Otomatik Portakal Kitap Özeti

Otomatik Portakal

Anthony Burgess, 15 yaşındaki Alex’in ergenliğinde yaratabileceği sorunları ele aldı. Alex’in ergenliğiyle birlikte bozulmuş ahlak ve toplum yapılarını sert bir dille eleştirir. Roman kin ve nefret duygularını anlatan diplomatik bir eserdir. Otomatik Portakal’ın filminin çekilmesi kitabın şöhretini 2 katına çıkardı.

Romanın Konusu

Gelecekteki iktidarın baskıcı bir yönetimi olması ve bu iktidara direnen sokak çetelerinin hikâyesi anlatır. İngiltere sanayisi sonrasında oluşan şehirlerdeki, ahlaki değerlerin zayıflaması, iyi ve kötünün birbirine karıştığı toplumda sokak çeteleri halka şiddet uygular. Romandaki genç adamın, hem büyümesini hem de şiddetlerini konu edinir.

Romanın Karakterleri:

Alex: 15 yaşında ne yaptığını bilmeyen ve umursamaz toplumda kaybolmuş kişiliktir. Romanın başkahramanıdır. Bir çete lideridir. Yaptıkları kötülüklerin cezasını en ağır şekilde ödemek zorunda kalmıştır.

Dim: Alex’in çete üyelerinin en salak üyesidir. Üyelerden en kuvvetli olandır.

Peter: Çete üyelerinden birisidir. Üyelerin en zekisi olarak kabul gördü. Ayrıca en psikopat kişiliktir.

Romanın Özeti

Henüz 15 yaşında olan Alex ve çetesi; insanlara şiddet uygulamakta, gasp etmekte, dükkânları kundaklar.  Hatta o kadar sorumsuz ve büyük kayıplar yaşandığı toplumda kadınlara tecavüz ederler. Çetenin birbirine tanıması için Rusça sözcüklerden yararlanırlar. Oluşturdukları kelimelere jargon denir. Bu jargon Rus dilinde Nadsat ismi verilmektedir.

“Neden herkes tarafından kabul edilen iyilik kavramını kökünden incelemezler? Eğer yaptığımız iş kötülük olarak görülüyorsa bu onların tercihidir. Ben kötülüğü isteyenlerin olduğu taraftayım.” Sözünün sahibi Alex, çoktan yolunu seçmiştir. Bir gece barda yüksek dozda uyuşturucu alırken Dim ile Alex çok büyük bir tartışmaya girerler. Alex çetenin lideri olduğundan Dim’e birçok söz söyler. Dim çetenin liderine laf edemediğinden birçok şekilde rahatsızlığını belli eder. Alex ertesi gün çete işlerini yolunu koymaya çalışırken otoritesinin zarar gördüğünü fark etmiştir.

Bir gece “Otomatik Portakal” kitabını yazmakta olan adamın evine dalarlar. Kırıp dökerler, eşyalara ve paralara zarar verdikleri gibi yazarın karısına tecavüz ederler. Çete üyesi Peter’in aklında yaşlı kendi halinde yaşayan kadının evine girme fikri gelir. Bu fikri başta Alex onaylamaz. Fakat çete içerisinde oluşan Dim’le olan tartışmaların getirdiği otorite sıkıntısı yüzünden kabul eder. Alex, eve girer ve yaşlı kadını alt etmeye çalışır. Kadın bu durumun başına geleceğini hissettiğinden Alex’le büyük derecede mücadele eder. Kadının sahip olduğu kediler Alex’in bacaklarını tırmalar. Canı yanan Alex kadının kafasına bir vazo geçirir ve kadın eve girdikleri esnada polisi aramıştır. Kadının besledikleri kedilere zarar verip kadını öldürmüş olan Alex, bütün çete üyeleri tarafından polisin önüne yem olarak atılır. Çete üyelerinin bu satışı nedeniyle Alex, hapishaneye girer. Hapishane girmesinin üzerinden tam 3 yıl geçer. Kaldığı nezarethaneye bir mahkûm daha gelir. Mahkûmla o akşam yatak kavgası yaşarlar. Alex, sabah uyandığında mahkûmun esrarengiz bir biçimde öldürüldüğüne tanık olur. Gardiyanların durumu fark etmesiyle Alex büyük oranda ilgi çekmiş. O akşam İç İşleri Bakanı, cezaevi müdürüne bir projeden bahseder ve denek ister. Ortaya atılan proje “Suçluları yeniden topluma kazandırma” bu projenin hayata geçirilmesi için çete üyelerini denek olarak kullanılması gerekir. Alex, ilk denek olarak seçilir. Alex, için proje çalışmaları başlar. Alex’e içerisinde şiddet ve tecavüz gibi fiziki şiddet temalı birçok film izletilir. Film izletildikten sonra Alex’e aynı yöntemlerle acı çektirilmeye başlanır. En sonunda vücudu fazlasını kaldıramayan Alex, artık kötülük içeren bir şeyler gördüğü anda kusarak acı çekmeye başlar. Beethoven besteleri dinlettirildiği zaman kendisine izletilen filmlerdeki Nazi soykırımı dehşetini yaşamaya başlar. Artık proje deneği Alex’in son aşamalarıdır.  Alex, müzik ve özellikle Beethoven bestelerini dileyemez, bir kuklaya dönüşmüştür. Bunu farkında olan yetkililer raporlarına iyileşti ibaresi ekleyip, Alex’i serbest bırakmıştır. Alex, uzun süre hapishanede kaldığından eve döndüğünde odasının başka bir insana kiraya verildiğini görür ve evsiz kalır. Artık arkadaşları polistir, etrafta şiddet uygulamaya başlayan ise polislerdir. Alex arkadaşlarının yanına gittiğinde şiddet görür ve diğer polislerden şiddet gördükten sonra kendini “Otomatik Portakal” yazarının evinin önünde bulur.  Yazar, iyimser ve sosyalist görüşlü birisi olduğu için Alex’i içeriye alır. Alex’in en başından beri neler yaşadığını ve neler olduğunu anlatmasını ister. Anlatılanları duyunca faaliyette olan projeyi insanlara yapılan bir suç olarak ispatlamak için harekete geçer. Yazar, Alex’i makinaya dönderdiklerini gördüğü için yardımcı olmaya çalışır. Fakat Alex yaşananları başkalarına anlattığı için farklı insanların kuklası olmaya devam etmiştir.

Kitabın Yazarı Anthony Burgess Kimdir?

25 Şubat 1917 tarihinde İngiltere’de dünyaya gözlerini açmaktadır. Yazar, annesini çok erken yaşında kaybetmiş ve hayatına teyzesinin yanında devam eder.

Anthony Burgess, Manchester Üniversitesi’nde öğrenim görmüştür. İngiltere’nin 2. Dünya Savaşı’nda asker ihtiyacını karşılamak üzere 1940-1946 yılında savaşa katılır. Savaştan sonra beyninde bir tümör olduğuna ilişkin sonuç çıkarılmıştır. Karısının ölümünden sonra bir rahatsızlık çekmemesi için kitap, roman yazmaya başlamıştır. Tümör döneminde 50’den fazla eser yazmıştır. Fakat aylar sonra tümör teşhisinin yanlış olduğunu öğrenmiştir. Fakat dünyaca ünlü yazarlar arasında yerini almıştır. 1962 yılında hayat verdiği Otomatik Portakal kitabı rekorlar kırmış ve ayrı bir ün kazanmasını sağlamıştır. Otomatik Portakal, dünya tarafından okunmuş ve benimsenmiş kitaplardan biri olmuştur. Çok satanlar listesindeki yerini hala koruyabilmektedir. 1971 tarihinde Otomatik Portakal filmi çekilmiştir. Anthony Burgess; gazete, roman, dil bilimi, hikâye ve eleştiri türünde yazdığı eserler sayesinde İngiliz edebiyatının en önemli yazarları arasında görülmektedir.1993 yılında kanserden hayatını kaybetmiştir.

Yazmış olduğumuz bu yazımızda Anthony Burgess ’in en değerli eserlerinden birisi olan Otomatik Portakal adlı romana değindik. Roman kesinlikle okunması gereken klasiklerden bir tanesi, İyi okumalar!

Oliver Twist Kitap Özeti

Oliver Twist

Kitabın Konusu

Yetimhanede doğmuş ve yetişmiş olan Oliver Twist hayatının anlatılmış olduğu bir kitaptır. Bu kitapta Oliver Twist’in hayatının zorluklarını ve yaşam mücadelesini göreceksiniz.

