Çağlayanlar (Ahmet Hikmet Müftüoğlu) Özeti, Konu ve İncelemesi

Çağlayanlar

1922 yılında, basılan eser bölümlerden oluşur. Her bölümü bir hikâye ve destanı barındırır. Milliyetçilik duygularıyla kaleme alındığında eser, yazarın kendisinin de içinde bulunduğu savaşlar da geçen öyküler vardır. Zamanın yaygın olan akımına uyarak, ele alınıp eser yazılmıştır. 1908’den sonra Türkçülük ocaklarının kuruluşunda da görev alan sanatçı eserin tamamında sade bir Türkçe ve Milli duygular mevcuttur. Hareketli konularıyla, eserin bölümleri detaylı bir şekilde aşağıda sizlere sunulduğu gibidir,

Çağlayanlar Özeti

On sekiz bölümden oluşan eserin tamamına bakılarak Çağlayanlar özeti olarak, vatan ve milliyetçilik hisleri ile ele alınmış bir eserdir.

Sümbül Kokusu,

Budapeşte’de eğitimine devam eden, Hüseyin Arif günlerden pazarı işaret ederken o, dar sokakları ile meşhur Macaristan’ın küçük şirin evlerinden birinde kalmaktadır. Elinde gazetesiyle onu şaşkına çeviren haberi okur. İstanbul, Boğazlar’ la birlikte kuşatıldığı, Çanakkale’de devam eden kanlı mücadele, ile yurdun dört bir yanı işgal altına alınmıştır.

Gerekli mühimmatı az olan ülkesinin durumu Hüseyin Arif’i derinden etkiler. Vatanının tek başına verdiği mücadele de düşman dış ülkelerden destek alarak karşılık vermektedir.

Camileri, mavi suları, göğü ve mezarlıklarıyla İstanbul gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçer. Hayalinde vatanının her köşesini koklar. Komşunun ona verdiği, sümbül çiçeğinin kokusu ile hayalinden uyanır. Oldukça hüzünlüdür.

Göz pınarlarından yaşlar gelmeye başlar. Eve ziyaretine Mehmet Siyavuş konuk olarak gelir. Hüseyin Arif’in sümbül çiçeğinden etkilendiği gören arkadaşı Mehmet’ de saksıda duran çiçeği içine çeker. Tuhaf bir şekilde o da aynı hisleri duyar.

Vatani duygularla coşan gençler, uluslarında dönen olayların tesiriyle çok üzülürler. Ülkemiz adına savaşmalıyız, diye karar alırlar. Ve şerefli bir şekilde ülkeleri için cenk etmek üzere, yanlarında ne var ne yok satıp cepheye gitmek için harekete geçecekler. Gönüllü savaşa katılmak üzere yola koyulurlar.

Padişahım Alınız Menekşelerimi, Veriniz Gülümü

Ayşecik’le birlikte Samime Hanım büyükçe evde birlikte kalmaktadırlar.  Samime hanım eşi cepheye savaşmaya gideli beri, yardımcısı Ayşecik ile kalmaktadır. Ayşecik’te vatan ve millet uğruna babası ve sözlüsünü savaşa uğurlamıştır.

Aynı dertten mustarip iki kadın, gün aşırı sevdikleri için dua edip ağlaşırlar. Kocasıyla birlikte yaşadıkları sevgi, dolu anları Samime hanım Ayşecik’e anlatırken, Sözlüsüyle yaşadığı değerli anıları da Ayşecik Samime hanımla paylaşır.

Merak içinde Ayşecik devam eden savaşın, seyrini hanımına sorar. Gazeteyi okuyan Samime Hanım, ise bilgileri şöyle aktarır. Manşet haberde, On üç zırhlıya karşı bir asker yazan haberin devamı şöyledir.

On üç düşman askerinin, Hamidiye İstihkamını yaptıkları taarruzda, on iki asker savunmada bulunur. Çıkan çarpışma devam ederken, dokuz asker şehit olmuştur. İkisi ağır yaralanmıştır. On üç düşman askeriyle Mehmet Çavuş tek başına yaptığı çarpışma da, bütün uzuvlarını kaybedinceye kadar savaşıp düşmanı geri püskürtmüştür.

Mehmet Çavuşun kızıdır. Ayşecik. Haykırarak ağlamaya başlar, duyduğu haberin şokuyla. Ağlamaktan bitap düşünce, yere düşüp, yığılacaktır.

Teskin edici sözlerle daha sonra, Samime hanım Ayşecik’e destek olacaktır. Birlikte Allah’ın huzurunda, sevdikleri ve şehit için duaya duracaklardır.

Manen çökmüş olan Ayşecik’i yatağına Samime hanım yatırır. Düşünde Ayşecik, sözlüsü Tosun’la birliktedir. Melekler onu, cepheye götürürler. Sözlüsü ve babasını aynı anda görecektir. Babası Ayşecik’e sözlüsünü alarak oradan uzaklaşmalarını ister. Tek başına cenk edeceğini söyler.

Tosun’la orada kısa bir muhabbet eder. Cephe den ayrılamam der Tosun. Üzerinden kan yerine inci gelmektedir. Dağılan inceleri bir araya getirip alan Ayşecik bunları padişaha vermeyi düşünür. Sonra mücevherler gömleğini açar açmaz, Tosun’un üzerinden düşmeye başlar. Tosun sözlüsüne, bir demet çiçeği Padişah’ın huzuruna çıkarmasını ister.

Bunun üzerine düşünden uyanan Ayşecik, güneş günü aydınlatır aydınlatmaz, bahçeden kopardığı çiçeklerle saraya gitmek üzere yola koyulur. Yolda bölük, bölük askerler ona doğru geliyordur. O askerin Tosun’u taşıdığını anlar. Sevdiğinin şehit olduğunu anlayan Ayşecik, Oracığa düşüp, bayılacaktır.

Çağlayanlar Konusu

Bakıldığı zaman eserin bütününe, Çağlayanlar konusu Türk tarihinden esinlenerek yazılmıştır. Örneğin Üzümcü hikayesi olay örgüsü göçlerle ilgili kaleme alınan destanlardan esinlenerek yazılmıştır. Türk destanlarının tesiriyle, etkili sunumuyla Altın ordu hikayesi, yazılmıştır.

Konuyu esir alan savaşlar, Trablusgarp, Balkan harpleri ve birinci Dünya Savaşı’dır. Yazar Milliyetçi akımın haricinde, Servet-i Fünun  ve Fecri Ati’ nin yazım şeklinden de etkilenmiştir.

Vatani değerlerimizin önemi ve bu değerlerin her şartta korunması, düşüncesi çerçevesinde konu işlenmiştir. Bölümlerin bazıları destansı, bazıları da deneme şeklinde ele alındığı göze çarpar.

Baştan sona eser sade bir Türkçe’nin hakimiyetiyle yazılmıştır. Tasvir-i Efkarda çıkan öykülerden yazar Çağlayanlar kitabını tamamlamıştır. Yazarının kendisinin de dahil olduğu savaşlarda yaşanan hazin öyküler kitaba konu olmuştur.

Çağlayanlar İncelemesi

Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun kaleme aldığı eser Çağlayanlar incelemesi olarak ele alındığında birden çok öyküden oluşur. Milli Edebiyatçılarımızın öncülerinden olan sanatçı, eseri sade bir dilde yazmıştır.

Bir dönem Mehmet Emin Yurdakul’un şikayetlerinde insanları coşturan destansı şiirlerini kendisi hikaye dalında takip etmiştir. Mevcut eseri konsolosluk yaptığı yıllarda, ülke dışındayken vatani duygular içindeyken yazmıştır.

Servet-i Fünun akımından bir dönem etkilense bile, zaman içinde Türkçülük, Milli Edebiyat anlayışı düşüncesine yönelmiş. Destansı hikayeleri bu düşüncelerle üretmiştir. Eserde Turancılık düşüncesine bile çok rahat rastlamaktayız.

Ceyhun Atuf Kansu Hayatı ve Eserleri

Ceyhun Atuf Kansu

1919 senesinde Ceyhun Atuf Kansu hayatı İstanbul’da başlarken, 1978 yılı Ankara’da yaşamı son bulmuştur. Öğretmen olan annesi Müfdale hanımı, küçük yaşlarda kaybedince şair, o sıralarda devam eden Kurtuluş savaşında bulunan babasının yanına gönderilmek zorunda kaldı. Nafi Atuf bey, mecliste uzun yıllar Erzurum milletvekilliği görevini üstlenmiş aynı zamanda eğitmen olan aydın bir kişiliktir.

1932’de ilk 1938’de de Ankara Gazi Lisesi’nde Orta Eğitimini tamamlamıştır. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bitirince, göreve çocuk hastalıkları uzmanı olarak başladı. Ankara’ya bağlı Altındağ ilçesinde, bir dönem poliklinik açıp, çocuk doktoru olarak  hizmet vermeye başladı. Doktorluk görevini  Ankara Etimesgut ilçesinde de yapmıştır. Bir dönem Ankara Numune Hastanesinde  görevini yürütürken, tayini Turhal ilçesine çıkmıştır. Sanatçı Turhal’da tam  11 yıl görev yapmıştır.

Ankara’da 1959 yılında Şeker Fabrikası ile eş zamanlı olarak Şeker Şirketinde doktorluk yapmaya devam etti. Aynı süreçte Ankara’da radyoda yapmış olduğu söylemlerde Kurtuluş savaşı ve  Mustafa Kemal’i topluma anlatırken tanındı.

İlk denemesinde Ceyhun Atuf Kansu Şiirleri 1938 yılında ‘’Filiz’’ adlı okul dergisinde çıkarmıştır. Amatörce başladığı şiir yazılarını daha sonraları ‘’Yücel, Millet, İstanbul’’ gibi dergilerde yayımlanmaya devam etti. Artık profesyonel olarak şiir yazıyordu. Şiirlerinde, dönemin toplumsal problemlerine ağırlık vererek yazdı.

