Ak Dağlar Kitap Özeti

Ak Dağlar

Ak Dağlar romanı, 1980 yılında Türk yazar Ahmet Topal tarafından yayınlanan bir romandır. Roman Remzi Kitapevinde basılarak okurlarına sunulmuştur.

Kitabın Konusu

Bu kitapta Osmanlı Devleti’nin çökmesiyle ortaya çıkan bütün dolaplar ele alınıyor. Kafkas kadınları Osmanlı Sarayı’na göç ederler ve orada birçok olayın içinde bulunurlar. Çeşitler dolaplar çevirerek oyunlar oynarlar. Bu kitap Osmanlı Devleti ile ilgili konuları ele alıyor.

Kitabın Karakter İncelemesi

Abdülaziz: Kitapta geçen dönemin padişahıdır.

Yusuf İzzettin: Abdülaziz’ in padişah olmadan önce bu evlada sahip olur.

Meyyale: Saraya getirilen güzel bir kızdır.

Hasan Bey: O dönemin valisidir.

Salih Ağa: Kitapta iyi bir karakterdir.

Kitabın Ana Fikri

Bu kitaptan çıkaracağımız ders, kurulan dolaplar sonucunda her şeyin bir gün ortaya çıkması ve bu şekilde mutlu olunmamasıdır.

Kitabın Özeti

Abdülaziz daha padişah değilken annesine torun verip, onu babaanne ediyor. O zamanlar birisiniz padişah olmadan önce evlat sahibi olması yasak bir konudur. Bu yasaktan ötürü torununu kimsenin görmediği yerlerde besleyip yetiştirir. Torunu sıkılmasın diye de saraya gizlice iki tane kız çocuğu getirir.  Daha sonra üçü birlikte büyümeye başlar. Bu kızların birine Meyyale, diğerine de Çeşmidil adlarını koymuştur. Meyyale büyüyüp 14 yaşına geldiğinde sultan onu oğlunun arkadaşı ile evlendirir.  Lakin bu evlilik aradaki yaş farkından dolayı uzun sürmez ve kız saraya geri gelir. Meyyale gün geçtikçe daha üzgün vakitler geçirir. Sultan onun bu durumuna çok kahrolur. Üç sene sonra bu kızı ondan sadece on yaş büyük biriyle evlendirir. Diğer getirilen kız Çeşmidil ise sultanın oğlu tarafından haznedarlığa alınır. Sultanın oğlu en güvendiği kişilerce tahttan indirilir. Bu sefer tahta V. Murat çıkar. Sultanın oğlu Abdülaziz’e kötü davranmaya başlarlar. Bu duruma artık katlanamayan Abdülaziz canına kıyar. Sultan, oğlunun vefatını bir türlü kabul edemez. Onun bu halinden ötürü bir konağa hapsederler.

Ahmet Topal Hayatı

Ahmet Topal edebi eserler kaleme alan bir yazardır. Eserleri Fenomen Yayıncılık ve Gece Kitaplığı yayınevleri tarafından basılıp yayımlanmıştır.

Adı Aylin Kitap Özeti

Adı Aylin

Adı Aylin romanı, 1997 yılında Türk yazar Ayşe Kulin tarafından yayınlanan bir romandır. Bu roman biyografik bir roman olma özelliğindedir. Ayşe Kulin bu romanıyla o dönemde yılın yazarı seçildi. Yazar bu eserinde başkarakter olan Aylin’in hayatını çok duru bir anlatımla okurlarıyla buluşturuyor. Eserde aşk ve macera konuları ele alınıyor. Bu kitapta kadının hiçbir bahane ile ileri itilmemesi ve herkes gibi eşit olması gerektiği savunuluyor. Yazar bu yolla kadını savunduğu için başka yazarlar tarafından marjinal kabul ediliyor. Eserinde ele aldığı karakter tıpkı kendisi gibi aynı okuldan mezun ayakları yere basan sağlam bir kadındır. Okurları romanı okudukları zaman Aylin karakterinin yaşantı tarzına özenip kendileri için o hayatı uygulamayı tercih ediyorlar.

Kitabın Konusu

Deli dolu olan Aylin adındaki kadının yaşadığı süre boyunca başından geçen olaylar anlatılıyor. Liseyi Türkiye’de okuyup Paris’e yerleşen karakter orada bir prensle hayatını birleştirmiştir. Daha sonra o prensten ayrılıp bir öğrenciyle birlikte olmuş onunla da anlaşamayınca başka kişiler belli zaman aralıklarıyla hayatına almıştır. Belli bir dine baki kalmadan hayatını özgür bir şekilde yaşamayı tercih etmiştir.

Kitabın Karakterleri

  • Aylin Devrimel
  • Giritli Deli Mustafa Paşa
  • Nilüfer
  • Tayibe

Kitabın Ana Fikri

Bu hayat bizimdir ve hiç kimsenin karışmasına izin vermeden dilediğimiz gibi yaşamalıyız. Hayatımız eğer bir gün elimizden yitip giderse onu bir daha geri elde edemeyebiliriz.

Kitabın Özeti

Kitap başkarakter olan Aylin Devrimel adlı kişinin cenaze töreni ile başlıyor. Bu karakter aslında yazar Ayşe Kulin’in gerçek hayattaki kuzenidir. Ve yıllar sonra kuzeniyle Londra’da karşılaşmıştır. Aylin karakteri her şeyle başa çıkabilecek bir kişiliğe sahiptir. İlk eşini aldatır ve eşi bunu öğrendiği için de Türkiye’ye kaçar. Daha sonra yine evlilik yapar ve o kişiden de boşanır. Doktor olduktan sonra başka bir adamla evlenir ve o adamdan da ayrılır. Bir gün arabasını yanında ölmüş bir halde bulunur.

Ayşe Kulin Hayatı

Yazar Ayşe Kulin, 1941’de İstanbul şehrinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Muhittin Bey ve annesinin adı Hatice Hanımdır. İlkokulu Ankara’da okuyan Ayşe Kulin, öğretmeni ona tokat attı diye bir sene okula uğramadı. Yazar üçüncü sınıfa geldiğinde okulunun adı Ankara Koleji olarak değiştirilmişti. İlkokulu bitirdiğinde öğrenimine İstanbul’da yatılı olarak devam etti ve burada yedi sene kadar okudu. 1961 senesinde bu yatılı okuldan mezun oldu.

1961 yılında fabrikatör İsmail Bey’in biricik oğlu Mehmet ile dünya evine girdi. Peş peşe dünyaya getirdiği iki evladından dolayı üniversite okuma hayali suya düşüyor.  Daha sonra kariyer yapmak amacıyla editörlük yapmaya başlıyor. Devamında da muhabirlik yapıyor. Ardından uzun seneler boyunca film yönetmeni ve senarist olarak işler yaptı.

Ayşe Kulin Evlilikleri

İlk evliliğini 1961 senesinde Mehmet Sarper ile yaptı. Mete ve Ali adında iki evlatları oldu.