Kitabın Özeti

Oliver yetimhane köşelerinde doğmuş ve orada büyümüş bir çocuktur. Adını da yetimhane müdürü olan Bay Bumble koymuştur. Çocukluğu ise Bayan Mann’ın yanında geçmiştir. Kaldığı yetimhanede çocuklar açlık sıkıntısı çekmekteydi. O dönemde İngiltere şartlarında yetim bir çocuk olup hayata devam etmek oldukça zordu. Bir gün akşamdan daha fazla çorba içmek istediklerini söylemek için Oliver görevlendirilir. Fakat bunu söyledikten sonra Bayan Mann tarafından dövülmüştür ve bodruma kapatılmıştır. Yetimhane müdürü ise bu durumdan hiç hoşnut olmamıştır ve Oliver’ı sürekli sorun çıkaran bir çocuk olarak görmeye başlarlar. Sonrasında ise çırak olarak birisinin yanına gönderilmesine karar verirler.

Oliver ilk önce baca temizleyicisinin yanına verilmek istenir ama bu iş çok tehlikelidir. Son dakikada bu işe verilmekten kurtulmuştur ve cenaze ile ilgili gerekli şeyler satan bir adamın yanına verilir. Fakat burada da Oliver annesiyle ilgili yapılan kışkırtmalar yüzünden kavga eder ve kaçar. Ne yapar eder Lonra’ya gitmeyi başarır. Oliver burada bir çetenin içinde bulur kendisini fakat sonralarda gelişen olaylardan dolayı işlemediği bir suç tarafından polise yakalanır. Sonra birisi mahkemede ona tanıklık eder ve kurtulur. Tanıklık eden kişi Oliver’ı alır ve ona bakmaya başlar.

Oliver’a tuzak kurmaya çalışanlar da vardır bu sırada. Oliver hayatını Brownlow’a anlatır, adam durumuna çok üzülür ve yardım etmek ister. Fakat ona hala güvenmediği için onu test etmek ister. O sırada ona biraz para vererek birisine kitap getirmesini ister. Oliver yolda giderken Nancy ve Skysies tarafından kaçırılır. Adam ise geri dönmeyip kaçtığını düşünce hırsız olduğu kanısına varır. Oliver ise bu süre zarfında oldukça farklı olaylar yaşar ve farklı bir hayatı deneyimler.

Sonrasında bir doktor, Oliver’ın hayat hikayesini dinler ve ona yardım etmek ister. Oliver’ın babasının aslında asil bir aileden olduğunu öğrenir. Hatta ona büyük bir miras kaldığını da öğrenmiştir. Brownlow ise Oliver’ın hiçbir suçunun olmadığını öğrenir ve ona yardım eder. Fakat Oliver için hala endişelenirler. Monks ise Oliver’a kalan mirasın üzerine konmuş olan kişidir. Doktor ve Brownlow olayları çözer ve adama ulaşır. Mirasın bir kısmını alırlar. Daha sonra Oliver, Fagın’i ziyarete gider ama adam aklını kaybetmeye ve oldukça kötüleşmeye başlamıştır. Sakladığı mücevherleri Oliver’a verir. Durumu kötüleştiği için Oliver’ı dışarı çıkarırlar. Oliver ve Brown temiz bir hayata başlamak üzere oradan uzaklaşırlar.

Oliver hem zor bir hayat hem de çok çalkantılı bir hayat yaşamıştır aslında.

Kitabın Ana Fikri

Hayat aslında kapalı olan bir kutuya benzetilir. Zamanın insana ne zaman ne getireceği hiç belli olmaz. Önümüze çok zorlu engeller ya da sorunlar çıksa da hepsi halledilebilir. Hatta en kötü zamanlarda bile karşımıza beklenmedik durumlar çıkabilir. Belki şimdi değil ama sonradan her şey düzelecektir. Umudu elde tutmak gerekiyor bu yüzden.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Oliver Twist: Oldukça iyi kalpli bir gençtir ve yetimhanede doğup büyümüştür.

Fagin: Görünüş olarak korkunç bir adamdır. Vicdansızdır ve çetenin lideridir. Çocukları zorla hırsızlık yaptırmaya alıştırmış oldukça kötü bir adamdır.

Bay Brownlow: Yaşlı bir adamdır ve Oliver’a karşı sevgi duyar. Bu yüzden ona çok yardımcı olmuştur.
Nancy: Genç bir kadındır ve Fagin yüzünden hayat kadınlığı yapıyordur. Fagin’e ihanet ettiği için öldürülür.

Bill Skies: Orta yaşlarda bir adamdır ve hırsızdır. Nancy’i öldüren kişidir

Bay Bumble: Şişman ve din adamıdır.

Edward Leeford: Takma isim olarak Monks adını kullanır ve Oliver’ın üvey kardeşidir.

Kitabın Yazarı Hakkında

Charles Dickens

Dickens 1812 yılında dünyaya gelmiştir. Babası ise memur olarak çalışan bir adamdır. İlk zamanlarında oldukça rahat bir şekilde yaşarken babası borçlarından dolayı hapse girmiştir. Sonrasında ise büyük bir sefaletle yüzleşmek zorunda kaldı. 11 yaşına geldiğinde ise çalışmaya başlamıştı. Bir süre farklı yerlerde çalıştı hatta kendi karalamalarının olduğu notlar yayımladı.1837 senesinde ise ilk kitabını yayımladı. Aynı sene içinde evlendi.  Seyahat etmeye başladı ve bu sıralarda dönemde ünlü olan yazarlarla tanışma fırsatı da buldu. Farklı yerlerde konferanslar verdi. Fakat bu seyahatlerden de oldukça yorulmaya başladı ve evinde dinlenmek için ara verdi. 1870 yılında ise yaşadığı hayata veda etti.

Oğullar ve Rencide Ruhlar Kitap Özeti

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Oğullar ve Rencide Ruhlar eseri, Alper Canıgüz adlı yazarın 2004 senesinde İletişim Yayınları aracılığı ile basılmış olan bir kitabıdır. Konusu ile pek çok insan tarafından büyük bir beğeni yakalayan kitap ülkemizde rağbet görmüştür.

Kitabın Konusu

Yazar kendine has ifade şekli ile dikkatleri üstüne toplayan Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı eserde, henüz beş yaşında olan bir çocuğun, yani Alper Kamu’nun hayatından söz ediyor. Bu çocuk, daha sadece beş yaşında olsa da konuşmaları ve davranışlarıyla bir çocuğun ruhuna saklanmış bir yetişkin görünümü veren bir çocuktur. Zahmetleri çabaları sonucu ebeveynlerini anaokulunun kendisine asla yarar sağlamadığı konusunda inandırmıştır. İnsanlarla hiç anlaşamasa da evlerinin karşı tarafında yaşayan Alev abla ve sokaklarındaki diğer bir binada yaşayan bir ailenin evladı olan Hakan ile gayet güzel anlaşıyor. Zamanını ebeveynleri işteyken kitap okuyarak, televizyona bakarak ve sokaktaki yaşıtları ile oynayarak geçiriyor. Dilerseniz romanın detaylarını incelemeye devam edelim.

Romanın Karakterleri

Alper: Romanın başkahramanı olarak karşımıza çıkan Alper, son derece zeki akıllı bir çocuktur. Hicabi Bey’in cinayeti üzerine elinden gelen her şeyi yapar.

Alper’in Babası: Devlet memuru olan bu adam, başkahramanın babasıdır. Son derece sessiz ve sakin bir yapıya sahip olan bu adam, komünist olması ile dikkatleri çekiyor. Her daim oğlunun yanında olan bu adam iyi kalpli bir insandır.

Hicabi Bey: Esrarengiz bir biçimde öldürülen Hicabi Bey, emekli bir emniyet müdürüdür.

Gazanfer: Mahallenin sevilmeyen tiplerinden birisi olan Gazanfer, Alper’in başına bela olur.

Alev Abla: Başkahraman Alper’in sevdiği bir ablası olan Alev Abla, Alper’e daima masallar anlatır.

Deli Ertan: Mahallenin delisi olarak karşımıza çıkan  Ertan, çocuklar tarafından uğraşılan bir karakterdir. Cinayet evinde yakalanması ile beraber bir numaralı sanık konumuna gelmiştir. Kendi halinde sessiz sakin olan Deli Ertan’a bir tek Alper inanır. Alper onu mahallenin bela tiplerinden de sürekli korur.

