Bin Muhteşem Güneş Kitap Özeti

 Bin Muhteşem Güneş

Yazar Hakkında

 Bin Muhteşem Güneş Khaled Hosseini tarafından kaleme alınmıştır. Afganistan doğumlu olan Khaled Hosseini Tacik asıllı ve doktordur. 1980 yılında ülkelerinde yaşadıkları sorunlar nedeni ile Kaliforniya’ya taşınan Khaled Hosseini burada liseden mezun oldu ve Santa Clara Üniversitesi Biyoloji Bölümünü bitirip ardında Kalifornia Üniversitesi Tıp Fakültesine gitti. 1993 yılında ise cerrah olarak göreve başladı. İlk romanını 2003 yılında yazdı ve ‘’Uçurtma Avcısı’’ adlı bu romanı çok beğenildi. Bu konuda beğeni kazanan ve başarılara imza atan Khaled Hosseini mesleğini bırakarak yazar olarak devam etmeye başladı. Marc Forsters tarafından sinemaya uyarlanarak bir kez daha ilgi çekti ve Oscar’a aday oldu. Uçurtma avcısı kitabını, Ve Dağlar Yankılandı ile Bin Muhteşem Güneş kitapları takip etti. Uçurma avcısından sonra en çok ilgiyi ise Bin Muhteşem Güneş adlı eseri gördü.

Bin Muhteşem Güneş Kitabı Özeti

Meryem evlilik dışı doğan talihsiz bir bebekti. Babası annesi ve Meryem’i kabul etmemiştir. Zorluk içinde annesi ile bir kulübede yaşayan Meryem bir gün babası ile görüşmeye karar verir. Babasının yanına gider fakat babası onu tersler ve geri yollar. Eve döndüğünde ise korkunç bir manzara ile karşılaşır. Psikolojik sıkıntılar çeken annesi artık olanlara dayanamaz ve kendisini asarak intihar eder. Bu olanların üzerine babası ile yaşamaya mecbur kalır fakat Meryem’i istemeyen babası Meyemden büyük olan 30larındaki bir adam ile evlendirir. Kısa bir süre sonra hamile olan Meryem bebeğini düşürür ve kocası ona karşı daha kötü davranmaya başlar.

Yaşı ilerleyen Meryem onca zamana rağmen bebeğinden dolayı suçlanmaya ve eşi tarafından hor görülmeye devam eder. Meryemin ise komşusu olan Leyla savaşta ailesini kaybeder ve Meryemlerle birlikte kalmaya başlar. Art niyetli olan Raşit, genç ve bekar bir kadınla bu şekilde aynı evde yaşamayacağını söyleyerek evlenmek ister. Leyla’nın ise sevdiği ve görüştüğü Tarık adından bir genç vardır ama kötü niyetli olan Raşit Leyla’yı Tarık’ın öldüğüne ikna ederek kendisi ile evlenmeye ikna eder.  Fakat olaylar bitmez çünkü Leyla Tarık’tan hamiledir ama bunu gizler. Leyla ile Meryem iyi anlaştıkları için ana kız gibi olurlar ve aralarından su sızmaz. Leyla’nın bir kızı olur ve adını Azize koyar ardından da Raşit’ten Zalmay isimli bir oğlu olur. Meryem, Azizeyi kendisi gibi görür ve onunla ayrı bir bağ kurar çünkü Azize de Meryem gibi evlilik dışı bir çocuktur. Bir zaman sonra bir gün Leyla Tarık’ı görür ve olanlara inanamaz onunla hemen konuşur, olanları anlatır. Zalmay ise bunu görür ve babası gelince babasına, annesini eve yabancı bir erkek aldığını söyler. Raşit ise Leylayı çok ağır bir şekilde dövmeye başlar bu sırada eline küreği alan Meryem Raşit’i öldürür ve Tarık, Leyla ve çocuklarını da alarak kaçmalarına yardım eder. Yaptıklarını da itiraf etmesinin üzerine asılarak idam edilir.

Bin Muhteşem Güneş Konusu

Bin Muhteşem Güneş, savaş halindeki bir ülkede yaşananları ve kadınların uğradığı zorbalığı ele almıştır. Yaşanan bu zor zamanlar içinde arada kalan ve haksızlığa uğrayan insanların aydınlığa çıkmak için verdikleri mücadeleden bahsedişmiş. Bu sırada da bir hayat son bulurken diğer bir hayatın ışığa ulaşmasını sağlamıştır.

Karakterler

Bin Muhteşem Güneş adlı kitabın karakter analizleri;

Meryem: Doğduğunda itibaren yüzü gülmemiş, güçlü bir kadın karakterdir. Yaşadığı ülke şartlarında evlilik dışı doğan bir çocuk olduğu için hor görülmüş ve trajik bir olay ile annesini küçük yaşta kaybetmiş. Bunun üstüne kötü bir insan olan Raşit ile evlendirilmiş ve büyük zorluklar yaşamıştır. Yaşadığı onca zorlukların üstüne Leyla ile tanışmış ve hayatında en azından güvenebileceği ve sevebileceği insanlar olmuştur. Fakat hayatlarındaki tek bir kötü adam her şeyin kötü gitmesine yetmiş ve Meryem’in ölümüne sebebiyet vermiştir.

Raşit: Babasının evlik dışı olan çocuğu Meryem’den kurtulmak için evlendirdiği ve Meryem’den yaşça büyük olan kötü bir karakter.  Meryem hayatındaki kötü insanlardan kurtulamaz ve babası tarafından başka bir kötü adama mahkum edilir. Bunun üzeri birçok kere şiddet görür. Kalpsiz ve kötü bir insan olan Raşit, Leyla adındaki genç bir kıza göz koyar ve türlü yalanlar ile onunla da evlenir.

Leyla: Savaşta ailesini kaybeden iyi niyetli bir kadındır. Yaşadığı olayları fırsat bilerek Raşit’in kandırması ile zorunlu bir evlilik yapar fakat sonun da Meryem sayesinde huzura kavuşur.

Tarık: Leyla’nın kızı Azize’nin babasıdır. Azize de ilk başlarda evlilik dışı bir çocuktur fakat Tarık’ın bu olanlardan haberi yoktur. Uzun bir süre öldü olarak bilinir fakat günün birinde gerçekler ortaya çıkar.

Azize: Leyla’nın Tarık’tan evlilik dışı olan kızıdır. Meryem ile çok yakın biri bağı vardır çünkü Meryem onu kendisine çok benzetmektedir ve her saniye üstüne titremektedir.

Zalmay: Leyla’nın Raşit’ten olan çocuğudur. Henüz küçük bir çocuk olsa da olayları henüz kavrayabilecek yaşta olmayışından dolayı yanlış şeyler yapmıştır.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu- Stefan Zweig Kitap Özeti

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu 1922 yılında okuyucuya sunulmuş olan bir kitaptır. Stefan Zweig tarafından yazılmış olan bu kitap içerisinde bir kadının hislerini ve onları yıllar sonra açıklamasını anlatır. Kitabın bütünü sadece bir mektuptan oluşur. Kadının mektubundan ibaret olan kitap, kadının hislerini ve neler yaşadıklarını anlatır.

Özeti

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabının içerisinde yazar R. bulunuyor, yazar ülkesinde oldukça tanınmış ve çapkın bir adamdır. Bir gezi bitiminde evine gelir ve kendisi yokken gelen bir mektup dikkatini çeker. Gazetedeki tarihe bakar ve doğum günü olduğunu anlar. Çok uzun bir şekilde yazılmış olan bu mektubu açarak okumak ister. Mektubun göndereni belli değildir ve nereden geldiği de yazmaz. Mektubun ilk cümlesi yazarın kişiyi hiç tanımadığını ifade eder. R.’nin asla tanımamış olduğu ile başlayan mektup kadının hisleri ile devam eder.

Kadının çocuğu yeni ölmüştür hatta çocuğunun cesedi başında bu mektubu kaleme alır. Kadın oldukça zor bir şekilde yazmaya devam eder ve anlatmak zorunda olduğu şeyler olduğunu düşünür. Mektubu eğer R. okuyor ise kadın artık hayatta değildir ve gerçekten de öyle olacaktır. Oğlu ölen bu kadın oldukça üzülmüş ve kelimenin tam anlamı ile yıkılmıştır. Sadece yazar ile konuşmak ister ve her şeyini ona anlatmaya başlar. Yazarı ilk tanıdığı andan bahseder ve o zamanlar daha küçük bir kız çocuğudur. Henüz on üç yaşında iken ondan etkilenmiş ve hislerini ona açıklamaya asla cesaret edememiştir. Yazar onun asla farkına varmamıştır ve bu genç kızı oldukça üzmüştür. Eski komşusu olduğunu ifade eder ve onun eşyalarına bakarak yazar olduğunu anladığını söyler. Oldukça kültürlü ve zeki bir adamın komşusu olacağını anlamış, ondan etkilenmiştir.

