Çalıkuşu Kitap Özeti

Çalıkuşu

Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin tarafından yazılmış ve Türk Edebiyatı’nda da önemli bir yere sahip olan bir romandır. Ayrıca Türk Edebiyatı’nda oldukça sevilerek hala okunmaya devam edilen bir romandır.  İlk kez 1922 yılında yayımlanmıştır.  Çalıkuşu eserinin, sinema, dizi, bale gibi farklı uyarlamalarına da ulaşmak mümkündür. Çalıkuşu eseri duygusal bir olay örgüsünü anlatır. Fakat bunun yanı sıra toplumda var olan o dönemin sorunlarını da gözler önüne sermektedir. Okuyanları heyecanlandıran ve duygusal anlar yaşamalarına sebep olan bir edebi eserdir.

Kitabın Konusu

1908-1918 yılları arasını anlatan bir romandır.  Çoğunlukla Anadolu’da geçmektedir. Bu eser aynı zamanda Osmanlı’nın son dönemlerini de anlatır. Roman Feride’nin hatıraları biçiminde yazılmıştır.

Karakterler

Feride: Roman başkarakterinden olan Feride, anne ve babasını oldukça erken bir yaşta kaybetmiştir.  Fransız okulunda okumuştur. Oldukça güzel ve öğretmenlik yapan bir kızdır. Feride biraz cesaretli olduğu için, hatta ağaçlara tırmandığı için de öğretmeni ona Çalıkuşu diye seslenmiştir.  Böylece adı Çalıkuşu olarak kalmıştır.

Kamran: Feride’nin hem kuzeni hem de nişanlısıdır. Çok yakışıklı ve kibar birisidir.

Besime: Kamran’ın annesi aynı zamanda Feride’nin teyzesidir.

Müjgân: Feride’nin çok sevdiği kuzenidir.

Ayşe: Müjgân’ın annesi ve aynı zamanda da Feride’nin teyzesidir.

Seyfettin: Kamran’ın babasıdır. Feride’nin de eniştesidir.

Hayrullah: Feride’nin Anadolu’da tanışmış olduğu bir doktordur. Çok iyi, temiz kalpli bir adamdır. Feride’ye yardım etmek için kâğıt üzerinde evlilik yaparlar.

Munise: Feride’nin evlat edindiği kız çocuğudur. Fakat Feride çok genç olduğu için Munise, anne demek yerine abla anlamına gelen “aba” kelimesini kullanmayı tercih eder.

Kitabın Özeti

Feride, güzel, akıllı ve kültürlü bir genç kızdır. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiştir. Teyzesi ona sahip çıkmasıyla beraber Fransız yatılı okullarından birine gider. Orada eğitim almaya başlar. Eğitim aldığı okulda yaptığı yaramazlıklar sayesinde, hocası ve arkadaşları ona “Çalıkuşu” adını vermiştir.

Okul olmadığı dönemlerde yani yaz tatillerinde, teyzesinin köşküne giderek tatilini orada geçirir. Teyzesinin yakışıklı oğlu, aynı zamanda kuzeni olan Kamran’la birbirlerini çok severler ve bunun sonunda nişanlanırlar. Fakat Kamran düğün günü Feride’yi bırakıp kaçmıştır. Düğün birisi aracılığıyla Feride’nin eline ulaşan mektupta Kamran’ın başka bir kızla ilişkisi olduğu yazar. Bu kız hasta ve İsviçre’de yaşıyordur. Kamran kıza evlenme sözü vermiştir. Bundan dolayı da Feride’yi öylece bırakıp gider.

Feride bütün bu olanlardan sonra öğretmenlik yapmaya başlar ve Anadolu’nun pek çok yerine gider. Başlarda İstanbul’da öğretmenlik yapması için teklif gelir ama hiçbirini kabul etmez. Bütün zorlukları aşarak İstanbul’u terk eder. Anadolu’da öğretmenlik yapmaya başlar. Gittiği yerlerde güzelliği yüzünden sorunlar yaşar.  Hakkında türlü türlü dedikodular da çıkar.

Öğretmenlik hayatında ilk deneyimini, Zeyniler Köyü’nde gerçekleştirir. Bu köy çok ıssız ve kimsenin gitmeyi kabul etmediği bir yerdedir. Fakat bu köyde öğretmenlik yaptığı sırada Munise adında bir kızı evlat edinir. Munise’ye tüm sevgisini aktarır. Fakat Munise, Feride’ye anne demek yerine aba demeyi tercih eder. Bu biraz da Feride’nin çok genç olmasından kaynaklanmıştır.  Daha sonra Kuşadası’nda öğretmenlik yapmaya başlar. Feride’nin Zeyniler Köyü’nde iken tanıştığı Doktor Hayrullah Bey de Kuşadası’ndaki hastaneye başhekim olarak atanmıştır. Hayrullah Bey Feride’yi kızı gibi korur ve sever. Bu sırada Munise amansız bir hastalığa yakalanır ve ölür. Fakat daha sonralarda yayılan dedikodular yüzünden Feride ve Hayrullah Bey kâğıt üstünde evlenirler. Ama Hayrullah Bey ve Feride arasında sadece baba-kız ilişkisi vardır.

Feride öğretmenlik yapmaya başladığı yıllarda günlük tutmuştur. Hayrullah Bey bu günlüğü bulur ve saklar. Hayrullah Bey hastalanınca, öldükten sonra Feride’nin teyzesinin yanına gitmesini söyler. Ayrıca Feride’ye kapalı zarf verir. Bu zarfı öldükten sonra da Kamran’a vermesini söyler.

Hayrullah Bey öldükten sonra Feride teyzesinin yanına döner. Vasiyet ettiği kapalı zarfı Kamran’a verir. Kamran zarfın içinde bir mektup ve Feride’nin günlüğünü bulur. Mektupta, Hayrullah Bey, Feride’yi bırakmamasını vasiyet etmiştir. Kamran tüm bu okuduklarından sonra, Feride’yi bırakmaz ve Feride ile evlenir.

Kitabın Yazarı Hakkında

Reşat Nuri Güntekin Kimdir?

Türk Edebiyatı’nda çok önemli bir yere sahip olan yazarlarımızdan bir tanesidir. 25 Kasım 1889 İstanbul doğumludur. Babası askeri doktor olan Reşat Nuri Güntekin hayatı boyunca sık sık birçok il gezmiştir. Çocukluk yıllarında okuduğu bir roman, hayatında önemli bir iz bırakmıştır. Bu sayede sanata olan sevdası daha da büyümüştür. Evlerinde bulunan oldukça zengin bir kütüphane sayesinde de yazmaya olan ilgisi artmıştır. Çeşitli okullarda hem Fransızca hem de Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Yeni mezun olan öğrencisi Hadiye Hanımla evlenmiştir. Bir tane kıza çocuğu bulunmaktadır.  Birçok eser yazmaya başlamıştır fakat o yıllarda yazmış olduğu Çalıkuşu eserinin Vakit Gazetesi’nde yayımlanmasıyla bir anda şöhret olmuştur.

Reşat Nuri Güntekin’e akciğer kanseri teşhisi koyulmuştur. Tedavi için Londra’ya gittikten sonra, 7 Aralık 1956 yılında kansere yenik düşmüştür. Levent’te yaşadığı sokağa da Çalıkuşu adı verilmiştir.

Cinayet Nedeni Kitap Özeti

Cinayet Nedeni

1999 senesinde Patricia Cornwell tarafından kaleme alınmış olan bu eser, tüm dünyaya ses getirmiştir. Oldukça akıcı bir dil ile yazılmış olması da eserin cezp edici yanlarından birisidir. Ülkemizde de belirli bir okuyucu kitlesine sahip olan Cinayet Nedeni isimli roman, beğeni yakalayabilmeyi başarmıştır. Dilerseniz bu roman hakkında diğer detaylara geçelim.

Kitabın Konusu

Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet üzerine dönen bu kitapta; kimsenin kullanmadığı bir tersanede bir ceset bulunuyor ve kimin öldürdüğü ve nasıl öldürdüğü üzerine araştırmaların yapıldığını anlatan bir kitaptır. Terk edilmiş olan bu tersanede neler oldu, kim öldü ve kim öldürdü, cinayetin sebepleri nelerdi tüm bu soruların yanıtlarını detaylı bir biçimde ele alan bu romanı daha fazla merak etmemek için yazımızı okumaya devam edin.

Kitabın Özeti

Patricia Cornwell, bu kitabı oldukça modern bir elit editör arkadaşı için kaleme almıştır. Yeni bir yıla yeni umutlarla girmek adına hazırlanan o yılbaşı gecesi civarda o yıla ait son bir cinayet işlenmiştir. Adli Tıpta çalışmakta olan bir adam olay mahallinde cesedi ucu bucağı gözükmeyen soğuk suların içinde bulur. Vakada vazifesi olan polis memuru cesedin ölüm nedenini bulmak için otopsi yapmak ister. O yüzden ölen kişinin en yakın arkadaşını otopsi izni için olay yerine çağırır. Ancak, arkadaşı oraya geldiğinde cesedi görmek adına içeri girmek ister ve polis memurları tarafından engellenir. Başka bir poliste cesedi incelemek ve araştırmak için oraya gider. Diğerleri her ne kadar bu duruma karşı çıkmaya çalışsa da o içeri girmeyi başarır. Ceset hala o ucu bucağı gözükmeyen soğuk suyun içinde öylece duruyordur. Yeni gelen polis cesedi daha yakından incelemek üzere suya girmek ister. Dalgıçlar ona yardım edip polisi cesedin olduğu suya sokarlar. Polis cesedi inceler ve hakkında rapor tutarak otopsi için alır onu tanıdığı bir hastaneye götürür. Hastanede asistanının da yardımı ile cesedi tekrardan incelemeye koyulur. İlk önce kıyafetlerini inceler ve hiç bir aksi sorunla karşılaşmaz. Daha sonra organlarını kontrol eder ve onun ne bir boğulma sonucu ne de kendi kendine yaralanması sonucu öldüğünü düşünür. Ceset bas baya bir başkası tarafından cinayet işlemesi sonucu öldürülmüştür. Bu kanıya vardıktan sonra artık otopsi sonuçlarını beklemekten başka hiç bir çaresi yoktur.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Yazar, 9 Haziran 1956 tarihinde dünyaya gelmiştir. İki erkek ve bir de kendisi olmak üzere toplamda üç kardeşlerdir. Babası avukatlık yaparak evlerini geçindiriyordu. Annesi ve babası 1961 senesinde anlaşamayarak ayrıldılar. Kardeşleriyle birlikte arkalarında babalarını bırakarak annesiyle gittiler. Yazar, büyüyüp 1979 senesinde diplomasını eline alınca bir gazetede polis muhabirliği işine başlayarak evlerinin geçimine destek oldu. Başarılı yazar Patricia Cornwell’in yazmış olduğu başlıca eserler şu şekildedir:

  • Postmortem
  • Kanıt bedeni
  • Kalanlar
  • Zalim ve sıra dışı
  • Ceset çiftliği
  • Potter’ın alanından
  • Ölüm nedeni
  • Doğal Olmayan Pozlama
  • Menşe noktası
  • Siyah bildirimi
  • Son bölge
  • Darbe sineği
  • İz
  • Avcı
  • Ölüler kitabı
  • Scarpetta
  • Scarpetta faktörü
  • Liman mortuary
  • Kırmızı sis
  • Kemik yatağı
  • Toz
  • Et ve kan
  • Ahlaksız kalp
  • Kaos
  • Homet yuvası
  • Güney haç
  • Köpekler yuvası
  • Risk altında
  • Cephe
  • Kuantum
  • Spin
  • Hayatın küçük masalı
  • Hatırlama zamanı
  • Ölmek için yiyecek
  • Bir katilin portresi
  • Ripper

Cesur Yeni Dünya Kitap Özeti

Cesur Yeni Dünya

Tüm dünya tarafından yıllardır büyük bir rağbet ile okunan Cesur Yeni Dünya eseri, 1932 senesinde Aldous Huxley tarafından yazılmıştır.

Kitabın Konusu

2500’lü senelerde hüküm sürmüş olan baskıcı bir devlete karşı yenilen kitleleri konu edinen bu eser, yazarın geleceğe karşı son derece öngörülü olması ile beraber ailenin, inanılan dinin, sanatın, kişisel hayatın ve edebiyatın olmadığı bir dönemi anlatır. Bir karşı ütopyadan esinlenen yazar, bu kıymetli eserinin ismini de Shakespeare’nin bir eserinden ilham alarak koymuştur. Eserde bahsi geçilen ütopik dünyada insanların mükemmel seviyeli sağlığı, savaşların ve yoksulluğun yok olması ile beraber refah seviyesinin artması, yine bu ütopya sayesinde tüm ırklar eşit hale gelmiş ve herkes inanılmaz mutludur. Ayrıca dinin, ailenin ve daha pek çok değerin kitapta olmaması da insanların önüne gelen herkes ile seks yapıp uyuşturucu kullandığı bir toplum olarak karşımıza gelmektedir.

Kitabın Karakterleri

Bernard Marx: Romanda bahsi geçen modern dünyada, psikolog olan bu karakter, son derece özgüvensiz ve çekingen birisidir. Son derece yalnız olan bu karakter kendine bir arkadaş, bir sevgili aramaktadır. Kendini dünyaya kaptıran Bernard Marx, romanda bahsi geçen Helmholtz ile çok sıkı bir dost olur. Ne kadar samimi olsalar da Vahşi ile olan ilişkisinden dolayı kıskandığı Helmholtz ile bir süre arkadaşlıklarına ne yazık ki ara vermek zorunda kalırlar. Bir zaman sonra birbirlerinin kıymetini anlar ve tekrar bir araya gelirler.

Helmholtz Watson: Görüntüsel olarak çok çekici, özgüvenli girişken olsa da son derece beta bir yapıya sahip olan Helmholtz, duygu mühendisi hocası olan ve çeşitli yazılar yazan bir bireydir. Bernard gibi çekingen, özgüvensiz ve yalnız biri olduğunun farkındadır ve onunla arkadaşlık yapar. Helmholtz, Joe’den hoşlansa da, çoğu zaman düşünceleri ters düşer.

Kuluçkalama Merkezi Müdürü: Yeni dünyanın yarattığı sisteme tutkulu olan, vahşi alanda kaybettiği sevgilisini arar ve ona karşı hala bir şeyler beslemesine rağmen, vahşi olduğu gerekçesi ile onunla insan içine çıkmaktan bir hayli utanır.

Vahşi: Joe ismi ile bilinen bu karakter, vahşi bölgede büyür ve annesinin modern dünyadan gelişine bir türlü alışamaz. Arkadaşları ile oyunlarından dışlanmasının, oyunlardan atılmasının yalnız kalmaya mahkum edilmesinin büyük sebebi de annesinin modern dünyadan geliyor olmasıdır. Okumayı son derece seven Joe, annesinin birlikte yaşıyor olduğu Pope’den nefret eder ve onu öldürmeye çalışır, bu çabaları da boşa gitmez. Pope’nin zamanında ona getirmiş olduğu kitap hayatını son derece etkiler ve onda güzel bir yer edinir. Bernard, Joe ve annesini modern dünyaya götürür ve Joe bu dünyayı değiştirebileceğine son derece yürekten inanır. Annesinin ölümü üzerine Joe, daha çok hırslanır ve geri zekalı insanlara bile yaşadıkları bu sistemin ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışır. Romanda Joe Lenina’ya aşıktır fakat ne yazık ki aşkına karşılık alamaz, çünkü Lenina bu aşkın farkında bile değildir.

Lenina: Erkekler arasında beğenilen ve ilgi gören biri olması ile bilinen Lenina, yaşadığı hayattan son derece memnundur. Bernard ile birlikte olmaya çalışan Lenina, ilerleyen zamanlarda Joe ile tanışır ve ona karşı büyük bir hayranlık duymaya başlar.

Linda: Vahşi’nin annesi olan bu kadın, aynı zamanda müdürün birkaç zaman evvel kaybetmiş olduğu sevgilisidir de. Modern dünyanın döllenme bölümünde çalışarak hayatını geçirmiş olan Linda, sevgilisi olan müdür ile gitmiş olduğu hayatta yaşamaya devam eder. Farklı olduğu düşünüldüğü, yani modern dünyadan geldiği için bu vahşi bölgede ne yazık ki dışlanır. Eski yaşantısında geri dönen Linda, fazla dozda tükettiği Soma nedeni ile hayatına son verir.

Mustafa Mond: Modern dünyanın denetçilerinden biri olan Mustafa, duyguların ne kadar gereksiz olduğunu, tarihin silinmesi gerektiğini, bilimin de yalnızca gerektiği kadar kullanılmasını öne sürmektedir. Tanrının var olduğuna inanan Mustafa, inançlarının yeni dünyada anlaşılmayacağı, anlaşılsa da zarar vereceğini biliyordu. Vahşi ile sohbet etmeye bayılan Mustafa, ona gizli bir hayranlık da duyar.

Kitabın Özeti

Kitapta bahsi geçen dünyada olaylar,  Ford’dan önce 632 döneminde geçiyor. Ütopik bir dünyanın anlatıldığı bu romanda, Ford tanrısal bir varlık olarak ele alınır ve romanda iki karakter üzerinden olaylar döner ve biçimlenmeye başlar. Eserde maddi olan varlıklar, geriye kalan bütün değerlen hatta insandan bile üstün tutulmuştur. Kurulan yeni dünya üzerinde geçen büyün olaylar, son derece etkileyicidir. Yeni dünyayı yöneten kimseler sürekli bir yenilik, değişim peşindedir ve bu yeni dünyanın en büyük gayesi de bir projeyi hayata geçirmektir. Bu projenin amacı ise, insanlara köleliklerin sevilmesidir ve mutluluk probleminin ortadan kaldırılmasıdır. Kitabın ilk kısmında şartlandırma ve kuluçkalandırma merkezinde bulunan müdürün, öğrencilerine eğitim vermesi ile başlar. Merkezin müdürü, çocuklara istikrarın sağlanması için yeterli seviyede bir nüfusa ulaşmak ve bu esnadan insanların bu amaca hizmet ederken zevk alabilmesini sağlamaktır. Hedeflenen bu çalışma için gerekli üretim bantları kurulmuştur. Bu bantlarda gerekli döller üretilir ve yeni, tüketime yönelik bir toplum oluşturmak amaçlanır. Her bireyin üretimi için bir yıl kadar beklenir, beklenen bu süre sonrasında da ileri zekaya sahip alfa, beta ve epsilon bireyler üretilir. İstenilen bu bireylerin üretilmesi içinde gerekli büyün önlemler alınır. Üretilen bu bireylere gerekli işlemler yapılar, mutlu, çalışkan ve uyumlu bireyler elde ederler. Sistemin amacı mutlu bireyler ile beraber, mükemmel bir toplumsal statüye ulaşmak ve huzur içinde yaşayıp gitmek. Yaratılan bu toplumda değerler yok, herkes herkese ait ve herkes istediği ile sevişiyor, uyuşturucu kullanıyor yani bu yeni dünyada her şey mutluluk için. Romanda yaratılan bu yeni dünya dışında tek bir yer vardır burası da vahşi bölgedir, bu bölgede yaşayan vahşiler hayvani davranır ve sapkınlardır. Bu vahşi bölgede evlenmek, ölmek, çocuk yapmak eski adet ve göreneklere göre yaşam sürdürmeye devam ederlere. Yeni dünyada var olan modern insanların yaşlanması söz konusu değildir, ellili atmışlı yıllara kadar bu dünyada bireyler çok enerjik ve zinde yaşar ve daha sonra aniden ölürler. Bunun sebebi de düşünülmüştür; yaşlandıkça çalışma ve üretim yapma yetisini kaybettiklerinden dolayı topluma faydasız olacaklar bu yüzden de bu durumu ortadan kaldırıp söylemiş olduğumuz gibi bir uygulama üretmişler. Romanın başkahramanı olan Bernard, vahşi bölgede yaşayan Joe’yi, Londra’ya götürmek için çabalar. Londra’da büyük bir sevgi ile karşılanan Joe, bu dünyaya ayak uyduramaz, insanların özgür olması gerektiğini düşünen Joe, buradan kaçar.

