Her eserinde olduğu gibi Stefan Zweig, bu eserinde de kalemini kuvvetli bir biçimde kullanmış ve inanılmaz bir duygu aktarımı yapmıştır. Kitabı okurken, inanılmaz gerilip karakterlerin yaşadığı duyguları bizzat kendiniz yaşıyorsunuz. Uzun yıllardır yazdığı eserler ila tüm dünyaya mal olmuş bu başarılı yazarın “Korku” isimli kitabı pek çok insan tarafından büyük bir tutku ile okunmuş ve okunmaya da devam etmektedir. Ülkemizde de pek çok rağbet gören bu kitabın gelin detaylarına bakalım.
Kitabın Konusu
Zengin bir aile yaşantısını konu edinen “Korku” romanında, bir kadının yapmış olduğu ihanet sonrası yaşadığı pişmanlıklar, bu ihanetin açığa çıkması ile beraber uğradığı şantajlar, hayatının kıymetini çok sonra anlaması ile son bulur. Bu yüzden elimizdekilerin kıymetini elimizdeyken bilelim!
Kitabın Karakterleri
İrene: Romanın başkahramanı olan İrene, oldukça zengin bir aile yapısına sahip ve iki çocuk annesidir. Sosyalliği ile dikkat çeken İrene, daima balo ve konferanslara katılır. Katılmış olduğu bir baloda, tanışacağı piyanist ile kocasını aldatır ve sonrasında açığa çıkan bu aldatma meselesi ile başına gelen şeyler onu intihara sürükler.
Fritz: İrene’nin eşi olan, güzel kalpli iki çocuk babası zengin bir avukattır.
Eduard: Katıldığı bir baloda etkili bir biçimde piyano çalması ile İrene’nin aklına girer ve İrene’nin eşi ve çocuklarına ihanet ettirecek bir ilişki yaşarlar.
Çocuklar: Fritz ve İrene’nin çocukları.
Şantajcı Kadın: Eşini aldatan İrene’ye şantaj yaparak, elinden bir sürü para koparmıştır.
Kitabın Özeti
Romanın başkahramanı olan İrene, mükemmel bir eşe sahip olduğu gibi iki çocuk annesiydi. Maddi durumları son derece iyi olan bu çift, evlerinde hizmetçi çalıştırıyor, çocuklarına evde eğitim vermesi için özel öğretmenler tutabiliyorlardı. Bu iki çocuk annesi kadın her gün balolara, vakıf toplantılarına ve tiyatrolara katılan sosyal bir kadındır. Daima aynı şeyleri yapması ve istediği her şeyi anında elde edebilmesi de bir süre sonra bu kadını sıkmaya başlar ve İrene zamanla hiçbir şeyin kıymetini bilemez bir hale gelmeye başlar. İrene günlerden bir gün, katılmış olduğu bir baloda ünlü bir piyanist ile tanışır, bu piyanistten son derece etkilenen İrene ismi Eduard olan bu genç adamla daha sık görüşmeye başlar. O kadar samimi olmuşlardır ki, İrene’nin gözü ne çocuklarını, ne de kocasını görmüyor ve ailesine ihanet etmeye başlıyor. Belli bir zaman geçtikten sonra pişmanlık duygusu kaban İrene, günün birinde sevgilisi Eduard’ın evinden ayrılacağı esnada binanın kapısında bir kadın ile karşılaşır. Karşılaştığı bu kadın, İrene bağırmaya başlayarak sevgilimi nasıl yoldan çıkardır der. Bunun üzerine, yüzünün kapalı olması sayesinde bu kadın tarafından tanınmadığını sanır ve kadının eline bir miktar para vererek susmasını bekler ve ardından oradan gider. Kocasına ve çocuklarına yaptığı bu ihanetten dolayı son derece pişman olan İrene, bugün karşılaştığı kadın yüzünden daha beter olmuştur. Yaşanan bu olaylar sonrasında aşık olduğu adam Eduard ile bir daha asla görüşmeme kararı alan İrene, bu durumu uygun bir dil ile mektup yazarak anlatır ve son bir kez görüşmek ister. Aşık olduğu adam ile son defa görüşmek için pastaneye gideceği esnada tekrar bu kadın ile karşılaşan İrene, kadının türlü şantajlarına maruz kalır. Bu kadın İrene’nin evine yolladığı adam sayesinde istediği parayı ara ara alarak şantaj yapmaya devam eder. Başlarda bu kadına boyun eğmeyeceğini söyleyen İrene, kadın ile yüz yüze geldiği vakit hissetmiş olduğu korku sayesinde büyük bir paniğe kapılır ve ne yapacağınız bilemez. Yalnızca hayattan çok sıkılmış biri olarak macera arayan İrene, yaşadığı hissetmek için yapmış olduğu bu yanlış şeyin bedelini fena ödeyecekti. Aslında o piyaniste aşık olmayan İrene, duygularını hissetmek için düştüğü bu hatadan kurtulacak mıydı? Şantajcı kadının yapmış olduğu baskılar yüzünden evden bile çıkamaz