1930 yılında Peyami Safa’nın yayınlanan ilk kitabıdır. Türk edebiyatının Psikolojik roman türündeki romanlarından en önemli örneklerinden biridir. Romanın basit bir kurgusu olması asla sırıtmaz. Romandaki kahramanın çektiği acıları ve hastalıkları yazarın çocukluğundaki sıkıntılarına benzetilir. Bu açıdan bakıldığında otobiyografik olarak nitelendirilir.
Romanın Konusu
Küçük yaşta babasının ani ölümü sebebiyle annesiyle yaşam mücadelesine tutulan 15 yaşındaki bir genci anlatıyor. Bacağındaki rahatsızlıktan dolayı hastanelerde 7 yıl boyunca tedavi olmaya çalışır. Ayrıca hasta çocuğun kendisinden yaşça büyük olan bir kıza aşkını çok güzel bir şekilde anlatıyor.(Anlatılanlara bakıldığında yazarın hayatından kesitler vardır.)
Romanın Karakterleri
Hasta Çocuk: Adının belirtilmediğinden anlaşıldığı gibi bu kahramanın yazarın kendisi olduğu düşünülmektedir. Hastalıkla uğraşmaktan birçok sorunu kendi başına halletmiş. Bu çocuk; 15 yaşında görünen 50 yaşındaki adamın ruhunu taşır. Kahraman birden fazla acı çekmiş ve sonunda bacağı iyileşse de mutluluğa kavuşamamış.
Nüzhet: 19 yaşında ve diğer kızlara nazaran çok güzeldir. Paşa’nın kızıdır. Ailesi tarafından el üstünde tutulmuş ve hop mizaçlı zeki bir kızdır. İçinde büyüttüğü çocuktan asla kurtulamamıştır.
Doktor Ragıp: Yakışıklı, boylu postlu, kendine güvenen başarılı bir doktordur.
Paşa: Okumayı ve kitapları çok seven ve sahip çıkıcı samimi bir adamdır. Nüzhet’in babasıdır.
Nurefşan: Hasta çocuğun mutlu olması için çok caba sarf eden birisidir, ayrıca köşkün hizmetlisidir.
Doktor Mithat: İsminden anlaşıldığı gibi hasta çocuğun doktorudur.
Romanın Özeti
Hasta çocuk, diz pansumanı yaptırmak üzere hastaneye doğru yola koyulur. Dizindeki sargı bezleri açılırken her seferinde müthiş bir açıyla bağırıyor, sargının açılmasıyla ayağındaki iyileşmenin ne kadar az olduğuna tanık oluyordu. Çocuk hastanenin avlusuna çıktı ağaçlara baktı. Sakinlikleri o kadar hoşuna gitti ki ağaçları kıskanmaya başladı. Avluda biraz daha vakit geçirip evin yolunu tuttu. Evde kimseyi bulamadı. Alt katlara bakmak için indiğinde de kimse yoktu. Annesinin bir rahatsızlık geçirdiğini düşünmeye başladı. Fakat fazla süre geçmeden annesi birkaç poşetle içeriye girdi. Annesi çocuğu karşısına aldı, doktorun tedavisi hakkında neler söylediğini sordu. Çocuk annesinin çok üzüleceğini bildiği için yalan söyledi ve tedavinin iyi gittiğini ameliyatın tarihini daha belirlemediklerini söyledi. Yemek yemeye gittikleri esnada ikisi de hiç konuşmuyordu. Hasta çocuk biranda sessizliği bozarak yarın Erenköy’e gitmek istediğini söyledi. Mithat beyefendiye bacağını göstereceğini ya da başka bir hekimle görüşeceğini söyledi.
Hasta çocuk, gün doğumundan yola çıktı. Aile dostu olan Paşa’nın evine gitti. Paşa, çocuğu görünce mutlu oldu. Paşa, zaten çocuğu çok seviyordu. Geceleri Paşa’nın isteği üzerine hasta çocuk, Paşa’ya kitap okurdu ve bu durumdan çok zevk alırdı. Paşa’nın kızı çok güzel bir hanımefendi olan Nüzhet’iydi. Hasta çocuk Nüzhet’iye karşı içerisinde bir hoşlantı besliyordu. Paşa, hasta çocuğa bacağı hakkında sorular sormaya başladı ve çocuğu yarın Ragıp Efendi’yle görüştüreceğini söyledi. Paşa, o sırada kızından yeni kitaplar getirmesini istedi. Nüzhet, hasta çocuğu yanına gelmesi için çağırdı. Gelmesini sabırsızlıkla beklemeye başladı. Paşa’nın bu durumu güzel görmeyeceğini düşünerek hasta çocuk avluya gitmedi. Nüzhet, çocuğa Paşa’nın uyuyakaldığını söyledi ve çocuk ile en kısa zamanda konuşması gerektiğini söyledi. Avluya ikisi de çıktığında Nüzhet, telaşlı bir biçimde Doktor Ragıp’ın onu istediğini söyledi. Bu durumun herkes tarafından bilindiğini ve insanların konuştuğunu anlattı. Hasta çocuk bunları duyunca dilini yutmuşçasına konuşamadı ve çok sert bir tavır aldı. Nüzhet, ortalığı yumuşatmak için “çok ciddi adamsın ya” dedi. Hasta çocuk, bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemediğini belirtti. Nüzhet, çocuğun bu sözlerinden sonra Doktor Ragıp Efendi’ye bir şey hissetmediğini ve evlenmek istemediğini söyledi. Bu sözleri duyan hasta çocuk aşk teminatı aldığını düşündü ve