Kitabın Özeti

Akşam saatlerinde hava almaya çıkan Alper, bu esnada balkonda olan Alev ablayı da dışarı çağırır ve Alev ablanın bu teklifi reddetmemesi üzerine apartmanın girişine otururlar. Sohbet etmeye başladıkları esnada apartmandan çıkan bir adamı görürler fakat çok hızlı bir biçimde geçtiği için adamın kim olduğunu ne yazık ki anlayamazlar. Tam bu esnada adamın kim olduğunu tanımaya çalışırlarken, 5.katta oturan Hicabi Bey’in dairesinin camlarından aşağıda doğru çeşitli eşyalar savrulur. Ne olduğunu anlamaya çalışan Alper apar topar apartmana girerek Hicabi Bey’in oturduğu kata çıkar ve açık olan dairesinin kapısından içeri giriverir. İçeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında şok olan Alper ne yapacağını bilemez. Camdan aşağı eşyaları fırkatan kişi Deli Ertan’dır ve işin daha da kötü yanı Hicabi Bey boğazı kesilmiş bir biçimde koltuğun kenarında kanlar içinde öylece yatıyordu

Olayın üstüne apartmana polisler gelir ve Alper’inde ifadesi alınması gerekir, babası ile beraber Alper de karakola gider. Cinayetin bir numaralı sanığı Deli Ertan’dır ve Alper bu cinayeti işleyen kişinin Alev abla ile otururken apartmandan çıkan tuhaf görünümlü adam olduğunu düşünür. Bu düşüncesini polise söyleyip söylememek arasında kalan Alper, ne olursa olsun Deli Ertan’ın bu cinayeti işleyebileceğini düşünmediğinden gördükleri adamı polislere detaylı bir biçimde anlatır. Savcı ve polisler ne kadar küçük çocuğun anlattıklarının hayal olabileceğini düşünseler de onun bu söylediklerini görmezden gelemezlerdi. Alper’in söyledikleri, cinayetin işlendiği apartmandaki neredeyse pek çok insanı zan altında bırakıyordu.

Alper’in bu anlattıkları üzerine, polisler mahallede arama çalışmaları başlatır ve şüpheli seçilen üç kişi gözaltına alınır. Bu üç kişiden birisi olan Gazanfer, Alper’den intikam almak için onun peşine düşer. Yaşanan bu olaylar üzerine, mahallede daima köpekleri ile gezen ve sevmediği çocuklara köpeklerini saldırtan Gazanfer, Alper’i bulduğu ilk yerde köpeklerine yem edeceğinin hayalini kuruyordu. Hicabi Bey’in katilin arayan Alper, inceleme yaptığı esnada pek çok şey öğrense de bu bildiklerini birleştiremiyordu. Gazanfer ile karşılaşan Alper, ardına bile bakmadan kaçmaya başlar. Cinayetin işlendiği apartmanın kömürlüğüne saklanan Alper, farkında olmadan apartmanların bodrumları arasında bulunan gizemli tüneli keşfeder ve Hicabi Bey’in cinayeti ile ilgili yeni gelişmeler öğrenir. Edindiği pek çok bilgi ile beraber Alper artık Hicabi Bey’in cinayetinin peşini asla bırakmamaya karar vermiştir. Yaptıkları onca çalışma ile beraber Hicabi Bey’in katilini bulaman polisler, Alper’in yardımları ile bir sonuca varabilecekler mi? Hikayenin devamını sizlere bırakıyorum…

Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi

Alper Canıgüz 13 Şubat 1969 tarihinde İstanbul şehrinde dünyaya gelmiştir. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü okuyarak, bu okuldan diploma almıştır. Lise yıllarından itibaren hikâyelerini dergilerde yayınlamaya başladı. Yayınevlerinde çevirmen olarak çalıştıktan sonra üniversitede öğretmen olarak ders verdi. Bir zamanlar reklam ve metin yazarlığı işleriyle de uğraştı. Alper Canıgüz, daha 5 yaşında iken büyümüş de küçülmüş bir deha olan  Alper Kamu karakteri ile yaşamlarımızda yer edinmiştir. Yazar okurları tarafından kafası güzel ve değişik bir adam şeklinde ifade edilir. Değişik ifade stili ve içten anlatımı ile edebiyatımızda kendine özgü bir alan oluşturmuştur. Mizah eserlerinin dışında, zekayı her yönüyle ele aldığı yapıtlarında coşkulu gülerken mutluluk göz yaşları akıttığımız kitaplara adını kazımış çok ender yazarlardandır. Hayal dünyasıyla bütünleşen yapıtları yetişkinlere çocuk masalları şeklinde aktarılır.  Değişik anlatımı ve konuları ifade etme biçimi ile edebiyat okurları tarafından tutulmaktadır. Bu sebepten ötürü eserleri genelde çok satanlar kitaplar listelerinde bulunuyor. Bu değerli yazar Alper Canıgüz’ün başlıca eserli şu şekilde sıralanabilir:

  • Oğullar ve Rencide Ruhlar
  • Tatlı Rüyalar
  • Gizi Ajans
  • Cehennem Çiçeği
  • Kan ve Gül
  • Afili Filintalar Seti

Oblomov Kitap Özeti

Oblomov

Kitap olarak piyasaya çıkmadan önce bir dergide yayınlanmıştır. Yazarın roman olarak basılmasını istemesi üzerine roman olarak çıkmıştır. Oblomov, bir kitaptan ziyade gönderme olarak biliniyor.

Kitabın Konusu

Kitabın ana kahramanı Oblomov, bir terimin doğmasını sağlamıştır. Oblomovluk ifadesi romandan sonra çıkmıştır. Bu terim tembelliği, miskinliği, hayata karşı ilgisizliği temsil ediyor. Yapmak istedikleri şeyleri hiç yapmazlar. Hayal kurmaya bayılırlar hayalleri gerçekleşirse harekete geçmezler. Okuyanlar Oblomov’da kendisinden bir parça bulacaktır.

Kitabın Karakterleri

Oblomov: Sorumluluk sahibi olmayan biridir. Temel becerilerini hiçbir şekilde geliştirmemiştir. Hayattan bir beklentisi yoktur.

Olga: Kararlarından vazgeçmeyen, disiplinli ve sorumluluk sahibi biridir. Oblomov’un eski nişanlısıdır.

Andrey Stoltz: bir iş adamıdır. Sorumlukları ile yüzleşmeyi bilen, disiplinli ve çalışkan biridir. Oblomov’a her zaman destek olur.

Kitabın Özeti

Rusya’da çok zengin bir ailenin çocuğu olan Oblomov, bu zamana kadar hiçbir iş için ter dökmemiş, zorlanmamış bir adamdır. O kadar beceriksiz bir adamdır ki bütün işlerini hizmetçileri yapardı. Zamanını hatta hayatının büyük bir bölümünü yatak odasında geçiren Oblomov, bir takım projeler yapmak istemişti. Fakat onlar içinde herhangi bir şekilde kendini yormamıştı. Çünkü bu yaşına kadar hiçbir işini kendi yapmamış, hep başkalarını yapmıştır. Kıyafetlerini dahi kendi giymemiş, giydirmesi için Zahar adındaki uşağı görevlendirilmişti. Kendi kıyafetini bile giyemediği için tembelliğe alıştı. Oblomov ’un en iyi yaptığı şey işlerinin yapılmasını istemesi veya bitmesini beklemekti.  Aslında bu durum Oblomov’un çok canını sıkıyordu. Bu durumun değişmesini umut etse de hiçbir şeyin değiştiği yoktu. Uyandığı her an kurmuş olduğu planları uygulamak için karar alır, o günü yeni bir sayfa gibi kabul eder. İçinde bulunduğu durumundan kurtulmak için tek yol olduğunu düşünür. Ancak bir türlü planlarını uygulayamaz. Kâhyası kendisini kandırıp dolandırdığını biliyor olmasına rağmen Oblomovka’nın yanına gitmez. Bu konu hakkında Oblomovka’ya mektup yazmaya bile üşenir. Kâhyası da Oblomov’un dolandırıldığının farkında olmadığını düşünerek kaldığı yerden dolandırmaya devam eder. Tembellik yaptığı için işleri hiçbir zaman yolunda gitmez ve bunun sebebinin de bahtsız olduğu için başına geldiğini düşünür. Tembel olduğu için elinde bulunan bütün topraklarını kaybeder ve durumu olduğundan daha kötüye gitmeye başlar. Sürekli bir sorunla karşı karşıya kalmaktan ızdırap ve acı çeker.

Oblomov’un beraber büyüdüğü Andrey Stoltz’ un babası Alman, annesi ise Rus’tur. Oblomov’a göre oldukça başarılı ve disiplinlidir. Okula da beraber gittiği Andrey Stoltz, Oblomov’un bütün kötülüklere ve olumsuz faktörlere karşı koruyup kollar, içinde bulunduğu durumdan onu kurtarırdı. Andrey Stoltz, yetisi güçlü, zorluklardan kaçmayan ve onların üstesinden gelmeyi bilen, çalışkan, başarılı ve sorumluluğu bilen ve ona göre davranan bir iş adamıdır. Kısacası Stoltz, babasının ve annesinin tüm özelliklerinin tek bir noktada toplanmış halidir. Ayrıca yalan söylemeyen ve dost olduğu kişiye karşı sadık olan Stoltz, herkesin kolay kolay bulamayacağı bir kişidir. Oblomov, Andrey ile arkadaş olduğu için çok şanslıdır.

Andrey, Oblomov’a Olga adında bir kız ile tanıştırır.  Bir kız ile tanışmak Oblomov için oldukça büyük bir olaydır. Oblomov, hayattaki tüm şansını Olga’yla tanışmakta harcar. Olga’ya ilk görüşte âşık olur. Olga’yla zaman geçirdikçe ona daha çok bağlanır. Çok zaman geçmeden Olga’yla nişanlanır. Olga, Oblomov’un disiplinli ve işlerini kendi yapabilen biri haline getirmek için çabalar. Kararından kolay kolay vazgeçmeyen ve oldukça inatçı olan Olga, var gücüyle Oblomov’u değiştirmek için uğraşır. Ancak Olga ne kadar uğraşırsa uğraşsın Oblomov’u tembellik bir insan olmaktan kurtaramaz. Oblomov, evliliğin beraberinde getirdiği bir takım sorumlukları yerine getirmekte zorlanır ve genelde başarısız olur. Bu nedenden ötürü Olga’yla yollarını ayırmak ister. Ayrılmak istediğini de yüz yüze değil, mektup göndererek dile getirir. Olga, Oblomov’u çok sevdiği için bu ayrılık kararını kabul etmek istemez. Tekrar beraber olmak için elinden geleni yapar. Ancak Oblomov’u kararından döndüremez. Olga, çabuk pes etmeyen biri olduğu için etrafındakiler tarafından takdir edilir. Oblomov bu zaman kadar sorumluluk sahibi olmadığı için Olga’nın beklentisini karşılayamaz. Stoltz, onların bu durumuna çok üzülür. Onları bir araya getirmeye çalışsa da başarısız olur. Olga artık çok fazla yorulur ve pes eder. Bunun üzerine Stoltz ile evlenir. Oblomov ise sıradan alt sınıftan olan Pşenitsına adındaki kadınla evlenir.

Kitabın Yazarı

Rus asıllı bir yazardır. 18 Haziran 1812 yılında Simbirsk’te dünyaya geldi. En ünlü eseri Oblomov olarak biliniyor. Uzun yıllar boyunca memur olarak görev yapmıştır. 15 Eylül 1891 tarihinde Sankt’ta vefat etti.

Nutuk Kitap Özeti

Nutuk

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Nutuk, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından kaleme alınır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve vatandaşları için kılavuz niteliğinde ki bu eser 1923 yılında yayımlanır. Gelecek nesillere, milli birlik, Türklük ve vatanseverlik öğretisi için bırakılmış bir  mirastır.

KİTABIN KONUSU

Ülkemizin baş kumandanının, kendi elleriyle Cumhuriyeti inşa edişini anlatır. Asil Türk milletinin önderlerinin kongre sırasındaki konuşmaları da bu muhteşem esere dahildir. İstiklal Savaşı veren Türk milletinin genel durumu, isyanlar, direniş hazırlıkları, zaferler, barış, huzur ve güven dönemi eser içerisinde ki bir diğer başlıklar arasındadır. Atatürk tarafından kaleme alınan bu eser gelecek nesillere öğütler içerir.

ANA FİKİR

Özgürlük, Türk’ün damarların da akan kandır ve bu millet hiçbir devletin mandası altında yaşayamaz. Zaman direniş zamanıdır, Türk milleti bağımsızlık için her türlü fedakarlığa hazırdır. Düşmana boyun eğmeyen bir nesil tarih yazar. Milli irade, birlik ve beraberlik sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atılmıştır.

ÖZET

Atatürk tarafından yazılan bu değerli  eser korkmuş, dört bir yanı işgal altında olan, güçsüz ve başsız kalan bir milletin yeniden doğuşunun öyküsü. Türk milleti ana vatanında azınlık olma riski içerisindedir. Vakit direniş vaktidir aksi halde düşman vatanı işgal için kapıdadır. Ülke durumu kötüye gitmektedir. Ülkenin dört bir yanındaki Paşalar vatanın kurtuluşu için her şeyi yapmaya hazırdır. Bazı bölgelerde işgallere karşı direniş cemiyetleri ve dernekler kurulur. Kurulan dernek ve cemiyetlerin arasında farklı amaçları olanlar da vardır. Bazıları ülkeyi birleştirme misyonuna sahipken, bazıları da ülke adına zararlı faaliyetler yürütüyor ve devletin yıkılışını fırsat biliyorlardı.

Eser genel olarak üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde halkın, ülkenin dört bir yanında gösterdiği  milli mücadele anlatılmaktadır. Diğer bölümler ise TBMM’nin açılışı, Cumhuriyet ve Cumhuriyet sonrası  dönemler ile ilgili ayrıntılardan oluşur. Bir devletin nasıl kurulduğu, kurulurken verilen mücadele kitapta özenle işlenir. Milli mücadele dönemi Atatürk’ünde önderliği ile güç bulmuştur. Ulu önder Mustafa Kemal’in Samsun’a yolculuğu milli mücadelenin somutlaşması demektir. Bu kısım, özgürlük için Türk milletinin neler yapabileceğinin göstergesidir. Yurttaki, direniş, inanç, birlik ve beraberlik diğer devletlere de  örnek olmuştur.

Kitabın ikinci bölümü, milli mücadelenin başarıyla sonuçlanmasının ardından, ülkeyi yönetecek bir meclisin kurulması ile ilgili meseleleri ele alır. Kısa süre içerisinde seçimlerin yapılacağı halka duyurulur. Meclis resmen 23 Nisan 1920’de açılır. Ankara’da kurulan bu meclis, savaştan henüz çıkmış olan yorgun milletin, yeni rejime geçiş aşamasındaki ilk bürokratik adımlarındandır. Yeni kurulan bu meclis, ülke yönetimiyle ilgili bir takım kararlar alır.29 Nisan 1920’de Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürürlüğe girer. Bu kanun meclis iradesinin açıkça göstergesidir. Ardından işgal altındaki İstanbul Hükümeti’nin önü kapatılmıştır.

Milli Mücadele’nin başarıyla sonuçlanmasının ardından, meclis de faaliyetlerini yürürlüğe sokar ve Cumhuriyet’in  ilanı için hazırlıklara başlar. Aslında, resmen açıklanmasa da 1921 Anayasa’sı ile Cumhuriyetin kurulacağının mesajını verilir. Artık, Paşa’lar Cumhuriyeti ilan etmek için doğru zamanı beklemektedirler. Cumhuriyet hazırlıkları devam ederken bu yeni rejim hakkında halk da bilgilendirilir. Millet devlet başkanını kendi iradesiyle seçecektir.

İşgaller, İstiklal Savaşı, Millet Meclisi’nin açılışı ve Cumhuriyetin ilanının ardından inkılaplar ve çok partili hayata geçiş evleri anlatılır.

YAZAR HAKKINDA BİLGİ

1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Daha sekiz yaşında iken babasını kaybetmiştir. Kolay bir çocukluk yaşamayan Mustafa Kemal, özellikle okul yıllarında çok kitap okumuştur. Fikir adamı olması ve  ileri görüşlülüğü kitapsever olmasından da kaynaklanmaktadır. Askeri okulları başarı ile tamamlar ve vatan için kutsal görev olan askerlik hayatına başlar. Askerlik hayatı boyunca çeşitli başarılar elde eder. Sahip olduğu rütbelerden bazıları; üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbay ve son olarak da mareşallik rütbesidir. Fakat 3 yıllık bir süre ile askerlik görevinden ayrılır. Atatürk’ün Nutuk dışında başka  kitapları da vardır. Bunlardan bazıları; “ Geometri, “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler”, “Zabit ve Kumandan İçin Hasbihal”…’dir. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık mücadelesinde halka el ayak olarak Türk milletine cesareti ve özgüveni ile örnek olmuştur. Bununla kalmayarak Türkiye Cumhuriyeti’ne kültür, medeniyet, eğitim ve öğretim gibi konularda da büyük katkılar sağlamıştır. Dünya çapında bilinen Mustafa Kemal, TBMM’nin kuruluş günü 23 Nisan’ı dünya çocuklarına armağan etmiştir. O günden bu güne 23 Nisan dünyanın her yerinde, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaktadır. Hayatı boyunca Türk milleti için  canını bile hiçe sayarak cepheden cepheye, başarıdan başarıya koşan Atatürk hayatının son dönemlerinde siroz hastalığına yakalanır.10 Kasım 1938 yılında, Perşembe sabahı  saat 09.05’de Dolmabahçe Sarayında son nefesini verir.

KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELER

Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının en az bir kere okuması gereken tarih  kitabı niteliğindeki bu eser  gelecek nesillere öğüt niteliğinde bir eserdir. Nutuk’u ve Atatürk’ü gerçekten anlayabilmek için birkaç kere okumak gerekir ve Osmanlıca kelimelerin sıkça geçtiği bir eserdir. Atatürk’ü, onun ideolojisini ve inkılaplarını anlamak için mükemmel bir kitaptır.

Nur baba Kitap Özeti

Nur baba

Nur baba küçük yaştayken tekkeye gider. Daha o kadar erken yaşlarda şeyhliği kadar çıkar. Bir kadın sevmektedir bu kadın Ziba Hanımdır. Fakat Celil Hanım ile de evlidir. Nur Baba o kadar doyumsuzdur ki Ziba hanımın ve yeğeninin bu aşk üçlemesine katılır. Ziba Hanımın yeğeni tekkede oldukça huzura eren bir hanımefendidir. Fakat daha sonra romandaki baş kahramanımız ile yazışmaya başlar. Nigar Hanım Nur Baba için evini köyünü bırakır. Çoluğunu çocuğunu kocasını bıraktığı gibi kendi konağını terk eder. Fakat Nigar Hanım istediği gibi bir ortam bulamayacaktır. Yaşadıklarından dolayı kısa zaman içinde üzüntüden saçı beyazlar ve gitgide kötüleşir. Nigar Hanım üzüntüden sigaraya alkole kendine verir ve çökmesine neden olur. Nigar Hanım’ın artık gözlerine uyku girmez. Nur baba, Nigar, Ziba Hanımları bırakıp Süheyla adlı biriyle evleneceğini duyurduktan sonra herkes deliye döner. Bu genç kadın o kadar güzeldir ki ya Nur baba hemen aşık olmuştur. Nigar Hanım bu durumdan sonra oldukça yıkılır ve bu durumların bir an önce bitmesini sağlamak için bütün yardımları geri reddeder ve kendi kendine bir hayat sürmeye başlar. Ayrıca Nigar Hanım kendini dergaha verir.

Roman Hakkında

Bu romanın özeti olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu hakiki ve samimi Beşiktaşiler dışındaki olan insanların farklı ahlaki türden insanların olduğunu göstermek amacıyla yazdığı bir romandır. Bu roman Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun en çok ses getiren romandır. Çünkü İkinci Meşrutiyetin sonlarına doğru düzgün sosyal bir romandır. Bu sosyal-siyasal roman samimi Bektaşiler haricinde farklı amaç güden Bektaşilerin de olduğuna dikkat de çeker. Halk yaşantısına değil Bektaşilerin Tekke’de olan aşk hayatına dikkat çeken Yakup Kadri Karaosmanoğlu Bektaşilerin tarikat ilişkilerini hakkında da bilgi verir. Beşiktaşlılık tarikatının içinde birebir anlatan yazar romanda kötü bireylerin davranışlarını konu almış bunun dışında hiç kimseye cephe almadığını dile getirmiştir.

Roman Kahramanları

Siyasal Roman olarak konusu Nur Baba ile aşk yaşayan Ziba Hanım’ın Ziba Hanım’ın yeğeni olan Nigar Hanım ve Nur Baba olarak üçlü bir aşk ilişkisi konu alınarak yazılmış bir romandır. Nur Baba nefsi arzularına asla yönetemeyen ve kontrol altında tutamayan bir insandır. Romanın baş kahramanı kısa sürede şey olmanın verdiği ego ile bir yozlaşan tarikat üyesini resmeder. Ziba Hanım Nur Baba ile Bir Gönül Bağı bulunan ihtiyar fakat oldukça zeki ve bakımlı bir kadındır. Yakup kadri karaosmanoğlu’nun ayrıca Nur Baba adlı romanında bu kadın vefat etmiştir. Nigâr Hanım yaşlı Ziba Hanım’ın yiyenidir. Nur Babanın nefsinin isteklerine karşı yeni düşen bir kadındır. Nigar hanımın sonu derbeder ve melankoli bir şekilde biter. Nigar Hanım tüm servetini ve mal varlığını Nur babanın yoluna feda etmiş ve gençliğini bitirmiştir. Nigar Hanım’ın gençliği parası bittikten sonra da Nur Baba farklı bir kadına yönelmiş güzeller güzeli genç bir kadınla evlenmek istemiştir.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Nur Baba romanı yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu 27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu. Ankara’da 1974 yılında vefat eden Yakup Kadri Karaosmanoğlu siyaset ve yazarlık yapar. Tüm makaleleri, hikayeleri, romanları ile toplumun belirli çeşitlendirilmesi toplumun düzenleri, ahlaki kuralları, ahlaki gelenekleri, Tanzimat’tan bu yana geçen değişiklikler eserler bakımından bir geçiş yazarıdır.

1889 yılında Kahire’de dünyaya gelen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Karaosmanoğlu ailesine mensup köklü bir ailedendir. Ailesi Mısır’da İbrahim Paşa’nın ölümü üzerine Türkiye yerleşmiştir. Mondros Antlaşması’ndan sonra gazetede metinler yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen yazılarda bulunmuştur. Bir yandan da yeni Mecmua dergisinde Erenlerin Bağından adını verdiği mevsimleri tespit edilir. Ankara’ya gittiği zaman 1920’de gazetecilik çalışmalarına devam ederken romanlarda yazmaya başlamıştır. Kiralık Konak, Nur Baba, romanları Akşam gazetelerinden yayınlanmıştır. Fakat Nur Baba gelen olumsuz tepkiler yüzünden kaldırılmıştır. Eserleri yani Kiralık Konak ve Nur Baba akşam gazetelerinden sonra 1922’de kitaplaştırılmıştır ve basılmıştır. Bir yandan siyasi ve diplomatik hayatına devam ederken bir yandan da hakimiyeti Milliye gazetesinde bilimsel yazılar yazmıştır. İstanbul Cumhuriyet gazetesinde fıkralar ve metinler kaleme almıştır. 9 Eylül zaferinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mardin Milletvekili olarak görev yapmıştır. Anadolu Ajansı şirketini 1925 sonunda Mardin Milletvekili olurken korumuştur. Yönetim kurulu üyelerinden olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu seksiyon şefliği görevini almıştır. Yönetim kurulundan 1928’de ayrılmıştır 1926’da İsviçre’ye tedavi için geçmiştir. Burada izlenimle gözetim analizlerini yaptıktan sonra Milliyet gazetesine metinler göndermiştir. 1927’de Hüküm Gecesi, 1928’de Sodom ve Gomore adlı hikayeleri yayınlandı. Manisa milletvekili iken siyasi yaşamı sona ermiştir. İsmet İnönü’den sonra meclisin en bilgili ve en yaşlı üyesi olarak geçici meclis başkanlığı görevini üstlenmiştir. 1962 yılında Atatürk ilkelerine ters düştüğü söyleyerek Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa etmiştir. Bu hayattan sonra 1966 yılında Anadolu Ajansı yönetim kurulu başkanlığına geçti. 13 Aralık 1974’te Ankara’da Gülhane Askeri Tıp akademisinde vefat etti. Cenazesi İstanbul Beşiktaş’taki Yahya Efendi mezarlığına annesinin mezarının yanına gömüldü.

Notre Dame’ın Kamburu Kitap Özeti

Notre Dame’ın Kamburu

Notre Dame’ın Kamburu, dönemin en popüler tarihi romanlarındandır. Romantik başyapıtların arasında yerini alır.

Kitabın Karakterleri

Hemşire Gudule: Esmeralda’yı doğuran kişidir.

Rahip Frollo: Nötre Dame Kilisesi’nin rahibidir.