İkinci evliliğini 1967 senesinde Eren Kemahlı ile yaptı. Kerim ve Semih adında iki evlatları oldu.

Ayşe Kulin Eserleri

ROMAN

–              Adı Aylin (1997)

–              Sevdalinka (1999)

–              Füreya (2000)

–              Köprü (2001)

–              Nefes Nefese (2002)

–              Gece Sesleri (2004)

–              Bir gün (2005)

–              Veda (2008)

–              Umut (2008)

–              Türkan (2009)

–              Hayat Dürbünümde Kırk Sene (2011)

–              Hüzün Dürbünümde Kırk sene (2011)

–              Gizli Anıların Yolcusu (2011)

–              Bora’nın Kitabı (2012)

–              Dönüş (2013)

ÖYKÜ

–              Güneşe Dön Yüzünü (1984)

–              Geniş Zamanlar (1998)

–              Foto Sabah Resimleri (1998)

Acımak Kitap Özeti

Acımak

Acımak romanı, 1928 yılında Türk yazar Reşat Nuri Güntekin tarafından yayımlanan bir romandır. Kitapta, küçük yaşlardayken kötü olaylar yaşayan ve büyüdüğünde bu olayları hala unutmayıp acıma duygusunu yitirmiş olan öğretmen bir kadının öğrencilerine davrandığı kötü tavırlar yer alıyor. Kadının babası bir gün vefat eder ve babasının yazmış olduğu bir defteri bulur. Onu okuduğunda geçmişinde yaşadığı olayların asıl yüzünü öğrenir. Asıl hikaye o andan sonra başlar. Bu romanın 1980 yıllarında çekildiği bir de dizisi vardır. Eserin ya okuyarak ya da dizisini bulup izleyerek ne anlattığını öğrenebilirsiniz.

Kitabın Konusu

Romanda küçük yaşlarda olan bir çocuğun yaşadığı sevimsiz olaylardan dolayı güzel duygularını yitirip büyümüş bir öğretmenin, babasını vefatından sonra babasına ait olan defteri okuyup geçmişteki tüm gizemleri öğrendiği anlatılıyor.

Kitabın Karakter İncelemesi

ZEHRA: Öğretmenlik yapmaktan gurur duyan lakin hayatın ona getirdiklerinden dolayı gaddar ve güçlü görünen bir karakterdir

MÜRŞİT EFENDİ: Zehra adındaki karakterin babası rolündedir. İyi bir insandır.

MEVEDDET HANIM: Zehra adındaki karakterin annesi rolündedir. Dominant ve bir şeyden hoşnut olmayan bir kişiliğe sahiptir.

FERİHA: Zehra karakterinin ablasının adıdır. Süslü bir kadındır.

TEVFİK HAYRİ BEY: Zehra öğretmenin iyiliğini isteyen bir müdürdür.

Kitabın Özeti

Zehra adındaki karakter bir okulda başöğretmenlik görevini yapıyor. Öğretmenlik ne gerektiriyor ise bütün görevleri sorgusuz sualsiz yerine getirir. Lakin küçükken karşılaştığı sevimsiz olaylar nedeniyle kinlenen zalim bir kişiliktir. Hiç kimseye acımaz. Dolayısıyla eğer öğrencileri bir hata yapıyorlarsa, o hata asla affedilmez. Okul müdürü Zehra öğretmeni öğrencilerine iyi davranması gerektiği konusunda defalarca ikaz etmiştir. Ama Zehra öğretmen bu uyarıları hiçbir şekilde dikkate almayıp yine bildiğini okumuştur. Bir gün okul müdürü Zehra öğretmene babasının çok hasta olduğu haberini verir ve gidip babasını görmesi gerektiğini söyler. Zehra öğretmen ise müdüre bu konuda bir yanlışlık olabileceğini ve bir babasının olmadığını dile getirir. Ama her ne hikmetse yola çıkmaya karar verir. Seyahati esnasında babasının ailesindeki herkesi nasıl katlettiği ve onu da bir yatılı okula gönderip hiçbir şekilde arayıp sormadığı aklına gelir. Daha sonra yolculuğu biter ve İstanbul’a gelir. Geçmişten komşuları Zehra öğretmeni karşılar. Komşusu ona babasını neden daha önceden kontrole gelmediğini sorar. Eve vardıklarında birkaç kadının babasıyla baya bir ilgilendiğini görür ve kendisi de babasıyla hiç göz göze dahi gelmek istemez. Daha sonra Zehra öğretmene babasının özel eşyalarının bulunduğu bir kutunun anahtarı verilir. O her ne kadar içindekileri merak etmese de kutu açmaya mecbur bırakılır. İçinde babasının kaleme aldığı bir defter vardır. Bu defteri okumaya koyulur. Okuduğunda aslında küçüklüğünden beridir başına gelen bütün kötü olaylara babasının değil annesinin sebep olduğunu öğrenir. İşte o zaman bu gaddar Zehra öğretmenin kalbinde bir acıma hissi belirir. Yıllardır annesinin sebep olduğu bu kötü hayat için babasını boşuna suçlamıştır. Koşarak babasının yanına gider. Lakin babasıyla konuşamaz, çünkü adam artık son nefeslerini alıp veriyordur. Zehra öğretmen de babasının iyileşmesi için bildiği bütün duaları okumaya başlar.

Reşat Nuri Güntekin Hayatı

Reşat Nuri Güntekin, 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul şehrinde dünyaya geldi. Yazar, roman, öykü ve tiyatrolarının ünlülüğü ile tanınıyor. Babası Nuri Bey ve annesi Lütfiye Hanım olan Reşat Nuri Güntekin, ilkokulu Çanakkale’de okudu. Ardından İzmir’deki Fransız bir okula kaydını aldı. Bu okulda tahsiline devam etmeden oradan ayrıldı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni kazandı. Öğrenim hayatına bu okulda devam eden Reşat Nuri Güntekin, okul hayatına başarılı bir notla son verdi.

İlk görevini Bursa Sultanisi’nde yerine getiren yazar, burada Fransızca dersleri verdi. 1916 yılında tayini İstanbul’a çıktı. Bu şehirde birçok okulda edebiyat ve felsefe derslerine girerek engin bilgilerini öğrencilerine de aktardı. 1923 ve 1924 yılları arasında “Kelebek” isminde bir dergi çıkaran yazar, uzun seneler boyunca liselerde edebiyat öğretmenliği yaparak geçimini sağladı. 1939 ve 1944 yılları arasında görev yapmak üzere Çanakkale şehrinde bir milletvekili seçildi. Daha sonra 1947 yılında Memleket gazetesini çıkaran yazar, emekliye ayrıldı. Yeni eserler yazmak amacındayken kansere yakalandı. 13 Aralık 1956 tarihinde kansere yenik düşerek yaşamını yitirdi. Merhum Karacaahmet’te sevdikleri tarafından son yolculuğuna uğurlandı.

