Keloğlan Masalları (Tahir Alangu) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Keloğlan Masalları

Tahir Alangu’nun kaleme aldığı Keloğlan Masalları konusu olarak, 19 tane Keloğlan masalından oluşmaktadır. Çocuk kitapları kategorisinde en sevilen kitaplardan birisi olan Keloğlan Masalları, aynı zamanda tür olarak hikâye ve öykü kitabı da olmaktadır. Kitabın içinde yer alan resimlerle daha da ilgi çekici bir hale gelen ünlü eser, Tahir Alangu’nun en çok okunan kitapları arasında yer almaktadır.

Yapı Kredi Yayınları’nın, 2016 yılında yayınladığı Keloğlan Masalları kitabı, Tahir Alangu tarafından halk arasından derlenmiş olan 19 Keloğlan masalını akıcı bir dille ve resimlerle anlatmaktadır. Hayatı boyunca eleştirmen ve edebiyat tarihçisi olarak mesleki kariyerine devam etmiş olan Tahir Alangu, 1915 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir.

Ünlü yazar 1973 senesinde yine İstanbul’da hayata veda etmiştir. Edebiyat tarihi hakkında yaptığı araştırmalarla tanınan ünlü yazar, aynı zamanda halk arasında dolaşan ve sevilen masalları kitaplaştırma konusunda da ustalaşmıştır. Tüm hayatını edebiyatla ilgili olan çalışmalara adayan Tahir Alangu, sevilerek okunan pek çok eser yazmıştır. Bu halk masallarının gelecek nesillere aktarılması konusunda büyük katkılar sunan Tahir Alangu, diğer halk masallarını da başka kitaplarında bir araya getirmiştir.

Keloğlan Masalları (Tahir Alangu) Özeti

Çocukların severek okuduğu kitapların başında gelen Keloğlan Masalları, 6 ile 9 yaş arası olan çocuklara hitap etse de, her yaştan çocuğun ve büyüğün okuduğu eserler arasına girmiş bulunmaktadır. Tahir Alangu Keloğlan Masalları özeti ise genel olarak Keloğlan’ın başından geçen olayların anlatıldığı hikâyeler olmaktadır. Halk arasında anlatılan Keloğlan Masalları’nı kitabında büyük bir başarı ile derleyen Tahir Alangu, bu eserinde, 19 tane Keloğlan masalını anlatmaktadır. Tahir Alangu Keloğlan Masalları kitabında yer alan masalların isimleri ise şu şekilde sıralamaktadır;

  • Keloğlan ile Devler
  • Keloğlan ile Üç Cambaz
  • Keloğlan ile Köylüler
  • Köse Değirmenci ve Keloğlan
  • Keloğlan ile İki Padişah
  • Dev Anası ile Keloğlan
  • Keloğlan ile Kırk Haramiler
  • Keloğlan Para Kazanıyor
  • Keloğlan ile Kardeşi
  • Keloğlan Hiç Alıyor
  • Keloğlan ile Padişah
  • Keloğlan ile Devler Ağası
  • Keloğlan ile Kötü Hasan
  • Keloğlan’ın Nohudu
  • Keloğlan Defineci
  • Keloğlan ile Padişah Kızı
  • Keloğlan ile Kargası
  • Keloğlan ile Ali Cengiz
  • Keloğlan ile Köy Ağası

Keloğlan Masalları (Tahir Alangu) Konusu

En güzel masal kitaplarından birisi olan Tahir Alangu Keloğlan Masalları kitabı birbirinden güzel Keloğlan masallarını bir araya toplamıştır. Keloğlan’ın yaşadıklarını eğlenceli bir dille anlatan bu masallarda, en sevilen masal kahramanlarından biri olan Keloğlan’ın hayatından da pek çok kesit sunmaktadır. Buna bağlı olarak, Keloğlan Masalları kitabında yer alan masallardan birisi özetle şu olmaktadır;

Keloğlan Hiç Alıyor

Günlerden bir gün Keloğlan’a annesi pazara gidip 10 paralık hiç almasını istemiş, bunun üzerine Keloğlan pazara doğru yola çıkmıştır. Keloğlan pazara hiç almaya giderken yolda balık ağı çeken balıkçılarla karşılaşmış, bu arada annesinin al dediği şeyi unutmamak içinde de devamlı yolda yürürken hiç hiç diye diye ilerliyormuş.

Durmadan hiç hiç diye yürüyen Keloğlanı gören balıkçılar buna kızıp onu bir güzel dövmüşler. Biri çıktı ikisi gelsin diyeceksin ama sen durmadan hiç diyorsun diye ona kızmışlar. Keloğlan balıkçılardan dayak yedikten sonra yolda ilerlemeye devam ederken bu seferde bir cenaze evinin önüne denk gelmiş. Bu seferde Keloğlanı cenaze sahipleri dövüp, Allah rahmet eylesin diyeceksin demişler.

Keloğlan böyle dayak yiye yiye yoluna devam ederken hiç demeyi unutup yolda köpek leşi görünce dayak yediği için Allah rahmet eylesin diyince etrafında olanlar ona dayak atıp, öf ne kokuymuş diyeceksin demişler. Keloğlan hamamdan öf ne kokuymuş diye diye geçerken, bu seferde kadınlar kızıp onu dövmüşler mis mis diyeceksin demişler.

En sonunda daya yiye yiye çocuğunun kulağını çeken bir babaya, çek çek uzasın diyince, bu seferde babadan dayak yemiş keloğlan, adam hiç diyeceksin diyince de, hiç alacağını hatırlayan Keloğlan hemen koşup, pazardan 10 paralık hiç almış eve gitmiş. Bu seferde annesi niye geç kaldı diye onu bir güzel dövmüş, masalda böylece sona ermiş.

Keloğlan Masalları (Tahir Alangu) İncelemesi

Tahir Alangu’nun yazdığı Keloğlan Masalları incelemesi dâhilinde ve bu masal kitabında evrensel bir masal kahramanı olan Keloğlan’ın eğlenceli öyküleri anlatılmaktadır. Sağı solu belli olmayan, kendi başına buyruk, saf ama kurnaz biri olan Keloğlan’ın masallarda pek çok karaktere sahip olduğu görülmektedir.

Keloğlan fakir bir köylü iken masalda birden vezir olmaktadır. Keloğlan masallarda bazen herkese baş belası olmakta, bazen de bütün kötüleri yok eden bir halk kahramanı da olabilmektedir. Bu nedenle Keloğlan masal kahramanı kötülük, iyilik, kurnazlık, saflık ve doğruluğun temsilcisi olarak masallarda yer almaktadır. Halk arasında en sevilen masal kahramanı olan Keloğlan, Tahir Alangu’nun çarpıcı anlatımı ile Keloğlan Masalları kitabında yeniden hayat bulmaktadır.

Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan masal kitabı, aynı zamanda en çok okunan masal kitapları arasında da en üst sıralarda yer almaktadır. Halkın içinden bir masal kahramanı olan Keloğlanın yaşadıkları, eski zamanlardan günümüze masal olarak aktarılmaktadır. Bunları başarılı bir dille derleyen Tahir Alangu’nun bu kitabı, Halk Edebiyatı konusunda da önemli bir katkı sağlamıştır.

Kayıp Aranıyor (Sait Faik Abasıyanık) Özeti Konusu ve İncelemesi

Kayıp Aranıyor

Kayıp Aranıyor eseri Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 100 Temel Eser listesinde yer almaktadır. Konu tam olarak Nevin adlı bir ana karakterin eski kocası, babası ve yeni erkek arkadaşı Cemal ve ilişkilerini konu alır. Kimseye bağımlı kalmadan yaşamasını konu alan ve hep kendini tanıyarak mutlu olma çabasını bu roman bizlere yansıtır.

Kayıp Aranıyor özeti Nevin adlı bir karakter ve arkadaşı Cemal ile beraber dondurucu soğukta İstanbul’da vapura binmesini hatırlamasıyla başlıyor. Nevin ve Cemal samimi konuşmaları ile beraber ikisinin beraber olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Nevin konuşma sırasında yaşadığı köyü, oradaki hayatını ve kendisi hakkında dedikodular çıkartan İrfan adlı bir adamı düşünmektedir. Nevin, Ankara’da yaşadığı kocası Özdemir’den ayrılmıştır fakat ayrılmadan önce bir otobüste çalışan biletçi çocuktan etkilendiğini hatırlar.

Her karşılaşmalarında sürekli Nevin’e kur yapan bu çocuk Nevin’in elini öpmesiyle Nevin’i etkilemeyi başarır. Nevin’in babası emekli konsolostur ve köydeyken bir gün kızını konuşmak için çağırır. Nevin’in babası Vildan Bey, edebiyat seven ve sürekli hatıralarını yazan biridir. Kızı ile edebiyat konuşur ve asıl konuşmak istediği konuyu konuşamamaktadır. Nevin otobüste çalışan çocuğa görüşmek için bir kâğıda mektup yazar fakat kocası Özdemir İstanbul seyahatinden erken döndüğünü görmektedir. Nevin kocası ile sohbet eder ve bundan dört gün sonra biletçi çocukla karşılaşır, her ne kadar heyecanlansa da çocuğun burnunu karıştırdığını görür ve buluşma fikrinden vazgeçer.