Edebi Karakteri

  • Şiirlerinde başlarda halk şiiri esintisi hissedilse ve hece ölçüsüyle yazılsa bile, Orhan Veli Kanık tesiriyle zamanla Ulusalcı şiirler yazmaya devam etmiştir.
  • Yurdun dört bir yanına, doktorluk mesleği sayesinde, ulaşmış. Çok farklı kesimden insan gruplarıyla tanışmış. İnsanların yaşadıkları, zorlukları umutları eserlerine işlemiştir.
  • Şair özellikle mesleği gereği çocukların duygularını eserlerinde geniş kitlelere duyurmaya çalışmıştır.
  • Hüzünleri, acıları, umutlarıyla -bir çocuk doktoru olarak- sanatçı çocukları tüm saflığıyla şiirlerine yansıtmıştır.
  • Şiirlerinde ana tema, insan ve insana duyulan sevgidir hoşgörüdür. Bu arada toplumsal özgürlük ve tabiattan da esinlenmiştir.
  • Topluma önem verdiği için, eserlerinde Marksist anlayışı benimsemiştir.
  • Daha çok, ezilen ve geri kalmış insan kitleleri ile ilgili, bilhassa çocuklar ve kaygıları eserlerinde yer almıştır.
  • 1940 yılından sonra ürettiği tüm şiirlerinde, hece ölçüsünden uzaklaşıp serbest bir şekilde eserlerini yazmıştır.
  • 1945 ve sonrası serbest ve Ulusalcı şiir tarzında eserler yazıp, ‘’Garipçiler Akımına’’ uzak kalmıştır.
  • Ulusal sorunlar üzerine yoğunlaşıp Mustafa Kemal ve verdiği mücadeleler 1960 yıllarından sonra şiirlerine yansımıştır.
  • Sanatçı şiirin dışında, çocuk kitapları, inceleme ve deneme yazıları da bulunmaktadır.
  • Çocuklar için yazdığı masalları dergilerde yayımlanırken, yazdığı hikayelerde gazetelerde yayımlanmıştır.

Ceyhun Atuf Kansu Eserleri :

Çok yönlü bir kişiliği olan Ceyhun Atuf Kansu eserlerinde  zaman, zaman doktorluk mesleğinin yansımalarını da görebiliyoruz. Fakat eserlerinde Ulusalcı yaklaşımdan da uzaklaşmadan sunumlar vermiştir. Çeşitli kaynaklardan topladığımız, eserleri liste halinde aşağıda sıralanmıştır.

Şiirlerinden Bazıları:

  • Bir Çocuk Bahçesinde Bağbozumu Sofrası,
  • Çocuklar Gemisi,
  • Yanık Hava,
  • Haziran Defteri,
  • Yurdumdan,
  • Bağımsızlık Gülü,
  • Sakarya Meydan Savaşı,
  • Buğday Kadın Gül
  • Gökyüzü,
  • Devrimcinin Takvimi
  • Dünyanın Bütün Çiçekleri
  • Çiçek Açmış Badem Dalı
  • Küçük Bir Sabah Duası
  • Havza Yollarında Mustafa Kemal
  • Bekleyen Kadının Günü
  • Tutuklamayın Ozanları
  • Uyan Güzel Anneye
  • Çağdaş Koçero
  • Marmara Türküsü
  • Güney Hastalığı
  • Çaylar Kuyusu

            Makale İnceleme ve Deneme :

  • Tonguç’un Kitapları
  • Atatürk Devriminin Temeli: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm
  • Hekimlik Andı
  • Anayasa ve Yasalar
  • Köy Öğretmenine Mektuplar
  • Atatürkçü Olmak
  • Devrimcinin Takvimi
  • Sevgi Elması Cahilliğin ve Teknik Yetersizliğin Giderilmesinde Köy Enstitüleri Uygulamasından Çıkan Sonuçlar
  • Cumhuriyet Bayrağı Altında: Yaşam Öykümde Devrim
  • Cumhuriyet Ağacı
  • Halk Önderi Atatürk
  • Balım Kız Dalım Oğul
  • Dram Kaynağı Olarak Söylev
  • Halk Albümü

Hekimlikle İlgili Kitapları:

  • Turhal Dolaylarında Çocuk Bakımı
  • Anneler Soruyorlar
  • Kasabalar ve Köylerde Çocuk Bakımı

Çocuk Kitapları :

  • Sihirli Değnek
  • Güneş Salkımı
  • Söylevi Okurken
  • Bir Kasabadan Resimler
  • Tahir ile Zühre
  • İyi İnsan Mehmet Ali
  • Üvey Ana

Sanatçının ‘’ Eski Orman’’ şiirinin içeriği  doğaya duyulan sevgi ve özlemi , onu özlenen sevgiliye benzetilerek kaleme alınmasıdır.

‘’Bir Çoçuk Bahçesinde’’ şiirinde ise şair geçmişe duyduğu özlemi çocukların gözüyle tatlı bir dille işlemiştir.

‘’ Yaramız’’ adlı eserinde şair, en yakınları, dostları hatta aşkları tarafından aldığı darbelere rağmen bağışlamayı bilmek gerektiğini, buna karşın insanın kendi hatalarını ve pişmanlıklarını bağışlamayacağını  yazmıştır.

Doktor, şair ve  yazar kimlikleriyle tanınan sanatçı, Türk Edebiyat dünyasına hediye ettiği pek çok esere karşılık çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Bunlardan bazıları şöyledir.

‘’Sakarya Meydan Savaşı’’ adlı şiir kitabına karşılık, Behçet Kemal Çağlar Ödülü

1965 yılında ‘’Köy Öğretmenine Mektuplar’’ adlı eseriyle Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü

‘’Bağımsızlık Gülü’’ eserine karşılık 1966 yılında Yeditepe Şiir Armağanı  Ödülüne görülmüştür.

Ceyhun Atuf Kansu vefatından sonra ailesi tarafından unutulmamış olup, ölümüyle birlikte kitaplaşmamış eserleri derlendikten sonra bir ritüel haline gelen ve her sene düzenlenen, törenle bir şaire Ceyhun Atuf Kansu adı altında  şiir ödülü olarak sunulmaktadır.

Cevdet Kudret Solok Hayatı ve Eserleri

Cevdet Kudret Solok

İstanbul’da 1907 yılında doğan  Cevdet Kudret Solok,  1992’de 85 yaşındayken İstanbul’da vefat etmiştir. Henüz çocukluk yıllarında, 1. Dünya Savaşı topraklarımızda hakimken, babasını kaybeder. Ve annesi tarafından tek başına büyümek zorunda kalır. Yine annesinin desteğiyle okuduğu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümünden 1933 yılında mezun olur.

1934 ve 1939 yılları arasında Kayseri Lisesi’nde ve Ankara Devlet Konservatuar’ında edebiyat ve diksiyon eğitmenliği yapmıştır. Ankara’da hayatına devam ederken aynı şekilde 4 yıl Ankara Erkek Lisesi’nde   2 yılda, Atatürk Lisesi’nde edebiyat eğitmenliği  görevini yerine getirmiştir.

1945 – 1950 yılları arasında 5 yıl İnönü Ansiklopedisi’nde edebiyat sekreteri olarak çalıştı. Demokrat Parti oy çoğunluğuyla Hükümetin başına geçince, eş zamanlı olarak Cevdet Kudret Solok Bitlis iline Türkçe öğretmeni olarak tayini çıkmıştır. 1950 yılında,  henüz nedeni bilinmeyen bir sebepten dolayı, sanatçı istifasını verip aynı dönem içinde Ankara ve İstanbul’da 3 yıl süren Avukatlık mesleğini sürdürmüştür.

Derin öngörüsü ve bilgisiyle, 1967 yılından başlayarak toplamda 3 yıl Türk Dil Kurumu’nda redaktör, danışman olarak da Bilgi Yayınevi’nde hizmet vermiştir. Sanatçı eğitmen olarak mesleğe dönüşü Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak göreve başlamasıyla gerçekleşir. 1970 ve 1973 yılları arasında 3 yıl sürecek olan sürecek olan öğretim görevlisi mesleğini başarıyla tamamlayacaktır.

1927 yılı Cevdet Kudret Solok Şiirleri miladıdır diyebiliriz. Zira Servet-i Fünun dergisinde mesleğe şair olarak bu dönemde başlamıştır. Kendisi aynı zamanda Yedi Meşalecilerden biridir. 1928 yılında, yedi gencin toplanarak Meşaleciler dergisini kurmaları ve  yazdıkları tüm yazıları derleyip bir bütün halinde kitap haline getirmeleri adına da Yedi Meşaleciler ismini koymaları tesadüf olmayacaktı elbette.

Sekiz baskıdan sonra, ne yazık ki derginin başarısı sona erecekti. Çünkü ülke genelinde başlatılan ‘’Yeni Türk Alfabesi’’ seferberliği ve bu durumun getirdiği bazı zorluklar derginin kısa sürede kapanmasına sebep oldu.  Meşale dergisi sürecinde kaleme aldığı şiirleri 1929 yılından başlayarak  Cevdet Kudret Solok Birinci Perde adlı kitabında topladı. 1937 yılına kadar devam mahiyetinde, şiirlerini İkinci Perde ve Üçüncü Perde olmak üzere topladıysa da kitaplaştırmak kısmet olmadı.

Üretkenliği durmadan devam eden sanatçı, Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Kurtlar adlı tiyatro oyunları yazmış. Bu oyunlar Darülbedayi tiyatrosunda sahnelenmiştir.

1938 yılında Varlık dergisinde yazmış olduğu Danyal ve Sara oyunu ve 1936 yılında Ağaç dergisinde yazmış olduğu Yaşayan Ölüler oyunu yayımlandı. Komedi şeklinde yazılan Cumartesi Çocuğu oyunu ise maalesef yayınlanamadı.

