitabının konusu çocuklar için okutulan ve çocuk üzerine yazılmış bir roman olsa da aslında daha çok büyüklerin okuması gereken bir kitaptır. Sebebi ise kitapta yazar kendi hayatından kesitler vererek, çocuklarında bir birey olduğunu unutmamak, büyükleri olarak onlara karşı yanlış tutumlar sergilememek gerektiğini vurgulamıştır. Kitabın ana karakteri yazarın kendisi olmakla beraber bir pilottur, uçağının bozulması üzerine bir çöle iner ve çölde başka bir dünyanın varlığı olan birisi ile tanışır, Küçük Prens’tir bu kişi.

Kitabın Özeti

Kendi başından geçen bir olayı eserinde anlatmış olan yazar, eserde bir pilottur. Afrika üzerinde uçuş yaptığı bir gün ne yazık ki uçağının motoru bozulur ve aşağı inmek zorunda kalır. Çevresinde yardım edebileceği kimse de yoktur ve çölün ortasında bir başına kalıverir. Sabaha karşı uyukladığı esnada tuhaf ince bir ses duyar ve karşısında gördüğüne inanamaz. Küçük bir prens gören pilot, şaşkınlık içerisinde onu izlemeye devam eder. Küçük prens ise yaşadığı gezegenden son derece sıkılmış olan ve daima diğer gezegenleri gezen bir karakterdir. Yine farklı bir gezegende gezdiği anda pilot ile karşılaşır. Küçük Prens’in geldiği gezegende biri sönmüş ötekisi hala lavlar püskürten yanardağlar vardı, bununla beraber inanılmaz güzelliğe sahip bir çiçek bulunuyordu bu gezegende. Pilot çocukken resim çizmeyi çok seviyordu fakat büyükleri buna izin vermiyor ve güzel resim çizeceğine inanmadıklarını söylüyordu. Küçük prens, pilottan bir koyun çizmesini diledi ve pilot uyanarak kendisine geldi. Gördükleri karşısında epey şaşkın bir vaziyette benim resim çizmeye yeteneğim yok, küçükken büyüklerim öyle söylerdir der. Küçük prens bunun önemsiz olduğunu söyleyerek, tekrar aynı soruyu yöneltir ve bir koyun çizmesini ister. Pilot bu isteği üzerine küçükken çizmiş olduğu boğa yılanını tekrar çizer ve boğa yılanını en son altı yaşındayken çizdiğini ve büyüklerinin bu resmi hiç güzel çizmediğini adeta bir şapkaya benzettiklerini dile getirir. Bu kötü yorumlardan sonra bu yaşına kadar resim çizmeyi bırakan pilot, büyüklerinin sözünü dinleyerek matematik, tarih, dilbilgisi çalışmaya yönelmiş ve resim çizme isteğini zamanla kaybetmiştir. Ardından küçük prens, pilotun çizdiği resme bakarak ben boğa yılanı içine çizmiş olduğun fili değil, koyun çizmeni istiyorum demiş. Bunun üzerine Küçük Prens’in çizdiği resmi anlamış olması ile epey şaşkınlık yaşayan pilot, prensin isteğini yerine getirerek bir koyun çizer. Küçük Prens, pilotun çizmiş olduğu koyun resmini beğenmez ve yenisini çizmesini ister. Pilot bunun üzerine yalnızca bir kutu çizer ve Küçük Prens’e koyunun bu kutu içerisinde olduğunu söyler, Prens bu defa çok beğenir. Yaşanan bu olay üzerine ikili bir biri ile daha sağlam ilişki kurarak birbirini daha yakından tanımaya başlarlar. Pilot, farklı gezegenden gelmiş olan bu sevimli Küçük Prens’i keşfetmeye, sırrını çözmeye çalışır. Küçük Prens, gelmiş olduğu gezegeni, pilota anlatmaya başlar. Bununla beraber gezdiği, gördüğü yerleri, tanıdığı insanları, bu insanların mesleklerini, huylarını tüm bilip gördüklerini pilot dostuna anlatır. Romanda bahsi geçen kraldan, kaşiften, kırmızı suratlı adamdan hepsinden bahseder pilota. Küçük prens dünyaya daha önceden de geldiğini anlatır pilota, bununla beraber başından geçen olayları, edindiği tecrübeleri, hayat hakkındaki fikirlerini ve daha pek çok şeyi anlatır kısa zamanda edindiği dostuna. Tüm bu yaşananlardan sonra ayrılma vakti gelir çatar. Küçük prens ait olduğu gezegene, pilot ise evine dönmek zorundadır artık. Yaşanan tüm bu olayları pilot hiç kimseye anlatmaz ve üzerinden 5 sene geçtikten sonra başından geçenleri ve çok sevdiği dostunu unutmamak için her şeyi yazar.

Kitabın Karakterleri

Küçük Prens: Romanın başkahramanı, gezegenleri dolaşan kişi.

Pilot (yazar): Arıza yapan uçağı sayesinde çöle iner ve Küçük Prens ile tanışır. Küçük yaşlarda iken resim çizmesine izin verilmeyen, sonraları yaptığı çizimler ile herkesin beğenisini kazanan karakter.

Kral: Her şeye hükmedebileceğini sanan ve gezegende yalnız yaşam sürdüren karakter.

Kendini Beğenmiş Adam: Tam bir kendini beğenmiş karakter olarak karşımıza çıkmakta, Küçük Prens her zamanki gibi gezegenleri gezinirken, bu adam ile tanışmıştır.

Sarhoş: Yaşadığı bir utancı unutmak adına daima alkol alan ve diğerleri ile aynı gezegeni paylaşan kişi.

İş Adamı: Daima hesap-kitap yapan, işinin başından hiç ayrılmayan kişidir.

Bekçi: Gezegendeki var olan fenerlerin yanıp sönmesini sağlayan kişidir.

Kaşif: Kaşiflerin sağladıkları bilgileri, masa başında oturarak not alan kişidir. Genel olarak coğrafi olayların değerlendirmelerini yapan şahıstır.

Satıcı: Susuzluk önleyici ilaçlar satarak, kişilerin zaman kazanmalarını sağlayan şahıstır.

Demiryolu Makasçısı: İnsanların kullandıkları trenleri yönlendiren kahramandır.

Diğer Canlılar: Romanda bahsi geçen yıla, çiçek, tilki gibi diğer varlıkların tümüdür.

Kitabın Ana Düşüncesi

Çocukların da bir birey olduğunu unutmamak gerekir, onların hayata bakış açılarını, duyarlılıklarını dikkate alarak onları daima dinlemeli ve onlarla ilgili hatalar yapmamalıyız. Onlara hak ettikleri değeri vermemiz kendilerini daha iyi ifade edebilmelerini sağlar.

Kitabın Romanı Hakkında Bilgi

Küçük Prens eserinin yazarı Antoine de Saint-Exupery 1900 senesinde Fransa’da dünyaya gelmiştir. 2. Dünya Savaşı esnasında ülkesi için hizmet veren bu ünlü yazar, pilotluk yapıyordu. Küçük Prens eserini de kendi başından geçen bir olayı, yine kendini canlandırarak kaleme almıştır. Tüm dünya çapında ses getirmiş ve pek çok dile çevrilmiş olan eserinde kendi hayatından kesitlere yer vermiş ve daha önceden Sahra Çölü’nde yaşamış olduğu olaylardan da esinlenerek eserine renk katmıştır. Eserini kaleme almadan çok uzun zaman önce uçuş yaptığı bir esnada uçağı çöle düşen yazar, günlerce açlık ve susuzluk yaşadı. Ona yardım edecek kimse yoktu etrafında ne yazık ki. Düştüğü uçaktan yara almadan kurtulan yazar, üç dört gün sonra mahsur kaldığı yerden bir Bedevi tarafından kurtarıldı ve yaşadıklarını da kaleme alarak Küçük Prens adlı eseri yazdı. Küçük Prens kitabı yediden yetmişe herkesin okuyabileceği bir kitap olmakla beraber dünyanın her yerinde hala büyük rağbet görmektedir. Antoine de Saint-Exupery ‘in eserleri şunlardır:

  • Küçük Prens
  • Bebekler İçin Küçük Prens
  • İnsanların Dünyası
  • Gece Uçuşu

Kuyucaklı Yusuf Kitap Özeti

Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin Ali bu romanı 1937 yılında ortaya çıkarmıştır. Bu kitap Türk edebiyatında büyük ses getirmiş, geniş okurlar tarafından oldukça beğenilmiştir. 1937 senesinde yayınlanan bu kitap hala daha çok sevilmektedir ve birçok kişinin ilgisini çekmektedir, geniş kesim tarafından okunmaktadır. Kuyucaklı Yusuf romanı Türk edebiyatında Rousseau adlı felsefecinin doğaya dönüş ve isyan görüşünden kaynaklanan bir başkaldırı, itiraz ve tepkinin ana temasını işleyen ilk yapıttır. Bu eser Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar isimli yapıtının da başlangıcı olmuştur denilebilir. Sabahattin Ali’nin batılılaşma ekseni dışına taşması onun Yaşar Kemal ve Kemal Tahir’e öncü olmasına da sebep olmuştur. Bu romanda da kasaba hayatı göze çarpmaktadır ve batılılaşmanın ötesine geçilmiş köy hayatına yönelinmiştir. Bu kitap ve Sabahattin Ali Anadolu’daki düzen ve işleyişe, sınıf ayrımına, köylünün yaşadığı sıkıntılara getirilen eleştirinin önderi olarak kabul edilebilir. O dönemde Batılılaşma eğiliminin getirdiği sıkıntılar oldukça fazlaydı yazar da bunu eleştirel bir gözle kaleme almış ve değerlendirmelerine eklemiştir.

KİTABIN KONUSU

Kitap konusu bakımından o dönemde pek görüşmeyen kasaba hayatını içermiştir. Türkiye sınırları içerisinde o zamana değin pek rastlanmamış, insanların yaşadığı problemleri ve çektiği zorlukları, sıkıntıları sade ve açık bir dille anlatmaktadır. O zamana dek daha önce bahsedilmemiş problemler bu romanda kendini bulmuştur ve dile getirilerek okuyucuya aktarılmıştır. Üzerine gidilmiş, sömürülmeye çalışılmış, emeklerine değer görülmemiş, küçümsenmiş ve yok sayılmış köylünün sıkıntıları ve toplumun eksik ve giderilmesi gereken, boş bırakılan ve olumlu doldurulmayan yönleri o zamanları yaşayan ve gözlemleyen, onlardan biri halinde yaşayan insan tarafından aktarılmıştır.

KARAKTERLER

Muazzez: Kuyucaklı Yusuf adlı kişinin eşidir, ayrıca kaymakam beyin de kızıdır. Saf ve temiz, dışa dönük olmayan, kendiyle kalan ve samimi bir insandır.

Yusuf: Yoksul ve köylü bir toplumdan gelen çocuktur. Çok ufak yaşta iken ailesi ölmüştür ve onları kaybetmek zorunda kalmıştır. İnsanlara karşı güven problemi olan ve herkese çabuk kanmayan, yumuşak değil sert görünümlü, babayiğit ve cesaretli, cesur kişilikli bir kahramandır. Ayrıca diğer kahraman olan Muazzez’e ilgi duyduğu ve ona aşık olduğu aşikardır.

Kaymakam: Muazzez adlı kızın babası olur. Sevgi dolu, dürüst, cana yakın, sevecenliğiyle dikkat çeken, ailesine bağlı olan, iyi kalpli ve herkesi kucaklayan, şefkat gösteren bir kişidir.