Kızın annesi eşi öldükten sonra kendisini kurtarmak istemiş ve durumu iyi olan bir adamla evlenmiştir. Kendisinden 12 yaş büyük olan yazara aşık olmuş kız, yazara veda etme konusunda oldukça büyük zorluk yaşamıştır. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, kadının kendisini asla ifade olmayacak olmasından dolayı bu ismi almıştır. Duyguların tamamı hiçbir zaman karşılık bulmamıştır, ancak küçük kız kendisini daima yazar için saklamıştır. Değil bedenine, sözlerine bile kimsenin dokunmasına izin vermemiştir. 5 yıl boyunca yazardan uzak kalan kadın, 18 yaşına geldiğine şehre geri gelir ve evin etrafında dolanmaya başlar. Orada işe girer ve her anında oraya girmeye başlar.

Yazar ile bir gün karşılaşırlar ve çapkın yazar kız ile yemek yer. Ancak kızın 13 yaşındaki eski komşusu olduğundan habersizdir. O gecenin sonunu evde geçirirler ve kızın bütün hayalleri neredeyse gerçek olur. Birlikte toplam dört gece geçirirler ve her biri başka zamanlarda gerçekleşir. Kitabın sonunda gerçekler su yüzüne çıkmaya başlar ve ölen çocuk yazara aittir. Kadın dört geceden birisinde yazardan hamile kalmış, ancak hiçbir zaman bunu açıklamamıştır. Çocuğu olduğunu öğrenen yazarın bunu istemeyeceğini hatta inanmayacağını düşünmüştür ve ondan gizlemiştir. Çocuğuna iyi bir hayat sunabilmek için ise kendisini sattığını ifade etmiştir. Yazar, kadın ile her karşılaştığında onunla yeniden tanıştığını düşünür ve onu hiçbir zaman hatırlamaz. Hatta kitabın sonunda yazar, mektubu bir kenara koyar ve hala kadını hatırlamadığını fark eder.

Ana Fikri

Tutkuları ve aşkı uğruna yaşayan bir kadının yaşantısı oldukça keskin virajlarla doludur.

Yazar Hakkında bilgi

Stefan Zweig 1881 yılında Viyana’da dünyaya gelmiştir. Kısa hikaye kitapları ile ünlü olan yazarın en bilinen eseri Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu olmuştur. Bütün eserleri 1933 yılında Nazilerce yakılmış ve bu olay yazarı çok etkilemiştir. Ülkesinden ayrılmış ve bu işgalden dolayı psikolojisini düzeltememiştir. Eşi ile birlikte intihar ederek yaşamına son vermiştir.

Bilinçaltı Kitap Özeti

Bilinçaltı

Bilinçaltı eserinin yazarı Sigmund Freud ‘dur. Bu kitap isminin birazcık aksine olup aslında yazarın hayatının anlatıldığı bir kitaptır. Freud’un otobiyografisi tadında olan bu kitap ile Sigmun da hakkında daha detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. Sigmund Freud psikanaliz tarafına giden bu süreçte kişinin aldığı eğitimleri, almış oluğu tecrübeleri, psikanalizi hakkında rahatlıkla bilgi sahibi olabileceğiniz bir kitaptır. Psikanaliz konusunda almış olduğu veya vermiş olduğu eğitimler ile birlikte birçok konuda sizi bilgilendiren bir kitap olmuş.

Amacınız eğer bilinçaltı hakkında bilgi edinmek ise bu konuda bu kitap size fazla bir etki sağlamayacaktır. Bu kitap daha çok yoğunlaştığı kavramları açıklamak için ve psikanaliz ile ilgili bilgiler vermek amacı ile okunabilecek bir kitaptır. Kitapta hem kendi hayatından bilgiler bulabileceğiniz hem de kitapta yapmış olduğu çalışmalar sonucunda almış olduğu ödüllerin bilgileri hakkında da bilgi sahibi olabilirsiniz.

Bilinçaltı aslına bakılacak olursa biyografi tadında bir eser olmuştur. Sigmund Freud sayesinde birçok kişi psikanaliz hakkında birçok terim öğrenmiş ve bu konuda hakkında baş kişilerinden biri sayesinde birçok kazanım elde edebileceği bir kitaptır. Sayfa sayısı 168’ dir. Kitap oldukça ince olmakla beraber bu konula hakkında bilgi sahibi olmak isteyen birisi için de ilham kaynağı oluşturabilecek veya bu konuda baya bir fikir sahibi olabilecek bir kitaptır.

Kişiler

Kitap daha çok kendisinden bahsettiği için otobiyografi tarzında olan bir kitaptır. Bu yüzden kitabın içerisinde kendisi en ön planda duran kişidir.

Bilinçaltı Özeti

Eser bir Simung Freud ‘un hayat hikayesi gibi değerlendirilebilir. Psikanalizden sıkça bahseden yazar bu konuda okuyucularına karşı yapılmış olan aktivitelerden bahsetmiştir. Kişinin iç. Dünyasındaki bilinçaltında karmaşık olan duyguların rol aldığı bir yerdir. Bilinçaltındaki karmaşık durumlar ile nasıl baş edebileceğini gösteren bir kitap halini almıştır. Sigmund Freud genel olarak bilinç altında ve cinsellik hakkında düşüncelerini aktardığı bir kitap haline gelmiştir.

Kitabın dili biraz ağır bir şekildedir. Kitabının dilinin ağır olmasının yanında okunmasının ardından kafanızdaki bilinç altında oluşabilecek sorulara cevaplar üretebilirsiniz.  Sigmund Freud kayıtlara göre ismi tam olarak Sigismund Scholomo Freud’ dur. Bu isim psikanaliz ile uğraşan bir kişi için yabancı olunmayacak bir isimdir. Psikanaliz öğretim derecesini geliştirmiş olan bir yazardır. Kendisi Avustralyalıdır. Kişilik kavramlarını farklı modelleme yapmıştır.

Bu kavramı 5 farklı dönem ayırmıştır. Kuram yapısını kuran birisidir.  Ailesinin orta seviyesi vardır. Bir Yahudi yün tüccarlığı yapan bir babanın evladıdır. Ekonomik açıdan dolayı zor durumda olan Freud taşınır iken kendisi 4 yaşındaydı. 1908 yılına gelindiğinde ise Psikanaliz Derneğini kurması ile beraber bu konuda birçok çalışmalar yaptı. Bu kurulan dernek Sigmund Freud için bir dönüm noktası taşımaktaydı.

Freud çevresinin çözümleme kavramının giderek kurum bir hal almış olduğunu görür. 1902 yılında birçok kişi ile beraber ilk yandaş arkadaşlarını bir araya getirdiler. 1904 yılında ise E. Bleuer ile beraber yazışmaya başlamış olmasının üzerine Bleuer’ in asistanı ziyarete gelir. Jung aynı sene içerisinde Freud Derneğini kurmuş oldu. Bu yapılan işlemlerden sonrasında Freud için bu bir başarıydı Freud sayesinde artık psikanaliz ülke dışına çıkabilmiştir.

Devam eden senelerde ise Freud Amerika Birleşik Devletleri’ ne seyahat etti. 1938 yılında ise en küçük çocuğu ile beraber Avustralya ‘yı bırakmak zorunda kaldı. Ölümüne kadar tedavi ve çalışmalarına burada devam etti. Psikanaliz üzerine yapmış olduğu çalışmalar üzerine konferanslar verdi.  1910 ile 1920 yılları arasında birçok çalışma üzerine yoğunlaştı.

Beyne Format At Kitap Özeti

Beyne Format At

Bu kitap daha çok insanların alışkanlıklarını değiştirebilmesi için uyun bir kitaptır. Yazarı ise M. Barış Muslu’ dur. Beyne Format Atma konusu yazara göre beyne format atıp kişinin üzgün olmasını sağlayan engelleri ortadan kaldırma konusuna yardımcı birtakım ipuçları veriyor. Kitabın kategorik olarak değerlendirilirse Kişisel Gelişim alanında okunabilecek bir kitap olup insanların bağımlılıkları ile mücadele ederken insanlara tavsiyelerde bulanabilen bir yapısı vardır. Beyne format Atma kitabını sayfa sayısı ise 252 sayfa olup okuyucuyu fazla sıkmadan beynimize istediklerimizi yaptırabilip bazı konularda beynimizi temizlemek konusunda yardımcı oluyor.

Kitabın Konusu

Kitaba göre beyne format atma tekniği 6 başlıktan oluşuyor. Birincisi beyne hangi konuda format atmak istediğini belirlemek. İkincisi bu konuyu kendi kafamızda parçalara ayırmak üçüncüsü ise Neuro Format aşamasına geçmek. Dördüncü adım ise ayrılan parçalar ile duyguları nitelemek, Beşinci duygu olumsuz duyguyu göz pozisyonları ile birlikte yakalayabilmek, Altıncı ve en önemli olanı ise Olumsuz duyguyu temizlemek olduğunu düşünüyor. Beynimize format atmamız bazen bizim sağlık veya psikolojik açıdan ihtiyaç duyduğumuz bir olgu haline geliyor. Beyne format kulağa biraz garip gelse de bazı konularda insanların kendilerini sıfırlaması kendini daha etkin ve daha iyi hissetmesine yol açabilir.