Reşat Nuri Güntekin Edebi Kişiliği Hakkında Bilgi

Yazar, Anadolu insanını tüm yönleriyle kaleme alan bir kişidir. En ünlü eseri Çalıkuşu romanı yayımlandığı tarihten bu yana hala birçok insan tarafından okunuyor.  Reşat Nuri Güntekin, yapıtlarında insana değer verdiğini her fırsatta belli ediyor. Anlatım şeklinden de anlaşılıyor ki, iyi kalbe sahip birisidir. Gittiği Anadolu’da tanıştığı insanların kişiliklerine, yaşam tarzlarına ve kültürlerine akıcı bir anlatımla eserlerinde yer veriyor.

Reşat Nuri Güntekin Eserleri

–              Çalıkuşu (1922)

–              Gizli El (1924)

–              Damga (1924)

–              Dudaktan Kalbe (1925)

–              Akşam Güneşi (1926)

–              Bir Kadın Düşmanı (1927)

–              Yeşil Gece (1928)

–              Acımak (1928)

–              Yaprak Dökümü (1930)

–              Kızılcık Dalları (1932)

–              Gökyüzü (1935)

–              Eski Hastalık (1938)

–              Ateş Gecesi (1942)

–              Değirmen (1944)

–              Miskinler Tekkesi(1946)

–              Harabelerin Çiçeği (1953)

–              Kavak Yelleri ( 1961)

–              Son Sığınak (1961)

–              Kan Davası (1968)

Öykü

–              Gençlik ve Güzellik (1919)

–              Roçild Bey (1919)

–              Eski Ahbap (1919)

–              Tanrı Misafiri (1927)

–              Sönmüş Yıldızlar(1928)

–              Leyla İle Mecnun (1928)

–              Olağan İşler(1930)

Oyun

–              Hançer (1920)

–              Eski Rüya (1922)

–              Ümidin Güneşi(1924)

–              Gazeteci Düşmanı- Şemsiye Hırsızı- İhtiyar Serseri (1925)

–              Taş Parçası (1926)

–              Hülleci (1926)

–              Bir Köy Hocası (1928)

–              Babür Şah’ın Seccadesi (1931)

–              Bir Kır Eğlencesi (1931)

–              Ümit Mektebinde (1931)

–              Felaket Karşısında- Göz Dağı- Eski Borç (1931)

–              İstiklal (1933)

–              Vergi Hırsızı (1933)

–              Bir Yağmur Gecesi (1943)

–              Balıkesir Muhasebecisi (1953)

–              Tanrıdağı Ziyafeti (1955)

–              Yaprak Dökümü (1971)

–              Eski Şarkı (1971)

Gezi

–              Anadolu Notları (1936-1966)

Eğitim

–              Dil ve Edebiyat: Türk Kıraati (1930)

–              Fransızca ve Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (1935)

49 Numaralı Parçanın Nidası Kitap Özeti

49 Numaralı Parçanın Nidası

49 Numaralı Parçanın Nidası romanı, 1966 yılında Amerikan yazar Thomas Pynchon tarafından yayınlanan bir romandır. Bu roman postmodern gizem eseri özelliğindedir. 1923 ve 2005 yılları arasında En İyi 100 İngilizce Roman listelerinde adı geçen bu roman insanlar tarafından oldukça beğeni toplamıştır. Kitabın yazarının nerede yaşandığı dahi bilinmese de birçok yazarın ondan etkilendiği söylentileri dolaşıyor. 49 Numaralı Parçanın Nidası romanı, aslında 1960 yılında kaleme alınmıştır, fakat ancak 1866 yılında basılarak okurlarıyla buluşma fırsatı bulmuştur. Eserde Amerika ülkesinin geçmişten kitabın yazıldığı yıla kadar olan zaman diliminin gerek sosyal gerekse siyasal konuları ele alınıyor. Yani kısacası kitap Amerika’nın bütün kültürel yapısını ve yaşantılarını bir çatı altında topluyor.

Kitabın Özeti

Bu kitap, 1923 ve 2005 yılları arasında “En İyi 100 İngilizce Roman” adlı listede yer alma yayığına ulaşmıştır. 1966 yılında yayımlanan eserin yazarı Thomas Pynchon, kitabında postmodern bir gizemli anlatıma yer vermiştir. William Gibson, Salman Rushdie ve Neal Stephenson gibi birçok isim bu yazarın anlatımından etkilenmişlerdir. Birkaç fotoğrafının dışında hayatının nerede geçtiği dahi bilinmeyen bu yazar Nobel edebiyat ödülü kulislerinde hep sohbet konusu olmuştur.

49 Numaralı Parçanın Nidası adlı bu kitap, Amerika’nın en karmaşık dönemlerinde kaleme alınmıştır. Bu zor dönemde kadın cinayetleri, Vietnam Savaşı ve uyuşturucu alışkanlığı en güncel konular olmuştur. Yazar da bu karmaşık zamanın konularından yararlanmak için 49 Numaralı Parçanın Nidası adlı eserini yazmaya karar vermiştir.  Kitapta Oedipa Maas, eşi Mocho ile beraber hayatını sürdüren bir karakterdir. Günlerden bir gün eski sevgilisinin ölüm haberinin olduğu bir mektup alır. Bu mektupta kendisini vasisi olduğu bir cümle vardır. Eski sevgilisinin isteğini yerine getirmeye karar veren karakter, San Narciso’ya gitmek üzere yolculuğa başlar. Ve bu yolculuktan sonra çok esrarengiz bir hayatı olur. Bu sırları merak edip araştırmaya kalkışan Maas, hayatında gün geçtikçe yalnızlaşır. Çünkü yaşadığı çevre uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar edinen insanlarla dolmaya başlar. Yaşanan tüm bu olaylardan dolayı beyni o kadar doludur ki, sürekli hayaller görmeye başlar. 49 Numaralı Parçanın Nidası adlı bu kitapta dış dünyayı kendi hayallerinde değiştiren bir kadının hikayesinden söz ediliyor.  Günlerden bir gün kadın, ölen eski sevgilisinin pul koleksiyonunun açık artırma ile satışa çıkacağının haberini alır. Koleksiyon olan bu pullar 49 numaralı parça adıyla artık satıştadır. Kim olduğu bilinmeyen gizli bir insan bu koleksiyonu çok almak istiyordur. Kadın da o kişinin kim olduğunu öğrenmek amacıyla açık artırmaya katılır. Bu kitabı okuyan kişiler, yaşadığımız sistemdeki kötü olayların bizleri gün geçtikçe kabuklarımıza çekildiğimizin farkına varılmasını anlıyor. Kitap bize bir yandan gizemi merak edip araştırmamız gerektiği algısını verirken diğer yandan da yaşadığımız hayatın içinde aslında ne kadar yalnız kaldığımızı sorgulatıyor.  Yazar eserindeki olayları bir çırpıda anlamamız için baya alengirli cümleler kullanmıştır. Bizler kitabı okuduğumuzda onu hemen anlamak yerine, anlamaya çalışırken ne kadar derinlere inip, oralarda kayboluyoruz. Anlamakta önceleri güçlük çeksek de nihayetinde ne anlatılmak istendiği gayesine erişiyoruz.  İçinde her gün yaşadığımız ve yaşlandığımız bu hayat, aslında biz insanlar nasıl istiyorsak ve nasıl yön veriyorsak o şekilde ilerliyor. Kötü şeylerin olmasını sağlayan ve bundan şikayetçi olan yine biziz.