Kuasimodo: Hemşire Gudule’nin kaçırılan bebeğinin yerine koyulan bebektir. Aşırı derecede çirkindir.

Esmeralda:  Kaçırılan Hemşire Gudule’nin güzel kızıdır. Romanda başına birçok olay gelir.

Kitabın Özeti

Hemşire olarak görev yapan Gudule, 16 sene evvel dünyalar tatlısı bir kız doğurur. Beşiğinde uyuması için bıraktığı kızını Çingeneler götürür. Hemşire Gudule, çocuğunun çalındığını anlamasın diye de yerine başka bir bebek bırakırlar. Ancak bıraktıkları bebek ile Gudule’nin bebeği birbirine hiç benzemez. Çingenelerin bıraktığı bebek aşırı çirkin ve kamburu olan bir bebektir. Adı da Kuasimodo’dur. Hemşire Gudule, bu bebeği sahiplenmek istemez. Aklına Nötre Dame Kilisesi’nin kapısına bırakmak gelir. Bebeği de alır ve kilisenin yolunu tutar. Kilisenin kapısına bırakır ve hızlı adımlarla hemen oradan uzaklaşır. Bebek ağlamaya başlar. Bebek sesinin nereden geldiği merak eden Rahip Frollo kapıya çıktığında Kuasimodo ile karşılaşır. Onun tekrar bırakmayarak bakımını üstlenir. Kuasimodo, evcil hayvan sahibine ne kadar sadıksa o da Rahip Frollo’ya o kadar sadık olur. Rahip Frollo tarafından büyütülen Kuasimodo sonunda 20 yaşına gelir. Rahip Frollo, Kuasidomo’yu kilisedeki çanı çalması için görevlendirir. Çanı çalmaktan kulakları sağır olur. İnsana benzemeyen Kuasimodo’nun kolları uzun, burnu yamuk ve sırtı da kamburdur. Gözlerinden  bir tanesi diğer gözüne göre daha içerdedir..

1482’te tüm ulus genelinde Aptallar Festivali düzenlenir. Bu yılda en çirkin kişiyi belirlemeleri lazımdı. Tahmin ettiğiniz üzere yılın en çirkin adamı Kuasimodo seçilir. Fransa halkı, yılın en çirkin kişisi olan Kuasimodo’yu omuzlarına alırlar ve Paris sokaklarında gezdirmeye başlarlar. Sokaklarda dolaştırılan Kuasimodo’da Esmeralda adında bir kız ile karşılaşır. Esmeralda, keçileri eğitir ve onlarla dans ederek geçimini sağlayan bir kızdır. İncecik ve çok kıvrak olan vücudu, yaptığı dans ile birleşince hayranlık duygusunu duyandırıyordu. Bakanın dönüp bir daha baktığı Esmeralda, güzelliği ile bir anda herkesi büyüledi. Her ne kadar çirkin olsa da hassas ve duygusal biri olan Kuasimodo, Esmeralda’ya âşık oldu. Esmeralda, kaçırılan Hemşire Gudule’nin güzel kızıdır. Ancak Esmeralda, geçmişini bilmez. Geçmişine dair tek bildiği yanından hiç ayırmadığı bebekten annesinin giydirdiği patiğidir.  Bu patik sayesinde annesine ulaşacağını düşünür. Bu güne kadar nefsine hâkim olan Rahip Frollo, Esmeralda’yı gördüğü an kendine hâkim olamaz ve Esmeralda’yı arzular. İstek dolu gözlerle Esmeralda’yı süzer.

Kuasimodo, Esmeralda’ya olan aşkını dizginleyemez ve onu kaçırmak için planlar yapar. Rahip Frollo, Esmeralda’yı kaçırması için yardımda bulunacağını söylese de aslında başka fikirleri vardır. Çünkü Esmeralda’yı oda çok istiyordur. Rahip Frollo kızı bir odaya kapatmak ve boş olduğu zamanlarla onunla olmak ister. Kuasimodo’nun kaçırma planını devreye sokarlar ve sokakların karanlık olduğu bir gün Esmeralda’yı kaçırmaya çalışırlar. Ancak kaçırmaya çalıştıkları zaman yüzbaşı gelir ve kızı canilerin elinden kurtarır. Kaçırmaya çalışanlar biranda karanlıkta kaybolur. Kaçanlardan birisinin Kuasimodo olduğunu anlarlar. Kuasimodo, hemen tutuklanır ve çarmıha gerilir. Birçok kırbaç darbesinden sonra kendisinden geçer. Kendisine geldikten sonra etraftakilerden su ister. Fakat kimse bu adama su vermez. Uzun süre su istedikten sonra suyu Esmeralda ona içirir. Kuasimodo, yaptıklarından dolayı gözyaşlarına boğulur. Frollo, yaşananlardan ders almamış hala Esmeralda ile birlikte olmayı düşünürdü. Esmeralda, gönlünü onu kurtaran cesur yüzbaşına kaptırmıştı. Rahip, bu durumun daha fazla sürmemesi için hain bir plan kurar. Yüzbaşı ve Esmeralda’nın gece vakti buluşmaları için imkan sağlar. Yüzbaşı erken gelir ve orada bekler. Rahip bir anda yüzbaşıyı bıçaklayarak öldürür ve oradan uzaklaşır. Esmeralda, oraya geldiğinde yüzbaşı ölmüştü fakat çevredekiler Esmeralda’nın yaptığını söyledi. Esmeralda, tutuklanır. Karara göre Esmeralda şafakta idam edilecektir. Gün doğar ve Esmeralda idam yerine getirilir. İdam cezası gerçekleşmeden Kuasimodo bir yol bulur ve klişenin odasına Esmeralda’yı saklar. Hristiyanlık dinine göre kiliseye saklanan birisi hangi suçu işlemiş olursa olsun tutuklanamaz. Rahip Frollo, Esmeralda’nın kaçırılması bir grup çingene ile anlaşmaya varır ve onları kiliseye yönlendirir. Kiliseye giren çingeneleri fark eden Kuasimodo, onlarla savaşmaya başlar. O sırada kargaşadan faydalanan Frollo, Esmeralda’yı kaptığı gibi kaçırır. Kaçırırken eğer Frollo ile birlikte olacağını söylerse onu kurtaracağını söyler. Esmeralda, onunla olacağına ölmeyi seçeceğini söyler. Bu sözleri Rahip’i çıldırttır çingenelerin kaçırdığı Gudule’nin zindanına bir çingeneymiş gibi Esmeralda’yı atar. Gudule, çingenelerden intikam almak için Esmeralda’nın üzerine atlar ve onu döver. Hemşire Gudule, yerde yatan kızın boynundaki patiği görerek onun annesi olduğunu anlar. Fakat kurtarmak için artık çok geçtir. Esmeralda, için idam sehpası kurulmuştur. Bu haberi alan Kuasimodo, hızlıca Rahip Frollo’yu bulur. Onu o sinirle kilisenin balkonundan aşağı atar. Frollo, düşmenin etkisinden dolayı oracıkta can verir. Kuasimodo, o günden sonra hiçbir yerde görülmez. Ölülerin atıldığı bir mahzen açılır. Mahzende kadına sıkıca sarılmış bir erkek görülür. Halk arasında bu erkeğin uzun zamandır kayıp olan Kuasimodo olduğu düşünülür. Belki de Esmeralda’yı son yolculuğunda bile yalnız bırakmamıştır.

Kitabın Yazarı

Victor Hugo, bir çiftçinin üçüncü oğlu olarak 1802 yılında dünyaya gelmiştir. İki abisi vardır. Cumhuriyetçilerden birisidir, Napolyon’u bir kahraman olarak nitelendirir. Annesiyle çok büyük ayrılıklara düşer çünkü annesi kralcı bir kadındı. Hugo’nun yaşadığı dönemde birçok siyasi sorunlar yaşanmıştır. Hugo’nun babasının asker olması onu çok etkiliyordu. Hugo, birçok esere imza atmış ve birçok insan tarafından dünyanın en iyi yazarları arasında görülüyor. 83 yaşındayken 1885 senesinde Fransa’da hayata gözlerini yumdu.

Nedime Kitap Özeti

Kitabın Konusu

Güzel ve genç bir kızın annesini kötü bir hastalık yüzünden kaybetmesi ve bu ölümcül hastalığın kendi peşine düşmesi sonucu hayata olan duruşudur.