Kitabın Romanı Hakkında Bilgi

Aldous Huxley’in 5.romanı olan Cesur Yeni Dünya eseri, ütopik bir biçimde yazılması ile insanların dikkatini hemen çekebilmiş ve yayınlandığı ilk günden beri de büyük bir ilgi ile okunmaktadır. Ülkemizde 1999 senesinden beri çevirisi yapılan bu kitap, okuyucuların okumayanlara da şiddetle tavsiye etmiş olduğu bir kitaptır. Felsefe ile de yakından ilgilenen başarılı yazar, psikoloji ile pek çopk eser üretmiştir. Yazmaya küçük yaşlardan beri başlayan Aldous Huxley, 22 Kasım 1963 senesinde yakalandığı kanseri atlatamadığı için hayata gözlerini yummuştur. Bu başarılı yazarın yazmış olduğu başlıca eserleri şunlardır:

  • Cesur Yeni Dünyada
  • Krom Sayısı
  • Maymun ve Öz
  • Edebiyat ve Bilim
  • Denemeler
  • Mona Lisa Tebessümü
  • Algı Kapıları
  • Ses Sese Karşı
  • Kalıcı Felsefe
  • Cennet ve Cehennem
  • Ekoloji Politikası
  • Ada

Cengizhan Kitap Özeti

Cengizhan
  1. Turhan Tan tarafından kaleme alınan “Cengizhan” eseri 2015 senesinde yayınlanmış ve tarih severlerin ilgisini çekebilmiştir. Akıcı bir dile sahip olan bu eser, okuyucuyu etkileyebilmeyi başarmış ve yayınlandığı günden bu yana da iyi bir rağbet görmüştür. Dilerseniz romanın detaylarını inceleyelim.

Kitabın Konusu

Yazar, yazmış olduğu diğer eserlerindeki gibi bu eserinde de savaş duygusunu güzel yansıtabilmiş. Tarihin coşkulu yanlarını akıcı bir biçimde kaleme alan yazar bu eserinde yüzyıllardır ismini unutturmayan Cengizhan’ın hayatı ve başarılarını detaylı bir biçimde konu edinmiş.

Kitabın Özeti

Yakışıklı genç, önünde duran endamlı manzarayı seyredip dalmıştı. Seyrettiği bu manzara ona kazanabileceği bir zaferin, yapılan birkaç hata ile kaybedilen zaferi anlatıyordu. Yapılan bu hata ise şiddetli gök gürültüleri ve yağmurun gücünden korkan askerlerin bir anlık nefis ile önlerinde duran nehre atlayarak savaşı sonlandırmaları biçiminde anlatılabilirdi. Hatırladıkları karşısında bir kez daha sinirlenen bu genç, cömert bir şekilde düşmana doğru yalnız başına hücum ederken en samimi olduğu ve güvendiği asker tarafından zorla savaş meydanından uzaklaştırılıp başka bir yere götürülür. Zaferle sonuçlanabilecek bu savaştan bir hiç uğruna çekilen ve inançları bakımından da tüm halkının adeta itaat ettiği Ulu Gökçe’nin savaş meydanında ardına bile bakmadan kaçışı, öfkesinin bir türlü bastıramasa da bu genç ne yazık ki daha büyük acılar yaşar. Yaşanan tüm bu olaylar üzerine köyüne geldiği vakit, kendinden çok sevdiği karısı Börta, ne yazık ki düşmanlar tarafından kaçırılmıştır. Bununla beraber annesini de Ulu Gökçe’nin babası ile aynı çadırda görmesi onu derinden yaralar.

Canından çok sevdiği karısını kurtarmak için yollara düşen bu genç, yaptığı sinsi planlar neticesinde düşman eşi Göncü Hatun’u kaçırabilmeyi başarır. Bununla beraber hanedanı bu kadın vesilesi ile kendisine bağlar. Yaşanan bazı olaylar sonrasında bu genç artık Cengiz ismi ile anılmaya başlar. Bir süre geçtikten sonra Börta köyüne hamile bir biçimde geri gelir ve karısının bir kadın kaçırdığını öğrenir ve ne yazık ki ona kavuşamaz. Bu esnada annesi ve Ulu Gökçe başa geçebilmenin yollarını arar.

Yaşanan olaylar ile beraber iyice akıllanan Cengizhan, çeşitli planlar yapar ve taktikler öğrenir. Canından çok sevdiği karısını hamile bir biçimde kabul eden Cengizhan, Göncü Hatun’uda kendisine eş ilan eder. Seneler ilerler ve Ulu Gökçe’ye olan nefreti iyice büyüyünce, Börta’nın oğluna Ulu Gökçe’yi öldürmesini söyler.

Tek gayesi tüm Türkleri bir araya getirmek olan Cengizhan, bu yolda elinden gelen her şeyi yapar ve karşısına çıkan engelleri de ortadan kaldırmayı başarır. Hayallerinin hepsini tek tek gerçekleştirmiş olan bu başarılı devlet adamı Cengizhan huzurlu bir biçimde hayata gözlerini yumar.

Hayatta iken dileği olan tüm Türkleri bir arada toplayan Cengizhan, düşmana karşı her zaman galip gelmiş, devlet topraklarını olabildiğince büyütmüş ve ismi ile de tüm dünyaya nam salmıştır. Türklüğe son derece önem veren Cengizhan, başarıları ile yüzyıllar geçse de hep anılacaktır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

  1. Turhan Tan, 1885 yılında Diyarbakır’da doğdu. Lise hayatını İstanbul’da geçiren yazar, burada Arapça ve Farsça derler alarak konuşmasını geliştirmiştir. Üniversitede hukuk bölümünü okudu. Edebiyata merakı olduğundan dolayı, bu işle ilgilenen insanlarla arkadaş olmayı tercih etmiştir. Daha sonra 1911 yılında Üsküp Lisesi’nde Edebiyat öğretmenliği yaparak bildiklerini öğrencilerine aktarmıştır. Burada öğretmenlik yaptıktan sonra yazar olmak için İstanbul’a taşınmıştır. Kaleme aldığı yazıları çeşitli gazetelerde yayımlanma fırsatı bulmuştur. Yazdığı eserler ile başarıyı yakalayan M. Turhan Tan’ın eserleri başlıca şu şekilde sıralanabilir:

Romanları

  • Ali Maceralar
  • Cehennemden Selam
  • Sevinç Han
  • Gönülden Gönüle
  • Kadın Avcısı
  • Üç Ay Yatakta
  • Akından Akına
  • Cem Sultan
  • Timurlenk
  • Viyana Dönüşü
  • Osmanlı Rasputini Cinci Hoca
  • Hürrem Sultan, Saye Sultan, Devrilen Kazan, Cengiz Han

Cemile Kitap Özeti

Cemile

Kitabın Konusu

Cemile, bir çocuğun ağzında anlatılan bir hikayedir. Aşk hikayelerinden biri olan Cemile kitabında, Cemile’nin kocası askerdir. Cemile ise Danyar’la birlikte yaşadığı yerden ayrılır.

Kitabın Özeti

Cemile oldukça güzel bir kızdır. Durumu iyi olan bir ailenin çocuğuyla evlenmiştir. Kocasının adı Sadık’tır. Fakat evlendiklerinden kısa bir zaman sonra Sadık savaş sebebinden dolayı cepheye gitmek zorunda kalır. Cemile evde kayınvalidesi ve kocasının küçük kardeşi ile kalır. Bu anlatılan hikâye de tam olarak Sadık’ın küçük kardeşinin ağzından anlatılmıştır.

Cemile bu durumdan şikayetçi olmaz ve durumu kabullenir. Oldukça hayat dolu bir kızdır. Küçük çocuk ise onu hayran hayran izler. Cemile onun hayatına sanki anlam katan bir insan haline gelmiştir.
Yaşadıkları yerdeki erkeklerin büyük bir kısmı askere girmek zorunda kalmıştır. Ama savaş alanına erzak taşınması için de yardıma ihtiyaç vardır. Bu yüzden kadınlardan yardım talep edilir. Cemile’nin kayınvalidesi ise bu duruma hiç sıcak bakmaz. Cemile, çocuğu da yanına alıp yardım edebileceğini belirtir. Sonra beraber erzak yardımına giderler. O zamanlarda savaştan yaralı bir şekilde gelmiş olan birisi vardır. Adı da Danyar’dır. Bu adam Cemile ve yanındaki çocuğa yardımcı olur.

Danyar, içine kapanık bir tiptir. Genellikle yalnız takılır ve pek muhabbet etmez. Cemile ise tam tersi enerji dolu, neşeli bir kızdır. Başlarda anlaşamaz gibi olurlar ama sonralardan durum değişir. Daha da yakınlaşmaya başlarlar. Çocuk bu duruma başlarda sert tepki verse de sonradan durumu anlamaya başlar. Hatta onların arasında olan bu ilişkiyi anlatmak için kâğıda yazar.

