Gerçekçi bir dille yazılmış olan eserde köle ticaretine dikkatler çekilmiştir. Aynı zamanda Osmanlı döneminde, varlıklı insanların, kendilerinden daha zor şartlarda, yaşayan alt tabakadaki insanlar karşısındaki, tutum ve davranışları işlenmiştir. Bu esnada da nesiller arasında olan uçurumdan bahsedilmiştir. Eserin bölümleri aşağıdaki gibidir,
Eserin Özeti
Sami Paşa zade Sezai’nin eserine bakıldığında Sergüzeşt özeti Tophane’nin önünde vapur limana demirledikten sonra, gelişen olaylar silsilesidir. Henüz yolcular inmeye başlamışlardı ki, cariyeleri merak eden esir taciri, vapurun bölmelerini tek tek kontrol eder. Nihayet vapurdaki bölmelerden birinde, aradığını bulur. Para karşılığında insanı etkileyen, hoş ve güzel üç cariyeyi pazarlık karşılığında satın alır.
İçlerinden en ufağını zengin bir eve, yardımcı olarak yüklü para karşılığında sattı. Evin sahibesi, kendi yavrusuna karşı, oldukça muhlis ve yumuşak başlı iken, yardımcısına karşı bir o kadar haksız kaba ve nobran biriydi.
Dilber diye seslenilen ufak yardımcı, kül kedisi misali, günün ilk ışıklarıyla beraber, başlayıp durmaksızın, ilerleyen saatlere kadar hane halkı için çalışır, fakat buna karşın takdir edilmezdi. Dilber yaşadığı çileyi sonlandırmak üzere, el ayak çekilip de, sessizliğe bürünen evi gece yarısı terk eder.
Sergüzeşt özeti şöyle devam eder. Sokakta yorgun bedeni yaşadığı heyecana dayanamayıp, başının dönmesiyle yere yığılıp kalmıştı. Gözlerini açtığında kaldığı evin dışında, temiz çarşafları olan bir yatağın içindeydi. Aydınlık suratlı, sesi yumuşacık olan yaşlıca bir kadın ona dönerek kim olduğunu sorgulamaya çalışır.
İhtiyar, Dilberin yardımcılık yaptığı evin hanımıyla daha sonra görüşüp, kendisinde olan Dilber’i ondan para karşılığında almak ister. Sergüzeşt özeti devam ederken, kibirli sahibe, para karşılığında gelen teklifi kabul etmedi. Dilber’i işe geri dönmesini istedi.
İstemeyerek de olsa çaresiz Dilber kendisinden istenileni yaptı. Ve yardımcılık yaptığı eve geri geldi. Eve geldiğinde onu gizlice kaçmayı tercih ettiği için, ev sahibesi seherin karanlık vaktine kadar, dar ve karanlık bir bölmeye hapsetti. Cezası bitip de bölmeden kaldığı odaya geçince, gözlerindeki pınarlar kuruyuncaya dek ağlayarak, gözlerini kapattı.
Kaymakam olarak başka bir vilayete ataması yapılan, Mustafa Efendi’ye nakil işlemleri ve borçlarını kapatmak için bütçe lazımdı. O da kendisine bütçe oluşturmak için, sahibi olarak Dilber’i bir başkasına para karşılığında vermeye kanaat getirdi. Borçluların kendisini rahatsız ettiği günlerden birinde, dayanamayan Mustafa Efendi, Dilber’i altmış beş liraya esir tacirine verdi.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandırılan Dilber, yüz elli lira karşılığında satıldığı müşterisine teslim edildi. Dilber Oldukça varlıklı Mısır’dan gelmiş bir ailenin yanına yardımcı olarak gitti. Bundan sonra yaşayacağı evin dışarıda eğitim görmüş, uyumlu, sevecen iyi niyetli oğulları Ressamlık yapan Celal’ e işlerinde Dilber sürekli yardım edecekti. Celal zaman, zaman palyaço gibi Dilber’i süsleyip giydirip resmini çiziyordu. Bu muziplikleri Dilber’in canını sıkıyordu. Öyle ki bir gün mahrem yerleri açıkta kalacak şekilde, bir kıyafet giyerek onu resmetmek istedi.
Dilber’in biçare duruşu gözlerinden bir türlü gitmeyen Celal bey ona âşık olmuştu. Gizlice gece odasına gittiği, Dilber’in elinde kendi fotoğrafı ile uyuduğunu görünce oldukça şaşırır.
Evde davetlilerin eğlenip, ziyafetleri sona erince, herkes odalarına çekilmişti. Sıcaktan bunalan Dilber, hava almak üzere penceresi açıkken, karşısında Celal beyi görür. Kendisine niçin uyumadığını soran Celal beye, ona duyduğu ilgiyi açıklar. Onu çok sevdiğini ilan edecektir. Birlikte sohbet etmek üzere, bahçedeki verandaya geçerler.
Celal beyin annesi Zehra hanım, Dilber ve oğlunun odasını peş peşe kontrol edip de yerlerinde olmadıklarını görünce bu durumdan şüphelenir. O gece eve çağrılan bir kadın aracılığıyla, sabahın ilk ışıklarıyla Dilber evden apar topar uzaklaştırılır. Dilber’in evden gittiğini, fark ettiğinde, üzüntüden yataklara düşen Celal bey arkasından kara sevdaya düştü. Bir türlü toparlanamadı. Her yerde Dilber’i arıyordu.
Fakat ona ulaşamıyordu. Sergüzeşt özeti devam ederken, Dilber’de satıldığı, Cevher ağanın yanında hiç mutlu değildi. Kendisine mutsuzluğu sorulduğunda Dilber, Cevher ağaya yaşadıklarını anlatacaktı. Tam Cevher ağa Dilber’ e destek olacakken, evdekiler tarafından, parmaklıklar ardına kilitlenmiş olduğunu öğrenir. Onu kurtarırken kanlar içinde yaralanır. Sonrasında da talihsiz bir kazayla demir merdivenlerin altında Cevher ağa kalır. Ve ölür. Kendisi de evden kaçarken nehirde boğulur.
Eserin Konusu
Eserin tamamına bakıldığında Sergüzeşt konusu esasında bir cariyenin esir taciri aracılığıyla satıldığı evlerde yaşadığı, hayatlar ve durumlar anlatılmıştır. Kafkasya’dan hileyle İstanbul’a getirilen Çerkez kızı Dilber’in maruz kaldığı manen ve madden sıkıntılar, bir insanın yaşayamayacağı kadar talihsiz ve kötü durumlar karşısındaki duruşu işlenmiştir.
Olgun ve dik duruşta bir noktada, çekilen ve görülen sıkıntılar neticesinde, insanı intihara sürükleyebileceği eserde işlenmiştir.
Eserin İncelemesi
Eserin bütününe bakıldığında Sergüzeşt İncelemesi hakkında diyebiliriz ki, esaret ile yaşamak zorunda kalan insanlarında duygularının da olduğu, adeta bir mal gibi para, karşılığında hiçbir kimsenin alınıp satılamayacağı düşüncesi işlenmiştir. Sami Paşazade Sezai tarafından eseri 1889 de bastırılıp okuyucuya sunar. Ve kaleme alındığı yıllarda çok okunur ve sevilir.
Sergüzeşt kitabından çıkarılan sonuç dönemin toplumsal ve kanayan bir yarası olan köle tacirliği, realist bir yaklaşımla ele alınıp işlenmiştir. Konu bakıldığında oldukça dokunaklı ve hazindir. Sade bir dille, güncel hayatın gereklerine uygun bir dille yazılması da dikkatlerden kaçmamıştır.