Tarık Buğra Hayatı ve Eserleri

Aslen adı Süleyman Tarık Buğra’dır. Tarık Buğra’nın hayatı incelendiğinde,  Türkiye’de gazete, roman, hikâye, oyun ve fıkra gibi türlerde yazı yazmış önemli bir isim olmayı başarmıştır. Cumhuriyet Döneminde akılda kalan, en etkili yazarlardan birisi olmuştur. Buğra, takvimler 2 Eylül 1918’i gösterdiğinde Akşehir’de hayata gözlerini açmıştır. Kendisi çoğu tarzda yazabilen, çok yönlü bir yazardır fakat esasında romanlarıyla halk tarafından tanınmıştır. 1991 senesinde devlet sanatçısı unvanı almaya hak kazanmıştır.

Usta yazarımız Tarık Buğra’nın babası bir ağır ceza hâkimi olarak görev yapmıştır. Adı Erzurumlu Mehmet Nazım Bey’dir.  Buğra’nın annesi ise Akşehirli Nazike Hanım’dır. Yazar, çocukluk dönemlerinin geçtiği Akşehir’i yapıtlarının çoğunda mekân olarak tercih etmiştir. Tarık Buğra’nın eğitim hayatı incelendiğinde ise ilkokulu ve ortaokulu Akşehir’de okumuştur. Yazar ortaokul dönemlerinde Rıfkı Melül Meriç’in talebesi olma şansını yakalamıştır. Ortaokulu bitirdikten sonra ise sene 1933’te İstanbul Erkek Lisesi’nde yatılı talebe olarak eğitim öğretim hayatına devam etmiştir.

Yazar burada da, İstanbul Erkek Lisesi, çok şanslı bir şekilde Hakkı Süha Gezgin’in, Pertev Naili Boratav’ın öğrencisi olmuştur. Yazar olmak gibi hayatı için büyük olan kararını 10. Sınıftayken vermiştir. Tarık Nazım müstear adı ile çeşitli hikâyeler ve şiirler yazmaya başlamıştır. Daha sonrasında okulun yatılı bölümü kapanmıştır. Bunun üzerine yazarımız, Konya Lisesi’ne geçmiştir. Şair 1936 senesinde mezun olmuştur ve kep atmıştır.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde iki sene gibi zaman diliminde okumuş ama ardından radikal bir kararla İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne geçmiştir. Kendisi parasızlık ve geçim sıkıntısı dönemiyle oldukça zor dönemler yaşadı. Bunun sonuncunda ise Hukuk Fakültesinden de üç sene sonra mezun olamadan büyük bir üzüntü ve buhran içinde ayrılmış oldu.

1942-1945 seneleri arasındaki üç yıllık askerlik vazifesi sırasında devlet memurlarının bıyıklarını kesme kuralını yerine getirmediğinde ötürü on bir sürgün yaşamıştır. Tarık Buğra ilk oyunlarını ve ilk piyeslerini büyük bir zahmet içerisinde ama bir o kadar da özenle askerlik döneminde yazmıştır. Yazarımızın ilk yapıtı ise Akümülatörlü Radyo adını verdiği bir piyesti. Yazarın bu eseri, Şehir Tiyatroları tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine yazar bu yapıtını Yalnızlar başlığı altında romana çevirmiştir.

Vatan hizmeti olarak bildiğimiz askerlik vazifesini yerine getirdikten sonra yazarımız İstanbul’a geri dönmüştür. Buğra içindeki okuma aşkı ile sene 1947’de Edebiyat Fakültesine kaydolmuştur. Usta yazar bu fakültede ise Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan’ın öğrencisi olmuştur. Burada kendini çok geliştirmiştir. Aynı zamanda boş durmamış ve Şişli Terakki Lisesi’nde muallim muavinliği görevini yerine getirmiştir.