Bir süre sonra eve erken dönmesi sonucu kocasını bir gazeteci ile yatakta görür ve aldatıldığını anlar. Nevin bir otele yerleşir ve hastalandığı için nöbet geçirmektedir. Çalıştığı gazete firmasını arayarak kendisinin yerine başkasının atamasını ister. Kocası etrafına ayrılıklarını yanlış bir şekilde anlatmıştır ve gideceği bir davet ile doğrusunu açıklamak ister.

Her şeyi açık bir şekilde anlatan Nevin Özdemir’i mahcup etmiştir ve bir gün şans eseri aynı trende İstanbul’a dönmektedirler. İlişkilerinin geleceği hakkında konuşurlar fakat Özdemir içki içmiştir ve Nevin’in kendisini affetmeye niyeti yoktur ve Nevin’i tehdit eder.  Nevin İstanbul’a geldikten sonra bir süre tiyatro kurma işleriyle uğraşır sonrasında ise yazar Cemal ile tanışır ve ilişkileri başlar. Nevin’in annesi her ne kadar bu ilişkiye karşı çıksa da babası kızının hayatına karışmaz. Toplumda çok farklı iki kesimden gelen Cemal ve Nevin evlenmesi mümkün değildir.

Nevin’in annesi kızına Cemal ile kardeş olduğunu söyleyerek engellemeye çalışır fakat bu lafı gerçek midir bilinmez. Kayıp Aranıyor konusu aslında buradan sonra kendini belirtmektedir. Cemal ile Nevin bir vapurda buluşur ve evlenmelerinin doğru olmadığı sonucuna ulaşırlar. Sonrasında Nevin’in babası Vildan Bey Nevin’in ortadan kaybolması ile ‘’Kayıp Aranıyor’’ ilanı yayınlar ve bundan dört sene sonrasında bile hala kızını aramaktadır.

Kayıp Aranıyor Konu İncelemesi

Kayıp aranıyor incelemesi, hikâyeyi ana karakter gözünden gördüğümüz Nevin, babasının işi nedeni ile yıllarca Avrupa’da yaşamıştır. Orada eğitim alarak dört dil öğrenmiştir. Mesleği gazeteci olan Nevin Türkiye’ye döndükten sonra yine gazeteci olan Özdemir ile evlenmiştir. Kendi mesleğini yapan insanları sevmesi ve sadece gazetecilik ile kalmayıp benzer meslek grubundaki insanlara sempati beslemektedir. Kayıp aranıyor olay örgüsü genel olarak Nevin’in düşüncelerini ve aşk hayatını ve mutlu olma çabasını konu alır. Özdemir ile evli olduğu dönemde ve Cemal ile konuştuğu dönemde oldukça samimidir. Nevin bir köy ortamından beklenmeyecek şekilde hareket eder sürekli hakkında dedikodular çıkabilme potansiyeli vardır fakat en çok korktuğu şey küçük görülmek olmasıdır ve bu düşüncesini de sürekli olarak paylaşmaktadır. Romanın sonunda Nevin bu tarz hislerini aşarak kendini tamamen değiştirmiştir ve yeni isim ile yeni bir hayata başlar. Konsolosun kızı veya Gazeteci Özdemir’in karısı değildir sadece Ayşe’dir.

  • Kayıp aranıyor eserinin türü parça parça yayınlanmış olsa da romandır.
  • Hikâye 1940’lı yıllar Ankara ve İstanbul’da geçiyor.
  • Romanın kurgusu Nevin’in gözünden aktarılsa da olay odaklı bir anlatım ve bilinç akışı tekniği uygulanmıştır.
  • Olaylar kronolojik olarak aktarılmamıştır daha çok çağırışım ve hatıra olarak anlatılır. Hikâyenin çeşitli noktaları farklı zamanları detaylandırmıştır ve boşluklar doldurularak anlatılmaktadır.
  • Bu kurgu sayesinde Sait Faik Abasıyanık, Nevin’in yaşamı ile beraber temel meselenin, bireyin toplum ve toplum baskısını aynı zamanda toplum beklentilerini karşı karşıya getirmek olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
  • Alışık olduğu Avrupai tarzının dışında köy hayatını da yansıtır ve aynı zamanda konunun feminist bir bakış açısından da görülmesini sağlar. Nevin’in ‘’konsolosun kızı’’ veya ‘’gazetecinin karısı’’ olarak tanınmasındansa kendi ayağı üstünde duran bir kadın karakterini göstermektedir.
  • Kayıp Aranıyor romanı, aynı zamanda romandaki olayların yavaş anlatılması ve basit bir dille olması fakat sürekli karışık olması Nevin’in derin, karmaşık ve gerçek bir karakter haline getirmektedir.

Toplumun kadınlara yaklaşımı ile ilgili eleştiriyi bu romanda yapmaktadır. Nevin’in yeni bir hayata başlaması, kendine yetebilen bir birey olması ve ilişkilerinin onu mutlu etmeyeceğini, en önemlisi kendi mutluluğunu bulmak olduğunu anlar. Sait Faik Abası Yanık, bu romanını genel olarak takip etmek ve anlamak zor değildir. Kayıp aranıyor incelemesi içerisindeki olaylara yoğunlaştıkça aslında verilmesi gereken mesajlar nettir ve okuyucu kendini Nevin’in yerine koyarak hikâyeyi yaşadığı zaman, toplumsal sorunları ve baskıyı hisseder.

Karartma Geceleri (Rıfat Ilgaz) Özeti Konusu ve İncelemesi

Karartma Geceleri

Rıfat Ilgaz, günümüzde çok tanınan ‘’Hababam Sınıfı’’ yazarı olarak bilinir ve yazmış olduğu ‘’Karartma Geceleri’’ eseri İkinci Dünya Savaşı yıllarında konu almaktadır. Muhteşem bir sadelikle yazdığı bu eser edebiyat öğretmeni ve şair olan Mustafa Ural’ın etrafında konu gelişmektedir. Karartma Geceleri konusu aslında sürekli kaçak hayatı yaşayan Mustafa’nın hayatına değil İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’daki hayatı ve dönemin yazarlarının zor durumlarda kaldığını ve çevrenin siyasi fikir ayrılığını, politik görüşleri, sanatın amacına ve doğasına ne kadar zarar verdiği anlatılmaktadır.

Rıfat Ilgaz’ın yazdığı karartma geceleri özeti içerisinde şiirleri nedeniyle hapise giren bir öğretmeni konu almakta. Mustafa Ural yani kitabın baş karakteri hapisteki yeni hayatına alışmaya çalışacaktır ve bu süreçte neden hapishaneye girdiğini hatırlamaya başlayacaktır. Mustafa Ural bir gün dolaşırken eski öğrencisinin kendi kitabını okuduğunu görmektedir fakat kitabı devlet tarafından toplatılmış ve hemen sonrasında ise polisler kapısına dayanarak öğretmeni hapise atmışlardır. Hapise girmesinin nedeni kendisi de ‘’solcu’’ adı altında şiirler yazmasıdır.

Karartma geceleri olay örgüsü aslında öğretmenin durumu fark etmesi ve Tarih öğretmeni olan arkadaşı Hüsnü ile buluşmasıyla devam eder. Arkadaşı Hüsnü, Mustafa’nın siyasete girmemesi ve siyasetten uzaklaşması gerektiğini düşünür ve kendisi ile buluşarak ailesini tehlikeye attığını düşünmektedir. Mustafa tatsız bir şekilde, evine giderken kızı sayesinde polislerin geldiğini anlar ve oradan uzaklaşır. Artık bir evi olmayan Mustafa, yardım için arkadaşı Asteğmen İlhan’ın yanına gider fakat İlhan bir asker olduğu için yardım edemeyeceğini söyler ve bir karşılık göremez. Sonra, bir tanıdığı yani Agop efendinin kahvehanesine gider. Agop efendi polislerin Mustafa’yı takip ettiğini görünce kendisini ele vermez fakat Mustafa’yı reddeder.

Sonrasında zamanında çok yardım ettiği arkadaşı Cengiz’in yanına gider ve burada bir süre yaşamayı başarmıştır. Bir süre sonra Cengiz’in sevgilisi Çiğdem polislere söyleyeceğini belirtir ve yüzünden evi terk etmek zorunda kalır. Mustafa bir sonraki adresi bir öğrencisi Nihat olur fakat orada da Nihat’ın büyükannesi yüzünden barınamaz ve ayrılmak zorunda kalır. Ara sıra kimliksiz bir şekilde polislere takılır fakat özgürlüğünü devam ettirmektedir. Hala maaşı yatmaktadır ve bu paraya ulaşmanın yolunu arayarak karısı Şükran’a ulaşmaya çalışır.

Bir gün polisler tarafından tutulur ve kimliği sorgulanır. Mustafa’yı tutan Memur Basri’dir ve Mustafa, memur ile çok cana yakın konuşarak oğlunun derslerine yardım edeceğini söyler ve kimliğini açığa çıkartmayı başararak tutuklanmaz. Yine bir süre Cengiz’in yanında kalan Mustafa bir gün dışarı çıkar ve Ayten ile karşılaşarak yazdığı bir hikâyeyi okur ve tekrar buluşma planı yaparlar. Buluşma yerine giderken daha önce karşılaştığı Basri memur tarafından tutuklanır. Karartma geceleri romanı konusu yine Mustafa’nın hapishane günlerine götürerek bir mahkemede devam eder. Mahkemede karısı Şükran ve en yakın arkadaşı İlhan’da vardır. Fakat İlhan’ın yargılanmasının sebebi sivillere benzin satmalarıdır.