1943 yılında, ‘’Sınıf Arkadaşlar’’ı 1958 ‘de ‘’Havada Bulut Yok’’ ve 1976 yılında’’ Karıncayı Tanırsınız’’ adında üç roman yazmış olup bunları daha sonra  ‘’Süleyman’ın Dünyası’’ adıyla yayınlayarak tek kitapta bir araya getirmiştir.

1974 yılında ‘’Sokak’’ adlı kitabını çıkardığında yıllar öncesinden derlediği öykülerden oluşmaktaydı. Yazar Türk Edebiyat Tarihinin duayenlerinin yayınları ile ilgili, tanıtım  ve lise edebiyat kitaplarını 1950 yılında çıkarmıştır.

1980 ve 81 yılları arasında Seçme Parçalar incelemesi, Edebiyat Bilgileri adı altında incelemesi, Türk Edebiyatı’nda Hikaye ve Roman adlı üç kapta toplanan incelemeleri bulunmaktadır.

Ayrıca 1968 ve 1975 yılları arasında Karagöz ve Orta Oyunu derlemesi de mevcuttur.  Ömrü vefa etmediğinden tamamlanamayan ‘’Örnekli Tür Edebiyat Tarihi’’ ni  yazar 1995 yılında eser haline getirmişdi.

1997 yılında yazarın vefatıyla birlikte ‘’Edebiyat Kapısı’’ adlı eseri yayınlanmıştır. 1974 yılında sanatçıya Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü  ‘’Orta Oyunu’’ eser için verilirken 1991 yılında ise Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü ‘’ Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman’’ eseri için almıştır.

Edebi Karakteri

  • Şiirle başladığı mesleki hayatına daha sonra yazarlık yaparak devam etmiştir.
  • Özlem, yalnızlık gibi konulara şiirlerinde genellikle değinmiştir.
  • Yazmış olduğu romanların içerikleri biyografi şeklinde olmuştur.
  • İnceleme ve araştırma eserleri de yayınlanmıştır.

Cevdet Kudret Solok Eserleri

 Cevdet Kudret Solok eserleri tamamı çok geniş bir yelpazede gözümüze çarpmaktadır. Şiirle başladığı işe, hikaye roman öykü araştırma inceleme derken oyun yazarlığına kadar uzanmıştır. Yaşamına sığdırabildikleri ve vefatıyla birlikte yayımlanan eserleri şöyledir,

  • Türk Hikâye ve RomanAntolojisi
  • Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman
  • Karagöz tarihçeleri ve açıklamaları
  • Ortaoyunu
  • Kalemin Ucu

Şiir:

  • Birinci Perde

Öykü:

  • Sokak

Roman:

  • Süleyman’ın Dünyası:
    Sınıf Arkadaşları
    II. Havada Bulut Yok
    III. Karıncayı Tanırsınız

Deneme:

  • Dilleri Var Bizim Dile Benzemez
  • Bir Bakıma
  • Benim Oğlum Bina Okur
  • Kalemin Ucu

İnceleme-Derleme:

Hicviyeler :

  • Şair Evlenmesi
  • İşkilli Memo
  • Kuvayi Milliye
  • Batı Edebiyatından Seçme Parçalar
  • Evhami
  • Abdülhamit Devrinde Sansür
  • Örnekleriyle Edebiyat Bilgileri

ŞİİRLERİ :

Mesleğe şiirle başlamasına rağmen ve daha sonra yazdıklarını tek bir eser şeklinde toplamasına karşın, sanatçının şiir anlamında çok fazla eseri bulunmamaktadır. Zira şiir dışında pek çok eser yazmıştır. Mevcutta var olan şiirleri aşağıdaki gibidir.

  • Ölüm Şarkısı
  • Dilek
  • On Ölüm Şarkısından
  • Çocukluk
  • Gece Yarısı

Sanatçının Türk dili edebiyatını  farklı düşünceleriyle kaleme alıp yazdığı eserleri Dilleri Var Bizim Dile Benzemez, Benim Oğlum Bina Okur, Kalemin Ucu ve Bir Bakıma adlı eserlerinde bir araya getirmiştir. Yaşamına ve pek çok eseri sığdırmış olan sanatçı en son ‘’Dil Derneği Onur Ödülü’’ve ‘’Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü’’ ile kariyerini taçlandırmıştır.

Cemo (Kemal Bilbaşar)

Cemo

Doğu Anadolu’daki yaşamı konu edinen Cemo, Kemal Bilbaşar tarafından 1966 yılında yazılmıştır ve yazarın üçüncü romanı olarak karşımıza çıkmaktadır. 1910’da Çanakkale’de doğan Kemal Bilbaşar, sosyal gerçekçi bakış açısıyla köy romanları kaleme almaktadır. Cemo, 1967 yılında Türk Dil Kurumu’nun ödülüne layık görülerek yazarını gururlandırmıştır. Zaman zaman destan olduğu düşünülen romanda, bir topluluk hikayesi ortaya konmaktadır. Dağlarda büyüyen asi bir kız olan Cemo’nun cumhuriyetin daha ilk zamanlarında yaşadığı destansı hikayesi ve Türk, Zaza, Kürt toplumlarında o zamanda yer etmiş ağa ve komutanlık gibi kavramlar yüzünden başından geçen sıkıntılar anlatılır. Aynı zamanda roman, Kürt toplumunun Mustafa Kemal’e olan bağlılığının üstünde durması açısından da dikkat çekmiştir.

Romanın Konusu

Cemo romanının konusu, Cano ve ana kahraman olan kızı Cemo’nun hayat hikayesi ve Sorikoğlu ile Cemo uğruna mücadeleye giren Memo’nun yaşadıklarıdır.

Romanın Özeti

Cemo romanının özeti şu şekildedir:

Çalıştığı yerde en gözde çalışanlardan olan değirmenci Cano’ya çok güvenen beyi tüm kişisel işlerini ona yaptırmaktadır. Bey, Kevi adında bir kıza sevdalanmıştır fakat kızın babası onu daha zengin bir beye para karşılığı verir. Kevi’nin az bir zaman sonra gelin olacağını hazmedemeyen bey, Cano’dan kızı kaçırıp getirmesini ister. O gün geldiğinde Kevi’yi kaçıran Cano kıza aşık olur. Kevi’nin de bu aşka karşılık vermesi birdenbire her şeyin değişmesine sebep olur. Cano’nun beyinden ve Kevi’nin babasından kaçarak üç sene hayatta kalmaya çalışırlar. Cemo adında bir kız dünyaya getiriler. Nihayet üç sene sonunda beyler yakalarını bırakır ama yeni bir dertleri vardır. Deniz gibi gözleri, sapsarı saçları olan paşa(Atatürk) ağalık devrini kapatmış, beyler de çıkarları için bir çıkış yolu aramaya başlamıştır.

Şeyh Mahmut isimli bir beyin yanında kalmaya başlayan Cano, eşini onlara emanet eder. Bu arada Kevi yeniden gebedir. Cano’nun askerlik görevini yerine getirmesi gerekmektedir. Başarılı bir erlik yaşayan Cano geri döner ve biraz birikmişi de vardır artık. Sürekli hayaller kuran Cano geri döndüğünde tatsız bir durumla karşılaşır. Hamile karısı, doğum yapmak için oradan ayrılmış fakat geri dönmemiştir. Bir zaman sonra gelen, Kevi’nin öldüğü haberi Cano’yu mahvetmiştir.

Cemo’yu da yanına alarak bir değirmene gider ve değirmencilik yapmaya karar verir. Tüm ilgisini kıza vermekte ve onu düzgün bir şekilde büyütebilmek için çabalamaktadır. Sağlam duruşlu, güzeller güzeli bir kız olan Cemo’ya varlıklı herkes talip olmaktadır. Ancak Cano kızını, onu el üstünde tutacak birine vermek ister. Para onun için önemli değildir. Cemo’ya takmış olan Sorikoğlu, onu inatla ister. Cano bu duruma karşıdır. Avukat bir oğlu olan Şeyh Mahmut, ondan etkilenerek köyü elden çıkarmaya karar verir. Sorikoğlu hiç beklemez ve köyü almaya karar verir. Böyle bir şeyin olmasını asla istemeyen Cano, Sorikoğlu’nun yapacağı kötülükleri tahmin edebilmektedir.

Sorikoğlu düşünür taşınır ve Cemo’yu kaçırmaya karar verir. Çok güçlü bir kız olan Cemo, ona karşı koyabilir ve Sorikoğlu başarısız olur. Cano, kendini koruyabilmesi için kızına dövüşmeyi öğretmiştir. Düşünür ve karlı günler geldiğinde dövüşte galip gelen kişiye kızını vermeye karar verir. Köydeki tüm gençler o günün gelmesini gözler.

Ailesi Şeyh Sait tarafından katledilen Memo’yu dayısı büyütmüş ve çan yapma sanatını ona öğretmiştir. Memo yolda giderken bir kız görür. İsmi Senem olan bu kız, bir şahın kızıdır ve Memo ona aşık olur. Kızı babasından istemeye karar veren Memo, bey olmadığı için hem kapı dışarı edilir hem de tutuklattırılır. Askerlik için Diyarbakır’a gitmesi gereken Memo, Senem’i çok özleyeceği için üzgndür. Memo ilk zamanlarda bir komutanından sürekli dayak yer. Komutan onun Zaza olduğunu düşünmektedir. Peşine gelen komutan tam aksidir ve ona gayet yakın davranmıştır. Askerliği bittiğinde dönen ve Senem’in başka birine verildiğini duyan Memo, kahrolur. Memo başka bir kıza bakamayacağını düşünür fakat yengesi onu evlendirmek için çabalamaktadır.

Bir gün Memo iş vakti Cemo ile rastlaşır. Cemo’nun çok yabani olduğunu düşünür ama onu hayran olmuştur. Kızını istediğini Cano’ya söyler. Cemo da ilk defa kabul etmiştir ve Cano bu durumdan büyük mutluluk duymuştur. Karısını da alıp dayısının yanına giden Memo’ya yengesi çok öfkelenmiştir ve çıkıp gider. Kendisinin istediği kızı almayan Memo’ya çok kızmıştır. Cemo bu evde çok zorlanır, ev işinden anlamamakta ve komşu kadınlarla sürekli kavga etmektedir. Bu arada Sorikoğlu Cano’ya hayatı dar edebilmek için köyü satın almıştır. Memo, Cano’dan gelen yardım talebiyle birkaç insanı bir araya getirir. Komutanının yardımları sayesinde devletten tapulu arsalar almıştır. Bu grupla beraber oraya göç ederek ve arsaları kullanarak ağalara vergi vermeyeceklerini düşünür. İlk zamanlar her şey yolundadır fakat daha sonra Sorikoğlu onlara rahat vermez.

Memo çan satmaya başlamıştır çünkü karısı gebedir. Bir gün Sorikoğlu’nun tuzağına düşer. Öldüğü düşünülür ama o kurtulmuştur. Bu arada Senem ile tekrar rastlaşır. Onu kuma olarak getirmeye karar verir. Senem’in oymağının beyi olmuştur artık. Memo’nun aklı Cemo’da kalır ve geri dönmeye karar verir. Geri döndüğünde Sorikoğlu’nun, birçok yeri yakıp kül ettiğini ve bir sürü köylünün katledildiğini görür. Cemo’yu kaçırmak isteyen Sorikoğlu, onun gebe olduğunu öğrenmiş ve karnına vurmuştur. Memo hastaneye Cemo’yu görmeye gider ama çocuğunun öldüğünü öğrenir. Bu işten Sorikoğlu’nun sorumlu olduğunu anlar. Onu öldürür, evini yakar ve karısını kurtarır. Memo, Cemo ve babası Cano’yu da alarak Dersim’e gitmeye karar verir.

Romanın Kahramanları (Kişileri)

  • Cemo
  • Cano
  • Memo
  • Kevi
  • Sorikoğlu
  • Senem
  • Şeyh Mahmut

Romanın İncelemesi

Cemo romanının incelemesi yapıldığında, Doğu Anadolu’da hakim olan ağalık düzeni, farklı topluluklar ve siyasi olayların yöresel bir üslup ile işlendiği görülmektedir. Eserde halk dilinin baskın olması, akıcılık ve samimiliğin artmasında büyük rol oynamıştır. Toplumcu gerçekçi bakış açısıyla yazılmıştır.

Cemil Meriç Hayatı ve Eserleri

Cemil Meriç

Cemil Meriç, 12 Aralık 1916’da Hatay’da doğmuştur ve liseye kadar Hatay’da okumuştur. Sonrasında ise İstanbul’da Edebiyat Fakültesi Felsefe kazanarak okumaya gitmiştir fakat bölümünü bitiremez ve geri Hataya döner. İş hayatına öğretmenlikle başladı sonrasında ise nahiye müdürü oldu sonrasında Tercüme Kaleminde reis muavinliği yapmıştır. Kazandığı bölümü okumadı fakat sonrasında İstanbul’da yine Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Bir süre sonra gözlerinde sıkıntı çıktı ve İstanbul Üniversitesinden emekli olarak 13 Haziran 1987 yılında hayatı son buldu. Cemil Meriç hayatı kısaca, hep öğreterek öğretmen olarak geçirmiştir. Cemil Meriç’in edebi kişiliği ile beraber genel olarak öne çıkan eserleri ve edebi hayatı şu şekilde gelişmiştir,

  • Cemil Meriç’in ilk eseri 1933 yılında Yenigün gazetesinde yayımlanan “Geç Kalmış Bir Muhasebe” adlı eseridir.
  • İlk çeviri kitabı Balzac’ın “Altın Gözlü Kız” romanının çevirisini yaptı ve roman 1943’te yayımlandı.
  • İlk telif kitabı 1964 yılında yayımlanan “Hint Edebiyatı” kitabıdır.

Cemil Meriç edebi kişiliği ile söylediği ve sürekli hatırladığımız önemli sözleri vardır. Cemil Meriç sözleri genel olarak bakıldığı zaman huzursuzluğunu, isyanı veya sevgiliye sitem içerir.

Cemil Meriç düşünceleri genel olarak dil alanında, tarih alanında, edebiyat, felsefe ve sosyoloji ile beraber birçok alanda araştırmalar yapmıştır ve yazılarını kaleme almıştır bu yüzden Cemil Meriç bir düşünce adamıdır.

Cemil Meriç Bazı Ödülleri

Cemil Meriç başarılı bir edebi hayatı ile dikkat çekmiş ve birçok ödüle layık görülmüştür. Bu ödüllerden bazıları,

  • 1980 Yılında ‘’Kırık Ambar’’ adındaki eseri ile Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü almıştır.
  • 1981 Yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ‘’ Yılın Yazarı’’ ödülü almıştır.
  • 2015 Yılında ise Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat tarafından ödülünü almıştır.

Cemil Meriç Eserleri

Cemil Meriç İnceleme alanında eserleri fazladır fakat sadece inceleme değil, denemeleri, günlüğü ve diğer kitapları da mevcuttur. Bu eserlerden bazıları ödül almıştır bazıları ise yaptığı çeviriler ile birçok yardımı dokunmuştur.

Hint Edebiyatı

1964 yılında yayımlanan Cemil Meriç’in ilk basılı eseridir. Hint edebiyatını ve uygarlığını inceleyen Meriç’e anlatımı ve farklı bakış açısıyla beraber en önemli eseri olmuştur ve ödül almıştır.

Saint Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist Kitabı

1967 Yılında yayımlanan cemiyeti inceleyen ve incelemelerine rüyalarını da katan insanlar 19. Yüzyılın ilk yarısının ütopik sosyalizmini savunanlar Genç Cemil Meriç’in sosyalist penceresinden Marx’a ilham veren sosyolog Saint-Simon. Yalnızca sosyalizm çığırını açanlardan biri değil, aynı zamanda bilgi sosyolojisine aydınlık getiren adam hakkında yazılan eserdir.

Bir Dünyanın Eşiğinde

1976 Yılında yayımlanan bu eser şiiriyle, dini, felsefesi, masalıyla Hint edebiyatını ve uygarlığını inceleyen Cemil Meriç “Çağdaş Avrupa, en aydınlık taraflarıyla Hint’in bir devamıdır”. Düşünsel serüveninin tamamında olduğu gibi bu eserini bizlere sunmuştur.

Işık Doğudan Gelir

1984 Yılında yayımlanan bu eser ışık Doğudan Gelir, siyasî, felsefî, dogmatik herhangi bir inancın peşinde olmayan, başka fikirlere, başka düşünce, başka milletlere ve duyma tarzlarına sonsuz bir tecessüs besleyen bir Cemil Meriç klasiği olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kültürden İrfana

1985 Yılında yayımlanmış olan bu eserde meseleler ve efhumlar konusunda düşüncenin en derin köşelerini keşfeden yalınkat bir bilgi vermekten çok Cemil Meriç, incelikli ve kapsamlı bilginin peşine düşer. Kültürden İrfana adlı eserinde önyargıların kötülüğünü okuyucularına anlatmaktadır.

Mağaradakiler

1978 Yılında yayımlanan Cemil Meriç bu eserini şu satırlarla yorumluyor, “İnsanlık aynı sefil putlara tapan bir şaşkınlar kafilesi. İşin gerçeği olarak mağaranın içi de dışı da birdir ve aynı zamanda 150 yıldır bir gölgeler aleminde yaşamaktayız’’ Sözüyle Mağaradakiler eserini

Bu Ülke

1974 ve 1985 Yılları arasında yayımlanan ve kitabı özetleyen şu sözüyle karşımıza çıkmaktadır. “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, bütün kinlerim, yani bütün sevgilerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle gelmektedir ki hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim ve bu etimin eti, kemiğimin kemiği.’’ Cümlesi ile yazar kitabını bizlere özetler.

Umrandan Uygarlığa

1974 Yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in 21. Yüzyılda batılılaşma, çağdaşlaşma ve uygarlık tartışmalarını konu alan bu eser Uygarlık kavramını konu alıyor.

Jurnal I (1992)

1992 Yılında yayımlanmış olan bu eserde, Cemil Meriç’in kendini, yakınlarını, etrafındakileri, içinde bulunduğu dünyayı, düşünce tarihini ve tarihimizi, kendi açısından ve yalın bir şekilde değerlendirdiği eseri Jurnal, yazarın gündelik düşüncesini, kişisel maceralarını, anı ve itiraflarını, yoğun duygularını, yaratış gücünü, alışılmadık yaklaşımlarını, güçlü sentezlerini, engin kültürünü birlikte yansıttığı eseridir.

Jurnal II (1994)

1994 Yılında yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in Jurnal’inin 2. Cildi ve yine 1960’lardan ’80’lere Meriç’in ruh ve düşünce dünyasındaki dalgalanmaları yansıtan bir eser olmuştur.

Kırk Ambar (1980)

1980 Yılında yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in en önemli eseridir. Bu eserde dünya edebiyatından yola çıkarak klasiğe, hümanizmden edebiyat sosyolojisine, romanın romanından edebiyat tarihinin tarihine kadar uzanmaktadır.

Konferans ve Sosyoloji Notları

1993 Yılında yayımlanan bu eser Cemil Meriç’in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde 1965’ten 1969 yılına kadar anlattığı dersleri, sohbetlerinden alınan notları verdiği birkaç konferansın metnini içeriyor.