Bu olguyu düzgün bir şekilde beynimize kabul ettirir isek beynimizde kolay bir şekilde format atma konusunda yardımcı olabilir hale getirebiliriz. Kitabın izlemiş olduğu Neuro format sayesinde kişinin beynine daha rahat bir şekilde format atabileceği konusunda yardımcı olabileceğini söylüyor. Kitabın raflara çıkması ile birlikte kitaba olan düşkünlük artmaya başlıyor. Beyne Format At kitabı insanların sevmedikleri alışkanlıklarını yenmesinde yardımcı oluyor.

Birçok kişinin sağlık konusunda mesela sigara içmek fazla kilolu olmak gibi kişilerin sağlık sorunlarını niteleyen işlerde kişilere kendilerini istedikleri forma sokabilecekleri halleri almasını saplıyor.  Kitap daha çok insanların kendi kişisel duruşlarınız düzene girmesi konusunda yardımcı olabilecek bir kitap haline geliyor. Teknik bir yöntem sayesinde kitapta öğreneceğiniz basamakları uygulayarak aşk acısı çekiyor iseniz veya yükseklik, hayvanlardan korkma, psikolojik olan ağrılarınız, ölüm, utangaçlık gibi sizi endişeye kapılmanıza sebep olan bütün duygu karmaşalarınızdan arınmanız için bazı işlem basamakları sunuyor.

Kitap aslında hayatımızı çıkmazlar sokan problemlerimiz aşmamız için yardımcı olabilecek adımlar sunuyor. Neuro Format tekniğini okuyucusu ile tanıştıran bir kitap halindedir. Beynimizin ilkel program denen kısmını geri planda kalmasını sağlayarak aslında problemlerimizden kurtulmasını sağlıyor. Beynimizi meşgul eden olaylarda kendimizi yıpratmak yerine sorunlarımızı geri planda tutarak aslında kendimizi daha mutlu ve daha sakin kalmamız için işlem basamakları oluşturmamızı sağlıyor.

Beynimizin istediğimiz kısımların silinmesi konusunda yardımcı olabiliyor. Beynimize başarısızlıklarımızı ve kokularımızın silinmesi için uygulayabileceğimiz bazı adımların öğretilmesini sağlıyor. Kitaptan bahseder iken tozpembe bir olaydan değil daha çok hayatın içerisinde çözebileceğiniz işlem basamaklarından bahsediyor.

Yazarın Hayatı

  1. Barış Muslu tarafından yazılan Beyne Format At kitabı birçok kişinin kendi içinde edindiği takıntılılarından, bağımlılıklarından kurtulmak için yol gösteren bir kitaptır. Bu kitabı yazan kişi 1975 yılında dünyaya gelmiştir. Lise Eğitimini Tarsus Amerikan Kolejinde sürdürmüştür. M. Barış Muslu aslında bir yazardan daha çok bir mühendis olarak okumuştur. Genç yaşta bir mühendis olarak Türkiye ‘ye gelmiştir. Özel bir üniveristede işletme branşında mastırını tamamladı. Kendi şirketini kurdu. Türkiye de birçok teknolojik devlerinin kullandığı servislerin başındaki kişi oldu. Genç yaşta bir mühendis olması ona analiz yeteneğinin gelişmesine sebep olmuş olabilir. Bu sayede birçok konuda analiz etme ve pratik etme gibi beceri hızlı bir şekilde kazanmasına sebep olmuş olabilir.

Beyaz Lale Kitap Özeti

Beyaz lale

Beyaz lale aslında biraz tarihi bir kitaptır. Bu kitap Osmanlı Devleti ile Balkan Savaşları arasında kalan yardıma muhtaç kadınları anlatan bir romandır. Türk köylerine orada yaşana halka yapılan eziyetleri konu alan bir kitaptır. Bu kitapta kadınların ve çocukların o devirde yaşamış olduğu eziyetleri anlatır. Kitabın yazarı Ömer Seyfettin’ tir.

Rumeli, Makedonya ve Bulgaristan’da geçen bir öyküdür.  Balkan Savaşlarında Bir Bin başı tarafından Türk köylerine çektirdiği sıkıntıları anlatır. Türklere önce vaftiz yapılması ardından yine öldürülmesi vardır. Beyaz Lale öykü kitabı ilk olarak 27 Temmuz 1914’ de Donanma dergisinde yayını olmuş bir öyküdür. Bu öykü yazarı Ömer Seyfettin’ in yazmış olduğu en uzun öykülerinden bir tanesidir.

Ömer Seyfettin’ in bu öyküsü Turancılık ve Türkçülük görüşleri ile beraber yazmış olduğu öykülerden bir tanesidir. Ömer Seyfettin ‘in yazmış olduğu Türkçülük ve Turancılık öykülerinden bazı hikaye örnekleri vermek gerekirse mesela Efruz Bey, Forsa, Başını Vermeyen şehit, Ferman, Kurumuş Ağaçlar yazarın bu görüşlerini gösteren öyküleridir.

Beyaz Lale Özeti
Beyaz lale kitabı Osmanlı devletine yaşanmış olan bir savaş zamanını anlatır. O devirde yaşanan Balkan savaşlarında kadın ve çocukların yaşamış olduğu insani mücadeleyi tasvir eder. Balkan savaşlarında Türk köylerinin istilası sonrasında yaşanan dramı anlatır. Yaşan bu dram sonrasında Türklerin paralarının alınıp kötü istila edilmesi ile birlikte onlarca eziyet görüp öldürmeleri ile birlikte insanların yaşamış olduğu durumu anlatır.

Binbaşı Rakko isimli bir komutanın orada yaşayan halkın öldürülmesi gerektiğini düşünür. Bu halka yapılan işkencelerin çoğunu bu komutan bulmuş. Kasın ve çocukların hepsinin öldürülmesi gerektiğini düşünür. Bu komutan köylerin hepsini gezerek o köyde yaşan en güzel kızı bulmaya çalışır. Ve en sonunda edindiği bilgiler ile birlikte Lale isimli bir kız ismi duyar. Bu komutanın köylerin uzun uzun gezip bu bilgiyi öğrenmesi üzerine o kızın yaşadığı yere gider.

Anne ve babasına bir askerin geleceğini ve lalenin gelen misafire hizmet edeceğini ardından kızın geri bırakılacağını söylenir. Lale hanımın bir gün evde yalnız kaldığı bir vakit eve gelip ona sahip olmaya çalışır ve sahip olur. Kadın bu sefer karşı koymaya çalışır ama pek etkin olamaz. Bu duruma dayanamayan Lale Hanım komutana karşı normla davranmaya başlar. Ardından hava alçağını söylemesi üzerine pencereden kendini aşağıya atar. Lale hanım yaşamına son verir.

Beyaz Lale Karakterleri

Binbaşı Radko Balkaneski

Türk Halkına zülüm gösteren bir askerdir. Bu Binbaşı Radko Balkaneski insanlara işkence ve acımasız bir şekilde zulüm gösterir. Karakteri olmayan ve akıllı, acıması olmayan bir binbaşıymış. Bu Binbaşı birçok insana işkence göstermiştir. Birçok işkence fikri kendisinden çıkmıştır. Bu yüzden Türklere yapmış olduğu işkence biçimleri ve kadınları, çocukları öldürmek ister. Köyün en güzel kızına sahip olur. Kızın ölümüne neden olan bir acımasızmış. Türkler tarafından sevilmeyen bir insanmış. Bu yüzden Binbaşı Radko Balkaneski o dönemde o insanlara göstermiş olduğu vicdansızlık örneklerini Ömer Seyfettin’ in Beyaz Lale öyküsünde rastlamak mümkün.

Hacı Hasan Efendi

Maddi durumu iyi olan birisi. Halk karşısında sevilen ve sayılan bir insanmış. İki tane çocuğu olan bir insanmış.

Lale Hanım

Köyün en güzel kızı. Köyde en kültürlü, en akıllı ve insanın aklını alabilecek şekilde güzel olan bir kız. Yapılan zulümlere boyun eğmeyen bir kızmış.  Yapılan işkencelere karşı boyun eğemeye ve hatta eğmektense ölmeyi seçebilecek bir kızmış. Lale Hanım acımasız askerin yaptığının karşısında kendini camdan atmıştır.

Beyaz Gemi Kitap Özeti

Beyaz Gemi

Cengiz Aytmatov tarafından kaleme alınan ve 1991 senesinde yayınlanan Beyaz Gemi eseri son derece büyük ilgi görmüş ve hala büyük bir okuyucu kitlesine sahiptir. Roman, soğuk savaş döneminde kaybolan onca erkekten birinin acılar ile dolu hayatını anlatmaktadır. Beyaz Gemi romanı, Cengiz Aymatov’un uzun yıllardır tartışılan ve herkes tarafından çok sevilen bir eseridir.