hale gelen İrene’nin bu durumu, herkes tarafından anlaşılabiliyordu ki bir problem vardı. İrene’nin neden bu hale geldiğini, başta kocası olmak üzere çocukları ve evin çalışanları da merak etmeye başlar. İrene’nin kocası şehrin en iyi avukatıdır ve karısına göre sanki kocası her şeyin farkında ve konuşmalarından, gözlerinden, hal ve hareketlerinden karısının yaşanan tüm bu olayları anlatmasını bekliyormuş gibi davranıyordu. Bu esnada İrene’ye şantaj ve tehdit mektupları gelmeye devam ediyordu ve İrene son parasına kadar her şeyini bu şantajcı kadına yollamıştır. Parası bittiği an yüzüğünü bile yollayan İrene, artık bu durumdan çok sıkılmış ve son vermek istiyordu. Şantajcı kadının peşine düşen İrene, ne yaparsa yapsın kadını bulamamıştı ve kadın resmen ortadan kayboldu bir anda. Kadını bulamayacağını anlayan İrene artık pes etmişti ve canına kıyamaya karar verdi. İntihar edeceği ilaçları almak için eczaneye giden İrene, hissettiği pişmanlık duygusunu ve uykularını bölen kâbuslarını durdurmak için canına kıymayı kafasına koymuştu. Önceki hayatının güzelliğini, eşinin sevgi ve sadakatini, çocuklarının o cıvıl cıvıl hallerini, evinin güzelliğini eşyalarını hiçbir şeyin kıymetini bu başına gelen iğrenç olaya kadar anlamamıştı. Ne var ki başına tüm bunlar geldikten sonra sahip olduklarının farkına var, ama sizce de çok geç değil miydi artık? Eduard ile son kez görüşen İrene, olup biten her şeyi anlattığında, piyanist kendisine böyle bir kadını tanımadığını ve asla böyle bir ile olmadığını söyler, bunun üzerine İrene intihar etmeyi kesin bir biçimde kafasına koymuştur ve ilaç almak için gittiği eczanede kocası ile karşılaşır. Yazar Zweig’in bu eseri, diğer tüm eserlerinde olduğu gibi son derece etkileyici ve gerilim dolu bir üslupta ele almıştı.
Kitabın Ana Fikri
Geçmişten günümüze kadar; çevremizden ve ailemizden, hiç olmazsa izlediğimiz dizi ve filmlerden illaki ihanet konusuna denk gelmişizdir. Yaşanmasını geç, anlatması ya da dinlemesi bile o kadar çirkindir ki, insan insana bunu neden yapar? Kendini düşünmüyorsa bile ailesini, çoluğunu çocuğunu düşünmek zorundadır bir anne ya da baba. Anne baba olmak demek yalnızca çocuk sahibi olmak demek değildir. Atacağı her adımda, her şeyden önce onları düşünmek demektir. İhanet basit ve geri dönüşü olan bir şey değildir. Bir kez düştün mü o çukura, çıkman zor olur bir daha. Bu yüzden atacağımız her adımı başta kendimizi daha sonra ailemizi ne duruma getireceğimizi düşünerek atalım. Bununla beraber, sahip olduğumuz her şeyin kıymetini elimizdeyken bilmeye bakalım. Aksi taktirde iş işten geçtikten sonra doğan güneşin bile anlamı olmaz!
Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi
Dünyaca ünlü bir yazar olan Stefan Zweig, 1881 senesinde Avusturya’da dünyaya gözlerini açar. Zengin bir ailenin çocuğu olan Stefan Zweig farklı diller öğrenerek kendini son derece geliştirmeyi amaçlar. Henüz lise yıllarında şiirler yazara edebiyatçı ruhu ortaya koyan Zweig bu alanda çeşitli başarılar elde etmiştir. İlerleye yıllarda pek çok alanda eser veren yazar, gazetelerde muhabirlikte yapmıştır. 1920 senesinde dünya evine giren Stefan Zweig yazmış olduğu eserlerle pek çok ödüle de layık görülmüştür. Bu başarılı yazarın ölümü ne yazık ki çok acı bir biçimde olmuştur. 22 Şubat 1942 senesinde eşi ile beraber zehir içerek intihar eden ünlü yazar Stefan Zweig bu intiharın sebebini hit’lerin zulümlerine ve savaş esnasında yaşanan acılara daha fazla dayanamayacağını belirtti. Ölmeden önce yazmış olduğu bir mektuba da tüm bunları aynen bu şekilde yazmış ve geriye yalnızca büyük bir yetenek ile ele almış olduğu eserleri kaldı… Bu başarılı yazarın eserleri başlıca şu şekildedir:
- Korku
- Acımak
- Satranç
- Dünün Dünyası
- Lyon’da Düğün
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Amok Koşucusu
- Ay Işığı Sokağı
- Bir Kadının Yirmi Dört Saati
mükemmel bir kitap olmuş