Cemal Süreya Hayatı ve Eserleri

Cemal Süreya

Şair olarak tanıdığımız Cemal Süreya, gerçek adı Cemalettin Seber’dir ismini beğenmeyip değiştirmiştir. 1931 Yılında Erzincan’da doğan şairimiz 1938 yılında babasının sürgünü ile beraber Bilecik’e taşınmak zorunda kalmıştır. İlkokula başlamadan önce okumayı ve yazmayı öğrenen Süreya, sonrasında bir hastalığa yakalanmış ve bir yıl geç okula yazılmıştır. Annesi Gülbeyaz hanımın ölümünden sonra halasının yanına yani İstanbul’da yaşamını devam ettirmiştir.

Ortaokulda Dostoyevski ile tanışan şairimiz Karamazov Kardeşler romanının kendisi üzerindeki etkiyi şu şekilde yazmıştır “Aslında ikinci bir doğum tarihim de var ben, 1943 yılında Dostoyevski’yi okudum, ondan sonra hiç huzur kalmadı bende. Beni edebiyata, şiire iten şeylerde tuhaf bir şekilde en çok bir romancının, Dostoyevski’nin etkisini bulmaktayım” Demiştir ve şiir hayatına aslında nasıl başladığını bizlere anlatmıştır. Cemal Süreya şiir dili genel olarak imgesel ifadeleri sıkça kullanmıştır ve bununla beraber lirizmide sıklıkla kullanmıştır, bunun yanında şiir dilinde mizah ve ironiyi sıkça yapmıştır. Okulunu bitirdikten sonra birçok işte yer aldı en sonunda ise müfettişlikten emekli oldu toplamda 4 evlilik yaptı ve 10 Ocak 1990 yılında hayatı son buldu.  Cemal Süreya’nın hayatı kısaca,

  • Pazar Postası gibi dergilerde ve yine Yeditepe dergisi, Oluşum, Türkiye Yazıları dergisi, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000’e Doğru gibi dergi ve gazetelerinde eserlerinin yayımlanmasıyla tanınmış ve eserleri sergilenmiştir.
  • İkinci Yeni şiir tarzında önde gelen şairlerinden birisi olarak popülerliği artmıştır.
  • Kendine özgü söyleyiş biçimi ve aynı zamanda zengin birikimi ile, çarpıcı, diri imgeleri ile beraber ikinci Yeni şiirinin en başarılı eserlerini sunmuştur.
  • Şiiri kurulu olan düzene karşı bir argüman olarak görmesi şiirlerinde bazı aralıklar ile bir isyan duygusunu hissettirmektedir.
  • Konuşma diline yakın bir dil kullanmış olup eserlerini bu dil ile yazması, onu okuyucuya yaklaştırmıştır. Dil konusundaki tutumunu “Türkçeden bir kıl kopar, içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır.” cümlesiyle aktarmıştır.
  • Papirüs dergisinde eserleri üç kez çeşitli aralıklarla yayımlamıştır.
  • “Üvercinka” şiiri ile 1958 yılında Yeditepe Şiir Armağanı ödülünü almıştır. “Göçebe” ile 1966 yılında TDK Şiir Ödülünü almaya hak kazanmıştır.
  • Cemal Süreya edebi kişiliği öncelikli olarak geleneğe karşıdır fakat gelenekten çok iyi bir şekilde yararlanmıştır. Cemal Süreya, halk şiiri ile beraber divan şiirinin imkanlarından yararlanarak tarihçi tutumdan uzak durmuştur.

Tüm bunların yanı sıra Cemal Süreya’nın aşk hayatı ve kişiliği oldukça merak edilen konulardan olmuştur. Tam bir aşk adamı olan Süreya’nın en büyük aşkı Tomris’ti çok büyük bir aşktı fakat âşık olduğu kadar öfkede çok fazlaydı. Bir gün bir tartışma sonucu tüm mektuplarını yırtarak aşkını kaybetti.

Aldığı Ödüller:

Cemal Süreya başarılı şiir hayatı ile beraber aldığı ödüller şunlardır,

  • Üvercinka eseri ve aynı zamanda Arif Damar’la birlikte 1958 ‘’Yeditepe Şiir Armağanı’’ ödülünü aldı.
  • Göçebe ile aldığı 1966 ‘’TDK Edebiyat’’ Ödülü almıştır.
  • Güz Bitiği şiiri ile aldığı 1988 ‘’Behçet Necatigil Şiir Ödülü’’

Cemal Süreya’nın Eserleri

Cemal Süreya sadece şiir alanında değil hem deneme hem de eleştiri yazıları yazmıştır. Bunların dışında günlük, mektup, söyleşi, derleme, şiir çevirileri de bolca yapmıştır. Cemal Süreya şiir alanında yazdığı bazı eserleri çok popüler olsa da yine diğer eserleri çokça anılmaktadır.

Üvercinka

Türkiye’de modern şiir konusunda yeni bir soluk getirecek olan genç bir şairin 1958 tarihli ilk kitabıdır ve İkinci Yeni’ni sanatının kırılma noktalarından birisidir.

Göçebe

1965 tarihli kitabı eski uygarlıklardan Orta Çağ’a ve modern çağlara uzanıyor, günlük hayatla şiirin zamansız âlemi arasında dolaşarak sanatını anlatıyor.

Beni Öp Sonra Doğur Beni

1973 Yılında yayınlanan bu şiir kitabı derin sevda sözleri ile beraber kimsenin dokunamayacağı suçsuz coğrafyalardan bir çay bahçesinden manzaralara Cemal Süreya’nın geniş dünyasını ustaca resmettiği bir panorama.

Sevda Sözleri

1984 Yılında yayımlanan kitabı Üvercinka sonrasında yayımlanan Göçebe, Beni Öp Sonra Doğur Beni kitabı ve yine 1984 yılında yayımlanan Uçurumda Açan kitabı ile birlikte yayımlanmıştır

Güz Bitigi

1988 Yılında Sıcak Nal’dan bir gün sonra yayımlanan Güz Bitigi eseri melankolik güz havasını kışa tamamlar. Düzyazıdan şiire oradan da beyite ve şarkıya birçok ifadeyi birleştiren Güz Bitigi aslında tek bir şiir kitabıdır ve bu kitap Cemal Süreya’nın son ve evrensel şiir kitabı haline gelmiştir.

Düzyazıları

  • Şapkam Dolu Çiçekle
  • Günübirlik
  • On üç Günün Mektupları
  • 99 Yüz
  • Gün / Üstü Kalsın
  • Folklor Şiire Düşman
  • Uzat Saçlarını Frigya
  • Aydınlık Yazıları / Paçal
  • Oluşum’da Cemal Süreya
  • Papirüs’ten Başyazılar
  • Günler
  • Güvercin Curnatası
  • Toplu Yazılar I: Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar

 Deneme ve Eleştirileri

  • Şapkam Dolu Çiçekle
  • Günübirlik
  • 99 Yüz
  • Uzat Saçlarını Frigya
  • Folklor Şiire Düşman
  • Aydınlık Yazıları/ Paçal
  • Oluşum’da Cemal Süreya
  • Papirüs’ten Başyazılar
  • Toplu Yazılar I ve II

Günceleri

999 Gün/ Üstü Kalsın (1981)

 Mektupları

Onüç Günün Mektupları (1990)

Çocuk Kitapları

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi (1993)

Söyleşi Güvercin Curnatası (1997)

Derlemeleri

Mülkiyeli Şairler (1966)

Yüz Aşk Şiiri (1967)

Cahit Sıtkı Tarancı Hayatı ve eserleri

Cahit Sıtkı Tarancı

Cahit Sıtkı Tarancı 4 Ekim 1910 yılında Diyarbakır ilinde dünyaya gelen Türk şairi, yazar ve bunların yanı sıra çevirmendir. Diyarbakır ilinde dünyaya gözlerin açan şair, o dönemin oldukça saygın Pirinçcizadeler soyadına sahip ailesinin bir üyesidir. Cahit Sıtkı Tarancı hayatı ve eserleri Cumhuriyet dönemi edebiyatı çerçevesinde gelişim göstermiştir. Diyarbakır’da ilköğretim eğitimini tamamlayan şairin, lise hayatı Kadıköy de bulunan  Saint-Joseph Fransız Lisesinde tamamlamıştır. Ortaöğretim tahsilini ise Galatasaray Lisesinde bitirerek çevirmenlik hayatının ilk aşamasına geçmiştir.

Çevirmenlik yapmaya 1944 yılında başlayan şairin bu anlamda çalıştığı ilk yer Ankara Anadolu Ajansı’dır. Daha sonra Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı tarafından görevlendirilerek çevirmenlik hayatına devam etmiştir. 1954 yılında talihsiz bir şekilde felç geçiren şairin tedavisi Viyana da gerçekleştirilmiştir. Burada bulunan hastanede tedavisinin yapılması sonucunda 12 Ekim 1956 yılında zatülcenpten nedeni ile vefat etmiştir.

Cahit Sıtkı Tarancı Ailesi ve Çocukluğu

Cami Kebir Mahallesi’nde, 4 Ekim 1910 yılında gözlerini açan Cahit Sıtkı Tarancı Kürt kökenine sahip bir aile de büyümüştür. İsmi doğduktan sonra büyükbabası Hüseyin Cahit tarafından verilmiştir. Ailesi oldukça saygın ve soylu olan şairin asıl meslekleri pirinç ziraati ve ticaretidir. Bu neden ile ‘’Pirinçcizadeler’’ soyismini almışlardır.  Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatı Diyarbakır çevresinde şekillenmiştir.

1934 yılında Soyadı Kanunu ile birlikte aile yapısının Arif Efendi ve Bekir Sıtkı Bey’in soyundan gelenler şeklinde ayrılması nedeni ile, Cahit Sıtkı Tarancı ve ailesi çifti anlamına gelen ‘’Tarancı’’ soyismini almışlardır. Çocukluğunda ailesinin yanında kalmayı tercih eden şairin fiziksel özelliklerine bakıldığında, kısa boylu, kibar, dar göğüslü olduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda ise belirgin yüz hatlarına ve koyu kahverengi bir saç rengine sahiptir.