Kitabın Konusu

Adeta hikaye ve gerçek hayatı birleştirmiş bir eser olan Beyaz Gemi’de geçmişi ile ele alınan bir dede ile, geleceği ile ele alınan bir çocuğun dram dolu hayatı üzerine konu edinmiştir. Bir vadide yetişen dede ve torun, bu hayatta yalnızlardır ve hayatları detaylı bir şekilde romanda işlenir. İsmine romanda hiç yer verilmeyen çocuğun, son derece masum ve tertemiz hayatının, acı bir gerçeğe nasıl dönüştüğü yazmaktadır.

Kitabın Ana Fikri

Yaşamımız için son derece önemli olan doğayı koruyarak ona zarar vermeden yaşamayı öğrenmeliyiz. Bununla beraber bize hoşgörülü yaklaşan ve güçsüz olduğunu düşündüğümüz kişileri dışlamadan, onları ezmeden yaşamayı öğrenmeliyiz.

Kitabın Karakterleri

Çocuk: Henüz 5 yaşında olan bu çocuk romanın başkahramanıdır, minik boyu, kepçeden kulakları ile son derece çirkin olan bu çocuk yüreğinin güzelliği ile karşımıza çıkıyor. Hiç arkadaşı olmayan bu çocuk, son derece hayalperest ve üzgün bir çocuktur. Doğayı çok seven, her daim koruyan bu çocuğun hayatta dedesinden başka kimsesi yoktur.

Mümin Dede: Yumuşacık bir kalbe sahip olan Mümin dede, insanlara yardım etmeyi sever, günün her vaktini çalışma ile geçiren ve bu hayatta çok sevdiği torunu ve karısı dışında kimsesi olmayan yapayalnız bir adamcağızdır. 60’lı yaşlarda olan Mümin dede, ismi Orozkul olan damadının yanında çalışıyor ve bir vadide karısı ve torunu ile yaşamını sürdürüyor.

Orozkul: Alkol bir birey olan Orozkul, doğaya ve insanlara karşı son derece kinci, koca bir kafa yapısına sahip şişman ve kötü kalpli bir karakterdir. Görevi ormanları korumak olsa da, aksine doğayı mahvetmek için yaratılmıştı adeta.

Bekey: Orozkul’un karısı olan bu kadın, aynı zamanda Mümin dedenin de kızıdır. Son derece hoşgörülü bir o kadar da sabırlı olan bu kadının ne yazık ki çocuğu olmamaktadır.

Kulubeg: 0ldukça yakışıklı bir genç olan bu şoför, yakışıklılığı işe nam salmıştır. Mümin dede ve maral ananın soyundan geldiği düşünülen Kulubeg herkes tarafından sevilen de bir karakterdir.

Seydahmet: Çirkin bir yüz hatlarına sahip olan bu bey, uzun boylu olması ile biliniyor. Mümin dede ve damadının yanında çalışan Seydahmet son derece tembel bir insandır. Kızı ve karısı ile yaşamını sürdürmektedir.

Gülcemal: Uzun boylu Seydahmet’in karısı olan bu kadın, zamanının çoğunu kızına bakmak ve Bekey ile ninesine yardım etmekle geçiren bir karakterdir.

Koketay: Alkolik Orozkul’un arkadaşı, esmer ve iri yapılı bir karakterdir.

Kitabın Özeti

Vadideki üç evden birinde oturan Mümin dede ve torunu üzerine dönen kitabın özetini gelin beraber daha detaylı inceleyelim. Mümin dedenin damadı Orozkul orman korucuyu görevlisi, karısı Bekey ile bir evde yaşar, diğer evde Mümin dede, karısı ve torunu ile bir diğer evde ise Orozkul’un yanında yaşayan tembel mi tembel Seydahmet yaşar. Sıcak bir yaz ayında bu vadiye bir zerzavatçı gelir ve zerzavatçıyı gören hanımlar hemen aşağı iner. Paraları olmadığı halde büyük bir heyecan ile eşyaları karıştırıp daha sonra bir şey alamayacaklarını söyleyip evlerine geri dönerler. Zerzavatçı son derece sinirlerin, bir şey demeden Mümin dedenin torununa bir şeker verir ve tam o esnada Mümin dede gelir, cebinde kalan son parayı da çocuğa çanta almak için kullanır. Bu duruma son derece sevinen çocuk, okula giderken kullanmak için almış olduğu çantayı yanından hiç ayırmaz. Okula gitmek için de epey heyecanlanan çocuk çantasını hanımlara da gösterir. Kardeşi olmadığı ve dedesinden başka kimseye içini açamadığı için yalnızlık çeken çocuk, daima dürbünü ile sohbet eder ve hayallerini de ondan başka kimseye anlatmaz. Dürbünü ve çantasını alıp göle inen çocuk, dürbünü ile uzaklara bakarken beyaz bir gemi görür. Dürbünü ile gideceği okulu da izleyen çocuk, okula gideceği günleri hayal ettiği esnada danasını kaybeden nenesinin bağırışları ile bir anda korkmaya başlar.  Çocuk nenesinin bağırışlarını aldırmayıp, dürbünü ile beyaz gemiyi izlemeye devam eder. Baktıkça güzelliği ile gözlerini kamaştıran beyaz gemi, o kadar büyüktür ki çocuk o an bir balık olup bu güzel gemiye ulaşmak istemiştir. Babasını hiç tanıma fırsatı bulmayan bu çocuk, dedesinden öğrendiği kadarı ile babasının bir gemici olduğunu ve bu büyüleyici geminin içerisinde belki babasının olduğunu hayal edip durmuştur. Babası başka bir kadın ile evlenmiş, ondan çocuk yapmış ve her gün limanda çocukları ve karısı ile buluşuyormuş, tüm bunları aklından geçiren çocuk bir balık olup tam da o an beyaz gemiye erişip baba bak ben geldim, oğlunum senin demeyi hayat edip durmuştur. Çocuk babasına kavuşup, başından geçen her şeyi anlatmak istermiş. Orozkul eniştesinin içip içip halasını hep dövdüğünü, dedesinin bu duruma inanılmaz bir vaziyette üzüldüğünü, her şeyi bir bir anlamak istemiştir. Tüm bunlardan sonra, babasının yeni bir ailesini olduğunu düşünür ve hayal kurmaktan vazgeçerdi. Dürbün ile izlemiş olduğu beyaz gemi gittikçe uzaklaşmaktaydı. Dedesinin yeni almış olduğu çantayı ve dürbününü de alıp evine giden çocuk, halasının evinin önünden geçerken halasının yine dayak yediğini görür ve epey üzülür. Yeni almış olduğu çantasını başucuna koyarak, uyumak için yatağına giren çocuk dedesinin ona masal anlatmasını çok istese de, dedesi bu isteği yerine getirecek vaziyette olmadığı için kendi kendine masal düşünür ve ardından uyur. Birlikte çalışan Mümin dede ve damadı Orozkul bir kütüğü dağdan indirmek için yola koyulurlar. Orman görevlisi olan Orozkul, ormanı, tabiatı ve çevreyi korumak ile görevli olmasına rağmen, maaşına da aldığı halde bu görevini yerine getirmez, aksine doğaya inanılmaz zarar vermektedir. Ağaç kesmenin ne kadar yanlış bir şey olduğunu bildiği halde ormandaki ağaçları daima kesen Orozkul, kütüğü alarak alıcı kamyona götürmeye çalışır. Mümin dede öfkeli bir şekilde torununu okuldan almaya gitmesi gerektiğini söyleyerek damadına ilk kez sert çıkışır. Mümin dede, damadı Orozkul’un gözünden bile sakındığı atına habersiz bir biçimde biçim torununu almaya okula gider ve yolda torunu ile karşılaşır. Çocuk oldukça mutsuz ve dedesini beklerken ağlamaktan mahvolmuş vaziyettedir, dedesi hemen onun gönlünü almaya çalışır. Tüm bunlar yaşanırken, öfkeden deliye dönen Orozkul eve geldiğinde, atını yerinde göremeyince daha fazla küplere biner. Bunun siniri ile karısını evden kovan Orozkul artık karım değilsin der ve Bekey ne yapacağınız bilemez vaziyette Seydahmet’lere sığınmak zorunda kalır. Orozkul, mümin dedeyi gördüğünde onu işten kovduğunu söyler ve bu duruma karşı nene dede yalvararak aç kalacaklarını, damadından özür dilemesi gerektiğini söyler. Tüm bu olaylara tanık olan çocuk hastalanır. Ertesi gün yolda kalan bir takım insanlar Mümin dedenin evine sığınır ve içlerinden ismi Kulubeg olan bir tanesi çocukla inanılmaz iyi anlaşır. Kısa sürede aralarında bağ oluştuktan sonra çocuk misafirlerin gitmesine son derece üzülür. Ertesi gün yarım kalan işi tamamlamak için Orozkul ve birkaç kişi daha kütüğü almak için göle ırmağa inerler. Bu esnada zavallı Mümin dede, kendini damadına affettirmek için uğraşır durur. Mümin dede geyiklerin öldürülmesinin günah olduğunu ve böyle bir adetin geleneklerinde olmadığını ne kadar anlatsa da, köyün yakınlarına gelen geyikleri avlamaz ise Mümin dedeyi bir daha affetmeyeceğini ve işe almayacağını söyleyip tehdit etmiştir. Tüm inançlarını ayaklar altına alan Mümin dede, ne yazık ki geyiği öldürmek zorunda kalmıştır. Hasta çocuk dışarıdan gelen sesleri duyar ve dışarı çıkar, gördüğü manzara karşısında şok olmuştur dedesi sarhoş ve geyik öldürmüştür. Midesi bulanan ve inançları son derece zedelenen çocuk odasına koşarak ağlamaya başlar. Bir süre sonra dedesini ölmüş vaziyette gören çocuk koşarak ırmağa iner ve kendini bir anda suya bırakır.