Thomas Pynchon Hayatı

Thomas Pynchon, 8 Mayıs 1937 tarihinde Amerika’da dünyaya geldi. Roman ve öyküleriyle tanınan yazar, eserlerinde espriyle hayali bütünleştirerek insanların bu dünyaya nasıl el gibi kaldıklarından bahsetmiştir. 1958 yılında Cornell Üniversitesi’nin İngilizce bölümünde eğitim görerek öğrenim hayatını başarıyla noktaladı. 1963 yılında yazdığı ilk eseri V. sayesinde Faulkner Vakfı ödülünü almaya hak kazandı. Bu romanda ne çok genç ne de çok yaşlı bir İngiliz’in hayatından bahsediyor.  Yazar, fotoğraf çekilmekten hiç hoşlanmayan ve basın muhabirlerinden bir çırpıda kaçan bir kişiliğe sahipti. İnsanlar onun bu özelliğini seviyorlardı.

Eserleri Nelerdir?

ROMAN

–              V (1963)

–              The Crying Of Lot 49 (49 Numaralı Parçanın Nidası) (1966)

–              Gravity’s Rainbow (Yerçekiminin Gökkuşağı) (1973)

–              Vineland (1990)

–              Mason And Dixon (Mason ve Dixon) (1997)

–              Against The Day (2006)

–              Inherent Vice (2009)

ÖYKÜ

–              Slow Learner (Yavaş Öğrenen) (1984)

Martin Eden Kitap Özeti

Martin Eden

Yazarın bu romanı yarı otobiyografik bir roman olma özelliğine sahiptir. Yazar romanında sosyal konulara vurgu yaparak okurlarına romanını kabul ettirmiştir. Bu kitapta farklı toplumların değerlerini bize sunuyor. Anlatılmak istenen asıl tema, başarının hiçbir sosyal fark gözetmeksizin herkes tarafından elde edebileceğidir.

Kitabın Özeti

Kitapta Martin Eden adındaki karakter, kendi ayakları üzerinde durmayı seven fakat gündelik yaşamın getirdiği kurallara tabi kalmayan genç bir delikanlıdır. Bu delikanlı günlerini gemilerde çalışarak ve alın terlerini dökerek geçirir. Günlerden bir gün bir kavganın içinde yer alır ve o kavgada Arthur adındaki zengin birisine yardım ederek onu kurtarır. Arthur onu teşekkür amaçlı evine davet ettiğinde delikanlı Martin Eden Arthur’un kız kardeşiyle tanışma fırsatı bulur. Kızı gördüğü anda nutku tutulur ve ona aşık olur. Buna ilk görüşte aşk denir. İşte o günden sonra Martin Eden’in asıl hayatı başlar. Kızın sayesinde kendini eğitmek ve geliştirmek için sürekli uğraşır. Çünkü onunla hayatını birleştirebilmek kültürlü olmaktan geçiyordur. Kendisine yazar olma hususunda bir hedef koyar. Amacı bilgili ve başarılı bir yazar olup aşık olduğu kadınla evlenmektir. Kız aslında onunla hayatını birleştirmek istiyordu fakat aradaki kültürel farklılığı da hep bahane ediyordu. Martin Eden o günden sonra eski serseri hayatını bırakmış kendini bilgi dolu bir hayatın içine salmıştır. Bir süre sora bu iki aşık hayatlarını birleştirmek üzere söz verirler ve nişanlanırlar. Lakin bu ilişki süreci delikanlının umduğu gibi gitmiyordur. Ayrıca o zengin hayatta sürekli kendini kabul ettirme çabalarından bir hayli yorulmuştur. Nişanlısı onun bu emeklerini göz ardı ederek düzenli bir işte çalışmasını ister. Martin tüm bu olanlara karşı hala dimdik ayakta durmayı başarır. Çünkü kendinden emindir ve nişanlısına da aşıktır.

Kitabın Karakter İncelemesi

MARTİN: Hayatta hep bir şeyleri başarmak isteyen fakat önüne hep engellerin çıktığı bir kişidir. Ancak sonunda istediklerini elde eder.

RUTH: Kültürlü ve azimli bir kadındır.

BRISSENDEN: Martin’i anlayan tek karakterdir. Onun ölümü delikanlıyı çok üzer.

Jock London Hayatı

Jack London, 1876 senesinde San Fransisco’da dünyaya geldi. 22 Kasım 1916 tarihinde böbrek yetmezliği hastalığına yenik düşerek hayata gözlerini yumdu. Fakir bir ailenin içinde büyüdü. 14 yaşına kadar okuyup daha sonrasında okul hayatına son vererek erken yaşta çalışmaya başladı. Farkı işlerde çalışarak geçimini sağladı ve ailesine destek oldu. Amerika ve başka ülkelerde seyahatlere çıktı. Sosyalist bir düşüncesi savunduğundan ceza aldı ve içerde yattı. İlk eseri ‘Kurt Dölü’ 1900 senesinde basılarak okurlarıyla buluştu. Yapıtlarında hayat mücadelesini egzotik bir anlatımla ele alıyor. Birçok yapıtında katı bir kapitalizm eleştirisi okurlarının dikkatinden kaçmıyor. Eserleri farklı dillere çok sayıda çevrilen en önemli bir yazardır. 1897 yılında altın aramaya gidenlere katılarak, bu macerasından esinlenip daha sonraları konuyla ilgili birçok eser vermiştir. “Vahşetin Çağrısı” adlı eseri de bunlardan sadece bir tanesidir.

Jock London Eserleri

–              Açlar Ordusu

–              Âdemden Önce

–              Alaska Kid

–              Alın Teri

–              Altta Kalanlar

–              Atalarının Tanrısı

–              Ateş Yakmak

–              Ay Vadisi (The Walley of the Moon) (1913)

–              Beyaz Diş

–              Beyaz Sessizlik

–              Buck’ın Maceraları

–              Büyük Serüven

–              Can Yoldaşı

–              Cinayet Şirketi

–              Dehşet Ülkesi

–              Demir Ökçe

–              Demiryolu Serserileri

–              Deniz Kurdu

–              Direniş

–              Doğu Yakası (Uçurum İnsanları)

–              Dönek

–              Düş Ülkelerine Yolculuk

–              Güneş Çocuğu

–              Halk Avcısı

–              İstiridye Korsanları

–              Japon Kıyılarında Dehşet

–              John Barleycorn (Alkollü Anılar – İntihar olarak da bilinir.)

–              Kaptan David Grief

–              Kıyametten Sonra

–              Kız Kar ve Kan

–              Kızıl Veba (The Scarlet Plague), (1912)

–              Kurt Dölü (ilk eseri)

–              Martin Eden

–              Meksikalı Devrimci

–              Midas’ın Müritleri

–              Ormandan Gelen Ses

–              Seçme Öyküler

–              Sevgili Jerry

–              Sevginin Katıksızı

–              Şampiyon

–              Tanrılar ve Köpekler

–              Uçurum İnsanları

–              Uzak Diyarlarda

–              Vahşetin Çağrısı (The Call of the Wild), (1903)

–              Yanan Gün

–              Yanan Günışığı

–              Yıldızlar Korsanı

–              Yol

Çankaya Kitap Özeti

Çankaya

Çankaya romanı, 1999 yılında Falih Rıfkı Atay tarafından yayınlanan bir romandır. İlk olarak Yeni Gün Haber Ajansı yayınevinde basılarak okurlarıyla buluşmuştur. Okurken kimi zaman sevinç seline kaptıran, kimi zamanda hüzünlü yanlarını gösteren bir kitap olmuştur. Yalın ve duru bir anlatımla uzun destandan bahsediyor. Türklerin bu kitabı edinip okuması birçok yazar tarafından tavsiye ediliyor.

Kitabın Konusu

Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar olan bütün yaşamını akıcı bil dille ele alan bir kitaptır.

Kitabın Ana Fikri

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne dört bir koldan sahip çıkmamız gerektiği anlaşılıyor.

Kitap Karakterleri İnceleme

Falih Rıfkı Atay: Mustafa Kemal Atatürk’le bir seyahat sonucu tanışıp onunla ilgili her şeyi kaleme alan bir gazeteci karakterdir.

İsmet İnönü: Bir savaş öncesi Mustafa Kemal Atatürk ile tanışma fırsatı bulan ve onun değerlerine sahip çıkan örnek bir komutandır.

Fevzi Çakmak: Savaş yıllarında ve Cumhuriyet’in kurulma dönemlerinde Mustafa Kemal Atatürk’e destek olmuş çok başarılı büyük bir komutandır.

Kazım Karabekir: Mustafa Kemal Atatürk’e ilk yardım eli uzatan yüce gönüllü bir komutandır.

Kitabın Özeti

Bu roman geneline baktığımızda her ne kadar Cumhuriyet dönemini ve savaşları anlatıyor olarak gözükse de, aslında ulu önder Mustafa Kemal Atatürk2ün doğumundan ölümüne kadar olan hayatının tamamını ele alıyor. Yazar bu büyük öğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamı boyunca yaptıklarını onun gerçek anlamda hayatında olmayan insanlar tarafından anlatıldığını bilmek adına çok öfke duyuyor. Bu durumdan yola çıkıp kendisi onun bizzat hayatının içinde yer almasından ötürü onunla ilgili doğru bilgiler vermek adına “Çankaya” adlı eserini kaleme almıştır. Bu geniş kapsamlı yapıtın oluşmasında en devasa sebep budur. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti’nin başına gelen olayların hepsine hakim olan o dönemin içinde dünyaya gelmiş bir devlet adamıdır. Tüm bu olanlara göz yummayacak kadar yüce gönüllü olan Mustafa Kemal Atatürk vatanını korumak adına birçok önemli kararlar alıp bunları uygulamaya başlamıştır. Bizlere bıraktığı en değerli şey de Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Falih Rıfkı Atay Hayatı

Falih Rıfkı Atay, 1894 senesinde İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat bölümünü okuyan yazar, okulu bitirerek diplomasını eline almayı başardı. 1908 senesinde ilk işi olan gazeteciliği yapmaya başladı. Kaleme aldığı yazıları türlü yerlerde yayımlanarak okurlarıyla buluştu.  Daha sonra Türkçe ve Edebiyat derslerinde öğretmenlik yaparak engin bilgilerini öğrencilerine aktardı. Falih Rıfkı Atay, yazarlığının yanı sıra bir de 27 yıl milletvekili olarak vazifede bulundu.  Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılığı ve yüksek sadakatinden ötürü çok sevilen ve tanına bir yazar olmuştur. Falih Rıfkı Atay,  20 Mart 1971 tarihinde yaşama gözlerini yumdu.

Eserleri Nelerdir?

Fıkra

–        Eski Saat (1933)

–        Niçin Kurtulmamak (1953)

–        Çile (1955)

–        İnanç (1965)

–        Pazar Konuşmaları (1966)

–        Kurtuluş (1966)

–        Bayrak (1970)

Anı

–        Ateş ve Güneş (Suriye ve Filistin savaş anıları, 1918)

–        Zeytindağı (1932)

–        Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri (1955)

–        Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin (1955)

–        Atatürk’ün Bana Anlattıkları (1955)

–        Çankaya (1961)

–        Batış Yılları (1963)

–        Atatürk’ün Hatıraları, 1914-1919, (1965)

–        Atatürk Ne İdi? (1968)

Gezi

–        Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya (1930)

–        Deniz Aşırı (1931)

–        Yeni Rusya (1931)

–        Moskova-Roma (1932)

–        Bizim Akdeniz (1934)

–        Taymis Kıyıları (1934)

–        Tuna Kıyıları (1938)

–        Hind (1944)

–        Yolcu Defteri (1946)

–        Gezerek Gördüklerim (1970)

İnceleme

–        Başveren İnkılapçı (Ali Suavi Üzerine, 1954)

–        Atatürkçülük Nedir? (1966)

–        Londra Konferansı Mektupları (1933)

–        Türk Kanadı (1941)

–        Kanat Vuruşu (1945)

Monografi

–        Babanız Atatürk (1955)

Şah ve Sultan Kitap Özeti

Şah ve Sultan

Şah ve Sultan romanı, 2010 yılında yazar İskender Pala tarafından yayımlanmış bir romandır. Roman, mezheplerin itişmelerinden getirdiği değişik konuları ele alıyor. Şah ve Sultan romanı basıldığı yılın en çok ilgi gören romanı olmaya hak kazanmıştır.

Kitabın Konusu

Bu kitap Sultan Selim ile Şah İsmail arasında geçiyor. Onlarınki aslında kavuşamayan bir kara sevdadır. Aralarında her daim savaşırlar ve bu sadece gerçek anlamda savaş demek değildir. Her konuda bu ikilinin fikirleri çatışıyordur. Üstelik bu hikayede sürekli birbirlerine yolladıkları mektuplar da yer alıyor. Mektuplar zamanla mektup olmaktan çıkıp bir hakaret yollama aracı olmuştur. Daha sonra bu mektuplaşmaya son vermek isteyerek aralarında Çaldıran Savaşı’nı yapmaya karar kılarlar. Savaşta Sultan Selim Şah İsmail’i açık ara farkla yenmiştir.

Kitabın Karakter İncelemesi

Sultan Selim: Akıllı, yiğit ve dediğini yaptıran bir sultan.

Şah İsmail: Önceleri Şeyhlik yaparken birden Şah olmaya karar vermiştir.

Taçlı: Güzelliğiyle herkesin hayran kaldığı çok muazzam bir kadındır.

Kamber Can: Annesi babası olmayan temiz yürekli bir çocuktur.

Can Hüseyin: Kardeşini bir hiç uğruna öldüren ve bundan son derece pişmanlık duyan bir kişidir.

Can Hasan: Kardeşi tarafından savaş esnasında öldürülen karakterdir.

Kitap Özeti

İskender Pala’nın bu eserinde Kızılbaşların şahı ile Osmanlının sultanı Yavuz arasında yaşanan hadiselerden bahsediliyor. Kitapta ilk olarak Kamber adındaki bir çocuk ele alınıyor. Kamber ismindeki bu çocuk Babaydar adlı birinin yanında yaşıyor. Babaydar her ne kadar anne ve babasının yerine geçemese de Kamber’i en iyi şekilde besleyip büyütmüştü. Kamber her ne kadar gerçek ailesini merak etse de ona bir türlü soramamıştır. Babaydar günlerden bir gün ilk defa ona eğitici dersler vermiştir. Çocuğa küçüklüğünden beridir hep babacım diye seslenirdi. Babaydar Kamber’e Kızılbaşların ne olduğunu anlatarak onlar hakkında bilgiler vermeye başladı. Bu olaydan sonra Kamber onlar tarafından alı koyuluyor. Alı koyulduğu yerde Hasan Aka adında biriyle arkadaşlık yapıyor. Çocuk hiçbir zaman onu neden alı koyduklarını idrak edememiştir.

İskender Pala Hayatı

İskender Pala, 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak’ta dünyaya geldi. İlkokulu Uşak’ta, liseyi Kütahya’da ve üniversiteyi de İstanbul’da okudu. Üniversitede Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü tercihlerine yazarak kazandı ve okulunu bitirip diplomasını eline almayı başardı. Ardından gösterdiği üstün başarılar sayesinde doktor, doçent ve profesör olarak hayatına dair önemli imzalar attı.  Evlenip dünya evine giren yazarın üç tane de çocuğu vardır.

İskender Pala Eserleri

– Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü

– Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi

– Akademik Divan Şiiri Araştırmaları

– Divan Edebiyatı

– Atasözleri Sözlüğü

– Müstesna Güzeller

– Şairlerin Dilinden

– Aşina Güzeller

– Ah Mine’l-Aşk

– Efsane Güzeller

– Kudemanın Kırk Atlısı

– Kırklar Meclisi

– Şiirler Şairler Meclisler

– Şi’r-i Kadim

– Ve Gazel Yeniden

– Perişan Gazeller

– Perişan Güzeller

– İki Dirhem Bir Çekirdek

– Ayine

– Gözgü

– Tavan Arası

– Kahve Molası

– Güldeste

– Gül Şiirleri

– Hayriyye

– Hilye-i Saadet

– Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk

– Kadılar Kitabı

– Kırk Güzeller Çeşmesi

– Kitab-ı Aşk

– Kırk Ambar

– Mir’at

– Leyla ile Mecnun

– Dört Güzeller

– Katre-i Matem

– Mevlid

– Şah ve Sultan (2010)

– Kurtların Efendisi

– Od (Bir Yunus romanı) (2011)

– Efsane Bir Barbaros Romanı (2013)

– Mihmandar (Bir Eyüp Sultan Romanı)

ALDIĞI ÖDÜLLER

– 1989 Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü

– 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)

– AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990

– Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, 1996

– Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü, 2001

– YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001

– 2003 Türk – Eğitim-Sen, Türkiye Yazarlar Birliği, Polis Akademisi ve Emniyet Teşkilatı “Yılın Romanı Ödülü”

– Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü 2013

Cezmi Kitap Özeti

Cezmi

Cezmi romanı, 1999 yılında Türk yazar Namık kemal tarafından yayınlanan bir romandır. Eserler olay örgüsü en detaylı betimleme yoluyla okuyucuya sunuluyor. Kitabı okumaya başladığınız zaman çok sürükleyici bir anlatımı olduğundan hiç bitmesin istiyorsunuz. Ancak Namık Kemal ara ara konunun dışına taştım diyerek okuyucuyu “kaldığımız yerden devam ediyoruz” sözleriyle yakalamayı başarmıştır. O zamanlar konuyu ortadan bölüp başka bir bilgi nakletmek Tanzimat döneminin edebiyat üzerinde bıraktığı en büyük sorunlardan bir tanesiydi. Cezmi ismindeki eser de bu kötü anlatım şeklinden bir hayli etkilenmek zorunda kalmıştır. Ayrıca roman bugünün Türkçesine çok uzak kalarak anlamakta zorluk çekeceğimiz kadar ağır kelimelere yer veriyor.

Kitabın Konusu

Bu romanda delikanlı bir gencin vatanı uğruna canını feda edecek kadar mertçe sergilediği yiğitlikler yer alıyor. Romanda savaş, aşk, esaret ve özlem konuları bir bütün halinde okurlara sunuluyor. En ağır basan konu askerlerimizin savaşlar boyunca gözlerini karartarak yiğit bir şekilde düşman askerleriyle savaşmasıdır.

Kitabın Özeti

Cezmi karakteri gözünü kırpmadan vatanı uğruna yiğitçe savaşan ve şiir yazmaya da çok düşkün olan bir delikanlıdır. İranlıların alı koyduğu Adi Giray ve Gazi Giray’ı oradan kurtarma çabaları takdiri şayan kazanmıştır doğrusu. Daha sonra Perihan ve Şehriyar adındaki karakterler tüm bu olan olaylar esnasında Adil Giray’a ikisi birden gönüllerini kaptırırlar ve böylece roman daha heyecanlı bir hal alır. Kitabın sonunda Adil Giray ve Perihan adındaki birbirine aşık olan karakterler savaşta şehit düşerler. Mezarlarını ise o gözü pek yiğit oğlan Cezmi kendi elleriyle kazar.

Kitap Karakter İncelemesi

Cezmi: Şair olmasının yanı sıra gözü pek cesur bir savaşçıdır.

Abbas: Cezmi’nin vazifelendirdiği paralı bir İran askeri karakterindedir.

Derviş Paşa: Savaşınca gözü hiçbir şeyi görmeyen deli ruhlu birisidir.

Nev’i: Şiirden anlayan bir karakterdir. Cezmi’ye kaleme aldığı şiirleri konusunda destek verir.