Kitabın Özeti

Şevket Bey, güzel bir hayat sürerken ilk önce abisini sonra da babasını toprağa uğurlamıştır. Zengin bir ailenin ikinci çocuğudur. Babası öldüğünde ona birçok yerden otel, yat, dükkanlar ve iki adet çiftlik miras kalmıştır. Şevket babasının üstüne çok düşmekteydi ve sağlığını adım adım kontrol ediyordu ve her konu hakkında bilgisi vardı. Belli etmese de bu konu üstünde gizli bir yeteneği vardı. Babası vefat ettikten sonra her şeyin boşa olduğunu düşündü ve içi kapkara oldu. Bir baba ve bir abi kaybettikten sonra Şevket Bey bir gün nasıl geçebilirse öyle geçirmeye çalışıyordu. Bir gün dolaşırken çok güzel bir kız ve annesine rastladı. Kızı görür görmez içinde daha önce tarif edemediği bir his oluştu. Kızın gözlerinin içine hiç kaçmadan bakmıştı ve kız bunu fark etmişti. Yüzü kızaran kız annesine belli etmeden hızlı adımlarla evine gitti. Ertesi gün tekrar karşılaştıklarında Şevket bu sefer takip etmeye ve adresini öğrenmek için yola koyuldu. Şevket Bey ve kız o kadar yakın oturuyorlardı ki Şevket Bey daha önce fark edemediği için kendine kızdı. Uzunca düşündü bu esnada danışacağı bir babası artık yoktu ve kararını verip güzel kızın annesiyle konuştu. Kızla niyetinin iyi olduğunu ve evlenmek istediğini söyledi. Kızın annesi bu olaya çok sevinerek onay vermiştir. Günler geçmiştir ve Şevket Bey evlenmiştir. Babasını kaybettikten sonra başına gelen en güzel şey bu olaydır ve çok mutlu olduğunu hissediyordur. Her zaman olduğu gibi Şevket Beyin mutluluğu yine uzun sürmemiştir. Bunun sebebi eşi Naime’nin kötü bir hastalığa yakalanmış olması ve bu hastalık sürecince çocuk yapmamaları gerektiğini öğrenmiştir. Ama bu süreç için çok geç kalınmıştır çünkü Naime çoktan hamiledir ve farkında olmak için çok geç olmuştur. Naime anne olmuş ve çocuk dünyaya gelmiştir. Ama Naime’nin vücudu bu acılara yenik düşerek vefat etmiştir. Bir kızları olmuştur ve kızın adı Nemine’dir. Şevket Bey hayat boyunca kaybettiklerini düşünerek daha fazla katlanamamış ve çocuğunu bir doktora vererek uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Yolculuğu bittiğinde kızına kavuşmuştur ama gördüğü manzara hiç iç açıcı değildir. Kızı annesinin sağlık problemlerinin aynısını yaşamaktadır ve çok güçsüzdür. Daha fazla kayba dayanamayacağını düşünen Şevket Bey kendi canından çok artık kızını düşünmekte ve üstüne titremektedir. O da kendi babası gibi bir babaydı ve hayatında bazı şeylerden vazgeçmek zorundaydı. Bunun nedeni şu an canından bir tek Nemide kalmıştı. Yıllar birbirini kovalarken Nedime kocaman bir kız olmuştu Şevket Bey gerçekten çok iyi bir baba olmuştu. Nemide bir hata yaparak akrabası Nail’e gönlünü kaptırdı. Nail de onu seviyordu ama bu hisler bir kardeşlik hissiydi. Nail doktor olacağı için her hafta ziyarete gelir ve kontrolleri yapardı ta ki Fransa’ya eğitim için gidene dek. Nemide paramparça olmuştu ve üç yıl onu göremedi. Nail döndüğünde nişanlandılar ama Nail’in gönlü tamamen başkasındaydı. Nail bir diğer akrabası olan ve annesiz ve babasız büyüyen Nahit’e aşık olduğunu kendine itiraf etmişti. Nemide ile birlikte olmasının sebebi eğer onu bırakırsa sağlığının kötü etkilenmesinden korkmasıydı. Nemide bu aşkı anladı ve kendi yüzüğünü diğer akrabası olan Nahit’e verdi. Karşılıksız duyguların olduğu bir ilişkide bulunmak istemediğini söyledi ve maalesef çok geçmeden hayata gözlerini yumdu. Nail ve Nahit ise sonunda kavuştu.

Kitapta Yer Alan Karakterler

Şevket Bey: Kolay bir hayat sürerken bir anda hayatı çöken zengin bir birey.

Nemide: Hayatta ne istese yapılan şımarık bir kız çocuğudur.

Nail: Hayatta her şeyden önce eğitimine önem veren bir doktordur.

Nahit: Acılarla olgunlaşan genç ve güzel bir kız.

Kitabın Yazarı Hakkında

Halit Ziya Uşaklıgil

İstanbul’da doğan ve ilk eğitiminden sonra askeri okula gidip o okulu da 17 yaşında bırakan romancılardandır. Ayrıldıktan sonra pek çok gazete ve dergi kurumlarının başında yer aldı. Zamanında öğretmenlikte yaptı ve birçok yazara yol gösterdi. 1945 yılında hayata gözlerini yumdu.

Nana Kitap Özeti

Nana

Nana; Emile Zola’nın yazmış olduğu eserlerden ir tanesidir. Toplam 446 sayfadan oluşan kitap ilk baştan son ana kadar oldukça akıcı bir dile sahiptir. Herkesin rahat bir şekilde anlaması adına yalın bir dil ile yazılan eser; adeta yedisinden yetmişine kadar herkese hitap ediyor. Yazıldığı dönem içerisindeki etken durumlardan dolayı oldukça ses getiren bir yapıya sahip oluyor. 1880 li yılları konu alan kitapta adı geçen ve mevcut olan konumların da tamamı bu yıllara ait.

Nana Kitabı Konusu

Nana kitabı konu olarak 1880li yılları konu alıyor. O zamanlarda olan hayatı ve yaşanmışlıkların hepsini fahişe bir kadın üzerinde toplayarak gelişen durumları kaleme alıyor.

Nana Kitabı İncelemesi

Kitap içerisinde yer alan tüm durumlar fahişe bir kadın üzerinden dile getiriliyor. Kaleme alındığı dönem; içerisinde yer alan durumlardan dolayı çok ses getiren bir yapıya sahip oldu. Bunun ana nedeni ise gözlemlediği tüm gerçekleri kaleme alırken içerisinde yer alan mekanlardan alanlara kadar her şeyin 1880li yıllara ait olmasıdır. Büyük bir gözlemci olan yazar; ele almış olduğu konuyu, gözlemleri ve incelemeleri ile bir araya getirerek farklı karakterler yaratmış ve fahişe Nana üzerinden de tüm okurlarına sergilemiştir. Nana yer aldığı dönem içerisinde tüm gösterişli olarak yer alan ahlaki değerleri de nasıl üst sınıf insanların ellerinde onların istediklerine göre şekil aldığını gösteriyor.

Artık durumların ne kadar iğrenç bir hale geldiği yine de sadece zevk, arzu ve şehvet durumlarının para otoritesine göre ilerlediğini kaleme alan bir hikayedir. Oldukça akıcı bir üslup ile başlamış olan eser ilerleyen sayfalarda her ne kadar abartıya yer vermiş olsa bile insan eline aldığı an çabuk bir şekilde bitirmek istiyor. Genel anlamda çok süslü betimlemelerin yer alması ve baş yapıt denmeyecek yapıda olmasına rağmen; gerçekten kendini başladığı an okutacak ve etkileyecek bir serüven denilebilir.

Genel anlamda her ne kadar araç olarak paranın tercih edilmesi gerekse bile kitap içerisinde genel anlamda amaç olarak tercih edildiği gözleniyor. Bu durumun aslında ne kadar da içler acısı bir hal aldığı adeta her sayfada kendini belli ediyor.

Nana Kitabı Özeti

Yüzbaşı olarak görev alan Philippe yine bir gece bu zevki tam anlamı ile sürdürmek adına onuru ile hizmetlerine devam eden devletten para sızdırması sonucu olaylar başlar. Kont’un  yani dindarın içinde yer alan bulunduğu aşk çıkmazından ise ne kadar varı yoğu varsa kaymak gibi her şeyi ile erimesine göz yumuyor. Aslında bu durum dünya üzerinde paranın ne kadar derin duyguları da tattırabilecek olduğuna işaret ediyor.