Karartma Geceler Konu İncelemesi

Karartma geceleri konusu bakımından incelendiği zaman ana karakteri Mustafa’dır ve kaçak bir hayat sürmesini konu almaktadır. Mesleği öğretmenlik olan Mustafa toplumcu şiirler nedeni ile tutuklanmak istenir. Mustafa Ural, roman boyunca idealist bir tavır sergiler ve aslında düşüncelerinin arkasında durmaktadır ve şair olduğunu gururla söylemektedir. Baş karakterin bazı açılardan Rıfat Ilgaz ile benzerlikleri görünmektedir. Karartma geceleri incelemesi genel olarak belli bir dönemi ifade ettiğini düşünürsek 1940’lı yıllar diyebiliriz. Türkiye’deki koşulları, kendisi gibi siyasi düşünceleri paylaşan yazarların çektiği sıkıntıları anlatmış diyebiliriz. Karartma geceleri savunulan düşünce aslında yazarların düşüncelerini, siyasi görüşlerini rahat bir şekilde dile getirememeleri ve bunun yüzünden sürekli kaçak veya göçebe bir hayat yaşadıklarını diyebiliriz.

Roman içerisinde geçen yerler açık sözlülükle dile getirilmiştir ve net bir şekilde okuyanlara sunulmaktadır. Mustafa’nın geçtiği yerler, hapise girme nedeni, düşünceleri aslında net bir şekilde anlatılmaktadır. Aslında romanda asıl meselenin bir siyasi kavga olmadığı gerçeğini anlatmaya çalışır. Mustafa, hep ezilen halkın tarafında olduğunu ve kendi çekmiş olduğu sıkıntılar ile beraber halkın çektiği sıkıntılarla aynı olduğunu, bunalımlarını ve toplumu yansıttığını söyler.  Rıfat Ilgaz bu romanın içinde de toplumcu gerçekçi bir yazar olduğunu söyler ve genellikle toplumu ilgilendiren konuları yazar. Karartma Geceleri romanı genel olarak,

  • Romandaki yaklaşımlar zamanın toplumsal tespit olarak eleştirilebilir.
  • İkinci Dünya Savaşı yılları sırasında İstanbul
  • Sol-sağ çatışmaları.
  • Yazarların ve sanatçıların genel sorunu.
  • Sanatçının sorumlulukları.
  • Sanatın işleyiş şekli.
  • Tepkisiz kalanlar olarak değerlendirilebilir.

Karartma geceleri türü romandır ve roman işleyişi basit bir kurgudur. Tam anlamıyla hikâye doğrusal bir şekilde ilerlemez. Mustafa Ural’ın hapishane günleri ile başlar ve bu zamana nasıl geldiğini anlatmaya devam eder. Ağırlıklı olarak sürekli bir yerde barınamaması ve kaçak olarak yaşadığını ele alır ve yine sonunda hapishane ile sona ermektedir. Polisten sık sık kaçan ve yalnız kalan Mustafa Ural, siyasi görüşlerini, yaşadığı ve yaptığı şeyleri sık sık düşünür ve kendine sorular sorar. Romanın genelinde kullanılmış olan akıcı ve sade dil, yazarın vermek istediği mesajı anlaşılır olması için tercih ettiği söylenebilir. Yeri geldiğinde mesajı sık sık iletme ihtiyacı duyan Rıfat Ilgaz sürekli mesajı tekrarlar ve sonuç olarak herkes tarafından anlaşılabilen ve gerçekleri ortaya koyan romanı başarıyla oluşturmuştur.

Kaplumbağalar

Kaplumbağalar

Fakir Baykurt’un kaleme aldığı Kaplumbağalar’ın türü romandır. Fakir Baykurt tarafından kaleme alınan, köy sorunlarını ve bunların nedenlerini ele alan, sosyal yaraları tam anlamıyla irdeleyen, halk tarafından çok sevilen bir romandır. Takvimlerimiz Eylül 2006’yı gösterdiğinde yayınlanan bu eseri Literatür yayıncılık yayımlamış bulunmaktadır.

Yazarın da dedikleri ele alınacak olursa bu eser; bütün türdeki teknik ve teknolojik gereçlerin önemli ilerlemeler gösterdiği ve üretmeyi alabildiğin arttığı bu evrende, yemeği yıllık zahireyi, yanıp kül olmuş topraklardan elleriyle toplamaya gayret eden ve varlığını devam ettirmek için azimle üreten Türk köylüsünün yaşamından bir kesit olarak nitelendirilebilir.

Burada yazar fakirlik, köylü halkının dilinden anlamak, bürokrasi ile yarış, Alevi-Bektaşi kültür ve gelenekleri, alevi ailelerin sorunları başlıklarını irdeleyen gerçekçi, halden anlayan bir şekilde kaleme alınmış, duygudaşlık kitabıdır. Kitabı okurken köylü halkının yerine kendinizi koyuyor, verdikleri emeklerinin sonucunu almalarını istiyor ve haksızlığa karşı büyük bir üzüntüye kapılan okura bazı gerçekleri sorgulatıyor.

Kaplumbağalar’ın Baş Kahramanları

Kaplumbağalar’ın başkahramanları hakkında oldukça incelenecek nokta vardır. Öncelikli olarak eğitmen Rıza Bey’den bahsedecek olursak kendisi Tozak köyünde bir kendi halinde öğretmendir. Eğitimci olan Rıza Bey; atılımcı, aklı başında, bilge bir beyefendidir ve kendisi köy halkına sürekli yardım eden, merhametli, olay çözücü, köylü halkının güvendiği bir kapıdır. Onun gerçek bir çabası vardır o da köy halkına elinden geldiğinde yardım etmektir. Diğer kahramanlarımızdan birisi olan Kır Abbas; Tozak Köyünün önde gelenlerinden birisidir. Aynı zamanda çok çalışkan, yufka yürekli ve merhametli olan köylünün bir tanesi Abbas, eğitmen Rıza Bey’e de en büyük destek veren kişidir. Abbas, köy halkına, köye yürek vermiş, kendini bildi bileli burada olan bir köy adamıdır. Evlatlarını, torunlarını ve ailesini çok sevmektedir.

Usta yazarın bu klasikleşmiş kitabında yer edinen ve bilmemiz gereken diğer önemli kahramanlar ise köy muhtarı, Battal Bey; kasabalı memur, Hamdi Bey; Kır Abbas’ın hanımı, Cennet Hanım; Kır Abbas’ın oğlu, Yusuf ve Kır Abbas’ın biricik gelini Senem Hanımdır.

Kaplumbağalar Özet

Kaplumbağalar özet hakkında konuşacak olursak hadiseler, Ankara şehrine 100 km, Kızılırmak’a 15 km mesafede olan Tozak köyünün içinde yaşanmaktadır. Alevi geleneği ve kültürü bu yoksul ve bilgisiz köyde durmaksızın sürmektedir. Ama köy, her türlü imkândan yoksun, su bile olmayan, karasal bir köydür. Bu köyde üzüm dahi yetişmemektedir. Köyün bu kuraklığı için öğretmen Rıza Bey bir teklifte bulunur. Köyün kuzey tarafındaki kurak yer tarla haline getirilebilir. Tüm köy halkı ve yufka yürekli eğitimci Rıza Bey canla başla çalışarak kısa bir zamanda o düzlük yeri bağ haline getirirler ve de arazinin o eski susuz, verimsiz, çorak halinden bir iz kalmaz.

Bu köylünün ve Rıza Beyin yaptıkları arazi o kadar faydalı bir hale gelmiştir ki ne şaraplar ne üzüm bağları daha bir sürü ürün elde edilmektedir. Köylüleri tekrardan bir mutluluk sarar ve köylerinde kaplumbağa akını meydana gelir. Hayvanların buraya gelmesinin sebebi yeşilliklerin gölgesine sığınarak güneşin amansız sıcağından kurtulabilmektir. Kır Abbas’ı, yaşlı olmasına aldırış etmeden ve de hiçbir ücret beklentisi olmadan bağın gelişmesi ve güzelleşmesi işlerinde görev almaktadır. Akşamüstü köye yabancı bir cisim düşer ve köylü yaklaşamaz pek bir korkar, çekinir. Düşen cisim bir meteoroloji gözlem aracıdır ve bu cismi okulun bir odasına kapatırlar.

Bu yaşanan ilginç hadisenin ardındaki gün köye, halkın mülkünü yazacak, hesaplayacak ve gidecek olan bir kadastro komisyonu gelir. Köylü komisyon üyeler, ne karşı oldukça temkinli ve tedbirli tutum sergiler. Herkesi şoka sokan bir hadise gelişir ve komisyon bağın devletin mülkü olduğu kararına varır. Köylü halkı ve eğitmen Rıza Bey o tarladaki emeklerini, kendilerine ait olduğunu ispatlamak için çok uğraşırlar fakat komisyonu kendilerine inandıramazlar, komisyon yazıkları raporu devlete gönderir. Bu yüzden devlet ve köylü arasında bir anlaşmazlık, husumet ve çekişme baş gösterir.