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Beyaz Gemi eseri ile tüm dünyaya ses getirebilmiş olan Cengiz Aytmatov aslen bir Kırgız’dır. 12 Aralık 1928 tarihinde gözlerini açan Cengiz Aytmatov II. Dünya savaşı nedeni ile bir süre eğitimine ara vermiş ve daha sonra eğitimine kaldığı yerden devam edebilmiştir. Ziraatçi olan Cengiz Aytmatov, küçük yaşlardan beri edebiyat ile ilgilenmiş ve edebiyat eğitimi de almayı ihmal etmemiştir. Yazmış olduğu eserlerde Rusça ve Kırgızca dillerini kullanan Aytmatov, modernizm etkisi ile, doğaya verilen zararı, yabancılaşmayı başarılı bir şekilde eserlerinde işlemiş ve dünyaya ses getirmiş bir yazardır. Hakkında pek çok seminer ve konferans düzenlenen Cengiz Aytmatov’un başlıca eserleri şunlardır:

  • Beyaz Gemi
  • Cemile
  • Sokrat’ı Anma Gecesi
  • Elveda Gülsarı
  • Cengizhan’a Küsen Bulut
  • Toprak Ana
  • Dişi Kurdun Rüyası
  • Ebedi Gelin
  • Fuji Yama
  • Gün Olur Asra Bedel
  • Şafak Sancısı
  • Yüz Yüze Oğulla Görüşme

Beyaz Geceler Kitap Özeti

Beyaz Geceler

Beyaz Geceler, Dostoyevski tarafından 1848 yılında yazıldı. Rus ve dünya edebiyatında büyük bir öneme sahiptir. Yazar daha 27 yaşındayken kitabı yazmıştı. Aşk duygusuna çokça yer verilen kitap büyük bir ilgiyle karşılanmıştır.

Kitabın Konusu

Beyaz Geceler, Petersburg’da hayatında dost olarak sadece hizmetçisi kalan fakir ve hayalperest bir adamı anlatıyor. Konu tamamen bu adamın üzerinden şekilleniyor. Nehrin kenarında bir kadınla karşılaşır ve onunla tanışır. Hayatında ilk defa bir kadınla konuşma şansı yakalamıştır. Kız yolunu gözlediği bir adamdan bahseder. Adam 3 yıldır ortalıkta yoktur, aniden gelmesiyle konular şekillenir.

Kitabın Karakterleri

Yazar: Petersburg’da yaşayan fakir, ümitsiz, hayalperest bir adamdır. İlk defa bir kadınla konuşma şansı yakalamış. Fakat istediği gibi olaylar yaşanmadığı için yine tek kalmıştır.

Nastenka: 17 yaşında aşık olduğu adamın yolunu bekleyen, annesini ve babasını çok küçük yaşta kaybetmiş genç bir kızdır. Kör ve yaşlı bir büyükannesi vardır. Sevimli, sıcak kanlı ve esmer tenli güzel bir kızdır. Aşık olduğu adam ona evlenme sözü vermiş, fakat 3 yıldır ortalıkta yoktur.

Kiracı: Bir yerlerden gelip Petersburg’a yerleşmek istemiştir. Nastenka’nın oturduğu evin tavan arasını kiralamış ve oradan 1 yıl geçirmişti. Nastenka’ya aşık olup ona evlenme sözü verdi. Daha sonra ani bir kararla Moskova’ya döndü.

Nastenka’nın Anneannesi: Kör ve yaşlı bir kadın olup, Nastenka’ya bakar. Evi’nin tavan arasını kiralayarak ve emekli maaşı ile geçimini sağlayan bir kadındır. Eskiden çok varlıklı bir insandır.

Kitabın Özeti

Petersburg’da hayatına devam eden yazar hizmetçi dışında kimseyle muhabbet etmez. İçine kapanıp iletişim sorunları yaşayan bir insandır. Hayallerini gerçek dünyaya uydurarak bütün sokakların onun olduğuna ve insanların hissettikleri duyguya göre duygu besleyen bir adam olduğunu düşünür. Yani halk mutluysa oda mutlu, halk üzgün ise oda üzgündür.

Her gün düzenli olarak bir bankta oturup insanları ve binaları izlemekten keyif alırdı. Mevsimlerden yazdı, şehir tamamen boşalmış herkes tatil beldelerine doğru yola çıkmıştı. İzleyecek birilerini bulmak için Petersburg’da tüm gün dolaşmıştı. Daha sonra yorulup dinlenmeye karar verdi. Dinlenirken şehrin dışını gezmediğini fark etti ve şehrin dışını gezmek için yola koyuldu. Kırlarda koşup eğlenince bir nehrin kenarına oturmaya karar verdi. Nehrin kenarında ağlayan bir kıza rastladı. Kızın yanına gidip selam verdi ve tam derdini soracakken kız irkilip bir anda caddeye doğru koşmaya başladı. Kızın koştuğunu görünce daha fazla korkutmamak için hafif adımlarla caddeye doğru gitti, sarhoş birinin nehirdeki kızı rahatsız ederken gördü. Normalde Yazar cesaretli değildi, fakat bir zarar gelmeden kızı korumak için adama saldırdı. Adamdan kızı kurtarınca kız, yazarın iyi biri olduğunu düşündü. Nastenka, Yazar’ı tanımak istedi ve sohbet etmeye başladılar. Birlikte yürürken kızın adının Nastenka olduğunu ve 17 yaşında olduğunu öğrendi. Nastenka, Yazar’dan çok hoşlanmıştı. Yazar, daha ilk görüşte kıza karşı bir şeyler beslemeye başlamıştı. Nastenka’nın evine gelmişlerdi, ayrılmadan önce neden ağladığını merak ettiğini söyledi.

Nastenka, yazara daha çok birbirlerini tanıdıklarını düşündüğü an olanları anlatacağını söyledi. Yazar, aynı saatte nehirde bekleyeceğini söyleyerek onu evine uğurladı. Yazar, bu yaşına kadar ilk defa bir kadınla bu kadar yakından görüşmüştü ve çok mutluydu. Ertesi gün Yazar ve Nastenka sözleştikleri yerde buluşmuşlardı. Nastenka, Yazar’da bir söz vermesini istedi ona asla aşık olmayacaktı . Yazar, sözünü tutarsa Nastenka’yla sürekli buluşup sohbet edebilecekti. Eğer söz veremezse bir daha onunla konuşamayacaktı. Kız, neden ağladığını anlatmadan önce yazar, konuya girdi Petersburg’da 8 yıldır yaşadığını ve kimseyle konuşmadığı şuana kadar tek arkadaşının kendisi olduğunu anlatmaya başladı. Nastenka, Yazar’ın anlattıkları karşısında çok üzüldü ve kendi öyküsünü anlatmaya başladı. Nastenka, anneannesiyle yaşadığını babasını ve annesini küçük yaşta kaybettiğini söyledi. Nastenka’nın kör anneannesiyle yaşamak zorunda olduğu için çok sıkıcı bir hayatı vardı. Geçimlerini kiracılarından gelen gelirle sağladıklarını söyledi. Fakat her zamankinden farklı bir kiracı gelmişti. Bu kiracı Nastenka’ya kitap vermişti. Ninesini ve Nastenka’yı opera gösterisine kadar götürmüş, iyi bir adamdı. Nastenka, zamanla bu adam aşık olmuştu, ama adam ani bir kararla Moskova’ya gitmişti. Nastenka, bütün gün kiracıya yalvararak onunla gelmek istediğini söylemişti. Kiracı, parasının olmadığını söyleyerek tek başına gitmeye karar verdi. Gitmeden önce Nastenka’ya onu beklemesini ve tam 1 yıl sonra onunla evleneceğini söyledi. Kiracı, aradan geçen bunca süre sonra Moskova’dan dönmüştü. Fakat Nastenka’ya bir haber vermedi, hatta yanına bile gelmemişti. Nastenka ’da nehrin kenarında bu yüzden ağlıyordu. Yazar, birçok teselli vermesine rağmen Nastenka’yı mutlu edememişti. En son Nastenka’nın bir mektup yazmasını rica etti. Yazdığı mektubu kiracıya ulaştıracağına dair söz verdi. Nastenka, bir mektup yazdı ve Yazar’a teslim etti. Yazar, adresi defalarca kontrol edip mektubu sahibine ulaştırdı. Aradan 3 gün geçmişti, Yazar ve Nastenka tekrar buluşmuştu. Nastenka, umutsuz gözlerle kiracının yine gelmediğini söyledi.