Cemile’nin kocası ise savaş sırasında yaralanmıştır. Hastaneye kaldırmışlardır. Yani kısa bir süre sonra kocası geri dönecektir. Bu durum Cemile ve Danyar’ı rahatsız etmeye başlar. Hatta Danyar, Cemile’nin onu terk edip gideceğini düşünür. Ama beklediği gibi olmaz ve Cemile aşkını ilan eder.
Bir gün Cemile ve Danyar kaçmaya karar verirler ve öyle de yaparlar. Cemile’nin kocası ise köye dönmüştür artık. Ama ortalık fena halde karışmıştır. Aramak için herkes Cemile ve Danyar’ın peşine düşer. Etrafta ararlar ama bir türlü nerede olduklarını bulamazlar.

Yazar ise kimseye bir şey söylemez. Olanları sadece izlemekle yetinir. Bir gün, Cemile ve Danyar’ı resmettiği kâğıdı görür abisi. Kardeşine kızar. Hiçbir şey söylemeden sadece resim yapmak ister. Cemile’ye olan aşkını bu şekilde ifade edebiliyordur. Sonralarda resim eğitimi almaya karar verir. Ressam olma yolunda emin adımlarla ilerliyordur. Ama Cemile’yi hiçbir zaman unutamaz.

Kitabın Ana Fikri

Kitapta anlatılan şey aslında sevginin engel tanımayacağıdır. İnsan sevdiği kişi için neyi isterse gözü başka bir şeyi görmeden onu yapmaya karar verir. Hayatında yapacağı tercihlerin yanlış ya da doğruluğu bile sevgiye verdiği önemle değişebilir. Engelleri aşmak için denenecek yollar bulmak ve sevginin peşinden gitmek gerektiği sonucunu çıkarabiliriz.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Cemile: Enerji dolu bir kızdır. Sadık ile evlenir ama kocası ısa bir süre sonra cepheye gider. Sonradan Danyar ile tanışır ve ona âşık olur. Kocasını geride bırakıp beraber kaçarlar.

Sadık: Cemile ile evlendikten bir süre sonra savaştan ötürü askere gitmek zorunda kalır. Ama döndüğünde ise Cemile artık hayatında yoktur.

Danyar: Savaşta yaralanıp döndükten bir süre sonra Cemile ve yanındaki çocuğa yardım etmeye başlar. Cemile’ye âşık olur ve sonradan kaçarlar.
Sadık’ın Kardeşi: Evin en küçük çocuğudur. Cemile ile cepheye erzak yardımı yaparlar. Aslında ona aşıktır ama sesini çıkaramaz. Cemile’nin gidişine oldukça üzülür. Bu üzüntüsünü gidermek için resimler yapmaya başlar.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Cengiz Aytmatov Kimdir?

Aytmatov, Kırgız asıllı bir yazardır. 12 Aralık 1928 yılında dünyaya gelmiştir. Moskova Üniversitesi’nde Edebiyat Fakültesi’ni okuyup bitirdi. Sonraki zamanlarda ise Sovyet Yazarlar Birliği içerisine kabul edildi. Kırgızistan bağımsız olduktan sonra da ülkesini temsil etti. Büyükelçilik görevi yapmıştır. Hayatı boyunca yazdığı eserle ise oldukça bilinir hale gelmiştir. Kırgız asıllı yazar 2008 yılında Almanya’da hayata veda etmiştir.

Canan Kitap Özeti

Canan

Peyami Safa tarafından kaleme alınan “Canan” romanı 1925 senesinde yayımlanmıştır. Canan ile Lâmis’in aşkı üzerine konu olan bu roman 2011 senesinde dizi olarak uyarlanmış ve başrolünü ise Gamze Özçelik üstlenmiştir. Konusu ile büyük bir ilgi yakalayan Canan romanı, yayınladığı senelerden bugüne değin büyük bir rağbet yakalamıştır. Dilerseniz eserin detayları hakkında bilgi edinmek için devam edelim…

Kitabın Konusu

Kitapta, ailenin bizim için ne denli kutsal olduğu ve her insanın ailesinin yetiştirilme tarzına göre davrandıkları konuları ele alınıyor.

Kitabın Karakterleri

LÂMİS: Her ne kadar hayalleri doğrultusunda yaşayıp hatalar yapsa da, sonunda doğru yolu yine kendisi buluyor.

CANAN: Bu karakter elit bir kadındır. Süse ve zendin gösteren her şeye zaafı vardır.

BEDİA: Dininin getirdikleri buyruklara uyan ve ailesinin üzerine aşırı düşen bir kadın karakterdir.

ŞAKİR BEY: Düşüncelerini hiç çekinmeden dile getiren rahat bir adamdır.

SELİM: Diğerlerine göre daha yalın görünse de aslında çok tutarsız ve dengesiz bir karakterdir.

Kitabın Özeti

Bir Çerkez kızı olan Canan’ın, çok küçük yaşlarda saraya satılması ile beraber hikâyesi başlar. Fevkalade bir güzelliğe sahip olan bu kız, çevresindeki herkesin dikkatini çekmeyi başarır. Buradaki yaşamını sürdürürken Canan, beklenmedik bir anda zengin bir aile yapısına sahip olan Şakir Bey’in afili konağına verilir.  Ardından küçük yaşlarda olan Canan, geldiği bu konakta ailenin diğer çocuklarından farksız bir biçimde yetiştirilir. Belli bir yaşa gelince Kazım Bey ile evlendirilen Canan, Edirne’ye yerleşir fakat onunla anlaşamadığını fark edince İstanbul’a geri gelir. İstanbul’a dönen canan, Şakir Bey’in şirketinde çalışırken Lamis isminde bir delikanlı ile tanışır. Geçen zaman ile beraber bu ikilinin arasında bir aşk doğar ve Bedia ile evli olan Lamis bu evliliğini sonlandırarak güzelliği ile dikkatleri çeken Cananla evlenir. Zaman geçtikten sonra Lamis ile de evliliğini sürdüremeyeceğini anlayan Canan ne yazık ki Lamis’e ihanet eder. Çıkan dedikodulara inanmak istemeyen Lamis, ne yapacağınız bilemez. Günün birinde kendisinin Canan’ın annesi olduğunu ileri süren bir kadın ortaya çıkar. Annesinin yoksul bir Çerkez kadını olduğuna inanamayan Canan, onu kabullenemez ve derhal evinden kovar. Eşi Lamis, kendisini annesi olarak tanıttığı bu kadına inanılmaz acır ve eve geri alır. Gelen bu kadına son derece kötü davranan Canan, annesi olduğuna hala inanmamaktır. Aradan biraz zaman geçer ve bu kadın Canan’ı bir erkekle gördüğünü Lamis’e bildirir. Bu kadının söyledikleri üzerine Canan’ı takip eden Lamis, söylenenlerin doğru olduğunu Canan’ın Selim ile görüşmesi üzerine anlar. Bu durum üzerine evde bir kavga hali başlar ve kadın kavgayı sonlandırmak için aralarına girer. Bunun üzerine bu yaşlı kadını tekrar evden kovan Canan, bu kadın tarafından saldırıya uğrar ve ölür. Lamis yaşananlara inanamaz ve konağına geri döner.

Ana Fikir

Gençliğin verdiği cahilliğe kanıp, yanlış davranışlar sergileyip ailemizi kaybedersek, sonrasında hiç ummayacağımız kadar pişmanlık duyarız. O yüzden her ne olursa olsun ailemizin kıymetini bilmemiz gerekiyor.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Peyami Safa, 02 Nisan 1899 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi.  Babasını sürgündeyken kaybetti. Henüz 9 yaşında iken kemik veremi hastalığına yakalandı. Bu hastalık yüzünden okula düzenli gidip gelemedi. Dolayısıyla yazar, hep kendi kendini geliştirdi. 13 yaşına geldiğinde hayatla savaşması için önünde hiçbir engel yoktu. O yüzden ilk olarak Posta Telgraf Nezareti’nde memur vazifesiyle işe koyuldu. 1914 ve 1918 seneleri arasında dersler vererek geçimini sağlayan yazar, daha sonra da gazetecilik işiyle uğraştı. Gerçek anlamda yaşamını ve parasını yazı yazmaya başladığı zamanlarda kazandı. Babası ve amcalarının izinden giderek yazar olmaya ant içti. Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi isimlerinde iki tane dergi çıkartarak onları insanlara sundu. Oğlunu erken yaşta toprağa veren yazar bu acıya dayanamayarak 15 Haziran 1961 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Yazmış olduğu başarılı eserleri ile sesini duyurmayı başaran Peyami Safa’nın başlıca eserleri şu şekildedir:

Romanları:

  • Gençliğimiz
  • Şimşek
  • Sözde Kızlar
  • Mahşer
  • Bir Akşamdı
  • Süngülerin Gölgesinde
  • Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü
  • Canan
  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Fatih-Harbiye
  • Atilla
  • Bir Tereddüdün Romanı
  • Matmazel Noralya’nın Koltuğu
  • Yalnızız
  • Biz İnsanlar

İnceleme ve denemeleri:

  • Türk İnkılâbına Bakışlar
  • Büyük Avrupa Anketi
  • Felsefî Buhran
  • Millet ve İnsan
  • Mahutlar
  • Mistisizm
  • Nasyonalizm
  • Sosyalizm
  • Doğu-Batı Sentezi
  • Sanat- Edebiyat-Tenkid
  • Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca
  • Sosyalizm-Marksizim- Komünizm
  • Din-İnkılâp-İrtica
  • Kadın-Aşk-Aile
  • Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar
  • Eğitim-Gençlik-Üniversite
  • Asır- Avrupa ve Biz

Ders Kitapları:

  • Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi
  • Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe
  • Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat
  • Yeni Talebe Mektupları
  • Büyük Mektup Numuneleri
  • Türk Grameri
  • Dil Bilgisi
  • Fransız Grameri
  • Türkçe İzahlı Fransız Grameri

Peyami Safa tarafından kaleme alınan “Canan” romanı 1925 senesinde yayımlanmıştır. Canan ile Lâmis’in aşkı üzerine konu olan bu roman 2011 senesinde dizi olarak uyarlanmış ve başrolünü ise Gamze Özçelik üstlenmiştir. Konusu ile büyük bir ilgi yakalayan Canan romanı, yayınladığı senelerden bugüne değin büyük bir rağbet yakalamıştır. Dilerseniz eserin detayları hakkında bilgi edinmek için devam edelim…

Kitabın Konusu

Kitapta, ailenin bizim için ne denli kutsal olduğu ve her insanın ailesinin yetiştirilme tarzına göre davrandıkları konuları ele alınıyor.