Bunun dışında bazı olaylar sonucunda da köylü ile devlet arasında bazı çekişmeler yaşanır. Köylü cahil ve zayıf olduğundan devlet ile yarışacak güçte yarışamaz. Devlet evlere yüklü kiralar yükler. Köylüler hangi avukata, yargıca gitseler de kiralara yetişemezler ve sonunda bin bir güçlükle yetiştirdikleri tarlalarını bozarlar. Köydeki tüm sığırlarını tarlaya süren Köylü halkı, yeşil tarlalarını eski haline döndürebilirler. Kaplumbağalar da eskisi gibi güneşin altında kalınca köyü terk ederler ve Rıza köy okulunda yaşamaya devam eder. Kır Abbas ise umudunu kaybetmemiş ve canından çok sevdiği yeni doğan torununa Yeşer ismini vermeyi tercih etmişse de devlete olan kırgınlık, kızgınlık ve öfkesi bir türlü dinmemiştir.

Roman Hakkında Bilinenler

Kaplumbağalar isimli eser, usta yazarımız Fakir Baykurt’un ilk baskısı tarihler 1967’yi gösterdiğinde yapılmış olan ve okuyucusu ile buluşan köylü bürokrasi çatışması,  Alevi köylülerin hayat mücadelesini konu edinen bir roman olmuştur.

Usta yazarımız, 1965 senesinde Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS’ün ve Türkiye Öğretmenler Derneği TÖBDER’in kurulmasında bizzat bulunmuş ve TÖS’ün genel başkanı olmaya layık görülmüştür. Ama 1966 senesinde İlköğretim müfettişliğinden uzaklaştırılıp Milli Folklor Enstitüsü’ne uzman olarak atanmıştır. Yazarın en sevilen, en beğenilen ve ona şöhretin kapılarını sonuna kadar açan eseri bu eseri Kaplumbağalar’dır.

İnci (John Steinbeck) Özeti, Konusu ve İncelemesi

İnci

İnci roman türünde yazılmış bir eserdir. Kitapta yer alan öykü zenginliğin ve paranın aslında insanın başına ne tür kötülükler açabileceği üzerine yazılmıştır. Eserin yazarı John Steinbeck akıcı bir üslup kullanarak öyküyü kaleme almıştır. Eser içerisinde uygar olan toplumlarla az gelişmiş özellik gösteren toplumları karşılaştırmıştır. Yazar bu karşılaştırmayı yaparken her iki toplumun da olumsuz yönlerine eleştiri yapmaktadır. Bu eser çocuk romanı olarak gözükse de aslında her yaş grubuna hitap etmektedir. Eser birçok dile çevrilmiştir. Sayılamayacak kadar filmin de eser konusunu oluşturmaktadır.

İnci Özeti

Balıkçılık yaparak geçimini sağlayan Kino karısı Juana ile birlikte bir kulübe içerisinde yaşamaktadır. Kino’nun bir de küçük bir bebeği vardır. Bebeğinin adı Coyotito’dur. Bebeğini sıradan bir gün de akrep sokmuştur. Juana zehri emse de sonrasında tükürmüştür. Bebeği çift doktora götürmüştür. Doktorun Kino ve onun soyundaki insanlara karşı davranışları çok kötüdür. Kino’nun parası olmadığından dolayı doktor kendilerini kabul etmemiştir. Kino kendisine ait olan kanosuna gitmiştir. Denizden bir yosun parçasını alarak bebeği akrebin soktuğu yere sürerler.

Kino ve ailesi hep birlikte inci aramak için işe koyulmuşturlar. Dünyada bulunan en büyük inciye Kino ulaşmıştır. Kino bu bulmuş olduğu inciyi satarak Juana ile kilise de evlenecektir. Çocukları olan Coyotitoyu da okutmak için gerekli olan parayı sağlayacaktır. Bunu duyan herkes kıskanmıştır. Doktor ise hemen bebeği görmek istemiştir. Bebeğe doktor ilaç içirmiştir. Bebek kusarak vücudunda bulunan zehri atmaya başlamıştır. Bebeğin göz kapaklarının içleri morarmıştır. Doktor 1 saat geçtikten sonra tekrar bebeğin durumunu öğrenmek için gelmiştir.

Kino inciyi satarak viziteye olan borcunu ödemek istiyordu. İnciyi kulübenin içinde bulunan toprağa gömmüştür. Gece olduğunda birisi inciyi almak için kulübelerine girmiştir. Kino hemen çakısını çıkarmıştır. Kulübeye giren kişi kaçsa da Kino’yu yaralamıştır. Sabah olduğunda Kino inciyi satmak için karar almıştır. Kasaba da bulunan tüm herkes onları izliyordu. Kardeşi olan Juan Tomas da Kino’nun yanında bulunuyordu. Gittikleri ilk tüccar sahte altın diyerek onları kandırmaya çalışmıştır.

Kino inciyi başkentte sata kararı aldı. Geceleyin birisi kulübenin önüne gelerek Kino’yu öldürmek istedi. Karısı Juana artık korkmaya başlamıştır. Karısı sabah Kino uyanmadan evvel inciyi denize atmak istemiştir. Kino bu duruma son anda yetişerek engel olmuştur. Kino karısına büyük bir tekme atmıştır. İnciyi bulduklarından beli kötülük yaklarını bir türlü bırakmamıştı. Birisi yine Kino’ya saldırmıştı ve saldırdıkları kişi savunma yaparken ölmüştü. Cesedi sazlıkların arasına sakladılar. Gece olunca kanosuyla denize açılarak kaçmayı planlıyorlardı. İnci artık Kino’nun tüm hayatını oluşturuyordu.

Kino inciden vaz geçmek istemiyordu. Gece olunca hemen yola çıktılar. Rüzgâr onlara izlerini kaybettirmek için yardımcı oluyordu. Kuzeye doğru Kino yönlerini ayarladı. Tüm gece yürüdükten sonra bir kutunun korunaklı olduğuna karar kıldılar. Burada bir müddet dinlendiler. Dağ avcıları Kino ve ailesinin peşine düşmüştürler. Kino bu durumu anlayınca hemen yönünü batıya doğru çevirdi. Batı dağlık olduğundan dolayı izlerini kaybettirebilirdi.

Kino en sonunda yola tek başına devam etme kararı aldı. Çünkü avcıları peşine alarak ailesini güvende tutmak istiyordu. Karısı Juana ise bu duruma karşı çıkmıştır. Hep birlikte en sonunda sarp kayalıklara doğru tırmanmaya başladılar. Gölge bulunan bir yarık buldular. Suya ihtiyaçları vardı. En sonunda suyu bularak doyasıya içtiler. Avcılar hala peşlerindeydi. Tırmanmaya kaldıkları yerden devam ettiler. Gece olunca iki avcı uykuya kaldı sadece birisi nöbet başındaydı. Kino onları izliyordu. Kino tek tek hepsini öldürmek istiyordu.

Beyaz kıyafetlerini dikkat çekmemek adına çıkardılar. Ardından kayalıklardan sakince indi. Bulundukları mağaranın içerisinden bir ağlama sesi yükseldi. Ağlama sesinin ardından tüfek sesi duyuldu. Kino avcıları öldürse de artık çok geç kalmıştır. Kino mağaranın içinde kötü bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Juana’nın şalına sarılmış olan Coyotito vardı. Şalın üstünde bulunan kan lekeleri kurumuştu. Hemen denizin kıyısına gittiler. İnciyi artık istemiyorlardı ve onu denizin derinliklerine fırlattılar. Bu inci onlara kötülükten başka bir şey getirmemişti. İnci özeti biraz acıklı biraz da ders verici bir öyküden oluşmaktadır.

İnci Konusu

İnci konusu Meksika’nın kıyısında yaşayan yoksul olan inci avcısının hayatını anlatmaktadır.

İnci İncelemesi

İnci kitabının ana fikri açgözlülük ve insanın doymaz olan nefsi onu felaketlere sürüklemektedir. Kitapta olan karakterlere bakacak olursak Kino fakir bir balıkçıdır. Denizde bulmuş olduğu inci onun hayatını alt üst etmiştir. Doktor ise aç gözlü birisidir. Paraya oldukça düşkün olan doktorda insanlara karşı bir sevgi yoktur. Doktorun da Kino’nun da sonu felaket olmuştur. John Steinbeck tarafından kaleme alınan bu roman uzun bir hikâyeyi anlatmaktadır.

Kino’nun eşi olan Juana ise çok fedakâr bir kadındır. Kino ona bir keresinde şiddet uygulamıştır. İncinin sürekli olarak onlara uğursuzluk getirdiğini düşünmektedir. İnciden sürekli kurtulmanın yollarını aramaktadır. Eserde yazar hayatta karşılaştığımız sıradan ve fakir insanları ele almıştır. Hayattaki acıklı gerçekleri yazar ortaya koymaktan çekinmemiştir. Kitap okuyucuya bakış açısı kazandırmak adına çok şey katmaktadır. İnci İncelemesi genel olarak bu şekilde aktarılmıştır.