Özdemiroğlu Osman Paşa: Savaşla ilgili birçok gerekli bilgiye hakim olan bir komutan karakterdir.

Ferhat Ağa: Sarayın atlarına bakım yapar ve o atlara binen kişilerle yakından alakadar olur.

Mustafa Paşa: Osmanlı ordusundan bu karakter sorumludur. Savaşçı ruhlu iyi bir insandır.

Namık Kemal Hayatı

Namık Kemal, 1840 senesinde dünyaya geldi. Kendisi şiirlerinde her fırsatta ülkesine olan hayranlığından bahsettiği için “vatan şairi” olarak da biliniyor. Yazarlık, şairlik ce gazetecilik yaparak geçimini sağlamıştır. Üstelik Genç Osmanlı hareketine üye olan bir edebiyatçıdır. Tanzimat döneminin en akılda kalan şairlerinden biri olan Namık Kemal, vatanseverlik ve özgürlüğü Türk edebiyatına katan bir öncüdür. Vermiş olduğu yapıtları Mustafa Kemal Atatürk’ü bile etkisi altına almıştır.  Kaleme aldığı Vatan Yahut Silistre yapıtı Türk edebiyatında yapılan ilk tiyatro eseri konumunda yer alıyor.

Hayatından Kesitler

Namık Kemal, 21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da doğdu. Namık Kemal’e Tokatlı bir hafız “ Mehmet Kemal” adını koydu. Çocukluğuna dair anılarını dedesinin yanında yaşamıştır.  Namık Kemal sekiz yaşında olduğu zamanlarda annesini toprağa verdi. Annesinin vefatından sonraki hayatını çok sevdiği dedesinin dizinin dibinde sürdürdü. Dedesinin işi nedeni ile devamlı farklı şehirlere taşındıkları için yazarın eğitim-öğretim hayatı pek sağlıklı ilerlemedi. Dedesi bu duruma sebebiyet verdiği için Namık Kemal’ e özel dersler alma fırsatı yarattı. Namık Kemal’de dedesinin bu emeklerine sahip çıkarak derslerine dört bir elle sarıldı ve dil öğrenmeye başladı.

Eserleri Nelerdir?

Oyun

–        Vatan Yahut Silistre

–        Zavallı Çocuk

–        Akif Bey

–        Celaleddin Harzemşah

–        Kara Bela

Roman

–        İntibah

–        Cezmi

Eleştiri

–        Tahrib-i Harâbât

–        Takip

–        Renan Müdafaanamesi

–        İrfan Paşa’ya Mektup

–        Mukaddeme-i Celal

Tarihi Kitaplar

–        Devr-i İstila

–        Barika-i Zafer

–        Evrak-ı Perişan

–        Kanije

–        Silistre Muhasarası

–        Osmanlı Tarihi

–        Büyük İslam Tarihi

Cemile-Sultan Murat Kitap Özeti

Cemile-Sultan Murat

Cemile-Sultan Murat romanı, 1990 yılında yazar Cengiz Aytmatov tarafından yayınlanan bir romandır. Toplamda 207 sayfadan oluşuyor. Eser, çevirmen Refik Özdek tarafından dilimize çevrilerek bizlere sunulmuştur. Bu eser aslında hem bizi aşk hayatlarımıza hazırlıyor, hem de hayatta gerçek anlamda savaşmasak bile insan ilişkileri konusunda nasıl başa çıkacağımız hakkından yollar gösteriyor.

Kitabın Konusu

Bu kitapta aşk ve savaş konuları coşkun bir anlatım şekliyle ele alınıyor. Aslında iki tane ayrı hayatın hikayeleri var. Birincisi törelere kafa tutup aşkı için savaşan bir kadının hikayesi, ikincisi ise bir savaştan dolayı insanların nasıl mağdur kaldıklarının hikayesidir.

Kitabın Ana Fikri

Hayat kaderimize birisini yazıyorsa, ona sahip çıkmalı ve uğrunda savaşmalıyız.

Yazmış olduğumuz bu yazımızda, “Cemile-Sultan Murat” kitabına değindik.

Kitabın Karakter incelemesi

Sultan Murat: Bu karakter daha henüz on beş yaşında bir çocuktur. Cesur ve gözü oldukça pek bir kahramandır. Okul arkadaşlarından Mirzagül’e gönlünü kaptırmıştır.

Anatay: Bu karakter de henüz on altı yaşında mert mi mert bir çocuktur. Çocuk babasını bir savaş sonucu toprağa vermiştir. O da tıpkı Sultan Murat gibi Mirzagül’e yanıktır. O yüzden ikisinin arasında devamlı bir çekişme söz konusudur.

Erkinbek: Ailesinin en büyük evladıdır ve cesur bir delikanlıdır.

Ergeş: O da on beş yaşında dilinde kemik olmayan ve ağzına gelen her şeyi açık açık söyleyen bir karakterdir.

Kubatkulbatır: Babasını bir savaş sonucu toprağa veren küçük bir çocuktur.

Tinaliev: Bütün çocukların oluşturduğu grubun elebaşıdır. Onları karaları doğrultusunda istediği gibi yönetme gücüne sahiptir. Aslında bu karakter eski bir paraşütçüdür. Bir gün onunla inerken geçirdiği kaza sonucu sakat kalmıştır.

Cengiz Aytmatov Hayatı

Cengiz Aytmatov, 1928 senesinde Kırgızistan’da dünyaya geldi. Babası milliyetçi olma suçundan cezaevinde öldürüldü. Annesi tiyatroya gönül vermiş bir kadındı.  Hayatı boyunca birden fazla yapıt yayımlayarak okurlarına sunmuştur. Yazarlığının dışında bir de siyaset ile uğraşıyordu. 10 Haziran 2008 tarihinde böbrek yetmezliği hastalığına yenik düşerek yaşama gözlerini yumdu. Hayata geçirdiği başarılı yapıtları ile edebiyat tarihine adını kazımayı başarmıştır. Yapıtları birçok dile çevrilerek tüm dünya tarafından okunma fırsatı bulmuştur. Yazar, Kırgız asıllı olmasına rağmen bizim ülkemiz Türkiye’nin çok büyük bir hayranıydı. Bu hayranlığından dolayı eserlerinde bizim kültürümüzü ve yaşam tarzımızı ele almaktan da çekinmemiştir.

Eserleri Nelerdir?

–        Dağlar Devrildiğinde-Ebedi Nişanlı

–        Darağacı – Dişi kurdun Rüyaları

–        Gün Olur Asra Bedel

–        Fuji-Yama, Fuji Dağının Tepesi

–        Beyaz Gemi

–        Selvi Boylum Al Yazmalım ,

–        Elveda, Gülsarı!

–        Dağlar ve Steplerden Masallar

–        İlk Öğretmenim

–        Cemile

–        Yüzyüze

–        Zorlu Geçit

–        Toprak Ana

–        Cengiz Han’a Küsen Bulut

–        Çocukluğum

–        Kızıl Elma

–        Hiroşimalar Olmasın

–        İlk Turnalar

–        GülSarı

–        Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek

–        Sultan Murat

–        Dişi Kurdun Rüyaları

–        Kassandra Damgası

Yazarın Edebi Kişiliği Hakkında Bilgi

–        Yazar ve siyasetçi olması ile tanınıyor.

–        Edebiyat hayatına önce öykü kaleme alarak, sonra da roman yazarak devam etmiştir.

–        Yazar, oldukça güçlü bir anlatım kullanarak okurlarını kendisine hayran bırakmıştır.

–        Eserlerinde simgesel ifade ve mecazlı cümlelere sıkça yer vermiştir.

–        Eserlerinde sadece Kırgızlara değil, Türklerin kültürlerine de değinmiştir.

–        Yazar, romanlarında aşk ve savaş konularını coşkulu bir şekilde kaleme almıştır.

–        “Cemile” adlı romanı geçmişten günümüze birçok insan tarafından heyecanla okunmuştur.

–        Eserleri birden fazla dillere çevrilerek okurlarıyla buluşmuştur.

Drina Köprüsü Kitap Özeti

Drina Köprüsü

Drina Köprüsü romanı, 1945 yılında yazar İvo Andriç tarafından yayınlanan bir romandır. Kitapta Sokullu Mehmet Paşa’nın büyüyüp gittiği yerden ayrılması ve o yeri hatırlaması sonucu oraya bir mimar tarafından bir köprü yaptırması ve o köprünün çevresinde yaşayan halkın başına gelenler ele alınıyor. Yazar eserinde Balkan halkının yaşayış tarzlarını bu köprü sayesinde bizlere sunuyor. Bu eser romandan çok tarih kitabını anımsatıyor. Çünkü yaşanan olaylar yazar tarafından sosyal yapısıyla kaleme alınmıştır. İvo Andriç, eserinde daha çok efsanelere ve hayal ürünlerine yer vermiştir. Bu eserin en önemli niteliği yazarın bir tarafı tutmadan olduğu gibi aktarmasıdır. En gaddar sahnede bile asla kendi düşüncelerini cümlelerine yansıtmamıştır. Hümanist bir yaklaşımı olan yazar bu romanda hiçbir dini ve insanı ayırmamıştır.

Kitabın Konusu

Bu kitapta yazar, Drina Köprüsünün yapılışını ve o köprünün yapılışından itibaren etrafında yaşayan köylülerin köprünün mimarı tarafından başlarına gelen acımasız işkencelerin anlatıldığı konuları ele almıştır. Ayrıca kitap, birinci dünya savaşını ve Osmanlının nasıl çöktüğünü akıcı bir anlatımla bize sunuyor.

Kitap Karakterleri İncelemesi

Sokullu Mehmet Paşa: Osmanlı Devleti için savaşmış bir kişidir.

Abid Ağa: Zalim bir mimardır.

Arif Ağa: Mimar başı olan karakterdir.

Radisav: Drinalı bir köylüdür. İşkenceye dayanamayarak ölür.

Ali Hoca: Köyde bir tüccardır.

Kitap Özeti

Drina demek dağların arasında akıp giden bir nehir demektir. Bu akıp giden nehrin sağında “ Vişegrad” kasabası yer alıyor. Sol tarafında ise farklı farklı mahalleler vardır. Kasaba ve mahalleyi birbirine birleştiren görünüşü mükemmel özgürce akıp giden bir nehir vardır. Bu nehre “Drina köprüsü” adını verirler. Drina Köprüsü’nün solunda Hristiyan halkı, sağında ise Müslüman halkı hep birlikte yaşayıp giderler. Bu köprü daha henüz ortada yokken geçmiş dönemlerde böyle bir köprünün hayalini kuran kişi 1516 senesinde o taraflardan yolu geçen küçük bir erkek çocuğu tarafından oluşturulmuştur. Çocuğun kim olduğunu merak edenler için Sokullu Mehmet Paşa’dır diyebiliriz.  Drina köprüsü çevre köylerinin birinde Hristiyan bir ailenin çocuğu olan Sokullu Mehmet Paşa, büyüdüğü vakitlerde Osmanlı Devleti’ne sağladığı katkıları ile tanınıyor. Her ne kadar göstermiş olduğu üstün başarılarla namı anılsa da yine de zaman zaman doğdu yerleri hatırlayarak yüreğinde derin yüklü bir acı barındırıyor.  Bu acılara bir nebze de olsa son vermek adına doğdu o yere Drina Köprüsünü yaptırmıştır. O dönemler kasabaya büyük bir kafile geliyor. Yapılan bu köprünün mimarı Abid Ağa’dır ve köprünün her detayına o karar vermiştir. Neyse gel zaman git zaman köprünün yarısını bitirir ve çevresinde yaşayan insanlara bir süreliğine gidip tekrar geri geleceğini ve geldiğinde de eğer köprü de bir hasar varsa onları ağır şartlarda cezalandıracağını söyler ve oradan ayrılır. İlkbahar geldiğinde bu sefer beraberinde taşçıları da getirerek geri gelir. Köy halkı her ne kadar bu kalabalıktan rahatsızlık duysalar da hiçbir şikayet dile getiremezler.  Abid Ağa, köylülerden gücü kuvveti yerinde olanları para vermeyeceğini söyleyerek çalışmaları konusunda diretmektedir. Köy halkı artık suyu taşıran bu son damlaya dayanamayarak isyan bayrağını çekerler. Abid Ağa o dönem ona karşı gelen her kim var ise onları en ağır şekilde cezalandırır ve hatta yaptığı bu işkenceler sırasında köy halkından birisi dayanamayıp ölür.

İvo Andric Hayatı

Ivo Andriç, 10 Ekim 1892 tarihinde Bosna’da doğdu. Okul hayatı birden fazla şehirde geçti. Graz Üniversitesi’nde üstün başarı göstererek doktora yaptı.  Daha sonra gerek şiir gerekse nesir olarak yazılar kaleme aldı ve bu başarısı insanlar tarafından hoş karşılandı. “EX PONTO” adlı yapıtı ile istediği üne ulaşma fırsatı buldu. Daha sonra milliyetçilik tutumunda dolayı sürekli takibe alındı. 1920 senesinden sonra kaleme aldığı hikayeleri ilk kez yayımlanıp okurlarıyla buluştu. O vakitler Yugoslavya Dış İşleri Bakanlığı’nda vazifede bulundu.

Yazar kaleme aldığı yapıtlarını felsefi düşüncelerle yazmaktan çekinmiyor.  Ivo Andriç, 13 Mart 1975 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

İvo Andrin Eserleri

– Hanımefendi

– Drina Köprüsü

– Lanetli Avlu

– Sinan’ın Tekkesinde Ölüm

– Irgat Siman

– Travnik günlüğü

– Ömer paşa

– Veli paşanın oynayışı