Yazar, bu duruma daha fazla katlanamadı ve Nastenka’ya aşkını ilan etti. Nastenka’ya kiracının onu umursamadığını ve bırakıp gittiğini söyledi. Nastenka, Yazar’a bakıp onu sevdiğini söyledi. Bütün gün Petersburg sokaklarında el ele evleneceklerini hayal ederek gezmeye devam ettiler. Sokaklarda akşam olana kadar gezmişlerdi. Eve gitme zamanı gelmişti. Karşıdan onlara doğru yürüyen bir adamın geldiğini gördüler. Nastenka, bir anda duraksadı ve dudaklarında bu o sözü döküldü. Yazar’ın elini bir anda bıraktı ve arkasına bile bakmadan kiracıya koştu. Kiracıyla birkaç dakika sarıldıktan sonra Yazar’ı öptü ve karanlıkta kiracıyla kaybolup gitti. Yazar, üzüntüden kahrolmuştu. Hayatındaki tek kadını da kaybetmişti ve bu koca şehirde yine yalnız kalmıştı. Aradan zaman geçtikten sonra Yazar’a, Nastenka’dan bir mektup geldi. Mektupta çok mutlu olduğunu ve onu affetmesini istemişti. Kiracıyla evleneceklerini ve ömür boyu Yazar’la dost kalmak istediğini söyledi. Nastenka, düğününe yazarı davet etmek istediğini de mektuba yazdı. Yazar,  hayatına yalnız, umutsuz ve hayalperest bir şekilde devam etti.

Kitabın Yazarı

Rus romancı 1821 yılında Moskova’da doğdu. Askeri Mühendislik Okulu’na girmeye hak kazandı ve okula 1837 yılında giriş yaptı. Eğitimini tamamlamaya çok az kala bütün ilgisini edebiyata cevirdi ve ordudan ayrılmak istediğini söyledi. İlk romanıyla istediği başarıyı yakaladı. Diğer yazarların arasına katılacakken yazarlarla tartıştı. Özgürlük düşüncelerini kullanarak kaos yaratma, yönetime karşı komplo, asilik gibi suçlarla suçlanarak hapishaneye düştü. Hakimler, toplumu galeyana getirmekten asılmasına karar verdi. İdam cezasının gerçekleşmesine az kala cezası sürgüne çevrildi. Sibirya’nın en ücra köşelerinden birine gönderildi. Sibirya’daki kötü muameleden dolayı kötü bir hastalık kaptı. Sürgün cezası bittikten sonra orduya tekrar girdi. Hızlıca rütbe alarak yerini garantiledi. Bir kadınla evlenme kararı aldı, fakat karısı 1 yıl içinde veremden öldü. Petersburg’a yerleşme kararı aldı. Burada kumar âlemine bulaştı ve birçok borca battı. Borçlarını kapatmak için çok çalışmak zorunda kaldı. Birçok dergi yayınladı fakat hiçbiri tutmadı, daha sonra düşüncelerinden dolayı tutuklanmadan yurtdışına çıktı. Suç ve Ceza kitabını Rusya’ya döndüğünde yayınlama kararı aldı. Yayınladıktan sonra büyük bir satış yakaladı. Sekreteri ile evlenme kararı alarak 2.kez dünya evine girdi. İlerleyen zamanlarda akciğer kanserine yakalandı ve bu hastalıktan dolayı vefat etti.

Yazmış olduğumuz bu yazımızda dünyaca ünlü romanları ile bilinen Dostoyevski’nin Beyaz Geceler eserini detaylı bir biçimde ele aldık, iyi okumalar!

Beyaz Diş Kitap Özeti

Beyaz Diş

1906 yılında bölüm halinde bir dergide çıkmıştır. Romandaki olaylar farklı ülkelerde geçmektedir. Bunlar Amerika Kanada ve Rusya’dadır. Beyaz Diş insanların arasına katılmak amacıyla bulunduğu doğal yaşamı terke den bir köpeği konu alır. köpek Vahşi bir köpek olmak ve beraber yaşamış olduğu hayatın acısını burukluğunu ve hayret verici yanlarını konu alır.

Beyaz Diş Özeti

Karanlıkla çökünce ormanı nehrin her iki yakasından yer alması ile beraber arazi çok sessiz hakkim olurdu. Bu sessizliğin hey yeri kaplaması ile uzak yabani topraklarda dirençli kalınarak yaşanması gereken bir yaşam şartı oluşturuyordu.

Görünüm itibariyle kurt görünümünden daha farksız bir köpek sürüsü soğuktan donmak üzere iken nehirde yürüyorlardı. Hava o kadar soğuktu ki hayvanların postları donmuş şeklideydi. Soğuk hava ile soluklarının hava ile karşılaşmaları sırasında nefeslerinin sıcaklığı sebebiyle buhar çıkıyordu.. Deri kayışlarla ile birlikte yan yana olacak şekilde bir kıza bağlanmış olarak yürüyorlardı. Gece olmasıyla bu vahşi köpeklerden bir tanesi kaybolur.

İlerleyen günlerde bu kaybolmalar artarak devam eder. Ama bu olay onun için son olacaktır. Dişi kurt ve diğer sürünün üyeleri kızak grubunun gelmesinin ardından onların peşini bırakmaya karar verirler. Sürünün diğer üyelerin de olan Tek Göz isimli birisi ve genç bir tane Kurt beraber kıyasıya mücadeleye girerler. Amaçları ise genç bir dişi kurt da birlikte olabilmektir.

Bu mücadeleyi kazanan tek göz dişi kurtla beraber dört adet yavruları bulunur. 4 yavru mağaradan çıkamadığı için çok çok küçüktürler. Kıtlık zamanı oldukça zor zamanlar geçiren bu hayvanlar vaşak yavrularını yemeye başlarlar.

Beyaz Diş günden güne daha çok Vahşi bir hayvan olarak diğer köpeklerin öfkesini kendi üzerine çekmekte ile daha azgınlaşır.

Kampta günlerin geçmesi ile beraber Beyaz Diş’ in ünü gitgide artarak büyümektedir. Ama bu ün günden güne onun zararını olacaktır. Çadırlardan balık et ve benzeri gibi yiyecekleri çalan köpeklerle boğuşan kurt kimi zaman öldüresiye onları döver. Kampta etkin olan kıtlıklar yüzüne da kampı terk eder ve kıtlık bitene kadar o kampa bir daha gelmez.

Gri Kunduz elindeki malzemeleri satmak için yanında Beyaz Diş ile birlikte Kuzey ülkesine gitmeye karar verir. Kuzey Ülkesi ise Yaz aylarının sınırlı olması ile altın arayıcıları gözlediği yerlerinden bir tanesidir. Yüzlerce altın arayıcısı buraya gelerek gri altın ararlar.

Beyaz Diş orada da rahat durmamakla altın aramaya gelen kişilerden sokak köpeklerine karşı iyi bir ders niteliğinde işlere uğraşır. Beyaz Diş’ in bu durumunu gören Kuzey yerlerinin Simit kendisine satması için anlaşmak ister ama gri kurt onu vermek istemek. Gri kurt kararlı tutumu karşısında taktik değiştirilmesi gri kurt içki verip onu bu duruma alıştırması sebebiyle gri kurt artık içki bağımlısı haline gelmiştir.

Bir araya kalmadan Simit Gri Kurt’un ne var ne yoksa hepsini elinden alır. Ve vermiş olduğu içkilerin karşılığında ise Beyaz dışı istemeye başlar. Mecburen gri kurt bu isteği yerine getirmek durumunda kalacaktır. Beyaz Diş ise Simit ilk gördüğünde itibaren hiç hoş bir tavır sergilemiştir. 3 defa kaçma girişiminde bulunması ardında yine Simit kaçan köpeği gri kurttan tekrar ele alır.

Öfkesi ve diğer canlılara karşı olan düşmanca hareketleri gün geçtikçe artmasıyla eski sahibinin kendisi için ona karşı nefret duymasına sebebiyet vermiştir. Yeni sahibi ise günden güne daha çok daha da kızdırır ve köpek dövüşlerini çıkarmaya başlar. Beyaz Diş karşısındaki rakiplerinin hepsini öldürür. Dövüşlerde başka şansı da yoktur ya kendisi ölecektir ya da karşısındakine öldürecektir. Bir dövüşte ise rakibi olan doberman cinsi köpeklerle dövüşmesi sonrasında bu köpek onu Gafil avlayacaktır.  Doberman Beyaz Diş’ in can alıcı Bölgesi olan boğazını kapması ile Beyaz Diş ne yaptıysa onun elinden kurtulamaz. Kazaklı iki kişi Beyaz Diş’in yardımına koşması ile onu sahibinden az bir para karşılığı zorla satın alırlar.

Sahibi bu yaralı köpek olan beyaz dişi vermeye ilk başta ret eder sonunda razı gelir. Artık yeni sahibi Scott olur. Scott Beyaz Diş’in Bu haliyle yaşayıp yaşamayacağı konusunda endişeye düşmesi ne sebep olacak görüntüsü sayesinde Beyaz Diş Yine rahat durmamıştır. Beyaz Diş’in fazla hırpalanmış halini boğazında yarasın varoluşu onun fazla yaşamayacağı anlamına gelebilir.

Scott California’ya ailesinin yanına gitmeye karar vermesinin ardından Beyaz Diş sahibinin ilk gitme girişiminden tecrübe edilmiştir. Scott’un babasının mahkum ettiği bir kağıt katil hapisten kaçması ile zanlısı kadın evine girmeye çalışır ev halkı büyük bir gürültü ve iki el silah sesi ile uyanırlar. Salona girip baktıklarında Beyaz Dişin ölümcül olarak yaralandığını görrüler özellikle sahibi büyük bir üzüntü ile beraber onu hastaneye yetiştirir. Hemen Beyaz Dişi hastaneye yetiştirdiler. Doktor ameliyata alır ama ameliyat iyi geçse dahi yaşayamayacağını kanısında varmıştır. Beyaz Diş yaşama Gücü bu vahim durumundan kurtulmak için kendisini sevgi ile tedavi etmiştir.

Benim Adım Kırmızı Kitap Özeti

Benim Adım Kırmızı

Benim Adım Kırmızı romanı, 1988 yılında Türk yazar Orhan Pamuk tarafından yayınlanan bir romandır. Orhan Pamuk bu romanını anlatırken her zaman “En renkli ve iyimser romanım” der. 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü ülkemize kazandıran ilk yazar Orhan Pamuk ‘un bu romanı dünyada en çok satılan romanı olmakla bilinir. Yazarın bu romanı, günümüz modern edebiyatının dünyada en çok okunan kitabı unvanını almıştır. Bununla beraber yazarın bu romanı, dünyanın en prestijli roman ödülleri arasında gösterilen Uluslararası IMPAC Dublin ödülünü almıştır. Aynı zamanda roman birçok dile çevrilerek yazarın en çok hayran duyulan kitabı olmuştur. Bu diller arasında İtalyanca ve Fransızca başta gelmektedir. Çevirileri yapıldıktan sonra Fransa ve İtalya’da yılın kitabı olarak gösterilmiştir. Orhan Pamuk’un bu romanı Nobel Ödülünü aldıktan sonra çok fazla tartışmalara ve eleştirilere maruz kalmıştır. Orhan Pamuk’un özellikle Ermeniler hakkındaki düşüncelerinden dolayı, ödül alabilmek için kendi ülkesinin karalamakla suçlanmıştır.

Kitabın Konusu

Benim Adım Kırmızı romanı İstanbul şehrinde karlı ve dokuz kış günü 1591 yılında III.Murad döneminde geçmektedir. Şeküre, oldukça güzel alımlı bir kadındır. Kocası dört yıl önce savaşa gitmiş ve savaştan dönmemiştir.  İki oğlu vardır ve sürekli birbirleri ile çatışmaktadır. Kocası savaştan dönmediği için kendine yeni bir eş veya sevgili aramaya başlamaktadır. Bu sıralarda Şeküre’nin babası eve sürekli saray nakkaşlarını çağırır. Şeküre de gizlice bu nakkaşları izlemektedir. Babasının eve getirdiği bu usta nakkaşlar, Şeküre’nin babasının gözetiminde Osmanlı padişahının herkesten gizli yaptırttığı kitabı için Frenk tesiri gösterebilecek ve oldukça tehlikeli resimler çizmektedirler. Bu usta nakkaşlardan biri öldürülür ve devreye Şeküre’nin teyzesinin oğlu ve aynı zamanda Şeküre‘ye âşık olan Kara girer. İstanbul şehrinde bir öğütçü etrafında toplanan ve tekkelere karşı olanların baskıları, korku hüküm sürmektedir. Tüm bunların yanı sıra nakkaşlar ve hattatlar gece saatlerinde bir kahvehanede toplanır, onlara da sivri bir dile sahip olan meddah katılır ve anlattığı hikâyeleri dinleyerek eğlenirler. Romanın en büyük özelliklerinden birisi herkes kendi diliyle konuşturulmuştur. Ölüler ve eşyaların dillendirildiği, aşk, ölüm, evlilik, sanat ve mutluluk hakkında yazılmış bu roman, eski ve unutulmuş resim sanatının güzelliklerine bir ağıttır.  Yazar bu romanında anlattığı olaylar üzerinden insanın hayatta karşılaşabileceği her türlü zorluk ve olumsuzluklara karşı, hayatta kendine daha fazla güvenerek ayakları yere sağlam basması gerektiğini vurgulamıştır. Aynı zamanda insanın yaşama sevinci ve ümidini kaybetmemesi gerektiğini anlatmıştır.

Kitabın Karakter İncelemesi

Şeküre: Romanın ana karakteridir. İki çocuk sahibidir ve kocası savaşa gitmiştir fakat dört yıl boyunca dönmemiştir. Yıllar geçse dahi gençlik aşkını tekrar sevmiştir ancak bunun yanı sıra kocasının kardeşi olan Hasan’a âşıktır.

Kara: Gözü kara bir karakterdir. Genç yaşlarında yaşadığı zorluklara rağmen yaşamış olduğu çevreye yeniden dönmüştür. Kara, Şeküre’nin ilk sevdiği kişidir fakat yeğeni olmaktadır.

Hasan: Şeküre’nin kocasının öz kardeşidir. Kardeşi savaşa gidip dönmedikten sonra Şeküre’ye âşık olmaya başlamıştır. Fakat Hasan bu yaptığını doğru olup olmadığı hakkında düşünen ve sorgulayan kişidir.

Kitabın Özeti

Olaylar 1591 yılında Osmanlı padişahı III.Murad döneminde geçmektedir. Şeküre karakterimiz oldukça güzel ve alımlı bir kadındır. İki çocuğa sahiptir ve isimleri Orhan ve Şevket’dir. Kocası savaşa gitmiştir fakat dönmemiştir. Şeküre babası enişte efendi ve iki çocuğu ile beraber yaşamaktadır. Yaşadığı zorluklar ve olaylara rağmen Şeküre’nin kuzeni Kara eski yaşadığı yere geri döner. Eskiden aralarında 12 yaş fark olduğu halde Kara ve Şeküre birbirlerine çok âşık olurlar, Kara bu durumu aile büyüklerine açıklar ve evden kovulur. Uzun yıllar geçtikten sonra geri döner dönmez Şeküre’yi elde etmek için yollar arar. Şeküre kocasının dönüşünü beklerken, çocukluk sevdası Kara’yı ve kocasının kardeşi olan Hasan’ı sever.

Enişte bey, padişah III.Murad için çalışmaktadır. III.Murad, enişte beyi çağırarak ondan herkesten gizli bir şekilde bir kitap yapmasını emreder. Enişte bey bu göreve hemen başlar ve evine dönemin en ünlü nakkaşları olan kelebek, leylak, zarif ve zeytini hazırladığı kitabın nakkaşlarını yapması için çağırır. O zamanlarda eve gelen nakkaşları Şeküre gizlice izlemektedir. Usta nakkaşlar enişte beyin gözetimi altında padişahın istediği kitap için Frenk tesiri yaratacak gizli resimler yapar. Bu olaylar sürerken o dönemde yaşayan Erzurumlu hoca efendi olarak tanınan kişi ve yandaşları dine ve geleneklere aykırı bir durumlar olduğunu fark eder. Aynı zamanda hattatlar ve nakkaşlar her gece kahvehanede toplanırlar yanlarında sivri dilli bir meddah bulunur. Bu meddah resimler aracıyla Erzurumlu hoca efendini karşı olduğu çok gülünç hikâyeler anlatarak onları eğlendirir. Nakkaşlardan biri olan Zarif Efendi, Erzurumlu Hoca efendi yanlısı biridir ve bir gün yaptıkları resmin tamamını görür ve bunun karşıt bir şey olduğunu anlar. Yolda giderken diğer nakkaşlardan birini görür ve durumu ona anlatır. Nakkaş da Zarif Efendiyi gizlice öldürür. Fakat katili bulamazlar.