John Steinbeck Nobel Edebiyat Ödülünü almış bir yazardır. Dünya edebiyatında ölümsüz olarak adlandıracağımız birçok eseri bulunmaktadır.

MEB 100 Temel Eser Listesi (İLKÖĞRETİM)

MEB 100 Temel Eser Listesi

MEB 100 Temel Eser Listesi (İlköğretim) bu liste ilköğretim öğrencilerinin boş vakitlerini değerlendirmek ve katkı sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Kitap okuma alışkanlığının küçük yaşlarda daha iyi oturduğu bir gerçektir. Kitap okuma alışkanlığı her yaş grubunda oturması gereken bir süreçtir. Bilinmesi gerekir ki çocuk yaş grubuna göre kitapların dağılımı önem göstermektedir.

MEB tarafından hazırlanan bu listede daha çok çocuk kitapları yer almaktadır. Çocuk kitaplarının hikaye ve masal ağırlıklı olarak listede yer almaktadır. Okuma alışkanlığında kitapların da çok büyük etkisi bulunmaktadır. Okullarda Türkçe derslerinin belli bir kısmında okuma saati yapılmaktadır. Çocukların küçük yaşta okuma alışkanlığı kazanması onların yararına olacaktır.

MEB 100 Temel Eser Listesi (ilköğretim) okullarda hem öğretmenlere hem de öğrencilere yol göstermek amacıyla oluşturulmuştur. Öğretmenlere de bu nokta da önemli bir görev düşmektedir. Kütüphanelerde bu kitapların ücretsiz olarak öğrencilere ulaştırılması gerekmektedir. Kitap okuma oranlarının düşük olmasında ailelerin kitap okuma oranlarının düşük olmasının da etkisi bulunmaktadır.

Çocukların ve yetişkinlerin zihinsel gelişimi açısından kitap okumak çok büyük bir öneme sahiptir. Oluşturulan bu listenin okuma oranlarının artmasına etki edileceği düşünülmektedir. Ülkemizdeki okullaşma oranı ile kütüphane sayısı doğru orantılı değildir. Okuma oranlarının düşük olmasında bu durumun da etkisi bulunmaktadır. Okullarda bulunan kütüphaneler öğrencilerin düzeylerine göre ayrılmaktadır. Çocuk kitaplarının düzeyleri öğrencilere uygun olmaktadır.

Türk Edebiyatı;

  • Dede Korkut Kitabı
  • Mevlana’nın Mesnevisinden Seçme Hikayeler
  • Evvel Zaman İçinde (Eflatun Cem Güney)
  • Karagöz ile Hacivat
  • Domaniç Dağlarının Yolcusu (Şükufe Nihal)
  • Vatan yahut Silistre (Namık Kemal)
  • Bağrıyanık Ömer (Mahmut Yesari)
  • Ömer’in Çocukluğu (Muallim Naci)
  • Damla Damla (Ruşen Eşref Ünaydın)
  • Gulyabani (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  • Uluç Reis (Halikarnas Balıkçısı)
  • Şermin (Tevfik Fikret)
  • Peri Kızı ile Çoban Hikayesi (Orhan Seyfi Orhon)
  • Altın Işık (Ziya Gökalp)
  • Hep O Şarkı (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  • Yalnız Efe (Ömer Seyfettin)
  • Çocuk Şiirleri (İbrahim Alaattin Gövsa)
  • Vatan Toprağı (Mükerrem Kamil Su)
  • Cumhuriyet Öncesi Yazarlardan Çocuklara Hikayeler (Mehmet Seyda)
  • Gümüş Kanat (Cahit Uçak)
  • Gururlu Peri (Mehmet Seyda)
  • Halime Kaptan (Rıfat Ilgaz)
  • Akın (Faruk Nafiz Çamlıbel)
  • Bitmeyen Gece (Mithat Enç)
  • Havaya Uçan At (Peyami Safa)
  • Yonca Kız (Kemal Bilbaşar)
  • Benim Küçük Dostlarım (Halide Nusret Zorlutuna)
  • 87 Oğuz (Rakım Çalapala)
  • Sevdalı Bulut (Nazım Hikmet)
  • Çocuklara Şiirler (Vehbi Cem Aşkun)
  • Kuklacı (Kemalettin Tuğcu)
  • Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (Cemal Süreyye)
  • Yer Altında Bir Şehir (Kemalettin Tuğcu)
  • Az Gittik Uz Gittik (Pertev Naiili Boratav)
  • Arif Nihat Asya’dan Seçme Şiirler (Arif Nihat Asya)
  • Koçyiğit Köroğlu (Ahmet Kutsi Tecer)
  • Sait Faik Abasıyanık’tan Seçme Hikayeler
  • Barbaros Hayrettin Geliyor (Feridun Fazıl Tülbentçi)
  • Yankılı Kayalar (Yılmaz Boyunağa)
  • Eşref Saati (Şevket Rado)
  • Arılar Ordusu (Bekir Yıldız)
  • Nasrettin Hoca Hikayeleri (Orhan Veli)
  • Ötleğen Kuşu (Halil Karagöz)
  • İnci’nin Maceraları (Orhan Kemal)
  • Tanrı Misafiri (Reşat Nuri Güntekin)
  • Allı ile Fırfırı (Oğuz Tansel)
  • Miskinler Tekkesi (Reşat Nuri Güntekin)
  • Tiryaki Sözleri (Cenap Şahabettin)
  • Göl Çocukları (İbrahim Örs)
  • Keloğlan Masalları (Tahir Alangu)
  • Aldı Sözü Anadolu (Mehmet Önder)
  • Billur Köşk Masalları (Tahir Alangu)
  • Anılarda Öyküler (İbrahim Zeki Burdurlu)
  • Osmancık (Tarık Buğra)
  • Ülkemin Efsaneleri (İbrahim Zeki Burdurlu)
  • Balım Kız Dalım Oğlum (Ceyhun Atuf Kansu)
  • Memleket Şiirleri Antolojisi (Osman Atilla)
  • Falaka (Ahmet Rasim)
  • Üç Minik Serçem (Necati Cumalı)
  • Bir Gemi Yelken Açtı (Ali Mümtaz Arolat)
  • Bir Küçük Osmancık Vardı (Hasan Nail Canat)
  • Yürekdede ile Padişah (Cahit Zarifoğlu)
  • Serçe Kuş (Cahit Zarifoğlu)

Dünya Edebiyatı;

  • Küçük Prens (Antoine de Saint Exupery)
  • Şeker Portakalı (Jose Mauro de Vasconcelos)
  • Mutlu Prens (Oscar Wilde)
  • Oliver Twist (Charles Dickens)
  • Yaşlı Adam ve Deniz (Ernest Hemingway)
  • Alice Harikalar Ülkesinde (Lewis Carroll)
  • Ölümsüz Aile (Natalie Babbitt)
  • Gülliver’in Gezileri (Jonathan Swift)
  • Yağmur Yağdıran Kedi (Marcel Ayme)
  • Define Adası (Robert Louis Stevenson)
  • Uçan Sınıf (Erich Kastner)
  • Robin Hood (Howard Pyle)
  • Peter Pan (James Matthew Barrie)
  • Tom Sawyer (Mark Twain)
  • Beyaz Yele (Rene Guillot)
  • Ezop Masalları
  • İnci (John Steinbeck)
  • Andersen Masalları I-II
  • Seksen Günde Devri Alem (Jules Verne)
  • Üç Silahşörler (Alexandre Dumas, pere)
  • Pinokyo (Carlo Collodi)
  • La Fontaine’den Seçmeler
  • Şamatalı Köy (Astrid Lindgren)
  • Pollayanna (Eleanor Porter)
  • Heide (Johanna Spyri)
  • Değirmenimden Mektuplar (Alphonse Daudet)
  • İnsan Ne ile Yaşar (Leo Tolstoy)
  • Momo (Michael Ende)
  • Sol Ayağım (Christy Brown)
  • Hikayeler (Anton Çehov)

Hazırlatılacak Eserler;

  • Tekerlemeler
  • Türkçede Deyimler
  • Türk Atasözlerinden Seçmeler
  • Türk Manilerinden Seçmeler
  • Türk Bilmecelerinden Seçmeler
  • Türkülerden Seçmeler
  • Türk Ninnilerinden Seçmeler

İki Şehrin Hikâyesi

İki Şehrin Hikâyesi

Charles Dickens tarafından tarihler 1859 senesini gösterdiğinde yazılan; Fransız Devrimi anında, öncesinde mekân olarak ise Paris ve Londra’yı mekân edinen bir romandır. Eser 200 milyona aşkın bir satış yaparak tüm zamanların en önemli edebi eserleri arasında yerini en önlerden almıştır.

İki Şehrin hikâyesinin türü roman olmakla beraber konusu da çoğu kesim tarafından ilgi çekici ve merak uyandırıcıdır. Usta yazar burada Fransız İhtilali sonucunda birçok insanın öldürülmesinin feryadını İngilizlere anlatmayı amaçlamıştır.

İki Şehrin Hikâyesi Özeti

İki Şehrin Hikâyesi özeti hakkında konuşacak olursak; Kitapta boş yere Paris’te bir mahpusta 18 sene geçirmesinin ardından eski bir dost sayesinde hapisten kurtulabilen doktorun hayatını konu ediniyor. Doktorun Londra’ya dönüşüyle tesadüf eseri tanıştığı Charles Darnay ile kızının yapacağı evliliği ve sonrasında Fransız İhtilalini kendine konu edinmiştir. İnsanların bedensel ve zihinsel farklılaşmasını konu edinen eserde tarihi yansımalar da bulunmaktadır.

Olaylar birbirleriyle oldukça bağlantılı ve oldukça hızlı bir biçimde aktığından okuyucu eseri bir çarpıda bitirmek ister, sonrası için merak uyanır. Doktorun intikam isteğini kızının sevgisi bastırabiliyor ve intikam istediği, kendisini bu durumlara düşüren insanlara biricik kızını verebiliyor; okuyucuya burası oldukça ilginç geliyor. Yazar bu romanı yazarken aynı Darnay’ın evliliğindeki gibi bazı sorunları vardı. Bu roman insanların birbirlerine duyduğu güven ve güvensizlik duygularını okuyucuya sorgulatıyor.

İki Şehrin Hikâyesi Etkileri

Eserde yazar; Fransız İhtilalinden önce acıya mahkûm edilen, sömürülen Fransız halkının bu hadiselerden dolayı oluşan ruhsal yaralarını, aslında gelişmemiş ve ilkel kalmış bir toplum olduklarını en ince detayına kadar kaleme almıştır.

İki Şehrin Hikâyesi İnceleme

İki Şehrin Hikâyesi inceleme altına alırsak; devrime önderlik eden ve seneler boyunca asiller tarafından ezilen köylüyü, bunun bir sonucu olarak devrimin ilk zamanlarında asillere karşı yaşanan dehşet verici durumu, Londra’daki hayat üzerinden aynı dönemdeki gruplar arasındaki eşlikleri yazar. Bu hadiseler eşliğinde bazı şahsiyetlerin kişisel olayları da konu edinilir. Darnay dik duruşuna ve erdemli şahsiyetine rağmen devrim döneminde seçilen kurbanlardan eski bir Fransız aristokrattır.

Carton ise daha çaresiz bir durumda ve Darnay’ın eşine platonik bir sevda duymaktadır. Karşılıksız aşkıyla boş geçen yıllarının acısını çıkarmaya ve hayatını kurtarmaya çalışan Carton, aynı zamanda bir avukattır.

45 bölüme sahip olan ve halk tarafından çokça övgüler alan bu roman, bir edebiyat dergisinde 31 haftada yayımlanmıştır. Romanın giriş cümlesinde yazar, zamanların en iyisiydi ve zamanların en kötüsüydü şeklinde ilginç bir giriş cümlesi ile başlayarak okuyucunun ilgisini çekmeyi burada yeniden başarmış bulunuyor. Usta yazarın bu sözü ünlü ’’Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu’’ gibi kalıplaşmış, halk arasında kullanılmış, dillere pelesenk olmuş diyebileceğimiz türden bir söz olmayı başarmıştır.

Fransız Paris şehri ve İngiltere’nin Londra şehri arasında geçen bu kitap, Fransız iki ailenin tamamen tesadüf bir şekilde yollarının birleşmesi ve başlarından geçen hadiseleri konu ediniyor. Kaderin birleştirici gücü burada da karşımıza çıkıyor. Bu kitapta ana düşüncelerden birisi de insanın kaderinden kaçamadığı düşüncesidir bizce.

Eserin en başlarında Tellson Bankası görevlisi Mr. Lorry ana kahraman gibi görünse de eserin devamında Doktor Manette ve kızı Lucie de romanımıza dâhil oluyor. Doktor Manette tabiri caizse tam olarak on sekiz yıllık bir ölü. Doktor bundan on sekiz sene önce ailesinden koparılmış ve hapishanede mahkûm olarak yerini almıştır. Makine gibi durmadan çalışıyor ve insancıl tepkilerden uzak kalmıştır.  Arkadaşı sayesinde bir şekilde kurtulur ve hikâye asıl burada başlar.

İki Şehrin Hikâyesi Tanımı

Dickens, hayat hakkında araştırmalar yaparken ve kapitalizmin öznel olmayan çelişkilerini gözler önüne koyarken, burjuva toplumuna karşı koyulmaz bir biçimde eleştirel bir ifade almış olan 19. yüzyıl sanal olmayan isimlerinden birisi olmayı başarmıştır. Halkı çatışan insan çıkarlarının arenası sayan Dickens hadiseyi olduğu yerde bırakmamıştır. İngiltere topraklarında olgunluk çağını yaşayan burjuva demokrasisi ile kapitalist gelişmenin içerdiği olumsuz yanların bilincine vardıkça, Dickens’in başlangıçtaki iyimserliğini sönmeye bırakmış; alaylı halinin yerini ise öfkeli bir ifade almıştır. İki Şehrin Hikâyesi isimli eser, bir çırpıda bitirilecek, gerilimi ve güçlü lirizmiyle, okunması gereken Dickens romanlarının en önde gelenlerinden ve en sevilenlerinden biridir.

Bu eserde; sevginin, aşkın, tutkunun, cesaretin, fedakârlığın en göze çarpan durumuna tanık oluyoruz ve de günümüzde bile hala popülaritesini koruyor, en çok satılan eserler arasında yerini sağlamlaştırıyor. Kendisi şuan resmen okunması gereken klasikler listesinde yerini almış bir eserdir. Okuyucunun kimi zaman isimler konusunda kafası karışabilse de ve hadiseler arasında bağ kurmakta güçlük çekse bile yine de okuyucuya bambaşka bir lezzet sunuyor. Bunu yokuşu çıkarken çok yorulduğumuz fakat inerken ne kadar zevklenebildiğimiz ve mutlu olduğumuz şeklinde de düşünebiliriz elbette.

Çoğu okuyucunun beğenmesindeki en büyük etkenlerden birisi de kitaptan aldığı eleştirel lezzet diyebiliriz. Çoğu okuyucunun başucu kitabı olmayı başaran bu eser, iyi ki okumuşum ya da bu zamana kadar neredeymiş dedirten cinsten.  Kitap yaklaşık 500 küsur sayfalık olduğundan gerçekten okumayı seven kitap kurdular tarafından seviliyor, beğeniliyor; kitap yarıda bırakmayı sevmeyen ve okudukça sürükleyen kitapları bir vazgeçilmez haline getiren okuyucular bu kitabı çok sevecektir.

İbrahim Efendi Konağı (Samiha Ayverdi) Özeti, Konusu ve İncelemesi

İbrahim Efendi Konağı

Ünlü yazar Samiha Ayverdi’nin en tanınmış eseri olan İbrahim Efendi Konağı romanının konusu, aslında büyük çoğunlukla yazarın gözlemlerine ve izlenimlerine dayanan gerçek ve yaşanmış olayları anlatmaktadır. Eserin içeriğinde 1900 yılları İstanbul’unda yaşayan İbrahim Efendi ve ailesinin hayatlarından kesitler sunulmaktadır.

İbrahim Efendinin çevresinde bulunan aristokrat kesimin yaşam tarzlarını da anlatan romanda, aynı zamanda Meşrutiyet İlanı, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de o dönemdeki durumları aktarılmaktadır. İbrahim Efendi ve ailesinin üzücü ve trajik sonu ile onlarla benzer bir akıbeti paylaşan Osmanlı’nın son zamanlarını da çarpıcı bir dille Samiha Ayverdi İbrahim Efendi Konağı romanında kaleme alınmıştır.

İbrahim Efendi Konağı (Samiha Ayverdi) Özeti

Samiha Ayverdi’nin en çok ses getiren romanlarından birisi olan İbrahim Efendi Konağı özeti çerçevesinde 1900 yılında yaşamış olan İbrahim Efendi’nin yaşamı çarpıcı bir dille okuyuculara aktarılmaktadır. Romanın başkahramanı olan İbrahim Efendi, Gediz’in ileri gelen bir tiftik tüccarının oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Bu yüzden doğduğu günden itibaren çevresinden hep itibar görmüştür. Bu yüzden yaşamı boyunca İbrahim Efendi ile herkes dost olmak istemiştir.

İbrahim Efendi evlendikten sonra iki kız sahibi olmuş ve karısı hayatını genç yaşta kaybedince bir daha evlenmemiştir. Ailesinden kalan büyük bir mirasla ve kardeşleri, kızları ve damatları ile büyük ve gösterişli bir konakta hayatına devam etmektedir. Oldukça lüks bir yaşam süren İbrahim Efendi, bir Osmanlı aristokratı olup, yazın İstanbul Boğazında yer alan muhteşem konağında, kışları ise Şehzadebaşı’nda bulunan büyük konağında yaşamaktadır.

Pek çok çalışana ve geniş bir aileye sahip olan İbrahim Bey’in büyük konağında kardeşleri Baise Hanım ve Hilmi Bey de kalmaktadır. Aynı zamanda ölen eşinden sahip olduğu Şükriye ve Şevkiye isimli iki kızı ve iki damadı da İbrahim Efendi’nin yanına taşınarak, onunla birlikte yaşama başlamışlardır.