Roman

  • (Çınaraltı, 5 Mayıs – 9 Haziran 1948) Yalnızların Romanı
  • Aşk Esirleri (Milliyet, 30 Eylül – 9 Aralık 1950)
  • (Akın, 29 Ağustos – 8 Ekim 1951) Tetik Çekildikten Sonra
  • Ofsayd (Akın, 10 Ekim – 13 Kasım 1951)
  • (Vatan, 16 Şubat – 23 Mayıs 1953) Sonradan Yaşamak
  • İnce Hesaplar (Milliyet, 19 Mart – 3 Mayıs 1953)
  • Abaza Paşa’nın Rüyası (Bursa Hâkimiyet, 27 Eylül 1955 – 7 Şubat 1956)
  • Şehir Uyurken (Bursa Hâkimiyet, 4 Haziran – 22 Eylül 1956)
  • Yanıyor mu Yeşil Köşkün Lâmbası (Yeni Gün, 11 Nisan – 31 Mayıs 1957)
  • Ölü Nokta (Yeni İstanbul, 23 Nisan – 10 Haziran 1958)
  • (Tercüman, 15 Mayıs – 5 Temmuz 1984) Çolak Salih
  • Siyah Kehribar (1955), Küçük Ağa (1963)
  • Küçük Ağa Ankara’da (1966)
  • İbiş’in Rüyası (1970)
  • Firavun İmanı (1978)
  • Bir Köşkünüz Var mı? (1978)
  • Gençliğim Eyvah (1979)
  • Dönemeçte (1980)
  • Osmancık (1983)
  • Dünyanın En Pis Sokağı (1989)

Hikâye

  • Oğlumuz (1949)
  • Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
  • İki Uyku Arasında (1954)
  • Hikâyeler (1964)

Tiyatro

  • Ayakta Durmak İstiyorum (1966)
  • Üç Oyun (Akümülatörlü Radyo, Dört Yumruk, Ayakta Durmak İstiyorum, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı, 1979)
  • İbiş’in Rüyası (1982)
  • Güneş ve Arslan, Sıfırdan Doruğa (1988)

Röportaj

  • Gagaringrad Moskova Notları (1962)

Fıkra ve Makale

  • Gençlik Türküsü (1964)
  • Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
  • Bu Çağın Adı (1979)
  • Politika Dışı (1992)

1948 senesinde yayımlamış olduğu Oğlumuz adını verdiği öyküsü Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada ikincilik ödülünü almayı başarmış, okuyucunun beğenisini kazanmış ve yazarın göğsünü kabartmıştır. Edebi çevresi oluşmaya başlamıştır. 1949 senesinde ilk kitabı olan ve içinde 13 tane hikâye bulunduran Oğlumuz’u okuyucularının beğenisine sunmuştur. Çınaraltı adını verdiği dergisini çıkaran Yusuf Ziya Ortaç, Buğra’nın dergiye katılmasını istediğini söyledi. Sanat Hareketleri adını verdiği sütunda her hafta yeniden yeniden çeşitli hikâyeler yazmasını istediğini söyledi ve teklifte bulundu. Usta şairimiz Buğra’nın, Yusuf Ziya’nın dergisine yolladığı ilk öykü, “Havuçlu Pilav Meselesi” adını verdiği onun için çok özel olan öyküsü olmuştur. Bu dönemde yıldızı oldukça parlamış ve basın dünyasından da oldukça fazla işler, teklifler almıştır. Bu teklifler sayesinde basın hayatına atılma cesaretini kendisinde bulmuştur. Bunun üzerine tekrardan radikal bir karar almış ve Edebiyat Fakültesi’nden mezuniyet tezini vermeden ayrılmıştır. Edebiyat Fakültesinden mezun olmamıştır.

1949-1952 seneleri arasında Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey ile beraber “Nasreddin Hoca” adını verdiği gazetesini çıkarmıştır. Tarık Buğra’nın eşi, Jale Baysal ile 1950 senesinde evlenmiştir. Büyük bir aşk ile başlayan bu evlilik on sekiz sene sonra boşanma ile bitmiştir. Yazarın bu evlilikten Ayşe adında bir kız çocuğu olmuştur.  Tarık Buğra takvimler 26 Şubat 1994’ü gösterdiğinde hayata veda etmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir