Charles Dickens tarafından tarihler 1859 senesini gösterdiğinde yazılan; Fransız Devrimi anında, öncesinde mekân olarak ise Paris ve Londra’yı mekân edinen bir romandır. Eser 200 milyona aşkın bir satış yaparak tüm zamanların en önemli edebi eserleri arasında yerini en önlerden almıştır.
İki Şehrin hikâyesinin türü roman olmakla beraber konusu da çoğu kesim tarafından ilgi çekici ve merak uyandırıcıdır. Usta yazar burada Fransız İhtilali sonucunda birçok insanın öldürülmesinin feryadını İngilizlere anlatmayı amaçlamıştır.
İki Şehrin Hikâyesi Özeti
İki Şehrin Hikâyesi özeti hakkında konuşacak olursak; Kitapta boş yere Paris’te bir mahpusta 18 sene geçirmesinin ardından eski bir dost sayesinde hapisten kurtulabilen doktorun hayatını konu ediniyor. Doktorun Londra’ya dönüşüyle tesadüf eseri tanıştığı Charles Darnay ile kızının yapacağı evliliği ve sonrasında Fransız İhtilalini kendine konu edinmiştir. İnsanların bedensel ve zihinsel farklılaşmasını konu edinen eserde tarihi yansımalar da bulunmaktadır.
Olaylar birbirleriyle oldukça bağlantılı ve oldukça hızlı bir biçimde aktığından okuyucu eseri bir çarpıda bitirmek ister, sonrası için merak uyanır. Doktorun intikam isteğini kızının sevgisi bastırabiliyor ve intikam istediği, kendisini bu durumlara düşüren insanlara biricik kızını verebiliyor; okuyucuya burası oldukça ilginç geliyor. Yazar bu romanı yazarken aynı Darnay’ın evliliğindeki gibi bazı sorunları vardı. Bu roman insanların birbirlerine duyduğu güven ve güvensizlik duygularını okuyucuya sorgulatıyor.
İki Şehrin Hikâyesi Etkileri
Eserde yazar; Fransız İhtilalinden önce acıya mahkûm edilen, sömürülen Fransız halkının bu hadiselerden dolayı oluşan ruhsal yaralarını, aslında gelişmemiş ve ilkel kalmış bir toplum olduklarını en ince detayına kadar kaleme almıştır.
İki Şehrin Hikâyesi İnceleme
İki Şehrin Hikâyesi inceleme altına alırsak; devrime önderlik eden ve seneler boyunca asiller tarafından ezilen köylüyü, bunun bir sonucu olarak devrimin ilk zamanlarında asillere karşı yaşanan dehşet verici durumu, Londra’daki hayat üzerinden aynı dönemdeki gruplar arasındaki eşlikleri yazar. Bu hadiseler eşliğinde bazı şahsiyetlerin kişisel olayları da konu edinilir. Darnay dik duruşuna ve erdemli şahsiyetine rağmen devrim döneminde seçilen kurbanlardan eski bir Fransız aristokrattır.
Carton ise daha çaresiz bir durumda ve Darnay’ın eşine platonik bir sevda duymaktadır. Karşılıksız aşkıyla boş geçen yıllarının acısını çıkarmaya ve hayatını kurtarmaya çalışan Carton, aynı zamanda bir avukattır.
45 bölüme sahip olan ve halk tarafından çokça övgüler alan bu roman, bir edebiyat dergisinde 31 haftada yayımlanmıştır. Romanın giriş cümlesinde yazar, zamanların en iyisiydi ve zamanların en kötüsüydü şeklinde ilginç bir giriş cümlesi ile başlayarak okuyucunun ilgisini çekmeyi burada yeniden başarmış bulunuyor. Usta yazarın bu sözü ünlü ’’Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu’’ gibi kalıplaşmış, halk arasında kullanılmış, dillere pelesenk olmuş diyebileceğimiz türden bir söz olmayı başarmıştır.
Fransız Paris şehri ve İngiltere’nin Londra şehri arasında geçen bu kitap, Fransız iki ailenin tamamen tesadüf bir şekilde yollarının birleşmesi ve başlarından geçen hadiseleri konu ediniyor. Kaderin birleştirici gücü burada da karşımıza çıkıyor. Bu kitapta ana düşüncelerden birisi de insanın kaderinden kaçamadığı düşüncesidir bizce.
Eserin en başlarında Tellson Bankası görevlisi Mr. Lorry ana kahraman gibi görünse de eserin devamında Doktor Manette ve kızı Lucie de romanımıza dâhil oluyor. Doktor Manette tabiri caizse tam olarak on sekiz yıllık bir ölü. Doktor bundan on sekiz sene önce ailesinden koparılmış ve hapishanede mahkûm olarak yerini almıştır. Makine gibi durmadan çalışıyor ve insancıl tepkilerden uzak kalmıştır. Arkadaşı sayesinde bir şekilde kurtulur ve hikâye asıl burada başlar.
İki Şehrin Hikâyesi Tanımı
Dickens, hayat hakkında araştırmalar yaparken ve kapitalizmin öznel olmayan çelişkilerini gözler önüne koyarken, burjuva toplumuna karşı koyulmaz bir biçimde eleştirel bir ifade almış olan 19. yüzyıl sanal olmayan isimlerinden birisi olmayı başarmıştır. Halkı çatışan insan çıkarlarının arenası sayan Dickens hadiseyi olduğu yerde bırakmamıştır. İngiltere topraklarında olgunluk çağını yaşayan burjuva demokrasisi ile kapitalist gelişmenin içerdiği olumsuz yanların bilincine vardıkça, Dickens’in başlangıçtaki iyimserliğini sönmeye bırakmış; alaylı halinin yerini ise öfkeli bir ifade almıştır. İki Şehrin Hikâyesi isimli eser, bir çırpıda bitirilecek, gerilimi ve güçlü lirizmiyle, okunması gereken Dickens romanlarının en önde gelenlerinden ve en sevilenlerinden biridir.
Bu eserde; sevginin, aşkın, tutkunun, cesaretin, fedakârlığın en göze çarpan durumuna tanık oluyoruz ve de günümüzde bile hala popülaritesini koruyor, en çok satılan eserler arasında yerini sağlamlaştırıyor. Kendisi şuan resmen okunması gereken klasikler listesinde yerini almış bir eserdir. Okuyucunun kimi zaman isimler konusunda kafası karışabilse de ve hadiseler arasında bağ kurmakta güçlük çekse bile yine de okuyucuya bambaşka bir lezzet sunuyor. Bunu yokuşu çıkarken çok yorulduğumuz fakat inerken ne kadar zevklenebildiğimiz ve mutlu olduğumuz şeklinde de düşünebiliriz elbette.
Çoğu okuyucunun beğenmesindeki en büyük etkenlerden birisi de kitaptan aldığı eleştirel lezzet diyebiliriz. Çoğu okuyucunun başucu kitabı olmayı başaran bu eser, iyi ki okumuşum ya da bu zamana kadar neredeymiş dedirten cinsten. Kitap yaklaşık 500 küsur sayfalık olduğundan gerçekten okumayı seven kitap kurdular tarafından seviliyor, beğeniliyor; kitap yarıda bırakmayı sevmeyen ve okudukça sürükleyen kitapları bir vazgeçilmez haline getiren okuyucular bu kitabı çok sevecektir.