İbrahim Efendi’nin damatlarından biri olan Salih Bey çok kötü bir insandır. Paradan başka gözü hiç bir şeyi görmeyen Salih Bey, bu yüzden İbrahim Efendi’nin büyük mirasına konabilmek için her türlü yola başvurmaktan çekinmemektedir. Öteki damadı olan Yusuf Bey ise Salih Bey’in aksine çok iyi ve sakin bir insandır.

Kalender ve efendi bir adam olan Yusuf Bey, romanda karısının yaptığı aksiliklere dayanamayarak sonunda intihar etmektedir. İbrahim Efendi’nin konağında pek çok eğlence ve balolar düzenlenmekte ve hayat bütün ihtişamı ile devam etmektedir. Herkes mutlu mesut yaşarken bir gün İbrahim Efendi kalp krizi geçirerek aniden vefat eder. Bundan sonrası ise geride kalanlar için kötü günlerin başlangıcı olacaktır.

İbrahim Efendi hayatını kaybettikten sonra ise büyük konağın idaresini kızı Şevkiye Hanım almıştır. Şevkiye Hanım para işlerinden anlamadığı için kısa sürede işler iyi gitmemeye başlamaktadır. Para için her şeyi yapan Salih Bey ise paraları elde edemeyince konağı terk edip gitmiştir. Konağın gelirleri gittikçe azalmış ve zalim kâhya Zaim Bey, Şevkiye Hanım konağı iyi idare edemediği için ona yardım edeceğine, onu sömürmeye başlamıştır. Kâhya Zaim Bey böylelikle Şevkiye Hanım’ı kandırmak suretiyle en sonunda büyük servetin hepsini ele geçirmeyi başarmıştır. Artık çok fakirleşen Şevkiye Hanım ile Şükriye Hanım ise en son bütün mücevherlerini satıp, hayatta kalmaya çalışmaktadır. En sonunda bütün paraları bitince ise zalim kâhya onlara çatı katında kötü bir yerde kalabileceklerini söylemiştir. Burada büyük sıkıntılar yaşayan iki kız kardeşe sonunda akrabaları olan Eczacı Sedat Bey yardım etmiştir. Onlara bir ev kiralayan Sedat Bey, bakımlarını da üstlenmiştir. Bir süre sonra ise olanlara artık dayanamayan Şükriye Hanım hayatını kaybedecektir.

İbrahim Efendi Konağı (Samiha Ayverdi) Konusu ve İncelemesi

İbrahim Efendi Konağı Samiha Ayverdi eserleri içerisinde en çok sevilen romanlardan birisidir. İbrahim Efendi Konağı romanında bir ailenin çöküşü ile birlikte büyük bir devletin yıkılışı da, okuyanlara anlatılmaktadır. Varlıktan yokluğa seyreden hayatların anlatıldığı roman, 1964 yılında İstanbul Fetih Cemiyeti İstanbul Neşriyatı tarafından ilk olarak yayınlanmıştır.

Ünlü eser İbrahim Efendi’nin konağında geçen ve çöküşe giden olaylarla birlikte, Osmanlı Devleti’nin yıkılışını da etkileyici bir dille sergilemektedir. Edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biri olan roman, aynı zamanda Milli Eğitim Bakalığı 100 Temel Eser listesinde de yer almaktadır.

Samiha Ayverdi yazarlık kariyeri boyunca eserlerinde, İstanbul’un tarihi geçmişine de yer vermiş, aynı zamanda kendi hayatına dair olan izlenimlerini de aktarmıştır. Samiha Ayverdi’nin yazdığı İbrahim Efendi Konağı incelemesi dâhilinde, eserde yer alan karakterler ise şu şekilde sıralamaktadır;

  • İbrahim Efendi: 80 yaşında Meclis-i Maliye reisi ve aynı zamanda tanınmış olan geniş çevreli, nüfuslu bir adamdır. Osmanlı aristokratı olan İbrahim Efendi büyük bir konakta, İstanbul’da ailesi ile beraber yaşamaktadır.
  • Yusuf Bey: İbrahim beyin iyi bir insan olan damadıdır.
  • Şevkiye Hanım: İbrahim Efendi’nin saflığı ile bilinen kızıdır.
  • Hilmi Bey: İbrahim Efendi’nin erkek kardeşidir.
  • Baise Hanım: İbrahim Efendi’nin kız kardeşidir.
  • Salih Bey: İbrahim Efendi’nin gözünü para bürümüş, hırslı ve bencil damadıdır.
  • Şükriye: İbrahim Efendi’nin küçük kızıdır.
  • Zaim Bey: İbrahim Efendi’nin kötü ve zorba bir karaktere sahip olan kâhyasıdır.

Hep O Şarkı (Yakup Kadri Karaosmanoğlu) Özeti, Konusu ve İncelemesi

Hep O Şarkı

Hep O Şarkı türü bakımından romandır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Hep O Şarkı isimli romanı 1956 tarihinde basılmış ve yazarın son romanı olma özelliğini taşır. Fakat romanlarının zincirleme zaman bütünlüğü bakımından ilki sayılabilir. Karaosmanoğlu, bu eseriyle diğer eserlerinde kullandığı ve konularını tükettiği saray takımı ve eski İstanbullu üst tabakanın hayatını kaleme alır ve zaman bakımından sonra gelen romanlarının yolunu yapar. Üzücüdür ki, bu eseri gözde eserlerinden biri değildir ama Karaosmanoğlu’nu ve eserlerini tümüyle ele alabilmek için Hep O Şarkı romanını okumak ve idrak edebilmek çok önemlidir.

Hep O Şarkı Özeti

Ana karakterimiz Münire zengin bir paşanın evladıdır. Konakta yetişen karakterimiz yine kendisi gibi komşu konakta büyüyen Cemil’e sevdalanır. Karakterimiz ve Cemil evlenmek ister ancak karakterimizin babası bunu engellemek ister. Karakterimizin babası buna sebep olarak Cemil Bey’in kadın düşkünü, alkolü seven ve hatta vurdumduymaz birisi olduğunu öne sürer. Karakterimizin babası kızını Nafi Molla Efendinin oğlu Rükneddin ile baş göz etmek istemektedir. Nitekim bu isteğinde bir hayli ısrarcı olan karakterimizin paşa olan babası, çok sevdiği kızını mutsuz ve huzursuz bir evliliğe itmiş olur.

Karakterimiz kocasının evdeki yardımcılar ile ilişkisi olduğunu öğrenip evi terk eder. Halası Şahende hanımın vesile olması üzerine Cemil ile yeniden buluşmaya başlayan karakterimiz Cemil Bey’in bir sultanla dünya evine girmeyi istememesi üzerine Anadolu sürgününden sonra buluşmalara mecburi ara verir. Cemil’in sürgününden 25 yıl sonra Cemil ile bir araya gelirler; fakat Cemil evlenmiştir ve perişan haldedir. Cemil’in bu halini gören başkarakterimiz Münire ise büyük bir düş kırıklığına uğrar. Yaklaşık 35 sene evvel başlayan bu sevda büyük bir düş kırıklığıyla biter. Münire’nin ele aldğı eser ise bu sevdanın öyküsüdür. Eserin konusu bu aşk öyküsüyle beraber oluşurken zamanının yaşayış stili sosyatik hali ve batı özentisi hayat biçimi birçok örnek ile ortaya konulur. Yani ele aldığımız bu eser yalnızca bir sevda öyküsü değil devrin sosyokültürel ve siyasal yapısına da yol gösterici olan bir eserdir. Bu çıkarımla birlikte Hep O Şarkı özeti bitiyor.

Hep O Şarkı Konusu

Eser Abdülhamit Abdülaziz ve 5. Murat dönemini ele alır. Bu yönüyle de kiralık konak eserinden öncesini anlattığı çıkarımında bulunulabilir.Eserin diğer bir özelliği ise Karaomanoğlu ilk defa eserini bir kadının ağzından birinci şahıs bakış açısıyla yazmış olmasıdır. Başkarakterimiz olan Münire asıl olarak kitabın içinde kitap yazmaktadır ve bu kitap “Hep O Şarkı” romanını oluşturmuştur.

Ana karakterimiz Münire yaşlanmış ve dul kalmış bir hanımdır. Karakterimiz sürekli yaşanamamış hayallerini düşünen bunlar ile kendini yiyip bitiren bir kadındır. Sevdalı olduğu Cemil Bey ile yaşanmamışlıklarını ele alır eserinde. Bu olgular acı dolu ve hüzünlü bir eser meydana getirmiştir. Eserde ele alınan karakter ve tiplemeler sıradan günlük hayattan alınmıştır. Yazarın diğer eserleri gibi karakterler büyük olaylar ve dramalar yaşamamaktadır.

Hep O Şarkı konusu yalı ve konak arasında ikiye ayrılır yalıda nispeten daha iyimser konakta ise daha kötümser bir hava ele alınır bu yolla yazar yalı ve konak kavramlarına nazire yapmaktadır. Bu tarafıyla roman kiralık konak romanına göz kırmaktadır fakat bu tek göz kırpması değildir. Karakterlerden biri olan cemil beyi üçüncü kez romana sokan yazar değişmiş istanbulu anlatırken redingot teriminden bahseder ki bu tabir kiralık konak romanının girizgahında istanbulun halini anlatmak için kullanılmaktadır.  Bu şekilde karakterimiz olan münirenin halasını kullanarak Nur Baba’daki Bektaşi hayatına gönderme yapar.