Nana aşk ve tutkudur. Adeta bir saplantı haline gelecek kadar güzel ve şimdiyi en iyi anlatan isimdir. Geleceği pek yoktur ve genel anlamda hazır cevap bir karakterdir. Macerayı çok sever ve sürekli bu yüzden başı derde girer. Her ne kadar güç isteyen bir karakter olsa bile gücün sadece paradan geçtiğine de inanır. Herkese göre Nana bir ihtiyaçtır. Tutku, bağlılık kadar özel biridir.

Hem ailesine düşkün hem de tanrıya olan hayranlığı ile bilinirken çocuğu için de tüm fedakarlıkları yapacak bir annedir. Hanımefendi olma tutkusu Nana’nın bu hale kadar gelmesine neden oluyor. Daha doğrusu güç, şöhret gibi daha çok ihtiyaç elde etme tutkusu yani açgözlülük yapması onu bu durumlara kadar getiriyor. Cehenneme gitmekten her ne kadar çok korkuyor olsa bile arada gerçekten tanrı olup olmadığı konusunda tereddütlere de düşüyor. Çaresiz bir şekilde hayatına devam eden Nana için fahişelik bir kaçış bazen bir arayış bazen de bir çaredir. Olmayan inancı belki de bazen onun için mutluluktur. Daha doğrusuna bakılacak olursa her şey onun için sevinç ve hazdan meydana gelirken en önemlisi de bir insandı.

Nana Kitabı Karakterleri

Philippe : Kitapta Nana’yı saplantı haline getiren yüzbaşı. Tüm varlığını onun için yok ediyor.

Adieu Bijou: Nana’nın çocuğu, en yakını, köpeği.

Nana: Fahişe kadın. Hayattaki tüm zevkleri yaşamak adına çaresizlikler içinde şan, şöhret ve para için arayışlara girerken kendini bir anda Fahişe olarak bulan baş kahraman.

Emine Zola Kimdir?

Fransa sınırlarında dünyaya gelen natüralizm akımının öncüsü olarak yer alan güçlü yazarlardan bir tanesidir. Her eserinde iyi bir gözlemci olarak olayları aktaran ve içtenliği ile herkesi kendine etkileyen bir yapısı vardır. Her kitabı ile gündemde yerini alırken konu aldığı tüm olayları en ince ayrıntısına kadar yalın bir şekilde anlatan yapısı vardır.

Mürebbiye Kitap Özeti

Mürebbiye

Hüseyin Rahmi Gürpınar tarafından yazılmıştır. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı etkileyen ve Türk edebiyatı için önemli sayılabilecek bir romandır. Çünkü yazarın ilk büyük yapıtıdır. Mürebbiye Dehri Efendi adında 65 yaşlarında memur emeklisi olan eli bol ve varlıklı biri olduğu bilinir. Bilim ve tekniğe hem fazlasıyla yatkın fakat geleneği de göz ardı edilmeyecek kadar önemseyen biridir.

Dehri Efendi o kadar varlıkta biridir ve kültür sahibi biridir ki Fransızcası pek iyidir. Defne Efendi’nin bir kızı vardır. İsmi Melahat. Dehri Efendi Melahat kızını kocasını içgüveysi olarak eve getirir. Dehri Efendi geleneği ve göre oldukça uygun olarak davranır ve hep birlikte geniş aile olarak oturmaktadırlar. Dehri Efendi’nin iki karısından çocukları Matmazel Anjel isimli bir Mürebbiye tarafından ders görür. Bu millet diye Fransızlar Mürebbiye Paris’te sadece annesi ile yaşamını sürdüren bir kişidir. Kendisi olduğun gibi dünyaya babasız bir çocuk getirir. Paris’te Matmazel bir iş adamı ile tanışır ve iş adamı Matmazel’i İstanbul’a getirir. Erkekler nasıl konuşacağını bilen bir kadın olarak Matmazel Köşk’teki yaşamı sakin ve sıkıcı geldiği için kendine bir mutluluk aramaktadır. Köşk’teki 3 erkeği de Dehri Efendi’nin henüz genç olan 18 yaşlarındaki oğlu, Melahat in karısı Sadri Bey ve Dehri Efendi’nin kardeşi Kambur Amcayı Matmazel Anjel tuzağa çeker.

Romanın Konusu

Her biriyle tek tek konuşur. Kendine aşık eder ve randevu almayı başarır. Kahya Eda Kadın da sürekli safradaki ışığın sürekli olarak gülmesinden dolayı ufak da olsa sezer ve Kahya Eda artık daha fazla çevresine bakmaya başlar. Masanın altında ilk kişiyle tokuşunca Anjel gelmiş olan iki kişiye daha görmüş olur. Kahya Eda Durumu anlar. Dehri Efendi Matmazel Anjel’in odasını kontrol ettirir. Erkeklerin odasının hepsi boş olduğunu gören Kahya Eda kadın artık bir şeyleri söylemesi gerektiğini anlar. Oysa Dehri Efendi Kütahya Eda kadına Uyar ve Matmazel Anjel yanına gider. Fakat odada kimse yoktur. Çünkü erkeklerin hepsi Matmazel Anjel odasında değil yuvarlak masanın altındadır Matmazel anjel kişisel odasında hiçbir erkeğe göremeyince Kâhya Eda kadın iftira eden bir insan gibi göründüğü için Dehri Efendi tarafından evden kovulur. Şem Anju ile oldukları için Kıskandığından köşeye sıkıştırdığı 18 yaşındaki Sadriye ve kambur amcayı döver. Köşkün aşçıbaşı Tosun Matmazel Anjel’ in odasında neler olup bittiğini uzun zamandır bilmektedir. Kimlerle yatıp kalktığını tek tek bilen bir kişi olarak aşçıbaşı adeta konuşmak için gün sayar.

Şem amcasını ve eniştesini döndükten sonra aşçı başını iyice sarhoş edip tüm bilgileri alır. Şem Efendi kendi gurur ile oynattığını oracıkta anlar ve bir akşam Matmazel Anjel’i herhangi bir keskin alet ile katletmeye karar verir. Sabahından Matmazel Anjel’in odasında menteşeleri oynatır. Akşamın ilerleyen zamanlarında kapıya hafif bir kol darbesi ile kırması yeterli olur ve odaya bam diye girer. Matmazel Anjel yatağından korku ile sıçrar ve titrer odada Matmazel Anjel’den başka kimse yoktur. Şem aynalı dolapta bir kişi olabileceğini düşünür. Aynalı dolap açıldığında Dehri Efendi’yi görünür ve Şem herkesle dalga geçen Matmazel Anjeli hançerler ve Şem de intihar ederek vefat eder.

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Türk romancı ve gazeteci olan Hüseyin Rahmi 8 Mart 1944 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.  İstanbul şehrinin biraz daha Anadolu’ya kaçan bir tarafını romanlarında yazan Hüseyin Rahmi Gürpınar İstanbul halkının geleneksel yaşantılarını geçimsizlikleri ve dini inançlarını çağındaki Türk toplumunun geçirmekte olduğu Buhran ve modernleşme ile değiştirilmiş krizleri insanı görerek ve insanı anlayarak kaleme alır. Serveti fünun’culardandır. 1900 yılı ve sonrası İstanbul’un o dönemin getirdikleri ile beraber bir şekilde atfeder ve onları o şekilde kaleme alır. Hüseyin Rahmi Gürpınar eserlerinde Anadolu halkına inmez ve Anadolu toprağı ve mizaha yoktur. Hiciv etmesi gereken bir araç olarak mizah Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın seçtiği anlatım dili ile uyuşmamaktadır. Hüseyin Rahmi Gürpınar ustaca Türkçeyi konuşmaktadır ve tüm duyguları ile Türkçeyi fazlasıyla duygusal bir şeye dönüştürür. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın natüralist ve realist bir fikri olduğu için Servet-i Fünun’cuların aksine farklı bir sanat görüşü ile de kendini bağdaştırılır. Renkli bir kişiliğe olan Hüseyin Rahmi Gürpınar tüm Türk dillerinin seviyelerini kuvvetli bir gözlem gücü ile analiz eder ve bu şekilde Toplum için sanat yaparak mizahı melankoliye güçlü durumları tümünü iyi bir şekilde aksettirir. Edebiyat anlayışı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Boşboğaz ve Güllabi adlı gazete çıkarması ile beraber şekillenir. İkinci Meşrutiyet Döneminde de kitap ve sabah gazetelerinde önemli rollerde gazetecilik yapmaktadır ve metin yazmaktadır. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın asıl mesleği hikaye yazıcılığı ve gazeteciliktir. Gerçekçi bir yazar olan Hüseyin Rahmi Gürpınar Sokağı sanat dünyasına getiren bir sanatçıdır.