sevindi. Aralarında 4 yaş vardı. Hasta çocuk 15 yaşında bir gençti, Nüzhet ise 19 yaşındaydı. Fakat bu zamana kadar Nüzhet’e hastalığından hiç bahsetmemişti. Yatağına yattığında aklında hastalığı ve Nüzhet vardı. Hasta çocuk o gece odada gözleri açık şekilde olanları düşünürken, Nüzhet içeriye girdi “ neden uyumuyorsun” diye sordu. Hasta çocuk, sesindeki sert tavrı da koyarak Doktor Ragıp olayını düşünüyorum dedi. Nüzhet, hiç oralar yaşanmamış gibi konuyu normal konulara çevirdi. Nüzhet, hasta çocuğa artık uyu deyip, giderken kafasına vurdu. Kafasından tam elini uzaklaştırırken çocuk elini tutup kendisine çekti ve Nüzhet’i aniden öptü. Nüzhet şok oldu ve bir anda odadan kaçtı. Ertesi gün oldu hasta çocuk hastaneye doğru yol aldı. Doktor, tedaviye başlamadan ona hastanenin kadavra bölümünü gezdirdi. Kadavraları gören hasta çocuk aklına hamlet oyununu geldi. O gün doktor tarafından muayene edilmedi, fakat doktor bundan sonra baston kullanması gerektiğini söyledi. Paşa’nın evine geldiğinde Nüzhet, annesi ve Paşa bağırış çağrış tartışıyorlardı. Hasta çocuğun eve geldiğini görünce hepsi bir şey yaşanmamış gibi ortalıktan çekildiler. Evin hizmetçisi Nurefşan, hasta çocuğa Doktor Ragıp Efendi konusunda tartıştıklarını söyledi. Hasta çocuk Nüzhet’i uygun bir zamanda köşeye çekip sordu, Nüzhet anlatılanların olayla ilgisi olmadığını söyleyerek yalanladı. Hasta çocuk, çok üzücü bir dönemden geçiyordu ve bacağının kesilmesi kararı alınmıştı. Paşa’nın onu öyle bırakmayacağını bildiği için yalan söyleyerek evden ayrılması gerekiyordu. Paşa’ya buradan gitmesi daha iyi olacağını söyledi. Ayrıca kendi mahallesindeki sıhhiyecilerin daha yararlı olduğunu iddia ederek müsaade istedi. Paşa, üzgün bir şekilde sağlığı için gitmesini onayladı. Paşa’nın konağında vakit geçirmek için annesi ziyarete geliyordu. Bu haberi alan çocuk Paşa’nın evinde biraz daha kalma kararı aldı. Annesinin geldiği akşam Ragıp Efendi ve annesi de yemeğe davet edildi. Masadaki konuşmalara bakıldığında Ragıp ve Nüzhet evliliğinin ciddiye gittiğini anladı. Ragıp; uzun parlak sarı saçları ve Slavların burnuna benzeyen burnu vardı. Bunun yanı sıra oldukça başarılı bir doktordu. Hasta çocuk, karşısında bu adamı gördüğü anda sinirleniyordu.
Artık doktor doktor gezmekten yorulmuş son gittiği doktorda bacağının kesileceğini söylemesi durumunda onay verecekti. Fakat son gittiği doktor 5 ameliyat yapılması durumunda bacağının kurtulacağını söyledi. Bunun için hastanede birkaç ay geçirmesi gerekiyordu. Kaldığı koğuşun adı ise Dokuzuncu Hariciye Koğuşuydu, bu koğuşta psikolojisi çok bozulmuştu. Gün içerisinde sık sık bayılıyor ve Nüzhet ismini sayıklıyordu. “Nüzhet kim?” diye sorulduğunda cevabı bilmiyorum oluyordu. Yalan söylemiyordu Nüzhet’in kim olduğunu ayırt edemeyecek kadar kötü durumdaydı. Ameliyat günü geldi ve ameliyata girdi bacağı kesilmekten kurtuldu. Her ne kadar bacağı ameliyatla kesilmekten kurtulsa da eskisi gibi üstüne basamıyordu ve hareket ettirmede zorluk çekiyordu. Hastaneden taburcu oldu, dışarıya çıktığında ona ilk gelen haber Nüzhet’in evlendiydi. Bu haberle hayalleri yıkıldı ve gerçek bir hayatın peşinden gitmek için oralardan uzaklaştı.
“Bize söylenen öğütleri dinlememiz gerekiyor. Hayallerin peşinden koşmak yerine gerçeği aramalıyız.”
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu Yazan Yazar Kimdir?
Peyami Safa İstanbul’un Fatih ilçesinde 2 Nisan 1899 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. Türk edebiyatında değerli birçok eseri vardır. Hayatını ve fikirlerini eserlerine mutlaka yansıtan bir yazardır. Roman ve kitap yazarlığında yetenekli olduğu kadar, gazetecilik mesleğinde de çok yetenekliydi. Peyami Safa ismini Tevfik Fikret armağan etmiştir. Daha çok küçük yaşlarında babasını kaybetmesi birçok sorunu beraberinde getirdi. Peyami Safa kemik erimesi rahatsızlığı çekti. Bu hastalıkla mücadele ederken yaşananları kaleme aldı ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşunu hayata geçirdi. Hayat geçirilen eser Türk edebiyatında çok fazla rağbet gördü. Hala kitap birçok konuda insanların tercihi olmaktadır.