Cahit Sıtkı Tarancı Eğitimi

Cahit Sıtkı Tarancı öğretim hayatının ilk aşamasını Diyarbakır ilinde bulunan Nümune-i Terakkî-i Hamidî Mekteb-i İptidâî’sinde başlamıştır. Burada ilköğretim hayatının ikinci yarısına Mekteb-i Sultani’nin iptidai bölümüne giderek tamamlamıştır. Bu bölümde ‘’üstün başarı’’ ünvanı alarak mezun olmuştur. Babası tarafından ilkokul hayatının bitmesinin akabinde vali olması istenmiştir. Bu aşamada geçirmiş olduğu olaylar çerçevesinde Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatı değişmeye başlamıştır. İlk olarak bu değişme İstanbul’a ilköğretim eğitimini tamamladıktan sonra gönderilmesi şeklinde oluşmuştur.

İstanbul da 1927-1928 yıllarında lise öğretimine devam eden şair, Kadıköy de bulunan Saint-Joseph Fransız Lisesinde eğitim hayatına devam etmiştir. Burada eğitim görülen Ziya Osman Saba ile tanışan şair, ortaöğretim dönemine Galatarasay Lisesinde tamamlamıştır. Cahit Sıtkı Tarancı şiirleri ve fikir dünyasının edebi anlamda genişlemesi lise dönemlerinde olmuştur. 1931 yılında lise öğretimini tamamlayan şair, Mülkiye Mektebi’ne yatılı olarak devam etmiştir. Cahit Sıtkı Tarancı hayatı ve eserleri bu dönemde şekillenmiş ve tanınmaya başlamıştır.

Cahit Sıtkı Tarancı Mesleği

Pirinçcizadeler soy ismine sahip olan ailesinin, pirinç ziraati yapmış oldukları dönemdeki zararlarının artmasına bağlı olarak maddi durumları bozulmuştur. Bunun üzerine eğitim dönemde Cahit Sıkı Tarancı ailesinden herhangi bir maddi destek alamayınca, Sümerbank bünyesinde yapılan bir sınava katılarak memuriyet mesleğine başlamıştır. Cahit Sıtkı Tarancı şiirleri bu dönemde oluşmuştur. Cumhuriyete bu dönem içerisinde hikayeler ile yazmaya başlamıştır. Karabük bünyesinde yer alan bir fabrikaya gönderilmesi üzerine memuriyet görevine bir yıl daha devam ettikten sonra istifa etmiştir. Daha sonra Eminönü’ne giderek babasının yanında ticaret işlerini yürütmek üzere çalışmaya başlamıştır.

1944 yılının son zamanlarına doğru ticaret defterlerini tutmayı bırakmış ve Ankara’ya gitmiştir. Burada edebi şahsiyetinin kazanmasına vesile olan Anadolu Ajansı bünyesinde mütercimlik yapmaya başlamıştır. Cahit Sıtkı Tarancı hayatı ve eserleri bu dönemde şekillenmeye başlamıştır. Mütercimlik vasfı ile çalışmaya Toprak Mahsulleri Ofisi’nde devam etmiştir. Daha sonra Çalışma Bakanlığı kadrosunda mütercim olarak kabul edilmiştir.

Cahit Sıtkı Tarancı Sanat Hayatı

Cahit Sıtkı Tarancı’nın hayatı, başta aile çevresi ve edebi akımların oluşturmuş olduğu faaliyetler çerçevesinde şekillenmiştir. Küçük yaşlardan itibaren edebiyata karşı duymuş olduğu ilgi nedeni ile sanat hayatı oluşmaya başlamıştır. Lise öğretimine başladığı Saint-Joseph Lisesi’nde farklı birçok sanatçı ile aynı dönem eğitim almıştır. Bu sanatçılar şu şekilde sıralanmaktadır:

Galatasaray Lisesinde lise eğitimine devam eden şairin şiire olan tutkusunun başlaması bu döneme rastlamıştır. 2. Sınıfa başlaması itibari ile Fransız şairleri okumaya başlamıştır. Lise son sınıfta iken bu şiir eğilimleri ile birlikte başarılarını, Servet-i Fünûn ve Muhit dergilerinde göstermiş olduğu üstün başarılar ile göstermiştir.

Cahit Sıtkı Tarancı Eserleri

Cahit Sıtkı Tarancı şiirleri ile birlikte yayımlamış olduğu birçok farklı eser edebiyat dünyasının tekrardan şekillenmesine neden olmuştur. Farklı birçok bestekarlar tarafından şiirleri bestelenmiş olup, makamların çeşitliliği nedeni ile hepsi birbirinden farklı kişiler tarafından zikredilmiştir. Memleket İsterim şiiri bu farklı makamlarca bestelenen çok özel bir şiirdir. Bu şiir ve diğer mektup, hikaye ve biyografi eserleri ise şu şekilde sıralanmaktadır:

Şiir

Ömrümde Sükût (1933)

Otuz Beş Yaş (1946)

Düşten Güzel (1952)

Sonrası (1957)

Bütün Şiirleri (1983)

Mektup

Ziya’ya Mektuplar (1957)

Evime ve Nihal’e Mektuplar (1989)

Hikâye

Gün Eksilmesin Penceremden (2006)

Biyografi

Peyami Safa: Hayatı ve Eserleri (1940)

Cahit Öztelli Hayatı ve eserleri

Cahit Öztelli

Cahit Öztelli hayatı hakkında genel bilgilere bakıldığı zaman, 1910 yılı Erzincan doğumlu olduğu, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduğu görülmektedir. Edebiyat öğretmenliği ile ilgili tecrübelerini ise Denizli, Samsun, Mersin ve Konya liselerinde kazandığı belirtilmiştir. Özellikle Cahit Öztelli hayatı ve eserleri hakkındaki yetkinliği Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu’na girdiği anda kazanmıştır.

Bu kapsamda Sözlük Kolu Başkanı olması da Cahit Öztelli’nin öğretim görevlisi olmasından sonra kazandığı tecrübeleri pekiştirmesi anlamında oldukça önemli bir aşama olarak tarih sayfalarına kaydedilmiştir.  40 yılı aşkın bir süre boyunca Türk Halk Edebiyatı dalında araştırmalar yaparak hizmet veren Cahit Öztelli 24 Şubat 1978’de Ankara’da hayatını kaybetmiştir. Cahit Öztelli eserleri şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Zileli Şairler
  • Kul Nesimi
  • Karacaoğlan
  • Pir Sultan Abdal
  • Yunus Emre
  • Evlerinin Önü
  • Bektaşi Gülleri
  • Üç Kahraman Şair: Köroğlu, Dadaloğlu, Kuloğlu
  • Uyan Padişahım
  • Belgelerle Yunus Emre

Edebiyatta Cahit Öztelli Eserlerinin Yeri

Türk Halk Edebiyatı’na ismini altın harflerle yazdıran Cahit Öztelli, özellikle eserlerini araştırmacı bir ruh kapsamında aksettirdiği için çok ayrı bir yere sahiptir. Cahit Öztelli eserleri Türk Halk Edebiyatı ve Tarihi çerçevesinde duayen olarak zikredilmesine neden olmuştur. Yaşamı boyunca edebiyat kapsamında üretken ve araştırmacı kimliği sayesinde, eserlerine eleştirici düşünceyi de yansıtabilmiştir.

Halk bilimi ve edebiyatı düzeninde yazdığı şiirlerinden en fazla üzerinde çalıştığı eseri Saz şiiridir. Saz şiirinde yansıtılan farklı görüş ve kavramlar üzerinde Edebiyat Tarihinin de yoğunluklu bir şekilde eserinde yer vermesi onu duayen olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Araştırmalar yaparak hayatını geçiren Cahit Öztelli mutasavvıf halk adamı olarak tanınmıştır. Pozitivist görüşün temsilcisi olarak kabul edilen Cahit Öztelli, felsefi anlamda da edebiyata katkı sağlamıştır.

Cahit Öztelli Edebiyat Hayatı Nasıl Şekillenmiştir?

1910 yılında Erzincan’da doğan Cahit Öztelli eğitim hayatına Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olarak tamamlamıştır. Edebiyat alanında ilk gelişmeleri bu bölümden mezun olduktan sonra yaşamıştır. Cahit Öztelli hayatı ve eserleri Türk Halk Edebiyatı çerçevesinde şekillenerek, birçok farklı felsefi düşünceler ile oluşmuştur. Denizli, Samsun, Mersin ve Konya illerinde yer alan birçok farklı lise de görev yaparak öğretmen yetiştirmiştir. Bu sayede hayatının birçok döneminde farklı düşüncelerin etkisi ile düşünce sistemleri arasında bağ kurma yeteneğini yakalamıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı Milli Folklor Enstitüsü Müdürlüğü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Halk Edebiyatı Öğretim Görevlisi, Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu gibi çeşitli resmi alanlar da farklı statüler ile araştırmacı ruhunu göstermiştir. Edebiyat alanındaki bu farklı araştırmacı ve eleştirel düşünce tarzı ile Cahit Öztelli edebiyat yazarları arasında farklı kimliğini oluşturmuştur.

Cahit Öztelli’nin Edebiyat Alanında Üretken Kişiliği Nasıl Oluşmuştur?

Hayat döngüsünde farklı birçok alan kapsamındaki yetkin eserleri sayesinde tanınan Cahit Öztelli araştırmacı kimliği ile de çalışmalarına yön vermiştir. Derlemem tarzında yazmış olduğu eserleri ile üretken bir yazar kimliği kazanmıştır. Bu sayede çalışmalarını daima üretkenlik adı altında oluşturmuştur. Cahit Öztelli hayatı ve eserleri kapsamında değerlendirilen her yapıt, Türk Halk Edebiyatı’nın derleyici ve eleştirel düşünce tarzının yansıtıldığı bilgiler anlamına gelmektedir.

Halk şairleri arasında mutasavvıf ilminin en değerli kişiliği olarak tanınan Cahit Öztelli araştırma ve derleme olarak 2 ayrı ana dal da eserlerini oluşturmuştur. Bu kapsamda edebiyat dünyasının Türk Halk Bilimi ve Kültürü oluşmuştur. Farklı birçok araştırmacı fikirleri ile Halk Edebiyatı şekillenmektedir. Ancak Cahit Öztelli hayatı bu farklı fikirleri çalışkanlık ve üretkenlik ile tekrardan oluşmuştur. Derleyici bir kimlik ile eserlerini yoğunlaştırarak Türk Halk Edebiyatına farklı bir kimlik kazandırmıştır.

Cahit Öztelli Eserlerinin Oluşum Süreci Nasıldır?

Cahit Öztelli eserleri edebiyat dünyasının farklı birçok kimliğinin tekrardan kazandırılmasına aracılık etmiştir. Özellikte Cahit Öztelli’nin her fırsat kapsamında yapmış olduğu gezi seyahatleri ile birçok açıdan fikirleri değerlendirme fırsatı yakalamasına imkan oluşturmuştur. Bu gezi planlarının uygulanması Cahit Öztelli’nin araştırmacı kişiliğinin oluşmasına neden olmuştur. Eserlerin yayımlanmasından sonra edebiyat dünyası tekrardan şekillenmiştir.

Cahit Öztelli Eserlerinin Kuram Açısından Nasıl Değerlendirilir?

Uzun yıllar boyunca edebiyat öğretmenliği yapan Cahit Öztelli Milli Folklor Enstitüsü’nu kurmuştur. Burada müdür statüsü kapsamında hizmet vermesi ile Türk Halk Edebiyatı’nın önde gelen kurucuları olarak değerlendirilmektedir. Köy ve kasabaları gezerek çeşitli incelemeler sonrasında Cahit Öztelli eserleri oluşmuştur. Bu nedenle oldukça araştırmacı ve derleyici bir kuram çerçevesinde her eserini meydana getiren yazarın, birçok farklı alanda makaleleri de bulunmaktadır.

Her eserini oluşturduktan sonra Türk Halk Edebiyatına olan katkılarını değerlendiren yazarın biyografisi bu anlamda oldukça zengindir.  Bilim dünyasını yeniden şekillendirmesi ve bunu edebiyat araçlığı ile yapması onu diğer yazarlardan ayıran en önemli özelliğidir. Toplamda 23 kitap ve 400’e yakın makaleye araştırmacı ve eleştirel düşünce tarzını benimseten yazar olarak imza atmıştır.

Cahit Öztelli Eserlerinin Dil ve Edebiyat Alanındaki Yeri Nedir?

Türk dili ve edebiyatında oldukça önemli bir yeri sahip olan Cahit Öztelli’nin farklı yayınları tekrardan eliminize ederek oluşturması onu diğer tüm yazarlardan ayıran özellikleri arasında gösterilmektedir. Bu nedenle dil ve edebiyat kuramları Cahit Öztelli eserleri kapsamında tekrardan şekillenmiştir. Tekke Edebiyatı ve Tekke şairleri IV. Atasözü ve Deyimler V. Masallar VI. Efsaneler Vn. Nasreddin Hoca ve Fıkraları VTH. Çocuk ve Halk Oyunları IX. Halk Hekimliği X. Halk Şiiri XI. Halk Hikâyeleri ve Dede Korkut XII. Gelenek ve Halk İnançları Çalışmamız, sonuç ve bibliyografya bölümlerinin yayımlanması ile de yazarlık alanına veda eden Cahit Öztelli bu çerçeve de oldukça farklı görüşü okuyucularına iletmiştir.

Cahit Külebi Hayatı ve Eserleri

Cahit Külebi

Tam olarak adı Mahmut Cahit Külebi olarak bilinen bir Türk şairidir. 9 Ocak 1917 Tokat şehrinin Zile ilçesinde hayata gözlerini açmıştır. Cahit Külebi’nin ailesi soyadı kanunundan sonra Erencan soyadını almıştır daha sonrasında ise Külebi soyadını tescil ettirmiştir. Cahit Külebi’nin eğitim hayatı ise farklı illerde okumuş olduğunu bize gösteriyor. İlkokul ve ortaokulu Tokat’ta okumuştur. Sivas Lisesi’nden mezun oldu. Daha sonrasında ise eğitim hayatına devam etti ve İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü tamamladı.

Öğretmen okulunda bulunduğu dönemde ise yabancı dil eğitimleri almıştır ve yurtdışına gitme imkânını bulmuştur. Eğitim hayatının ardından Antalya’da stajyer edebiyat öğretmenliği yaptı. Ankara Devlet Konservatuvarı ve Ankara Gazi Lisesi’nde ise edebiyat öğretmeni sıfatıyla görevde bulunmuştur. Hayatının sonraki dönemimde ise gerek eğitim hayatında gerek öğretmenlik hayatındaki başarılarından dolayı Milli Eğitim Müfettişi olmuştur.

Mahmut Cahit Külebi şiir yazmaya ilk olarak öğretmen okulunda başlamıştır ama okul müdürünün şiir yazdığı için ona kızacağını düşünmüştür.  Bu sebeple ilk kez Külebi adını kendisine tam olarak burada takmıştır. Ayrıca şair okul zamanında Ahmet Hamdi Tanpınar gibi büyük bir ustadan ders alma imkânı bulmuştur. Külebi İsviçre’ye Kültür Ateşkesi olarak tayin edilmiştir. Burada da başarılı bir şekilde görevini yerine getirmiştir. Burada görevini bitirip ülkesine dönünce de Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişliği ve Kültür Müsteşar yardımcılığı gibi çoğu yazarın hayalindeki kademelere ulaşmıştır. 1973 senesinde kendi isteği ile emekli olmuştur. Emekli olduğu zamanda bile çalışmayı tercih ederek 1983 senesinde Türk Dil Kurumu’nda görev yapmıştır. Külebi, 1976 senesinden sonra Türk Dil Kurumu’nda Genel Yazman görevinde bulunmuştur.

İlk Şiiirleri

İlk şiirlerini ‘’Nazmi Cahit’’ takma ismiyle 1938 senesinde bir dergide yayımlamıştır. Ardından Varlık Dergisinde yayımladığı şiirlerinde de aynı takma ismini kullanmıştır. 1950-54 yılları arasında dergilerde yayımladığı şiirleriyle büyük ün kazanmıştır. 1946 yılında ilk şiir kitabı olan ‘’Adamın Biri’’ adlı eserini yayımladı. 1949 senesinde ikinci kitabını çıkarmıştır ve bu kitabında Orhan Veli şiirine yaklaştığı dikkat çekmiştir. ‘’Atatürk Kurtuluş Savaşında ‘’ adlı yapıtı, Nevit Kodallı’nın ‘’Atatürk Oratoryosunun’’ temel yapı taşını oluşturmuştur. 1940 yılı ve sonrasında şiir yenileşmesi hareketinde kendine has bir yere sahip olmuştur.

Milli Edebiyat ve Beş Heceliler gibi toplulukların Batı’ya tam uyum sağlayamadıklarını ve geleneksel halk şiirine de uymadıklarını belirtmiştir. İkinci Yeni topluluğunun ise çizgisini bozduğunu düşünür. Ankara’da hayata gözlerini yuman şairin naaşı 2012 senesinde ailesinin özel talebi gerekçesiyle Niksara taşınmıştır. Erzurumlu Emrah Türbesi’nin yanına defnedilmiştir. Mahmut Cahit Külebi’nin vefat gününün tam olarak 20 Haziran 1997 olduğu kayıtlara geçmiştir.

Mahmut Cahit Külebi’nin Eserleri

Cahit Külebi eserleri ile Türk Edebiyatının unutulmaz kalemlerinden birisi olmayı başarmıştır. Cahit Külebi 1990’lı yıllarda İtalya’da bulunan şiir yarışmasına tek onur misafiri olarak çağırılmıştır. Kendisinin en sevdiği şair Ahmet Muhip Dıranas olduğunu belirtmiştir. Divan Edebiyatında ise Bakinin yerinin kendisinde ayrı olduğunu ve onu ayrı sevdiğini söylemiştir. Fuzuli ve Nef’i ve Şeyh Galip gibi isimleri de severek okuduğunu belirtmiştir.

Cahit Külebi şiirleri ise Fransızca, İngilizce gibi çeşitli dillere çevrilmiş olup totalde 21 dile çevrilmiştir. Hayatı boyunca çok fazla şiire hayat vermiştir. Külebi’nin şiirleri hem dünyada hem ülkede çok fazla sevilmiştir. Şair şiirlerinde neşe, sevinç, hüzün ve gerçekliğe yer vermiştir. Külebi’de toplumcu sanat anlayışı vardır. Bireysel sanat anlayışını benimsememiştir. Cahit Külebi’nin edebi anlayışı ‘’Yeni Romantizm’’ olarak adlandırılmıştır. Yazılarında hayali ögeler ve düşlerden uzak, gerçekçi anlatım ön plana çıkmıştır. Şiirlerinde yalın ve içten anlatımı nasıl bir ustalıkla okuyucuya sunabileceğini göstermiştir. Usta şair Mahmut Cahit Külebi’nin eserlerini yakından inceleyelim.

Atatürk Kurtuluş Savaşında

Mahmut Cahit Külebi’nin bu şiiri Nevit Kodallı eşliğinde Atatürk Oratoryosu olarak bestelenmiştir. Şiirlerinde her zaman yaşamdan yola çıktığını vurgulayan şair bu eserinde de öyle yapmıştır. Yazdığı şiirler güncelliğini hala yitirmemiş ve ilk gün heyecanı ile okuyucuyu etkilemiştir. Bu şiiri de o şiirlerinden birisidir.

İçi Sevda Dolu Yolculuk

Şairin 1986 senesinde anılarla oluşturduğu kitap, Türk yazı dünyasının en önemli parçalarından birisidir. Yazarın iç dünyasını daha yakından gördüğümüz ve yazarı daha iyi tanımamızı sağlayan bu anı kitabi Külebi’nin en önemli eserlerindendir.

Şiir Her Zaman

1985 senesinde metin şeklinde yazılan, kendine has üslubu ve anlayışıyla ön plana çıkan düzyazıdır. Genelde şiir yazan ve şair olarak nitelendirdiğimiz Cahit Külebi burada okuyucusuna düzyazısındaki başarısını da göstermiş bulunuyor.

Şiirleri

  • Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952)
  • Yeşeren Otlar (1954) 1955 Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.
  • Süt (1965)
  • Şiirler (1969)
  • Türk Mavisi (1973)
  • Sıkıntı ve Umut (1977)
  • Yangın (1980)
  • Bütün Şiirleri (1982)
  • Güz Türküleri (1991)
  • Bütün Şiirleri (1997)
  • Güzel Yurdum (1996)
  • Zerdali Ağacı
  • Kamyonlar Kavun Taşır
  • Biz Biliriz Bizim İşlerimizi
  • Ekin’in Göz Yaşları

Şiirlerinde gerçekçi anlatımı desteklediğini açıkça belli eden şair, Türk Edebiyatında önemli bir isim olmuştur. Kendisi bireyci değil toplumcu bir anlayışı benimsemiş ve şiirlerinde duyguya yoğun yer vermesi gözlerden kaçmamıştır.

Düzyazı

  • Şiir Her Zaman (1985)

Anı

  • İçi Sevda Dolu Yolculuk (1986)

Ödülleri

  • Türk Dil Kurumu Sanat Ödülü (Yeşeren Otlar) (1955)
  • Yeditepe Şiir Ödülü (Yangın) (1981)

Bir Bilim Adamının Romanı (Oğuz Atay)

Bir Bilim Adamının Romanı

Bir Bilim Adamının Romanı, Oğuz Atay tarafından yazılmış olup ilk olarak 1975’te yayınlanmıştır. Biyografinin roman tarzına uyarlaması olan eser, bir bilim adamının yaşam öyküsünü anlatmaktadır. Oğuz Atay’ın hocası Mustafa İnan vasıtasıyla bahsedilen dönemin siyasal ve sosyal hayat düzeni yansıtılmıştır. Mustafa İnan’ın fotoğrafları da romana eklenerek, şahıslar okurun kafasında somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Bir Bilim Adamının Romanı’nda ana kahraman, kırsal bir bölgeden şehre göç etmiş, zekası ve başarılarıyla dünyaca bilinen bir dâhi olarak karşımıza çıkmaktadır. Romanda yazar, eğitim sistemine eleştirilerde bulunmaktadır. Oğuz Atay’ın bu eseri MEB Yüz Temel Eser listesine girmeyi başarmıştır.

Romanın Konusu

Bir Bilim Adamının Romanı’nın konusu, akademisyen olan Mustafa İnan’ın yaşamı üzerinden anlatılan Türkiye’nin 1910 ve 1967 yılları arasındaki siyasal ve toplumsal düzenidir. Kırsal kesimden şehre gelerek bilim adamı olmayı hedefleyen Mustafa İnan’ın tüm çabası, güzel ahlakı ve hırsı ele alınmıştır.

Romanın Ana Fikri

Hayatta her zaman bir hedefe sahip olunmalı ve bu hedefe ulaşmak için mücadele edilmelidir. Toplum her zaman bireyden önce gelmeli ve toplumun menfaati için gereken hizmet verilmelidir. Yaşam boyunca değerlerimizden kopmamak ve güzel ahlaktan ayrılmamak gerekir. Doğru bilinen yoldan sapılmamalıdır.

Romanın Özeti

Bir Bilim Adamının Romanı’nın özeti de roman gibi iki bölümden oluşmaktadır. Mustafa İnan’ın doğduğu ilk günden eğitim hayatının sonuna kadar olan zaman dilimi ilk kısımda, akademisyenliğinden ölümüne kadar uzanan zaman dilimi ise ikinci kısımda işlenmektedir.

29 Ağustos 1911’de dünyaya gözlerini açan Mustafa İnan Adana’da doğmuştur. Seyyar bir posta memuru olan babasının ismi Hüseyin Avni’dir. Mustafa İnan, tıbbın o dönemlerde yeterince gelişmiş olmaması sebebiyle altı kardeşini kaybetmiştir. Bu sebeple Mustafa’nın doğumu ailesinin gözünde mucizevidir ve hayata tutunabilmesi için çok emek verilmiştir. 1. Dünya Savaşı zamanlarına denk gelen bebekliği, Adana’nın Fransa işgali altında olmasından dolayı başka yerlere göç etmekle geçmiştir. Küçük yaşta bu sorunlarla başa çıkmaya çalıştığı için ağırbaşlı ve olgun bir karaktere sahip olmuştur. Babası, işi nedeniyle başka şehirlere gitmek durumda kalmış, annesi ise işgal altındaki bu şehirde çocuklarıyla tek başına kalmıştır. Artık dayanamaz ve bu şehirden kaçmaya karar verir. Bu sebeple bir süre de Konya’da kalan Mustafa, Divan Edebiyatına Mevlana ile ilgi duymaya başlar ve şiir en sevdiği tür olur. Maddi sıkıntılar nedeniyle annesi Mustafa’yı kuyumcuda işe sokar. Mustafa o dönemlerde hem çalışır hem de okumaya devam eder.

Savaşın sona ermesiyle doğduğu yere geri döner. Bir akşam, kavurucu sıcaklarında etkisiyle damda yatmak isteyen Mustafa, bir talihsizlik yaşayarak damdan düşer. Oysaki bu düşüşün etkisini ölene dek göreceğini ve yaşamını kökünden değiştiren bir mucizeye sebebiyet vereceğini bilmemektedir.

Mustafa, okul yılları boyunca yatılı okulda kalmıştır. Hatırlama ve öğretme yetisi birçok insandan üstündür. Konuları yazma gereği duymadan aklında tutar ve hocalarından daha kolay bir biçimde akranlarına anlatabilmektedir. Bu durumun hocalarının da dikkatinde kaçmaz. Bu yetenekleri vesilesiyle hep öğretmen olmayı düşlemiştir. Makam ve mevki hiçbir zaman umurunda olmamış, öğretmeyi ve ileri nesillere örnek olmayı kendine hedef edinmiştir. Yurt dışından kendisine gelen talepler olsa da Türkiye’de kalıp buradaki insanlara yardımcı olabilmeyi tercih etmiştir. Yurt dışına yapılan beyin göçü onu her daim üzmüştür. Kendisi, doktorası yurt dışında kabul gören ilk Türk bilim insanı unvanını elinde tutmaktadır. Sahip olduğu derin bilgisi ve üstün zekasıyla kendini birçok çalışma için kabul ettirmiş ve çok küçük bir yaşta dekan ve rektör olabilmiştir. Her zaman Türk halkına hizmeti hedef edinmiş ve başardığı ilklerle Türk bilim tarihine adını kazımıştır. Lösemi hastalığı sebebiyle Almanya’da tedavi görmek zorunda kalan Mustafa İnan, kendi ülkesinde can verebilmek için çok çabalamıştır. Yası bütün ülkede tutulmuştur.

Romanın Kahramanları (Kişileri)

  • Mustafa İnan: İdealist, eğitimin ve bilimin izinden ayrılmayan biridir. Türkiye’ye ve Türk halkına olan saygısı, sevgisi ve inancı çok büyüktür. Daima hizmet etme arzusuyla doludur. Diğer tüm işleri görmezden gelerek kendini sadece öğretmenliğe adamıştır. Maddi sıkıntılar çekmesine rağmen kişiliğinden ödün vermemiştir.
  • Jale Hanım: Mustafa’nın öğrencisidir. Mustafa daha henüz öğrenciyken kendisine hocalık yapmıştır. Çok zengin bir aileden gelmesine rağmen öğretmeninden çok etkilenmiştir. Sabırlı ve kendini feda edebilen bir karaktere sahiptir. Mustafa ile evlenmeyi kabul etmiştir.

Romanın İncelemesi

Bir Bilim Adamının Romanı’nın incelemesi yapıldığında, geleneksel bir anlatıcının hakim olduğu görülmektedir. Eser aynı zamanda üçüncü tekil şahıs kullanılarak yazılmıştır. Romanın bazı bölümlerinde Mustafa İnan vasıtasıyla, Oğuz Atay’ın düşünce ve inanç yapısı aktarılmıştır. Olay örgüsü akıcı bir biçimde ilerlemektedir. Yazarın kendine has üslubu ve kurgusu dikkat çekmektedir.

Romanın Yazarı Hakkında Kısa Bilgi

12 Ekim 1934’te Kastamonu’da dünyaya gelen Oğuz Atay liseyi Ankara Maarif Koleji, üniversiteyi ise İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okudu. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde de görev yapmasının yanında birçok dergi ve gazetede söyleşi ve makaleleri yayınlandı. Akademisyenliği anlattığı Topografya adlı bir eseri de bulunmaktadır. TRT Roman Ödülü’nü Tutunamayanlar ile 1970’te kazandı. Beynindeki tümör sebebiyle 1977 yılında hayatını kaybetti. O zamanlar Türkiye’nin Ruhu isimli eserini yazmaktaydı. Vefatından sonra Günlük ve Eylembilim adlı eserleri de yayınlanmıştır.

Yazarın diğer eserleri;

  • Tutunamayanlar
  • Tehlikeli oyunlar
  • Korkuyu Beklerken
  • Oyunlarla Yaşayanlar
  • Günlük
  • Eylembilim
  • Türkiye’nin Ruhu