Bir zaman sonra Zarif Efendi’yi öldüren nakkaşlardan biri Enişte beyin yanına gelir ve ondan resmin son halini göstermesini ister. Enişte bey göstermediği için sinirlenir ve onu öldürür. Şeküre babası öldükten sonra iki oğlu ile beraber Kara ile yaşamaya başlar ve evlenirler. Babasını öldürenin Kara olduğunu düşünür ve onu her gün öldürmek ister fakat bunu yapamaz. Kara  da suçlu olmadığını her gün söyler fakat onu inandıramaz. Bu yüzden günlerini katili bulmaya adar.

Bu olaylar yaşanırken Şeküre’nin kocasının kardeşi Hasan da Şeküre’i eve döndürmeye çalışmaktadır fakat başaramamaktadır. Bir akşam yolda giderken Zarif Efendiyi ve Enişte beyi öldüren katille elinde kendi hançeri ile yakalar. Şeküre’ye olan sinirinden hançerle katili orada öldürür. Hasan İstanbul’dan kaçar.

Bu olaylar yaşanırken bir yandan da Osmanlı sarayının baş nakkaş üstadı kör olur ve bir zaman sonra ölür. Yeni baş üstat Leylak olur. Enişte bey öldükten sonra padişahın istediği kitabın yapımı da durur. Kitap bitirilemez.

Orhan PAMUK Hayatı

1952 yılında İstanbul’da doğan Orhan Pamuk. Eğitim hayatına Robert Kolejini bitirerek başlamıştır. Bir zaman İstanbul Teknik Üniversitesi ‘ne devam edip daha sonra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu’na girerek mezun olmuştur. Çocukluk yıllarında ressam olmayı hayal etmiş ve 1974 yılından başlayarak her zaman düzenli ve tertipli bir şekilde yazı yazmaya başlamıştır. 1979 yılında Orhan PAMUK Mehmet Eroğlu ile ortaklaşa Karanlık ve Işık adlı romanını kaleme almış oldu. Roman yarışmasında aldığı birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu arasında paylaştı. Bu kitap sadece bir ödülle yetinmeyerek Cevdet Bey ve Oğulları ismi altında yayınlanarak Roman Armağanı ödülünü kazanmış oldu. Sessiz Ev adlı ikinci kitabı eseri 1983 yılında yayınlandı. Yazmış olduğu bu müthiş eserde okuyucuları tarafından çok sevildi ve Mandaralı Roman ödülünü aldı. Daha sonra başarısı Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat ve Benim Adım Kırmızı eserlerinde devam ettirdi.

Kitabın Yurt Dışında Kazandığı Ödüller

Kitap yurt dışında da kendi dalında ödüller kazandırmaya devam etti. 2002 senesinde Fransa’da düzenlenen törende Prix du meilleur livre ertanger ödülüne layık görüldü. Aynı tarihler de İtalya’da Premio Grinzane Cavour ödülünü de almıştır. Bir sonraki yılda İrlanda’nın en ünlü ve prestijli ödülü olan International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü almıştır. Tüm bu ödüllerin yanı sıra Çin’de en iyi roman olarak seçildi. 60’ı aşkın dile çevrilmiş ve en çok okunan kitaplardan biri olmuştur.

Ben Kirke Kitap Özeti

Ben Kirke

Madeline Miller tarafından 2019 yılının Eylül ayında yayınlanmış olan bu kitap, dünyada pek çok insan tarafından okundu ve son derece beğenildi. Yunan mitolojisi severlerin büyük bir ilgi ile okuyabileceği eserin detaylarına bakalım:

Kitabın Konusu

Son derece sürükleyici olan Ben Kirke eseri, Kirke’nin yapmış olduğu büyüler gibi okuyucusunu da etkisi altına almayı başaracaktır. Büyüleyici anlatımı ile bu değerli eser, kadın yaşamının sıradan ve bir o kadar da sıra dışı olan hikâyesini ele almaktadır. Güneş tanrısının bir kızı olan Kirke, ailesi ve çevredeki insanlar tarafından ne yazık ki sevilmemektedir. Son derece farklı olduğu için dışlanan Kirke, eserde tanrılara bile baş kaldırabilen güçlü bir yapıya sahip karakterdir. Özel yeteneklerinden haberi olmayan Kirke güçsüz ve çelimsiz bir haldeyken bile fani birini tanrıya çevirmek ve ölümsüz birini de canavara dönüştürmek gibi olayları gerçekleştiriyor. Tüm bunları var olmak için yapan Kirke, yaptığı büyüler sayesinde çeşitli cezalar alıyor. Zengin ve oldukça varlıklı babasının gösterişli saraylarından bile daha çok seviyor ceza olarak gönderildiği adayı. Adada bulunan insanlar ve hayvanlarla inanılmaz bağlar kuran Kirke, adaya gelen korsan ve insanlarla da uğraşmak zorunda kalıyor. Kendisine zarar veren insanları domuza çeviren Kirke, insanlara iyilik yapmamanın kendisi için faydalı olacağını anlıyor.

Kitabın Özeti

Günün birinde, güneş tanrısının evine bir kız doğan ve ismini Kirke koyarlar. Doğan bu kız ne annesine çeker ne de babasına, çünkü babası son derece güçlü bir insanken annesi de son derece acımasız ve güzle bir kadındır. Güneşi temsilen doğmuş olan bu kızı annesi asla sevmemiş ve son derece naif ve iyi kalp olan bu kız kimseye hayır diyemediği için kendi anne babası tarafından bile aşağılanmış, hor görülmüş ve ezilmiştir. Titan ırkına ait olan Kirke’nin sesi o kadar kötüdür ki, kimse onu istemiyor sesini duymaya tahammül edemiyordu. Güneş’i temsil edecek olan bu kızın sesinin sevilmemesinin sebebi ise, insan sesine sahip olmasıdır. Kirke, 20li yaşları geçene kadar hiç aşık olmaz. Hayatının epey sıkıcı olduğunu fark ettiği zamanlarda dışlanan bu titan kız, zamanla büyür ve özel yeteneklerini olduğunun farkına varır. Özel yeteneklerini fark eden Kirke, rakiplerine fena büyüler yaparak onları korkutur ve hatta tanrıları bile tehdit ederek büyüsünün gücünü herkese göstermeye çalışır. Kirke yaptığı büyüler yüzünden çoğu kez cezalandırılmış. Yaptığı büyüler yüzünden bir adaya hapsedilen Kirke, cezası üzerine bu adadan ayrılamayacaktı. Adaya uğrayan insanlara son derece iyi davranan Kirke, zamanla bu yaptığının yanlış bir davranış olduğunu anlar. Kirke farkında olmadan, erkek ve tanrıların öfkeleri altında işkenceler görüyordu. Kirke hapsolduğu adada yaşamına devam ederken, bir gün adaya bir gemiz yanaşır ve bu gemi Odysseia’nın gemisidir ve adadan ayrılan bu gemi Cadı Kirke’ye bir armağan bırakır. Romanın başkahramanı olan Kirke o kadar kompleksli bir varlıktır ki, aşırı pısırık biriyken çok güçlü bir kadına dönüşmesi de okuyucuları son derece erkiler.  Yakınlarının Kirke’yi sevmemesi, onun hakkında hep olumsuz söylemlerde bulunmaları, onu her zaman dışlamaları ne yazık ki Kirke’nin ölümüne sebep olmuştur. Çok bağlı olduğu ve inanılmaz çok sevdiği ölümlüleri bir daha göremeyecek olmak Kirke’yi üzüyordu. Ben Kirke romanı mitoloji seven bireylerin mutlaka okuması gereken, dünya çapında büyük beğeni almış bir kitaptır.

Kitabın Romanı Hakkında Bilgi

Ben Kirke eserini yazan Madeline Miller 1978 senesinde Boston’da dünyaya gelmiştir. Klasik eserler üzerine lisans ve yüksek lisans yapan ünlü yazar, pek çok dil bilmektedir. Yazmış olduğu eserleri pek çok dalda ödül alan Madeline Miller 2019 yılında yayımlamış olduğu Ben Kirke isimli kitabı ile de tüm dünyada büyük ses getirmeyi başarabilmiştir. Yazmış olduğu kitap ile New York Times kitabında en çok satanlar listesine giren yazarın değerli eseri, onun ne kadar başarılı bir yazar olduğunun da kanıtıdır. Yazar Madeline Miller Antik Yunan üzerine uzun yıllarca eğitim almış ve yine uzun yıllardır bu alanda ders veriyor, eserinin bu kadar beğenilmesi bu durumun sebebi olabilir. Yazarın başlıca eserleri Ben Kirke, Akhilleus’un Şarkısı, Circe: The İnterational No.1 Bestseller eserleridir.