Hep O Şarkı İncelemesi

Üzerinde durduğumuz eser Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun eser serüvenini sıra dışı bir şekilde bitirdiği bir eserdir. Eserin sıra dışılığı içim veya içerik olarak milli politik konuları ele alan bir yazar olarak bilinen Karaosmanoğlu’nun bibliyografyasında yer almayan tarzı olmayan bir eserdir. Konusu bakımından Karaosmanoğlu’nun diğer eserlerine benzememesiyle beraber sıradan ve naif bir aşk öyküsü anlatmasıyla yazarın diğer eserlerinden ayrılır. Bununla beraber Atilla Özkırımlı’nın da bir yazısında da söylediği üzere “Hep O Şarkı” bir aşk öyküsü değildir.” Yalnız bir kadının ağzından anlatılan hayat öyküsü kurcalanmaya üzerinde tartışılmaya değer görülmeyerek büyük bir sükûnetle kucaklanmıştır. Yalnız başına sükûnet bile daha öncede söylediğimiz gibi bunun bir kadın eseri olduğunu destekler. Fakat halen daha doğru sayılan erkeklere özgü değer ölçüleridir.

Kabaca dile getirecek olursak değerli sayılan futbol ve diğer tüm sporlardır. Modaya ayak uydurmak giysiler satın almak veya bunlar hakkında konuşmak az önce saydığımız gibi spor türlerine kıyasla değersiz görülmektedir. Hep O Şarkı incelemesi ile ele aldığımız eser, kendi hayatını yazıya döken kadın anlatıcısından yola çıkarak Türk edebiyatında seneler içerisinde adı anılmasından adeta korkulan bir otobiyografik roman haline gelmiştir. Bütün bir edebiyat tarihi boyunca eril dilin ve erkek yazarların kadını ve kadın anlatılarını kurgulaması bu ve bunun gibi eserler ile yumuşatılmış ve hatta yıkılmıştır.

Eserde on dokuzuncu yüzyıl Osmanlı İstanbul’unda bir paşa kızı yaşamını ve yaşadıklarını kaleme almaya karar verir; fakat kaleme aldığı otobiyografisinin daha ilk paragrafından kadın ile yazı yazmak arasındaki gerilim kendini göstermeye başlamıştır. Roman şu cümleyle başlar “Meğer roman yazmak ne güç bir iştir.” İşte elimde defter önümde kalem saatlerdir evirip çeviriyorum ve iki cümleyi bir araya getiremiyorum. Ben ki bütün ömrü okumak ile geçmiş bir kadınım.

Havaya Uçan At

Havaya Uçan At

Havaya uçan at Romanı Server Bedri tarafından yazılmıştır. Havaya Uçan At özeti anlatılırken bu konudaki en önemli detay ise, takma ismi ile tanınan Peyami Safa asıl adı Server Bedri’dir. Romanda ana karakterler olduğu kadar ara karakterlerde bulunmaktadır. Karakter açısından kalabalık bir kadrosu bulunmaktadır. Peyami Safa yani Server Bedri bu eseriyle Türk Edebiyatının ilköğretim kurumlarına sunmuş olduğu yüz temel eseri arasında girmeyi başarmaktadır. Havaya Uçan At konusu okuyucuları son derece etkileyen ve dil olarak da sade bir anlatıma sahip romandır. Masal türünde olan bu romanın konusu ise okuyucuları etkileyen bir padişahın başından geçen olayları anlatmaktadır.

Havaya Uçan At özeti

Büyü ve bu gibi şeylere inanan Hint padişahı söz konusun bu merakı sebebiyle para harcama konusunda eli çok açık bir padişahtır. Bir gün ülkesine Japon padişahı misafir gelir. Ve işin tuhaf tarafı da şudur ki, Japon padişahı da büyü ve fal gibi şeylere çok inanır. Havaya Uçan At konusu ise tam olarak bu durumdan kaynaklanmaktadır. Gizemli şeylere merakı olan Hint padişahı, Japon padişahı ile tanışır. Bu noktada Japon padişahı Havaya Uçan At özeti olan Havaya uçan tahtadan bir atının olduğunu söyler. Tabii Hint padişahı ise bunu görmek ister. Atı uçurması için ise Japon padişahı kızı ile evlenmek ister. Hint padişahı bunu kabul eder.

Söz konusu uçan tahta ata şehzade Sacir’i bindirir. Padişah tahta atı uçurur ve şehzade uzaklara doğru yol alır. Gözlerden kaybolan şehzade için ise padişah endişelenmeye başlayacaktır. Oğlu tamamen gözlerden kaybolunca şimdide geri getirmesini ister. Fakat Japon padişahı atı geri getiremez. Bu durum üzerine Hint padişahı Japon padişahını üç ay boyunca zindana attırır. Ve oğlunu geri getirmesini emreder. Havaya Uçan At incelemesi için konu olan tahta at şehzadeyi uzak diyarlara götürmüştür.

Atın üzerindeki Şehzade Sacir uçma sırasında atın kulağında bir düğme olduğunu görünce bu düğmeye basar. Basmanın ardından at yavaşça aşağı doğru inmeye başlar ve bir saraya iner. Havaya Uçan At konusu olan tahta at şehzadeyi bir sarayın bahçesine götürecektir. Bu sarayda ise güzeller güzeli bir kız ile tanışır. Burası Bengal Hakanın sarayıdır. Ve gördüğü kızda Bengal Hakanın kızıdır. Bu güzel kız Şehzade Sacir’i sarayında misafir eder. Ve bir süre sonra birbirlerine âşık olan çift evlenme kararı alırlar.

Evlenen Şehzade Sacir ve Sultan tahta ata binerek saraya geri gelir. Saraya geri gelen oğlunu gören Hint padişahı ise çok sevinir. Ve Japon padişahını affeder. Japon padişahı kaçarken ise Sultanı da alıp kaçar. Tahta at ile Kaşmir’e kaçan Japon padişahı burada Sultanı ağaca bağlar ve alışveriş yapmaya giderken, Kaşmir padişahı sultana âşık olur ve sarayına getirir. Havaya Uçan At konusu olan Tahta at Kaşmir padişahının sarayına bıraktığı Sultanın yeni bir olayın içine atacaktır. Kaşmir padişahı sultan ile evlenmek isteyecektir. Şehzade Sacir ise her yerde karısını aramaktadır. Sultan Kaşmir padişahı ile evlenmek istememektedir. Hasta olur ve Şehzade Hekim rolü yaparak Karısını bu saraydan kaçırmayı başarır.

Şehzade sultanı iyileştirmek için tahta atın yakılması gerektiğine inanır. Ve tahta atı yakarlar. Kaşmir padişahına tahta atı yaktıran Şehzade Sacir karısını alıp saraylarına dönerler. Şehzade ve sultan sağlıklarına kavuşarak evlenirler ve mutlu bir hayat sürerler.

Havaya Uçan At incelemesi

Havaya uçan at bir masaldır. Bu masalın anlatım şekli ve karakterleri ise de son derece sade ve yalın bir dil aracılığı ile okuyucuya aktarılmaktadır. Havaya Uçan At konusu ile öncelikle dikkatleri çeken Peyami Safa yani gerçek adı ile Server Bedri yazılarında her zaman sadelikten yana bir yazar olmayı tercih etmiştir. Birçok eser yazar ve çocuklar için son derece önemli detaylar ile okurlarına mesajlar veren yazar. Bu eseriyle ilk yüz eser arasına girmeyi başarmaktadır.

1925 yılında yazılan ve çocuklara özel bir seri olan kitap binbir gece masallarının diyarlarından birine okuyucuları sürükleyecektir. Mutlaka okunması gereken bu kitap genel olarak nitelikli ve okuyucuda düşündürücü etkileri olan eserler arasındadır. Havaya Uçan At özeti merak içinde var olan padişahların hayal dünyalarını anlatmaktadır. Bir uçan at hikâyeyi anlatan yazar herkesin okuyunca beğeneceği eserler ile edebiyat dünyasına yol göstermektedir.

Peyami Safa ve Eserleri

Peyami safa eserlerinde son derece sade ve yalın bir dil ile okuyucu kitlesi olan çoğu zaman çocukların kolaylıkla okuyunca anlatabileceği yazılar yazmaktadır. Bu nedenle hemen herkes için son derece keyifli romanlarda arasındadır. Havaya Uçan At incelemesi yapıldığında oldukça başarılı bir anlatım dili olan ve hikâye kendi içinde sürükleyici bir dile sahip olması sebebiyle okuyucuyu kitap içinde tutmayı ustalıkla başarmaktadır.

Peyami safa yani gerçek adı ile Server Bedri yazarlık hayatı boyunca birçok eser ile çoğunlukla çocukların edebi akımına ve düşünce güçlerine katkıda bulunmaktadır. Havaya Uçan At konusu itibariyle bir uçan tahta at olarak görülse de aslında burada anlatılmak istenilen hayal gücü ve maceranın yaşam üzerindeki etkilerine vurgu yapılmak istenilmiştir. Peyami safa çocuklar için zengin bir dil ile kitaplarını yazmıştır. Bu anlamda her çocuğun kütüphanesinde bulunması gereken önemli bir eserdir.