Kitabın Karakterleri

LÂMİS: Her ne kadar hayalleri doğrultusunda yaşayıp hatalar yapsa da, sonunda doğru yolu yine kendisi buluyor.

CANAN: Bu karakter elit bir kadındır. Süse ve zendin gösteren her şeye zaafı vardır.

BEDİA: Dininin getirdikleri buyruklara uyan ve ailesinin üzerine aşırı düşen bir kadın karakterdir.

ŞAKİR BEY: Düşüncelerini hiç çekinmeden dile getiren rahat bir adamdır.

SELİM: Diğerlerine göre daha yalın görünse de aslında çok tutarsız ve dengesiz bir karakterdir.

Kitabın Özeti

Bir Çerkez kızı olan Canan’ın, çok küçük yaşlarda saraya satılması ile beraber hikâyesi başlar. Fevkalade bir güzelliğe sahip olan bu kız, çevresindeki herkesin dikkatini çekmeyi başarır. Buradaki yaşamını sürdürürken Canan, beklenmedik bir anda zengin bir aile yapısına sahip olan Şakir Bey’in afili konağına verilir.  Ardından küçük yaşlarda olan Canan, geldiği bu konakta ailenin diğer çocuklarından farksız bir biçimde yetiştirilir. Belli bir yaşa gelince Kazım Bey ile evlendirilen Canan, Edirne’ye yerleşir fakat onunla anlaşamadığını fark edince İstanbul’a geri gelir. İstanbul’a dönen canan, Şakir Bey’in şirketinde çalışırken Lamis isminde bir delikanlı ile tanışır. Geçen zaman ile beraber bu ikilinin arasında bir aşk doğar ve Bedia ile evli olan Lamis bu evliliğini sonlandırarak güzelliği ile dikkatleri çeken Cananla evlenir. Zaman geçtikten sonra Lamis ile de evliliğini sürdüremeyeceğini anlayan Canan ne yazık ki Lamis’e ihanet eder. Çıkan dedikodulara inanmak istemeyen Lamis, ne yapacağınız bilemez. Günün birinde kendisinin Canan’ın annesi olduğunu ileri süren bir kadın ortaya çıkar. Annesinin yoksul bir Çerkez kadını olduğuna inanamayan Canan, onu kabullenemez ve derhal evinden kovar. Eşi Lamis, kendisini annesi olarak tanıttığı bu kadına inanılmaz acır ve eve geri alır. Gelen bu kadına son derece kötü davranan Canan, annesi olduğuna hala inanmamaktır. Aradan biraz zaman geçer ve bu kadın Canan’ı bir erkekle gördüğünü Lamis’e bildirir. Bu kadının söyledikleri üzerine Canan’ı takip eden Lamis, söylenenlerin doğru olduğunu Canan’ın Selim ile görüşmesi üzerine anlar. Bu durum üzerine evde bir kavga hali başlar ve kadın kavgayı sonlandırmak için aralarına girer. Bunun üzerine bu yaşlı kadını tekrar evden kovan Canan, bu kadın tarafından saldırıya uğrar ve ölür. Lamis yaşananlara inanamaz ve konağına geri döner.

Ana Fikir

Gençliğin verdiği cahilliğe kanıp, yanlış davranışlar sergileyip ailemizi kaybedersek, sonrasında hiç ummayacağımız kadar pişmanlık duyarız. O yüzden her ne olursa olsun ailemizin kıymetini bilmemiz gerekiyor.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Peyami Safa, 02 Nisan 1899 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi.  Babasını sürgündeyken kaybetti. Henüz 9 yaşında iken kemik veremi hastalığına yakalandı. Bu hastalık yüzünden okula düzenli gidip gelemedi. Dolayısıyla yazar, hep kendi kendini geliştirdi. 13 yaşına geldiğinde hayatla savaşması için önünde hiçbir engel yoktu. O yüzden ilk olarak Posta Telgraf Nezareti’nde memur vazifesiyle işe koyuldu. 1914 ve 1918 seneleri arasında dersler vererek geçimini sağlayan yazar, daha sonra da gazetecilik işiyle uğraştı. Gerçek anlamda yaşamını ve parasını yazı yazmaya başladığı zamanlarda kazandı. Babası ve amcalarının izinden giderek yazar olmaya ant içti. Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi isimlerinde iki tane dergi çıkartarak onları insanlara sundu. Oğlunu erken yaşta toprağa veren yazar bu acıya dayanamayarak 15 Haziran 1961 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Yazmış olduğu başarılı eserleri ile sesini duyurmayı başaran Peyami Safa’nın başlıca eserleri şu şekildedir:

Romanları:

  • Gençliğimiz
  • Şimşek
  • Sözde Kızlar
  • Mahşer
  • Bir Akşamdı
  • Süngülerin Gölgesinde
  • Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü
  • Canan
  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Fatih-Harbiye
  • Atilla
  • Bir Tereddüdün Romanı
  • Matmazel Noralya’nın Koltuğu
  • Yalnızız
  • Biz İnsanlar

İnceleme ve denemeleri:

  • Türk İnkılâbına Bakışlar
  • Büyük Avrupa Anketi
  • Felsefî Buhran
  • Millet ve İnsan
  • Mahutlar
  • Mistisizm
  • Nasyonalizm
  • Sosyalizm
  • Doğu-Batı Sentezi
  • Sanat- Edebiyat-Tenkid
  • Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca
  • Sosyalizm-Marksizim- Komünizm
  • Din-İnkılâp-İrtica
  • Kadın-Aşk-Aile
  • Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar
  • Eğitim-Gençlik-Üniversite
  • Asır- Avrupa ve Biz

Ders Kitapları:

  • Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi
  • Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe
  • Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat
  • Yeni Talebe Mektupları
  • Büyük Mektup Numuneleri
  • Türk Grameri
  • Dil Bilgisi
  • Fransız Grameri
  • Türkçe İzahlı Fransız Grameri

Camdaki Kız Romanı Kitap Özeti

Camdaki Kız

Psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu insanları dikkatli bir şekilde incelemiştir. Yaşadığı olayı okuyucuya roman şeklinde getirmiştir. “Camdaki Kız” kitabında, çocukluğumuzun her birine daha kısa öyküler ve kader teması ve çocuklukta yaşanan her deneyim ekleyerek basit bir dilde okuyucuya sunulmuştur Romanına daha kısa öyküler ekleyerek sevginin insan hayatını nasıl değiştirdiğini hikayesi ile özdeşleştirmiştir. Bu hikaye insan davranışının nedenlerini anlamaya yardımcı olabilecek örnek bir çalışmadır.

Konusu

Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’ nun ele aldığı Camdaki Kız romanında, lüks içinde yaşamını sürdüren zengin bir kız ile varoş çocuğunun aşk hikayesini ele almıştır.

Kitabın Özeti

Nalan çok gençken lüks bir hayat sürmüştür ve sonra bir gün kalan zengin ve köklü bir aileye gelmiştir. Daha sonra psikiyatri kliniğine gönderilmiştir bunun nedeni onunla yedi yıl yaşayan sevgilisi Hayri yüzündendir. Hayri Nalan’a hayatında başka biri olduğunu söylediğinde, Nalan’ın dünyası başına yıkılmıştır ve bunun üzerine kendini öldüreceğini söylemeye başlamıştır. Aldatıldığını öğrenen Nalan psikologa giderek her seansta, yavaş yavaş doktoruna hayatının hikayesini anlatıyor.

Başlangıçta Hayri ve Hayri’nin Nalan’ ı terk etmesinden korkmasını  ve aralarındaki ilişkisinden bahsetti. İç mimar Nalan, çalıştığı işyerindeki varlıklı bir iş adamı oğlu Sedat ile evlendi. Kayınvalidesi ve kayınpederi her zaman onu desteklemesine rağmen kayınvalidesi ve kayınpederi ile aralarında hiçbir problemleri olmamasına rağmen ve kocası asla sevgisini ve merhametini Nalan’a göstermedi. Sedat’ın fikri sadece en moda kıyafetleri giymek, en güzel yerlerde seyahat etmek, lüks bir araba satın almak, arkadaşlarıyla takılmak ve babasının haberi olamadan gizli kumar oynamaktı. Nalan’ ın ona göstermiş olduğu yakınlığına tepki vermedi. Hamile kaldıktan ve bebeğini kaybettikten sonra, şiddetli bir şekilde depresyon durumunun içine düştü ve çalıştığı yerden bir süreliğine ayrıldı.

Nalan, bunları yaşarken kötü zamanları henüz atlatamamışken bu sırada ailesini kaybetti.  Bir süre sonra kayınbiraderinin desteğiyle işe geri döndü. Şirkette çalışan Hayri’ ye şoförü ve koruyucusu olması emredildi. Hayri, uzun zamandır Nalan’ı gözüne kestirmişti. Bu fırsatı değerlendiren Hayri, Nalan’ın  kötü zamanlar geçirmesinin ardından ruh halini faydalanarak onu tavlamak için elinden gelenin en iyisini yaptı. Nalan sevgiyi ve bakımı özlemiş ve çok geçmeden Hayri’ den etkilenmiştir. O sırada Nalan evliydi. Dürüstlüğe de önem veren Nalan bu durumun baş göstermesi ile kocası Sedat’ı boşadı çünkü böyle bir aşk ilişkisi yaşamak için çok dürüsttü ve boşandıktan sonra Hayri ile 7 yıl sürecek bir ilişki başlattı.

Aynı zamanda Hayri evli ve üç çocuk babasıdır. Karısı Türkan köydeki kuma hayatına alışkın olduğundan, Nalan’ ı kolayca kabul edilebilir. Nalan, Hayri’den boşanmasını istemez, çünkü Hayri’ nin çocuklarının babasız kalacaklarına gönlü rahat etmemektedir. Bir gün Hayri karısını ve çocuklarını Nalan’la tanıştırdı. Türkan Nalan’ı çok sevmiştir ve kızını sık sık görmeye götürmektedir. Hayri’ nin eşine göre , Nalan iyi birisi ve iyi bir hanımefendi, bu yüzden bu ilişkiden rahatsız olmayacaktı.

Nalan psikoloğa her gittiğinde katıldığı seanslarda, Nalan’ın doktoru Hayri’nin onu terk etmesi dışında çocukluğunda ciddi travmalar geçirdiğini fark edecektir. Uzun bir süre sonra Nalan, çocukluk acılarını ve korkularını doktoruna anlattı. Annesini ve babası olarak çağırdığı insanların, aslında onun büyükannesi ve büyükbabası olduğunu gözyaşlarıyla, küçük dayısı tarafından annesinin kendisine hamile olduğunu ve bir müddet sonra onu doğururken öldüğünü doktoruna söyler.

Büyükannesi ve büyükbabası onu en güzel okullarda okutmuştur ve Nalan lüks bir hayat sürdü, fakat bu lüksün yanında kendisinden utanan anneannesi ve dedesi tarafından hiç sevilmemiştir, başını bile hiç okşamamışlardır. Nalan tüm bunları, evlendikten sonra babasının ölümünden sonra öğrenmiştir.  Tüm bunları anlamasını sağladı ve bu da acı çektiği tüm acıyı arttırdı.

Hayri kendini sevgi dolu bir insan olarak görmektedir. Ona göre, kalbi o kadar geniştir ki birçok kadını sevebilir. Nalan’la ilişkisi gelişmeye devam ederken, gittiği bir meyhanede tanıştığı Laz kızına aşık oldu. Kız zengin bir iş adamının kapatması olarak bilinirdi. Bu Laz kızı gençken öz babası tarafından tecavüze uğradı ve daha sonra topluluk ve aile tarafından reddedilmişti. Hayri bu kıza öyle bir umut vermiştir ki Hayri ile evlenmeye ve tüm umutlarını bu hayata sokmak için hayaller kurmuştur. Hayri bu kıza da evlenme sözü vermiştir.

Ancak Hayri resmi olarak evli ve aslında karısı Türkan’dan boşanmak istemiyor. Laz kızı, Hayri ve karısını tehdit etmeye devam eder. Hayri bu işten kurtulamadı ve bir gün bahçesindeki Laz kızı tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Hayri’nin ölümü hem kendi ailesini hem de Nalan’ ı çökertmiştir.

Nalan eski hayatına dönmemek için mücadele etti ve doktorun tavsiyesi üzerine yeni bir sayfa açtı. Sonunda, resim atölyesindeki öğretmenin onun hiç görmediği öz babası olduğunu öğrendi. Babası Nalan’ dan tüm yaptıkları için özür diler ve çok değerli eserlerini Nalan’a bırakarak ortadan kaybolmuştur. Nalan şimdi geçmişin kaderini ve acısını durdurmaya ve yeni bir hayata başlamaya karar vermiştir. Yaşam tarzını değiştirdi ve bir iş kurdu. Şimdi, yolun önüne bir duvar inşa etti ve kader onu yeni bir aydınlık yola götürdü.

Kitabın Yazarı Hakkında

Gülseren Budayıcıoğlu tarafından ele alınmıştır. Dr. Gülseren Budayıcıoğlu Ankara’da doğmuştur. TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra çalışmalarına Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam etti. Öğrenci olarak TRT TV’de konuşmacı ve sunum yaptı. Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda on yıl öğretmenlik yaptı. Tıpta tıbbi muayeneden sonra 2005 yılında Türkiye’nin ilk psikiyatri merkeziydi ve halen İstanbul’da kurulan Ankara ve Madalyon Madalyon klinik psikiyatri merkezlerine hizmet veriyor. Budayıcıoğlu, “Madalya İçinde”, “Günahın Üç Rengi”, “Hayata Dönüş” ve “Kayıp Kral”ın yanı sıra “İstanbul Gelin” adlı TV dizisinin de yazarıdır. Madalyon Kliniği başkanı Gülseren Budayıcıoğlu, iki çocuk annesi, psikiyatri bilgilerini öyküler ve romanlarla insanlara aktarmaya devam ediyor.

Cadı Kitap Özeti

Cadı

1912 senesinde Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından kaleme alınan “Cadı” romanı, ses getirmeyi başarabilmiştir. Cadılara, ruh çağırma ve büyücülük gibi olaylara inanan bireylerin bu gereksiz inançlarını eleştiren yazar Hüseyin Rahmi, eseri ile büyük başarı yakalayabilmiştir. Dilerseniz Cadı romanı hakkında var olan detayları hep beraber inceleyelim.

Kitabın Konusu

Kitapta, iki kadının çok yakın arkadaş oldukları ve birisinin öldüğü vakit, eşi eğer hemen başka bir kadınla hayatını birleştirirse diğer sağ kalan arkadaşı eşine gün yüzü göstermemesi için anlaştıkları ele alınıyor.

Kitabın Özeti

Romanda bahsi geçen Fikriye, kocasını çok taze kaybetmiş ve çocuğu ile öz dayısının yanına yerleşerek hayatını sürdürmeye devam etmektedir. Dayısının eşi yani yengesi, o ve çocuğu ile yaşamayı istemiyor bu sebeple de dul kalmış bu kadını derhal evlendirme çabalarına girmiştir. Bu duruma karşı tavrını korumaya çalışan Fikriye ölen eşinin ardından evlenmeyi düşünmediğini dile getirse de, yengesi rahat durmaz ve bazı kişilerin aracılığı ile beraber 40 yaşına basmış olan Necip Nefi Efendi isminde bir adamı bulur ve bu adamı da Fikriye’ye ayarlamaya çalışır. İlk karısını çok önce kaybeden Necip bu kaybın üzerine birden fazla evlilik yapmıştır. Yengesi bu evliliği gerçekleştirmek için eve daima çağırdığı arkadaşları ile beraber odaya girer ve Fikriye’nin duymaması için fısır fısır konuşmaya başlarlar. İçerde dönen muhabbetlerin kendisi ile alakalı olduğunu anlayan Fikriye, bir gün eve annesinin eski dostunun gelmesi ile beraber olayların ne olduğunu öğrenir. Annesinin arkadaşı, Fikriye’nin evlendirileceği Necip beyin ilk karısının öldükten sonra tekrar dirilip bir cadı olarak hayatını devam ettirdiğini söyler. 40 yaşındaki Necip beyin de sonraki evliliklerinde, evlenmiş olduğu tüm kadınları öldürmeye çalışan bu cadı, Fikriye’yi de son derece korkutmuştur. Bu duruma inanmayan yengesi Necip beyin eski eşlerinden birisini eve davet eder ve olan bitenin aslını astarını öğrenmeye çalışır. Necip beyin eki eşi Şevkiye Hanım bu daveti reddetmez ve gelip başından geçen her şeyi anlatmaya başlar. Evlendikleri ilk yıllarda çocukların bir cadıyı evlerinin etrafında gördüğünü söylemeleri üzerine konuyu didiklemeye başlayan Şevkiye hanım, kimsenin kendisine bir şey anlatmaması üzerine yalan söyleyerek Cadı’yı kendinin de gördüğünü öne sürerek insanların ağzından laf almaya çalışır. Necip bey ile evliyken ona çok çektiren kadın, öldüğünde başka birisi ile evlenirse hortlayıp onları hiç rahat bırakmayacağını söyler. Şevkiye hanım dirilen bu cadının tipini çok merak eder ve eşi Necip beyden onun fotoğraflarını ister. İri yarı bir yapıya sahip olan cadı, Şevkiye hanımı görüntüsü ile ürkütür. Fotoğrafları gösterdiği esnada eski karısı Binnanz’ın takılarının olmadığını fark eden Necip Bey son derece korkmaya başlar. Ne yapacağını bilemeyen Necip bey odadan çıkarken, eşi Şevkiye Hanım bir mektup bulur ve bu mektupta Binnaz’ın takıları geri getireceği yazıyordur. Bu mektubu gören Necip Bey, eski eşinin yazısını hemen tanır. Bunun üzerine günler geçtikten sonra bir gün Necip Bey rüyasında eski eşi Binnaz’ı görür ve bunun üzerine ertesi gün ailecek mezarı ziyarete giderler. Mezarın üzerinde yazan dörtlük onları son derece şaşırtır ve bu dörtlüğün biri tarafından yazılması imkansızdır çünkü mezar kafes şeklindedir ve içeri girilmesi mümkün değildir. Bunun üzerine bekçiye bu durumu soran Necip Bey, cevap olarak bekçinin birkaç gün önce mezarlıkta hortlağa benzer bir yaratığı gördüğünü ve kendisinin de bir miktar parasının çalındığını ama bu durumu kendisine delir diye hitap edeceklerini düşündüğü için kimseye anlatamamıştır. Yaşananların ardından evlerine dönen aileye artık her gün mektup gelmektedir. Gelen bu mektuplarda Şevkiye ve Necip’in birbiri ile beraber uyumamaları istenir. Aksi bir biçimde davrandıkları zaman başına ağır şeylerin gelmesi ile tehdit edilen bu çift bir gün yalıda yemek düzenler ve Şevkiye’nin de babasının olduğu bu akşam yemeğinin ardından Binnaz’ın ruhu çağrılır. Ruhu bu cadının kendisi olmadığını söylese de olanlar herkesin kafasını kurcalar. Bu durumun peşini bırakmayacağını söyleyen Şevkiye babasının da desteği ile yaşanan bu olayların üstesinden geleceğine inanıyordu. Babası ile plan yapan Şevkiye, üvey oğlunu döverek Binnaz’ın gelmesini bekler. Babası ile Şevkiye Binnaz’ın ruhunun gelmesini bekler ve çok gelmeden Binnaz gelir, babası cebinden çıkardığı Binnaz’a sıkar fakat silahın içi boştur. Ardından Binnaz üzerlerine saldırır, Şevkiye ve babası uyandıklarında baygın haldedirler ve arkalarına bile bakmadan yalıyı terk ederler. Bu anlatılanların üzerine Fikriye ve Emine duyduklarına inanmak istemeseler de başka çareleri yoktur. Fikriye Necip Bey ile evlenmez, hayatının sonun kadar evlenemeyeceğini anlayan Necip bey çocuklarını da evlendirdikten sonra yalnız bir hayat sürer. Tüm bu olaylar üzerine yalısını yıkarak yeni bir ev inşa eder ve orada yaşamaya devam eder, zaten eski eşi Binnaz da onu artık rahatsız etmez. Çoktan çevreye yayılmış olan dedikodular neticesi ile hayatını kimse ile birleştiremeyen Necip Bey, aslında yaşanan tüm olayların bir düzmece olduğunu öğrenir!

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Hüseyin Rahmi Gürpınar, 19 Ağustos 1864 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. 8 Mart 1944 tarihinde de Heybeliada’da hayata gözlerini yumdu. Heybeliada’daki Abbas Paşa Mezarlığı’nda sevdikleri tarafından son yolculuğuna uğurlandı. Kendisi roman ve öykü yazarak geçimini sağlayan çok tanınmış bir yazarımızdır. Yapıtlarında 19 ve 20’nci Yüzyıllardaki İstanbul hayatını olduğu gibi kaleme aldı. İlkokulu Girit’te okumaya başladı. Babası annesinin ölümünden sonra başka biriyle hayatını birleştirince o da İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı. Öğrenim hayatına burada devam etti.  Batı medeniyetlerinin yaşayış şeklini kopyalı bir yolla ele aldığı eseri “Şık” okurlarıyla buluştu. Okurlarına birden fazla eser sunan Hüseyin Rahmi Gürpınar, çok sevilen ve değer gören bir yazar olarak akıllarda yer edindi. Yazmış olduğu başarılı eserleri ile ses getirmeyi başaran Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın başlıca eserleri şu şekilde sıralanabilir:

Romanları:

  • Tesadüf
  • Şıpsevdi
  • Nimetşinas
  • Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç
  • Gulyabani
  • Cadı
  • Sevda Peşinde
  • Hayattan Sayfalar
  • Hakka Sığındık
  • Toraman
  • Son Arzu
  • Tebessüm-i Elem
  • Cehennemlik
  • Efsuncu Baba
  • Meyhanede Hanımlar
  • Ben Deli Miyim?
  • Tutuşmuş Gönüller
  • Billur Kalp
  • Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu
  • Mezarından Kalkan Şehit
  • Kokotlar Mektebi
  • Şeytan İşi
  • Utanmaz Adam
  • Eşkıya İninde
  • Kesik Baş
  • Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür
  • Ölüm Bir Kurtuluş Mudur?
  • Dirilen İskelet
  • Dünyanın Mihveri Para Mı Kadın Mı?
  • Deli Filozof
  • Kaderin Cilvesi
  • İnsanlar Maymun Muydu?
  • Can Pazarı
  • Ölüler Yaşıyor Mu?
  • Namuslu Kokotlar
  • Şık
  • İffet
  • Mutallâka
  • Mürebbiye
  • Bir Muadele-i Sevda
  • Metres

Öyküleri:

  • Kadınlar Vaizi
  • Namusla Açlık Meselesi
  • Katil Bûse
  • İki Hödüğün Seyahati
  • Tünelden İlk Çıkış
  • Gönül Ticareti
  • Melek Sanmıştım Şeytanı
  • Eti Senin Kemiği Benim

Oyunları:

  • Hazan Bülbülü
  • Kadın Erkekleşince
  • Tokuşan Kafalar
  • İki Damla Yaş
  • Gülbahar Hanım

Tartışmalar:

  • Cadı Çarpıyor
  • Şekavet-i Edebiye Tartışmaları
  • Sanat ve Edebiyat

Edebi Kişiliği Hakkında Bilgiler

  • 1887 senesinde Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yazı yazma yaşamına başlamıştır. Batı medeniyetlerinin hayat tarzlarını kopya yoluyla ele aldığı “Şık” eserini bu gazetede basarak okurlarıyla buluşturmuştur.
  • İstanbul’da doğup büyüdüğü için yapıtlarını oralarda gördüğü yaşam tarzlarından esinlenerek yazmıştır.
  • Eserlerini kaleme alırken sade ve akıcı bir dil kullanmıştır.
  • Edebiyatımızda doğal yazma tarzının öncülerindendir.
  • Eserlerini yazarken gerçek hayatla kendi hislerini harmanlamıştır.
  • Ayrıca eserlerinde insanların yaşam tarzlarını eleştirmekten hiç çekinmemiştir.

Bülbülü Öldürmek Kitap Özeti

Bülbülü Öldürmek

1960 senesinde yayınlanan Bülbülü Öldürmek romanı, Haper Lee’nin Pulitzer ödülünü kazanmıştır. Haper Lee, Bülbülü Öldürmek isimli romanı dışında bir romanı daha bulunuyor. Yazar ne yazık ki, 2016 senesinde vefat etmiştir.

Kitabın Konusu

Kitapta yazarın kullandığı yalın ve anlaşılır dil ile adalet, eşitlik, özgürlük ve ırkçılık kavramları 9 yaşındaki bir çocuğun bakış açısından anlatılmakta. Romanı okurken, o dönemin sosyal, dinsel, siyasal durumu hakkında bilgi edinmek ile birlikte çocukların psikolojik ve davranışlar halleri hakkında bilgi edinmişte oluruz.

Karakterler

Scout Finich: Romanı anlatan şahıstır. Avukat olan babasıyla beraber abisiyle yaşar. Sürekli bir erkek çocuğu gibi davranır. Okuldaki erkek çocuklar ondan korkar. Yaşıtlarına göre insanı duyguları oldukça yüksek ve bir o kadar da hassas bir karakter yapısına sahip çocuk. Aşırı olgun ve zeki bir çocuktur. Okulu hiç sevmez.

Atticus Finich: Tom’un avukatlığını üstlenir. Adaletsizlik ve haksızlıklara karşı duyarlı bir birey. İnsanlara karşı her daim empatili olmamız gerektiğini baskılayan bir karakter.

Jem Finich: Atticus’un en büyük oğlu. Bir kaza sonucu kolu kırılır ve bu olay ile sol kolu, sağ koluna oran ile daha kısa kalır. Aşırı maceracı bir çocuktur. İnanılmaz cesaretli bir çocuktur.

Dill Harris: Scout’a pek çok konuda benzeyen kişidir Dill. Çok meraklı bir yapıya sahip ve öz babasını tanımadığı için eksik bir çocuktur.

Bob Radley ve Tom Robinson: Farklı ten renklerine sahip olmalarına rağmen birbirlerine inanılmaz benzerler. Yazar bu iki karakter üzerinde merhamet ve adaletin renk ve insani ön yargıların önüne geçebileceğini kanıtlar. Bob Radley, küçükken işlemiş olduğu bir suç sebebi ile ailesi tarafından kovulmuş. Tom, Mayella’ya taciz suçu ile itham edilir. Halbuki Tom yalnızca Mayella’ya yardımcı olmaya çalışıyor. Tom’un sol kolu felçlidir. Siyahi olması ile beraber kasabalı halkından fazla tepki alır.  Tom, muhafızlar tarafından öldürülür

Bayan Maudle: Eserin başkahramanlarındandır. Düşündüğünü asla çekinmeden dile getirebilen bir karakter. Finich ailesi ile köklü bir geçmişe sahip.

Bob Ewell: Siyahı insanlardan nefret eden saygısız bir karakter. Zalim, ırkçı bir kişilik. Bununla beraber, Tom Robinson’u suçlayarak onu hapse attırır. Maycom Count kişisinin gözünde kahraman olmak amacıdır.

Mayella: Bob’un kızı. Babası onu hep istismar eder. Evini geçindirmek ve kardeşlerine bakmak adına daima çalışır. Eğitimi yoktur. Bir tane bile arkadaşı olmayan yalnız ve inanılmaz mutsuz bir kız. Tom’u kendine tecavüz etmek ile suçlar.

Bayan Dubose: Huysuz bir yaşlı. Yoldan geçerken diama çocuklara bulaşır. İnsanlar onu sevmez, o da insanlarla sürekli tartışır.

Calpurnia: Aşırı şefkatli ve kibar bir karakter.