Şahende Hanım: Kötülükleriyle bilinen bir kahramandır. Kötülüğün adeta sembolüdür. Kaymakamın eşi olmaktadır. Kalbinde kötülük taşıyan, herkese nefretle bakan, ahlak yoksunu, öfke ve kin ile dolup taşan bir hanımdır.

Şakir: Kötü kişiliği ve kin dolu kalbiyle tanınır. Ona külhanbeyi de derler herkes tarafından görüntüsü odur. Her istediğini yaptırmaya çalışan bir zorbadır. Hep onun dediği olsun ister ve emir vermeyi, zorbalık yapmayı sever. Ahlaksızlığıyla ve kabadayılığıyla tanınır ve bilinir.

KİTABIN ÖZETİ

Yusuf, Kuyucak’ta doğup büyümüştür. Günlerden bir gün, yaşadıkları köyü haydutlar sarmış ve onun tüm ailesini katledip ölmelerine sebep olmuştur. Ailesi öldüğünde Yusuf daha çok küçüktür ve bu durum onu çok sarsmıştır. Ailesi ölen, kimsesi kalmayan Yusuf öylece kalakalmıştır çünkü daha çocuk yaştadır ve bu durum onun için ağır bir travmadır. Onun bu haline çok üzülen ve adeta yüreği parçalanan, güzel yüreği ve merhametiyle tanınan, insanlara yardım eli uzatan ve onları kucaklayan kaymakam Yusuf’un bu haline çok ama çok üzülmüştür ve onu evlat edinmiştir. Yusuf’a herkes kuyucaklı Yusuf demektedir çünkü o Kuyucak’ta doğmuştur. Kaymakam, Yusuf’a babası gibi davranmakta ve onun yanında olmaktadır, babalık vazifesini yerine getirmekten çekinmemektedir çünkü onu evlat edinmiştir. Kaymakamım bir de Muazzez adında Yusuf’tan biraz daha ufak bir kız evladı vardır. Muazzez ve Yusuf adeta kardeş gibi yaşamışlar ve yetişmişlerdir. Hatta ikisi aynı okulda eğitim görmeye bile başlar. Yusuf’un zekiliği ve keskin zihni oldukça fazladır. Daha çok ufak yaştayken yaşadığı zorluklar, aile bireylerinin ölümü onu derinden sarsmış olacak ki insanlara karşı güvensiz ve katı davranmakta, insanlara karşı mesafe kurmakta, acıma duygusunu kaybetmiş gibi davranma ve oldukça sert karşılık vermektedir. Bu sebeple okul hayatı olumsuz ilerler ve ne yazık ki okul okumaz. Bunların yanında, kaymakam beyin karısı Şahende Hanım Yusuf’u sevmemekte, ona kötü üvey anne gibi davranmakta, ondan nefret etmekte ve onu istememekte, fırsat kollayıp ona işkence etmekte, onu ezmeye çalışmaktadır.

Şahende son derece acımasız ve kötü kalplidir, Yusuf’a çok ağır şeyler yaşatır. Onu hiç sevmez ve onu hiçbir zaman kabul etmemekte ısrarcıdır. Yusuf yaşadığı bu olumsuzluklar, kendisine kötü davranılmadı, kendisine eziyet edilmesi, çok hırpalanması ve zarar görmesinden ötürü adeta Yusuf bir büyük insan, yetişkin bir birey gibi davranır. Bu ruh durumu onun büyümesine, yaşından bağımsız bir karaktere ve davranışlara bürünmesine yol açar. O artık olgun bir adam gibi hayatına devam eder. Yusuf zaman geçtikçe büyür ve Kaymakamın kızı Muazzeze’e yavaştan sevgi beslemeye başlar. Ona gitgide aşık olur. Muazzez onun için çok önemli ve özel bir insan haline gelir. Ona karşı çok özenli ve dikkatlidir. Onunla çok ilgilenir. Onu tüm olumsuzluklardan korumaya çalışır. Onun hiçbir kötülüğe uğramaması için çabalar. Onun hep kötülüklerden uzak kalması için ona göz kulak olur. Şahende Hanıma karşı tavrı belli olan Yusuf, ona karşı hep temkinli yaklaşır çünkü onun Muazzez’e zarar verebileceğini, onun Muazzez’e kötülüğü olabileceğini düşünür. Günlerden bir gün Muazzez ve Yusuf beraber bayram alanına varırlar. Külhanbeyi adlı kabadayı, dengesiz, kaba, terbiye almamış, ahlaksız ve herkesçe hovarda olarak bilinen Şakir, Muazzez’e bir laf atmış, ona sulanmış ve büyük terbiyesizlik yapmıştır.

Buna dayanamayan ve çok ağırına giden Yusuf Şakir’i epey benzetir ve tam orada onu döver. Yusuf’a karşı büyük nefret ve öfke duyan, ona kin beslemeye çalışan külhanbeyi Şakir, Yusuf’un bu yaptığını hiç ama hiç unutmaz. Hali vakti oldukça yerinde, maddi durumu sağlam olan Muazzez’i kazanmak için çok çabalamaya başlar. O zamana kadar herkese karşı her istediğini yaptırmaya alışan Şakir bu konuda da ısrarcı olmakta kararlıdır çünkü isteklerinin yerine gelmesine alışkın olan bir tiptir. Bir sistem kurar ve derin düşüncelere dalar. Planı oldukça haince ve pişkincedir. Bir şekilde Muazzez’in babasını borca soktuğu yetmezmiş gibi borcuna karşılık Muazzezin kendisine verilmesini talep eder. Kaymakamın Muazzezi ona vermekten başka çaresi yoktur ki bu teklife evet demek zorunda kalmıştır. Bu haber Yusuf’un kulağına gelmiştir. Bakkalın yolunu tutan Yusuf, bu borcu bakkaldan talep eder ve kaymakamın külhanbeyine yaptığı bu borcu Şakir’e öder. Muazzez bu kez de borç veren bakkal ile evlilik kurmak zorundadır.  Şakir hala Muazzezi istemektedir bu sebeple düğünün olduğu gün kaza olduğuna inandırarak bakkalcıyı öldürür. Ceza almaz çünkü onun gücünü herkes bilir. Muazzez’in aile bireylerine baskı yapan ve onları zorlayan külhanbeyi Şakir, şantaj ve ısrar aracılığı ile Muazzezi kendisine vermelerini tekrar söyler.

Yusuf hala Muazzez’e çok aşıktır ve ona karşı beslediği sevgi hala hala devam etmektedir. Yoksul oluşu onu çok üzmekte ve bu durum yüzünden Muazzez’e açılamaz. Şahende Hanım’ın onu sevmemesi de Muazzez’e karşı sevgisini dile getirememesinin diğer sebebidir. Aşkını söyleyemese de Muazzezi her zaman korumaya devam eder ve onu yaşayabileceği tüm kötülüklerden sakınmaya çalışır. Fakat günlerden bir gün Muazzez de Yusuf’a olan aşkını ona itiraf eder. Yusuf bu duruma o kadar şaşırmıştır ki hiç beklemediği şey gerçekleşmiştir. Bu durum Yusuf’un hep hayalidir ve hiç ummadığı bir anda hayaline kavuşur Muazzez onu çok sevdiğini ona söylemiştir. Şahende Hanım onların birbirlerine olan aşkını öğrenmiştir ve duruma el atmıştı. Muazzez’in Yusuf ile evlenmesini hiç istemez ve onların ilişkisine karşı çıkar. Yusuf hem fakirdir hem de kendisi Yusuf’u sevmemektedir. Muazzez’i zengin olan külhanbeyi Şakir ile evlenmesi için zorlar, ikisin buluşturmaya çalışır ve bunun için baskı yapar. Bu duruma daha fazla dayanamayan Yusuf ile Muazzez bir gün kaçmaya karar verir ve bir köye kaçarlar. Orada da nikah kıyar ve evlenirler.

Bu durumu öğrenen Şahende Hanım, buna katlanamaz. Öfkeden adeta deliye dönmüştür. Onlardan intikam almak için yanıp tutuşmaktadır, içindeki kin daha da artmıştır. İntikam isteği her yerini kaplamış, kalbi taşlaşmıştır. Kaymakam bey ise bu durumdan oldukça hoşnuttur. İkisi de elinde büyümüştür. Ailesini kaybettikten sonra evlat edindiği Yusuf’un kızıyla evlenmesine çok sevinir. Hatta onlara yardım etmeye başlar. Yusuf onun damadıdır artık. Onun Muazzez’e çok iyi davranacağından ve onun üzerine düşeceğinden şüphesi yoktur. Kaymakam herkese yardımı dokunduğu gibi onları da es geçmemiştir. Damadı Yusuf’a iş verir onların hayatının düzene girmesini ve ev kurmalarına olanak sağlar. Fakat ne yazık ki kaymakam bir gün hayatını kaybeder. Kalp krizi yaşamış ve bu onun ölümüne sebep olmuştur. Bu durum en çok da Yusuf ve Muazzezi üzmüştür. Her şey düzelmiş derken kaymakamın ölümü onların evliliği üzerine karabasan gibi çökmüştür.  İkisi de çok mutlu bir hayat sürdürmeye başlamışken, beraberlikleri, mutlulukları onlarla iken bu olay onları epey zorlamıştır çünkü Şahende Hanım ve Şakir için kötülük yapma fırsatı doğmuştur. İçlerinde büyüttükleri kin ve nefreti dışa vurmaya, intikam almaya başlarlar. Kalplerinde taşıdıkları intikam isteği Yusuf ve Muazzezin evliliklerinin üstünde adeta bir gölge gibi yer almıştır. Yusuf’un gezici köy tahsildarı olmaya çabalarlar ve bunu başarırlar. Yusuf artık gezici köy tahsildarlığına verilmiştir. Kaymakam öldükten sonra yerine geçen yeni kaymakam da Şakir ve Şahende Hanımın kuklası olmaya devam eder. Eşi öldükten sonra evini alkol ve yoğun eğlence ortamına çeviren Şahende Hanımın kızına duyduğu öfke geçmez ve ondan intikam almak için onu fuhuş yapmasına zorlar. Bu olay her yerde bahsedilmeye başlar ve kısa sürede Yusuf’un da haberi olur. Yusuf çılgına döner ve köye geri gelir. Yusuf köye geldiğinde gördüklerine inanamaz, yaşananlara kendisi şahit olmuştur. Bu fuhuş olayını gözleriyle görmüş ve inanamamıştır. Eşi kötü yola düşmüştür ve bu eşinin annesi yüzündendir. Daha fazla dayanamaz öfkeyle dolup taşar. Şahende Hanımı, Şakir’i kaymakamın canına kıyar. Eşi Muazzez de çok ağır yaralanmıştır. Muazzez’i oradan alıp şehrin ötesine gider fakat o esnada karısı da vefat etmiştir, onu kaybetmiştir. Muazzezi bir çukura bırakmış ve oraya gömmüştür bundan sonra da gözlerden uzağa gider.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ

25 Şubat 1907’de dünyaya gelen Sabahattin Ali Eğridere’de dünyaya gözlerini açmıştır. Kırklareli’de 2 Nisan 1948 yılında dünyaya gözlerini yummuştur. Türk edebiyatında yazarlık ve şairlik yapmıştır. Edebi karakteri ve kişiliği toplumcu karakter bir düzlemdedir ve bu konuda görüp geçirdiklerini, yaşadığı olay ve tecrübeleri okurlarına aktarmıştır. Kendisinden sonraki şair ve yazarları da etkilemiş ve onlara örnek olan bir sembol haline gelmiştir. Öykü alanında birçok yapıt imzalamışsa da romanları ile daha belirgin hale gelmiştir ve onlarla tanınmıştır. Romanlarındaki betimlemeleri uzun be genelde sevgi ve aşk konularını içeren, bazen de politik temalara değinen ve toplumun eksik ve unutulmuş yönlerini eleştirisini de katarak ifade ettiği yapıtlarıyla dikkat çekmektedir. İçimizdeki şeytan, kürk mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf adlı şahane eserleri herkesin beğenisini kazanmış ve geniş kitlelerce okunmuştur. Bu eserlerin etkileri bu çağda bile heves ve merakla incelenmiş, büyük yankıya sebep olmuştur. Sabahattin Ali Eğridere’de doğmasına karşın ilk hikaye ve şiir türlerini yazmaya Balıkesir’de başlamıştır ve daha sonra İstanbul’da bulunan Ali Canip Yöntemin kendisini yönlendirmesi ile Akbaba ve Çağlayan isimli dergilerde ilk kez şiirlerini sergilemiştir. Ali Canip Yöntem onun edebiyat öğretmenidir. Anadolu sınırları içerisinde öğretmenlik görevinde bulunan Sabahattin Ali daha sonra devletimiz desteği ile Almanya’ya gitmiştir. Sebebi dil eğitimini tamamlamasıdır. Türkiye’ye döndükten sonra Almanca öğretmeni sıfatıyla işe başlasa bile komünizmle alakalı propaganda ilan ettiği ve sonrasında yaşadığı devletimizin ileri gelen yönetici insanlarının eleştiri ve odak noktası haline geldiği için tutuklandı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bir şiir yazıp tekrar devlet hanesinde işe başlamaya hak kazandı. Bu olaylar onu Esirler adlı oyun türünü yazmasına sebep olmuştur çünkü kendisi için söylenen sosyalist sıfatını yok etmek istemiştir. Milliyetçi ve Türkçü karakteriyle bilinen Nihal Atsız, Sabahattin ali ile birçok problem yaşamıştır. Türk milliyetçileri ve Türkçü/Turancı kesimle yaşadığı sıkıntılar onun sosyalist tavrının bir sonucu haline gelmiştir. Irkçılık ve Turancılık adlı dava Sabahattin Ali’yi de içine almıştır ve o zamanda Aziz Nesin ve kendisi birlikte Markopaşa adlı dergiyi çıkarmış, siyasetçi kesimi eleştiri yağmuruna tutması yüzünden de birçok dava ile karşı karşıya gelmiştir. Kendisi ile ilgili açılan davalar onun lehinde olmadığı için ülkeden gitmek istedi ve Bulgaristan ile olan sınırımızı geçeceği esnada kendisine kaçması planında önderlik eden ve yol gösteren Ali Ertekin, onun canına kıymıştır bunun sebebini de milliyetçilikle bağlantılı göstermiştir.

Kurtlar Sofrası Kitap Özeti

Kurtlar Sofrası

Atilla İlhan tarafından kaleme alınan Kurtlar Sofrası romanı, 1963 senesinde yayınlanmış ve yayınlandığı ilk günden bugüne değin büyük bir ilgi ile okunmuş. Günümüzde hala pek çok kişi tarafından merakla okunan bu kitap, edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Siyasal bir nitelik taşıyan Kurtlar Sofrası romanı, önemli bir tarihi belge niteliği de taşır. Bir zamanlar Türkiye’nin halini detaylı bir biçimde ele alan bu romanı gelin daha yakından inceleyelim.

Kitabın Konusu

Eserin isminden de kolayca anlaşılabileceği gibi, ülkeyi Kurtlar Sofrasına çevirmeye çalışan cepleri oldukça dolu olan şahıslar ile bu durumu görmezden gelen hükümet ve yöneticilere yapılan sitemlerin konu edindiği bu eserde genel olarak yazar; 27 Mayıs öncesinde meydana gelen memleket kargaşaları, oldukça kısa yoldan bir şekilde zengin olmanın yolunu bulan şahısları, sebebi belli olmayan cinayetleri detaylı bir biçimde ele almaktadır.

Kitabın Karakterleri

Mahmut Ersoy: Önemli bir gazeteci olan roman başkahramanı Mahmut Ersoy, ülkede yapılan haksızlık, yolsuzluk ve kirli işleri meydana çıkarmanın derdindeydi. Tüm bu çabaları ile beraber ne yazık ki sebebi belirsiz bir biçimde öldürülmüştür.

Ümid: Başkahraman Mahmut Ersoy’un kız arkadaşı olan Ümid, erkek arkadaşının sebebi belirsiz bir şekilde öldürülmesinin üzerine çeşitli araştırmalar yaparak bu ölümün sebebini öğrenmeye çalışır.

Mordohay ve Seyit Sabri: Bu iki arkadaş son derece üç kağıtçı yapıları ile ahlaksızlık yapmaktan çekinmezler. Beraber kurmuş oldukları işten gani gani para kazanırlar. Kendileri de ahlaksız oldukları için kirli iş yapan şahıslar ile yakından tanışıklıkları vardır. Pek çok konuda zıt düşseler de, tek ortak noktalarının para olması birbirlerinden ayrılmamalarına sebep oluyor.

Kitabın Özeti

Romanın başkahramanı olan Mahmut Ersoy, Kurtuluş Savaşına katılmış milli duyguları kabarık olan bir Türk erkeğiydi. Mahmut Ersoy, önderliğini Hüsnü Faik Bey’in yaptığı “1945 diktatörlüğüne başkaldıran” birlik gazetesinde çalışarak geçimini sağlıyordu. Haksızlığa ve adaletsizliğe asla gelemeyen yapısı ile beraber Mahmut Ersoy, Kolaylık Yapı İnşaat Şirketi’nde dönen yolsuzluk ve kirli işleri herkese duyurmak için gece gündüz çalışıyordu. Yapılan bu kirli işleri ve yolsuzlukları ortaya çıkarmak için Katip Rıza ile bir buluşma ayarlarlar. Buluşma yerine gittiğinde Katip Rıza yerine tanımadığı bir adamlar ile karşılaşır. Bu adamlar Mahmut Ersoy’u döverler ve Ersoy canını kurtarmak için oradan kaçar. Anlaştıkları üzere buluşamayan bu iki kişi olayın sırlarını çözerler,  görüşmelerinden bir şekilde haberdar olan bu haydutlar, Katip Rızayı alıkoyup, gazeteci Ersoy’u da döverek emellerine ulaşmışlardır.  Mahmut, Rıza’nın yerini öğrenmeye çalışır ve sonunda yerini bularak arkadaşı Rıza’yı haydutların elinden kurtarmayı başarır. Haydutların elinden kurtulmayı başaran bu ikili bir yerde oturup konuşmaya başlarlar. Ülkelerindeki sebepsiz yere meydana gelen sayısız cinayetler iyice canlarını sıkmaya başlamıştır ve bununla birlikte bilinmeyen güçler tarafından basının bastırılarak susturulmaya çalışması da ayrı bir can sıkıcı olaydır. Sezai Yılmaz isminde birinin adresini bulmaya çalışan gazeteci Mahmut, bu adam ile tüm bu yolsuzluk davasının ortaya çıkacağına inanıyordu. İzmir’e bu adamı bulmaya giden gazeteci Mahmut’un aklı daima sevgilisi Ümid’teydi, onu tek başına İstanbul’da bırakmak hiç içine sinmese de gitmek zorunda kalmıştır. Tüm bu yolsuzlukların meydana gelmesine sebep beren Keleşoğlu; aslında cami falan yaptırarak, bu kirli yüzünü gizlemeye çalışan bir şahıstır. Mahmut Ersoy’un kız arkadaşı Ümid’te bu yolsuzluk yapan adamın eski karısının kızıydı fakat Ümid öğrenimini Paris’te tamamlamış, son derece akıllı ve ailesine asla benzemeyen bir kızdı. Mahmut ile aynı gazetede çalışan Ragıp, başına bir şey geleceği korkusu ile gazetede çalışmaktan son derece çekinmeye başlamıştır. Gel gör ki bir o kadar da gazetecilik mesleğini çok seviyor ve gördüğünü, duyduğunu ömür boyu yazmak istiyordu bu genç. Hem yazmayı bir anda bırakırsa da tüm çevresi onun korktuğunu sanacaktı. Bu genç adam Ragıp, siyasetin ne kadar pislik bir şey olduğunu öğrenip bu tiplerden iğrenmeye başlamıştır. Öyle bir dönemde yaşıyorlardı ki, yapılan seçimler ve verilen boş vaatler ile hiçbir şey değişmiyor ve değişen siyasi kimlikler de bir öncekini aratacak kadar kötü çalışıyordu.  Gazeteci Mahmut, araştırmalarına son gaz devam ediyordu ve İbrahim denilen karanlık bir arama erişmiştir. Oldukça ahlaksız işler çeviren bu şahısın Seyit Sabri ve Mordohay ile yakından ilişkisi vardır. Bu pislikleri ortaya çıkarmak için gitmiş olduğu İzmir’de gazeteci Mahmut Ersoy’un ölü bir şekilde bulunması herkesi hayretler içinde bırakmıştır. Yapılan onca çalışma sonrasında bu cinayetin sebebi ne yazık ki bulunamamış ve Mahmut Ersoy’un cinayeti kayıtlara faili meçhul bir ölüm olarak geçmiştir. Erkek arkadaşının ölümü üzerine derinden yaralanan Ümid, bu cinayetin peşini bırakmayarak çözmeye çalışmıştır. Yaptığı araştırmalar ile beraber ipuçları Ümid’i, Seyit Sabri ve Mordohay’a götürür. Oldukça karanlık işler ile yakından ilgilenen bu iki ahlaksız, Mahmut Ersoy’un ölümünden sorumlu tutulmaktadır. Gazeteci Mahmut Ersoy, kız arkadaşı Ümid’e ölmeden önce ülkenin adeta kurtlar sofrasına döndüğünü söylemesi üzerine ölümü ile birlikte ne kadar haklı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Kız arkadaşı Ümid, büyük bir çabalar ile Ersoy’un ölüm sebebini araştırmaya devam eder.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Yazmış olduğu eserler ile edebiyatımızda öneli bir yere sahip olan Atilla İlhan, 15 Haziran 1925 senesinde İzmir’de dünyaya gelmiştir. İstanbul Üniversitesinde Hukuk okuyan İlhan, akademik hayatını burada yarıda bırakmıştır. Atilla İlhan bir süre Paris’te yaşamını devam ettirdi ve daha sonrasında ülkemize geri döndü. Edebiyat ile küçüklüğünden beri ilgilenen İlhan, Türkiye’ye dönünce çeşitli dergi ve gazetelerde çalışmaya başladı. Yayın evinde müdürlük yapan İlhan, başyazarlık görevini de üstlendi ve ardından Ankara’da bir yayın evinin danışmanlığı yapmaya başladı. Bir süre köşe yazarlığı yapan Atilla İlhan, hayatını hiç boş geçirmedi ve her döneminde azimli bir biçimde çalıştı. 1941 senesinde ilk şiirini Yeni Edebiyat dergisinde yayınladı ve pek çok insana sesini duyurmayı başardı. 1946 senesinde CHP’nin düzenlemiş olduğu bir şiir yarışmasında birinci olarak ismini daha çok duyurmayı başaran yazar, günümüzün en sevilen yazarları arasına da girebilmeyi başarmıştır. Çeşitli şiir dergilerinde yayınlanan şiirleri ile daha fazla ses getiren İlhan, aşıkların dilinden de düşmüyordu. Başarılı yazar İlhan, 11 Ekim 2005 senesinde İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. Edebiyatımızda çok önemli bir yere sahip olan Atilla İlhan’ın başlıca eserleri şu şekildedir:

Romanları:

  • Kurtlar Sofrası
  • Sokaktaki Adam
  • O Sarışın Kurt
  • O Karanlıkta Biz
  • Zenciler Birbirine Benzemez
  • Gazi Paşa
  • Bıçağın Ucu
  • Allahın Süngüleri – Reis Paşa
  • Sırtlan Payı
  • Haco Hanım Vay
  • Yaraya Tuz Basmak
  • Dersaadet’te Sabah Ezanları
  • Fena Halde Leman

Şiirleri:

  • Duvar
  • Ben sana Mecburum Bilemezsin
  • Kimi Sevsem Sensin
  • Sisler Bulvarı
  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Yağmur Kaçağı
  • Korkunun Krallığı
  • Bela Çiçeği
  • Elde Var Hüzün
  • Yasak Sevişmek
  • Böyle Bir Sevmek

Hikâye:

  • Yengecin Kıskacı

Anı:

  • Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler
  • Abbas Yolcu

Kumarbaz Kitap Özeti

Kumarbaz

Dünyaca ünlü yazar Dostoyevski’nin yazmış olduğu Kumarbaz eseri ilk olarak 1866 senesinde yayınlanmış ve yayınlandığı ilk günden beri tüm dünyada büyük ses getirmiştir. Üzerinden yüzyıllar geçse de bu eserin hala ilk gün ki kadar önem görmesi, yazarın ne kadar başarılı olduğunun kanıtıdır. Eserde yazarın gençlik yıllarını, kumar tutkusu ve dramatik aşk hayatı ile beraber en saf hali ile kaleme alması dikkat çekiyor. Yazmış olduğu eserler ile tüm dünyaya ses getiren bu önemli yazarın eserini gelin daha yakından inceleyelim.

Kitabın Konusu

Dostoyevski’nin kendi hayatından kesitler verdiği bu romanında, başkahraman olan öğretmen Aleskey İvanoviç tüm ümidini kumardan ve ruletten elde edeceği yüklü miktarda paraya ve büyükannesinden miras kalmasına bağlamıştır. Bu kumar tutkusu ile kavrulan öğretmen, mesleğini yerine getirdiği ailenin kızına aşık olması ile işler değişir. Son derece kaprisli olan bu kızla yaşadığı olaylar detaylı bir biçimde ele alınmıştır.

Kitabın Karakterleri

Aleskey İvanoviç: Küçükken yaşamış olduğu yoksulluklardan dolayı kendini kumara adayarak her zaman çok zengin olabilmenin hayalini kuran başkahraman Aleskey İvanoviç, kendini son derece iyi bir biçimde yetiştirebilmeyi başarmış. Mesleği öğretmenlik olan bu şahıs, verdiği özel dersler ile geçimini sağlamaya çalışır. Bu genç öğretmen kumarı bırakmayı ne kadar denese de bir türlü başaramamıştır.

Polina: Başkahraman Aleskey İvanoviç ve General’in özel dersler verdiği bu kız, son derece bakımlı ve bir o kadar güzel bir kızdır. Oldukça zor kararlar verebilen bu kaprisli kız, aklının karışık olması ile beraber isteklerini daima başkalarına kabul ettirmeye çalışır.  Genç öğretmeni daima test etmeye çalışan bu kız, öğretmenin aşkına karşılık verecek mi?

General: Gençlik yıllarında askerlik yapmış eve askeriyeden emekli olmuş olan bu şahıs, son derece sert bir mizaca sahip olmakla beraber insanların tutum ve davranışlarından da hemen etkilenen bir yapısı vardır. Hayal kurmayı seven bu emekli asker, Polina’ya özel ders vermektedir.

Antonida Vasilyevna Tarasyeviçeva: Emekli general’in halası olan bu kadın, son derece huysuz ve herkese hükmetmeyi seven bir kadındır. Zamanla kumara başlaması ile beraber elindekileri kaybetmeye başladıkça hırslanmıştır.

Kitabın Özeti

25 yaşındaki bir öğretmen, Fransa’da Rus Generali ve bir ailenin yanında mesleğini yerine getirmek adına çalışıyordu. Kumara olan bağlılığından kurtulmaya çalışan bu genç öğretmen, çok zengin olma hayalleri kurarak ömrünü geçirmeye devam eder. Romanda bahsi geçen General, halasının ölmesi için gün saymaktadır çünkü halası oldukça zengin bir insandır ve tüm mal varlığının kendisine kalmasını ümit eder yaşıyordu. Rusya’da ölüm döşeğinde olan büyükanne, öleceği anı bekliyordu. General, gençlik yıllarında askerlik yapmış ve emekli olduktan sonra bir ruleti kaybederek son derece zorluklar çekmeye başlamış. Romanın başkahramanı Aleskey İvanoviç, General’in üvey olan kaprisli kızına aşık olmuştur ve bu kız oldukça karmakarışık fikirlere sahip olan bir kızdır. İsmi Polina olan bu kız, genç öğretmene karşı sürekli tutarsız davranışlar sergileyerek aşkına bir türlü karşılık vermez. Bir davranışı diğerini tutmayan Polina değer verir gibi dursa da, bazı zamanlar İvanoviç’i son derece üzmektedir. Polina’nın Fransız ile arasında geçen yaklaşma genç öğretmen İvanoviç’in dikkati dışında kalmamış ve yaşanan bu olay onu daha da üzmeye itmiştir. Polina ve İvanoviç ara ara yürüyüşlere çıkarak birbirlerini dinler ve dertleşirlermiş. Dengesiz hallere bürünen Polina, yine bir gün karmaşık hareketler sergileyerek İvanoviç’in kendisine olan aşkını kanıtlayabilmesi adına gidip şehrin bilindik isimlerinden birileri olan Barones ve Baron’a karşı Almanca bir şeyler söyleyerek ona ne kadar aşık olduğunu kanıtlamasını istemiştir. Polina’nın bu isteğini yerine getiren genç öğretmen, söylediklerinin General’in kulağına gitmesi ile beraber işinden olmuştur. General zengin biri ile evlenmeye karar verir, yalnız evleneceği kadın onu istemiyor. Zengin olduğunu sandığı bu kişi aslında zengin değil ve generalin büyükannesinden kalacak mirasın derdine düşmüştür. Herkesin ölmesini beklediği büyükanne bir gün ayaklanmış bir şekilde eve geri döner ve herkes büyük şaşkınlık geçirir. İyileşen büyük anne son derece mutludur ve evine döndüğü içinde heyecanlıdır. Büyükannenin geri dönmesi ile beraber genç öğretmen İvanoviç çalıştığı eve tekrar geri alınır, bunun sebebi ise büyükanne ile aralarındaki oluşan sevgi bağıdır. Generalin yaptıklarını duyan büyükanne son derece sinirlenir ve zamanla kumar oynamaya başlayan büyükanne çok hırslanır. Çeşitli kumarhanelere giden büyükanne yanına genç öğretmen İvanoviç’i de alır. Ne yazık ki kumarı bir hırs haline getiren büyükanne zamanla varını yoğunu kaybetmeye başlar. Her şeyini bir anda kaybeden büyükanne, tüm servetinden olunca geri Rusya’ya döner. Polina’yı da yanında götürmek isteyen büyükannenin bu kararına genç kız karşı çıkar. General ile evlenerek büyükannenin mirasına konmaya çalışan zengin görünümlü kadında oradan ayrılmaya karar verir. Tutarsız davranışları ile bilinen Polina bir sabah İvanoviç’in odasına gelerek çok paraya ihtiyacı olduğunu söyler ve genç öğretmen elinde kalan son parası ile rulet oynamaya karar verir. Bununla beraber yüksek miktarda ruble kazanan İvanoviç, parayı vermek için geri döndüğünde Polina’yı mahvolmuş bir vaziyette bulur. Yaşanan bu olay ile beraber tedavi altına alınan Polina, zamanla iyileşmeye başlar. General’in sevgilisi ile Pariste tatile çıkan İvanoviç, döndüğünde Polina’nın kendine aşık olmaya başladığını anlar. Zaman içinde güzel bir hayat sürmeye başlayan bu çift huzura erer.

Kitabın Ana Fikri

İnsanların dışarıdan görünen şaşalı aşkları, birbiri ile olan ilişkileri ve daha fazlası tamamen paraya bağlıdır. Paranın olmadığı bir yerde hiçbir şey olmaz, buna aşkta dâhildir. Alnının hakkı ile kazanmadığın para da mutluluk getirmez. Kimseyi parası için sevmeyin, benliği için sevin, onu o olduğu için sevin çünkü paranın kimde olacağı asla belli olmaz!

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Dünya klasikleri arasına girebilecek önemli eserler vermiş olan Dostoyevski, edebiyat tarihinin kuşkusuz en başarılı yazarlarından birisidir. 1821 tarihinde dünyaya gelmiş olan Moskova’lı yazar, son derece fakir bir ailenin çocuğudur. Ömür boyu yoksulluk çeken Dostoyevski, alkolik bir doktor baba ile hasta bir annenin, 6 çocuğundan ikincisiydi. Çocukluk yılları epey buhranlı geçen Dostoyevski, geçirdiği bazı ağır hastalıklar neticesinde önce annesini, ardından babasının ölümü ile yıkıldı. Babası ile kavga ettiği zamanlarda onun ölmesini dileyen yazar, babasının ölmesi üzerine kendini suçlu görür ve ağır bir depresyon yaşar bu esnada yazarda da çeşitli sağlık problemi ortaya çıkar. Dostoyevski yaşadığı bunca acılara rağmen, kaleminin gücü ve edebi kimliği ile tüm dünyaya ismini duyurmuş önemli yazarların başında gelmektedir. Bu önemli yazarın eserleri başlıca şu şekildedir:

  • Kumarbaz
  • Yer Altından Notlar
  • İnsancıklar
  • Karamazov Kardeşler
  • Suç Ve Ceza
  • Budala
  • Ezilenler
  • Öteki
  • Beyaz Geceler
  • Ölülerin Evinden Anılar
  • Uysal Kız
  • Bir Yazarın Günlüğü
  • Tatsız Bir Olay
  • Amcanın Düşü
  • Ev Sahibesi
  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları
  • Netaçka Nezvanova
  • Cinler
  • Delikanlı

Kralların Yolu – Brandon Sanderson Kitap Özeti

Kralların Yolu

Kralların Yolu kitabı 2010 yılında Brandon Sanderson tarafından yazılmıştır. Orijinali 1000 sayfa olan kitap dilimize Can Sevinç tarafından çevrilmiştir. İçerisinde yer alan illüstrasyonlar ile oldukça dikkat çekici bir kitap halini almıştır.

Özeti

Kralların Yolu kitabının içerisine beş farklı karakterin mücadelesi anlatılır. Szeth toplum tarafından dışlanmış olan bir insandır. Savaş konusunda oldukça usta olan bu karakteri eğiten kişiler sürekli değişir. Ancak Szeth her birisine bağlı kalır ve onların cümleleri dışına çıkmaz. Alethkar milletinin hükümdarı insanlar tarafından sevilmez. Kralın ölümünü isteyen kişiler, Szeth’i onu öldürmesi için gönderirler. Elinde bütün her şeyi kesebilen Honorblade mevcuttur ve bu onun gücünü arttırır. Szeth bu süreç içerisinde sorumluluğunu yerine getirmek için her şeyi yapacaktır. Gavilar’ın bir oğlu vardır, Elhokar kendisini bir savaş içerisinde bulur. Parşendi ile savaşır ve mücadele eder.

Ardından kitap diğer karakterin görüşü ile kaleme alınır. Kral artık öldürülmüştür ve Dalinar Kolin kendi iç dünyasını sorgulamaya girer. Bu sorgu içerisinde ülkenin savaş isteğini ve daima iyi olma hırsını da sorgular. Dalinar bu sorgu için Kralların Yolu isimli bir yere gider. Eski şövalyelerin tecrübelerinden fikir almaya çalışır ve onların düşüncelerini anlat. Dalinar’ın kendi sorgulamaları herkesin dikkatini çeker. İnsanlar onun dirayetinden şüphe duyarlar. Dalinar bu düşüncelerin hepsinden etkilenir ve savaş konusunda oldukça başarısız bir lider olur. Dalinar bu yüzden ortadan kaldırılır ve insanların oyununa gelir.

Kaladin aslında bir doktordur ancak orduda görev alır. Fakat bir savaş içerisinde kardeşini kaybeder ve hırslanır. Daha iyi bir savaşçı olmak ister. Bu nedenle mücadelesini sürdürür, hatta daha iyi savaşan birisi haline gelir. Diğer arkadaşlarını korumak ve kardeşi gibi kaybetmemek için mücadelesini arttırır. Shallan yaşadığı bölge düşman tehditleri içinde olan bir kadındır. Bu kadının ailesi de tehdit altında olduğu için mücadele vermek ister. Cesaret içerisine girerek var olan bir planı değiştirmeye çabalar. Jasnah’ın yanında yer almak için çaba gösterir ve sonunda bu isteğini elde eder. Amacına ulaşır ve soulcasterı elde eder. Bu cihaz ile var olan maddeler değiştirilebilecek hale gelir. Yanlışlıkla bir kadehi değiştirir ve kan elde eder. Bu değişim ile birlikte cihazı sadece gerekli gördüğü anlarda kullanmaya karar verir. Bir zaman sonra bu makinenin değişimlerini gerçekleştirme gücünün kendisinde olmadığını fark eder. Bir zaman sonra Jasnah cihazın aslında düşünülen yetenek de olmadığını fark eder. Jasnah, Shallan’daki gücü görür ve onu affeder. Shallan ise bu cihazı kullanmayı onun aracılığı ile öğrenir.

Yazar Hakkında Bilgi

Brandon Sanderson 19 Aralık 1975 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde dünyaya gelmiştir. Fantezi konusundaki eserleri ile tanınır. Kralların Yolu isimli eseri ile ön plana çıkmıştır. Bilim kurgu alanında yazmış olduğu bu eser ile birlikte başarısını ortaya koymuştur. Başka bir yazarın yazmış olduğu seriyi bitiren kitabı yazmıştır. Bu nedenle farklı bir yazım tarzını gerçekleştirmiştir.

Körlük- Jose Saramago Kitap Özeti

Körlük

Körlük kitabının orijinal ismi Blindless olarak geçer. Jase Saramago tarafında 1995 yılında yazılmış olan bu eserin ilk basımı 288 sayfadır. Genel olarak psikolojik alanda geçen roman bilim kurgu içerir. Bu romanın içerisinde salgın hastalıklarla başa çıkma ile ilgili notlar yer alır. Bu roman 2008 yılında sinemada yer almış ve oldukça beğenilmiştir.

Özeti

Bir adam arabanın içerisinde kırmızı ışığın son bulmasını bekler. Ancak adam ansızın kör olur ve trafiğin içerisinde kalır. Kendisini çaresiz hisseder ve oldukça korkarak ne yapacağını bilemez. Adamın yanına o sırada bir adam gelir ve hırsızdır. Hırsız adamla karşılaştığı zaman ansızın kör olur ve körlük bulaşmış olur. Hırsızı ve adamı tedavi etmek için çabalayan bir doktor vardır. Doktor tedavi sırasında kendisi de kör olur. Doktorun körlüğü onun ile birlikte çalışan herkese de yayılır.  Bu hastalık, kör olan insanlarla temas halinde direkt olarak bulaşmaya başlar. Ancak sadece doktorun karısı bu hastalığa yakalanmaz. Yönetimdeki kişiler hemen olaya el atmak isterler ve çareyi insanları tek bir alana toplamak da bulurlar. Bir akıl hastanesine toplanan kişiler, nezaret altında kalırlar. Sürekli olarak birilerinin gözetimi ile yaşamaya başlarlar.

Hastanenin içerisinde yer alan kişiler özgürlüklerine kavuşma isteğini dile getirdiği an öldürülecektir. Kör olan kişiler sadece burada yaşamlarını sürdürebilecektir. Hastalığın ilk zamanlarını kontrol altına alabildiklerini düşünen yönetim sonradan yanıldığını fark eder. Hastalık kendilerine kadar gelmiş ve yönetim de körlüğün bir esiri olmuştur. Zaman içerisinde bütün şehir içerisinde körlük oluşur. Cinayet ve tecavüz olayları oldukça fazla artar. İnsanlar artık büyük bir korku içerisinde olurlar. Fakat yönetimdeki kişiler, her şeyi kontrol ettiklerini dillendirmeye devam ederler. Şehirde artık her şey bambaşkadır ve hiçbir şey güvenli değildir. Ülkenin adı kitap içerisinde geçmez. Bir seçim olur fakat kimse seçimde oy vermek istemez ve oy vermeye gitmez. Diğer seçimde ise yapılan seçimlerin birçoğu boş olacaktır. Seçimlerin sonuçlanmaması ile hükümet oldukça sinirlenir ve her şeyi hemen çözmek ister. Sıkıyönetim ile ülkedeki işleri yola koymak ister ve insanların hareketlerini kısıtlarlar.

Körlükten etkilenmeyen bir kişi kalmıştır ve bu kişi doktorun karısıdır. Kadın ile doktor birlik olurlar ve herkesi iyileştirmek için çaba gösterirler. Bu esnada nezaret altındaki kişi sayısı oldukça artmış ve insanlar ilginç davranışlarda bulunmaya başlamıştır. Çeşitli zorba gruplar kendi liderliklerini ilan etmeye başlamış ve insanlara eziyet etmeye başlarlar. Ölümlerin sayısı artmış ve bu artık normal karşılanmaya başlamıştır. Çetelere dayanamayan kadın kör numarası yapar ve onların içine girer. Çetenin liderini öldürerek bu zulme artık bir son verir. Nezaret alanında bir yangın çıkar ve herkes bu nedenle dışarıya çıkmış olur. Ülkede gören yalnızca bir insan kalmıştır ve bu hastalığa bir çare arar. Zaman içerisinde bu hastalık kendiliğinden geçer ve herkes iyileşir.

Ana Fikri

Bencil insanlar her koşullar altında bunu devam ettirirler.

Yazar Hakkında Bilgi

Jose Saramago 16 Kasım 1922 yılında Lizbon’da dünyaya gelmiştir. 18 Haziran 2010 yılına kadar yaşamını sürdüren yazarın birçok eseri mevcuttur. Portekizli olan yazar, küçük bir yerde büyümüş ve oldukça fakir bir yaşam sürmüştür. Zaman içerisinde kitapları ile ünlenmiş ve 1998 yılında Körlük kitabı ile Nobel Edebiyat Ödülü almaya hak kazanmıştır.

Korku Kitap Özeti

Korku

Her eserinde olduğu gibi Stefan Zweig, bu eserinde de kalemini kuvvetli bir biçimde kullanmış ve inanılmaz bir duygu aktarımı yapmıştır. Kitabı okurken, inanılmaz gerilip karakterlerin yaşadığı duyguları bizzat kendiniz yaşıyorsunuz. Uzun yıllardır yazdığı eserler ila tüm dünyaya mal olmuş bu başarılı yazarın “Korku” isimli kitabı pek çok insan tarafından büyük bir tutku ile okunmuş ve okunmaya da devam etmektedir. Ülkemizde de pek çok rağbet gören bu kitabın gelin detaylarına bakalım.

Kitabın Konusu

Zengin bir aile yaşantısını konu edinen “Korku” romanında, bir kadının yapmış olduğu ihanet sonrası yaşadığı pişmanlıklar, bu ihanetin açığa çıkması ile beraber uğradığı şantajlar, hayatının kıymetini çok sonra anlaması ile son bulur. Bu yüzden elimizdekilerin kıymetini elimizdeyken bilelim!

Kitabın Karakterleri

İrene: Romanın başkahramanı olan İrene, oldukça zengin bir aile yapısına sahip ve iki çocuk annesidir. Sosyalliği ile dikkat çeken İrene, daima balo ve konferanslara katılır. Katılmış olduğu bir baloda, tanışacağı piyanist ile kocasını aldatır ve sonrasında açığa çıkan bu aldatma meselesi ile başına gelen şeyler onu intihara sürükler.

Fritz:  İrene’nin eşi olan, güzel kalpli iki çocuk babası zengin bir avukattır.

Eduard: Katıldığı bir baloda etkili bir biçimde piyano çalması ile İrene’nin aklına girer ve İrene’nin eşi ve çocuklarına ihanet ettirecek bir ilişki yaşarlar.

Çocuklar: Fritz ve İrene’nin çocukları.

Şantajcı Kadın: Eşini aldatan İrene’ye şantaj yaparak, elinden bir sürü para koparmıştır.

Kitabın Özeti

Romanın başkahramanı olan İrene, mükemmel bir eşe sahip olduğu gibi iki çocuk annesiydi. Maddi durumları son derece iyi olan bu çift, evlerinde hizmetçi çalıştırıyor, çocuklarına evde eğitim vermesi için özel öğretmenler tutabiliyorlardı. Bu iki çocuk annesi kadın her gün balolara, vakıf toplantılarına ve tiyatrolara katılan sosyal bir kadındır. Daima aynı şeyleri yapması ve istediği her şeyi anında elde edebilmesi de bir süre sonra bu kadını sıkmaya başlar ve İrene zamanla hiçbir şeyin kıymetini bilemez bir hale gelmeye başlar. İrene günlerden bir gün, katılmış olduğu bir baloda ünlü bir piyanist ile tanışır, bu piyanistten son derece etkilenen İrene ismi Eduard olan bu genç adamla daha sık görüşmeye başlar. O kadar samimi olmuşlardır ki, İrene’nin gözü ne çocuklarını, ne de kocasını görmüyor ve ailesine ihanet etmeye başlıyor. Belli bir zaman geçtikten sonra pişmanlık duygusu kaban İrene, günün birinde sevgilisi Eduard’ın evinden ayrılacağı esnada binanın kapısında bir kadın ile karşılaşır. Karşılaştığı bu kadın, İrene bağırmaya başlayarak sevgilimi nasıl yoldan çıkardır der. Bunun üzerine, yüzünün kapalı olması sayesinde bu kadın tarafından tanınmadığını sanır ve kadının eline bir miktar para vererek susmasını bekler ve ardından oradan gider. Kocasına ve çocuklarına yaptığı bu ihanetten dolayı son derece pişman olan İrene, bugün karşılaştığı kadın yüzünden daha beter olmuştur. Yaşanan bu olaylar sonrasında aşık olduğu adam Eduard ile bir daha asla görüşmeme kararı alan İrene, bu durumu uygun bir dil ile mektup yazarak anlatır ve son bir kez görüşmek ister. Aşık olduğu adam ile son defa görüşmek için pastaneye gideceği esnada tekrar bu kadın ile karşılaşan İrene, kadının türlü şantajlarına maruz kalır. Bu kadın İrene’nin evine yolladığı adam sayesinde istediği parayı ara ara alarak şantaj yapmaya devam eder. Başlarda bu kadına boyun eğmeyeceğini söyleyen İrene, kadın ile yüz yüze geldiği vakit hissetmiş olduğu korku sayesinde büyük bir paniğe kapılır ve ne yapacağınız bilemez. Yalnızca hayattan çok sıkılmış biri olarak macera arayan İrene, yaşadığı hissetmek için yapmış olduğu bu yanlış şeyin bedelini fena ödeyecekti. Aslında o piyaniste aşık olmayan İrene, duygularını hissetmek için düştüğü bu hatadan kurtulacak mıydı?  Şantajcı kadının yapmış olduğu baskılar yüzünden evden bile çıkamaz hale gelen İrene’nin bu durumu, herkes tarafından anlaşılabiliyordu ki bir problem vardı. İrene’nin neden bu hale geldiğini, başta kocası olmak üzere çocukları ve evin çalışanları da merak etmeye başlar. İrene’nin kocası şehrin en iyi avukatıdır ve karısına göre sanki kocası her şeyin farkında ve konuşmalarından, gözlerinden, hal ve hareketlerinden karısının yaşanan tüm bu olayları anlatmasını bekliyormuş gibi davranıyordu. Bu esnada İrene’ye şantaj ve tehdit mektupları gelmeye devam ediyordu ve İrene son parasına kadar her şeyini bu şantajcı kadına yollamıştır. Parası bittiği an yüzüğünü bile yollayan İrene, artık bu durumdan çok sıkılmış ve son vermek istiyordu. Şantajcı kadının peşine düşen İrene, ne yaparsa yapsın kadını bulamamıştı ve kadın resmen ortadan kayboldu bir anda. Kadını bulamayacağını anlayan İrene artık pes etmişti ve canına kıyamaya karar verdi. İntihar edeceği ilaçları almak için eczaneye giden İrene, hissettiği pişmanlık duygusunu ve uykularını bölen kâbuslarını durdurmak için canına kıymayı kafasına koymuştu. Önceki hayatının güzelliğini, eşinin sevgi ve sadakatini, çocuklarının o cıvıl cıvıl hallerini, evinin güzelliğini eşyalarını hiçbir şeyin kıymetini bu başına gelen iğrenç olaya kadar anlamamıştı. Ne var ki başına tüm bunlar geldikten sonra sahip olduklarının farkına var, ama sizce de çok geç değil miydi artık? Eduard ile son kez görüşen İrene, olup biten her şeyi anlattığında, piyanist kendisine böyle bir kadını tanımadığını ve asla böyle bir ile olmadığını söyler, bunun üzerine İrene intihar etmeyi kesin bir biçimde kafasına koymuştur ve ilaç almak için gittiği eczanede kocası ile karşılaşır. Yazar Zweig’in bu eseri, diğer tüm eserlerinde olduğu gibi son derece etkileyici ve gerilim dolu bir üslupta ele almıştı.

Kitabın Ana Fikri

Geçmişten günümüze kadar; çevremizden ve ailemizden, hiç olmazsa izlediğimiz dizi ve filmlerden illaki ihanet konusuna denk gelmişizdir. Yaşanmasını geç, anlatması ya da dinlemesi bile o kadar çirkindir ki, insan insana bunu neden yapar? Kendini düşünmüyorsa bile ailesini, çoluğunu çocuğunu düşünmek zorundadır bir anne ya da baba. Anne baba olmak demek yalnızca çocuk sahibi olmak demek değildir. Atacağı her adımda, her şeyden önce onları düşünmek demektir. İhanet basit ve geri dönüşü olan bir şey değildir. Bir kez düştün mü o çukura, çıkman zor olur bir daha. Bu yüzden atacağımız her adımı başta kendimizi daha sonra ailemizi ne duruma getireceğimizi düşünerek atalım. Bununla beraber, sahip olduğumuz her şeyin kıymetini elimizdeyken bilmeye bakalım. Aksi taktirde iş işten geçtikten sonra doğan güneşin bile anlamı olmaz!

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Dünyaca ünlü bir yazar olan Stefan Zweig, 1881 senesinde Avusturya’da dünyaya gözlerini açar. Zengin bir ailenin çocuğu olan Stefan Zweig farklı diller öğrenerek kendini son derece geliştirmeyi amaçlar. Henüz lise yıllarında şiirler yazara edebiyatçı ruhu ortaya koyan Zweig bu alanda çeşitli başarılar elde etmiştir. İlerleye yıllarda pek çok alanda eser veren yazar, gazetelerde muhabirlikte yapmıştır. 1920 senesinde dünya evine giren Stefan Zweig yazmış olduğu eserlerle pek çok ödüle de layık görülmüştür. Bu başarılı yazarın ölümü ne yazık ki çok acı bir biçimde olmuştur. 22 Şubat  1942 senesinde eşi ile beraber zehir içerek intihar eden ünlü yazar Stefan Zweig bu intiharın sebebini hit’lerin zulümlerine ve savaş esnasında yaşanan acılara daha fazla dayanamayacağını belirtti. Ölmeden önce yazmış olduğu bir mektuba da tüm bunları aynen bu şekilde yazmış ve geriye yalnızca büyük bir yetenek ile ele almış olduğu eserleri kaldı… Bu başarılı yazarın eserleri başlıca şu şekildedir:

  • Korku
  • Acımak
  • Satranç
  • Dünün Dünyası
  • Lyon’da Düğün
  • Ruh Yoluyla Tedavi
  • Amok Koşucusu
  • Ay Işığı Sokağı
  • Bir Kadının Yirmi Dört Saati

Kırmızı Zaman Kitap Özeti

Kırmızı Zaman

Kitap İncelemesi

Kitap aslında pek çok bölüme ayrılmış olarak karşımıza çıkıyor. Her bölüm içinde farklı bir karakter ve hayatı ele alınmıştır. Kitabın sonuna gelindiğinde ise her bölümde yer alan bütün karakterler, birleştiriliyor. Kitaptaki bölümlerin baş kısımlarında ise sözlük bilgisi bulunuyor.  Kavramlarla ilgili kelimeler burada yer almıştır. Genel kültür bilgisi sağlamak adına farklı bilgiler de verilmiştir.

Kitabın adı Kırmızı Zaman olduğu için yazar kitapta yer alan kırmızılığı her bölümde anlatmıştır. Zaman kavramına da oldukça dikkat çekmiştir. Karakterler gerçeklikle hiç alakası olmayan kişilerdir. Birbirlerini tamamlayan karakter şeklinde ifade edilmiştir. Oldukça masalsı karakter tarzları vardır.

Halat Niyazi

Boynuna sardığı halatlar en büyük tutkusuymuş. Eski Bizans’a ait dehlizlerin yukarısında yer alan iskelede bir yerde yaşarmış. Bir kulübesi varmış. Ama hayatında kendinden başka hiç kimsesi yokmuş Halat Niyazi’nin. Berduş olarak yaşama devam eden bir adamdır.

Zaman Dayı

Halat Niyazi, bir gün o dehlizden bir anda çıkıp gelen birisini anlatır. Kırmızı kayığı vardır bu adamın. Kimseyle tek bir kelime etmez. Kedileri dahi misafir olarak evine almaz. Kim olduğu asla bilinmez. Zaman Dayı denilen bu kişi ara sıra ortalıktan kaybolur ve bir yerlere gidip geri döner. Evliya diye düşünürler onun için. Böyle değişik bir adamdır.

Hüsran

Hüsran, yazgısı kötü bir çocuktur. Daha 12 yaşındadır. Hayata tutunması bir çekyat sayesinde olmuştur. Bu çekyat annesi onu doğurmadan kısa bir süre önce bulunan bir çekyattır. Kendisi yaşasa da iki tane kardeşini kaybetmiştir. Soğuktan hayata daha fazla devam edememişlerdir. Hüsran ise bu hayata bir şekilde tutunmuş ve yaşamaya devam etmeye çalışıyordur. Kitaplar ona her zaman en yakın ve en iyi arkadaş olmuştur.

Botan

Annesi deli olan bir kadındır. Küçük yaşta ise terk edilmiştir. Babası da öldükten sonra hayatında kimsesi kalmamıştır Botan’ın. Babasının nasıl öldüğü ile ilgili gerçeği öğrenmek için araştırmaya başlamıştır. Başkalarının hayatlarındaki acıyı izleyerek kendi hayatını daha değersiz bir hale getirmek için çalışır. Kendi dünyası karanlık ve kork doludur. Buraya hapsolmuş olan Botan bir gün babası ölmez de gelir diye acil servisten ayrılmaz.

Deligavur

Yasak aşkın bir meyvesi olarak dünyaya gelmiş bir çocuktur. Hem çingene hem de Yahudi olan aileden doğmuştur. Babaannesi ise falcılık ve büyücülük yapan bir kadındır. Onun yanında büyümüştür. Osmanlı’da namı her yere yayılmış olan bir cellattır. Adaletli duruşuyla ve yaptığı işkenceleriyle herkes onu tanımıştır. Gerçek adı ise Leon’dur. Eli kanlı olsa da Deligavur ’un kalbi oldukça temizdir aslında.

Bunlar gibi hayatı acılarla dolu olan artık yaşamaktan da oldukça yorulmuş olan insanların hikayeleri vardır aslında. Bu insanlar hayatlarına devam ederken yaşamla mücadele etmeyi öğrenirler.

Bu kitabı okudukça her şeyin değerini anlamaya başlayacaksınız. Bu insanların hayatları ise bir noktada nasıl kesişebiliyor onu göreceksiniz. Saklanan sırlar aslında en değerli şeyden bile daha iyi şekilde korunuyordur. O sırları her şeyden sakınır. İnsanların hayatları olmadık şeyler dolu olan ve bunların anlatıldığı bir kitaptır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Mine Söğüt Kimdir?

1968 doğumlu olan Mine Söğüt uzun yıllar boyunca gazetecilik yapmıştır.  İstanbul Üniversitesi’ni bitirmiş ve çalışmaya başlamıştır. Gazetecilik hayatına ise 1990 yılında başlamıştır. Muhabirlik yapmıştır. Birçok gazetede uzun zamanlar boyunca çalışmıştır. Bir süre sonra yapmış olduğu profesyonel anlamdaki gazeteciliği bırakıp editörlük yapmaya başlamıştır. Daha sonra ise kendi kitabını çıkardı. Sonralarda ise farklı kitaplar yazmaya başladı. Kırmızı Zaman adlı kitap ise çıkardığı ikinci kitabıdır. Şu anda ise Cumhuriyet Gazetesi’ne köşe yazıları yazıyor.

Kırmızı ve Siyah Kitap Özeti

Kırmızı ve siyah

Kırmızı ve siyah konusunda ağırlıklı olarak sosyal yaşantıyı ele alır. Bu romanda ruhsal boyuttaki sorunlara karşı çözümler üreten bir kitaptır.

Kırmızı ve Siyah Özeti

Oldukça hayat dolu olan birisinin yükselmek yüksek yerlerde olmak gibi idealleri olan birisidir. Çok zeki ve çalışkan olan Julien Sorel bir kasabada Fransa’da yaşamaktadır. Bu kişi kendini aktif olarak geliştirmeye çalışmaktadır. Bu kişi belediye başkanının evinde başka diğer çocuklara eğitim vermektedir.

Ayrıca bu eğitim verme konusunda yoksunlar evi müdürü Bay Valenood’ tur. Başkanın karısı ile Başkan arasında sevgi problemi bulunmaktaydı. Çünkü başkanın karısı balkana karşı sevgi beslemiyordu ve Bayan Renald kocasını beğenmiyor yapmış olduklarını tasvir etmiyordu ve Aşık değildi. Kocası oldukça kaba ve kaba saba konuşan bir insandı. Çocuklarına öğretmenine âşık olması sonrasında beraber olmaya başlamışlardı. Bu durumu fark etmesinin sonrasında yoksullar evinde konuşulmaya başlandı yoksullar evi müdürü belediye başkanına karşı bildiklerini anlattı.

Zorunlu görev olarak ayrılan Julien bu duruma pek fazla alışamamıştır. Atandığı yerde sınamayacağı rahipler olması sonrasında burada kendisini fazla barınamaz. Ardından başka bir iş bulur kendine ve bir avukat kızın yanına yazman olarak başlar.

Markinin güzel kızı Mathilde annesinin âşık olmuş olduğu kişiye âşık olur. Ama Soylu biri olmayışı ile kendi soyluluğu ile bağdaş maması konusunda problem çıkmıştır. Julien kurulan başka bir kadınla ilişki kurması sonrası ile kıskandırmaya başlamıştır. Mathilde kıskanması sonrasında daha ona yaklaşır ve ondan hamile kalmıştır. Babası Mathilde’yi zor da olsa hamile olduğu için Julien evlendirmeye kabul eder. Ama onu daha yüksek ve saygıdeğer biri olması için ordu subayı olma konusunda yardımcı olur.

Marki’ nin yeni belediye başkanın karısına nasıl biri olduğunu sorması sonrasında yazılı olarak cevap vermiştir.

Marki kızını Julien yanına evlendirilmekten vazgeçilmesi sonrasında Julien öfke ve hırsla Verrier’ e gider. Ardından Kasabanın kilisesinde bulunan Bayan Renault da iki el ateş ederek oracıkta yaralar. Mahkemede verilen kararda ise insan öldürmeye kalkışılması sonrasında böyle bir suçtan dolayı ölümle cezalandırılır. Vayan Renald ve mathilde ile mahkemeye başvurup affedilmesini istemişlerdir. Ama Julien ‘ın dünyanın ölümlü hala cezalandırılır pozisyonda kalır.

Arkadaşları Julien kaçırma planlarını kurar ama bunu teklifi reddetmiştir. Dedesi de idam edilmiş kimsenin kafasını sevmiş olduğu kadın bir yere gömmüştür. Başı gövdesinden ayrılan Julen artık ölmüştür. Dedesi gibi Julien’ın başını bir yere gömülür. Bayan Renald da bu acıyı görünce dayanamaz. Sonrasında ölmesi sonrasına Roman biter.

Kırmızı ve Siyah Kitap Hakkında

İlk baskısı 1830 yılında basılmıştır. Kızıl ile kara olarak Türkçeye çevrilen bu kitapta kırmızı ve siyah olarak tercümesi mevcuttur. Bu kitabın birçok dilde çevresi mevcut olup uluslararası popülerliği vardır. Kitap Julien’ ın iki yüzlü oluşunu anlatır. Gecenin içinde bulunmuş olduğu psikolojik sorunlardan dolayı yapmış olduğu hataları ele alan bu kitap İçten pazarlıklı hallerini ve dünya görüşünü ortaya koyar.

Hesapçı kişiliği ile insanları zor duruma sokabilecek bir insandır. Bu romandaki olaylar kişiler psikolojik bir olayın değerlendirmek açısından her birinin farklı görevleri ve farklı değerlendirmeleri mevcuttur. Ayrıca öz yaşam öyküsünden ve tanıdığı insanlardan yola çıkarak böyle bir hikâye roman yazmıştır. Ayrıca romanında birçok özel hayatından kişilerin de katılması hayal kırıklıkların sevinçlerin ve umutların yer eden karakterlerin satır aralarında kullanmaktan çekilmemiş olması hikâye daha kaliteli bir hal almasına sebebiyet verir. Papaz okulunda tanıştığı Channel çocukluk arkadaşlarından birisidir. Kırmızı ve siyah, Aşk ve siyah olarak çeviriş mevcuttur.

Karakterler

Bay de Renal (dö Renal):

Marki’nin kocasıdır ve oldukça kaba bir kişiliği vardır. Yaşamış olduğu şehrin belediye başkanıdır. Gösterişe düşkün olan bu adam alacaklarını zamanında tahsil edilmesini ister. Kendi borçlarını da geç öder.  Kır saçlı olan bu adam inatçılığı ile bilinir. Çivi fabrikası olan adam demir ticareti yaprak ekonomik anlamda oldukça zengin bir iş adamıdır.

Bayan de Renal:

Güzel bir kadın olan anlayışlı, çekingen, saf ve dünya güzeli olan bu kadın Julien’e aşıktır.

Julien : 

18 ile 19 yaşlarında çelimsiz bir çocuktur. 14 yaşında papaz olmak istemiştir. Bu isteği üzerine papazın kendisine verdiği İncil’i ezberlemiştir. Hedefleri yüksek olan bir gençtir. Babasının düşünceleri ile Aristokratları hiç sevmez. Daha sonrasına kendi fikirleri doğrultusunda arsitokrat zengin olmak için uğraşan bir gençtir.

Bayan Le MOLE :

Bu kişi ön yargılar ile tanınan birisidir. Bir prens veya prensese karşı oldukça saygılıdır. Onların soylu olmalarına saygı çerçevesinde bakar. Papazları kurutuluşu için uşak gibi görünür.

Papaz Chelan:

Kasabanın papazıdır ve haksız para kazanmayan birisidir. Seksen yaşında olan bu adam dürüstlüğü kendisi için önemli olan bir kavramdır.

 Bay Valenod

Bay Renal’in altında çalışan bir insandır. Her şeye kendisini olayların içine sokan birisidir. Dindar insanlar bu adamdan nefret etmektedir. Çok yakışıklı olan bu adama güzel kadınlara karşı kırım kırılır.

Papaz Pirard

Papaz okulunun pederi olan bu adam acımasız bir insandır. Görünüşü dikkat çeken bir görüntüsü bulunur.

Kırmızı Saçlı Kadın Kitap Özeti

Kırmızı Saçlı Kadın

Kırmızı Saçlı Kadın, Orhan Pamuk’un eserleri arasında en yenisidir. 2016’da yazılan romanın içeriği babası kaybolmuş bir çocuğun baba olması ve oğlu tarafından çektiği acıları anlatır. Yapı Kredi Yayınları, tarafından basılmış olan romanın içeriğinde bir gencin aşk hikâyesi de anlatılıyor. Orhan Pamuk, ilk defa bu romanda farklı yöntemlere başvurmuş ve kafa karşılıklılığı yaratmadan anlatmıştır.

Romanın Konusu

Babasının bilinmedik şekilde ortadan kaybolması sonucunda Cem, kendini teselli etmek için manevi baba seçmişti. İstemeden babasını vurması onun içinde büyük bir vicdan azabına yol açtı. Yasak aşktan olan oğlunun Cem’i kuyunun orada vurması üzerine konu ilerliyor.

Romanın Karakterleri

Cem: Romanın en önemli karakteridir. Çocukluk yıllarında çalışmak için kuyu çıraklığı yapması önemli bir detaydır. Mesleğini Jeoloji Mühendisi olarak seçmesi çıraklıktan gelen bir hevestidir. Babası solcu olduğu için ondan çok etkilenir ve yazar olmak isterdi. Cem, babasının yokluğunu kolayca dolduramaz ama Mahmut Usta’yı bir büyüğü gibi görür. Romanın asıl oluşum yeri Cem’in bir kadınla birlikte olması ve Mahmut Usta’nın da tıpkı babası gibi öldüğünü düşünmesiydi. Yaşananlar onu oğlu Enver kavga etmesine ve orada ölmesine sebep oluyor.

Kırmızı Saçlı Kadın: Kırmızı Saçlı Kadın olarak bahsedilen kadının ismi Gülcihan’dır. Romanda tiyatro sanatlarıyla uğraşmaktadır. Cem’in delice âşık olduğu kadındı. Genç kız döneminde Cem’in babası ile birliktedir. Akın bey ailesini seçip onu bırakınca Turhan, ile evlenme kararı alır. Turhan’ın vefat etmesinden sonra kardeşiyle evlendirilir. Turgay’la tiyatro oyunu yapmak için ekip kurarlar. Tiyatro turnesinde Cem ile tanışır ve Cem’in, babasını andırdığı için ondan hoşlanır. Cem’in, Akın Bey’in oğlu olduğunu tiyatro çıkışında anlar. Cem’le düzenli birlikteliğinden gebe kalır. Fakat aklında çocuğun kimden olduğundan dair bir fikir yoktur.

Enver: Gülcihan ve Cem’in oğludur. Muhasebe okumayı tercih etmiş ama babası gibi yazar olma  hevesi çok yüksektir. Parasızlık durumu ile çok karşı karşıya kalır. Dergilerde yazılarına birkaç kez yer verildi.

Turgay: Cem ile Kırmızı Saçlı Kadın’ın bir araya gelme şansını artırır. Kırmızı Saçlı Kadın’ın 2. Kocasıdır. Enver ve Gülcihan’a zor zamanlar geçirtir. Yengesiyle evlendiği psikolojik sorunlar yaşar.

Mahmut Usta: Mesleği kuyumculuktur ve ustadır. Cem’in üzerinde birçok desteği vardır. Cem’i çok sevdiği gibi birçok zarardan korumaya çalışır. Cem, Mahmut Usta’yı sert, otoriter olarak görür. Kırmızı Saçlı Kadın’ın destekleri sayesinde içine düştüğü durumdan kurtulur.

Ayşe: Cem’le üniversite okurken tanır. Cem’in eniştesi vesilesi ile tanışır. Cem’in karısıdır.

Kitabın Özeti

Roman, 1980 yılında İstanbul’da geçer. Ailesi ile beraber yaşayan Cem, o zamanlar liseye gider. Cem’in babası eczacı ve siyasi bir kimliğe sahip bir adamdı. Babasının siyasete olan ilgisinden kazandığı dostları sürekli dükkâna gelip giderlerdi. Cem, her gün eczaneye yemek götürüyordu ve babasının arkadaşlarını orada görüyordu.

Cem’in babası bilinmedik sebeplerden dolayı ortadan kayboldu. Annesi, babasının daha öncede ortadan kaybolduğuna şahit olmuştu. Fakat annesi bile korkuyordu çünkü bu kayboluş diğerlerinden çok farklıydı. Cem, neler olup bittiğini sorduğunda annesi ona babasının onları terk ettiğini bir daha dönmeyeceği söyledi. Cem, evdeki parasızlığı görünce Deniz Kitabevi’nde çalışmaya başladı. Kitapçıda zaman geçirirken birkaç kitap okumuştu. Okuduğu kitaplardan Kral Odipus, adlı eser ve olaylar onun dikkatini çok çekmişti. Babasının onları terk etmesini bir türlü kabul edemeyen Cem, kitaplara iyice yönelip yazar olma isteğini iyice güçlendirdi. Maddi durumları çok kötü olduğu için dershaneye gidemedi. Annesi daha fazla yoksulluğa dayanamayıp teyzesinin yanına Adapazarı’na taşındı. Eniştesi, Cem’i tarlada bekçi olması için ikna etmişti ve orada bir iş ayarladı. Bekçilik yaptığı zamanlarda Mahmut Usta ve işçileriyle tanışma fırsatı yakaladı. Mahmut Usta, Cem’e daha çok para kazanması için kuyuculuk işini önerdi. Cem, başta tereddütlü olsa da kuyuculuğu çok sevdi ve çok para kazanmaya başladı. Mahmut Usta, Öngören Kasabası’nda iyi bir iş bulmuştu. Cem ve Mahmut Usta yeni işe gitti ve orada Hayri Bey ile oturup detayları konuştular. Hayri Bey, onları alıp hem araziyi hem de dokuma fabrikasını güzelce gezdirdi. Mahmut Usta, kuyunun yerini tespit etti ve malzemelerini getirdi. O dönemde sondaj makineleri üretilmediği için elle kazıyorlardı. Eğer fazla kazmadan su bulabilirlerse o gün az yorulup çok para alıyorlardı. Mahmut Usta, işinin ehli bir adam olduğu için kazı yerinden muhakkak su çıkarıyordu. Akşamları vakit geçirmek için televizyon izliyorlar ya da kasabayı keşfe çıkıyorlardı. Kasabayı gezdikleri bir akşam Cem, ailenin birisiyle selamlaşır ve tanışır. Tanıştığı ailede en çok dikkatini Kırmızı Saçlı Kadın çekmişti. Kadın’ı sürekli düşünüyordu, aklından bir türlü çıkaramıyordu. Her akşam kadını tekrar görmek için kasabaya inmeye başladı. Mahmut Usta’nın Cem’i idare etme konusunda çok iyi yeteneği vardı ve Cem, Mahmut Usta’nın ak dediğine asla siyah demiyordu. Yine bir gün kasabayı gezmeye çıktıklarında Kırmızı Saçlı Kadın ve ailesine rast geldiler. Selamlaşıp ayrıldılar Cem, bir yalan uydurarak Kırmızı Saçlı Kadın’ı takip etmeye başladı. Kırmızı Saçlı Kadın ve ailesi bir meyhaneye eğlenmek için girmişlerdi. Cem’de hemen bir cam bulup onları izlemeye başladı. Cem’in onları izlediğini fark eden Kırmızı Saçlı Kadın, dışarıya çıktı. Cem’e iyi davranarak orada sohbet etmeye başladı. Cem’e yanındakilerin ailesi olmadığını ve tiyatro ekibi olduklarını söyledi. Tiyatro gösterisi çadırda olacaktı ve Cem’in gelmesini istedi. Cem, çadıra gelince oradakilerle sohbet etmeye başladı. Sohbette birçok şey öğrendi, bunlardan biriside Kırmızı Saçlı Kadın’ın evli bir kadındı.

Cem, Kırmızı Saçlı Kadın ile tekrar denk gelmek için meyhaneye sık sık uğradı, fakat orada sürekli Turgay’ı görüyordu onunla muhabbet etmeye başladı. Turgay, kendisinin tiyatro öğrencisi olduğunu ve çadıra gelmek isteyip istemediğini sorunca Cem, hiç düşünmeden tamam dedi. Turgay, Cem’le dalga geçer gibi biranda farklı bir işinin olduğunu söyleyip oradan ayrıldı. Cem’in aklına gelen çadır git gide ilgisini çekmeye başlamıştı. Çadıra girmenin bir yolunu buldu ve çadırda aklına kütüphanede çalışırken okuduğu Kral Oidipus adlı efsane eser geldi. Cem, Kırmızı Saçlı Kadın’ı çalışırken izleme fırsatı bulmuş ve ona daha çok aşık olmuştu. Tiyatronun son gösterisi Rüstem ve Sührab’ın oyunu seçilmişti. Oyunun oynatılmasından sonra şehnamenin hikâyesini öğrenme fırsatı buldu. Kral Oidipus, oğlu tarafından öldürülmüştü, Rüstem Zal’da karşısına çıkartılan adamın oğlu olduğunu bilmediği için Sührab’ı katletmişti. Oyunda “ kimse babasız yaşamaz” sözü Cem’i yaralamıştı. Fakat bu sözü Kırmızı Saçlı Kadın’ın söylemesi onu daha çok etkiledi. Tiyatro çalışmaları bitince Kırmızı Saçlı Kadın’la evine kadar gitme şansı bulan Cem, evinin sokağının görünce Turgay’la evli olduğunu anlamıştı.

Fakat Kırmızı Saçlı Kadın’ın ısrarları sayesinde eve girmiş ve o gece Cem ve Kırmızı Saçlı Kadın birlikte olmuştu. Sabah Mahmut Usta’yla işi olduğunu unutmuş, çalışmaya 4 saat geç gitmişti. Mahmut Usta, Cem’in ilk defa geç geldiğini görünce birçok soru sormuştu. Cem, soruları geçiştirerek çalışmaya devam etti. Kuyu çalışmaları normal zamandan 2 kat fazla süre uzamıştı. Hayri Bey, işin bu denli uzamasından dolayı çok sinirlendi ve onlara ödeme yapmayacağını söyledi. Çıraklardan biri olan Ali’yi yanlarından alıp farklı bir işe götürdü. Ali’nin yokluğundan dolayı uykusuz olan Cem, iki kat yoruldu. Cem, yorgun olduğunu ispatlamaya çalışsa da Mahmut Usta onun konuşmasına izin vermedi. Mahmut Usta, kuyunun içerisine inmişti, Cem elindeki kovayı biranda düşürdü. Mahmut Usta’dan ses kesildi ve bir hareket belirtisi yoktu. Cem, ne yapacağını şaşırmış vaziyette sürekli koşmaya başladı. Kasabaya kadar koşan Cem, Kırmızı Saçlı Kadın’ın evine geldi. Fakat kapıyı başka biri açtı bu kişiyi tanımıyordu. Kapıyı açan adam tüm tiyatro ekibinin ve Kırmızı Saçlı Kadın’ın kasabadan ayrıldıklarını söyledi. Cem, iyice korkmuştu hızlıca araziye geri döndü Mahmut Usta’ya birçok kez seslendikten sonra eşyaları toplayıp kasabadan hemen kaçtı. Cem, eve döndü fakat kimseye neden hızlıca döndüğünden bahsetmedi. Vicdan azabıyla yaşamaya mahkum olmuştu. Dershaneye yazıldı, daha sonra kütüphaneye de çalışmak için gitmeye başladı. En sonunda üniversiteyi kazanmıştı. Mahmut Usta’yı aklından hiç çıkaramıyordu ve bu onu Jeoloji Mühendisi olmaya zorladı. Üniversite’de Eniştesinin kardeşi Ayşe ile tanıştı. Ayşe, çok iyiydi ve  her konuda ona yardımcı oluyordu. Cem ile Ayşe çok iyi vakti geçiriyordu. Üniversite bitince evlendiler. Mahmut Usta ve Kırmızı Saçlı Kadın, Cem’in aklından hiç çıkmıyordu. Cem ile Ayşe çok iyi bir çiftti ama çocukları olmuyordu. Çocuk yapmak için doktora gitseler de yine de yararı olmuyordu. Cem, yurtdışına gitti orada çok başarılı olduktan sonra inşaat firması kurmayı başardı. Cem, inşaat firmasının adını Sührap koymaya karar verdi. Ayşe, bu inşaat firmasını yönetirken Cem, daha büyük şirketlerde çalışıyordu. Sührap inşaat firması gün geçtikçe daha da büyüdü ve Cem, yönetime katıldı. Sührap inşaat firması birçok yatırımla beraber arsa alıyordu. Aldıkları arsalardan biride Öngören Kasabası’ndaydı.

Firmayla işleriyle meşgul olurken aniden bir posta aldı. Mesajın içeriği Cem’e karşı açılmış bir velakiyet davasıydı. Cem’in Kırmızı Saçlı Kadın’da bir erkek çocuğu olduğu iddia edildi. Cem, yalanlamaya çalışsa da DNA raporu bunu doğruluyordu. Cem, bu işi Ayşe’nin duymasını istememesi için çalışsa da Ayşe çoktan her şeyi öğrenmişti. Sührab, Öngören Kasabası’nda çalışmaya başladı ve yeni projeler için arsa aramaya başladı. Yerli halk Cem’in burada çalıştığını bildiği için arsalarda değerli bir şey olduğunu sandı. Arsaları normalden fazlaya satmaya çalıştılar. Cem, arsalardan ziyade Mahmut Usta hakkında bilgi arıyordu. Mahmut Usta’nın kuyudan çıktığını ve eceliyle 5 sene önce öldüğünü öğrendi. Cem, Öngöreli halkıyla uzlaşmak için yüksek bir yerde konuşma yaptı. Konuşma esnasında Kırmızı Saçlı Kadın’ın onu dinlediği görünce dizlerinin bağı çözüldü. Cem, Kırmızı Saçlı Kadın’ı bir hışımla köşeye çekti ver her şeyi anlatmasını istedi. Cem’e daha önce babasıyla birlikte olduğunu, fakat babasının onu bıraktığını ve yalnız kaldığını Turgay ile evlendiğini anlattı. Cem, duydukları karşısında çok şaşırmıştı babası ile aynı kadına âşık ve aynı kadınla birlikte olmuşlardı. Kırmızı Saçlı Kadın, birçok şeyi anlattı sonra Turgay ile tiyatro ekibi kurdukları sırada Cem ile tanıştıklarını anlattı. Cem ile birlikte olduktan sonra hamile kaldı. Fakat çocuğun babası Turgay’da olabilirdi. Bunu Enver doğunca öğrendi ve Cem’e ulaştı. Cem, Enver ile tanışmak istedi ama Enver izin vermedi.

Cem, Mahmut Usta’nın düştüğü kuyu görmek istedi ve aramaya başladı. Fakat tüm uğraşlarına rağmen kuyuyu bulamadı. Kırmızı Saçlı Kadın, kuyunun yerini bilen Serhat’la gitmesini önerdi. Serhat, kuyunun yerini gösterdikten sonra biranda kayboldu. Ayşe, Serhat’ın Enver olabileceğinden şüphelendi. Kırmızı Saçlı Kadın’a, Cem tekrar haber salarak Serhat’la buluşmak istediğini söyledi. Akşam vakti Serhat, kuyuda olacağım diye haber yolladı. Cem, Serhat’a dikkatli bakınca oğlu Enver olduğunu anladı. Enver, Cem’e çok kötü sözler ederek kavga çıkardı. Cem, belindeki silahı çıkarınca arbedede kurşun Cem’in gözüne geldi. Cem, acının etkisiyle kuyuya düştü. Oidupus ve Sührap o gün gerçek oldu.

Kitabın Yazarı

Orhan Pamuk, 1974 yılında yazar olmaya karar verdi. 1972 yılında her başarılı yazarlara verilen Orhan Kemal Roman Ödülü’ne layık görüldü ve isminden çok söz ettirdi. Pamuk’un yazdığı her eser çok satılan ve beğenilen eserler arasında yer aldı. Eserlerini beğenenler arttığı için tercümesi yapılan şairler arasında yer aldı.