Kitabın Özeti

Romanın başkahramanı Scout kendisinden 4 yaş büyük ağabeyi Jem, babası Atticus ve aşçı Calpurnia ile beraber Alabama’da ki Maycom kasabasına hayatlarını sürdürmekteler. Ne yazık ki Scout henüz 2 yaşındayken annesi ölmüş. Annesini hatırlamayan Scout daima abisine sorarak annesi ile ilgili şeyler öğrenmekten hoşlanırdır. Avukat olan babası tecavüz suçu ile yargılanan Tom Robinson’u savunur. Bu durumla beraber halktan epey tepki alır babası ve çocuklar da okulda birçok lafı işitmek zorunda kalır. Scout çoğu zaman kendine hakim olmasa da babası her zaman onun sakin kalmasını ister. Haper Lee, yazmış olduğu romanında Scout’un okul hayatını tamamen toplumdaki farklılıkları gözler önüne sermeyi amaçlayarak yazar. Scout ve abisi  okulun kapanmasını çok seviyordu çünkü Dill işle çokça vakit geçirebileceklerdi. Gel zaman git zaman derken, sonunda dava zamanı gelmiş. Çocuklar da bu davaya katılmayı çok istiyor fakat Atticus’un itiraz etmesi üzerine çocuklar gizlice bu davaya gider. Nerdeyse kasabanın tümü bu davaya gelmişti. Kasaba halkı olayın bir siyahi davası olması sebebi ile böyle davalara yoğun ilgi gösterir ve asla peşini bırakmazlardı. Kasabalı halkı siyahileri hiç sevmez ve Tom’unda bu kasabaya bela olduğunu düşünürlerdi ve bu sebep ile onun en ağır cezaları almasını istiyorlardı. Derken dava başlar ve tanıklar dinler. Atticus’un iddiaları ile beraber Tom’un böyle bir suçlamayı yapmadığı belliydi ve bu bir iftiraydı. Tom ne kadar suçlu olmasa da hapis cezasına çarptırılmıştı. Tom biraz zaman geçtikten sonra, hapisten kaçmaya çalışırken öldürüldü. Kasabanın meydanında Cadılar Bayramı için bir gösteri düzenlenecekti. Scout’da jambon giyecekti. Jem Scout’u meydana götürecekti. Gösteri güzelce başlar ve biter ardından dönüş zamanı gelmiş.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Bülbülü Öldürmek romanının yazarı 28 Nisan 1926 senesinde Amerika Birleşik Devletlerinde dünyaya gelmiştir. Haper Lee’nin yazmış olduğu eserler dünyanın her yerinde çok fazla rağbet görür. Haper Lee yazı yazmaya çok küçük yaşlarda başlar. Tarihsel olayları gerçekçi bir biçimde anlatmayı seven yazar, 19 şubat 2016 senesinde Amerika’da vefat etmiş. Yazarın birkaç romanı şunlardır: Scout’un kıyafeti sebebi ile ağaçların arasından, zifir karanlıkta ağır ağır yürümeye devam ediyorlardı. Tam bu esnada birden arkalarından tuhaf bir ses geldiğini ve de takip edildiklerini anladılar. Fakat karanlıktan hiçbir şey göremiyorlardı. Bu durumun ilkten bir şaka olduğunu, arkadaşlarının onlara şaka yaptığı sanmışlardı ancak öyle olmadığını anladılar ve birden hızlanmaya başladılar. Ne olduğunu anlayamadan birden birisi Jem’i çekti ve o an Jem çığlıklar atmaya başladı. Ardından bir kapışma sesi duyuldu fakat artık Jem’den ses gelmiyordu. Scout kendini zorlayarak sokak lambasının olduğu yöne doğru ulaştı ve bir adamın Jem’i Atticus’a doğru götürdüğünü gördü. O adamın öcü Radley olduğunu öğrenen Scout onu ilk defa görmüştü. Öcü Radley adeta hayatlarını kurtarmıştı. Ormanda onları öldürmek isteyen Bob Ewell bıçak göğsünde bir biçimde çoktan ölmüştü. Scout hemen Jem’in yanına koştu ve ne olduğunu anlamaya çalışırken ikisi de şaşkın şaşkın birbirine baktı.

  • Tespih Ağacının Gölgesinde
  • Bülbülü Öldürmek

Yazmış olduğumuz bu yazımızda Haper Lee’nin ölümsüz eserlerinden birisi olan Bülbülü Öldürmek adlı romana değindik. Roman kesinlikle okumaya değer bir romandır. İyi okumalar!

Budala Kitap Özeti

budala

Kitabın Konusu

Dostoyevski tarafından yazılan bu eserde, yaşadığımız bu dünyada gerçekten iyi bir insan olunabilir mi, yoksa insanlar her zaman size budala gözüyle mi bakar bu anlatılıyor.

Kitabın Özet

  1. yüzyılın ortalarında, Prens Lev Nikolayeviç Mishkin epilepsi hastasıdır. Zaman zaman kriz geçirirdi. Bir nöbetten sonra aptal gibi olurdu, çocukları çok severdi. Bu utanç vericiydi çünkü köydeki fakir bir kızla çok ilgileniyor ve insanlar bu konuda garip onun hakkında düşünüyorlardı. Mishkin, Şnayder adında bir doktoru bulmak için Rusya’dan İsviçre’ye gitmiştir. Üç yıl tedavi gördükten sonra Rusya’ya döndüğünde elinde avucunda hiçbir şey kalmamıştır.

Rusya’ya döndükten sonra, uzak bir akrabası olan Lizaveta Prokovyevna ve karısıyla tanışmak için Yepançin’e gider. Burada, generalin Agraya, Adelaida ve Alexandra’nın üç kızıyla tanışır. Ganya ona bir portre gönderir. Bu portredeki kişi Nastasya’dır. Prens Mishkin Nastasya’ya aşık olur.

Petersburg seyahatinde birçok gözlem yapar. Bu gözlemlerden derin sonuçlar çıkarır. Rusların aslında hiçbir vatan duygusu olmadığını düşünmeye başlar, böylece her şeye inanabileceklerini varsayar. Ruslar, inançsızlığa tamamen inanabilecek bir ülke olmalılar diye düşünür.

Rusya üç kategoriye ayrılmış insanlardan oluşur. Birincisi kaymak ​​katmanıdır. İkinci katman, üst sınıfa gitmeye çalışan orta sınıftır. Diğeri, üst ve orta katmanları hiç sevmeyen insanlardan oluşan alt sınıftır. Belonskayas Yepançinler’in bakıcısıdır. Yani en üst kattaki kişi. Yepançinler orta tabakayı ve Ippolit ve Lebedev gibiler en düşük düzeyi temsil ederler.

Prens Nastasya’yı aramaya gider. Sonunda Nastasya’yı bulur. Daha sonra ona evlenme teklifinde bulunur. Nastasya teklifi kabul etmiş gibi yapar ama sonunda teklifini reddeder. Nastasya Rogo Jin adında bir adamla evlenmeye karar verir. Nastasya bu evlilikten sonra tekrar Mişkin’e kaçar, buna dayanacak gücü artık kalmamıştır ve ondan uzaklaşmaya çalışır. Prens Mişkin’in hayatı iç dünyasını gözlemleyerek hayatını geçirmekteydi. Prens Mişkin aptal iyi bir adamdı, insanlarla alışveriş yapmaktan kaçınır, saf ve masum bir hayat yaşardı. O, dünyanın kutsamalarından ve hırslarından öne çıkan aptal bir kişiydi. Yüksek zekasına rağmen, insanlar saflığını takdir etmiyor, saflığı aptallık seviyesine ulaşmıştı. İnsanlar sürekli Prens Mişkin’i yargılıyor ama onsuz da yapamıyorlardı.

Mishkin, kaçan Nastasya’yı bulmak için Petersburg’a geri döner. Prens Mishkin, Nastasya için gizli bir arama yapar ve arkadaşlarını partiye davet etmek için özel bir günde evde bir parti düzenler.

Sevgili Nastasya Filopovna güzellik, baştan çıkarma, olgun kadınlık ve hassasiyetin bir sembolüdür. Filopovna zaman zaman omuz silkip bundan utanan savaşçı bir kadındır. Aglea adında başka genç bir kadın ise prense aşık olur. Aglea İvanovna gençliğin, zekanın ve bilgeliğin sembolüdür. Prense “fakir şövalye” tabirini kullanarak sürekli mektuplar yazar. Sonunda Aglea ve Prens Mishkin nişanlanır. Ancak nişanından vazgeçen Mishkin, ona dönen Nastasya ile evlenmeye karar verdi. Ancak Aglea’yı da sevdiğini biliyordur. Ama Nastasya ile Prens tam evlenecekleri zaman, Rogo Jin gelir. Nastasya’yı tekrar kaçırır. Mishkin bunu sakince karşılar ve hiçbir şey söylemez.

Nastasya’yı kaçıran Rogo Jin onu Petersburg’da öldürür. Prens haberi öğrendiğinde tekrar krize girer, tekrar kandırılır ve tekrar Şnayder kliniğine gönderilir. Aglea Polonyalı bir Coutla ile evlenir.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Prens Mishkin- Sara hastası. Budalalık derecesinde iyi bir prens.

Aglea- Prense aşık, gençliği, zekası ve bilgeliğiyle göz kamaştırıcı bir kadın.

Nastasya- Prensin onun uğruna her şeyi göze alabileceği bir kadın. Güzel, alımlı, çekici ve olgun bir insan.

Kitabın Ana Fikri

Kitapta vurgulanan en önemli nokta; insanlar için aşk çok önemli bir kavramdır ve aşksız hayatta kalamayacakları kesindir. İnsanlar için sevgileri o kadar değerlidir ki, Prens Mishkin gibi insanlar bu kayba tahammül edemezler.

Yazar Hakkında

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Kimdir?

  11 Kasım 1821 tarihinden dünyaya gelmiştir. Gençken annesini kaybettikten sonra askeri mühendislik okuluna gitti. Mezun olduktan sonra yaklaşık bir yıl askeri mühendis olarak çalıştı. Daha sonra istifa etti ve kendini edebi yaratıma adadı. 1856 yılında ilk çalışması “İnsancıklar”  kitabını yayınladı. 25 yaşında yayınladığı eserleri ile edebi dünyanın dikkatini başarıyla çekti. 1849’da Çarlık rejimine karşı yürütülen faaliyetlerden dolayı tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Affedildikten sonra cezası daha sonra sürgüne dönüştürüldü. Cezasına hizmet ettikten sonra askerlik yapmaya devam etti. Bu pozisyonda, daha hızlı bir seviyede başladı ve subaylığa terfi etti. Hastalık ve borç yüzünden zor zamanlar geçirdi.  Dostoyevski 28 Ocak 1881’de öldü.